İki Ahmet Farkı... Bu Başlığı Niye Kullandık?

[gardenya 11]

Vakit'in geçen hafta en çok ilgi gören, en çok konuşulan ve "farklı yayın organları"nda bile, en çok tartışılan haberi, "İki Ahmet farkı" başlığıyla sunduğumuz haberdi!..

Vakit, çok konuşulan "İki Ahmet farkı" başlığı ile; hem bir "zihniyet"i teşhir etmiş oldu, hem de "tarihî bir yara"ya parmak basmış oldu!..

"Zihniyeti teşhir" dememiz şundan: Sezer'in, Harp Akademileri Konferansı'nda sarfettiği ifadeler, "en ince ayrıntısına kadar" hemen hemen bütün gazetelerde yer almasına rağmen; "din" ve "ibadet"le ilgili bölümü, bir gazete hariç, "hiçbir gazetede" yer almadı!..

O SÖZLERİ NİYE SANSÜRLEDİLER?

Oysa, bütün gazeteler, hemen hemen "manşet"ten duyurmuşlardı Sezer'in malûm konuşmasını!..

Kimi, "Sezer'den son 6 yılın en sert konuşması" başlığını kullanmış, kimi de; artık “şablon” haline gelen "irtica tehdidi" ve "türban"la ilgili sözlerini öne çıkarmıştı!..

Sadece şu kadarını söyleyelim:

"Sezer'le aynı paralelde düşünen" ve bu düşüncesini bir süredir, "siyah zemin" içinde, "Tehlikenin farkında mısınız?" anonslarıyla sürdüren Cumhuriyet gazetesi bile; Sezer'in "irtica" ile ilgili sözlerini öne çıkarıp; 9 sütuna, "Tehlike büyük" başlığını kullanmıştı; ama onlar bile, "din" ve "ibadet"le ilgili sözlerini, her nedense "görmezden" gelmişti!..

Sezer'in; Cumhuriyet ve Hürriyet de dahil, irili-ufaklı tüm gazeteler tarafından "ayıklanan" ve dolayısıyla "kamuoyuna duyurulmayan" o ifadesi şuydu:

"Dinin; bireyin manevî yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez... Bireyin inanç ve ibadet yaşamına; kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir."

Peki; gazeteler, bu sözü niye "görmezden" gelmiş acaba?..

Bir kere, "farkına varmamış olmaları" mümkün değil!.. Çünkü, konuşmadaki, "işlerine gelen" bütün "hassas vurgu"ları aktardılar!.. Ama, "o cümle"ye, evet “ibadetler sınırlanabilir” sözüne bilinçli olarak "sansür" uyguladılar!..

Çünkü, "Türkiye gerçekleri"ni bilen herhangi bir kişinin böyle bir ifade kullanıp da; "yüzde 99'unun Müslüman olduğu" söylenen bir toplumun "inanç ve ibadet hayatını doğrudan hedef" alabileceğine ihtimal vermemişlerdi!..

Ama, Sezer "ibadet ve inanç hayatı"nı doğrudan hedef alıp, "ibadete sınırlamalar konulabileceğini" söylemişti işte!..

O halde ne yapmalıydılar?..

En iyisi, bu "tehlikeli ifade"yi görmezden gelmekti!.. Buna mecburdular... Zira; bugüne kadar, "İslâm ve Müslüman"la ilgili bir problemlerinin olmadığını; kasdettiklerinin "irtica ve mürteciler" olduğunu söyleyip; "mesaj"larını gayet rahat veriyorlardı!..

"Tepki" gördüklerinde ise, "kılıf"ları hazırdı: "Biz dine değil, irticaya karşıyız!"

"Bilenler" biliyordu, ama "zekâ fukarası" kesimler, bu "hinoğlu hinliğin" farkına varamıyordu!..

İşte Sezer, bir anlamda "dillerin altında saklanan bakla"yı çıkarmıştı ağzından!.. Hem "kendi zihniyeti"ni, hem de kendisi gibi düşünenlerin "psikolojik savaş taktiği"ni çıkarmıştı açığa!..

Ama, "Cumhuriyet" de dahil; hiçbir gazete "o meş'um ifadeleri" okuyucusuna yansıtmadı!.. Sadece ve sadece, "irtica kılıfıyla, aslında dine ve dindara saldırdıkları" ortaya çıkmasın diye!..

Üzerinde "yorum" bile yapmadılar!..

İKİ AHMET... YA DA, İKİ ÜLKE!

Oysa Vakit, kartel gazetelerinin "Müslüman halktan gizlediği" bu ayrıntıyı gördü ve hepinizin bildiği gibi, 14 Nisan Cuma günü, "İki Ahmet farkı" başlığı ile çıktı huzurunuza!..

Evet, "iki Ahmet" vardı karşımızda... Biri "halkın inancıyla kavgalı" bir profil çizen Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet, diğeri de "sömürgeci ve emperyalist devletlere karşı halkının onurunu koruma savaşı" veren İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad!..

"İki Ahmet"in ortak özelliği; her ikisinin ülkesinin de, "emperyalist tehdit ve kuşatma" altında bulunmasıydı!.. Ne var ki; Ahmedinejad, "halkıyla el ele" vererek; "nükleer programı"nı tamamlamış, "radarlara yakalanmayan füze"ler imal etmiş ve hatta "atom ası" üretmeye başlamıştı!..

"İki Ahmet"ten biri olan Ahmet Necdet'in başında bulunduğu Türkiye ise; Osmanlı İmparatorluğu gibi, "600 yıllık bir devlet geleneği"nin mirasçısı olmasına rağmen; bırakın "nükleer gelişimi"ni tamamlamayı ve "radara yakalanmayan füze" imal edip, "atom ası" üretmeyi; "satın aldığı uçak, tank ve topların modernizasyonunu" bile, henüz "58 yıllık bir devlet" olan, 6-7 milyonluk İsrail'e yaptırıyordu!..

HÜRRİYET NİYE GOCUNDU?

Vakit, Cuma günkü "İki Ahmet farkı" başlığı ile, işte bu farkı koydu ortaya!..

Bir yanda "26 yıldır ambargoya" maruz kalan ve Irak'la savaşında yüzbinlerce insanını kaybeden İran; öte yanda "halkının inancıyla kavgalı" bir Türkiye!..

Hürriyet gazetesi, Vakit’e kinaye, 9 sütuna attığı “İki Ahmet farkı” başlıklı dünkü manşetinde; Sezer’in “modern” bir görüntü verdiğini, Ahmedinejad’ın ise “ayakkabısının üzerine basan” hırpani görünümlü biri olduğunu ispatlamaya çalışmış!..

Evet, “görüntü farklılığı”nı öne çıkarmışlar!..

Ne var ki, şunu unutmuşlar: “İskarpin” giyerek, “papyon” takarak veya “takım elbise” ile dolaşarak, hiçbir ülke kalkınmıyor!.. Eğer, “eleştiri”lerimize verecekleri cevap, “sadece kıyafet düzeyine inmiş” ise, vah benim ülkem!.. İnsanlar, “kıyafet”leriyle değil, “fikir” ve “başarı”larıyla “üstün” olmalı değil midir?..

“YA ÖZÜR DİLE, YA İSTİFA ET”

Hayır, "İran'a övgüler düzmek" veya "İran'a sempati duyulmasını" sağlamak gibi bir düşüncemiz asla yok!.. Biz, bu başlığı atmakla; hem bir "durum tesbiti" yaptık, hem de "bir yaman çelişki"yi serdik gözler önüne!..

Evet, yaman bir çelişki!..

Ahmedinejad, halkının karşısına çıkıp "atom ası"nı yaptıklarını açıklıyor, Ahmet Necdet ise, "gündeme a gibi düşen lâflar" etmekle meşgul!..

Nitekim; şu günlerdeki oy oranı yüzde 15-16'larda seyreden CHP ile yüzde 1.5 bir oya sahip DSP ve ası elinde patlayıp, parçalanarak ölen "TKP'li militanın babası" dışında, bütün Türkiye ayağa kalktı Sezer'in sözlerine tepki gösterdi..

Hâlâ da her kesimden “tepki” yağıyor!..

İktidardaki ve muhalefetteki tüm "partiler"le birlikte; "konfederasyon"undan "sendika"sına, "dernek"lerden "vakıf"lara varıncaya kadar, tüm "sivil toplum kuruluşları" ve "hukukçu"lar; "ülkeyi asıl gerenin Sezer olduğunu” bildirip, kendisini "özür dilemeye" veya "istifa etmeye" çağırıyorlar!..

Vakit, işte bu "topyekün tepki"yi de, Cumartesi günü aktardı sizlere... Ve tabiî, bu yıl "daha bir coşku" ile kutlanan "Kutlu Doğum Haftası" etkinliklerine katılan halkımızın, "İbadetlerimizi hiçbir kuvvet kısıtlayamaz" haykırışlarıyla birlikte!..

“EN SEVGİLİ”Yİ SEVENLERE TEŞEKKÜR

Bu vesileyle; "Peygamberimiz Hazreti Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz"e gösterilen "sevgi" ve "saygı"yı, bir "sevgi seli"ne dönüştüren "halkımız"ı ve "etkinlik"lerin coşkulu geçmesi için ellerinden gelen gayreti gösteren "din görevlileri"ni, "işadamları"nı, "vakıf"ları, "dernek"leri, hasılı kelâm "En Sevgili'nin sevgisini ruhunda hisseden herkesi" tebrik ediyor, kendilerine yürekten teşekkür ediyoruz!..

Türkiye'yi "gül"lerle donattığınız, "gül kokusu"nu yurt geneline yaydığınız için!.. Türkiye'nin sahip olduğu "öz" ve "ruh"u, hemen her platformda bir kere daha gösterdiğiniz için!.. Evet, bu "ruh"tan ve "halktan kopuk" olanlara "anlamlı bir mesaj" verdiğiniz için!.. Diyarbakır’dan İzmir’e, Sakarya’dan Şanlıurfa’ya, Silifke’den Mardin’e, hepinize binlerce teşekkür!..

Biz, sayfalarımızın elverdiği ölçüde, bu "coşku" ve "heyecan"ı yansıtmaya, en ücra köşedeki etkinliği bile duyurmaya çalıştık... Yine de "dikkatimizden kaçan" etkinlikler olmuş olabilir... Onlar, eğer "sayfalarımız"da yer bulamamışsa, bilsinler ki; yerleri, "gönüllerimiz"de ve "başımızın üstünde"dir!..

Çünkü biz;

"Peygamberimiz'i seven herkesi seviyoruz!"

O’nu sevmeyenler ve bu "sevgi seli"ni "tehdit" olarak algılayanları ise; Allah (cc)'ın takdirine ve insanların vicdanına bırakıyoruz!..

Selâm, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

(Vakit)