Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mirasyedi1

Atatürk, Kin Ve Ötesi

Recommended Posts

Geçenlerde bir muhasebeye daldım.Bu geçmiş nesillerin muhasebesiydi.Cumhuriyetle

beraber yapılan, İslamı ve tarihimizi Türk halkından bertaraf eden devrimler,yasalar

ve mümince yaşayışa yapılan istibdat...Bunların hepsi milletimizi sathi manada değiştirecek

bir deviriş hareketi idi.Fakat gerçek mümin olan insan, sathi manadaki bu değişikliklerin

etkisini üzerinden silkip atacak kabiliyette olmalıydı.Fakat bu olmadı ve millet islamı

kendinden bertaraf etmeye çalışan sebeplere sarılmaya başladı ve bu değişikliklerin

kendisindeki tesiri gösterebilecek zemine sahip olmalıydı.yoksa, kamil iman

sahibi insan ne kadar istibdata,zülümlere maruz kalsa ve yasalarla müslümanca

yaşayışı engelleyecek yasalar konulsa kendi hayatı pahasına İslami kimliğinden

vazgeçmez ve ödün vermez.20-30 yılda yapılan devrimler sonucu halk gerçekten de

değişti.Müslüman kimliğinden ödün verdi.Açılıp saçılmaya başladı,dans etmeye başladı

ve gayri meşru bir hayata sahip oldu anlayacağınız.Peki bunun sebebi sadece Atatürk

ve arkadaşlarının yaptığı devrimler miydi?Kesinlikle hayır.Bu durum yüzyıllar süren

pörsümenin ve islamdan uzaklaşmanın akıbetiydi.Üstad gençliğe hitabesinde bu gerçeği

''İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet.. Üçüncüsü bir asır...

Allahın, Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı

dünyasına esaret...ve annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün

eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş

marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!"

cümleleriyle anlatıyor.

Peki bütün bunlar hakikat iken neden sadece Atatürk'ten düşmanca bahsediliyor.

Bu sonuçlara müsebbip sadece Atatürk ve arkadaşları gösteriliyor.Üstadın bahsettiği maddi

manevi bu çöküş süreci Kanuni ile Abdulhamid Han arasındaki padişahları da kapsıyor.

Peki neden onlara Atatürkle ilgili söylenenler söylenmiyor.Diyeceğim o ki Atatürk ile

söylenenler o düşmanca hakaretler yanlış...Atatürkün de belki yanlışları olmuş olabilir ama

o bahsettiğim padişahlarlar da bu çöküş sürecinde yer alıyorsa Atatürk ile o padişahlar da

ve aynı sorumluluklara sahipse, aynı kefededir.Ve o çöküş sürecindeki padişahlar da

aynı hataları uzun vadede yapmışlardır.

 

NETİCE: Ecdadımızı kötülemek ve hakaret etmekle, onlara düşman olmakla hiçbir

yere varılamaz.Önemli olan geçmişte yapılan hatalardan ders almaktır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fikirleriniz aslında bazı noktaları ile eleştirilmeye meydan verecek ölçüde. Konu muhasebe yapılmaya musait. Yukarıdaki alıntı tamamen doğru olmakla birlikte asıl mesaja uyarlanarak sentezi yapıldığında tarih muhasebemizin yakın tarih kısmı bir minvale oturabilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

bir söz vardı.hep bir hedefim oldu önce kendimi sonra ailemi sonra çevremi sonra ülkemi sonra ümmetimi sonra dünyayı düzeltmek.(kimin sözü olduğunu bilmiyorum kurtlar vadisinde duymuştum)bu noktada bir toplumda bozulma varsa sebebi bireylerden başlamak üzre önceden bozuk olmayan o toplumu bozan tüm etkenlerdir.bunlara kah bireyin tembelliği dersiniz kah yasaların baskısı kah mahalle baskısı(sırf dini olcak değil ya bu baskı dinsizlerin yaptığı da var)...en önemli sebeblerden birisi de başkalarını eleştirme hakkını elimizde görüp bize yönelik bir eleştiri geldiğinde küplere binmek.gurura tapmak yani.toplumdaki bozulma ile ilgili görüşlerinize katılıyorum.neden kanuniye eleştiri yok da kemal paşa ve arkadaşlarına var olayına gelince

islamiyeti bedevilik diye tanımlayan zihniyet kendini atatürkçü saymaktadır

islamın adalet anlayışını öven ama iş adaletsizlik alametlerini(faiz başörtüsü yasağı basın özgürlüğü diye anılan boş keseden sıkma özgürlüğü orduda namaz kılan subay bulundurma yasağı bunlara hain gözüyle bakanların varlığı) yok etmeye gelince elhamdülillah laikiz adaletsizlikleri barındırsa da mevcut sistemi severiz diyenler atatürkçü saymaakta kendini.

namaz kılan çocuklarını ruh hastası sayan(geçen okulda namaz rezaleti diye çıkan haberdeki baba öyle diyor kızıyla ilgili onu piskoloğa götürecem diye)lar kendini atatürkçü sayıyor.

hanımı kapalı kendi dindar diye özel sektörde yükselmesi engellenenleri engelliyenler kendini atatürkçü sayıyor

türban dediniz halkı böldünüz yapman etmen deyip her gün türban aşağı türban yukarı haber yapan sonra iki slogan atılınca alın işte böldünüz ülkeyi diye yaygara yapanlar ateş körükleyiciler kendini atatürkçü sayıyor.

namaz kılanla dalga geçen kuran kursuna karşı olan(devletin açtığına) 301 söz konusuyken ekonomiyi arka plana atıp türban konusunda ya bu kadar sorun var ne türbanı diyen atatürkçü sayıyor kendini.

işte yukarıda da belirttiğim gibi bir müslümanı ekonomik kriz hayat pahalılığı değil asıl bu dinle dalga geçmeler yıkar.şimdi atatürkçüyüm diyen biri bunların hepsi şerefsiz münafık bunların niyeti din değil derse o noktada sinir maksimum rahmet minumum şiddet dizginleri fora diyaloğ ve hoşgörü zemini tepe takla olur.ve işte yine bu noktada bu yapılanlara karşı çıkıldığında insan devlet düşmanı vatan haini ilan edilirse lan sen milli kurtarıcıya küfür mü ediyon denirse neden kanuniye değil de atatürke getirilir o eleştirilir daha iyi anlaşılır.çünkü konuşulan atatürkün fikriyatı değil din düşmanlarının geliştirdiği sistem olur.yani sövene değil sövdürene bak mantığı devreye girer.atatürkçüler atatürkün kurtuluş savaşındaki başarısına sığınarak kendi pis fikirlerini lanse etmiş olurlar ki...gerisi malum.etki tepki...

ama gene şahsi fikrimi belirteyim millet dinden koptuysa bile bunun sorumlusu yine kendisidir.bazı yasaklamalar ve her ne kadar öldürücü olsa da inançla dalga geçmeler haricinde dinimizi öğrenip yaşayabiliyoruz.ve bunu toplumun geneline yaymak inşallah elimizde.hak ve batıl açıkça ortaya konmuştur.seçim insanlığın.

yazınız için teşekkür ediyorum ve tüm kardeşlerime sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Arkadaşlar bir ricam var.bir fikri savunurken kopyala-yapıştır şeklinde değilde özellikle kendi yorumlarınız olsa çok daha yararlı olur.tamam kopyala-yapıştır yaparsınız ama bir fikir veya anti-tez sunsanız çok hoş olur.yoksa diğer şekilde kimseye bir fayda sağlamaz.

Evvela buna katıldığı belirteyim.

Evet doğrudur. Milletçe son bir asrımız pekte aydınlık geçmemiştir. (20 yy) Yaşadıklarımız, gördüklerimiz, içinde bulunabileceğimiz hemen hemen bütün feci şartları hem manen, hemde madden yaşadık. Bunların arasında savaşlar, göçler, Cumhuriyet öncesi siyasi durum, Kurtuluş savaşı ve devrimler...

 

Bu acı hakikatların vebalini/günahını sadece ve sadece bir şahsa/şahıslara bağlamak, ilişiklendirmek, muhatap etmek hiç doğru değildir. Bu biraz ucuza kaçmaktır benim nazarımda. Geçmişin hesabı yapılırken hep şu söylenir: İşte şu adam şunu yaptı, şu savaşta şu yapıldı, burada şunlar bunu yaptı. Kimin nerede, ne, ne zaman, neyi yaptığı zaten ortada. Burada asıl olan bunlardan çıkarılacak/çıkarmaya mecbur olduğumuz derstir. Tekerrür eden olgu yada olayların engellenebilmesi çabasıdır. Şayet senin alimin, uleman, din adamın, tarihçin, coğrafyacın, siyasetçin; tek başlık altında toplarsak büyük adamların kendi mücadele sahasını ve fikir zeminini terkeder giderse, bu başka mücadele sahasının başkalarınca ele geçirilmesine sebeb olacaktır.

 

Şayet öz yurdunu, kaç asırlık değerlerini, hakkı, hukuku, milleti kendi halinde bırakma gafletinde bulunursan; bu gafletten zafer elde edenler elbette olacaktır. Bu bunu yaptı, şu şunu yaptu, onlarda bunları yaptı demek yerine;

Önce kendi iç hesaplaşmamızı, sonra ise milletçe hesap görmeyi kafamıza koymaz ve hayata geçirmezsek; birilerinin bize yaşamaya mecbur ettiği hayatı hamallar gibi taşımaktan başka bir yükümüz olmaz/olamaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Arkadaşlar bir ricam var.bir fikri savunurken kopyala-yapıştır şeklinde değilde özellikle kendi yorumlarınız olsa çok daha yararlı olur.tamam kopyala-yapıştır yaparsınız ama bir fikir veya anti-tez sunsanız çok hoş olur.yoksa diğer şekilde kimseye bir fayda sağlamaz.

 

 

ricanızdan dolayı teşekkür ederim.

Ancak konunun içinde yer almayan ama üstadın öldürücü küfür diye yaftaladığı son devrini almamak bir eksiklik veye kasıttır.

Eğer bu kasıtlı bir şekilde konuya dahil edilmediyse konu baştan aşağı uydurmadır.

Eğer unutuldu ise arkadaşımız üstadın son devri nasıl yaftaladığını görüp tahlilini,muhasebesini ona göre yapacaktır.

Osmanlının devirlerini ele alıp onu suçlayayıcı fikirler ortaya koyup cumhuriyetin ilk devirlerini unutmak bir yobazlıktır.

Eğer sırf bir fikir ortaya koymak amacıyla koyulduysa bunlar ki üstadın bazı fikirlerinin alınıp en vurucularını almamak bunun ifadesidir Tarihin tam bir muhasebesi yapılmamış ve hatta katledilmiş olacaktır.

 

Fikirler ortaya koyulurken onu bin defa akıl süzgecinden geçirmek ve tarihi çok iyi bilmek ve tahlilini ona göre yapmak gerekir.

BAKİSİ HAYAL VE HÜSRAN...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Biz Osmanlıyı hatasıyla, günahıyla, doğrusuyla, yanlışıyla benimseyip, savunmamız İslam adına hizmet etmesinden kaynaklanıyor, onlar İslam için mücadele ediyordu, hatasız olamazdı diyor ya da şartlar öyleydi diye düşünüyor eleştiriye kapatıp geçiyoruz..

 

Atatürk devrinde ise bu İslam ruhunun askıya alındığını düşünüyorum , bunu bilinçli bir şekilde yaptı diyemeyiz ama osmanlıya nazaran askıya alınmıştı, islama karşı da olunmamıştı diye düşünüyorum, nazarımda saygıyı hakediyor ama kafamı kurcalayanda bir kaç şeyi belirtmek gerekirse "Şapka kanunu" tam bir fiyasko, Atatürke karşı düşüncelerimde.

 

Ayrıca Atatürkten sonra gelen bazı devlet başkanları ve sivil savunma örgütleri İsmet İnönü, ADT gibi ve İslama karşı olanların her kuyruğu sıkıştığında Atatürkün düşüncelerine sığınması bu kini artırıyor.

 

Ayrıca şunuda diyebilirim(gerçi bu konuda derin bir araştırmam yok ama) Osmanlı zamanında halk osmanlıya güveniyordu, onu hak devlet gördükleri için günümüzdeki gibi devleti hakanı eleştiriye sorgulamaya sokmuyordu ve milletimiz buna pek alışık değildi çünkü güveniyordu "millet olarak" , sonrasına savaştan yeni çıkan millet ve devlet-i hakan konusundaki saygısı güveni biraz Atatürke kolay iş görmesini sağlamıştır diye düşünüyorum, devletimiz ne yaparsa doğrudur...

 

Yeniyi sevdirmek için eskiyi kötüleyeceksin, bununda Atatürk zamanında Osmanlıya özellikle Abdülhamide karşı ne kadar çok olduğunu göreceksiniz, özellikle karikatür çizerlerini, dergi sayılarını incelerseniz Atatürk zamanında müthiş artış gösterdiğini göreceksiniz ve bu mantıkta zamanla bir zümrede Atatürke kini artırdığını düşünüyorum, Atatürk buna müsade etmemeliydi..Çünkü gençlerin aklını bulandırmıştır diyebilirim..

 

Bekara karı boşamak kolaydır ne kadar rahat eleştirebiliyorum ve bunu herkes yapınca ister istemez ortalık karışıyor :)

Share this post


Link to post
Share on other sites
ricanızdan dolayı teşekkür ederim.

Ancak konunun içinde yer almayan ama üstadın öldürücü küfür diye yaftaladığı son devrini almamak bir eksiklik veye kasıttır.

Eğer bu kasıtlı bir şekilde konuya dahil edilmediyse konu baştan aşağı uydurmadır.

Eğer unutuldu ise arkadaşımız üstadın son devri nasıl yaftaladığını görüp tahlilini,muhasebesini ona göre yapacaktır.

Osmanlının devirlerini ele alıp onu suçlayayıcı fikirler ortaya koyup cumhuriyetin ilk devirlerini unutmak bir yobazlıktır.

Eğer sırf bir fikir ortaya koymak amacıyla koyulduysa bunlar ki üstadın bazı fikirlerinin alınıp en vurucularını almamak bunun ifadesidir Tarihin tam bir muhasebesi yapılmamış ve hatta katledilmiş olacaktır.

 

Fikirler ortaya koyulurken onu bin defa akıl süzgecinden geçirmek ve tarihi çok iyi bilmek ve tahlilini ona göre yapmak gerekir.

BAKİSİ HAYAL VE HÜSRAN...

 

yazımı tekrar okuduğunuzda son yarım asrındaki devrimlerden,yasalardan zorbalıklardan bahsettiğimi göreceksiniz.yani orayı görmezden gelseydim bu kelimelereden bahsetmezdim.benim suçlayıcı bir zihniyete sahip olmadığımı netice bölümünü tekrar okuyarak anlayabilirsiniz.

saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazınız, keyfiyet ve kemmiyet bakımından takdire şayan.Çoğu arkadaşların düşüncelerine katılmamak elde değil.Atatürk yaptıkları bakımından,arkadaşın dediği gibi sathi boyutlardadır ve halkta o zemin olmasa yaşayış tarzı bu kadar değişmezdi.Üstadın da dediği gibi hayvandan da aşaği cüce taklitçilerin var olması ve kabuk anlamında avrupai değişmelerin Atatürk öncesi devirlere rastlaması, sorumluluğu sadece Atatürkün üzerinde olmadığını güneşi görmek kadar hakikat derecesinde gösterir.

Peygamberimiz ve ashabının üzerindeki zulümleri,baskıları hepimiz biliyoruz.Aç bırakılmışlar,çölde sıcaklığın 40-50 derece olduğu zamanlarda güneşin altında bırakılmışlar ve sayamadığım türlü türlü eziyetler yapmışlardır.Ama hiçbirisi de davalarından vazgeçmemişler,aksine imanları daha da artmıştır.peki bütün bunlar neyi gösteriyor?Türk toplumu yüzyıllar süren pörsümelerden ve İslamdan uzaklaşmaları sonucu bu hale gelmişler ve hayatlarını islam ölçülerinden bertaraf etmişlerdir.

''nasılsanız öyle yönetilirsiniz'' hadisi de tartışmayı aydınlığa götürecek en önemli tespittir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seyri gayet güzel giden ve faydalı görüşlerin hayat bulduğu bu sohbet meclisi tadındaki fikir alış-verişine biraz da ben tuz eklemek istiyorum gönüldaşlar.

 

Devletlerin hayatlarında önemli dönüm noktaları, kırılma noktaları mevcut. Osmanlının viyana bozgunu, yeniçerinin ilk kazan kaldırışı ve bir padişahı(Genç Osman) katledişleri, Çanakkale savunmasında İngilizlerin boğazı geçemeyip Rusya’ya yardım ulaştıramamaları neticesinde Rusya’da patlak veren Bolşevik ihtilali, Abdulhamid Han’ın Hareket Ordusuna karşı orduyu harekete geçirmemesi gibi. Atatürk’ün; ulvî bir gaye çerçevesinde kurulan, imanın verdiği kudretle fetihten fetihe koşan, bir zaman sonra İslam’dan uzaklaşmaya başladığı için uzun yıllar boyunca gerilemesine sebep olan ve Tanzimatla birlikte bu gerileyişi kabul edip çözümü Batıyı taklit etmekte bulan Osmanlı milletine, düşman işgalinden kurtulduktan sonra yeni bir şahlanış ve tazelenişle İslam’ın çizgilerini ruhlara nakış nakış işlememesi, Tanzimat paşaları gibi satıhta kalan bir batıcılık telakkisi gütmesi –ki Avrupa’nın fenni bilimlerde ilerlemesi ve kendilerini madde sahasında bir disiplinle çevrelemeleri, Üstadın tabiriyle aklı Batıdan devşirmek ifadesinin, Batının devşirilmesi gereken sahasını teşkil eder ve taklitçilik derken zaten bu sahanın ülkemize getirilemeyişi, tam aksine Batının ahlaki, içtimai çöküşüne sebep olan müessirlerinin benimsenmesini, ülkeye yerleştirilmesini tenkid etmekteyiz- ne olmuşsa İslam’ı kabul ettikten sonra olan bu milletin hayatından İslamî kaideleri kaldıracak icraatlere girişmesi, yapılan dil kanunları ile köklerden bağların koparılmak istenmesi, devleti yeni bir çehreye kavuşturmak isterken haddizatında yapılan işler hakiki manada tetkik edildiğinde tam bir kültür, kimlik erozyonuna uğratılmış olduğumuz gerçeği kendini gizleyecek yer bulamayacaktır. Tarihimizdeki en hassas ve ehemmiyetli kırılma noktalarından biri de bu. Tabi şimdi şu da var, her olay bir olgunun, olayı besleyen hadiselerin vuku bulmasından sonra peyda olur. İnsanların imtihanda oldukları ve kendilerine sunulan menfilikler ne kadar ziyade olursa olsun, davalarından vazgeçmemeleri, doğru yol üzerinde yürümelerinin gerekliliği, insanın tercihlerinde şuur sahibi olduğu ve yaptığı her işten kendisinin sorumlu olduğu gerçeği üzerinden yola çıkarsak, elbette ki, halkın yaşamındaki tereddiyi şahısların üzerine yığmak, ahvalin müsebbibi olarak sadece onları ve yaptıklarını görmek –ki Atatürk değil, Osmanlıdan bu yana gelen bütün menfi icraatler- insanı şuursuz bir varlık olarak kabul etmek manasına gelebilir. Lakin, devlet idarelerinin halka empoze ettikleri telakkiler de tamamen tesirsiz değildir. – ki Osmanlı’nın bir yeri fethetmeden önce yahut fethettikten sonra halkın gönlünü kazanmak için gayri Müslimlere İslam’ı tebliğ, İslam ahlakının güzelliğini hal diliyle anlatmak ve amacın kuru cihangirlik davası olmadığını göstermek için dervişler göndermesi; günümüzde ise televizyon, sinema, kitap vasıtasıyla çürütülmek istenen bir nesle durmadan ahlak bozucu, kimlik yozlaştırıcı, kafaları esir alıcı materyaller enjekte edilmesi gibi- milletin bozulması, kendi bozuk bünyesinden bir idareci çıkarması, o idarecinin de bozulmaya müteveccih faaliyetleri harıl harıl sürdürmesi, halkın iyice bozulması döngüsü birbirini besleyen bir devridaim. Ancak bu tür bir döngü kendini gittikçe besleyen ve büyüten irinli bir yara gibi, patlaması kaçınılmaz.

 

Ana meseleye dönecek olursak, çürümeyi tek bir şahsa yükleyemeyeceğimiz gibi, o şahsın tesirlerini de gömemezlikten gelemeyiz. Yıllardır süregelen bozulmanın patlama noktasını Atatürk teşkil etti. İslamı hakiki manada ülkeye yerleştirmedi, İslama aykırı faaliyetler de cabası, o yüzden göze daha fazla batıyor, o yüzden bir padişah değil de Atatürk’e bu kadar vebal yükleniyor diye düşünüyorum acizane. Herkes yaptığı ile ortadadır. Bir Osmanlı padişahı Tanzimatı kabul edecek kadar olumsuz bir iş yapmış olsa da, Atatürk gibi İslamı kökünden kesip atıcı bir faaliyete girişmemişti. O yüzden ben, hataları olan bir padişahla gene hataları olan Atatürk’ü aynı kefeye koyamıyorum.

 

Halkın sindirildiği bir gerçek. Gittiği okulda idarenin istediği bir kalıba gelmesi için verilen bilgiler, ailenin yeni neslin ruhunu inşa edecek yeterli seviyede olmaması, ülkede başlatılan topyekûn istibdat, belli bir direniş gösteren kesimi de zamanla bastırmıştır. Bu bastırmalara rağmen iman üzere olan bir zümrenin hiç tükenmediği –ve kıyamete kadar tükenmeyeceği- de bir gerçek.

 

Çok isabetli bir tespitiniz var: Bu durum yüzyıllar süren pörsümenin ve islamdan uzaklaşmanın akıbetiydi. Evet, ağacın birden devrilmeyeceği, evin aniden çökmeyeceği, yıkılma için süregelen birtakım olguların gerekliliği malum. Ancak şu da bir gerçek ki, yıkılma süreci, yapının kalitesi ile de bağlantılı. Mimar Sinan’ın yaptığı güçlü temelleri olan bir cami ile hırsız müteahhidin sahil kumundan yaptığı evi yıkmak arasında zaman ve icraat farkı olsa gerek. Koca Sinan’ın -ki ruhî kuvveti haiz cemiyetin içinde hayat buldu- yapısı kadar sağlam olan cemiyetin yıkılması asırlar sürdü. Kırılma noktasını tayin eden Atatürk oldu ve şimdi bu hakikatler bizler için, cemiyeti yeniden kurma ve hedef tayin etme açısından muhasebesinin sonuna kadar yapılması, dediğiniz gibi alınması gereken derslerin menbaı olarak gelmesi lazım olan cihettir. Kötülemek ve hakaret etmek düşünen, hadiseleri muhasebeye, murakabeye tabii tutanlar için kıymet arzetmez, başvurulan bir yöntem olmaz. Zirve noktasına ulaşıp her çizgiyi görüş açımıza yerleştirmek ve zerre kaçırmaksızın her tarafı ihata eden nazarlarla muhasebeye başlamak.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsanlara bakıyorum, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar, boşluklarını ense kökünde gezdiriyorlar. Bence bunların asıl sebebi, (ilk sebebi veya öncesi değil )Kemal'in inkilap adı altında yapılan hokkabazlıktan ileri geliyor. Laik sistemi getirir, tövbe haşa Allahı dışarda sayarsan, bunu da insanlara medenilik diye aşılarsan al sana yozlaşmış, ne Türk ne de Müslüman olduğu belli olan toplum.

 

Kemal'in en yakınlarına bakalım. Ziya Gökalp ve İsmet İnönü. İsmet İtinönüyle sonradan araları bozuldu İsmet partiden istifa etti yazıyor bazı kaynaklar da ama yine de beraber yaptıkları çok iş var.İsmet İnönü ise askeri mektepte okurken koridorda namaz kılıyor. Cumhurbaşkanı olunca, Allah ve Peygamberine hakaret eden gazeteciye destek çıkacak kadar riyakar, alçak bir adam.

 

Kemal diyor ki: Etimin kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise fikrimin babası da Ziya Gökalp diyor. Ziya Gökalp'in Ezan'ın türkçe okunması görüşleri malûm...

 

Kemal'in savaşlar bitene kadar yaptığı herşey iyi onlardan Allah razı olsun.Ama sonra dinimize, kültürümüze, ahalağımıza, ananemize, yaptıklarını ...

 

Kemal'in inkilaplarına bakalım:

 

1)Halifeliğin kaldırılması: Kendinden haberi olmayan Abdulmecid efendiyi kullanarak, Vahdettin'in zaaflarına karşı kullanıp, halkın desteğini kazandıktan sonra , İslam devleti istenmediği için, laikliğin geleceği için kaldırıldı. Yavuz Sultan Selim'in Sina çölünü geçerken önünde efendimizi görüp attan inip, çölü geçip, savaşı kazanıp aldığı halifelik,Efendimizin emaneti halifelik, 3 kıtaya götürdüğümüz halifeliğin adaleti, hoşgörüsü, ucuz bir hükümle uçtu gitti.

 

2)Şapka Kanunu: Dünyada hangi milletin zorla giyim kuşamı, medeni olacaksınız diye değiştirilmiş. Müslümanları o dönemde hristiyandan, yahudiden ayıran aracı ne amaçla değiştirilir. Milletimizin menfi gördüğü şapkayı takmayan onlarca insan şehit edildi. Medeni olup şapka takanlar astı.Rize de şehit olan 8 kişi var.Bu şehit olacak kişiler önce namazlarını kılıyor sonra şehit ediliyorlar. Ve asılanları deniz kenarında çukura gömüyorlar. 3 4 ay sonra yakınları cesetleri almaya gidiyorlar. Gidince bakıyorlar ki cesetler çürümemiş ve gözler kıbleye doğru.Bu hadise Üstad'ın Din Mazlumları kitabında yazıyor.

 

3:) Latin Harfelerinin Kabulü: --HARF INKILÂBINI SADECE OKUYUP-YAZMA KOLAYLIGI IÇIN YAPILMAMISTIR. HARF INKILÂBINI BIZ KÜLTÜRÜMÜZÜ DEGISTIRMEK IÇIN YAPTIK. ARAP KÜLTÜRÜNDEN KURTULMAK IÇIN YAPTIK. ARTIK ESKI YAZIYA DÖNÜLMEYECEKTIR. BUNUN MÂNÂSI ARTIK ESKI KÜLTÜRÜMÜZLE BAGIMIZ KALMADI DEMEKTIR.--

 

ISMET INÖNÜ (Ulus Gazetesi, 15 Nisan 1969)

 

İsmet islam kültüründen kurtulmak için yaptık dese daha yerinde olurdu.Tarihte İspanyada en sonunda az kalan müslümanları; İspanyollar yozlaştırmak için zorla din değiştiremeyince, dillerini yani yazı ve harflerini değiştirmekte çareyi bulmuştur. Sovyet Rusya Orta Asya da yaşayan Türk devletlerine de aynısını yapmış ve muvaffak olmuştur.

 

4)Laiklik: Laik franızca bir kelimedir ve manası dinsiz demektir. % 99'u müslüman olan bir ülkeye laiklik getirilmiştir.Sanki bin bir farklı din, ırk, insan yaşıyormuş gibi.Devlet dinsiz olacak, her dine eşit yaklaşacak, herkesin inanç ve ibadet özgürlüğünü sağlayacak gibi bir sürü safsata.Sanki Osmanlı gayri müslimlerin hakkını yiyordu.İslamiyet sanki bizi geriye götürüyordu. Biz ne zaman iyi müslüman olmuşsak o kadar iyi toplum, devlet olduk, ne zaman dinden uzaklaşmışsak o kadar hayvanlaştık. Madem halk-devlet-din üçlüsünde aksaklık vardı, bunları düzeltmek yerine kökünden kazıyıp atmanın manası nedir?

 

Serdengeçti'nin dediği gibi kaç nesli yok yere mahvettiler.Bizi dinimizden, insanlığımızdan, medeniyetten, ananemizden kısacası herşeyimizden uzaklaştırdılar. Etrafımıza bakın nerde o eski müslüman-türk insanı yok.Hepsi ata bindi gitti.İnşallah bunları ilerde biz düzelteceğiz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mana olarak gayet nazik ölçülere sahip böyle bir konunun açılması ve seviyesinin de

beklenilenden daha iyi yüksek olması hem sevindirici hem de umut verici.

 

Yüzyıllardır tefahhusa geçişimizin, felaketleri kovalamamızın, kendi başımızın çaresine

bakmaktansa ölecek dahi olsak batının kucağında “ölelim”ci anlayışımızın çok doğal sebebi olarak

bugün hala devam eden sıkıntılar bulunmaktadır. Tarihi seyir içerisinde geçmişimizin ve şimdinin

değerlendirmesini yapıp tahliline baktığımızda karşımızda suçlu veya kahraman diye birilerini

ortaya atmak veya ön planda tutmak yerinde olmaz. Çöküşümüz de bir kişinin eliyle

gerçekleşmemiş olduğu gibi kuruluşumuz da tek kişinin eliyle olmamıştır. Süregelen seyirde

karşımıza birçok yıkıcı unsuru çıkmaktadır. Bunlara örnek olması açısından birkaç tane sıralama

yapalım. Dışarıdan gelen zararlı fikirler bizlerin duraklama ve gerileme süreçlerinde zararı kat be

kat artıracak bir makineden geçirildikten sonra içimizde "yıkma tarlası" ve böylece yıkıcı ekinler oluşturması.

İçimizde her işi kaba hatlarıyla değerlendiren kışırcıların bulunması. Yahudi kökenli zevatların

sinsi, düzenli ve hain oyunları. Ruh kökümüzü kaybedişimiz. Buna bağlı olarak kendimiz olamadan

başkası olmaya çalışmamız ve ikisini de beceremememiz. Seciyemizi karakterlerimizle

uyuşturamamamız... Diye ana hatlarla ve detaylarıyla çoğaltabileceğimiz birçok sebebin sürekli

azalan "sırra erebilme gücümüzün" grafikteki yerini görebilmek gerekir. Azaldığını anlamak lazım.

Fakat bu azalış dönemi içerisinde ani bir düşüşü ve çok hızlı azalışı Osmanlı cihan devletinin

yıkılışı ve yerine Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu esnasında görmek ve kabul etmek gerekir.

Hiçbir detaya girmeksizin bu durumu sosyolojik olarak dahi değerlendirsek aslında aynı sonuca

yani ani ve hızlı bir düşüşe rastlamamız gerekir. (İstisnalar mevzu dışıdır.) Çünkü bir devlet sona

ermiş, toprakları işgal altında. Millet neye yanacağını dahi bilmemekte. Umut bağlanılan veya

umudu kendisinde gören kişiler tam olarak nasıl hareket tarzına bürünmeleri gerektiğini

bilmemekte. Ama her ne olursa olsun "ya ol ya öl" kaidesiyle hayata bakmakta. Yapabileceklerini

karşıyı en iyi aldatacak ve yıkacak şekilde yapma peşinde... Sonrası yeni devletimiz... Osmanlı

okullarında yetişmiş, kimisi Avrupa'da tahsil görmüş kimisi Osmanlı sınırlarında eğitimini

tamamlamış zatlar bu geçiş devresinde yine maalesef ki Osmanlı'nın artık patlayıp infilak eden

ocaklarında veya Jöntürk kafasıyla batıda yetişmiştir. Şu veya bu sebebi önemsemeksizin ancak

yıkılışımızı görebilecek kadar dayanma gücüne sahip olarak yetiştirilen vatan evlatlarından

beklenilen ise (normalde) çok da fazla bir şey olmadığıdır... Binaenaleyh, yeni bir şahlanış

evresiyle bizlere yeniden hayat şansı veren hamleyi aslında her türlü yıkılış ve yok oluş tesiri

altında eğitilmiş evlatlardan görebilmek onları yermeyi değil tam tersine onlara sahip çıkmayı

gerektirecek bir sonuçtur. O şartlar içerisinde daha iyisini yapmaya muktedir anlayışın

bulunmayışı ve hiçbirinin kurtuluşu ümidini bize geri verecek kadar dirayetli olmayışı göz önünde

bulundurulmalıdır. Sonrasında ise bu kurtuluş hamlemizin tersine hareketlerin meydana gelmesi

ise tam manasıyla hayal kırıklığı. Aslında bu hayal kırıklığı beklenilen bir şey olsa bile, beklenilen

mevzunun dahi, anı gelip zamanı çattığında gerçekleşmesi şaşırtıcı olmakta. Zira batının

karşısında hasta adamlık derekesinden dahi düşen ve derekelerdeki anlayış ve hayat ölçülerine

tabi olan cihan devletimiz ancak bu çapa haiz evlatlar ve anlayışlar yetiştirmeye malikti.

Bu ve bu durumun getirdiği ahvale ise şöyle bakmak mümkün. Yüzyıllardan beri gerilemeyi

kendisine adet edinen bünyemiz sürekli ve yavaş yavaş azalan "yol"a kendisini alıştırmış

vaziyette. İş son çığıra yani dünya savaşının patlak vermesine gelince tam tersi bir haykırış ve

şahlanış hareketi oluyor. Bu ilk başta bünyemizden beklenmeyecek gibi gözüküyor. Fakat bizleri

uyandırmamak için üzerimize eskiden yavaş yavaş gelen batı dünya savaşının patlak vermesiyle

çok hızlı olarak gelmiştir.( vücuda zehir aşılarken yavaş yavaş vererek vücudun savunma

mekanizmasını aniden ayağa kaldırmamak gayesi güdülür. Zira fazla dozda verildiğinde vücudun

ani reaksiyonu beklenmedik sonuçlar çıkarabilir... Bu misal.. Batı bizden ani tepki istememekte

ve yavaş yavaş zehirlemekte. Yoksa ters reaksiyon ihtimali vardır... Ve o ihtimal

gerçekleşmiştir...) Bu ise bizlerin tam tersine inkılabımızı vesile olmuştur. Yani dirilişimiz

gerçekleşmiş ve şahlanış hareketi göstererek düşmanın üzerimizdeki baskısını kırmış onları

bertaraf etmişizdir. Vücuduna zehir enjekte olanın ani şahlanışı kendisini dış şartlara karşı

göstermiş olsa bile bu belli zaman diliminde kalmış ve düşmanın bertaraf olmasından sonra o

zehrin tesirini şiddetli şekliyle kendimizde(iç dünyamızda) bulmuşuzdur...

Son haliyle başımızdaki durum budur. Düşmanı uzaklaştırmış fakat düşmanın evvelden yüklediği

zehri tekrar hissetmekteyiz.(Ki yansımalarından birisi, bizlerin mana boyutunda çökmesidir.) Ve

düşman yine ani bir hamle yapma gayesine girerse yine bir şahlanış hareketiyle karşılaşacağının

farkında. Bu yüzden de uzaktan tesir derdinde... Akılla hareket etmekte.

Bizler kişi-şahıs gibi boş mevzularla uğraşmaksızın geçmişimizdeki yaşanılanları bu şekle benzer

ölçülerle değerlendirmeliyiz.

Hasta adam oluşumuz. Sonra muzafferiyetimiz. Ardından gelen ve ilk amillere bağlı(hasta

adamlıktan kalan zihniyete bağlı) sığ ve kabukçu anlayış. Ve tekrardan dirilişimizi muştulayacak

aziz Anadolu Gençliği... Beklenilen mutlak yenilik...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Binaenaleyh, yeni bir şahlanış

evresiyle bizlere yeniden hayat şansı veren hamleyi aslında her türlü yıkılış ve yok oluş tesiri

altında eğitilmiş evlatlardan görebilmek onları yermeyi değil tam tersine onlara sahip çıkmayı

gerektirecek bir sonuçtur.

 

Demişsin BDG, senin yazdıklarını dikkatle okur ve seni tanımasamda fikirlerinden, edebinden dolayı sana değer veririm.Sen bari bunları deme. Bu kadar iyimser olma.Amacım senle laf olsun diye, ego tatmini için tartışmak değil.Onlara biz neden sahip çıkmak istemeyelim lakin onların milli şahlanışı sağlaması; milletin mukaddesatıyla, geçmişiyle, yaşayışıyla oynamasını gerektirmez.Bunları da insanlara inkilap, devrim adı altında ruh kökümüzü kökünden devirmeye kalkmalarını gerektirmez.İnsanların, minnet duygularını batıla çevirmelerini gerektirmez.

 

Bu eğitilmiş evlatların yaptıklarının etrafında türkiye döndü, istedikleri insan tipinden kaç milyon insan peyda oldu.Çıban gibi her tarafı ele geçirdiler.Bu çıbanlar hafif bir dokunuşla üstümüze irinlerini boşalttılar.

 

Tanzimattan sonraki vahametli çöküşümüzde bazı padişahların, büyüklerin payı var.Fakat bu kişilerde iyi niyetli (Mithat paşa hariç), sonrasında gelenlerde ise art niyet var.Bunların yaptıkları derinden sarsmadı sadece çınarın yapraklarını döktü.Asıl deprem Abdulhamid Handan sonra gelenlerden oldu ve artçı şoklar hala devam etmekte.Böyle giderse ne tas kalacak ne tarak.

 

Düşmanın derdi bizim din değiştirmemiz değil, dinimizi yozlaştırmak.Bunları da dış tesirlere gerek kalmadan içimizde ki aydınlar yaptı. Enver, Talat, Cemal de bunların içinde. Akif diyor ya:

 

Üç akılsız kafanın derdin de üç milyon halk.

 

Bu üç akılsız kafadan sonra gelenlerin derdinde 70 milyon insan var, farkında veya değil. Bizim minnet duymamız gerekmez bırakın yahudi, moskof vesaire minnet duysun. Yapılan iyiiliğide biliriz kötülüğüde ve bunları unutmayız.Velhasıl asıl üstünde durulması gereken şahıslardır.Bu şahıslar salahiyeti nerden bulmuş nereye nasıl uygulamış ve kısa, orta vadede sonuçları ne olmuştur. Uzun vadede olacaklar, kısa ve orta vadeli olanlardan belli bunlar nasıl değiştirilmeli asıl mesele burda bitiyor.Bu gidişi de değiştirecek olan bizler yani mukaddesatçı, milliyetçi Türk gençliği.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçmişe sövmekle hiçbir şey elde edemeyiz,aksine kaybederiz cumhuriyetin ilanından sonra olduğu gibi.hala devam etmekte ecdada sövme bazı sözde aydınlarda olduğu gibi.bu sövenler nasıl tarihimizle yeni nesillerin arasına girip aralarını açıyorsa ve tarihten ve ecdadımızdan soğutuyorsa bu nasıl bir cinayet olduğunu anlıyorsunuzdur muhakkak.Diğer arkadaşlar da aynısını söyledi,geçmişte birilerine sövmekle hiçbir şey kazanamayacağımızı.

Düşünsenize yanınızda birileri atatürke sövüp duruyor.hiç mi gocunmuyorsunuz bundan?Eğer gocunmuyorsanız ecdadınızla tarihinizle ilgili azıcık bile saygınız olmadığınıza kanaat getiririm.Sövülen kişi hatalı da ölse sövülmeyi,düşman olunmayı hiçbir şekilde haketmez.Bu sövme kurtuluş savaşındaki milli mucadelenin ruhuna tükürmektir.

Tarihe söven bir kişiyi ben,pkk ile, bütün teröristlerle ve vatan hainlariyle eş sayarım.

 

Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem

Gelenin keyfi için geçmişe asla sövemem.

 

zulmü alkışla zalimi sev demiyoruz.ama ecdada,tarihe saygı lütfen.

Nerde kaldı bizim mukaddesata ,tarihe saygılı Türk evladı

Allah aşkına biraz saygı...

Share this post


Link to post
Share on other sites

neden m.kemalle aynı değil abdülaziz yada kanuni...

 

belki onlardan daha fazla görünürde çalışmış memleketimiz için

ancak bu yozlaşmanın baş müsebbibi kendisidir

 

hiç bir padişahımız ingiltere kralından emir almamıştır

devletinin yönetim şeklini başkalarının istekleri doğrultusunda şekillendirmemiştir

 

hiç biri

"-benden öncekilere küfredeceksiniz" dememiştir

Share this post


Link to post
Share on other sites

1.si atatürkün bu sözü söylediğini nerden bilelim uydurmadığın ne malum.ispat isteriz

2.si kanuni çöküş devrine dahil değildir.osmanlı tarihini okumanı tavsiye ederim.

3.üsü ''devletinin yönetim şeklini başkalarının istekleri doğrultusunda şekillendirmemiştir'' sözü tamamen cehalet örneği.tanzimatı meşrutiyetleri hatırlatır ve derim ki üstaddan biraz oku.hiç olmazsa ulu hakanı oku.bütün sorularının cevabını alacaksın.

 

BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLMA (YALIM)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Milli şahlanışın ruhu, iman aşkına dayanır. İslamiyet'i darbe vurmak, milli şahlanışa en ala tükürmektir.

 

Tarih yapıcı eleştirilere açıktır.Ecdada, tarihe saygı duymayanlara neden saygı duyalım. Fatih'in Ayasofya vasiyetine kim yada kimler saygı duymadı. Yavuz Sultan Selim'in türbesini kimler kapattırdı. Yavuz Sultan Selim'in Mısır fethi dönüşünde, hocasının atının ayağından başında ki başlığa sıçrayan çamurdan dolayı hocası başını öne eğince; Yavuz Sultan Selim'in vasiyetimdir kabrimin üzerinde bu başlık konulsun dedikten sonra asırlarca kabrinin üstünde bekletilen başlığı; kim yada kimler türbeyi kapattırdıktan sonra çürüdü. Nerde tarihe, ecdada saygı. Bazı tekke ve zaviyelerin kapatılması gerekiyordu lakin hepsi değil.

 

Mukaddesat'a, tarihe saygısı olmayanlardan, biz bin kat daha saygılıyız.

 

Benden öncekilere küfür edeceksiniz derken w-racer, geçmişi hiçe saymaya vurgu yapıyor.

 

Hiç bir padişah İngiltere kralından emir almamış derken, onların demokrasi ve anayasası (İsveç yada İsviçre anayasası) doğrultusunda şekillendirmemiştir demek istiyor.

 

Neden Kemal'le aynı değil Abdulaziz, Kanuni derken, Kemal'in yaptığı inkilaplardan bahsediyor.Abdulaziz ve Kanuni kökten devirici devrim yapmamıştır.Benim w-racer'den yazdıklarından anladığım budur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

siz ve sizin gibiler o bahsettiğiniz gibilerin yaptıklarıyla aynı duruma düşersiniz ecdada söverek ve bu tarihten ders almak olmaz, tarihin tekkerrürü olur.

ne diyor kutlu şair:

'Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

 

işte gördüğünüz gibi ibret almak lazım.yoksa bizden önceki gelenlerin düştüğü duruma biz de düşeriz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamun Aleyküm;

Mustafa Kemal'i bu ülkede eleştirmek gerçekten yürek istiyor.Bu söz belki yanlış anlaşılabilir ama biz onu gözümüzde putlaştırdık.Biz deyişim lafın gelişi tabi.Kimsenin kulluk vasfını yitirmeyeceğini bizler biliyoruz.Ama bunun bilincinde olmayanlar var malesef.

Mesela bizlerin önüne kelimenin tam manasıyle put olarak kafasını koyup,bizi de onun önüne dikip saygı duruşu yaptırmaları benim kabullenemeyeceğim birşey.O iki dakika boyunca aklıma başka şeyler getirmeye çalışıyorum.Tövbe tövbe neyse...

Elbette bu ülke için yaptığı şeyleri gözardı etmiyorum.Ama denildiği gibi bizi maddi bir kurtuluşa erdiren bu zat bizi manevi bir çöküşe sürükledi.Yaptığı çoğu şey artık Türk-Müslüman sentezi olan bizleri mazisinden kopardı.Latin harflerinin kabulü,şapka kanunu,HİLAFETİN kaldırılışı,bize ve ümmete hizmetleri saymakla bitmeyecek o güzel insanları vatandan sürmesi.

Yaptığı ve benim söylemek istediğim daha çok şey var ama bunları burda söylemem pek doğru olmayacak sanırım.Ama ben yanlışları bilip de üç maymunu oynamayacağım,sineye çekmeyeceğim.İlerde inşallah öğretmen olursam evlatlarımı her konuda bilinçli bir insan yapmak için didineceğim.En başta da hiçbir kulun ilahlaştırılmayacağını.

Rabbime emanetsiniz dostlarım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

tabiki putlaştıran olacaktır normaldir.çünkü atatürkün etrafında birçok yalaka diye tabir edilen insanlar vardır ve atatürkten makam mevki gibi bekleyenler putlaştırmışlar,ifrat dercesinde şiirler yazmışlardır.mesela o şiirler biri:

kabe arapların olsun anıtkabir bizim mabedimiz gibi şiirler..ama bu putlaştıran zihniyetin sorunu.

atatürkün büstleri konusuna gelince...dinimizde heykellerin yeri yoktur ve bulunması haramdır.ama o büstleri görünce rahatsız olmanıza bi anlam ifade edemedim.çünkü eminimki bu dini duygulardan dolayı değil,atatürke olan rahatsızlığınızdan dolayı.ben o büstleri görünce asabiyy-i milliye damarlarım kabarıyor ve milli mucadele aklıma geliyor ve gururlanıyorum.çünkü atatürk dünyanın takdir ettiği bir liderdir.

Atatürke karşı içimde karşı koyamadığım ve koymaya gerek duyamadığım sevgi ve saygım var.

ne diyor:

''muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.''

beni titreten sözlerinden birisi...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yaptığı çoğu şey artık Türk-Müslüman sentezi olan bizleri mazisinden kopardı.

 

Sentez konusunda daha önce şahsi tespit ve düşüncelerimi belirtmiştim. Kusuruma bakma ama kardeş; bu lafın ne manası vardır nede ötesi. Sentez kelimesinin tam muhtevasını öğrenirsek nasıl ve ne şekilde kullanacağımızıda az çok anlamaya çalışırız. Türklük ve İslamiyet'i birbirine zıt yahut denk bir anlamda çağrıştıran bu kelimeden pek haz duymuyorum ve kullanılmasınıda tasvip etmiyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Soyumuzla, sopumuzla, derimizle, ruhumuzla, imanımızla mensubu olduğumuz aziz Türk milletinin hak ve haysiyet davacısı olarak.."

Dahası:

"TÜRK İÇİN ORTA YOL, YARIM OLUŞ YOKTUR. TÜRK, OLUNCA HER ŞEY OLMAĞA, OLMAYINCA HİÇBİR ŞEY OLMAMAĞA MAHKUMDUR. İSLAM'IN ZAFERİ, TÜRK'ÜN OLMASINA BAĞLIDIR."

Üstadın şu sözlerinde bugün ABD ve AB'nin peşine takılıp gidenleri tanımlama yok mu?

"Resmen ve alenen satılmışlardır... Türklüğe ait hiçbir duygu ve hassasiyet taşımaksızın, ayrıca hiçbir ideolojiye ve idrak çilesi çekmeksizin, apaçık (Sovyetler) hesabına çalışmaktadırlar..."

Evet o zaman "Sovyetler" için... Aynı adamların çoğu şimdi kimler için?..(Necip Fazıl Kısakürek)

 

YOL GÖSTERİCİSİNİN SÖZLERİNE BAK!

Ahmet Kaplan, kitabına Necati Özfatura’dan aldığı bir ifadeyi de koymuş... Konuşan Abdülhakim Arvasi’dir. Necip Fazıl’ın yol göstericisi...

"Ben bir seyyidim. Yani bu demektir ki Türk değilim. Ama yeryüzünde bütün Türkler silinse üç Türk kalsa biri ben olurdum. İki Türk kalsa yine biri ben olurdum. Son Türk kalsa da gene ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugünkü mânada İslamiyet de olmazdı."

İşte Türklük...

Türklük bir ruh halidir. Büyük bir okyanustur. Hangi yağmur damlası buraya girerse, hangi dere akarsa o okyanustandır.

Ne diyordu Necip Fazıl:

"Yürü altın nesli tunçtan Oğuz’un

Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun."

Bu da Türk’e sesleniş:

"Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet

Güneşten başını göklere yükselt."

Kurtulmak... Türk’ün kurtuluşu... Tek çare var: Yeniden Türk olmak

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Güncelde; Milliyetçi Muhafazakar düşünceyi savunan partinin liderinin başörtüsünün sadece üniversite de serbest olacak demesini yanlış bulmuşsun. Recep Tayyip'te sadece ünniversite de serbest olacak dedi.Öyle demeliler şimdilik, çünkü şartlar bunları gerektiriyor. Türk-İslam sentezine olan soğukluğuna orada şüphelenmiştim.

 

Türk-İslam sentezi; türklüğü müslümanlığa bağlar. Senin anladığın gibi zıtlık veya denklik yoktur. Türk müslüman olduktan sonra Türk'tür. Türk-İslam ülküsünün miri Seyyid Ahmed Arvasi'dir.Bak kısaca nasıl tanımlıyor; Türklük beden, İslamiyet ruhumuz. Zıtlık veya denklik söz konusu değil.Ben millet olarak İslam ümmetindenim. Irk, kan olarak Türküm.

 

Ayrıca Türk-İslam sentezinde ırk ayrımı yoktur. Asıl amaç İslam'ın şanlı bayrağını dalgalandırmaktır.Tarihte Kürd'ü, Laz'ı, Çerkez'i nasıl Türklerle beraber İslam'ın şanlı bayrağını dalgalandırmışlarsa, bundan sonra da böyle olacaktır. Osmanlı da, Selçuklu da nasıl diğer milletllerle kardeşçe yaşamışsak, şimdi de öyle yaşıyoruz.Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya biz gittikten sonra, İslamiyet'in sancağı gittikten sonra karışmıştır.

Dünyada ki müslüman ülkelere bak. Arabistan Vahabilikle kavruluyor, İran Şiilikle yanıyor, diğer ülkeler geri kalmış, güçlü değil, başka ülkelerin boyunduruğu altında vesaire... İslamiyet'in sancağını taşıyacak millet yine biziz.

 

Ceddimiz, Osmanlı, Selçuklu bu ülküyle Dünyaya hükmetmiştir.

 

İnşallah anlatabilmişimdir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
1.si atatürkün bu sözü söylediğini nerden bilelim uydurmadığın ne malum.ispat isteriz

2.si kanuni çöküş devrine dahil değildir.osmanlı tarihini okumanı tavsiye ederim.

3.üsü ''devletinin yönetim şeklini başkalarının istekleri doğrultusunda şekillendirmemiştir'' sözü tamamen cehalet örneği.tanzimatı meşrutiyetleri hatırlatır ve derim ki üstaddan biraz oku.hiç olmazsa ulu hakanı oku.bütün sorularının cevabını alacaksın.

 

BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLMA (YALIM)

 

 

esselamu eleyküm

 

1.(a) ben atatürk demedim m.kemal dedim

( b ) bu söz elbette vecizdir "benden öncekilere söveceksiniz diyemeyecek kadar zekidir m.kemal"

ancak şuda bir gerçekki yürütülen tüm organizasyonlar öncelikle osmalıdan halkı soğutmak ve zamanlada ondan nefet ettirmek üzre kuruluştur

neden?

 

I-t.c. ilk kurulduğu yıllarda bile hatta üzerinden 80 yıl geçmiş olmasına rağmen osmanlının en kötü zamanına denk değildir

o dönemde osmalının yaptıığı uluslar arası icararatların hiçbirine bugün bile yaklaşabilmiş bile değiliz

 

bir örnek:

Abdülhamid Han dönemi osmanlının en zayıf dönemlerinden biridir kuşkusuz

fransada bir tiyatro Efendimiz H.z. Muhammed (s.a.v) 'i tenkit ve küçük düşürücü bir oyun düzenler

oyun daha sahneye çıkmadan yönetime bir haber gelir Ulu hakandan

bu

"-biletler satılmış üdahale edemeyiz" cevabını geri getirir

Ulu Hakan ikinci ve daha sert bir telgrafla oyunun oynanmasını durdurur

ama inantıcıdır tiyatro iyi hazırlanmış ve büyük para yatırmış

ingiltereye gider

oyun hazırlıkları başlar

bunun istihbaratınıda alan Abdülhamid Han orayada bir telgraf çeker

ve sözün kısası oyun ingilteredede sahne alamaz

 

bir kurtuluş savaşı verdik

ve sözüm ona sürekli ilerliyoruz

şuan bile

devletin bir desteklediği

"-Kim daha kötü (aslı böyle değil ancak ben kullanmak istemedim bu keimeyi) çizecek Hz. Muhamme(s.a.v) 'i " yarışmaları düzenleniyor biz ise devlet olarak hiç evet HİÇ birşey yapamıyoruz

 

II-kurulan devlet eğer istenilen yada halkın beklediği düzeyde değil ise bunu ona kabul ettirmenin iki yolu vardır

bir: etrafındakileri gösterip "bak biz onlardan daha iyiz" demek

iki: önceki kendi halini gösterip "bakın şimdi daha iyiz" demek

birincisini yapması mümkün değildi çünkü yeni oluşmuş devletler dışında t.c.den daha kötü durumda olan çok az sayıda ülke vardı

ikncisini yapmasını tek yoluda tarihin kötülüklerini büyültüp güzelliklerini saklamak bunu yapmak

yinede halkı soğutamayacaktı doğal olarak yalanlar empoze edildi

 

bir örnekde bunun için:

(çok fazla uzatmamak adına)

Abdülhamid Han'a üstadın ULU HAKAN dediği şahsa kim hangi dönemde KIZIL SULTAN dedi kim buna sessiz kaldı

vakıfahmetozısık kardeşimizin veridği örnekleri hatırlatmama gerek bile yok

 

III-

bunların hepsini yok saysak bile herşeyden öte hilafetin kaldırılması başlıbaşına bu ecdada küfürdür

hilafet neden kaldırılmıştır

neden m.kemal önceleri halife olmak istemiş lakin sonradan halifeliğin kaldırılması gerektiğini savunmuştur

neden halifelik (diğer birçok reformunda bu şekilde olduğu açık....) değil demokrasi krallığında ötesinde despot bir dikta le kaldırılmıştır

bu;

"kendi yönetim şeklinizi sizin kimi yönettiğini kendiniz seçeceksiniz" denilmiş bir halka söylenen en büyük yalandır

bu halkı aldatmak hiçe saymak değilde nedir

 

sonuç olarak ;

hilafetin kaldırılması İngiltere kralının emri ve isteği üzerine olmuş bir hadisedir

kendi sömürgelerini elinde tutmak için bu sömürgeleri için kaygı duymak istemediği bir osmanlı yada t.c. içindir

 

 

 

velhasıl;

m.kemal en kötü osmalı padişahı kadar asla olamamış ve malesef koca coğrafyadan kalan küçücük bir yere sıkıştırıldık (misak-ı milli) ve onuda elimizde kuruluşumuzdan sonra tutamadık

elbette nasıl yaşarsanız o şekilde yönetilirsiniz ancak şuda bir gerçekki

bir insanın eli yoksa yada kullanılamayacak kadar hastalıklı ise o kişi başarılı olabilir

aynı şekilde yağı gözü kulağı dili

ama aynı kişinin hastağı beyninde ise (zihinsel özürlü) diğer uzuvları mükemmel vaziyette olsa bile ne kendine nede çevresine fayda sağlayabilir

türkiye cumhuriyeti tüm uzuvlarıyla mükemmel değildi elbette belki artık yaşlı adamda değildi gençti ama kolu bacağı gözü yaralıydı bunların tedavisi zaman isteyecekti

ancak malesef hiç biri bu ülke insanını ZİHİNSEL ÖZÜRLÜ olması kadar etkilemeyecekti...

 

2-kanuni üstada göre osmanlının içine düşen ifak tohumlarının (en azından saray için) ilk padişahıdır kanuni örneğim onun içindir

 

3-1. cevabımın III bölümünde bunu açıkladım halifeliğin kaldırılması beraberinde laikliği getiriştir haifelikle birlikte laiklik düşünülemezdi

 

tavsiye ettiğiniz kitaplar için teşekkürlerimi sunuyorum

öncelikle ULU HAKAN'ı en az 4 kez okudum

tarihimi ise samimiyetine güvenmediğim bir diktanın kitaplarından öğrenmedim öğrenmeye niyetim yok [zaten bu reejim gerçekten samimi lsa fikirleri güçlü olsa savunulmaya değer olsa tüm arşivleri açar ve milli mücadeleyi m.kemali inönüyü k.karabekiri ( tabii ona düzenlenen komployu ) kubilay hadisesini izmir suikastini vs. vs. vs. saymakla bitmeyecek onlarca hadiseyi kendi halkıyla paylaşır tartışmaya açar gerçekler günyüzüne çıkar yani eğer m.kemal hakkaten iyi biriyse bile ve ben bunun böyle olmadığını düşünüyorsam bunun sebebi yine kandisi ve geliştirdiği eletiriye tahammül edemeyen düşünce akımıdır, kapalı ve tartışmasız üslubudur ]

 

son olarak eğer kabul edersen benimde sana bir kitap tavsiyem olacak

malumunuz üzre böyle ilahlaştırılmaya çalışılan bir m.kemal ülkesinde bu tip kitapları bulmak zordur

ancak herşeye rağmen okumanızı şiddetle tavsiye ederim

 

TAHA İSLAM

ZİRVEDEKİ MANKURTLAR

BİRİKİM YAYINLARI

 

emin olun okuduklarınıza inanamayacaksınız

ve bunların tamamının KANITlarıyla birlikte sulması bildiğiniz bir çok şeyi kökten değiştirecek

 

saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
Güncelde; Milliyetçi Muhafazakar düşünceyi savunan partinin liderinin başörtüsünün sadece üniversite de serbest olacak demesini yanlış bulmuşsun. Recep Tayyip'te sadece ünniversite de serbest olacak dedi.Öyle demeliler şimdilik, çünkü şartlar bunları gerektiriyor. Türk-İslam sentezine olan soğukluğuna orada şüphelenmiştim.

 

Türk-İslam sentezi; türklüğü müslümanlığa bağlar. Senin anladığın gibi zıtlık veya denklik yoktur. Türk müslüman olduktan sonra Türk'tür. Türk-İslam ülküsünün miri Seyyid Ahmed Arvasi'dir.Bak kısaca nasıl tanımlıyor; Türklük beden, İslamiyet ruhumuz. Zıtlık veya denklik söz konusu değil.Ben millet olarak İslam ümmetindenim. Irk, kan olarak Türküm.

 

Ayrıca Türk-İslam sentezinde ırk ayrımı yoktur. Asıl amaç İslam'ın şanlı bayrağını dalgalandırmaktır.Tarihte Kürd'ü, Laz'ı, Çerkez'i nasıl Türklerle beraber İslam'ın şanlı bayrağını dalgalandırmışlarsa, bundan sonra da böyle olacaktır. Osmanlı da, Selçuklu da nasıl diğer milletllerle kardeşçe yaşamışsak, şimdi de öyle yaşıyoruz.Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya biz gittikten sonra, İslamiyet'in sancağı gittikten sonra karışmıştır.

Dünyada ki müslüman ülkelere bak. Arabistan Vahabilikle kavruluyor, İran Şiilikle yanıyor, diğer ülkeler geri kalmış, güçlü değil, başka ülkelerin boyunduruğu altında vesaire... İslamiyet'in sancağını taşıyacak millet yine biziz.

1) Güncelde değil güncel olmayan yerdede diyorum. Ben değil; Milliyetçi camianın tabanıda bunu söylüyor. Şüphelenme sebebini idrak edemedim; neden niye şüphelendin. Demek Türk-İslam sentezi; Türk'lüğü Müslümanlığa bağlar (!) Yapma yahu? Nasıl bir bağlamaymış bu böyle? Ruhtan dem vuracaksın, İslam'ın sancaktarlığından bahsedeceksin, Ümmettenim falan diyeceksin. Sonrada; sanki Türk'lüğümüzün bize İslam'a bağladığını ifade edeceksin. Öncelikle sentezin ne anlama geldiğini araştır, incele, kendince değerlendir.

 

2) Türk'lük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur sözü Seyyid Ahmed Arvasi'ye değil; Alparslan Türkeş'e aittir. Ruhsuz beden cesettir. Irk, kan, beden gibi sözler ruh muhabbetini gölgeler. Müslüman olduk demişiz, öyle kalmışız.

 

3) Türk- İslam sentezinde ırk ayrımı yoktur diyorsun; kendini zor durumda bırakıyorsun güzel kardeşim. Türk- İslam diyorsun başında; Ümmet değil, İnananlar değil, Müslümanlar değil? İstersen Devlet-i Ali'nin nasıl ve ne şekilde yönetildiğini tekrar oku. Ecdad tamamiyle Osmanlı vatandaşlığı ilkesini benimsetmiş ve uygulamıştır. Nice devşirmeleri devlet adamı, sadrazam, ordu kumandanı, mimarbaşı yapmıştır. Lakin onları Türk'leştirerek değil; İslam'laştırarak. Hatta pek çok padişahımızın annesi Türk değil; Sırp, Bizans, Rus, Arnavut'tur.

 

4) Sen bırak Vahabi'liği, Arabistan'ı, Şii'leri falanı fistanı. Şimdi bu saydıkların İslam devletimi, Ümmetçi bir anlayışın yansımalrımı, İslami yönetimlermi: Koca bir hayır. Yeryüzünde bir İslam devleti yoktur. Bizim var bildiklerimizinde İslam'la alakası yoktur.

 

Senin heyecanını, aşkını, şevkini anlıyorum. Senin yaşında Gazi Üniversite'sinde okumak için neleri vermezdim. İçimde ukte olarak kalmıştır; ne hayallerim, ülkülerim, amaçlarım vardı. Sana benden küçüksün iması yapmıyorum/yapmam sakın öyle anlama. Kardeşiz, inanan insanlarız, muhabbet ortağıyız. Fakat göreceğin, duyacağın, şahit olacağın çok ama çok hakikat var önünde/çevrende/dışarda. Ben kaç defa dedim, söyledim, izah ettim. Sentezin ne manaya geldiğini önce bilelim, sonra kullanalım diye. Ben son olarak şu bilgiyi aktarıyor ve şahsi bir tartışmadan kendimi uzak tutuyorum:

 

Sentez : Tez ve Antitezin birleşimi. Zamanla kendisi bir Tez halini alır ve onun da Antitezi oluşur. Bunlar yine birleşir ve bir Sentez çıkar ortaya. Bu Sentezin yine bir antitezi olur ve... (Kısır bir döngü)

 

Sentez : İki farklı maddenin birleşerek kendi özelliklerini kaybedip yeni özellikte bir madde meydana getirmesi olayına Sentez denir. Sentez olaylarında yeni özellikte bileşik çeşitleri elde edilir. (Kimyasal açıklaması)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sentez:(Fr. synthetique<yun.) 1. Birkaç şeyi bir bütün meydana gelecek şekilde birleştirme, terkip. 2) Birbiriyle ilgili fikir ve düşünceleri aralarında bir bağ kurarak bir bütün haline koyma

3.Kimya: İki veya daha fazla basit element yahut kökün birleştirilerek daha karmaşık yapıda bir madde meydana getirilmesi işi, terkip. Karşıtı: ANALİZ, TAHLİL.

 

( Kubbealtı Lugatı, İlhan Ayverdi)

 

1)Sen tuttun sentezi sadece kimyayla açıkladın gerçekten komiksin :) .Evet Türk-İslam sentezi Türklüğü müslümanlığa bağlar. Kürdü müslümanlığa bağlar. İslamiyet ruh diyorum, hala ruha dem vurur diyorsun. Gayet açık ve net İslam ruhumuz. Türklüğü müslümanlığa bağlar derken; Müslüman olduğumuz için Türk'üz. Bulgar, Macar da Türk kökenli, yalnız müslüman olmadığı için Türklüğünün manası yoktur. Müslüman Türk milletinin yaşayışı, giyimi A'dan Z'ye herşeyimizle kitabımıza, hadislere uygun şekilde var olmayı hedefler.

 

2)O söz Seyyid Ahmed Arvasi'ye aittir, adım gibi eminim. Alparslan Türkeş'in fikir danışmanı Seyyid Ahmed Arvasi'dir. Alparslan Türkeş söylese bile ona aittir. Seyyid Ahmed Arvasi'nin kitaplarında da bu söz yazar.Alparslan Türkeş'in söylediği buna benzer söz vardır (tam olarak hatırlamıyorum)

 

3)Devşirmeler hangi dili konuşuyordu, kimler gibi yaşıyordu, kimin adet, töresine göre yaşıyordu. Onlar İslamlaşmadı diye birşey yok ki. Mehmet Akif Arnavut kökenliydi ama kendini Türk olarak görmüyor muydu? İslamlaştırılırken de Türkleşmişlerdir.Esseyyid Abdulhakim Arvasi, Seyyid Ahmed Arvasi, Üstad'ın sözlerine yukarıda yer verdim. Ama sen nedense anlamamakta ısrar edersin. Türk-İslam ülküsünü benimsemezsen bari saygı duy.

 

4) Benim Vahabilikle, Şiilikle alakam yok zaten. İslam devlet'i var da demedim. İslam'ın sancağını taşıyacak millet biziz dedim.

 

Bundan sonra yazdığım yazıyı, kendini ülkücü sanan müspet hiçbir işle alakası olmayan o adamları farkında olmadan övdüğüm için siliyorum

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...