Muvazene 190 Report post Posted March 8, 2008 Toptaşı Cezaevinde bana kütüphanenin idaresi işi verildi. Bir zaman sonra da kütüphane odasının kantin olmasiyle değiştirilmesi icap etti. Kitapları taşımak üzere emrime beş on mahkûm verdiler. Bu mahkûmlardan biri Atatürk’ün sarı yaldızlı alçıdan heykelini götürürken yere düşürüp kırmaz mı?.. Al sana bir mesele!.. İster misin heykeli, “Atatürk’e hakaretten mahkûm Necip Fazıl kırdırdı” desinler?.. Nitekim bana hiç de sempatisi olmayan başgardiyan, hadiseyi bu noktadan hapishane müdürlüğüne aksettirdi, oradan da savcılığa sıçrattılar. Tahkikat açıldı. Heykeli taşıyan mahkûmun “Bana kimse bir şey söylemedi! Elimden düşürdüm, kırdım!” demesi üzerine savcı insafını gösterdi ve takipsizlik kararı verdi. (Cinnet Mustatili’nden) Quote Share this post Link to post Share on other sites
serdengeçti 10 Report post Posted March 8, 2008 hep aynı mantık:Çamur at.Yapışmazsa izi kalır. Neyse ki gerçek çabuk anlaşılmış :) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted March 9, 2008 İster misin heykeli, “Atatürk’e hakaretten mahkûm Necip Fazıl kırdırdı” desinler?.. Bu hakaret mevzuuna da kısaca değinelim. Üstadın mahkûmiyetlerini incelediğimizde adil bir hukuk sisteminde suç unsuru olarak yer alan faaliyetlerden hiç birinin Üstad tarafından işlenmediği ve Üstadın sadece fikir suçundan dolayı hapislerde yattığı anlaşılacaktır. Fikir suçu da sadece ve sadece İslam davasını yüksek bir ses ile savunmasından, İslam davasına zıt olan istikametleri tenkid etmekten çekinmemesinden ve bütün bunlar ile din düşmanlarının kem nazarlarını üzerine çekmesinden kaynaklanmaktadır. Saf ve hakiki fikrin kaynağı olarak ayakta duran Üstad’a karşın, gazetesinde fikir namına nokta kadar bir kıymet olmayan Ahmet Emin Yalman ve onun gibilerin meydanlarda rahatça dolaşabilmelerine ve neşriyatları vasıtasıyla her türlü zehri milletin kafasından içeri boca etmelerine rağmen hiçbir tatbikata uğramaz, ayaklarına çelme takılmaz, kuyuları kazılmaz. Atatürk’e hakaret hususunun aslını, esasını anlatan Benim Gözümde Menderes isimli eserin ilgili kısmı aşağıya iktibas edilmiştir: Büyük Doğunun üçüncü devresinde Rıza Tevfik tarafından Ürdün’de yazılmış “Abdulhamidin ruhaniyetinden istimdat” isimli manzumeyi neşrettiğimiz için tutuklanıyor ve 1 ay 23 gün zindanda kaldıktan sonra beraat karariyle kurtuluyoruz. Fakat bu kurtuluş tam olmayacak, karar temyize bozdurularak mahkemeye iade edilecek, mahkeme suçsuzluk görüşünde yine ısrar edecek, neticede temyiz umumi heyetince sevk edilecek berat kararının nakzı yani mahkumiyetimiz kat’ileştirilecek ve biz tekrar hapse atılıp 1950 seçimlerine ve af kanununa kadar bekletileceğiz. Neşrettiğimiz manzume, Atatürk’e hakaret kabul edilmiş (manzumeyle ilgili daha fazla malumat için tıklayınız), fakat o devirde bunu yasaklayıcı bir kanun bulunmadığı için, Türklüğe ve Türk milletine hakaretten mahkemeye verilmiştik. Halk partisi o devirde 100 bin liradan fazla para harcayarak, başta İstanbul, memleketin her tarafında aleyhimizde mitingler tertiplemiş, her büyük Anadolu kasabasında “Kahrolsun mürteciler, Atatürk düşmanları!” diye nâralar koparttırılmış ve tediyeli lanetleyicilere hakkımızda ettirilmedik küfür bırakılmamıştı. Bu açık kanunsuzluk karşısındaysa bilahare Atatürk kanununu getirecek olan Demokrat Parti saflarından, lehimize en küçük bir tepki görülmemişti. Atatürk’e hararet vehmi etrafında her iki parti müşterek ve böyle bir vehmin en ağır cezayı gerektirdiği noktasında sıkı sıkıya beraberlerdi. Bu da, aralarındaki kök birliğinin artık dal ihtilaflarını gülünç gösterecek tabii muvazaa ifadesinden en canlı örnekti. Quote Share this post Link to post Share on other sites