Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mirasyedi1

Kürt Sorunu(!), Kürtçe Yayın, Pkk Vs...

Recommended Posts

Kürt sorununa herkes ayrı bir tanım getirir.Bu tanım kişinin ne düşünceye sahip olduğunun göstergesidir.Vatanın bütünlüğüne düşman cümleler , başta kendini aydın zanneden kişiler , pkklılar ve de pkk sempatizanı olan insanlar tarafından dile getirilmektedir.işte eyaletlere bölünelim,kürtçe ders olsun, kürtler zulüm görüyorlar,eşit haklara sahir değiliz gibi teraneler sayarlar.Bunların tek amacı ülkeyi bölmektir.Aslında kürt sorunu diye birşey yoktur.Olmayan bir sorunu var gibi göstermek isteyip kürt kökenli vatandaşlarımızı kandırmak istemek niyetindeler.Esasında kürt sorunu Türkiye cumhuriyetini bölme sorunudur.Bu bölünmeyi her koldan başlatmak istemektedirler.Kendilerine göre kürt sorunun tek çözüm yolu Türkiye’yi parçalayarak bir kısım toprakları üzerinden bir Kürt devleti çıkarmaktır.bunu her fırsatta dile getirmiyorlarmı?pkklı millet(!)vekilleri herzaman söylüyorlar.Dağlıca baskınında güya askerleri kurtarmak için giden birkaç pkklı vekil onlarla anlaşma imzalıyorlar.Geçenlerde Ahmet türk, kosavayı örnek göstererek diyor ki onlar bölündü biz de bölünelim demedi mi?Her türlü kürtçe yayınla pkklılara militan diyorlar mı?Her fırsatta Şanlı Türk askerine laf atıyorlar mı?Bütün bunların cevabı evet.

PKK örgütü ve yandaşları “milli kimlik”, “siyasallaşma”, “özerklik” ve “bağımsız devlet” savaşıyla aşama aşama hedeflerine gitmek istemektedir. Hatta bir kongrelerinde(!) şunlardan bahsediyorlar:

PKK’nın 31.10.1990 tarihli sözüm ona 4. Kongresinde “Bağımsız bir kimlik kazanılmamış ki, o kimliğe dayalı politikalar; dolayısıyla, kaderini tayin hakkı, insan hakları, kültürel haklar, siyasi haklar söz konusu edilsin... Öncelikle halledilmesi gereken kimlik sorunudur; kimlik savaşının kazanılmasın gereği birincil derecede önem kazanmaktadır. Bugün de savaşın bir boyutu ” kimlik savaşı “olmaktadır. Bireysel düzeyden tutalım, ulusal düzeye kadar, geliştirmeye çalıştığımız, biraz da kazanmaya çalıştığımız ulusal kimlik ve onun üzerinde gelişecek toplumsal özgürlük iradesidir.

İşte bu sözler gösteriyor ki kültürel zenginlik adı altında yapılan her türlü Kürtçe,zazaca veya bilmemnece gibi basınlar,yayınların,dil merkezleri pkknın bir oyunudur.

Devletimiz her türlü bölücü faaliyetleri göğüsleyecek kudrettedir.Kürt sorunu diye birşeyin olmadığı anlatılırsa işte o gün sorun diye birşey kalmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üzülrek ifade etmeliyim ki kürt sorunu malesef bu topraklarda vardır ve bu sorun daha çok başımızı ağrrıtacak, yüreğimizi yaralayacak hadiselere sebeb olabilir.Sorun aslında cumhuriyet tarihiyle yaşıttır kanaatimce.Yeni kuracakları devleti bir 'ulus devlet' projesi olarak tasarlayan kadro, kürtleri malesef bilinçli olarak görmezden gelmiştir.Çünkü nihayetinde bu malum kadronun yine nihayi amacı; etnik manada 'türk', dini manada 'müslüman' ama müslümanında 'Maturidi-Hanefi' ekolüne mensup olan bir cemiyeti oluşturmaktı.Bunun için uğraştılar, bunun için çabaladılar.Kürtler bu 'ötekileştirme' sonucu malesef Türkiye'ye karşı elinde her zaman bir koz olmasını isteyen o malum dış mihrakların eline düştü.Belkide biz kendimiz teslim ettik.Bu sorun gerçekten çok çetrefilli bir sorundur.Bugün ne pkk ne de dtp kürtleri temsilden uzaktır.Ama mevcut hal, şartları onların lehine çevirmiştir.Vücudda bir yara var ve o yara kanıyor.Biz: 'Böyle bi yara yoktur, benim vücudum dirayetlidir, kendini toparlar, yarayı kapatır.' deyipte yarayı görmezlikten gelirsek yine ceremesini bizler çekeriz.Aslında çok uzun uzadıya tartışılabilecek bir mevzu.Umarım akl-ı selimde karar kılan kürtler bu belanın def edilmesinde türklerle el ele verirler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

işte kürt sorununu var gibi gösteren zihniyetin bir başarısı.hasip gibi arkadaşları etkileyip evet kürt sorunu var dedirtmek.başarıya ulaşıyorlar bazı kesimler üzerinde başarıya ulaşıyorlar maalesef

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zamanında bu insanlara karşı yapılmış olan hataları kabul etmek gerek öncelikle.Yapılan bu hatalar sonucu onlarda oluşan yaralardan yararlanmak isteyenlerin varlığı belirginleşmiş ve yara almış bu insanlardan faydalanmak daha kolay bir hale gelmiştir.Bahsettiğimiz şahsiyetsizler onların haklarını korudukları gerekçesiyle vatandaşlarımızı kandırmakta.Peki onlar neden kanıyorlar diye düşündüğümüzde yine yapılan hatalara çıkıyor cevabımız.Bu hatalar sonucunda öyle bir ortam sunulmuş ki onlara ortada savunulacak hakları olduğuna inanmışlar.Ama ne yapılmış olursa olsun,o şahsiyetsizlere destek verenler hiçbir şekilde haklı olamazlar.Haksız da olsalar,yapılanlar sonucunda kolay kandırılır hale gelen insanlara sırt dönülmemeli ve onlara gerçekler gösterilmelidir,onlara bu konuda yardımcı olunmalıdır.Böylece belki de yapılanlar da telafi edilmiş olur.Askeri çözüm yanında o insanlara da inilmeli ve ortada artık kandırılacak insanlar bırakılmamalıdır...

Share this post


Link to post
Share on other sites

dedikleriniz de haklısınız ama kısmen.şurası doğru onlara sahip çıkmalıyız.ama anlayamadığım nokta onlara ne gibi hatalar yapılmış.bunu merak ediyorum...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Öncelikle şunu belirteyim söyleyeceklerimi ben hata olarak telakki ediyorum,sizlere göre öyle olmayabilir.Kastettiklerimi elimden geldiğince yazmaya çalışacağım.

 

Bu şahsiyetsizlerin insanları kandırmak için kullandıkları eksikliklere bakalım.Yoğun bir şekilde destek aldıkları Doğu Anadolu Bölgesi'ni ele alalım mesela.Orada yaşayan insanlar ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan insanlara oranla imkanların daha geç ulaştığı bir bölgede yaşam mücadelesi verenler.Hepimiz kabul edelim ki her zaman,her koşulda en son düşünülen bir bölge olmuştur uzun zaman boyunca.Bu insanlar yeri gelmiştir ne düşünmüşlerdir biliyor musunuz?Devletin onların yanında olmadığını.Peki bu koşullar altında onları kandırmak zor mudur sizce?Tabi ki hayır,mantık şudur,devletiniz size sahip çıkmıyor ama biz sahip çıkıyoruz,hatta biz sizlerin haklarınızı savunmak için varız.Diğer imkanlar gibi eğitim imkanının da bulunmadığı bir bölgede yaşayan insanlar bilgisiz oldukları için ve yanlarında olmayan devlete karşı ortada savunulacak haklarının olduğuna inandıkları için kendilerine uzanan bu ele malesef olumlu yanıt vermişlerdir.

 

Bunlar söylendiğinde verilen cevap genelde şu olur.İmkansızlıklar içerisinde olan yerler sadece orada mı?Ülkemizde bu durumda olan köyler,kasabalar var ama hiçbiri böyle bir oyuna gelmemiştir.Ya herhalde gelmemiştir,çünkü onların kandırılabilecek bir durumları yok.Adam gelip Türk'ü ya da işlerine yaramayacak derecede az nüfusa sahip olan insanları kandırsa ne olur?Bunu yaparak asıl amaçları olan bölme işini halledebilirler mi?Hayır.Ee kim onların amacına uygun olan Kürt vatandaşlarımız.Eee kim kandırılacak olan Kürt vatandaşlarımız.Hazır bahaneler de var işte,hazır devlete düşman kesilmeye yatkınlar,hadi işimize bakalım o zaman.Mantık bu işte.

 

Şimdi diyorlar ki ee biz oraya imkan götüreceğiz de orada bu PKK belası olduğu için yapamıyoruz,kimse yanaşmıyor.Ya kardeşim,orada önceden var mıydı bu baş belası,yoktu,sen o zaman götürmedin,şimdi götürmeye kalkıyorsun,bu sefer de diyorsun ki olmuyor.

 

Bunları bırakalım,üzerinde yaşadığımız vatan topraklarını biz Kürt,Türk,.. vs. birlikte savaşarak kazandık.Ve bir zaman geldi ki sen Kürtleri yok saydın.Var olan bir topluluk yokmuş gibi davrandın ve başka bir zaman daha geldi ki adamlar dillerini konuşamaz hale geldiler.Onlar da savaşmıştı bu topraklar için,onların atalarının da kanları döküldü ama sen sonradan onları görmezden geldin.Bir topluluk için yok sayılmaktan,dillerini konuşamamaktan ağır bir şey daha olamaz.İşte bu noktada yine o şahsiyetsizler devreye girdi.Bu durumdan da faydalandılar.Artık insanlar gerçekten haklarını savunmak zorunda olduklarına inandılar ve savunucuyuz diye karşılarına çıkanlara kandılar.

 

Yakın zamanda bu insanların hepsi,sadece birkaçı değil dilleriyle,kökenleriyle yer edinebildiler aramızda.

 

Bu insanlar öyle ya da böyle kandırıldılar,bizim amacımız onlara doğruyu göstermek ve artık kandırılmayacak hale gelmelerini sağlamak olmalı...

Share this post


Link to post
Share on other sites

mirasyedi evvela herhangi bir zihniyetin etkisi altında kalarak söylediğim sözler değil yazdıklarım.hoş insandır etki altında kalmasıda tabiidir.yalnız burda mühim olan mes'eleyi iyi bir şekilde incelemek ve ' böyle bir sorun yoktur!' gibi genellemelerden kaçınmak faidemize olacaktır kanaatindeyim...bunlar, benim şahsi müşahadelerim sonucunda edindiğim fikirlerdir.bunun adını koymak lazım, bir kürt realitesi var ve bu realitenin içinde bulunduğu kendine has şartlar var.kürt kardeşlerimle konuştuğumdada aynı fikirleri beyan ediyorum.müştereken bu sorunu çözmeliyiz.askeri harekatlar yalnız başına bir sonuç veremez, vermedi ve veremeyecek gibi.o zaman bize düşen dtp ve pkk gibi kan emici oluşumlardan bu kardeşlerimizn kurtulması.yoksa gitgide daha vahim noktalara varıyor mesele.

Share this post


Link to post
Share on other sites

imkansızlıklardan falan bahsettiniz.yatırım yapılmaması pkkya teveccüh edilmeyi gerektirmez.ben osmaniyeliyim.osmaniyeye de doğru düzgün yatırım yapılmadı.ama osmaniye halkı ne devletine ne de ülkesine düşman oldu.hatta rahatlıkla diyebilirim ki en milliyetçi ildir osmaniye.ve şunları belirtim.batıdan doğuya doğru gidildikçe devletin egemenliği azalır.bu devletten dolayı değil,halkın devletine bakış açısının değişmesiyle orantılıdır.şuan ben elazığda okuyorum.ve bazı arkadaşlar evlerinin elektrik faturalarını 4-5 ay ödememişler ve ancak elektrikleri kesilmiş.ama osmaniyede 2 hafta geçmeden hemen elektiriği keserler.ve özellikle güneydoğuda (ödeyenler istisna)faturaların ödenmediğini nefretle görüyoruz.ve devlete ait binaların taşlandığını,yıprandığını biliyoruz.geçenlerde diyarbakırda yanlış hatırlamıyorsam 30bin yeşil kart iptal edildi.yani diyeceğim hakedene verilmesi lazım bazı şeylerin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bahsettiklerimin varlığı onları haklı çıkarmaz,bunu daha ilk mesajımda belirttim.Bunun haricinde ikinci mesajımda söylenecekleri tahmin edip,yazdıklarınıza cevap verdim.Şöyle ki kandırılması işlerine gelen insanlar kandırılır,onların eksikleriyle uğraşılır.Başka bölgelerde aynı şeyleri yaşayan insanlar kandırılmaya çalışılmadı hiç birileri tarafından.Buradaki insanlar durup dururken devlete düşman kesilmediler,onların zaaflarından faydalananlar onları bu hale getirdi,bu zaafların ortaya çıkışı da yazdıklarım işte...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üzerinde yaşadığımız bu kıymetli ülke, muazzam boyutta ve içinde tek bir milleti değil, birden fazla milleti ihtiva eden ve aynı zamanda dini de farklı olan insanların bir arada kavga etmeden yaşamasının nizamını kuran Osmanlı’dan bizlere miras kalmıştır. Ve tabi topraklarla beraber birbirinden farklı kültürler, inançlar, milletler de bu toprakların muhtevasından koparılamayacağına göre kalan mirasın içinde bir arada yaşanarak bugünlere kadar gelinmiştir. Osmanlı duraklamaya başlayıp da iktisadî, içtimaî sebeplerden ötürü isyanlar başlayınca, devlete hiçbir şekilde baş kaldırmayan, devleti kutsal sayan millet için de yeni bir sayfa açılmış oldu. Devlete isyan etmek... Tabi ilk zamanlar küçük bir azınlığı teşkil eden ayaklananlar güruhu, devletin hâlâ bir isyanı bastıracak kudrette olması hasebiyle devlet ve millet büyük zararlara uğramadan bastırılıyordu. Sonra milliyetçilik akımı boy gösterdi. Ki Yahudi imzalı Fransız inkılabı neticesinde dünya arenasında kendine yer edinen milliyetçilik fikri, pek tabi olarak içinde birden fazla milletleri ihtiva eden büyük imparatorlukların çökertilmesi için gayet faideli bir fikir, ardından hamle girişimidir. Çöken imparatorluklarda da sular durulmuyor, bu sefer ülke içinde her karışa yayılan farklı milletlerden insanlar körükleniyor, bağımsız devlet telakkisi güttürülen gruplar silahlandırılıyor ve ülkelerde iç savaşlara varacak raddede kargaşalar çıkarılıyor. Güçten düşen devlet de halk üzerinde iktidar sahibi olamıyor, vatandaşına güven telkin edemiyor, iç ve dış müessirler sebebiyle topyekûn her alanda zayıflayan bünyesi ile devlet elini uzatamıyor ve binlerce insan, heder olup gidiyor, ya fikren yahut fiilen. Şimdi dünyanın bir çok ülkesinde insanlar, kendi milletlerinden –ki Üstad millet mefhumunun da hakikatini anlatmıştır (tıklayınız)- olmayanları devletlerinde istemiyorlar. –Almanya’da Türkler’in kaldığı binaların yakılmasını hatırlayalım. Yangınların sebebi bilinmiyor dense de devletin el altından desteklediği bir faaliyet olması ihtimali büyük, ki Merkel Avrupa Birliği hususunda açık fikirlilik gösteren tek Avrupalı idareci, Türkleri istemiyoruz demişti açık yüreklilikle-

 

İslam ahlak ve hoşgörüsü sayesinde asırlarca bu topraklarda huzur içinde hayatlarını sürdüren insanların torunları, İslamî sistemden kopuş meydana geldiği için hem diğer zalim ülkelerin kötü emelleri için maşa olarak kullanılmakta hem de devlet tarafından gerçek mânâda himaye görememekteler. Doğu bölgesi ehemmiyet taşıyor, serv anlaşmasında kurulması planlanan Ermenistan devleti hâlâ hayalden öte gerçekleştirilmesi gereken bir vizyon onlar için. Bu ülkenin Ermeni vatandaşları tahrik edilerek ortada bir Ermeni sorunu olduğu da söylenmiyor mu? Burada isim önemli değil, bugün Kürdvatandaşlar tahrik edilir, yarın bir başkası. Bence bu olaya Kürt sorunu değil de, meseleyi kökünden kavrayıcı bir mefhum bulmak lazım. Bu bir sistem sorunudur, yanlış seçilmiş politikaların patlak verdiği noktadır, adı ne olursa olsun bir ülke içerisinde yaşayan tüm insanları aynı çatı altında toplayabilecek o muazzam mefkure birliği kafalara kazınmadıkça, devletin vatandaşına her türlü imkanı sunması da bir yere kadar bu tür olayları engeller diye düşünmekteyim. Güçlü bir devletin temeli ülkü birliği ile atılır. Tabi doğunun ihmal edilmiş olması, batı ile doğu arasında her yönden büyük uçurumların olması da devletin hatalarından biridir. Ve arkadaşların söylediği gibi menfiliklerin baş göstermesinin müessirlerindendir.

 

Müşahhasta ve mücerrette insanların ruhlarını ihata edecek bir sisteme ihtiyacımız var. Öyle bir sistem ki, ne vatandaş kin besleyerek devletine zarar vermeye yeltensin, ne de devlet vatandaşını unutsun, onu insanî haklarından mahrum bırakasın, onu kurda kuşa yem etsin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bütün bu sorunlar veya sorun gibi görünenler, müslüman ahlakından yoksunluğun sonucudur.yoksa gerçek müslüman vatanının bölünmesini ister mi, devletine düşman olur mu?Ve cehalet...özellikle güneydoğuı bölgesine hakim olan cehalet kürt kökenli vatandaşlarımızın en büyük hatası.töre cinayetleri,kan davaları,kadınlara ve kızlara yapılan kötü muameleler ve yoksulluk ordaki insanlarımızı pkknın veya pkk zihniyetinin tam ortasına itmektedir.Devletin yapacağı en güzel ve en yerinde çözüm eğitim-öğretimin yaygınlaştırılması,cehaletin önüne geçilmesidir.

Eğitim konusundaki en güzel çalışmayı gülen cemaati yapmaktadır.Dersaneleriyle,kolejleriyle,yurtlarıyla,etüt merkezleriyle ve özellikle ışık evleriyle ordaki gençlerimizi en güzel şekilde yetiştirmeye ve maddi manevi zırhlarını giydirmeye çalışmaktadırlar.Bu da pkkya yapılan en güzel anti-propagandadır.

GEçtiğimiz kurban bayramında,kimse yok mu derneğinin başlattığı güzel kampanya,ordaki vatandaşlarımızın yarasını bir nebze hafifletmiştir.örneğin bir aileye götürel yardım paketini verme sonrasında,evin hanımı şu ibretvari cümleyi söylemiş:''demek Türkler bizi seviyorlarmış''.Bu demek oluyor ki o bölgedeki kardeşlerimiz tamamen cehaletten dolayı pkkya sempati duyuyorlar.

yalnız şöyle bir gerçek de var.pkkyı savunan bi insanın müslüman olduğundan ben şüphe ederim.Cehalet meşru bir sebep değildir.ondan dolayıdır ki eğitim ve öğretime o bölgede ayrı önem vermek gerekiyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kürt sorunu yok sadece Devrimcilik virüsüne Kürtler kapıldı ve liderliği devr aldı.

Anarşistler artık Kürt liderliğinde ilerliyor.

Kırmızı ve Sarının yanına sadece yeşil eklendi.

Yani sorun zihniyet sorunu.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yeni kuracakları devleti bir 'ulus devlet' projesi olarak tasarlayan kadro, kürtleri malesef bilinçli olarak görmezden gelmiştir.

 

Hasip kardeşim bu tesbitin ve güzel yorumunun için eyvallah. O, bu , şu değil; sadece bu cümlen için. Tartıştığımız/tartışacağımız meselenin özünü teşkil eden bu cümle. Sonra bu konu hakkındaki fikrimi beyan edeceğim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Halbuki ciddi ve faydalı olabileceğini düşündüğüm bir yorum yapmıştım. Elektrik kesintisinin mağduru oldum, özür dilerim. Madem bu mesele açılmış oldu; bunun üzerine konuşmak, yoğunlaşmak ve bizi sonuca götürecek fikirler üretelim..

Share this post


Link to post
Share on other sites

büyükdoğu kardeşim elbette yorumun ciddi ve faydalı.bu konuda fikirlerini paylaşmanı canü gönülden isterim.yanlış anlaşıldıysam kusuruma bakma.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Senaryo mu çözüm arayışı mı?

CHP lideri Baykal'a göre "Büyük bir senaryo var." MHP lideri de aşağı yukarı ona katılıyor.

 

Baykal, senaryoyu Amerika'nın oluşturduğunu, hükümetin ve askerin bu senaryoda rol almaya razı olduğunu, hava ve karadan yapılan sınır ötesi harekâtın, toplumun gazını almak için yapıldığını- yaptırıldığını, sonunda kamuoyunun "siyasi çözüm"e hazır hale getirilmek istendiğini, "Talabani'nin daveti"nin de işi "siyasi çözüm"e sürüklemenin ilk adımı olduğunu, bu arada bir de Anayasa değişikliği yapılacağını ve ondan sonra artık "Anayasa'nın Türk milletinin anayasası olmayacağını" söylüyor. Büyük bir itham.

 

"Amerika'nın kullandığı bir siyasi iktidar ve bu kullanıma razı olan bir askeri yapı." Çok büyük bir itham. Böyle bir itham karşısında önce Genelkurmay Başkanı'nın "İspat etsinler üniformamı çıkarırım", ardından Başbakan Erdoğan'ın "Siyaseti bırakırım" demesi kaçınılmaz. Peki gerçek ne? İlk bakışta insanın, "Aaa, sahiden de Baykal'ın dediği gibi oluyor" tepkisini vermesi mümkün.

 

Talabani geldi, DTP yöneticileri ile önce Meclis Başkanı Toptan, ardından Cumhurbaşkanı Gül, ardından Başbakan Yardımcısı Çiçek görüşmeler yaptı. Bir paketten söz edilip duruyor. Amerikalılar operasyonun sürdüğü günlerde bile "Bu iş sadece silahla olmaz, siyasi çözüm de gerekli" diyorlar. Kuzey Irak'tan gelen seslerde de "Meselenin siyasi boyutu dikkate alınmadan çözüm olmaz" sözleri duyuluyor. Evet, tüm bu gelişmeler, ucu ucuna eklenince "senaryo" kurgusu öne çıkıyor.

 

Baykal, "İş sonunda PKK ile masaya oturma noktasına gelecek" bile diyor. Ve o iddia için de "Acaba mı?" kuşkusu doğuyor. Ama ana muhalefet mantığından çıkıp, bir başka mantığı devreye sokmak da mümkün. Yani Baykal'ın bu senaryosuna mukabil, bir başka senaryo daha oluşturmak... Şunları düşünelim: -Türkiye'de hem askeri hem sivil kanat, çok uzun zamandan beri terörle mücadelenin sadece askeri yöntemle mümkün olmadığını seslendiriyor. Son MGK'da da bu, kayda geçirildi.

 

Öncelikle dağa çıkışın önlenmesi, bunun için de dağa çıkışın zemininin ortadan kaldırılması, bunun için de bölgede sosyal, kültürel, ekonomik adımlar atılması düşüncesi Ankara'nın ortak kabulü halinde. Bu, kamuoyunun da benimsediği bir düşünce...

 

Amerika'nın "PKK ortak düşmanımızdır" dediği, terör örgütünün uluslararası planda tecrid edildiği, hava ve kara harekâtı ile "PKK'nın bitiş sürecinin başladığı"na inanıldığı, yani Türkiye'nin önemli bir psikolojik üstünlük sağladığı bir safhada, bölgede atılacak olumlu adımlarla terörün sosyal zemininin yok edileceği de, öngörülen, dillendirilen bir tasarım. Ben de yazılarımda bunu ifade ettim. Ve ben, hükümeti, askerleri bilmem ama (!), benim bu düşüncemin Amerikalılar'la bağlantılı olmadığına yüzde yüz eminim. -Gelelim Talabani'ye... Talabani Irak'ın Cumhurbaşkanı.

 

Evet bir Kürt. Ama ne yapalım ki Irak'ta o cumhurbaşkanı seçildi. Ve ne yapalım ki Irak'ta Kürtler var. Irak'ta Kürtler'in var olduğunu Amerikalılar yanında, Irak'ın Arapları da, Şiileri de, Sünnileri de, Türkmenleri de kabul ediyor. Farklı Arap ülkelerinden gelen 1500 Arap parlamenter Erbil'de, yani Kuzey Irak'ın başkent diye takdim ettiği şehirde konferans düzenliyor.

 

Erbil'de elçilikler açılıyor. vs. İran Devlet Başkanı Ahmedinejad Bağdat'a geldi, Talabani ile kucaklaştı, hatta ona, onun en sevdiği tanımlama ile yani "Mam- Amca" diye hitap etti. Talabani'nin üstünü çizmek, Ankara için, sürdürülebilir bir diplomasi midir? Baykal olsa "Ben seni tanımayrum" mu diyecekti? -Ya DTP ile görüşmeye ne demeli? DTP'yi yok farz etmek mümkün mü? Adamlar, yüzde 10 barajın olduğu, üstelik o barajın, onların önünü kesmek için konulduğu bir sistemde, engelleri aşarak Meclis'e bir grup taşımışlar. Demek ki, onları taşıyacak bir toplumsal zemin var. Ne yapmalı o toplumsal zemini?

 

Oy hakkını elinden mi almalı? Bunu Baykal başarabilir mi? Olmaz. O zaman onlarla görüşeceksiniz, onları cüzzamlı konumuna sürüklemek, sorun çözmüyor, aksine sorunu besliyor. Kaldı ki, onlarla görüşmek, onların her talebine evet demek anlamına da gelmiyor. Aksine belki onları, "Türkiye realitesi"ne çekmek için de görüşmek gerekiyor. Bu durumda, Talabani'yi çağırdınız, DTP'lilerle görüştünüz, bölgede terör zeminini ortadan kaldırmak için sosyal, kültürel, ekonomik hatta siyasi ve hukuki anlamda beyin fırtınası gerçekleştirdiniz... Bunlar olmamalı mıydı?

 

Bunları yapmak illa da Amerika'nın ya da Avrupa'nın taleplerine eklemlenmek anlamına mı geldi? Böyle düşünmek yerine "Keşke bunları, Amerika ve Avrupa'nın seslendirmesine gerek kalmadan yapabilseydik" demek daha doğru olmaz mı? Baykal'ın komplo teorisi, misyonsuz kalmış bir ana muhalefetin kendi kendini dolduruşa getirmesi gibi görünüyor. Gevşek zeminde gaza basmak, heyecanlı ama boş nutuk, yani bir patinaj... Oysa böyle yol alınmaz.

 

Ahmet Taşgetiren / Bugün

Share this post


Link to post
Share on other sites

Biz bu soruna başkaları gibi bakamayız/yaklaşamayız. Biz bu meseleye, ulusalcılar, derinciler, çağdaşlar, laikler, Kürt'lerin dininden diyanetinden bihaber Marksist-Leninistler vs. gibi grupların baktığı gibi asla bakamayız.

 

Evet.. Ulus devlet oluşturulurken kaç asırlık birliktelik, yerleşik gelenek görenek, Devlet-i Ali'nin devlet politikası bir tarafa konulmuş; tabiri caizse tarumar edilmiştir. Biz Kürt'leri bir asırdır değil; Sultan Alparslan'ın Malazgirt'e girişinde ve bu tarihten bilmem kaç asır evvelde biliyorduk. Kürt Selahaddin'in davasıyla, Türk Fatih'in ülküsü bir değilmiydi? Sultan Abdülhamid'e sen bizim babamızsın diyen Kürt'lerle, Arvasi Hz. lerine ışığımızsın diyen Türk'ler bir değilmiydi? Bediüzzaman'ın çilesine ortak olanlarla, İskilipli Atıf'a yananlar bir değilmiydi vs.

 

Bizim müslüman Kürt kardeşlerimiz için istemediğimizi; başkaları başka şekilde vermek ister. Bizim kaç asırlık komşumuza sırt çevirmemizi gören; gelir komşumuzun komşusu olmaya çalışır (bakınız Ortadoğu). Bizim beraber yaşadığımız, ağladığımız, üzüldüğümüz, eğlendiğimiz insanları kimse bizim kadar sahiplenmez ve değer vermez. Şimdi PKK falan fistan denilecek; bu örgütü kimin, ne zaman, nasıl ve ne şekilde kurdurulduğu (!) gün ışığı kadar ortada ve hakikattadır. Bu ülkenin üniversitesinde okuyup, tek kelime Kürtçe bilmeyenleri örgütün kurucusu ve lideri yapanları birileride unutsada; önce Allah sonra tarih unutmayacaktır.

 

Sözde vatanseverlerin PKK ile silah alışverişi yaptığını hepimiz duyduk, okuduk arkadaşlar. Yine bunların bilmem ne kilisesiyle irtibatta olduklarınıda gördük. Yani: Düşmanımın düşmanı dostumdur. Kim düşman: Müslüman Türkler, Müslüman Kürtler.

 

Bilhassa son beş yıldır Doğu ve Güneydoğu'ya yapılan ekonomik, sosyal ve eğitim yatırımları ortada. Aynı şekilde ortada olan birşey var; Kürt'lerin hakkını savunduğunu iddia eden partinin meclise zar zor girmesi ve oradaki vatandaşlarımızın huzurdan, ekmekten, aştan başka birşey istemediğidir.

 

Selahaddin Eyyubi'ye, Abdülhamid Han'a, Bediüzzaman'a, İskilip'liye, Üstad'a, Sezai Karakoç'a kulak verelim derim.

 

Aklıma Üstad'ın Son Devrin Din Mazlumları kitabından bir cümle geldi:

Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu'yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Annenizle yasaklı bir dil konuşuyorsunuz

 

Ferhat, 1965 Adıyaman doğumlu. Alevî. Bir yaz gecesi köyünde duyduğu bir Şiwan şarkısı kalbine bir ateş düşürmüş, 88'de üniversiteyi bırakıp dağa çıkmış. '(bu konuda en az bizim kadar bilinçli..onu bu işi yapmaya iten sebepleri irdelememiz lazım.vurana değil vurdurana bak!.Abdulhamid)Katıldığım gün öleceğimi biliyordum.' diyor, kendisini dağa götüren süreci, duyguları anlatırken. Çocukluğu geliyor aklına 'Üvey annem çok yaşlıydı. Hep Kürtçe ağıt yakardı. Bir oğlunu kaybetmişti. Beni bağrına basar Kürtçe ağlardı.' Anne ile özdeşleşen Kürtlüğü, uzun yaz gecelerinde kaçak dinledikleri Erivan radyosundan hayal meyal hatırladığı Molla Mustafa Barzani hikâyeleri tamamlıyor. Annesinin bir gün onu görmek için okula gelişini içi ezilerek anlatıyor: 'Çamurlu olduğu için ayakkabılarını çıkarıp girmişti sınıfa. Herkes güldü anneme. Çok utandım. Oysa herkesin annesi aynıydı.' Bir çocuk olarak annesinden utandığı o yılların izini belli ki hiç atamamış üzerinden. Yıllar sonra üniversite yurdundan aylardır haber almadığı annesiyle konuşmak üzere telefon sırasına yazılmış. Annesi köyde telefondan Ferhat'la konuşurken bağlantıyı kuran kadın 'Yasaklı bir dil konuşuyorsunuz. Devam ederseniz keserim.' demiş. Ferhat, 'O an bilemedim ama düşününce, evet dedim yasak dil Kürtçeydi! Kadın tekrar kabini açtı ve 'Siz yasak bir dil konuşuyorsunuz, keseceğim.' dedi. Gözlerim doldu. Anneme anlatmaya çalışırken telefon kapandı. Ağlıyordum. Öyle bir zoruma gitti, öyle içim ezildi ki.' Üniversite yıllarında yaşadığı bu çatışmalar ve boşluk duygusu öfkesini daha da görünür kılmış. O boşluğu doldurmayı vaat eden bir ideoloji, insanı 'Dağa çıkayım kahraman olayım noktasına getirir' diyor. Ve ironik üslubuyla bir çocukluk hayali anlatıyor: 'Harp okuluna girmek, astsubay olmak istiyordum. Asker olmak güç demekti. Ama hiç şansım olmadı. Asker köye geldiğinde kral gibi karşılanıyordu. Bizim köye belediye başkanı, bir milletvekili gelmiyordu. Asker ve veteriner gelirdi. Hayvanlar bile daha değerliydi insandan.'

 

İşkencecime sordum: Beni dövmekten ne anlıyorsun?(işkence odalarının tümüne yakınında ''Allah yok peygamber izne çıkmış''(haşa)yazısı asılı.Abdulhamid)

 

Dağa çıktığında Murat Karayılan'dan silahlı eğitim almış Ferhat. Cudi bölgesinde geçirdiği 2 yılın sonunda yakalanmış. 'Beni işkenceye aldılar. Günlerce dövdüler. 'Beni dövmekten ne anlıyorsun?' diye sordum işkencecime. Gerçekten ne düşündüğünü merak ettiğim için. Beni gözeten askerin ayağı yaralıydı, aksıyordu. Bir hata yaptığı için üstünden dayak yemiş. Ben 'neyin var?' diye derdini sordum, ilk defa bana insanmışım gibi baktı. Sonra konuşmaya başladık. 'Benim de Kürt tanıdıklarım var.' dedi. Bir arkadaşı şehit düşmüştü. Onun için bu kadar öfkeliymiş bize. Yani askerin hepsi kötüdür demek istemem. Bilmiyoruz aslında. Ben mesleğim gereği insanın gelişmesine inanırım. Bir asker ya da dağa çıkan biri de değişebilir.'

 

Yaşlı annesi '95 yılında Fransa'da Ferhat'ı ziyaret etmiş. Annesi 'Ya kurban sen niye dağa çıktın, biz senin okuman için neler yaptık.' demiş. 'Biz seni ne şartlarda okuttuk bilmiyor musun?' diye sormuş. İlk yakalandığımda ağabeyim 'Kim seni örgüte kattı?' diye soruyordu. Şimdi kendini bir tür sürgün hissettiği Fransa'da bir gün temelli memlekete döneceği günleri beklerken küçük hayaller kuruyor; 'Kendime bir motosiklet aldım. Dedim ki, kimsenin beni arayıp sorduğu yok. Motosikletimle geçmişime bir yolculuk yapacağım. Köyün mezarlığına uğrayacağım. Herkesin, her şeyin yanından motosikletle geçeceğim. Canım nasıl isterse, içim nerede durmak isterse. Trabzon'a gidip İbrahim'i göreceğim. Ağrı Dağı'na çıkacağım. Cudi'ye çıkacağım. Bu defa silahsız gideceğim dedim.' Onu yalnız hissettirenin sadece sürgün olmadığını bildiğimden hayatla nasıl baş ettiğini merak ediyorum; onu nelerin ayakta tuttuğunu? 'Baktım Kürtler beni dışlıyor. Türkler bulsalar öldürecekler. Ölmeye hazırsın; ama bir gece bir kurşun gelip seni bulacak diye korkuyorsun. Ölmek hiç kolay değil.' Yaşadıklarından biriktirdikleriyle şuna kanaat getirmiş: 'Kendinden vazgeçen insan, tehlikeli bir insandır. O zaman insana sahip çıkacaksın ki kendinden vazgeçmesin.' 'Ne değişti hayatında?' diye soruyorum; 'Burada Türklerle tanıştım, beraber saz çalıp türkü söylüyoruz. Yunanlı, Türk, Kürt hep beraberiz. Bu bana milliyetin önemli olmadığını gösterdi. Onların aileleriyle de tanıştım. Milliyetin önemli olmadığını, insan benliğinin önemli olduğunu öğrendim burada.' Ferhat, yaşadığı hasreti o kadar güzel anlatıyor ki: 'Bir gün memlekete gideceğim. Çocukluk arkadaşlarımı göreceğim. Çocuk gibi ağlayacağım. Bu tam da böyle bir şey. Düşünceler sadece insanı anlatmaz. Kimsesizlikten insanın başka şeylere ihtiyacı var. Her zaman.'

 

BEJAN MATUR

Share this post


Link to post
Share on other sites

"'Kendinden vazgeçen insan, tehlikeli bir insandır... O zaman insana sahip çıkacaksın ki kendinden vazgeçmesin.!!!!!"

...işte hersey burda baslayıp burda bitiyor...!!!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...