Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
gardenya

Necip Fazıl'la Bir Hafta

Recommended Posts

Necip Fazil'la bir hafta

 

Kultur Servisi- 25 Mayis 1983,

 

Ustad Necip Fazil Kisakurek'in vefat gunu. 25 Mayis 1998 ise Ustad'in 15. vefat yildonumu. 15 yil sonra hala gonullerdeki yerini simsicak tutan Ustad icin anma ve fatihalarla degerlendirilecek bir hafta bu hafta. Anma programlari icinde en kapsamli etkinlikleri Istanbul Buyuksehir Belediyesi gerceklestirecek.

 

Istanbul Buyuksehir Belediyesi Kultur Isleri Daire Baskanligi 20-25 Mayis tarihlerini Ustad'a ayirarak Necip Fazil Kisakurek Haftasi olarak degerlendirecek. Suphesiz bircok kurulusun Ustad'a anacagini dusundugumuz bu haftada en kapsamli programlari Muammer Karaca, Tarik Zafer Tunaya Kultur Merkezi, TYB Istanbul Kultur Merkezi'nde takip edecegiz. Bu merkezlerlerdeki programlar enstelasyon, konser, soylesi, sinema ve tiyatro basliklari altinda gerceklestirilecek. 20-25 Mayis tarihleri arasinda gerceklestirilecek program soyle:

 

Bugun: Tarik Zafer Tunaya Kultur Merkezi Sergi Salonu'nda saat 19.00'da acilis programi yapilacak. Ardindan Emine Uckan 'Kaldirimlar' isimli enstalasyon gerceklestirecek. 19.30'da yine ayni mekanda Mehmet Guntekin'in duzenledigi "Cagdas Turk Bestecilerinin Necip Fazil Yorumu" isimli bir konser gerceklestirilecek.

 

21 Mayis: TYB Istanbul Kultur Merkezi'nde yapilacak soylesi "Necip Fazil Siiri" uzerine olacak. Irfan Ciftci'nin yonetecegi soylesiye Ahmet Oktay, Besir Ayvazoglu ve Ali Gunvar katilacak. Programin baslama saati 18.30.

 

22 Mayis: Yonetmenligini Mesut Ucakan'in yaptigi "Bir Adam Yaratmak" isimli film Ataturk Kitapligi'nda gosterilecek. Film, 19.00'da baslayacak.

 

23 Mayis: "Reis Bey" isimli film saat 13.00'te Ataturk Kitapligi'nda baslarken saat 14.00'te Tarik Zafer Tunaya Kultur Merkezi'nde "Kultur ve Edebiyat Ortaminda Buyuk Dogu'nun Etkileri" konulu bir soylesi gerceklestirilecek. Yine ayni merkezde saat 16.00'da "Turk Fikir ve Sanat Hayatinda Necip Fazil" konulu soylesi gerceklestirilecek.

 

25 Mayis: Tarik Zafer Tunaya Kultur Merkezi'nde saat 18.30'dan itibaren "Genc Sairler Necip Fazil'i Tartisiyor" konulu bir soylesi gerceklestirilecek. Ayni gun Muammer Karaca Tiyatrosu'nda saat 20.30'da yonetmenligini Ahmet Yenilmez'in yaptigi "Siyah Pelerinli Adam" isimli tiyatro oyunu sahnelenecek.

 

********

 

Necip Fazil

 

Onu ilk defa Vakit matbaasinin bir odasinda gormustum. Gunesten yeni yanmis gibi renkli, esmere yakin bir ten. Yuzunun sol tarafinda, sinirli bir cizgi simseklenisi vardi; goz kenarlarinda sik sik ince kirisiklar toplanip dagiliyordu. Kumral gozlerinde, dalgin bir sair bakisindan cok, bir fikir perisinin magrur aydinligi parlamakta idi. Vakit'te ne is yapardi? Hangi sahada calisirdi? Simdi bunu pek hatirlayamiyorum. Fakat hemen her gun aramizda olduguna bakilirsa, kapi yoldasi idik.

 

Henuz pek gencti. Icinde hukum'den cok hayret tasiyordu. Kafasinda daha kendi fikirleri mayalanmamis, san'at ufuklarina adinin damgasini vurmamisti.

 

Daginik yasiyor, etrafinda eksikliklerle dolu bir hava dalgalaniyordu.

 

Iste bu siralarda ilk siir mecmuasini, Orumcek Agi'ni cikardi. Bes on yapraklik kucuk bir kitap; fakat icinde insana umit veren bir ruh sicakliginin dalga dalga aktigini sezmistim.

 

Bu mini mini kitap icinde kuvvetli bir antenin vinladigi duyuluyordu. O gun degilse bile, yarin uzak ve mechul gonul iklimlerinden yeni haberler getirecegini umuyordum.

 

O demlerde bir gun, Omer Riza ile benim calistigim odaya girdi. Masalardan birine oturdu. Yazdi sildi, yazdi sildi ve nihayet bezgin derin bir soluyusla kalkarak gitti. Fena, bos, renksiz ve heyecansiz yazmaktansa, susmaya katlanmasini begenmistim. Hala kendi kendime:

 

- Bu, iyi bir ic mujdesidir! dedigimi hatirlarim.

 

Sonra, ansizin aramizdan kayboldu.

 

- Mukemmel bir is buldu! dediler.

 

Sevindik ve bircoklari gibi onun da yokluguna alistik.

 

Mecmualarda tek tuk siirleri cikiyor, adinin iziyle zaman zaman karsilasiyorduk. Kaldirimlar adli his golunu iste bu damlalar doldurmustu.

 

Fakat bu ikinci kitaptaki siirlerle birinciler arasina garip bir ruh yabanciligi girmis gibidir. Orumcek Agi'nda insani yumusak his ve ruh ibrisimleriyle saran sokulgan bir tatlilik sezilirdi. Bunda bir kaldirim katiligi vardi. Bu katilik, hayata daha iyi nufuzdan midir? Istirabin nasirlanmasindan mi doguyor? Bilmiyorum! Yalniz onlari okurken, boyle bir hisse kapildigimi pek iyi hatirliyorum.

 

(...)

 

Buyuk zekalarin, arada sirada bir kriz entelektuel'e ugradiklari soylenir. Buyuk zeka bazen sahibi icin bir cehennem halini alir.

 

Onu doyurmak, sevindirmek, memnun etmek kabil olmaz. Derin dusunusler, ulvi duygular, yuksek dereceli firinlar gibi ruhu eritip kaynatir. Basla govde arasinda korkunc bir kavga, amansiz bir carpisma baslar. Dunku adam bu ayrilis, kaynayis, suzulus sonunda bambaska bir adam olacaktir.

 

Darligi sezmekten, muhitini zekasinin capindan kucuk gormekten, tatmin edilmez bir ihtirasi icinde tasimaktan dogan bu kriz entelektuel'e ancak pek seyrek faniler erebilir.

 

(...)

 

Tabii Necip Fazil'in mistisizmine boyle yuksek bir mana verilemez. Cunku buyuk capli zekalarda, muhtesem dehalarda yaratici devirler acan kriz entelektuel orta bir kafaya balyoz gibi iner ve sahibini Allah gostermesin- cok fena akibetlere surukler...

 

Yalniz su da var ki bu ic akisi, ona baskalarindan ayrilan bir hususiyetin damgasini vurdu. Artik Necip Fazil'in terazisinde kemmiyet'le keyfiyet'in ayri tartilari var, saniyorum.

 

Bunu Tohum'da, Bir Adam Yaratmak'ta daha genislemis gorduk. Dogrusunu isterseniz, benim bu iki sahne eseri hakkinda iyi fikirlerim yoktur. Bir romanda kuvvetli bir protoplazma olabilen bir sey, sahnede ciplak ve istinatsiz kaliyor.

 

Necip Fazil, bir seneden beri siiri birakarak, fikraciliga basladi.

 

Ben, san'at adamlarinin fikraci oluslarina hic taraftar degilim. Ilk bakista kucuk, mini mini, entipuften gorunen bu fikralar, adami damla damla tuketirler. Galiba bir kere daha soylemistim. Yine tekrar edeyim:

 

Fikir ve his bugdayi oguten mukaddes bir san'at degirmenini dondurecek kuvvette bir su, damla damla akitilinca, nasil hicbir carki kimildatamazsa, fikraciliga dokulen san'atkar da, kendini, tarihin alnina cakacak buyuk eseri, parca parca harcar: Capinin hakkini alamaz.

 

Onun fikraciligindan bahsetmemek daha iyi. Cunku garip seyler yapiyor. Suleymaniye Camii'nin minareleri boyunda bir sakal falan istiyor. Kahinligin iflas ettigi bir cagda cifr ile logaritma arasinda hicbir fark gozetmeden remil dokuyor.

 

(...)

 

Bu sakamin altinda bir tariz bulundugunu saklamayacagim. Necip Fazil, bize iyi, zarfi kadar ici de guzel siirler veriyordu.

 

Iliklerinden suzdugunu soyledigi son Senfoni'sinde ise biz oyle buyucek bir kudret de gormedik. Butun bunlar galiba kendini yok yere harcayisin eseridir. Istidatlarin haklari gibi vazifeleri de karsilikli muhakeme edilir. Unutmamali ki dunyada en guc odenen sey, sohretin zekaya yukledigi borctur.

 

 

 

Edebi Portreler, Hakki Suha Gezgin Hazirlayan: Besir Ayvazoglu, Timas Yayinlari 1997

 

 

 

(ZAMAN-Arşiv)

Share this post


Link to post
Share on other sites

O zamana kadar, bir milletin tahayyülünü bile kuramadığı kadar büyük bir düşünce sistemini muazzam bir aksiyon hamlesiyle bütünleştirmiş, ortalığı, daha bugünü heceleyebilme iktidarından uzak, cüce batı hayranı kopyacıların sardığı bir hengâmede, dibine kadar yapmış olduğu dünün, bugünün ve yarının muhasebeleriyle, sanatını ve tefekkürünü milletinin ve ümmetinin selametine tahsis edecek kadar şerefli bir iş yapmış, bunu yaparken de ne sanattaki keyfiyet ve hususiyetinden, ne de tefekküründeki samimiyetinden taviz vermeyen bir aksiyoner, asla bu kadar kaba ve hasis bir çerçeveye sıkıştırılamaz… Bu yazı, Necip Fazıl’ı takdim etmek veya herhangi bir zaviyeden tetkik etmekten çok, onu, müellifin kendi keyfiyetsizliğinin neticesi olarak sakat bir nazardan gösterecek kadar talihsiz, kıymetsiz ve fikir ızdırabını (kriz entelektüeli) gibi ruhsuz bir yaftadan ibaret bırakacak kadar posacılığı teşkil eden bir hüviyette kalmıştır.

 

Sadece Necip Fazıl değil, tefekkür planında belli bir yetkinliğe erişmiş,- Üstad gibi bunu aksiyonla taçlandıramamış olsa bile- tefekkürünü sanat zeminine indirmiş hiçbir kalem, hokkasına fikir mürekkebi damlamamış, dikkate şayan bir eser bırakamamış, fikir çilesini turist olarak bile ziyaret etmemiş başka bir kalem tarafından böylesine kaba ve sığ bir şekilde zaptedilemez. Bu, tiksinti verecek kadar çirkin, fikir namusuna sığmayacak kadar lümpen dolu, bir yazar için yüz karası olacak kadar basit ve hakikatten uzak birşeydir.

 

Eli kalem tutan, bir iki şiiri ezberinde bulunduran, yani kısaca bizim edebi cenahımızda, kemikleşmiş bir kanaat vardır. Bunlar zanneder ki sanatla alakadar bir insanın, bilhassa şairlerin, cemiyetle, siyasetle, maddi işlerle hiçbir alakası yoktur, olamaz. Sanatkâr, sadece kendi fildişi kulesine çekilip oradan cemiyete ve tüm maddi işlere tepeden bakar, asla içlerine girip onlara müdahil olmaz, (tarafsız)lığı alın yazısı gibi taşır, hiçbir içtimai ve milli kaygı taşımaz, ancak (Bodler) gibi yarı hayal yarı gerçek yaşar, ayakları yere basmaz. İşte, bizde bir şairden beklenen vasıflar kabaca bunlardan mürekkeptir.

 

Şairler, hayatlarının bir döneminde yaşadıkları hayata, mevcut olan her şeye karşı bir cephe alırlar. Hayatın sahteliğine, yalanlığına karşı içlerinde önce bir alay, ardından bir karşı koyuş başlar. İşte bundan sonrası, gerçek sanatkâr ile cüce olanın yollarının ayrıldığı kavşaktır. Gerçek sanatkâr, hayatın yalan ve sahteliğine karşı, bu yalan ve sahteliğin gerçek yüzünü tanımak namına sürdürür sanatını. Yani İlahi sanata yelken açar, (yalan) olan hayatı, (gerçek)in eksik bir aksi olarak telakki eder, buradan (gerçek) ve ölümsüz olana erişme cehdine düşer. Cüce ise, hayatın yalan ve sahte yüzünü ifşa ederken, gerçek ve ölümsüz olanı fikretmekten uzak olup, bu yalanlar silsilesinden hiçbir hakikat payı devşiremez. Mukavva dünya üzerinde kendine gene mukavva bir hayat tahsis eder, fani meşgaleler arasında gergef dokur, bir gün, bütün eserlerini de yanına alarak ölür gider…

 

Üstadın şiirlerinde, fikir adamlığına fiilen başlamadan önce de, fikir örgüsünün ana zemini, hissi ciheti vardır. Yazarın görmediği, sezmediği nokta işte burasıdır. Üstadın fikir adamlığıyla, yani dergiciliği ve muharrirliğiyle, şairliği arasında bir kopukluk yoktur, aksine bunlarda birbirlerini besleyen muazzam bir denge vardır. Üstad muharrirlik dönemlerinde de edebiyatımızın yüz akı şiirlere imza atmış, milli ve içtimai hususlarındaki görüş ve hislerini (Sakarya Türküsü), (Destan) gibi şiirlerinde erişilmesi muhal bir sanatkârlıkla vermiştir. Dünya üzerinde, Üstad kadar aksiyonuyla sanatını aynı denge üzerinde taşıyan ikinci bir kalem aramak, oldukça çetin bir iştir. Ama daha çetini, kendi muharririmize, aydınımıza bunu anlatabilmektir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...