Muvazene 190 Report post Posted April 28, 2008 Aşk I. Âlemde ne var ki aşktan özge, Beyhûde nefes tüketme şair! Bitmez diyerek sarıldığın ömr, Bir sâde fasıldır aşka dair... Aşk II. İftar yemeğim biraz tevekkül, Bir şeyler ölür çocuk doyunca, Bir sancıyı bekleyiştedir aşk, Sessizlik içinde gün boyunca. Bitmeyen Koşu Hocam Ahmet Arvasi’ye Ey dost, aşarız dağları an içre susuz, Her dem susatır yolcuyu özlemdeki tuz, Koşmak, yine koşmak gerekir sevgiliye Bizler güzelin hem yolu, hem yolcusuyuz. Tebessüm Yine sessiz, çakırkeyif bir gün Satılır neşve çarşısında hüzün Ve coşar bir gülümsemenle sular, Yeşerir Kerbelâ’sı ömrümüzün. Tereddüt Hem gelmeni istedim, hem bekletmeni Sen mi daha güzelsin, beklemek mi seni... (Şiirler isimli kitabından iktibastır) Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted April 28, 2008 (edited) Hem gelmeni istedim, hem bekletmeni Sen mi daha güzelsin, beklemek mi seni... Sen mi daha güzelsin, beklemek mi seni? Bu soruyu sormak bile insanı bir tuhaf ediyor. Bu soruyu sorabilmek, bu soruya muhatap olmak? Hakikaten üstünde durulacak sözler. Üstad'ın "Beklenen" şiirini anımsattı bana. Edited September 3, 2012 by buyukdogu Quote Share this post Link to post Share on other sites
kopzan 8 Report post Posted April 28, 2008 BEKLEMEK...SINIR KOYULANLARIN HAYALI NE KADAR SAMİMİ VE GERÇEK?DÜNYA GÖZÜYLE GÖREMEYECEĞİM Bİ YAR..O YAR HANGİ UÇURUMUN KENARLARINI EMANET ETTİ BANA KİMBİLİR...O EMANET,HER YENİ BİR ADIMDA DAHA AĞIR GELMEZ MI ŞİMDİ...ŞİMDİ ŞU SÖZDEN ÖTEYE GEÇEMEMEK KALIYOR:SEN Mİ GÜZELSİN BEKLEMEK Mİ SENİ?HAYIRLISI.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted April 29, 2008 Hem gelmeni istedim, hem bekletmeniSen mi daha güzelsin, beklemek mi seni... Kitabın notlarından öğreniyoruz ki bu beyit aslında, “tamamlanamamış bir şiirden iki mısra”. Yazar, şiiri neden tamamlayamadığına yönelik bir malumat vermemiş. Tamamlanabilseymiş eğer, beklemeye dair keyfiyet noktası yüksek bir şiir ortaya çıkacakmış, şu haliyle bile tesiri büyük aslında. :) ** ** Sade Kahve Rubâîsi Billâhi şiir pes dedi söz geldi dize, İmrendiği gönül sâhibi kim varsa bize, Yâranla bugün sohbetimiz bal gibidir Ey kahveci, gel katma şeker kahvemize. Uykusuzluk Yine uğultuyla geçti bir gece Kazıldı yastığa uykusuzluğum Deli karanlıkta gizli bilmece Gözlerim faltaşı, bebeğinde kum. Ve penceremdeki ağaç gölgesi, Bıkmadan raksetti ta sabaha dek. Derinden derine bir rüzgâr sesi, Dolandı beynime çemberleşerek. İfritler tepindi tepemde ter ter, İçimde gitgide körlendi düğüm. Bilinmedi, perde çekince cinler Önce ağladığım, sonra güldüğüm. Rubâî Tasvîr edebilseydim eğer gördüğümü, Hiç kimse inanmazdı, hayâl derlerdi. Bilseydiler aslında neler gördüğümü, Hep böyle hayâl görmeyi isterlerdi. Hüzün Birdenbire Gelir Yol birdenbire incelir Gider uzaklara bensiz Dağların ardını bilmem Hüzün birdenbire gelir Burada bir kırık çini Çizgiler ince ve derin Nice güzel zaferlerin Söyler gizli tarihini Bir ses derinden derine Bir perde açılır birden Binbir kapı demirden Tarih derinliklerine Binlerce kamçı şaklar Atılır soylu kısraklar Kuşlar çığlık çığlığa Birdenbire sağnaklar Kar birdenbire yağar Ve birdenbire bahar Önce bir ışık ordusu Sonra güneş birdenbire Yeni doğmuş çocuklar Dağların güzelliğini Söylerler birbirlerine Yeni doğmuş çocuklar Yol birdenbire incelir Gider uzaklara bensiz Dağların ardını bilmem Hüzün birdenbire gelir Güneş Ufuklarda Doludizgin Hani gül nasıl açılır habersiz Aşk öyle gelirdi, bilemezdiniz Güneş ufuklarda doludizgin Ve çocuk peşinde nefes nefese Cömertçe bölüşürdük meyvasını Biz orada sizinle gökyüzünün O karşıdaki alaca dağlarda Önce bir altın neş’e, sonra hüzün. Ölümün gülyüzlü bir gelin gibi Dirlikle geleceğini bilirdik Âh, bir efsaneydi beklediğimiz Ufkumuzda yekpâre bir güzellik Biz işte şimdi yine yollardayız Sen sus içimizdeki zorba, sen sus! Ey güneş, ey sevinç hazinesi doğ Ki yürüsün ışıklardan ordumuz Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted April 30, 2008 Beşir Ayvazoğlu’nun Şiirler isimli kitabının son kısmında Aslanlar, Tilkiler ve Eşekler isimli zevkli ve hoş bir bölüm bulunmaktadır. Mevlana’dan La Fontain’e, Mehmed Akif’ten Şeyhî’ye kadar anlatmak istediği mevzuyu hayvanlar aleminden karakterler seçerek yazmış olan yazarların eserlerinden derlediği manzumeleri günümüz Türkçesine göre yeniden kaleme alarak hem akıcı, hem anlaşılır hem de kafiye uyumu sağlayarak edebi bir çerçevede okuyucuya sunan yazarın kitabının bu bölümünden birkaç iktibas yapmak istiyorum. Yazar bu manzumelerin hikayesini kitabına düştüğü bir notta şöyle anlatıyor: 1980’lerin başlarında Eşekler Kitabı adıyla nazım-nesir karışımı bir hiciv kitabı yazmaya kalkışmış, eşeklerle ilgli ne kadar hikaye, ne kadar rivayet, ne kadar atasözü ve deyim varsa toplamıştım. Bazı eşek hikayelerini yeniden söylemeyi o günlerde denedim. Niyetim biraz da Türkçe’nin zengin imkanlarını araştırmaktı. Daha sonra bu hikayeleri, çocuklar için, kısa mensur parçalarla destekleyerek kitaplaştırdım: Aslanlar, Tilkiler Ve Eşekler (İstanbul 1990) bu bölümdeki fabller, Eşek ve Aşk hariç, bu kitaptan seçilmiş parçaları ihtiva etmektedir. Eşek ve Aşk Gördüm söz denizinde Cüneyd’i İnciler devşirmedeydi. Yüzü ay gibi pırıl pırıldı yine Ve halk etrafında halka halka İnci dizmedeydi can ipliğine. Derken bir köylü feryad ederek “Cüneyd sen olsan gerek!” Diye çıkageldi telaş içinde: “Ey sırlar hazinesi, müşkülüm var, Dediler ki kalk Cüneyd’e git, Açarsa bu kapıyı Cüneyd açar!” Ve Cüneyd döndü köylüye:”Neden Çekip ah kılıcını böyle sîneden, Bize geldin, söyle?” “Dün, dedi köylü, odun kesmeye Dağa çıkmıştım nafakam için, Düşüp kaldım –ihtiyarlık bu ya- Uyku dedikleri kör kuyuya. Bir uyandım ki ne görsem iyi, Yerinde yeller eser eşeğimin! O benim kırk yıllık eşeğimdi, Bilmem hangi cehennemde şimdi? Medet pîrim, çâre sende!” İşte o dem ay yüzünde Cüneyd’in Açıldı binlerce tebessüm gülü. “Sabret, dedi köylüye, otur ve sus, Hallederiz bu müşkülü!” Aşk bahsini gönül defterinden, Bulup doğruldu yerinden. Dedi ki:”Ey bizimle bu bağa Gül devşirmeye gelen canlar! Aranızda ömrünce aşk derdine Düşmeyen varsa kalksın ayağa!” Kalktı bir kara yüzlü bilgiç: “Söylediklerin masal, dedi, Ey Cüneyd, şükürler olsun ki Düşmedim aşk derdine hiç! Ben bu ilmin ezelî cahiliyim, Sevmedim şimdiye dek!” Cüneyd döndü köylüye, “Al, dedi, İşte kaybettiğin eşek!” *Tasavvuf çevrelerinde çok anlatılan bir hikayedir. Daha önce Gülnâme'de (Yazarın diğer şiir kitabı) Bir Kıssa-i Aşk adıyla yer almıştı. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted May 1, 2008 Eşekler ve Semerciler Toplandı bütün eşekler ahırda bir akşam -her birinin yüzünde gölge gölge gam- En akıllıları kalkıp “Dostlarım” dedi Sonra biraz sustu ve sabırla bekledi. Dikti bütün eşekler sarkık kulaklarını. Öteki devam etti gerip ön ayaklarını: “Biz biliriz semerden neler çektiğimizi! Hiç umursar mı o namussuz semerci bizi? Etlerimiz kemikten ayrıldı lif lif; Ne rahat semerler yontardı alçak herif, Eğer kendi sırtına da semer vurulsaydı!” Deyip ağzına ne geldiyse bir bir saydı: “Daha çok delinecek o yaşadıkça postlar; Semerci olmasaydı, emin olun ki, dostlar, Olmazdı sırtımızda kanlı yara bereler. Adam geberir belki kargış verirsek eğer!” Dedi ve hep birden başladılar bedduaya. O gece ölüverdi semerci, tesadüf bu ya! Ve daha dünkü çırak geçti yerine hemen, Öyle semerler yonttu ki ölçüp biçmeden, Kıpkızıl kana boyandı, omuzları, sırtları, Eşekler birer birer boyladılar baytarı. “Ah, dediler, nerde şimdi eski semerler, Onlar semer değil, devletmiş meğer!” *Bu hikâyeyi Mehmed Âkif, Altıncı Safahat’ta, yani Âsım’da anlatır. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted May 2, 2008 Eşek Beyni Ormanların kudretli hükümdarı Nasılsa hastalanır yorgan döşek Baştabib çakal gelir yelyeperek Aslanın nabzına bakar şöyle bir: “Bu hastalık, der, aslan hastalığı! Hünkarım vakit geçirmeden, eğer Okkalı bir eşek beyni yerseniz Derdiniz hemen biter!” Aslan dönüp tilki başmusahibine Endişeyle der ki: “Bu senin işin! Koş ve semiz bir eşek getir bana” Tilki bu, durur mu? Dalar ormana, Çok geçmeden bulur aradığını. Takınıp en sevimli maskesini Yaklaşır dalkavukça tavırlarla: “Aman efendim, ne güzel tesadüf, Ne hoş sizi böyle semersiz görmek, Duymak ne saadet eşek sesini! Fakat yazık, tek başınıza burada Canınız çok sıkılıyor olmalı... Hani diyeceğim şu ki, olur da Bir dosta ihtiyaç hissederseniz Ne güne duruyoruz biz?” “Hayır, der eşek, ne var sıkılacak? Taze otlarla dolu köşe bucak! Yük taşıma derdi yok, efendi yok, Fazlası can sağlığı, değil mi ya?” “Ne kadar tok gözlüsünüz efendim, Hayranım fikirlerinize lakin Ne dersiniz şöyle ceylan sekişli, İnce belli bir şeker dudaklıya?” Bu sözler üzerine karakaçan “Nerede?” diye diker kulaklarını. Tilki “Efendiciğim, der, yeter ki, Siz emredin kulunuza! Bana boş yere mi demişler tilki? Şimdi lütfedip benimle birlikte Gelirseniz görürsünüz” diyerek Takar eşeği peşine. Aslan görünce uzun kulaklıyı Sevincinden başlar kükremeye. Eşek korkuyla yağlar tabanları, Tilki de peşinden nefes nefese... Sonunda yetişip keser yolunu: “A benim efendim, ne oldu size, Kurbanı oldunuz hayalinizin! Ve galiba aslan korkusu sizin İşlemiş kalbinize!” Gibi sözlerle allem kalem eder, Kandırıp eşeği sürükler yine Hükümdarın leş kokulu inine. Aslan hemen üşürüp pençesini Uğraş didiş parçalar zavallıyı. Sonra bitkin düşüp uyuyakalır Avının üzerinde. Tilki bu fırsatı kaçırır mı hiç? Çıkarıp eşeğin küçük beynini, Öyle tıkınır ki kırıntı kalmaz Derken uyanır aslan, ve iştahla Atılır derdinin tek çaresine Ve bir kükrer, bir kükrer ki İnim inim inler in: “Nerde beyni eşeğin?” El ovuşturup yaltaklanır tilki: “A sultanım kapılmayın celâle Bu zavallının beyni olsaydı eğer, Düşer miydi bu hâle?” *Mevlânâ’nın Mesnevi’sinden alınmıştır. Quote Share this post Link to post Share on other sites
pur nese 8 Report post Posted May 2, 2008 "Hem gelmeni istedim, hem bekletmeni Sen mi daha güzelsin, beklemek mi seni... " Beklemektir seni,senden güzel olan Beklemektir olmayan,sen yoksan... :) :) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted May 6, 2008 Eşek ve Rakseden Deve Kurtuldular bir eşekle bir deve Bir yolunu bulup yolda kervandan. Geldiler bol otlu, sulak bir yere, Yediler, içtiler, debelendiler. Eşek doldurunca işkembesini, Aşka gelip inletti dağı taşı. “Seni budala, hemen kes sesini! Diye haykırdı arkadaşı, Ya yakınlarda birileri varsa, Ne olur halimiz bir duyarlarsa?” Meğer kervan pek uzakta değilmiş, Duydular ya anırtıyı, kolay iş! Keşfettiler gizlendikleri yeri, Çevirip tuttular bizimkileri Bir bir yüklediler fazla ne varsa! “Gördün mü, dedi deve, ettiğini! Dertsiz başımıza ne dertler açtın! Depreşmeseydi şarkıcılık huyun, Keyif çatıyorduk şimdi başında O billur suyun!” Eşek “Ben çaresini buldum bile!” Diyerek başladı topallamaya, Biraz sonra tökezleyip yıkıldı. “Eyvah hayvan sakatlandı” dediler, Eşeği de deveye yüklediler. “Elbet ben bilirim edeceğimi” Diye öfkeyle homurdandı deve. Eşekte bir kurum, bir kurum! Derken sarp bir dağ yoluna vardırlar, Bir taraf baştanbaşa yalçın kaya Bir taraf uçurum “Aman, dedi eşek, dikkatlice geç, Zira ben üstünde tehlikedeyim!” Deve alaycı: “Yaa, öyle mi beyim, İzin ver de şimdi raksedeyim; Ne suçum var, şarkıların kıvraksa!” Eşek uçtu, deve kalkınca raksa.. *La Fontaine’den Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted May 7, 2008 Güneş Ufuklarda Doludizgin Biz işte şimdi yine yollardayız Sen sus içimizdeki zorba, sen sus! Ey güneş, ey sevinç hazinesi doğ Ki yürüsün ışıklardan ordumuz Hem ikaz, hem heyecan, hem de müjde veren bir dörtlük. Işık ordumuzun yürümesi temennisiyle. Quote Share this post Link to post Share on other sites