Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Uyu Halkım Uyu... Futbolla Yat, Futbolla Kalk!

Recommended Posts

Uyu halkım uyu... Futbolla yat, futbolla kalk!

 

 

 

“Az gelişmiş”, daha doğrusu “gelişmesi engellenmiş ülkeler”in halkları, kendilerini oyalayacak, “onur”larını okşayacak, “coşku”larını kamçılayacak, “sevinç ve mutluluğa” yol açacak “başarı”lara ihtiyaç hissederler... Sevinmeye, mutlu olmaya, bağırmaya ve sokaklara taşmaya mecbur ve hatta mahkûmdurlar!..

çünkü, bunalmışlardır!.. çünkü “aşağılık kompleksi” içinde kıvranmaktadırlar!..

Bu bunalımı aşmanın ve kompleksi yenmenin tek yolu, “bağırmak”tır!.. çünkü insanlar, bağırarak boşalırlar!..

Yoksa, patlarlar!..

 

DİKTATöR FRANKO’NUN 3 F’Sİ!

Bilirsiniz, İspanyol diktatör General Francisco Franco’ya şöyle bir soru sormuşlar:

“Yahu ülkenin yapısı bozuk!.. Ekonomi kötü, halk perişan!.. Herkes adaletsizlikten yakınıyor... Ama, hiç isyan yok!.. Bunu nasıl sağlıyorsun?”

İspanyol diktatör şu cevabı vermiş:

“Bunu 3 F ile sağlıyorum... Yani Franko, Futbol ve Fiesta ile... Onları yüz binlik beşiklerde uyutuyorum!”

Diktatör Franko’nun “yüz binlik beşik” olarak nitelendirdiği yerler, “stadyum”lardı.

Franco, “baskıcı rejim”inden bunalan halkını, “futbolla oyalıyor”du. Franco için futbol; “kitleleri oyalayan, toplumu siyasi konularda tepkisizliğe iten, ülke gündemini saptıran bir afyon”du!..

Yalnızca, Franco gibi diktatörler tarafından yönetilen ülkelerde değil; son derece modern rejimlere sahip ülkelerde de futbol, toplumu pasifize etmek amacıyla kullanılmıştır.

Günümüzde de bu tür örnekleri görmek mümkündür.

İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, bu duruma en iyi örneklerden biridir...

Berlusconi, siyaset hayatında iki unsuru çok iyi kullanmıştır. Bunlardan birincisi dördüncü kuvvet medya; diğeri ise bacasız sanayi “futbol”dur.

Milan kulübünün başına geçen Berlusconi, kulüp başkanı sıfatını kullanarak tüm dünyada tanınmıştır. Bu popülarite, Berlusconi’nin siyasi hayatını olumlu yönde etkilemiş ve onu ülkesinde iktidara taşımıştır. O da, Franco gibi; kitlelerle iletişiminde futbolu önemli bir faktör olarak kullanmıştır.

ülkemizde de benzer bir durum mevcuttur. Türkiye’de stadyum seyircisinin yaş ortalaması oldukça düşük ve bu genç nüfus “futbol kelepçesi”yle kontrol altında tutulmaktadır.

 

“5 HAZİRAN DARBESİ”NİN ZAMANLAMASI!

Diyeceksiniz ki;

“Bu mevzu da nereden çıktı?”

Aslına bakarsanız, uzun süredir kafamı kurcalıyordu bu konu... Hani, Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar” programlarında, adeta programla özdeşleşmiş bir söz var ya;

Hani; “Tam yerine rast geldi, manzara koyduk” derler ya; şu “başörtüsüne serbestlik” getiren Meclis kararının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği tarih ile “Euro-2008, Avrupa Futbol Şampiyonası”nın başladığı tarihin adeta örtüşmesi; “tam yerine rast geldi” dedirtecek bir “zamanlama harikası”ydı!..

Düşünebiliyor musunuz;

Anayasa Mahkemesi’nin, “5 Haziran darbesi” olarak nitelenen kararlarından 2 gün sonra, yani 7 Haziran’da “Euro-2008, Avrupa Futbol Şampiyonası” başlıyor ve toplum, “Mahkemenin ilkel kararı”na tepki göstermeye fırsat bulamadan, kendini “futbol tartışmaları”nın içinde buluyor!..

“Portekiz’e niye mağlup olduk?.. Fatih Terim, sahaya ne biçim takım çıkardı?.. Bu takımla devam edersek, ikinci maçta işimiz biter, şampiyonaya veda ederiz!”

İtiraf edelim;

“Anayasa Mahkemesi’nin kararı” üzerine yapılan tartışmalar, “futbol tartışmalarının gölgesinde” kaldı!..

Millet, ne olduğunun ayırdına varamadan, “futbol”la yatıp, futbolla kalkmaya başladı!..

İspanya diktatörü Franko’nun “halkı yüz binlik beşiklerde uyutmak” dediği, tam da bu olsa gerek!..

Halkımız uyuyor!..

Daha doğrusu uyutuluyor!..

“Uyu halkım uyu!”

Yat yat uyu, uyu uyu yat!..

Ninni halkım, ninniiii!..

 

PROF. ORHAN KURAL’IN üZüNTüSü

Evet, 5 Haziran’daki “yargı darbesi”nin hemen ardından 7 Haziran’da “Avrupa Futbol Şampiyonası”nın başlamasını, “tartışmaları gölgelemek için iyi bir zamanlama” olarak görüyordum... Ancak, “halkın keyfine limon sıkmamak” için yazmaktan vazgeçmiştim!..

Ta ki, Perşembe gününe kadar...

Perşembe günü Bursa’da konuşan Prof.Dr. Orhan Kural’ın da aynı dertten muzdarip olduğunu görünce, yazmadan duramadım.

Efendim;

Kamuoyunda “çevreci profesör” olarak bilinen İTü Maden Mühendisliği Bölümü Yeraltı Maden İşletmeciliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural, Türk milli takımının İsviçre galibiyetine ilişkin, “Türkiye’nin milli maçı kazanmasına üzüldüm. çünkü ülkem futbolla uyutuluyor” demiş...

Bursa İl çevre ve Orman Müdürlüğü’nce düzenlenen “Yaşanabilir Bir çevre İçin El Ele” konulu konferansa katılan Orhan Kural, gazetecilere yaptığı açıklamada, bir “araştırma”nın, dünya genelinde “futboldan en çok etkilenen ülkenin Türkiye olduğunu gösterdiğini” söylemiş...

Türk milli takımının İsviçre karşısında aldığı galibiyete değinen Kural, şöyle devam etmiş:

“Ben, Türkiye’nin milli maçı kazanmasına üzüldüm. çünkü ülkem futbolla uyutuluyor.

Fatih Terim ayda 140 bin YTL para alıyorsa; benim dağ köylerimde çocuklarım ayakkabı bulamıyorsa, o zaman bu memlekette bir tuhaflık vardır.

Şimdi, Türkiye günlerce futbolla oyalanacak.

Hatta bazıları ateş edip, adam öldürmüşlerdir.

İnanıyorum ki; futbolun kitleleri nasıl uyuttuğunu, bir gün herkes görecek.

Bankacılıktan sonra en fazla para futbolda dönüyor.

ülkemin futbolla uyutulmasına hiç sıcak bakmıyorum.

Belediyelerin bütçelerinin büyük bir bölümü futbola ayrılmış bir durumda.

Ne çöp sahası, ne ağaçlandırma yapıyorlar.

Hepsi profesyonel futbola destek veriyorlar. Belediyelerin, asıl görevi halka hizmet vermektir.”

Prof. Orhan Kural bu sözleri söylemiş ama; “Futbolla, Türkiye kendini tanıtıyor” şeklinde eleştiriler geleceğini düşünerek, cevabını baştan vermiş:

“Beni bu yönden eleştirecek olanlara derim ki; futbola ayrılan paranın yüzde 1’i diğer spor dallarına, kültüre ve bilime ayrılsa, Türkiye’yi her dalda tanıtacak çok güzel işler yapılır!”

FUTBOL OLMAZSA FESTİVAL!

Prof. Orhan Kural’ın bu sözlerine katılmamak mümkün değil... Gerçekten de, “futbol sektörü”nde çok büyük paralar dönüyor!..

O paralardan çok az bir kısmı “bilimsel araştırmalar”a ayrılsa, Türkiye’nin “futbolla uyutulan” gençleri “top” veya “pop” peşinde koşmayı bırakır, “keşif” veya “icat”larla meşgul olurdu!..

Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in 140 Bin YTL aldığı bir Türkiye’de, “dağ köylerindeki çocukların ayakkabı bulamayıp yalınayak dolaşması” elbette büyük bir çelişkidir!..

Tıpkı;

“Merkez Bankası’nın kasası, milyarlarca dolarlık dövizle dolu... Ama biz emeklilere bir faydası yok!.. O milyarlarca dolardan biraz da emeklilere verilse de, bizim de tencerelerimiz dolsa” diyen “emekliler”in feryatları gibi!..

Gelin, görün ki;

Sistem, “aç karınları doyurup da uyutmak” üzerine değil, “yüz binlik beşiklerde uyutmak” üzerine kurulmuş!..

“Yasak” mı ilân edeceksin, “futbollu günler”e denk getireceksin!.. Halktaki “homurtu”lar çok mu yükseldi, hemen bir “futbol zaferi” yaşatacaksın!..

Millet, “Egemenlerin baskıları dayanılmaz hâle geldi” diye haykırmaya mı başladı, hemen “üç F”den birini devreye sokacaksın

“Franko!.. Futbol!.. Fiesta!”

Franko’lar zaten eksik değil... Bu da yetmedi, “futbol” ve “festival”leri sokacaksın devreye!..

Anayasa Mahkemesi kararlarının hem de “gerekçe”si bile açıklanmadan, 5 Haziran’da alel-acele ilân edilmesinin bir “tesadüf” olduğunu düşünüyorsanız, çok “saftorik”siniz demektir!..

Karar “5 Haziran”da açıklandı, çünkü 7 Haziran’dan itibaren millet “futbol beşiği”nde sallanmaya ve uyutulmaya başlandı!..

Uyu halkım, uyu!..

Yat yat uyu, uyu uyu yat!..

Futbolla yat, futbolla kalk!..

Kalk ama, sakın kalkınma!..

----------------

Efes-2008 Tatbikatı!

“Futbol”la yatıp, “futbol”la kalktığımızdan olsa gerek, şu “tatbikat” olayı gözlerimizden kaçtı... Aslına bakarsanız, pek fazla gündeme de gelmedi!..

Efendim, birkaç gün önce “Efes 2008 Tatbikatı” vardı... Gazete ve televizyonlar, olayı sadece “magazin” boyutuyla gündeme getirdiler!.. “Yazlık kamuflaj”larla ilgilenip, Org. Yaşar Büyükanıt’ın; “TSK, bu kıyafetle rahat edecek” sözlerini yansıttılar!..

İyi de; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül neredeydi, Başbakan Tayyip Erdoğan neredeydi?.. Niye katılmadılar bu tatbikata?.. Yoksa, programları mı müsait değildi?..

öyle ya; “Efes 2007 Tatbikatı”na Cumhurbaşkanı A.N. Sezer de, Başbakan Tayyip Erdoğan da katılmış ve hatta “Sezer ile Erdoğan’ın yan yana oturdukları halde 3 saat boyunca konuşmadıkları” yazılıp çizilmişti!..

Peki, bu yılki tatbikata Gül ve Erdoğan niye katılmadı?.. “Futbol”dan başımızı kaldırıp, soralım dedik!..

 

*Kaynak

Share this post


Link to post
Share on other sites

abartılmadığı müddetçe insanların kafa dağıtacak organizasyonlara ihtiyaçları var.tabi bunlar helal programlar olmalı.eğer insanlardaki bu eğlence duygusu helal yoldan giderilmezse bi yerde patlar ve haram yollara doksan kilometre hızla girer ve bir daha da çıkamaz.

ama siz çoluk çocuğunuzun rızkını futbola yatırırsanız namaz vaktinde gidip top koşturursanız sana çölme takana ana avrat düz giderseniz küçük burjuva özentisi dedikodu programlarını oturup sabahtan akşama kadar izlerseniz ve bunları yaparken okumak çalışmak hayırda yarışmak kulların dertleriyle dertlenmek öbür dünyayı hatırlamak gibi ruhi vitaminlerinizi almazsanız çok geçmez ya ruhunuz iflas eder ya cebiniz ya sinirleriniz ve genelde de bu üçü birden iflas eder

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mehmet Barlas, 12 Haziran 2008, Sabah

 

11 Oyuncu Mu Yoksa 11 Yargıç Mı Sizi Daha Çok Etkiliyor?

 

Spor alanındaki başarıların birer "Ulusal Zafer " gösterisine neden olmaları tarihte de, bugün de çok rastlanılan bir durumdur. Bunun eleştiri konusu olması da alışılmış durumlardandır.

Sporun sadece "spor" olarak değerlendirilmesinden yana olanlar, özellikle totaliter rejimlerin sporu ve sporcuları ideolojik gösteri araçları olarak kullandıklarını ileri sürerler.

Yakın tarihte bu şekildeki bir tepkiyi en şiddetle seslendiren kişi, 1954 Futbol Dünya Şampiyonası'nda kupayı alan Alman Milli Takımı'nın zaferine yorum getiren Batı Almanya'nın Cumhurbaşkanı Theodor Heuss (1884-1963) olmuştur.

İsviçre'nin Bern kentindeki finalde Macaristan'ı yenerek Dünya Kupası'nı alan "Bern Mucizesi" nin mimarları olan futbolculara, kafa ile kazanılan zaferlerin ayaklarla kazanılan zaferlerden daha önemli olduğunu hatırlatmıştı Heuss.

Bu tutumun nedeni hem daha önce Hitler Almanyası'nın, hem de o dönemde Komünist Doğu Almanya'nın sporu ideolojik gösteri aracı olarak kullanmalarıydı.

 

Gösteri sporu

Bizim milli takımımızın veya milli sporcularımızın başarılarından toplumsal mutluluk duymamızı, elbet ideolojik bir gösteriye dönüştürmemiz mümkün değildir.

Eğer milli futbol takımımız bir uluslararası turnuvada başarılar elde ediyorsa, bu ne bir "ırk "ın, ne bir "ideoloji" nin ne de bir "dini inanç" ın zaferidir.

Neticede devlet maddi imkânları ve en iyi antrenörleri sporcuların hizmetine sunmuştur. Her biri profesyonel olan futbolcular da, bedensel ve bireysel yeteneklerini "Milli Takım" içinde sonuna kadar değerlendirmişlerdir. Ve nihayet futboldaki katkısı hiç hafife alınamayacak olan "Şans " faktörü de millerimizin yanında yer almıştır.

Nihai değerlendirmede futbol, geniş kitleleri etkileyen çok önemli bir "gösteri sporu" dur. Futboldaki genel başarılar, bir ülkenin ne sosyal ve ekonomik, ne de teknolojik ve bilimsel düzeyinin evrensel ölçülerdeki üstünlüğünü kanıtlar.

Kentlerinin çevresi teneke mahalleleri ile kuşatılmış Brezilya'nın ve siyasi tarihi darbeler ve katliamlarla dolu Arjantin'in Pele gibi, Maradona gibi futbolcuları yetiştirmeleri, bu ülkelerin acı gerçeklerini yok etmez.

 

Toplumu uyutmak

Sadece bu ülkelerde futbol, topluma gerçekleri unutturur. Bize gelirsek...

Diyelim ki cuma günü Milli Takımımız Hırvatistan'ı yenip Avrupa Futbol Şampiyonası'nda (EURO 2008) yarı finale kaldı...

Başından elenip şampiyonaya hiç katılamayan İngiltere'den bizi daha çok Avrupalı veya daha çok gelişmiş mi kılacaktır bu zaferimiz?

Diyelim ki daha sonra da finale kaldık.

Bu durumda seçim kazanıp iki kez iktidar olmuş bir siyasi partinin kapatılması ihtimali veya yargının yasamanın yerine geçip geçemeyeceği tartışmaları, gündemimizden çıkacak mıdır?

Düşünün ki ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Başbakanı siyasi yasaklı olmaları istemiyle yargılanmaktalar.

 

Ulusal meseleler

Global ekonomik kriz çevrenizi kuşatmış. Amerika'nın Irak'ta yarattığı durumun yan etkileri yetmezmiş gibi, bir de İran'a ilişkin kriz beklentisi var üzerinizde. Avrupa Birliği ile ilişkileriniz ise sürekli topallamakta.

Siyasetinizin ve ekonominizin kaderini 11 Anayasa Yargıcı'na teslim etmişsiniz.

Onlar "Millet adına " verecekleri hukuki kararla "Milli irade"nin siyasi kararını yok veya var sayacaklar.

Eğer Milli Takımın "11 oyuncu "sunun ne yapacaklarını, Anayasa Mahkemesi'nin "11 yargıç "ının ne yapacaklarından daha fazla dikkatle izliyorsanız, neticede bu sizin tercihinizdir.

Hırvatistan maçı öncesinde Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim'in görevinden alınıp yasaklanması durumunda, buna "Ulusal Tepki" niz ne olurdu?

Türkiye'nin istikrarı mı, Hırvatistan maçının sonucu mu daha fazla "Ulusal" bir meseledir size göre?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kesinlikle katılıyorum...

 

Nur Cemaatinin dersanesine gidiyorum.

Bir arkadaş her gün fanatik gazetesi alır ve hangi takımda kimler var ne yapar ne eder ne içer bilir; o arkadaşta bizim dersanede ve nur talebesi. Gene elinde fanatik gazetesi sınıfa girdi, gazetesini okuduktan sonra arka sırada duran zaman gazetesini aldı direk en arka sayfayı çevirip spor haberleri okudu, çevresindeki diğer arkadaşlarımızla enine boyuna futbol tartıştıktan sonra gazetenin ön sayfasını çevirip bi taradı ve Üstad Necip Fazıl'ı gördü ve direk'' Bu adam kim bea'' oldu tepkisi yanında oturan ve ülke meselelerine ilgili olan bir arkadaş Necip Fazıl olduğunu söyledi ama Üstad tan bîhaber...

 

Çocuğun dersleri de süper ama nerede yaşadığını bilmiyor desem mübalağa etmiş sayılmam.

 

Bu çocuk güya nur talebesi ve güya geleceğin abisi, aydınlık nesli...

 

YAZIK!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bu çocuk güya nur talebesi ve güya geleceğin abisi, aydınlık nesli...

YAZIK!

 

"Gözleri açık olanlar şunu anlarlar ki, bir davanın ne olursa olsun ,intikal sahası gençliktir.

...

Ona, genç adamın baş hassası olarak ıstırabı tavsiye ederiz, en acı üslupla..." (üstat)

 

gençlerimiz, varlık içinde yokluktalar desek çok doğru olur.

 

selam ve dua ile

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hazır ol halkım. Bu gece 21:45'te

 

Gönüller Ay-Yıldızlı Forma için çarpacak! :unsure:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tabi meselenin değişik boyutları var. Ben antrenör maaşlarını, transfer ücretlerini, şike ve bahis gerçeklerini eleştirmekten ve tavır koymaktan yanayım. Başka açıdan da futbolun bir değer ve birleştirici bir rolü olduğunu kanısındayım.

(Her ne kadar ayrışmalara sebeb olsada)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tepki konulması gereken tarafları elbette ki vardır,bu tepkileri koymak da bizlere düşer :unsure:

 

Onun haricinde uyanık bir şekilde futbolla ilgilenmenin zararı olmaz kanısındayım :D Bakalım bu gece neler getirip,neler götürecek? :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazılanları okudum bence biraz acımasızca eleştirilmiş. Futbol bir milleti birleştiren bir olgudur. Avrupa Şampiyonası ile tek yürek olan Türk milleti başbakanından en sade vatandaşına kadar aynı duyguları ve heyacanı paylaşmıştır.Bunun en önemli kanıtı Hırvatlar karşısında aldığımız zaferin D.Bakırından Edirneye kadar hatta dünyadaki bütün müslümanlar tarafından sevinçle kutlanmasıdır. Evet kendini bilmez bir kaç kişinin sorumsuzca havaya ateş açması bu sevince gölge düşürmüştür bu da Türk Milleti içinden çıkan ve sevinmesini bilmeyen densizlerin ben bunlara vatan haini diyiyorum çünkü bu kadar uyarılara ve masum insanların ölümüne rağmen ellerine silah alıp 70 milyonun sevinmesi birbirine kenetlenmesi gereken günü bazıları için kabusa dönüştürüyorlarsa, ben bunda kasıt ararım. Gelelim gündemi saptırma meselesine anayasa mahklemesinin hukuka aykırı aldığı kararı hiçbir şey unutturmaz lakin elden de bir şey gelmez sokaklaramı dökülelim ne yapabiliriz ki biz cevabımızı ancak sandıkta veririz demokratik yollarla hak arayışı içinde olabiliriz. Evet ben bu şampiyonada hep milli takımızın yanında oldum ve her bir maçı kalbim duracak şekilde heyecanla dualarla dinledim. Bir çok kişide bunu yaptı ve nihayet Allahın izniyle tarih yazdık sevinmekte hakkımız. Zaten bu son gelişmelerde bizi adeta bunaltmış karamsarlığa itmişti ülke gündemini takip eden biri olarak bu galibiyet ilaç gibi gelmişti bana inşaallah kupayıda alırız.Bu galibiyete üzülenlerede hayret ediyorum. Bunu da unutmamak gerekirse uyumaya müsait olanları istediğin şeyle uyutursun zaten onlar basiretini kaybetmiş kişilerdir futbol olmazsa başka şeyle uyutursun.Bugüne kadar çok defa gündem saptırılmak istenmiştir, toplum uyutulmaya çalışılmıştır ve bu ninnilerede uyku hastalıklarına tutulanlar kanmıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites
tam yerine rast geldi manzara koyduk...

nedense manzarası eksik olmayan bir milletiz.

doğru tespit. :unsure:

sevgiler

Share this post


Link to post
Share on other sites

Abdurrahman Dilipak - Vakit

[email protected] 2008-06-25

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Futbol, bir din ya da put mu?..

 

Herkes çok mutlu olmuş ama ben korktum.. O gece doğru düzgün uyuyamadım. Zaten arada bir pompalı tüfekler arkası arkasına patlayınca insanın uykusu filan kalmıyor..

Kimine göre bu çanakkale zaferi gibi bir şey!.. Hemen bir efsane, bir mitolojisi icad edildi.. Homurtulu biyonik robotlar, dünyayı işgale hazırmış gibi bir hava. İnsan değil, terminatör sanki her biri..

Müezzin skor ilan edilince, çıkıp sela vermiş..

Hükümet, futbolcuları “Milli Kahraman” ilan etmeye hazırlanıyor..

İnanılacak gibi değil, Türkiye'den gitme Yahudi subay da, Gazze'deki Filistinli de bu işten memnun. Bir ben rahatsızlık duyuyorum. Herhalde bende bir sorun var..

Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak

Haykırmak istiyorum kollarımı makas gibi açarak!

Durun! Durun! Bu gidiş nereye! Ne oluyorsunuz. Büyük Milletler öyle basit şeylerden bu kadar çabuk sevinmezler, birtakım yenilgiler de onların azmini kırmaz.

Osmanlı 1453'den 1953'e kadar, 500 yıl Fetih kutlaması yapmadı.. O yeni fetihler peşindeydi.. Biz bir efsane edindik, onunla teselli buluyoruz..

Kimine göre bu yeni bir Muhammed Ali olayı..

Bir zenci, diğer bir zenciyi dövüyor.. Hani spor olsun diye! Karşıdaki Hıristiyan diye biz bizimkinden yana oluyoruz.. Peygamberimiz insanları yüzüne vurmayı yasakladığı halde! Tamamen duygusal, kompleksli bir ruh halinin eseri şeyler. Ulusal heyecanı besleyen Pragmatizm, ilkelerimizi çürütüyor..

O maç gecesi görecektiniz.. Lübnan'dan, Filistin'den, Irak'tan beter bir durum.. Bir yerden değil, her yerden silah sesleri geliyor. Bir uçak, bir de top yok; hepsi var yoksa...

Arabası olan atlıyor arabaya, ellerinde bira şişeleri ve bayrak sabaha kadar sokaklardaydılar..

Ya benim psikolojik tedavi görmem gerek, ya da bunların.. Ben değil, onlar hasta ise bu kadar hastayı ne zaman, nasıl tedavi edeceğiz?..

Pardüs yazıldığı gün Başbakan'ın eşinin ağlamasını bir kenara bırakın, haberi oldu mu? Olsa ne olurdu ki!..

Ee.. Başbakan bu kadar coşunca, Abdullah Gül de Almanya'ya koşunca bizim çoocuklar ne yapsın!

Yeni sürümün tanıtımı için Başbakan İstanbul'a gelir mi?

Pardüsü yazanlar Terim kadar kazanabilir mi? Meclis bu yazılımcıları da devlet şeref ödülüne layık görecek mi? Bunlar ucuz şeyler. Popülizm.. Salazarın beşiğinde uyumaya hazır ne kadar da çok adam varmış ya hu! Siesta, Fiesta yani..

Bize şimdi bir de Faşing lazım..Cinnet toplumsal bir hastalık haline gelmiş.

Futbol da oynanır, seyrine de gidilir. Ama bu işin sporla filan alakası yok..

Spor gazeteleri bir gün sonra karaborsa olmuş.. öncesinde de bilet bulmak bir dert oluyor.

İşin bir de kumar boyutu var tabiî.. Salazar’ın beşiğinde uyuyan yığınlar..

Bugün Türk halkını ortak paydada buluşturan tek değer Milli Takım. Bir general ve bir militan, imam ve Atatürkçü, sağcı-solcu, alevi-sünni, hepsi aynı takım ruhu ile coşuyor.. Erdoğan ve Baykal aynı çizgide buluşuyor.

Futbol bu anlamda birleştirici bir ruh değil, ama kalırsa yeni bir dine ve puta dönüşüyor.. Ve bu hal beni korkutuyor.. Yeditepe üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Arif Verimli, milli maç ertesinde yaşanan “maganda terörünün Türk toplumunun bastırılmış duygularından kaynaklandığını” söylemiş.

Her gün 600.000 gazete basılıyor taraftar için.. Ve tabiî bütün gazetelerin neredeyse % 20'si spora ayrılmış durumda..

Bu işe inanılmaz paralar aktarılıyor.. Spor yapmakla ilgisi yok bu işin.. Bu iş bir gösteriye döndü..

Bastırıyorsun parayı, alıyorsun iyi bir sporcu, başarıya susamış yığınlar sokağa çıkmak için hazır zaten..

Bir insanın kalitesi biraz da sevinç, üzüntü ve öfkesinde ortaya çıkıyor..

Biz; üzülünce de, kızınca da kantarın topuzunu kaçırıyoruz.. Olmuyor, olmuyor.. Biraz yükselince nasiyesi görünen insanlarla çok fazla ilerleyemezsiniz..

Almanya maçı saatlerinde, ya da genel anlamda maç saatlerinde, ülkemin üzerini bir kara bulut gibi kaplayan bu ruh hali dağılmadan, nasıl kıyafet dayatmasına karşı kıravat takmıyorsam, televizyonun önünde otursam, “goool” diye herkes ayağa fırlasa dönüp bakmayacağım inşallah..

Ben eski bir antrenörüm.. Sporu önemsiyorum. Ama yapmayı.. Hiç seyredilmez de değil, ama bu işin sporla filan pek ilgisi kalmadı gibi sanki..

Okullarda da spor filan yapıldığı yok. İBB, okullara spor salonları yapmış. Okula yakın mahalleye yap, herkes spor yapsın, belli saatlerde, günlerde de okullar yararlansın.. Sanki okullarda spor yapılıyormuş gibi. 19 Mayıs'a hazırlık, basit kültür fizik hareketleri; o kadar..

Bu okullardan yetişenlerin hali işte bu. Spor deyince anladıkları bu. Kütüphaneyi sevmezler. Okumazlar..

Aslında bu futbol da değil. Kendi halinde her ne kadar sert bir spor da olsa, bir mantığı var. Bir zeka gerektiriyor, ciddi bir performans, kondisyon, uyum, senkronizasyon, optimizasyon gerektirse de, bu hali ile bana eski Gladiatörleri ya da yarış atlarını hatırlatıyor.. Bugün bu iş bir sektör.

Allah encamımızı hayreylesin..

Hele bu işe bir de dinî kılıf giydirmiyorlar mı?

Sağcısı-solcusu, Alevisi-Sünnisi, Kürdü-Türkü, laikçisi ve şeriatçısını hepsini bir potada buluşturan futbol, acaba Milli Birliğimizin tutkalı olabilir mi? Belki birileri buna bel bağlamıştır.. Topluma bu noktada balans ayarı yapmak isteyen toplum mühendisleri bu işi önemsiyor olabilir.

Kimine göre “bu zafere ihtiyacımız vardı..” Kimine göre “bu her şeyin üstünü örttü..” Bu yığınlar savaş karşıtı mitinglerde ya da darbe karşıtı yürüyüşlerde yoktu.. Peki kimdi bunlar. Okumuşların sesi mi, yoksa varoşların mı? Zenginlerin sesi mi, yoksulların mı? Futbol kimin nesi.. Ezilmiş bir halkın öfkesi mi bu zafer kahkahası, yoksa bir çığlık mı?

Bilmiyorum ve sadece korkuyorum.. Ben o gün sokaklarda değildim, yarın da olmayacağım. “Allahım bizleri bağışla” diye dua ediyor olacağım ya da eğer silah sesleri susarsa o saatlerde uyuyor olacağım. Ya da bizim Yusuf Kaplan Nietzsche’nin “Deccal”ini okurum, daha iyi bir şey yaparım. İsteyen izler.. Bu da onun özgürlüğü.. Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil, ben de onlar gibi..

Ben Vakit'teki spor sayfasına bile karşıyım aslında. Ama gençler istiyormuş.. Kardeşim Sami özey alınmasın ama o sayfalarda ne yazılıyor, kim okuyor bilmem.. Zaten o da benim bu fikirlerimi bilir..

Yazının başlığındaki soru üzerinde herkes bir kere daha düşünüp kendi cevabını kendisi vermeli..

Ben hiçbir takım tutmuyorum, Milli Takım da olsa maçın sonucunu bile merak etmiyorum..

Allahım sen bizleri cahillik, fakirlik, ahlâksızlık, zulüm, malayani işler gibi ve buna benzer ahir zaman fitnesinin her türlüsünden koru..

(Amin)

Selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Milletimizin abartmadığı birşey varmıki futbolla ilgi abartılmasın. 2 kardeş birbirini 2 salak takım için vuruyosa burda denicek birşey yok herkes anladı zaten.

 

futbol yeri gelince gerekli milleti birbirine bağlıyo ama bir yere gelince bence aldatmaca,beyin yıkama ,gündemin üstüne örtülen bir örtü gibi(25 senelik gündemler gibi ). çoğumuz (lanet olası) pkk nın geçen trabzon da yaptığı pisliği bilemez ama 10 sene evvelki bi maçın sonucunu asla unutmaz.

 

evet futboll iyidir ama abartılmadığı sürece.Herşeyin fazlası zarar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Spor birleştirici ve heyecan verici vb. özellikleriyle güzel bir gerçek.Bunun yanında herşey de olduğu gibi onu da tadında yaşaması hem kendimize hem de başkalarına faydalı olacaktır.Tabi ki milli maçlarda coşup esececeğiz ama kardeşimin de söylediği gibi abartmadan...

 

Yukarıda örneği verilen fanatik tarafta için e için de çok üzüldüm ama şunu da unutmamak gerekir ki hepimizin zaafları vardır.Zamanla ve eğitimle bu zaaflar yavaş yavaş yenilebilir.Zaten her grupta böyle sivriler muhakkak vardır ve grubun hepsi öyle diyemeyiz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
.Zamanla ve eğitimle bu zaaflar yavaş yavaş yenilebilir.Zaten her grupta böyle sivriler muhakkak vardır ve grubun hepsi öyle diyemeyiz.

 

Şuanki eğitimle bir bu Futboll bağımlılığın üstesinden gelinceğini sanmıyorum.Çünkü neredeyse hepimizin tanık olduğu birşey var ders veren hocalarımız bile dersi bırakıp futboll hakkında yorumlar yaptığı olmuştur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...