Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Çilekeş

'AYNADAKİ YALAN'

Recommended Posts

"Kadın bir fikir... Her şey bir fikir; ama kadın, üstün fikrin kalıba döktüğü heykel... Onu o zannedip, kendisinde başlıyor ve bitiyor sandın mı, bu heykel çöküveriyor; tepesine bir yumruk inmiş balçığa dönüyor ve ortada yalnız ötelerin ötesini gösteren, onun işaret parmağı kalıyor"

Allah aşkına böyle bir tabir var mı? yazarken bile hayretime mucip oldu. bence bu yazı hakkında yorumlama yapmalıyız. ben herkesin farklı anladığı düşüncesinden yola çıkarak görüşlerinizi merak ediyorum. bakalım üstadın baktığı yerden bakabilecek miyiz yoksa sadece onun baktığıyla mı yetineceğiz.

 

not;bu arada yeni geldim siteye, bi hoşgeldin yok mu ? :unsure: ) cümleten selamun aleykum arkadaşlar. bugün çok yorum yazdım ben gideyim artık:)))amacım tuğgeneral olmakkkk:)))

 

Selamlar,

Öncelikle hoşgeldiniz, aleyküm selam, üyeliğiniz hayırlı olur inşallah. İktibas ettiğiniz kısmın hasbihâlini yapmak faydalı olacaktır. Mevzu üzerinde düşündüklerimi söyleyeyim ve bu mevzu için açılan sofranın ordövr tabağını masaya yerleştireyim:

 

Üstadın nefis bir tabiri vardır, aksiyon için; fiilde erimiş fikir der, kadın için de kalıpta erimiş fikir diyebiliriz hem bu teşbih hem de romandaki kadın tasvirini birbiri ile kaynaştırarak. İfadenin sonundan başlayarak başa doğru gidecek olursak, ötelerin ötesine delalet edecek olan işaret parmağı, yani her türlü müşahhas zeminden tecrit olarak hakiki manasına vasıl olunan kadın, tepesine yumruk inen balçık misali kalıbından sıyrılıp asıl ruhunda, manasında saklı olan cevhere erişildiği zaman fikir buudu ortaya çıkmakta ve o fikrin yönlendirdiği işaret parmağı aracılığıyla İslamda yol açıcı kanat salahiyetine ve ehliyetine kavuşmaktadır.

 

Bütün sırrı manasında saklı ve manası da masivadan maveraya eriştirmek olan kadın, müşahhas sahada kendine nasıl bir cihet belirlerse ona göre bu manayı ihya ediyor yahut öldürüyor. En bariz misalle Batı toplumundaki kadın, Üstadın bahsini ettiği ötelerin ötesini gösterme keyfiyetine ve mahiyetine malik kadın tipinden uzaktır. O sadece bir kalıp olarak cemiyet içinde kendine bir yer edinmiş ve bu sebepten dolayı sırrı açıkta uçup gitmiştir. Gene Üstadın tabiriyle çengele asılı et misali iştahları kabartan bir yemdir. Osman Yüksel’in de şahane bir tesbiti vardır: Onlar kadını kafes arkasından, sokakta kafeslemek için kurtardı, der. Tabi burada kafes, kadının tavuk gibi kümese tıkıldığı bir yer değil, kem gözlerden, habis arzulardan muhafaza edildiği mücerret bir mekânı, manayı, örtüyü ihtiva etmektedir.

 

Her şeyin hakikatinin İslam’da olduğu gerçeğine müteveccih olarak kadın meselesinin de aslî ifadesi, Allah’ın erkeğe eş olarak yarattığı ve erkeğin onda mücerret fatihlik sırrına erdiği, kadının erdirirken aynı zamanda kendisinin de eriştiği bir mesabenin en ulvî tablosunu birlikte çizdikleri aile ortamının bu iki ferdi, gerçek manalarını İslam’da bulmaktadır. O işaret parmağı ki, Üstadın resmettiği şekilde ötelerin ötesini gösterdiği gibi, çukurların çukurunu da işaret edebilir. Kadın ne büyük sır ve bu sırra eren erkek ve kadın ne muazzam bir ulviyet tablosu...

Share this post


Link to post
Share on other sites

...

Naci'nin mizacında her türlü "dır!" ve "tır!" , nefretle kovulması gereken birer yobaz narası...,

 

O "Allah vardır!" ve "Peygamber haktır!" dan ve bunlara bağlı icaplardan başka hiçbir mevzuda "dır!" ve "tır!" nidalarına yer vermek istemez. Herangi bir doktrinin çabucak çatlatılabilecek kalıbında donmaya razı olmaz ve meçhule hürmeti en soylu bir usul haysiyetiyle korumak davasını güder. Halbuki "dır!" "tır!" hükmü, kaçınılması gerektiği kadar, aranılması ve bulunması da lazım bir zaruret...

 

Öyleyse?... Mutlak arayıcılığnda hakikat çilesi aşkına bu hükme yerinde vücut verebilmenin çetinliğine erebilmeli... Gerçek idrak çilekeşlerinin şiarı, asli "dır!" ve "tır!"lardan kaçınmaktadır.

 

Bir mısraı Kainatın Efendisi tarafından alınıp "hadis" olmak şerefine eren dünyanın en mesut şairi Lebid, bu sırrı ne güzel çözer ve Peygamber muradına kavuşturur.

 

Hadis meali:

 

- Söz odur ki, Lebid söylemiştir: Allahtan başka her şey batıl.

 

Şimdi bir sürü Türkçe ve Frenkçe kitap arasında tezini hazırlarken kaygısı şu: Hakkı yüceltir ve batılı batırırken, hakikatın sert bir nefesle bile yırtılacak incecik kanatlarını zedelemek, ulaştığı ve erdiği noktalardaysa en canhıraş tebliğ ve iddia tavrını muhafaza edebilmek... Yani "dır!" ve "tır!"ın yerini emniyet ve sıhhatle bulmak...

 

Defterinin kapağına özene bezene yazdı:

 

"İslam Tasavvufu ve insanlığın beklediği Nizam"

 

...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben bu kitabı daha önce neden okumamışım. Kitapta kendimi buldum ve kitabı okurken dünyamı unutmuşum! Naci sanki bendim, ben sanki Naciydim...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aynalar mı yalan söylüyor, yoksa bizler mi aynalardan yalan duymak istiyoruz bilmiyorum. Üstad'ın bu kitabını okumadım, fakat bu sitedeki değerli bir üyemizin bazı benzetmelerinden dolayı galiba okuyacağım.

...

 

ALİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şuan bu kitabını okuyorum üstadın...Diğer eserleri gibi bu da müthiş...Ve beni derinden etkileyen bir bölüm kitaptan:

-Şu levhada ne yazılı?

-''Mutu kable entemutü''...

-Ne demek?

-''Ölmeden ölünüz''

-Müthiş!...

-Siz bu harfleri biliyorsunuz değil mi?

-Ne bilelim!...Günümüzde 60 yaşından küçük olanlar bilmez

Hüsmen Ağa sigarasını yakıp derin derin çekti:

-Öyle...Anaları, babaları oğullarından, torunlarından kopardılar....

Share this post


Link to post
Share on other sites

....YOK da ne demek?o bir ''var''olmak gerek...tam yokta yok da yoktur.öyleyse ''YOK''bir varın var ettiği var ......bir var ki,yalnız o var gerisi YOK YOK da yok...YOK da o var ın icadı....

MÜKEMMEL bir roman okudukdan sonra hayatımı değiştiren beni sürükleyen bir kitap benim için sadece bir kitap değil olmazda zaten...

Share this post


Link to post
Share on other sites

TASAVVUF ALLAH'IN SENİ SEN DE ÖLDÜRMESİ VE KENDİSİYLE DİRİLTMESİDİR....

 

 

*YAŞ ODUNLAR GİBİ HAYKIRA HAYKIRA YANMA.KURU ODUNLARIN ERİYİŞİNE DENK TATLI VE SESSİZ KAVRUL!

 

GERÇEKTEN MÜKEMMEL İFADELERLE BEZENMİŞ BİR ROMAN.OKURKEN ÜSTAD KEŞKE DAHA FAZLA ROMAN YAZSAYMIŞ DEDİM.....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tasavvuf... Resulün batını...

"Bir mimari düşünün... Hayalin görmediği mimari... Bütün çizgileri, motifleri mukavemet hesapları, zarafet üslubuyla muazzam bir mimari... Cephe... Bu şeriattir. İçinde hiçbir ışığın ifade edemeyeceği nurani pırıltıların kaynaştığı has odası da tasavvuf..."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aynadaki yalan..''Zira gördüğün suret senindir,aynanın değil..''

Share this post


Link to post
Share on other sites

'Batı budur,diye düşündü Naci;gaflet ve gururun ışıklı ve sırmalı mantosunda teselli arayan muhteşem bedbahtlık panayırı...'

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ey büyüklüğün yaratıcısı ALLAH'ım!..

sana "yok" diyenleri bir tarafa bırak; "var!" diyenler bile beni incitiyor.

Zira varlık zatiyle ve herşeyiyle senin kulun ve oyuncağın...

Sen okadar varsın ki, sana "var!" demek seni kuluna ve oyuncağına tasdik ettirmek gibi geliyor bana...

(shf:158)

 

birçok eleştirmen(!)in dediği gibi başarısız bir roman olduğunu düşünmediğim okuduktan sonrada keşke bukadar geç kalmasaydım dediğim muazzam bir başyapıt.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhteşem bir eser.

 

Kitapta "aşk" mefhumu üzerinde yapılan tespitler çok önemli.

Üstad, gerçek aşkı ve aşk diye yaftalanan yalanın farkını pek güzel anlatmış.

Farkettim ki, kitabın bu konudaki mesajını anlamak için ikisinin de tadını bilmek gerekiyormuş...

Şimdi kitabın son cümlesini daha iyi anlıyorum...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın bu romanını yakın zamanda okudum. Ben Aynadaki Yalanı bir psikolojik tahlil olarak yorumluyorum. İnsanın iç yüzüne dönüş ve aynaya baktığında gördüğü yalanı tahlil etme ve gerçeğe ulaşma çabası. Benim manevi dünyamda derin izler bırakmıştır. Bu vesileyle Üstad Necip Fazılın ruhuna rahmet diliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kitaptan bir alıntı

Üniversiteden bir profesör Üstada diyor

-Siz bu fikirlerinizle çağ dışı kalmaya mahkumsunuz Yazık ne kadar da istidatlı bir gençsiniz kıymayın kendinize

Üstad:

-Çağ dışı olmak için önce çağ nedir onu anlamak peşinden bütün illetleriyle çağımızı bilmek lazımdır. Çağ bir takvim işi değildir asıl doğum sancısı çekenlere ''çağ dışı'' mührünü basanlardır ki, çağ dışıdır. Kendi kendisine yetemeyen, çağların gebe kaldığı yavruları göremeyenler, onların yüz çizgilerini heceleyemeyenler İslamiyet lav gibi fışkırdığı devirde çağının neresindeydi,üstünde mi, altında mı, içinde mi, dışında mı?... Çağ dediğiniz, onu açanın, geçmişi kapatanın ve geleceğe hükmedenindir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstâd'ın bu eserini birkaç defa okudum.. Gerek mâhiyeti gerek tesiri müthiş..

 

Üstâd'ın bu romanı, roman endişesinden çok, bir ideali anlatma şuurunu taşımaktadır.. Her satırı kuvvetli teşbihlerle donatılmıştır..

 

İnişli çıkışlı bir hayatın tasavvufla düzene sokulması, şeriât-tasavvuf bütünlüğünün sık sık vurgulanması, İslâm'ın kadına bakış açısıyla küfür zihniyetinin bakış açısının farklılığı.. yine Doğu-Batı karşılaştırılması..

 

Bilmiyorum, hâlâ okumayanlar var mı.. gerçekten okunması gereken eserlerdendir.. vesselâm.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Reis Bey,Bir Garip Koleksiyoncu gibi benzer filmleri izledim ve Reis Bey kitabınıda okudum.En son Mümin ile Kafiri izledim acaba Aynadaki Yalanında çekilmiş bi filmi varmı?Yardımcı olursanız sevinirim.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Reis Bey,Bir Garip Koleksiyoncu gibi benzer filmleri izledim ve Reis Bey kitabınıda okudum.En son Mümin ile Kafiri izledim acaba Aynadaki Yalanında çekilmiş bi filmi varmı?Yardımcı olursanız sevinirim.

 

Üstadın Aynadaki Yalan kitabının bildiğim kadarıyla filmi yapılmadı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Değerli yöneticimizin de ifade ettiği gibi üstadın bu eseri filme aktarılmamıştır.

 

Saygılarımızla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hiçbir harita, tasavvuf kahramanlarının çizdiği ruh topoğrafyası derecesinde emin olamaz. Kur'an'ın; ''Ruh Allah'ın bir emridir ve insanlar ondan çok az şey bilecektir.'' haberini verdiği varlık, onların elinde ve dilinde, bütün girintileri ve çıkıntları, dolambaçları ve düzlükleri, mağaraları ve dehlizleriyle, göz önünde... Onların ruh üzerinde verdiği ''bilinmez'' hükmü, başta değil, nihayette ve nice bilgiden sonra vardıkları merhale...

 

Allah'ın:

 

_''Emaneti dağlara ve taşlara teklif ettik; çekindiler ve almadılar... İnsan ki, zalum ve cehuldür, kabul etti.''

 

Dediği ruh...

 

Ruh ve zıt kutbu nefs... Biri ak, öbürü kara iki erimiş maden gibi kalb potasına dökülüyor ve orada bir karışım billurlaştırarak kalbin hakikatını daire içine alıyor.

 

Tasavvufa kaynak Allah'ın Sevgilisi, hayat iksirini iki koldan veriyor: Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ali kolları... Emanet bu iki kol üzerinde, avuçtan avuca devredilmiş ve tek zerresi kaybedilmeksizin asırlar boyu devam etmiştir. Hele Ebu Bekir kolunun hakikilerindeki, emanetten tek zerre kaymetmemek titizliği belirtilebilir gibi değil... Bu kolun büyüklerinden biri nefsine şöyle hitap ediyor:

 

_''Sen ayağı yanmış bir köpeksin ki, şan kafilesinin arkasından üç ayakla sekmektesin!''

 

İnanıyor ki, büyük şan böyle köpek olabilmektedir.

 

Aynı yolun büyük üstü bir büyüğü de, kendisinden niçin az keramet görüldüğü sualine, en muhteşem kerametten daha muhteşem şu cevabı veriyor:

 

_''Bence vebal altında ayakta durabilmemizden büyük keramet mi olur?''

 

Aynı büyüğün ıssız kırlarda ve at sırtında akşam vakti müridiyle beraber giderken müridin kalbine korku düşmesi üzerine, onu batmayan bir güneş altında yürüten ve menzillerine varır varmaz koy karanlığa bırakan kerameti üzerinde yorumu:

 

_''Bunlar tarikatın oyunlarıdır; gaye bu değil...''

 

GAYE ALLAH!!...

 

Başlangıçta Mansur (Hallac)a kapılandı. O'nun, şeriatı en nazik yerinden yaralıyıcı ''Hak benim!'' sözünü de fazla kurcalamaya davranmaksızın tehlikeyi bulmaya yanaşmadı, hatta ana yol üzerindeki bazı büyüklerden de buna benzer sözler fışkırdığını görmedi değil... Fakat kısa zamanda büyük edebi ele geçirdi ve meselenin çözümlenmesini yine büyüklerden öğrendi:

 

_''Bu hal manevi ''sekr'', sarhoşluk halidir ve aşkın istilasıyle aklın elden gitmesi neticesinde meydana gelir. Eğer Mansur, ana yolun büyüklerinden en hakir bir müride rastlasaydı bu sözü etmezdi.

 

Cüneyd de bu sırrı çözer:

 

_Biz yolun sırlarını izbelerde, mağaralarda gizli gizli konuşurduk; Mansur onları meydana vurdu.

 

Bütün incelik aynadaki hayal ile zatın aynı olmadığını kavrayabilmekte ve muazzam bir fikir inzibatı içinde aklın payını koruyabilmekte... Bu ve buna benzer sözler akılla söylendi mi küfür olur...

 

Aşkların aşkı ve o güneşi eritecek hasretiin muazzam bir akıl inzibatı içinde korunması... İşte ''Ne akılla olur, ne de akılsız'' ölçüsündeki sır!...

 

Ya bu inzibatın ismi nedir?

 

Şeriat...

 

Şeriat O'nun, O var diye her şeyin var olduğu O'nun dışı, tasavvuf ise içidir.

 

Bir saray düşünün... Bulutların üstünde, duvarları zümrütten ve çatısı yakuttan bir saray...

Pencerelerinde, içeride binbir avizeli bir ziyafet salonunu ihtar eden ışıklar... İşte O'nun ruhaniyet abidesi olan bu sarayın dış mimarisi şeriat, içi de tasavvuf; ve ne dış içten ayrılabilir ve ne iç dıştan...

 

***

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yapılmaması yapılamayacak anlamına gelmiyor lakin sinemaya uzak kaldığımız da gerçek. Manasız binlerce yapım masraftan kaçınmayıp sinemaya uyarlanırken Üstadımızın bu eserinin hala ilgi görmüyor olması da üzücü

Share this post


Link to post
Share on other sites

İNŞAALLAH BİR GÜN SİNEMAYA ÇEVRİLİR BİZİM DE ÜMİDİMİZ O ÜSTADIN RUHUNU ANLAYABİLEN BİRİLERİ ÇIKARDA GAYESİNDEN UZAKLAŞMADAN BU BÜYÜK ESERİ SİNEMAMIZA HEDİYE EDER.BU ESERDE GÜNÜMÜZ SİNEMASI İÇİN BİR TEMEL TAŞI OLUR ÜMİTLE O GÜNÜ BEKLİYORUZ.

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...