Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
rabia BDG

Necip Fazıl'ı Yaşatan Ses

Recommended Posts

Necip Fazıl’ı yaşatan ses

 

 

Türk şiirinin 20. yüzyıldaki en güçlü seslerinden biri olan Necip Fazıl Kısakürek, aramızdan ayrılalı 25 yıl oldu. Türkçeye yeni bir ses ve duyuş tarzı getiren Kısakürek, ölümünün üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen düşünce dünyamızı ve şiir dilini derinden etkilemeye devam ediyor.

 

Necip Fazıl “Türkçe duyuş”u yeniden inşa etmiştir. Şeyh Galip ile zirve yaparak hayatımızdan çekilen klasik şiirimiz, yeni hayata ve zamana denk düşemez hale gelmişti. Şeyh Galip’den sonra da iyi niyetli Divan şairleri bu şiiri yaşatmak ve gündemde tutmak için çaba sarf etmişlerdi. Tanzimat ile başlayan yeni dönemin havası başkaydı ve insanı ve hayatı dillendirecek yeni bir şiir dili bulmak zorundaydı. Yahya Kemal’e gelinceye kadar, bu dilin arayışlarıyla doludur şiirimiz. Ve ilk defa Yahya Kemal, Türkçe duyuşun sentaksını bulan şairdir bana göre. Ve bu buluş, Necip Fazıl ile beraber daha insanî, estetik ve psikolojik bir boyut kazanmıştır. Bir yandan Tekke şiiri, diğer yandan Fransız şiiri ile kurduğu temas, ondaki bu oluşumu mayalandırmış, şair mizacındaki keskin yaratılışla pekişerek şiir dünyamıza benzersiz bir yenilik getirmiştir. Aklı, yapısı, sesi, kelimeleriyle karışık olmayan, dupduru bir su gibidir yazmaya başladığı şiirler. 1924′te yazdığı Serseri şiiri bunun tipik bir örneğidir.

 

Yeryüzünde yalnız benim serseri,

 

Yeryüzünde yalnız ben derbederim.

 

Herkesin dünyada varsa bir yeri,

 

Ben de bu dünya benimdir derim.

 

Böylesi bir ses, böylesi bir sentaks, böylesi bir özgünlük, böylesi bir Türkçe karşısında, Tanzimatla başlayan onca arayış süreci ebediyen geçmişe ait bir edebiyat tarihi olgusu haline dönüşüverir. Sisler dağılır, ses ve kakafoni karmaşası sona erer, kulaklar hakiki bir müziği duyarcasına büyülenir. Yeni şair, yeni bir sesle ve kendisini sesleye sesleye katılır kendi yoluna. O yol, birbirine paralel yenilikleri de getirecektir.

 

Rasim Özdenören’in pek yerinde bir tesbit ile belirttiği gibi Necip Fazıl “hece şiirini kentleştirmiştir” Ve kent, onun şiirinde sosyolojik bir vakıa değil, insanoğlunun kendi varlığını duyduğu, fiziksel bir mekân yanında ruhi bir ortamdır da. Şehir, insan beninin kendisine dönüşecektir. Sadece Necip Fazıl şiiri içinde değil, büsbütün Türk şiiri içinde vazgeçilmez şiirlerden birini yazacaktır şair: Kaldırımlar. Artık bir kere Kaldırımlar şiirine varmış bir dilin şiiri, çağı içinde evrensel diyebileceğimiz bir kudret kazanmış sayılır. Hiçbir edebiyat eleştirmeni, hiçbir tarihçi, hiçbir sanatkâr bu şiirin karşısında kayıtsız kalamaz. Necip Fazıl’ın şair varlığında, millet yeni bir toplum olacaktır, dünkünden daha güçlü, daha ileri… “Kaldırımlar , içimde yaşamış bir insandır” diyecektir şair. Tarih o insanda bütün gerçekliğiyle dönüşecektir. İşte bu insanın macerası herkesleşerek kendisi kalacaktır. Bu duyuş, bu içtenlik, kendi gerçekliği içinde Necip Fazıl şiiriyle birlikte yeni bir açıklık ve derinlik kazandıracaktır şiirimize: psikoloji… Psikoloji, ruh bilimin karmaşık terimlerinden ötede insan varlığının kristalize olmuş bir ifadesine kavuşacak, Necip Fazıl şiiriyle gelen psikoloji, varlığa Türkçede öz değiştirecektir.

 

O güne değin, bilerek veya bilmeyerek şairler tarafından belli kalıplar ve alışkanlıklarla etkinsizleştirilen eşya, zaman, durum önce yakalandıkları yerde öldürülür, arkasından yeni bir hayata kavuşturulur. “Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik, / Tenimde acısız yatan bir bıçak”

 

Eşya başkalaşır, saklı doğalarındaki çoğul cevherlere kavuşur. Psikoloji bir tür insan refleksi olmaktan çıkar, hayatın merkezinde nefes alıp veren, insandan tabiata ve tabiattan insana doğru salınımlar kazanır. Bu, Türk şiirinde o vakte kadar bu açıklık ve güçte gerçekleşmiş bir şiir durumu değildir. Ve Necip Fazıl, psikolojiyi ölümle, bu kadim duyguyla zaman ötesi bir atmosfere taşır. İnsan ölümle, dünyayı yeniden keşfeder. Dünyaya ölümün gözüyle yeniden bakar.

 

Ya bin yıl, ya bin asır sonra o gün gelecek

 

Koklarken küllerimi mezarımda bir böcek

 

O kadar yanacak ki, bir yüksüklük toprağım,

 

Yerden bir damar gibi kopup fışkıracağım!

 

Onun bir aksiyon adamı olduğu hatta bu yönüyle daha çok bilindiği doğrudur. Şiirindeki aksiyonculuğunun en güçlü göstergesi, Sakarya Türküsü olarak kabul edilebilir. Aksiyonu, şiirdeki hareket anlamında da algılayabiliriz burada ve aksiyon ses gibi şiirdeki ölmez ve ayrıştırıcı bir güce yaslanmakla Necip Fazıl şiirini yaşatan bir değer çarpanına bürünmektedir. Ve elbette, ilk hali Senfonya sonraki ismiyle Çile, Necip Fazıl şiirinin ses olduğu kadar, doğduğu andan beri sürüp gelen temel değerlerinin de toplamıdır. Necip Fazıl’ın beninde bir insanlık manifestosu olarak taşları yine Necip Fazıl tarafından örülmüş ve içinde kendisinden başka hiçbir hükümdarın barınamayacağı şehir surlarını andırmaktadır. Bu surların içinde, insan Necip Fazıl otururken, onun dışında, insanlık ve herkes bulunmaktadır. Necip Fazıl şiirini yaşatan ve yaşatacak temel faktör de budur.

 

Ömer Erdem

25.05.2008

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...