Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
adles

Nerede O Eski Ramazanlar?

Recommended Posts

NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR?

 

Öteden beri duymaya alıştığımız bir hayıflanmadır bu: "Nerede o eski Ramazanlar?" Eski Ramazan günlerini derin bir özleyişle, hatta uzun âh'lar çekerek hatırlayan insanlara bugün niçin aynı tadı alama­dıkları sorulsa çoğu akla yatkın bir cevap veremez.

On bir ay boyunca günün başlangıcını şafağın ilk parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları belirlediği için geceyi tanımayan ve gece hayatı nedir bilmeyen eski Türk toplumunda Ramazanlar, geceyle gündüz adeta yer değiştirdiği için bir şehrayin gibi yaşanırdı. Şaban ayının sonunda hilâl görülür görülmez kandil ve mahyalar yanar, sokaklar fenerlerle donatılır, insanlar sevinç ve neşeyle sokaklara taşardı. İbadetle eğlencenin iç içe olduğu, öğleye kadar genellikle uykuyla geçirilen, fakat geceleri sahura kadar camilerde, tekkelerde, evlerde, sokaklarda lezzetli manevi saatlerin yaşandığı bir ay...

 

Ramazan eğlencesinin esası, iftar sofralarında, geceleri camilerde, tekkelerde, teravihten sonra evlerde, kahvelerde, çayhanelerde bir araya gelerek bir sevinci birlikte yaşamak ve paylaşmaktı.

 

Yardımlaşma ve dayanışma, Ramazan yaklaşırken ve Ramazan süresince en yüksek seviyeye ulaşırdı. Zenginler fakirlerin kilerlerini donatır, ayrıca zengin, orta halli, hatta fakir, herkesin kapısı ve sofrası herkese açık olurdu. Zengin iftar sofraları gösteriş için değil, bu nimetleri yıl boyunca tadamayanlarla paylaşmak içindi. Osmanlı'nın son zamanlarını yaşamış yazarların hatırat kitapları okunursa, eski Ramazanların bu tarafının derin bir daüssıla duygusuyla hatırlanarak anlatıldığı görülür.

 

Ramazan, bu ayın manevi tarafıyla pek ilgili olmayanlar için, Yahya Kemal'in ifadesiyle "çörekli börekli, davullu dümbelekli, meddahlı Karagözlü, kahveli nargileli, şerbetli şuruplu, amberli hacıyağlı, kandilli kâğıt fenerli bir şehrayin"den başka bir şey değildi. Ramazanları mükellef iftar ve sahur sofralarına indirgeyerek ballandıra ballandıra anlatanların yanı sıra Halit Fahri Ozansoy gibi, Direklerarası eğlencelerini ön plana çıkarıp Büyük Amelya, Küçük Virjin, Şamram, Peruz gibi kantoculardan ve bunlar etrafında yaşanan hovardalık hikâyelerinden söz edip duranlar da vardı.

 

Medya, yıllarca, Direklerarası muhabbetini ve iftar sofrası edebiyatını meşrebine daha yakın bulduğu için, Ramazan sanki oruç ayı değil de yiyip içme ve "vur patlasın çal oynasın" eğlenme vesilesiymiş gibi bir imaj yaratmaya çalışmıştır. TRT'nin Ramazanları bile yakın zamanlara kadar Karagöz ve kanto demekti.

 

Zevk-i selim sahiplerinin asla iltifat etmedikleri Direklerarası, Osmanlı'nın son zamanlarında ortaya çıkmış, aşağı zevklere hitap eden bir eğlence muhiti ve tarzıydı. Ramazan gelince birilerinin hâlâ kantoculardan mantoculardan dem vurması, hatta Ramazan eğlencesi diye Direklerarası hafifliğini devam ettirmesi tuhaf değil mi?

 

Sultanahmet Meydanı'nda yapılan şenlikler ve benzerleri de bence başından itibaren belli seviye tutturulamadığı için Direklerarası piyasasına dönmüş görünüyor. Zaman'ın Cumartesi eki için bu konuda benden görüş isteyen arkadaşlara, Sultanahmet'teki Ramazan şenliklerinin güya eski İstanbul evlerine benzetilen derme çatma barakalar, köfte cızırtıları, sucuk ve yanık yağ kokuları, nargile fokurtuları, kötü müzik ve baş döndürücü bir kalabalıktan başka bir şey olmadığını söyledim. Samimi kanaatim budur.

 

Şunu unutmamak gerekir ki, Ramazan, oruç ibadetinin niteliği dolayısıyla dayanışma ve yardımlaşma ihtiyacının öteki aylara göre daha fazla hissedildiği, bunun tabii bir neticesi olarak toplumda bir nefis muhasebesinin, sabrın ve sükûnetin yaşandığı çok özel bir aydır. Bir zamanlar, kendine has gele­nekleri, iftarları, sahurları, dolup taşan camileriyle hayatın rit­minde yarattığı değişiklik, topluca yaşanan ve yıl boyunca özle­nen bir sevinç ve mutluluğa dö­nüşürdü.

 

Ramazan'ın kendine has manevi atmosferi ve ancak inan­mışların hissedebilecekle­ri güzelliği, Anadolu'nun küçük şehirlerinde hâlâ az da olsa ya­şanıyor. Ancak hayatın ritminde eskiden olduğu gibi belirgin bir değişmeden söz etmek artık mümkün değil. Hayatı Ramazan'a göre yeniden tanzim etmek mümkün olmadığı için, oruç tutanlar, her zaman olduğu gi­bi, erkenden işlerinin başında ol­mak ve mesai kaçta bitiyorsa işlerinden o saatte ayrılmak mecburiyetindedirler. Bir zamanlar karanlık geceleri şehrayine çeviren kandiller ve mahyalar, modern şehrin ışıl ışıl gecelerinde varlığını sadece dikkatli gözlerin fark edebileceği ışıltılar olarak sürdürebiliyor.

 

Açıkçası, eski Ramazanları özleyenler, aslında uçup giden zamanlarını ve Ramazan'ın hayatın ritminde yarattığı olağanüstü değişikliği özlüyorlar.

 

Elbette Ramazanlar her şeye rağmen hâlâ çok güzel. Oruç tutanlar bulundukça bu güzellik devam edecek. Hatta belki de, modern hayat, Ramazan'ın maneviliğinin aslî hüviyetiyle idrak edilebileceği bir vasat sunuyor bize. Bugünkü şartlarda orucu bütün şartlarını yerine getirerek tutabilenler, yani sabahtan akşama kadar aç kalmakla yetinmeyip bütün uzuvlarıyla haramdan sakınan, sadece iyilik düşünen, sabreden, yardım eden ve dünyanın dört bir tarafında acı çekenleri, zulme uğrayanları düşünerek üzülüp dertlenenler, bu ibadetin hakkını veriyorlar demektir.

 

Mübarek Ramazan'ın bütün dünyaya barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...