Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
SusQuN

Murat Başaran Şiirleri

Recommended Posts

Ayrılık Yazıları

 

 

Bundan bir süre önce, bir ömür boyu ayrılığı yaşadım.

 

Ve yalnızlığı...

 

Ayrılığın ve yalnızlığın bir başka boyutunu ama çok önemli bir boyutunu gördüm.

 

Yaşadıklarım, hissettiklerim -ki bunu yaşamak ve hissetmek istememiştim; ama oldu- bana öylesine kapılar açtı ki, hayata, insanlara, dünyaya velhasıl herşeye yeniden yeni bir yorumla bakmak zorunda kaldım.

 

Ölüm bildiğimiz gibi değil aslında...

 

Yalnızlık bildiğimiz gibi değil.

 

Ayrılık da...

 

Bütün bunlar ve herşey, gidildikçe gidilmesi gereken ve öğrenip anlamakta sonu olmayan gerçekler.

 

 

. . .

 

 

Hep böyle oluyor.

 

Yeni bir şey yaşıyor ve dehşete kapılıyorum.

 

Yaşadığım şeyin yaşanılacak son nokta olduğu vehmi kaplıyor.

 

Dehşet haliyle beraber bu vehim bir müddet sürüyor.

 

Bir basamak yukarı çıkıyorum.

 

Alışıyorum.

 

Ve yeni dehşetler, yeni vehimler...

 

Şairin dediği gibi:

 

"İlk ve son nokta nerede?"

 

 

. . .

 

 

Bir basamak yukarı çıkmak...

 

Basamakların sonu yok ve merdivenler karmakarışık; labirent...

 

Doğru merdivende olmak...

 

Yukarı çıkmak...

 

Nereye kadar...

 

 

. . .

 

 

"Ayrılık Yazıları" belli bir dönemin ürünü çeşitli yazılardan oluşuyor.

 

İyi tasarlanmış bir konu ve buna bağlı bir çerçeve.. şık bir başlık ve derli toplu bir kitap...

 

Hiç böyle bir endişem olmadı... Olmalı mı? Bilmiyorum...

 

İşte bu dönemde yazdıklarım.

 

Kimi zaman öfke, kimi zaman hüzün, kimi zaman ümit ve sevinç...

 

Kimi zaman şiir...

 

Kimi zaman sonu gelmeyen yarım yamalak satırlar...

 

 

1996-İstanbul

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yangının adı

 

Leyla’ydı...

 

 

Çaresiz kalmıştı Leyla’da...

 

 

Kavuşmak imkansızdı...

 

 

•••

 

 

İhtiyar, tatlı-sert yol gösterdi.

 

 

-Gir şu odaya... Çağır Leyla’yı...

 

 

Aklı almadı önce...

 

 

Pek de inanmamıştı...

 

 

Ama yapacak da başka bir şey yoktu...

 

 

Çaresiz adam, çaresiz girdi odaya...

 

 

Sayıkladı günler boyu, geceler boyu...

 

 

Çıkmadan o odadan, çağırdı Leyla’yı...

 

 

Kırk asırdır yandığı aşkı, daha kırk vakit dolmadan...

 

 

İşte geliyordu...

 

 

İşte görüyordu; Leyla kendisini çağıranı ararcasına geliyordu...

 

 

•••

 

 

Korktu genç adam...

 

 

Anladı genç adam...

 

 

Unuttu genç adam...

 

 

•••

 

 

Gidip sarıldı ihtiyarın eline...

 

 

“İstersem olduğuna göre...

 

 

Çağırırsam geldiğine göre...

 

 

Bana aşkı öğret...”

 

 

Dedi ki ihtiyar:

 

 

-Bu kainat...

 

Aşkına yaratıldı sevgilinin...

 

 

Sen aşkı ne sandın?

 

 

•••

 

 

Aşk...

 

 

Öyle bir istemek ki...

 

 

Kavuşmak mecbur kalsın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Anlamak zor değil aslında

 

 

Küçük bir bahçe...

 

Bahçenin köşesinde odunluk...

 

Odunluğun dibinde erik ağacı...

 

Ben odunluğun damında, erik dallarının altında. Çocuğum...

 

Büyümek uzak...

 

Hayallerim büyük ve darmadağınık...

 

 

Çiçekten anladığım bir papatya idi...

 

Ve şaşırdığım, arka sokaktaki “güzel ev”in bahçesindeki dev papatyalar...

 

Yalnızdım... Çoğu zaman...

 

Ezan okunduğu zaman, susmayı bilirdik.

 

Yalnızsam; yalnız susardım...

 

 

Çeyrek ekmek içine, bahçeden taze soğan...

 

Macuncunun sesi; o ihtiyar amca...

 

Almazdım çoğu zaman ama, bahçe kapısına çıkar seyrederdim.

 

Güneş vururdu yüzüme...

 

Dar sokakta, güneşle gölge saklambaç oynardı...

 

Dondurmacı ve lahmacuncu da geçerdi bizim sokaktan.

 

Arka bakkaldan leblebi tozu, gündoğdu veya gazoz...

 

Ama hep nadiren...

 

 

İstanbul ne bilsin o zaman, başına belâ olacağımı...

 

Ben nerden bileyim vurulacağımı...

 

İstanbul... Denizi olan şehir...

 

Mektup zarfının üstünde masmavi bir şey...

 

Vapur... O, İstanbul...

 

 

Ben odunluğun üstünde, erik dallarının altında...

 

Sokaktan macuncu geçiyor.

 

Haberim yok; üstadlar hayatta o zamanlar, küllükte demleniyorlar... Büyümek çok uzakta...

 

Ben herşeyden habersizim...

 

Herşey benden habersiz.

 

Ezan okunurken susmayı biliyoruz ama...

 

 

Koca dünyada, bir ömürcük kısa bir hikâye benimkisi. Hayata içinden baktığım. Bütün hayatı o hikâye sandığım... Ama sıkı hikaye...

 

Beğenmeyecek veya vazgeçecek değilim...

 

...

 

Kara önlük, beyaz yaka...

 

Sokağın tek televizyonunun karşısında bir telaş...

 

Kıbrıs’a çıkartma var. Kadınlar ağlıyor.

 

Okul dönüşü mavi kab kağıdı getiriyorum sipariş üzerine...

 

Evin ışıklarına iptidai abajurlar geçiriyoruz.

 

Karatma yapıp oturuyoruz, mavinin içinde...

 

Kurt masalı gibi bir şey; sessizce yaşanan, ürpertili...

 

Bize bir şey olmaz; biliyorum.

 

 

Büyümek çok uzak ama, zaman geçiyor...

 

Sonraları uğruna yaşanacak bir şey lazım; Vatan-Millet-Sakarya...

 

“Ölüm var oğlum; adam gibi yaşa, pişman olma” en büyük ders... Eyvallah...

 

 

Geçelim teferruatı; bir çocukluğum var, hepsi o...

 

İstanbul’dan bunalınca...

 

Yani yaşamaktan...

 

Gidip gidip sığındığım...

 

Odunluğun üstünde, erik dallarının arasındayım... Hâlâ...

 

Şimdi açık adres versem elinize...

 

Gidip bulamazsınız; depremle yıkıldı bitti...

 

Ama ben ordayım hâlâ...

 

 

Çocukken erik dallarının arasından gökyüzünü seyrederdim...

 

Büyümeyi merak ederdim...

 

Büyümekte gizliydi sanki hayatın anlamı...

 

Sonra bu anlamı aşkta aradım. İstanbul’da aradım... İstanbul!

 

Gazozla leblebi tozunun yetmediği şehir...

 

Hiçbir şeyin yetmediği...

 

 

Sonra anladım; büyümek matah bir şey değil...

 

Büyüyünce ölüyor insanlar...

 

Bahar bitiyor, macuncu bitiyor, gökyüzü bitiyor...

 

Aşk ve İstanbul bile...

 

Ölüyor... Ölünce insan...

 

 

Şimdi İstanbul’da...

 

Perdeleri çekilmiş bir odada... Ama odunluğun üstünde; gökyüzünü seyrediyorum erik dallarının arasından...

 

Aşk lazım...

 

Yaşamak lazım...

 

Adam gibi yaşamak lazım...

 

 

Ezan okunurken susmayı bilmek yetmiyor velhasıl...

 

Ölümle anlaşmak lazım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İstanbulsuz

 

 

Parke taş döşeli bir ıssız sokağında,

 

Bana yağmur yağan bir İstanbul verin…

 

Ortancası ben olayım;

 

Duvar diplerinde,

 

Unutulmuş…

 

Acı bir kahvenin özlemiyle,

 

aşkında kıvamını bulmuş!

 

Hatırası bir ömür…

 

Bana bir İstanbul verin;

 

Susuz çeşmelerine güneş vurmuş…

 

Yıksın surlarımı birbirine karışan ezanlar,

 

Fatihim olsun!

 

Bana yağmur yağan bir İstanbul verin;

 

Gökkubbesi şadırvan,

 

Kalbimi sevdaya kurmuş.

 

Ben! Yitik bir İstanbul’un aşıkı…

 

Gönlümün sağ yanı; güvercinler;

 

Yenicami merdivenlerinde kıyama durmuş!

 

Öbür yanı üç-beş erguvan;

 

Yağmurunu arayan…

 

Ben! İstanbul’un yitik bir aşıkı…

 

Bulduğu, bulunduğu, kaybolduğu yerde…

 

Kendini arayan…

 

Bana bir İstanbul verin!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Uzak

 

Çok uzaktayım şimdi...

Oyun bitti. O telaşlı ve heyecanlı kalabalık... Sonra sahnedeki macera... Bitti...

Salon boşaldı.

Işıklar söndü.

Herkes gitti.

Ben buradayım. Ve burası çok uzak...

***

Elimde bilet...

Yanlış yer için... Yanlış zamanda...

Gecenin dipsiz kuyusunda.

İstasyonun yapayalnızı...

Yarın sabaha kadar soğuğun ve ıssızlığın...

Gün ağardığında yabancı bir kalabalığın içinde...

Yapayalnız...

Kaldığım yer, gidemediğim yerden çok uzak...

Çok uzaktayım şimdi.

***

İki kelimeyi sarıp sarmalayıp kalbimin içinde...

Senin için.

Söylemeye kıyamamıştım!

Kullanılmamış ve saf ve tertemiz...

Çok güzeldiler.

Senin içindiler...

Söylemediğim yere çok uzağım şimdi.

Senden çok uzaktayım.

***

Bu mevzide kurtaracaktık dünyayı.

İnancın, aşkın, cesaretin adı olmuştuk hani.

Sonsuzluğa ertelemiştik ya, yaşanacak ne varsa ve Allah için...

Bu mevzide kurtaracaktık kendimizi...

Ne kılıçlarımız ışıldadı, ne güllerimiz açtı.

Bizi şimşek gibi yerimizden fırlatacak o beklediğimiz nara hiç yankılanmadı.

Uzun ve yalnız bir nöbetin sabrında...

Çok uzaktayım şimdi.

***

Bir elimde geçersiz bilet...

Diğerinde paslı bir kılıç...

Sonra biriktirdiğim kelimelerle...

Bekliyorum.

Ve biliyorum; çok uzaktayım...

 

Murat Başaran

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...