Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
tatar.tatar

(greko-lâtin) Medeniyetinin Piçleşmiş Uzvu Diziler

Recommended Posts

Yontulan kültürümüz....

 

Yaprak Dökümü’nün ‘Ferhunde’si, Avrupa Yakası’nın ‘Makbule’si

 

Buna göre, eşi hapishanede olan ve patronuyla ilişki yaşayan Yaprak Dökümü’nün ‘Ferhunde’si, kardeşinin sevgilisinin babasından hamile kalan Kavak Yelleri dizisinin ‘Canan’ı, eşi İzzet’ten boşanıp, dayısının evini eski flörtü Burhan’la paylaşan Avrupa Yakası’nın ‘Makbule’si, si si vs vs

 

Avrupa Yakası’nın Makbule’si eşi İzzet’ten boşanıp, dayısının evine taşındı. Ama evde eski flörtü Burhan Altıntop da kalıyor.

 

 

Reşat Nuri yazdı, TV’de ‘Dallas’ oldu

 

Yaprak Dökümü’nün ilk bölümlerinde Şevket, evli Ferhunde’ye aşık oldu. Ferhunde, kocasından boşanınca evlendiler. Oğuz ilk önce Necla ile sonra Leyla ile birlikte oldu. Leyla’yı hamile bıraktıktan sonra tekrar Cem ile evlilik hazırlığında olan Necla ile kaçtı. Oğuz bu arada tuzak kurduğu patronunun karısı Ceyda’yı hamile bıraktı. Necla, Oğuz tarafından terk edilince evine geri döndü ve eski nişanlısı Cem ile evlendi. Leyla, psikoloğunun kocası Avukat Can ile yakınlaştı. Şevket hapse düşünce evi terk eden Ferhunde patronu Levent ile ilişkiye girdi.

 

 

 

Kim kiminle birlikte oldu?

 

Oğuz: Ceyda,

 

Leyla, Necla

 

Necla: Oğuz, Cem

 

Leyla: Oğuz, Can

 

Ferhunde: Şevket, Levent

 

Ceyda: Yaman, Oğuz

 

 

Kavak Yelleri (

 

Dünyaca ünlü Amerikan gençlik dizisi Dawson's Creek'ten uyarlanan Kavak Yelleri, İstanbul-Urla arasında yaşanan aşkları ve yasak ilişkileri anlatıyor. Aslı'ya aşık olan iki arkadaş Deniz ve Efe... Deniz'in babası Murat'tan hamile kalan, Aslı'nın ablası Canan.

 

 

Son Bahar

 

Kocasının uyuşturucu kuryesi olduğunu yıllar sonra mafya tarafından infaz edildikten sonra anlayan ve tabutuyla Almanya'dan Türkiye'ye dönmek zorunda kalan genç ve güzel Sabiha, kocasının Memo adlı gayrımeşru bir çocuğu olduğunu öğrenir. Kendi öz kızının sorunları, aile baskısı ve geçim derdiyle boğuşan Sabiha tüm zorluklara rağmen küçük Memo'ya sahip çıkar.

 

 

 

 

YÖNETİCİ NİN NOTU:::.......

 

 

Kellelerimizi tırnaklarımızla yerinden söküp iki dizkapağımıza yerleştirmenin ve sonra ikinci bir başla onu seyretmenin, kısaca ulvî nefs muhasebesine girişmenin artık günü geldiğini kabul edelim ve avaz avaz haykıralım ki, bizi, şiltesi üç kıt'ayı kaplayan devi, cüceleştirdiler. Sonra ona iki santim boy ilâve edip, Batı'nın bat pazarı veya bit pazarı elbiselerini giydirdiler. Peşinden de:

"- İşte sana lâyık (özgürlük) ve (uygarlık) budur!" dediler.

 

 

129 yıl boyunca, dışarıdan Batı emperyalizmasının, içeriden de onların sâdık ajanları sıfatiyle kozmopolitlerin, masonların ve nihayet hepsinin birden ana sermayesi ve gönüllü fedaisi halinde, adı Türk, küfür tip ve zümrelerinin idare ettiği bu cereyan, BU FURYAYLA TÜRK KÜLTÜRÜNÜ, sağlık müzelerindeki balmumundan frengili suratlar şeklinde, Türkün öz ruhunu müzeye kaldırmış oldular...

 

 

Frenk kelimesinden gelen "frengi" ismine dikkat ediniz! Türkün mukaddesatına frengili bir surat gibi bakan bu insanlardır ki, "frengi" mefhumunun tâ kendisidirler ve ciğerlerine kadar frengilidirler...

 

 

O kadar Batılılaştığımızı, uygarlaştığımızı, özgürleştiğimizi, kendisinden olduğumuzu iddia ettiğimiz Batının bize muamelesine dikkat etmiyor muyuz? Bizim, kendimizi, kendisinden saymamız pahasına, Batılı bizi asla kendisinden saymıyor. O, ne Doğulu, ne de Batılı, bu mukallit ve bulamaç insanı asla benimsemiyor; ve ismini taşıdığı (Greko-Lâtin) medeniyetinin piçleşmiş uzvunu, sefil Yunanlıyı, şımarık çocuğu halinde her ân tatmin ve bize tercih etmekten başka bir şey düşünmüyor. Büyük İngiliz şairi Lord (Baynn)'ın Türklere karşı Yunan istiklâl çarpışmalarında öldüğünü ve Yunan topraklarında yattığını bilmeyen diplomatlarımız, hâlâ selâmeti, Türk'ün öz şahsiyetinde değil, Batılıya Batılı görünmek özenişinde arıyor.

 

 

Hayır! Batılıdan, sığıntısı olmak yoluyla sağlanabilecek hiçbir himaye mevcut değildir. Biz bu kafayla gittikçe de başımıza daha neler geleceği görülecektir..

 

 

Böylece, Batı dünyasının bize içimizden, içimizdeki ajanları vasıtasıyla yaptırdığını, ne Haçlılar yapabildi, ne Moskof, ne de Ayasofya'nın gözü dönmüş şehvetlisi Yunanlılar...

 

 

Milyonluk bir orduda, bir emirle, herkes silahını kalbine dayayıp tetiği çekse ve intihar etse, bu emrin o orduya vereceği zararı hangi düşman sağlayabilir......

 

...(necip fazıl kısakürek. ayasofya dan )

 

Made ın by [email protected]..

Share this post


Link to post
Share on other sites

ALINTI BİR YAZI......

 

"Yüzde 99'u olan Müslüman olan memleketimizde Müslüman kesimin zihninde dini bir anlam ifade eden kutsal isimler, tüm Türkiye'nin seyrettiği dizilerde küçük büyük herkesin beynine kötü imajlar kullanılarak gerçek manaları dışında kötü bir biçimde yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

 

Bunun tesadüf olduğunu söylemek saflık olur. Bu dizilerin yapımcıları ve arkalarındaki güçler, yetkililerce incelenmelidir. Bu şekildeki farklı dizilerin bir çoğunun yayınlandığı kanalın ortak adresinin Atv kanalı oluşu da dikkate değerdir.

 

Gafur : Kelime anlamı olarak, bağışlamada, merhamette sınır tanımayan anlamına gelmekte olup Allah'ın 99 isminden biridir. Çarşamba günleri Atv 'de yayınlanan ‘ Avrupa Yakası ' dizisinde psikopat, elinde bıçakla dolaşan, kendisinden her türlü kötülük beklenen, cinsel sapkınlıklar sergileyen, özürlü giyinen, komşusunun karısına göz dikmiş tipleme.

 

Burhan : Sağlam delil manasına gelmekte olup Kur'an-ı Kerim'in isimlerinden biridir. ‘ Avrupa Yakası ' dizisinde ise; prikopat, aptal, cinsel sapkınlıklar sergileyen, dedikoducu, salak tiplerden birinin adı.

 

Tacettin : Dinin tacı anlamına gelmekte olup ‘ Avrupa Yakası ' dizisinde en şapşal, salak, beyinsiz, herkesin arkasından dalga geçtiği, kolay işletilebilen cahil karakterin adı.

 

Aziz : En yüce, en üstün anlamına gelmekte olup Allah'ın 99 isminden biridir. Aziz isimli karakter ise Atv 'de yayınlanan ‘ Beyaz Gelincik ' dizisinde kadın pazarlayan,psikopat,katil, başkasının karısına göz dikmiş,aşağılık dizi karakterin adı…

 

Kadir : Her şeye gücü yeten manasına gelmek de olup Allah'ın 99 isminden biridir. Atv 'de yayınlanan ‘ En Son Babalar Duyar ' adlı dizide sahtekar, yalancı, para için her türlü dalavereyi çevirebilen başrol oyuncusu.

 

Amil : Amel eden, ibadet eden, iş ve aksiyon sahibi anlamına gelmekte olup, Peygamberimizin isimleri arasında yer almaktadır. ‘ Hayat Bilgisi ' adlı dizide ise aklı fikri para, sahtekar, yalancı bir okul müdürünü canlandırmaktadır.

 

Mennan : Çok ihsan eden,lütufta bulunan anlamına gelmekte olup Allah'ın 99 isminden biridir.‘ Hayat Bilgisi ' adlı dizide ise; üçkağıtçı, düzenbaz, uyanık, yalancı, iki yüzlü okul hizmetlisinin adıdır. Dizide müdür, “ Mennan gel lan buraya hayvan ” demekte, Allah'ın bu güzel isimlerinin böyle aşağılayıcı bir cümlede kullanılması kesinlikle kabul edilebilir değildir.

 

Bu isimler toplumumuzda “Allah'ın Kulu” manasına gelen Abdülkadir, Abdülmennan, Abdülaziz şeklinde kullanılırken veya kullanılması gerekirken; bu dizilerde Abdül kısmının çıkarılıp direkt olarak Allah'ın 99 isminden biri olarak kullanılmaktadır. Dizilerde öne çıkarılan, imrendirilen isimlerin neden yukarıda bahsedilen isimler gibi olmadığı da bir başka soru işaretini aklımıza getirmektedir.

 

Bu isimler böyle kötü bir şekilde kullanılırken çağdaş-laik isimler, hep akıllı, zeki rollere sahip oyuncular için

 

kullanılıyor. Yani burada bile oynanan bir oyun var. Adamlar,dizilerdeki karakterlerin isimlerini seçerken bile İslami değerlere hakaret etmede geri durmuyorlar. Allah ıslah etsin ne diyelim."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kültürümüz, medeniyetimiz, ahlakımız, ruhumuz ve hepsinin bağlı olduğu imanımız tanzimattan beri yontuluyor ve bu günlerin gelebilmesi, bu hallerin yaşanabilmesi için yontuldu. Günümüzde gelinen nokta artık cerahatlerini cemiyete de sirayet ettirmiş, çizdiği ve bir kalıp gibi insanlara giydirmek istediği batıl, süfli, menfi tipi toplumun her köşesinde teşekkül ettirmiş bir başarı(!) tablosu sergiliyor. Gerçekten dehşet bir durum. Toplum içinde zerresi sergilense, Müslümanlar tarafından düzeltilmeye çalışılması gereken davranışlar, günahlar, haramlar diziler vasıtasıyla oluk oluk beyinlere, ruhlara aktarılıyor, insanlar bir nevi yapacağı iş çiplerine yazılan makineler gibi programlanıyor, gördüğü, duyduğu, okuduğu her şeyden tesir altında kalan ve bunlardan ya manevi ve ulvi yahut süfli ve nefsi bir pay çıkaran insan ruhu bu rezillikleri göre göre, duya duya kalbi kararıyor ve bunları izlemekten hiçbir rahatsızlık, tiksinti duymadığı gibi bu olaylara yaşanması, vuku bulması tabii şeyler gibi bakmaya başlıyor. Ve bunların hepsi, bir zamanların 3 kıtaya hükmeden ve bu muvaffakiyeti sadece ve sadece imanından, ahlakından, Allah yoluna baş koyma cehdinden alan Osmanlının torunları üzerinde kokuşmuş, posalaşmış, şuursuzlaşmış, yozlaşmış bir cemiyetin kurulması için yapılıyor. Ne büyük acı ve ne feci bir manzara.

İslamın haram kıldığı fiilleri izlemek nasıl oluyor da insanları rahatsız etmiyor, bir ruh ne hale gelmeli ki içki içen bir adamı, zinadan hamile kalan bir kadını, birbirine sadece hayvanî insiyaklarla yaklaşan gençleri izlemek için vaktini feda edecek, günlerini o dizideki pislikleri takip etmek için harcayacak.. Beyni bunlarla beslenen bir cemiyette her türlü rezaletin yaşanması muhtemeldir. Liselere, ilkokullara kadar inen dehşet verici olaylar, annesiyle, babasıyla birlikte bu dizileri izleyen saf ve temiz beyinlerin içine giren kirlerin ortaya dökülmesinden başka bir şey değil. Bir ferd, bir cemiyet kendi şahsiyetini, dinini, imanın kaybetmeden, beyni uyuşmadan bunları izlemeyi kabul edemez. Beyinler ve şuurlar saf dışı bırakıldı, bozuk ve çürük cemiyet istenildiği şekilde teşekkül ettirildi. Bu mevzuda ne dense az, cemiyet, aile ve ferd için çok büyük bir sorun ve yara teşkil ediyor rezalet ötesi diziler.

 

Üstadın haykırdığı, İslami sistemden uzaklaşmakla ortaya çıkan tefessühlerin farkına varmamızı istediği, ne derecede muazzam ve yüce bir güzellik, ahlak, edeb manzumesini bırakarak hayvanların bile kabul etmeyeceği bir hayat tarzını aşılayan yapıya kucak açıldığını görmek için; izlemek şöyle dursun, şu diziler hakkındaki kısa yazıyı okumak bile yetecektir. Yüce Allah bunları izleyenleri kurtarsın, izlemeyenleri de izlemek gafletine düşürmesin. Doğup büyüdüğü cemiyetin ailesinden, televizyonundan, okulundan, şundan, bundan aldığı menfi bağları çözüp mukaddes emanetine sahip çıkacak şahsiyeti kazanan bir eşref-i mahlûkat haline gelmesini nasip eylesin.

Zavallı ruh, böyle şeylerin varlığından haberdar olmak bile ne tiksindirici..

Share this post


Link to post
Share on other sites
ALINTI BİR YAZI......

 

"Yüzde 99'u olan Müslüman olan memleketimizde Müslüman kesimin zihninde dini bir anlam ifade eden kutsal isimler, tüm Türkiye'nin seyrettiği dizilerde küçük büyük herkesin beynine kötü imajlar kullanılarak gerçek manaları dışında kötü bir biçimde yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

 

Bunun tesadüf olduğunu söylemek saflık olur. Bu dizilerin yapımcıları ve arkalarındaki güçler, yetkililerce incelenmelidir. Bu şekildeki farklı dizilerin bir çoğunun yayınlandığı kanalın ortak adresinin Atv kanalı oluşu da dikkate değerdir.

 

Gafur : Kelime anlamı olarak, bağışlamada, merhamette sınır tanımayan anlamına gelmekte olup Allah'ın 99 isminden biridir. Çarşamba günleri Atv 'de yayınlanan ‘ Avrupa Yakası ' dizisinde psikopat, elinde bıçakla dolaşan, kendisinden her türlü kötülük beklenen, cinsel sapkınlıklar sergileyen, özürlü giyinen, komşusunun karısına göz dikmiş tipleme.

 

Burhan : Sağlam delil manasına gelmekte olup Kur'an-ı Kerim'in isimlerinden biridir. ‘ Avrupa Yakası ' dizisinde ise; prikopat, aptal, cinsel sapkınlıklar sergileyen, dedikoducu, salak tiplerden birinin adı.

 

Tacettin : Dinin tacı anlamına gelmekte olup ‘ Avrupa Yakası ' dizisinde en şapşal, salak, beyinsiz, herkesin arkasından dalga geçtiği, kolay işletilebilen cahil karakterin adı.

 

Aziz : En yüce, en üstün anlamına gelmekte olup Allah'ın 99 isminden biridir. Aziz isimli karakter ise Atv 'de yayınlanan ‘ Beyaz Gelincik ' dizisinde kadın pazarlayan,psikopat,katil, başkasının karısına göz dikmiş,aşağılık dizi karakterin adı…

 

Kadir : Her şeye gücü yeten manasına gelmek de olup Allah'ın 99 isminden biridir. Atv 'de yayınlanan ‘ En Son Babalar Duyar ' adlı dizide sahtekar, yalancı, para için her türlü dalavereyi çevirebilen başrol oyuncusu.

 

Amil : Amel eden, ibadet eden, iş ve aksiyon sahibi anlamına gelmekte olup, Peygamberimizin isimleri arasında yer almaktadır. ‘ Hayat Bilgisi ' adlı dizide ise aklı fikri para, sahtekar, yalancı bir okul müdürünü canlandırmaktadır.

 

Mennan : Çok ihsan eden,lütufta bulunan anlamına gelmekte olup Allah'ın 99 isminden biridir.‘ Hayat Bilgisi ' adlı dizide ise; üçkağıtçı, düzenbaz, uyanık, yalancı, iki yüzlü okul hizmetlisinin adıdır. Dizide müdür, “ Mennan gel lan buraya hayvan ” demekte, Allah'ın bu güzel isimlerinin böyle aşağılayıcı bir cümlede kullanılması kesinlikle kabul edilebilir değildir.

 

Bu isimler toplumumuzda “Allah'ın Kulu” manasına gelen Abdülkadir, Abdülmennan, Abdülaziz şeklinde kullanılırken veya kullanılması gerekirken; bu dizilerde Abdül kısmının çıkarılıp direkt olarak Allah'ın 99 isminden biri olarak kullanılmaktadır. Dizilerde öne çıkarılan, imrendirilen isimlerin neden yukarıda bahsedilen isimler gibi olmadığı da bir başka soru işaretini aklımıza getirmektedir.

 

Bu isimler böyle kötü bir şekilde kullanılırken çağdaş-laik isimler, hep akıllı, zeki rollere sahip oyuncular için

 

kullanılıyor. Yani burada bile oynanan bir oyun var. Adamlar,dizilerdeki karakterlerin isimlerini seçerken bile İslami değerlere hakaret etmede geri durmuyorlar. Allah ıslah etsin ne diyelim."

esselam...

adamların savunmasıda şu.Bu isimler diniyse İNEK ŞABAN en büyük suçlu...lafa bak

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yaprak dökümyüle ilgili bi anımı anlatayım, okulda öğretmen yaprak dizisinin en realist dizi olduğunu söylemişti, bizim arkadaşta orda bi Oğuz var herkesle yatıp kalkıyor bu gerçekçi mi demişti, bende kendimi tutamayıp E öyle P*z*v*nkler yok mu dünyada demiştim.Herkes yerlere yatmıştı, ama gerçek olan ağlanılacak durum bu....='(

 

 

 

:) artık neye gülüp neye ağlayacağımıza şaşırdık.............

 

selam ve duayla...........

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah aşkına yozlaşmadan bahsediyorsunuz ama hiç biriniz konuyu açan üyenin mesajın sonuna eklediği "made ın by tatar" yazısına dikkat çekmiyorsunuz.

 

Made in Turkey - Türkiye üretimi anlamını karşılayan ingilizce cümle

 

Made ın by Tatar ( İngilizce'de küçük ı harfi yok) - Tatar tarafından üretimi gibi kırma, tarzanvari bir cümle. Hani made by tatar dese anlayacağız. Made in by tatar. Bu cümleye bak ve üyenin Türkçe'yi en iyi kullanan şairlerden biri için açılmış sitede yozlaşma üzerine yazı yazmasına ağla. Ufak tefek imla hatalarını, anlatım bozukluklarını ve noktalama yanlışlarını hepimiz yapıyoruz. Ancak kimse böyle özenti bir cümleyi savunamaz.

 

Kişisel fikrim birilerini kınamadan önce kendimize bakmamız gerektiğidir. Açıkçası böyle bir sitede, böyle bir kullanım görmek beni fazlasıyla üzdü.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Allah aşkına yozlaşmadan bahsediyorsunuz ama hiç biriniz konuyu açan üyenin mesajın sonuna eklediği "made ın by tatar" yazısına dikkat çekmiyorsunuz.

 

Made in Turkey - Türkiye üretimi anlamını karşılayan ingilizce cümle

 

Made ın by Tatar ( İngilizce'de küçük ı harfi yok) - Tatar tarafından üretimi gibi kırma, tarzanvari bir cümle. Hani made by tatar dese anlayacağız. Made in by tatar. Bu cümleye bak ve üyenin Türkçe'yi en iyi kullanan şairlerden biri için açılmış sitede yozlaşma üzerine yazı yazmasına ağla. Ufak tefek imla hatalarını, anlatım bozukluklarını ve noktalama yanlışlarını hepimiz yapıyoruz. Ancak kimse böyle özenti bir cümleyi savunamaz.

 

Kişisel fikrim birilerini kınamadan önce kendimize bakmamız gerektiğidir. Açıkçası böyle bir sitede, böyle bir kullanım görmek beni fazlasıyla üzdü.

 

 

UYDURMA DİL FELÂKETİ

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

• KISA HECELER... Aşağıdaki cümleyi, ona hususî bir mâna biçmeden, onda ayrı bir mâna murad edildiğini hesaba katmadan, sadece Türkçe olarak okuyunuz:

 

• "Ciğerimi delici, yüreğimi yakıcı, kafamı kemirici soru şu ki, gericiliğe mi, ilericiliğe mi, ne tarafa döneceğini bilemeyene, ne diyeceğini, ne edeceğini bulamayana, baba izini görmeyene, anadilini yitirene, yolunu şaşırana, ya kuzu gibi boyuna budalaca acı acı meleyene, ya da kısa heceli ölü kelimeleri dizi dizi boşuna sıralayana, şu yeni kuşağa ne demeli; acımalı mı, acımamalı mı?”

 

İçinde 50 kelime ve 162 hece bulunan bu cümlede tek bir uzun hece yoktur ve böyle bir lisan yeryüzünde mevcut değildir.

 

• Bu hâl, tarihin ilk çağlarında, henüz hançeresi gelişmemiş bir millete işarettir.

 

• TEK HECELER... Dilimiz umumiyetle tek, hiç değilse az heceli kelimelerden örülü:

 

al, kal, çal, dal, ol, sol, dol, yol, ser, ver, ger, yer, yar, ban, kan, san, at, kat, tat, çat, kap, sap, tap, yap, say, yay, kay, cay, sil, bil, ek, çek, şiş, piş, ye, de, filân, falan, sayısıza kadar giden bir dizi...

 

Askerî kumanda sesine benzeyen ve sonlarına birer “mak” veya “mek” edatı eklenince ancak iki heceli masdarlığa çıkabilen “emr-i hâzır”lardan ibaret bu tek veya az heceli kelimeler kalabalığı içinde yabancı dillerden devşirilmiş dolgun heceler de Türk hançeresine uymadığı için bölünmüştür:

 

Psomi (rumca ekmek)-İpsomi...

 

Fikr-Fikir... Spor-Sipor... Film-Film... Nefs-Nefis... Remz-Remiz...

 

Vesaire...

 

• Başka dillerde tek hecede 4-5 sese kadar çıkabilen (rast, drops) dolgun heceler Türkçede 2-3 sesi aşamaz ve ancak kültürlü insanların hançeresinde yer bulabilir.

 

• Bir dilde uzun, dolgun ve çok heceli kelimeler, tefekküriyet ve medeniyet işaretidir.

 

• Türk milletinin, ruhunu dayayacağı üstün bir medeniyet mihrakı buluncaya kadar sürdüğü hayat içinde dili, kısa heceler bahsinde olduğu gibi, konuşmaya ve dolayısiyle düşünmeye vakti olmayan bir topluluğu ifade eder.

 

• MÜCERRET MEFHUM... Türkçede, kendi öz anlamı olarak tek bir mücerret mefhum yoktur. Aşağıdaki, hemen her lisanda mevcut mücerret mefhumların Türkçe karşılığını arayınız:

 

Zaman, mekân, mesafe, zevk, şevk, mevzuu, merkez, mihrak, gaye, mefkûre, din, Allah; ve nâmütenâhîye kadar sayabiliriz. Mücerret mefhumların hattâ basitlerinden olan bu kelimelerden bir tanesini bile Türkçede bulamazsınız. “Allah” adının hiçbir lisanda eşi bulunmaz hâs ve âlem ismi olması bir tarafa, ilâh mânasına her dilde mevcut kelime bile Türkçede yoktur. “Tanrı” kelimesi “tanyeri”nden gelir ve mücerretlikle alâkasız, putperestlikten kalma bir madde ismi olmaktan ileriye geçemez. “Mevzuu” kelimesine uydurulan “konu” ise “koymak” gibi kaba ve maddî bir fiile dayanır. “Vazetmek” fiili “koymak” değildir ve onun üstünde bir mânayı (nüans-gamiza) belirticidir.

 

• Neticede, sade ve mahdut madde isimlerine mahsus, beşerî tefekkür malzemesinden mahrum bir lisan karşısında kalıyoruz. Hattâ “dil” bile “lisan” kelimesine uymuyor ve ağızdaki et parçasından ibaret kalıyor.

 

• (FONETİK) İMLÂ... Seste tecelli eden dil, ayna veya fotoğraf camındaki hayalini yazıda bulduğuna göre, onun yazılış tarzındaki ölçü aynen kendi keyfiyetine dahil bir kıymettir.

 

• Dünyada hiçbir dil yoktur ki, bugünkü Türkçenin yazılış derecesinde (fonetik-seslendirildiği gibi) olsun...

 

• "Fena mı, kolaylık!” mı diyeceksiniz? Evet, kolaylık; fakat ulvî “zor”u ortadan kaldırmakla, insanı süflî bir basite götüren kolaylık!.. Hece usulü yerine bugün kaim olan kelime usulünün, yani her kelimeyi kendi müstakil yazılış şekliyle bir resim gibi ezberleme ve ezberletme metodunun, zekâ terbiyesi bakımından üstünlüğü, medenî öğretim düsturları arasına girmiş ve bizim bundan haberimiz olmamıştır. (Fonetik) imlâ jandarma erlerine göredir.

 

• Aslı ve ibtidaî haliyle fakir olan Türkçe, bugünkü yazılış şekliyle de, zihin terbiyesi gücünden yoksun bir fakirliğe düşürülmüştür.

 

• UYDURMA DİL CİNNETİ: Dil, istikrâi, yani kendi iç ve öz kanunlariyle mevcut bir müessisedir ve dışarıdan, bütün bir lisan uydurma şeklinde müdahaleye tahammülü olamaz.

 

•Tıpkı kâinat gibi... Esrarı ve kanunları aranır, bulunur, fakat uydurulamaz. Lisan ile kâinatın hiçbir farkı yoktur. Zira kâinatta ne varsa, karşılığı lisanda mevcut... Dil, kâinatın plânıdır ve kendi dışında başka bir kâinat ile değiştirilemez. Mecnunun her çeşidi görülmüştür ama, böyle bir dâvaya “evet!” diyeni görülmemiştir.

 

DİLİN PİŞMESİ: Kömür, toprak altında elmas oluncaya kadar binlerce yıl pişiyor. Dildeki kelimeler de öyle... Milletin dilinde yıllarca pişecek ki, kalble dudak arasındaki elmas dizili nâkili vücuda getirebilsin... Sonradan da zorla bu nâkile dizilecek her madde, o milletin ruh ve idrak temeline en korkunç bir suikasttır. Böyle bir lisanın adı da, Türkçe değil, uydurukça... Bir milletin öz dili, âlimlerin, aydınların, yabancı kültürlerle temasta olanların lisanı değil, hattâ okur-yazar olmayanların, bakkalın, çakkalın, hamalın, işçinin, dadının, babaannenin, köylünün, neferin dili... Bunların bilmediği hiçbir kelime Türkçe olamaz; ve topyekûn bir tasfiye hareketi belirtmesi bakımından tedrici bir ıstıfa ile tutulamaz. Böyle bir hareket, olsa olsa, bir milletin ruh nakışlarını silmek ve onu mânada cascavlak hale getirmek olur. Sadece ihanet...

 

• ABESLER SERİSİNDEN: Türkçede meselâ “sebep”, “mevzuu” gibi Türkçeleşmiş, fakat asılları Arapça kelimelere karşılık, icat edilen “neden”, “konu” tabirleri, vahşet hissi verecek kadar iptidâî ve sathîdir.

 

Evvelâ "neden?" bir sualdir ve isim yerine kaim olamaz. Her dilde onun yeri ayrı, “sebeb”in yeri ayrı...

 

Meselâ:

 

-Neden bu sebebi öne sürüyorsunuz?

 

Derken:

 

-Neden bu nedeni?..

 

Diye mi söze başlayacagiz?.. “Mevzuu” ise vazetmekten geldigi için Türkçeye tercümesine zâhirî tesiri altında kalınarak başka bir mefhum bulamamak zoru altında o güzelim mefhum, en kaba bir müşahhasa düşürülmüş ve bayağı işlerde kullanilan “koymak” masdarına bağlanmıştır. Halbuki “mevzuu”, çuvala kömür konurcasına maddî bir “koyuş” fiiline yakıştırılamaz ve lisanımızda mücerret mefhum sıkıntısını gösteren, zoraki ve daima Arapçanın tesiri altında, güya ona zıt boş çabaları gösterir.

 

• NİSPET EKLERİ... Bilimsel, fiziksel, tarımsal, siyasal, ulusal, Anayasal gibi, nispet edatı yerine (sel), (sal), (el) ve (al) getirilerek Türkçeye mal edilmeye çalışılan tabirleri, güvercinler arasında eşek arıları kadar vahşi ve yabancıdır; ve ne Türkçe, ne de halkın hançere dehâsiyle alâkalıdır. Doğal, koşul, amaç, kıvanç, uygar, özgür, soyut, somut, ilke, belge, evren, tören, vesaire vesaire gibi aslî madde olmak iddiasında kelimeler de, bize Moskof işgal kuvvetleri gibi görünecek ve aşıları asla takma kalbten ileriye gidemeyecektir. 40 yıllık (bay) ile (bayan)ın, (bey) ve (hanım) tabirleri önünde uğradığı hezimet malûm...

 

• Kat’î ve mutlak bir kaidedir ki, bir dile, aslî madde halinde kelime aşılamak, insanların beynini değiştirmeye kalkışmak gibi bir abestir.

 

• ARAP İŞGALİ YERİNE GÂVUR İŞGALİ... “Enflâsyonist ekonomi, emisyon ve dreviewüasyon skandallerı, anarşik realiteler, kaliteli ve kalifiye eleman azlığı, entelektüel kıtlığı, koalisyon zoru, nasyonalist klik ve partilerin politik espri ve plândan mahrumluğu, her alanda potansiyel düşüklüğü, rasyonel enerji ve lâboratuar idesine uzaklık, mistik ve sembolik illüzyonlar, atmosferimizin bazları olmuştur.” Şu 43 kelimelik cümleden, 6 adet “ve”yi, 28 adet de yabancı kelimeyi çıkaracak olursanız, Türkçeye ne kaldığını dehşetle görürsünüz!

 

• Aslî bünyesini berheva ettikten sonra üzerine bu kadar yabancı kelime üşüşmesine ses çıkarmayan bir dil, ilmî bir kat’iyetle mevcut değil demektir.

 

• Besbellidir ki, atılmak istenen şey dil değil, Türkün ruh cevheridir.

 

• Ruhumuzun ırzına geçtiği sanılan Arapçaya karşılık, ruh ismet ve iffetimiz gâvurcaya takdim ve teslim edilmiştir.

 

• DÖNME AĞZI... Dilimize dönme ağzı hâkim olmaya başlamıştır. Bu ağzın ilk tecellilerinden biri, şart edatı olan “ya”, iki kere kullanılarak kendisini belirtir:

 

-Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin!

 

Veya:

 

-Ya kurtarıcını bulursun, yahut gümler, şapa oturursun!

 

Fransızcada olduğu gibi, her dilde de böyle...

 

• İslâm düşmanı bir “eleştirmeci”den kalma daha nice Yahudi, Ermeni, Rum şivesine kadar yanaşma bu dil, dikkat edilecek olursa Moskova’nın milletleri çürütme plânından hususî bir madde olarak solcu ağızların edasıdır.

 

• Bu minicik sivilce noktasını küçümsemeyiniz! O, kanser işaretinden başka bir şey değil... İşaret küçük ama delâleti büyük...

 

• Onların ağziyle hüküm:

 

-Ya dil niteliğimizi sınırlarımız gibi koruyacağız, ya da...

 

Şimdi kendi ağzımızla:

 

-Yahut, sınırlarımızı bile tehlikeye sokacak bir ruh kaybı içinde, sessiz, sedasız, çürüyüp gideceğiz!

 

• TEŞHİS VE ÇARE... Tek ve kısa heceli kelimelerden örülü... Dar, basik ve ancak gözle görülebilir maddî hadiseleri anlatmaya muktedir... Içinde hiçbir mücerret yok... Nihayet, uydurma kelimelerin sıvası altında fakirliği büsbütün aşikâr... Dönme ve tatlısu frenklerinin sefil ağızlarına kadar âlet... Irzını işgal ordularına teslim edercesine ecnebi kelimelere kucak açmış bir dil... Bu dil her şeye rağmen Türkün, içinde doğup öldüğü ruh kalıbıdır ve bütün dâva onu kurtarmanın yolunu bulmakta...

 

• Cedlerimiz İslâmı kabul edip kâinat çapında bir tefekkür ve tahassüs hazinesini yüklendikleri ân, takdir ettiler ki, kumanda seslerinden ibaret tek ve kısa heceli, âhenksiz sadece yalçın madde plânına bağlı, mücerret mefhumdan sıfır derecesinde bir dille ne insan, ne cemiyet, ne de devlet teşkil edilebilir. Artık Türk, madde fâtihliğinden, onunla beraber mâna fâtihliğine geçmiştir; bunun için de maddî kılıcına eş bir mâna kılıcı lâzımdır. Halbuki elinde, mânevî kılıç adına, çelik değil, bir saman parçası bile yoktur? Ne yapsın?

 

• Aynı ruh akrabalığı içindeki büyük dillerden devşirmecilik...

 

• Türk, İslâmiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır. Bu, anlayan ve insafı olan için riyazî bir hakikattir. İşte bu Türk, yani İslamiyet’i kabul ettikten sonra gerçek Türk’ü bulan Türk, ilk iş olarak, kaba müşahhaslardan ileriye geçemeyen dilini zenginleştirmek zaruretini idrak etmiştir. Bunun için de, Batılının, Yunan ve Lâtin kaynaklarına uzanışı gibi, öz kültür kaynağının iki örnek diline el uzatmış ve Türkçenin çarşafı üzerine Arap ve Fars ağaçlarının meyvelerini silkelemeyi tek yol kabul etmiştir.

 

• Ecdadımız aynen Batı dillerinin eski Yunan ve Lâtin kaynaklarına el atması şeklinde, bağlı bulunduğu İslâm medeniyetinden âlet ve unsur sağlar ve bu medeniyetin iki büyük lisanını kaynak edinirken o büyük lisanlar içinde öylesine erimiş ve öz şahsiyetini feda etmiştir ki, aldığı unsurları aslî maddeler halinde benimseyip Türk diline uydurmayı, Türk gramer ve hançeresine mal etmeyi ihmal etmiş ve doğrudan doğruya Arapça ve Farsçanın ifade mimarilerine esir olmakta bir mahzur görmemiştir. Şahsiyet şuurundan mahrum bulunmayı gösteren bu hal hataların en büyüğü olmuştur.

 

• Cedlerimiz Arapça ve Farsça gibi iki azametli dille temasa geçince kendilerine hiçbir istiklâl hakkı tanımadılar. Büyük bir selim akılla bu dillerden devşirdikleri kelimeleri, aslî maddeleri, öz hançerelerine ve lisan mimarîlerine (gramer) tatbik etmeyi düşünmediler. Onları kendi mimarîleri içinde kabullendiler ve hattâ bir “münevver” için, Osmanlıcayı değil, Arapça ve Farsça bilmeyi esas saydılar.

 

• Hatâ bundan oldu ve hatânın tepkisi, yolların en yanlışı halinde, lisanı topyekûn ana sermayesinden yoksun bırakmaya kadar vardı. Başımızdaki bugünkü kurbağaca, işte bu dil şahsiyetsizliği yüzünden!..

 

• Arap ve Fars kelimelerinin kanımızda eritilmeden bünyemizde pörtükleşmesi üzerine, kapı, asla Türkçe olmayan birtakım uydurmalarla, (Lâtin) kaynaklı kelimelere açılmış ve meydana hiçbir kumaş hususiyet ve kıymeti olmayan bir yamalı bohça örneği çıkmıştır. Üstelik Türk lisan mimarîsine (sarf ve nahiv) uymayan bir Selânikli dönme ağzı... Bu, doğrudan doğruya millî ruhun katledilmesi hâdisesidir; ve artık bu bahisde son söz “sebep” ve “netice”nin tesbitine kalmıştır.

 

• Yapılacak tek şey, dilimize girmiş bütün Arapça ve Farsça kelimeleri benimseyip aslî maddeler halinde kabullenmek, onları kendi “sarf ve nahiv” dünyasından ayırmak, kendi (gramer) ve hançere dehâmıza terketmek, bütün uydurukçaları atmak, Batı dillerinden gelenleri de yalnız teknik plânda olmak şartiyle almak ve aynı muameleye tâbi tutmak, yani Türkçeleştirmek...

 

• ÖLÇÜLER: Cahil dadının, basit köylünün, bakkalın, çakkalın, amelenin, bekçinin, çöpçünün bilmediği dil Türkçe değildir.

 

• Alman dilinin kıvam bulmasında en büyük rolü oynayanlardan (Gothe) diyor ki: “Bir millete yapılacak en büyük fenalık, onun diliyle oynamaktır.” Bir milletin diliyle oynamak, onun hayatiyle oynamaktır.

 

• Dillere daima yeni kelime aşıları yapılabilir. Fakat bu aşıların tutması, yahut tutmaması bahsinde zor kullanılamaz. Yeni kelimeler ve iştikaklar halkın kabullenme duygusuna ve hançere dehâsına bırakılır ve bu işi sadece sanatkârlar yapabilir.

 

• İşte, Türk dili evvelâ müşahade altına alınamamış, ecdadımızın ne yapmak isteyip de tam beceremediği incelik noktaları görülememiş, aksine ve sadece İslâm nefretiyle ulvî mefhumların aziz eşyası süprüntülüğe atılmış, bunların yerine frenklerin de güldüğü frenk şapkalı barbar eşyası yığmak modası alıp yürümüş, bütün idrak melekelerini kavurucu bir ruh yangını manevî vatanı silip süpürmüş ve neticede bugünkü kısırlaştırıcı, iğdiş edici, her türlü büyük kafa yetiştirmeye engel ve eser vermeye mâni felâket iklimi doğmuştur.

 

*Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yay., İstanbul

 

 

işte üstadın düşünceleri...bunları okuyunca farkettim ki istisnalar kaideyi bozmaz elbette ama ahmet'in tabiriyle bir çoğumuz bu siteye layık değiliz ve üstadı okumaya hakkımız yok!

 

dil yozlaşması elbette önemli bir mevzu...ama bu kadar ağır eleştiri yapılacaksa bu özelden yapılabilirdi bence...

Share this post


Link to post
Share on other sites

1-Söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil....(bu kendime)

2-Ne kadar bilirsen bil bildiklerin karşıdakinin anlaya bildiği kadardır...(anlatmak isdeğimi değilde ,anlamak istediklerini okuyanlara)

3-Dünya üç-beş bilgisizin elinde onlarca her bilgi kendilerinde,üzülme cahil cahili beğenir zaten.(ömer hayyama)

4-Kusursuz dost arayan dostsuz kalır......( herkese)

5-

6-

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...