Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
gardenya

Radikal İslam?

Recommended Posts

Selamun Aleyküm arkadaşlar,radikaller (radikal İslamcılar)hakkında neler biliyorsunuz,ne düşünüyorsunuz.Seyyid Kutup ve diğerleri hakkında neler biliyorsunuz,burda paylaşınız.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çevremizde değişik bir insan grubu var. Bu grubun üyelerine karşı di,katli ve uyanık olmamız gerekir.Onları tarif edecek olursak:Dış görünüşte çok takvalı ,İslam’ı dört dörtlük yaşayan bir görünüm sergilerler.Bu insanlarla konuşmak ayrı bir zevktir.Çok bilgili ,güzel ahlaklı,hizmet ehli ,cihat ruhludurlar.Herkes tarafından sevilirler.Örnek alınacak ender insanlar olarak bilinirler.Evet,buraya kadar sorun yok!Her şey çok güzel değil mi?

Şimdi de meseleye yavaş yavaş girelim. Dikkat edeceğimiz özelliklerini sıralamaya başlayalım: İşte bu insanlar karşısındaki insanı etkilediklerini anladıkları anda başlar kendi fikirlerini meydana çıkarmaya. Derler ki :”Kalpleri yalnız Allah (c.c.) bilir. Kimseye haksız olarak paye vermemeli ve onları göklere çıkarmamalıyız. Onların ardından giderek İslam;’ı parçalara ayırmamalıyız.Bu sözleri ile mezhepleri kabul etmediklerini belirtirler.

Peygamber (s.a.v.) Efendimizin ayı ikiye ayırmasını ,O’nun mübarek parmakları arasından sular fışkırmasını,ağaçların köklerini sürüyerek O’nun yanına gelmesini vb. mucizelerini kabul etmezler.O’nun bebekken Hz. Halime’nin köyüne gitmesiyle o diyara bolluk bereket getirmesine de inanmazlar. Bu olaya yaptıkları açıklama ise bir Peygamber bile olsa nihayetinde O bir bebekti.Bir bebek geldi diye o beldeye neden bereket gelsin?Bu ,insanların abartmasından başka bir şey değildir derler.

Bunu yanında hadis-i şeriflere de inanmazlar.Gerekçeleri ise bugüne kadar bozulmadan gelmelerinin imkansız olmasıdır.Böylece güzide sahabelere ve yüce alimlere güvenmediklerini göstermiş olurlar.

Kendi düşüncelerini ifade etmeseler de bazı hareketlerinden görüşlerini ele verirler.Çünkü bu kişilerde sünnete uyma yoktur.Mesela sol elle yeme içme,ayakta su içme gibi sünnete aykırı davranışlar gösterirler.

İşte bu grubun kaynağı Mısır’dadır. Seyyid Kutup,Mevdudi gibi Mısırlı alimlerin izinden giderler,her şeyi akılla çözmeye çalışan bir akımdır.Yani İslam’ın manevi bir boyutu olabileceğine inanmazlar.Kendilerine Dar’ul İslam,Dar’ul Harp derler.İslam kanunlarını uygulanmadığı bir yerde Cuma namazı kılınamayacağına inandıkları için bu ismi alma olasılıkları yüksektir.Halk arasında cumasızlar ya da radikaller olarak bilinirler.

Bu gibi insanları Allah Resulü(s.a.v.) bid’at ehli olarak nitelendirmiştir.Onlara selam vermenin ve hatta gülümsemenin bile onu incitebileceğini belirtiyor.

Yukarıdaki bilgielrin ve Resulullah (s.a.v.) Efendimizin hadisi şeirifinin ışığında bu gibi insanlara karşı nasıl tavır almamız gerekir?Bu konuda kararı sizlere bırakıyorum.

Selam ve dua ile…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Cile54, biliyorsun sen de; bu kelimenin buradaki kullanılış amacı İslam'ı rasyonalist bir bakış açısıyla dünyevi yönleriyle kabullenmiş ve neredeyse sadece cihad emriyle ve bir devlet düzeni olarak anlama çabasına girmiş insanların içinde bulunduğu güruhu etiketlemektir. Yani İslam'ın kendisiyle ilgili bir tabir değil, kendini Müslüman olarak niteleyenlerin içinde bulunduğu bir grubu karşılamak amacıyla kullanılmış bir kelime... Yani evet İslam tek ama Müslüman çok! ;)

 

Gerek serdengeçti'nin yazdıkları, gerek Cile54'ün verdiği link, gerekse de vakit darlığım sebebiyle şu anda birşeyler yazmayacağım, ileride inşallah.

 

Konu İslami Konular bölümüne taşınmıştır.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çile54 arkadaşımızın verdiği linki incelerken üstadın da bir beyanına rastladım.

______________________________________

 

SEYYİD KUTUP MEZHEPSİZ Mİ?

 

Necip Fazıl ve Mehmet Şevket Eygi'nin

 

Seyyid Kutub Hakkındaki Görüşleri

S. Kutup hakkında Necip Fazıl’ın son görüşü şöyledir:

 

«Bir de Seyyid Kutup var... Kendisinden af dilemesini isteyen yakışıklı orangotan maymuııu Nâsır’a «Bir müminin bir münafıktan af dilemez.» cevabını veren ve kahramanca ölmeyi bilen bu zatı SAHTE KAHRAMANLAR konferansımda gerçek kahraman olarak göstermiştim. Fakat sonradan gördüm ki Seyyid Kutup bir İbni Teymiyye meddahıdır. Ve kellesini kaptırdığı. sosyalizma yularının zoruyla Hazret-i Osman’a adaletsizlik isnat eden ve dil uzatan bir bedbahttır. İdam edilmeden önce bu sapıklıklardan istiğfar ettiğini söyleyenler oldu. Eğer öyle ise tam kahraman ve şehit... Değilse mücadelesi kâfire karşı bir sanığın davranışından ileri geçmeyen bir zavallı.» (21.10.1977 tarihli Tercüman Gazetesinden)

 

Büyük Gazete’nin sahibi Mehmed Şevket Eygi, S. Kutup hakkında şöyle söylemektedir: «Seyyid Kutup selefî ve mezhepsiz bir zihniyete sahiptir> (Büyük Gazete Sayı: 93)

 

Daha önceki sayılarımızda yazdığımız gibi S. Kutup tövbe edip imanla gitmiştir veya kitaplarındaki küfürler üzerine imansız ölmüştür. Meselemiz bir şahsın imanla ölüp ölmemesi değildir. Mevcut kitaplarıdır. Kendisi imanla ölmüş olsa bile kitapları açıkladığımız gibi birer zehirdir. Bu inceliği anlamalarını okuyucularımızdan rica ediyoruz.

 

___________________________________________

Vakit sıkıntısı bende de mevcut olduğundan şimdilik sadece c-p yapmakla yetiniyorum.Geniş bir zamanda inşallah uzun uzun yazarım.Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhammed Kutub’la hasbıhal?

11/08/2006

 

Okur meraklı. Tadında kalması şartıyla, okurun meraklısı iyidir. Geçen seferki yazımda Muhammed Kutub’a yaptığım atıf üzerine, meraklı okurlardan bazıları soruyor: “Ne konuştunuz?”

 

Anlatayım. Aslında Üstad Muhammed Kutub ile olan görüşmemizi bir iki yazıyla aktarmak istiyordum. Fakat umre ziyaretimiz üzerine araya daha yoğun gündemler girdi. Netice itibarıyla, yazmak istediğim yazıyı bir türlü yazamadım.

 

Muhammed Kutub, bilindiği gibi İslam dünyasının yakından tanıdığı bir İslam mütefekkiri. Yirmiyi aşkın eserinden bir çoğu Türkçe’ye de çevrildiği için, Türkiyeli okur tarafından da tanınıyor.

 

Onun Türkiye ile olan ilişkisi, sadece çeviri eserleriyle sınırlı değil. O kendini Osmanlı olarak gören biri. Bu yüzden, İstanbul’u mesken tutmuş. Bilenlerin malumu, yıllar boyunca her yılının bir kısmını İstanbul’da, Beylerbeyi’nde geçirmiş. İstemiş ki çocukları Türkçe’yi Türkçe’nin vatanında öğrensinler. İstediğini elde etmiş de. İki oğlu da, Türkçe konuşabiliyor. Bize, büyük oğlu Üsame klavuzluk etti. Benimle güzel bir İstanbul Türkçesi ile konuştu.

 

Üstad Kutub, Mekke’de ikamet ediyor. 80’ine merdiven dayamış olmasına rağmen hayli dinç ve sağlıklı görünüyor. Ağabeyi Seyyid Kutub’un şehadetinin 40. sene-i devriyesi münasebetiyle, onun Seyyid Kutup hakkındaki sorulara verdiği cevaplardan bir kısmını okurlarımla paylaşmak istiyorum.

 

Üstad Muhammed Kutub, muhatabını can kulağıyla dinliyor ve tane tane konuşuyor. İlk fark ettiğim şey, kendisine İngilizce sorulan suallere İngilizce cevap vermek istemediği. Yol refiklerimizden Prof. Dr. Nihat Bengisu ve Amerika’dan gelerek kafilemize katılan Dr. Murat Güzel beylerin İngilizce sorularına Arapça cevap vermesi, bunun bir delili.

 

Üstad Muhammed Kutub’un, akademik kariyerinin İngiliz Edebiyatı olduğunu biliyor muydunuz? Şahsen ben kendisinden öğrendim. Ağabeyinin kendisine tefekkür ve yazarlık konusunda rehberlik yaptığını söylüyor. “Merhum Seyyid sayesinde İslami bir yazar olarak intişar ettim” diyor. Kendisi de, 10 yıla yakın hapiste yatmış. Ağabeyinin mücadelesine ortak olmuş. Daha sonra Mısır’ı terk edip Suudi Arabistan’a yerleşmiş.

 

Mükalememiz Arapça sürüyor. Hoşbeşten sonra, sohbetin akışı bizi doğrudan Şehid Kutub konusuna getirdi.

 

Seyyid Kutub hakkındaki anılarını kendi kaleminden okumak istediğimizi söylediğimde, burukluğunu belli ederek “O benim hem üstadım, hem kardeşim, hem de parçam” dedi. Belli ki, onun hakkında konuşmak bile üstadı yoruyordu. Üstelemediğimiz halde, Seyyid Kutub’un hayatını baştan sona anlattı. Yetiştikleri evi tasvir etti. Merhum Seyyid sayesinde bir medrese haline gelen evlerindeki ilim ve tefekkür atmosferinin derinliğini dile getirdi.

 

İhvan-ı Müslimin lideri Hasan el-Benna’nın suikasta kurban gidişini, Seyyid Kutub’un hayatındaki dönüm noktalarından biri olarak işaret etti. O sırada Merhum Şehid boğazından ameliyat olmak için hastanede yatmaktadır. Hasan el-Benna’nın şehid olduğunu tevafuken öğrenir. Şöyle ki: Hastane personeli kutlama yapmaktadır. Nedenini sorduğunda, Hasan el-Benna’nın şehid olduğunu öğrenir. İşte o anda ve orada farkı fark eder ve kararını verir. Döndüğünde İhvan-ı Müslimin teşkilatıyla birlikte çalışmaya başlar.

 

Üstada, Seyyid Kutub’da gördüğümüz keskin Doğu-Batı karşıtlığına katılıp katılmadığını sordum. Verdiği cevabın özetini, önceki yazımda aktarmıştım. Üstadın Batı’ya (ve ABD’ye) bakışı oldukça netti: Bize verecek hiçbir şeyleri yok. Ebu Gureybi ve Guantanamo’yu dile getirdi. Avrupa ile bizim farkımız medeniyet farkı değil, mahiyet farkıdır dedi ve ekledi: “Onlar (Promethe efsanesine atıfla) Yaratıcı ile savaşır, bizler teslim oluruz.”

 

“Bütün bu olanlarda hayır vardır” dedi ve ekledi: “Allah Kur’an’da açıkça vaad ediyor. Ben İslam’ın gelecekteki parlak hakimiyetinin müjdesini Kur’an’da görüyorum” diyerek şu ayeti okudu: “O (Allah), Elçisini hidayet ve hak din ile gönderdi; böyle yaptı ki, onu tüm (batıl) din (ve hayat tarzlarının) üzerine galip kılsın.”

 

Bir de yaşanan bir örnek verdi: İslami tesettür. “Arap topraklarında tesettürlü sayısı Türkiye’dekinden kat kat fazladır. Ama, İslami tesettür bilincinin en yüksek olduğu yer, eminim ki Türkiye’dir” dedi. Bu durumu, Türkiye’deki tesettür yasağına bağladı. Üstüne basa basa söylediği şuydu: “Çektiklerimiz bizi olgunlaştıracak”

 

Bir cümlesi çok dikkat çekiciydi: “Müslümanların kendine gelmesi bir anda olacak.”

 

Murat Güzel bey, Fi-Zılali’l-Kur’an’da geçen bazı yorumlarından yola çıkarak, Seyyid Kutub’un “tekfir” hakkındaki düşüncesini sordu. Üstad Kutub, bu konuda ağabeyine yapılan ithamların asla haklı olmadığı söyledi ve ekledi: “O Müslümanı asla tekfir etmiyor; onun yaptığı tek şey, Allah’ın hükmünü dile getirmekten ibarettir.” Ağabeyinin, “Bizler davetçiyiz, kadı değil” dediğini aktardı.

 

Biz bu sözü, İhvan’ın ikinci lideri Hasan el-Hudeybi’nin eserinin adı olarak biliyorduk. Bazıları bu kitabı, Şehid’in Yoldaki İşaretler kitabına bir reddiye olarak takdim eder. Meğer, kitabın adı bile, Seyyid Kutub’dan mülhem imiş.

 

Üstad önemli bir iddiada, hatta meydan okumada daha bulundu: “Merhum Şehid’in insanları şiddete çağıran bir tek cümlesi yoktur”.

 

Dünyada yaşayan bir şehid ile, ahirette yaşayan bir şehidi konuşmak ne güzel!

 

Sami Hocaoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu konuda kısa yazmak istiyorum.

 

Şurası kesin ki "İslamcılık" veya "Radikallik" denilince benim aklıma Cihad, Tağuta boyun eğmeme, Kafirleri dost edinmeme gibi terimler geliyor genellikle. Ama niye?

 

Radikallik her şeyde geçerlidir. İslam için radikallik varsa, başka şeyler için de vardır. Neden İslam?

 

Eğer bir insan ya da o insanın yazdıklarından ve hayatından etkilenenler İslam'ı insanlara gönderildiği gibi yaşamayı gaye edinmiş, Allah ' tan başka kişi ya da kurumları ilah edinmemiş, mevcut cahiliye düzenlerine başkaldırmışsa hemen RADİKAL etiketine maruz kalıyor maalesef. (SEYYİD KUTUB dan bahsediyorum).

 

Oysa ki müslüman ılımlı, radikal, kökten dinci, gerici, muhafazakar, laik, anti-laik, muhafazakar, milliyetçi, sağcı-solcu (günümüzdeki anlamıyla), elit, yobaz, demokrat, yeşil sermaye,vs. hiçbir gruba dail edilemez, edilmemelidir.

 

İnsan müslümansa, müslümandır, o kadar. Çünkü İslam, yalnızca vicdanlara hitab eden ve sadece mescidlerde, gizli toplantılarda, belli vakitlerde anılacak; hayatın diğer alanlarında ve gündelik yaşamda unutulacak bir olgu değildir.

 

İslam, bizzat müslümanın her anında birlikte olduğu, insana Allah'ı hatrılatan, unutturmayan yaşantı biçimidir. Müslüman, yaşayış biçimini, giyim tarzını, kazancını, dostunu-düşmanını, ekonomik faaliyetlerini, vs. İslam'dan soyutlamamalıdır.

 

İslam, müslümanın partisidir, başka partiye ne hacet.

 

İslam, müslümanın hukuk sistemidir, başka düzene ne hacet.

 

İslam, müslümanın yaşam tarzıdır, başka yaşam tarzına ne hacet.

 

İslam, kılavuzudur partisidir, başka kılavuza ne hacet.

 

 

.....

 

 

İşte yukarıdaki sıralı maddeler gibi düşünen kişiler RADİKAL ler olarak yansıtılıyor. Oysa bu insanlar ne radikal olmak üçün çaba sarfeder, ne de olmamak için. Toplum öyle görür onları. Bu insanlara, yukarıdaki fikirleri Kuran ve sünnet ışığında aktaran insanlardan biri olan SEYYİD KUTUB ise, radikallerin ilham kaynağı olarak gösterilir.

 

Kısacası, radikaller diye birileri yok aslında. İster çoğunluk (Kendisini İslam toplumu farzeden toplumlar da dahil) kabul etsin veya etmesin, bu insanlar düpedüz müslümandır. Onlar, birileri kendilerinden sürekli bahsetsin diye bu yolu seçmemişlerdir. Bilakis o birileri, bu insanlar kendileri gibi günlğk yaşantılarıyla İslam'ı ayırmadığı için bu insanlara bu kadar yüklenirler.

 

Aslında bu insanların birçoğunun vicdanında, 'radikaller' sapkın değildir, ancak; kendi yaşam tarzlarıyla çok farklı oldukları için ve esas kendilerinin yanlış yolda olma ihtimallerini akıllarına getirmek istemedikleri için kötülerler 'radikaller' i. Birçoğu bilir ki İslam’ı ilk indiği günkü şekliyle yaşamak, tağutla savaşmak, kafiri dost edinmemektir ‘radikal’lerin yaptığı.

 

Artık tırnak işareti kullanmaya gerek yok. Müslümanlar, asla müslümanları bırakıp tağuta dost olmazlar, Allah ‘I bırakıp ona ortak koşmazlar.

 

Yukarıda bahsettiğim iki grup (tırnak içinde ‘radikaller’ ve onları, sadece kendilerinden farklı oldukları için yanlış yolda görenler), Seyyid Kutub ‘ un YOLDAKİ İŞARETLER inde tek tek ele alınmışlardır, hem de her yönleriyle. O tırnak içerisindeki ‘radikal müslümanlar’ (ki Allah’ın selamı üzerlerine olsun), son dönemde Kuranın mesajını anlamak için birtakım kafaların yorumundan değil, bizzat Yoldaki İşaretler’ deki Kuran ve sünnet alıntılarından yola çıkarkar, zira bu kitapta başka bir kaynağa referans yoktur.

 

Sözün özü, ‘radikal’ olmak kolay değildir bu dönemde. İnsanlar bu kesimi Cuma kılmadıkları için hor görür, hem de hor gören bu kesimin çoğunluğu bizzat ‘radikal’ lere aslında içten içe gıpta eder, onalr gibi olması gerektiğini düşünür, ancak günlük kaygılar, İslam ‘ dan kopmuş yaşam tarzları nedeniyle vicdanlarına kötülerler ‘radikaller’ i. Onların birçoğu da bilir ki ‘radikallik’ bir parti veya özenle seçilmiş bir ad değildir. Müslümanların yolunu baltalamaya çalışanların hazırlayıp sunduğu bir etikettir. ‘Radikal’ olarak gösterilernler ise, dosdoğru yolda olanlardır. (istisnalar hariç).

 

Seyid Kutub’un hayatını ancak YOLDAKİ İŞARETLER anlatabilir. Tavsiyem okumayanların okuması.

 

NOT: Uzun yazdığımın farkındayım, yukarıda geçen kesin ifadelere ayet ve hadislerden referans verme vaktini bulamadım. Allah yanlışlardan bizi korusun.

 

Abdullah

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bikere İslam Hakk Tealanın dinidir, siyasi bir görüş fikriyat değildir, devlet yönetimiyle ilgili kuralları vardır ama bu islam devletinde olur bu devirde islam devleti olmadığına göre demokrasiyle bu kuralları getirmeye calısmak çok abes bir iştir.Radikali falan olmaz, biz bunlara islamı siyasete karıştıranlar diyebilirz, İslamda TEK hem siyasi hem dini bir makam vardır oda HALİFELİKtir.Bundan gayrısı siyasetle falan ilgilenemez.Halife yoksada oturun oturduğunuz yerde, vuslatı bekleyin.......

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili babalarkulu,

 

İslam'ı toplum yönetimiyle, hukukla ilişkilendirmeme lüksü hiçbirimizde yoktur.

 

Cevap vermeye ilk cümlenizle başlayabilirim. Öncelikle "din" kelimesinin sözlük anlamına bakalım. 4 adet manası vardır:

 

1. Hakimiyet ve egemenlik.

2. Hakimiyet karşısında boyun eğme ve itaat.

3. Söz konusu hakimiyetin etkisi altında kurulan fikri ve ameli düzen.

4. Bu düzene bağlılık ve itaat sonucu elde edilen mükafat ya da isyan ve karşı çıkmanın neticesi olarak, yüce egemenlik tarafından verilen mükafat yada ceza. (Kuran'a göre 4 terim, Beyan Yayınevi, 2005, İstanbul)

 

Şimdi, bu cümlenizle ilgili olarak Kuran'a başvuralım:

 

"Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide,44)

 

"Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir." (Maide,45)

 

"Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır." (Maide,47)

 

 

Bütün yazım boyunca bu işin radikalliğinin olmayacağını, bunun sadece bir etiket olduğunu ben de savundum, size katılıyorum, radikallik olmaz İslam'da. Ancak üstteki ayet ve açıklamalardan sonra bu etikete maruz kalanlara halen "dini siyasete karıştıranlar" diyebiliyorsanız bir kardeşiniz olarak üzülüyorum.

 

Sizin "dini siyasete karıştıranlar" dedikleriniz, ancak Allah ' ın indirdiği ile hükmetmek istedikleri için dışlanıyorlar toplum tarafından. Hakimiyeti millete (demokrasi), belli bir zümreye (oligarşi), bir saltanat sahibine (monarşi) değil de yalnız Allah'a (İslam) verdikleri için dışlanır bu insanlar.

 

Bir de, ortada halife olmadığı için rahat rahat uyuyup vuslatı beklemeyi tavsiye eden cümlenizi yorgunluğunuz ve dalgınlığınıza veriyorum.

 

"(Ey Müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? " (bakara, 214)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kardeş bu yazın bana Haricilerin Hz.Ali ve Hz.Muaviye Radıyellahu Teala Anhumanın hakeme başvurmasıyla onlara kâfir diyen haricileri hatırlattı.Birkere senin burda en büyük yanlışın Kur'an-ı Kerîmi tek anlayabilenin Rasulullah Aleyhisselam olduğunu unutmandır.Evet şimdi malum ayet-i kerimeyi yazıcaksın ama Ehl-i Sünnet alimlerimiz o ayetin Kur'anın Hakk Kelamı olduğunu anlamakla ilgili olduğunu yoksa murâdını anlatmak olmadığını bildirmişlerdir.Evet belli tefsir alimleri var diyoruz, fakat onlarda Hz.Rasulden nakl yaparak tefsir etmektedirler, asl tefsiri Hz.Rasul yapmıştır.Kaynaklardan öğreniyoruzki Cebrail Aleyhisselam bile bazı ayetlerin manasını anlıyamamış Hz.Rasule sormuştur.Sûrenin manasının örtülü olduğunu biliyorsundur, bu örtüyü açanda Rasül Aleyhisselâmdır.Haricilerin hepsi Hâfız idi fakat Kur'anı kendileri yorumladıklarından kâfirdiler.Hemen bir Hadîs-i Şerif meali yazayım(kaynağını bilmiyorum)

Kur'anı Kendi Akıllarına göre yorumlayan kâfir olur.

Burdanda anlıyoruzki biz 4 Mezheb İmamı, İmâm-ı Rabbani, Muhyiddin-i Arabi, Şems-i Tebrizi, Hacı Bektaşi Veli, gibi Ehl-i Sünnet alimlerinin açıkladıklarını okuyarak anlamalıyız, Farkedersen sapık fırkaların çoğu Kur'ânı kendilerine göre yorumlayıp Rasülümüzün açıklamalarına alimlerimizin açıklamalarına göre yorumlamadıklarından çıkmışlardır.Meselâ bir örnek vereyim; Şeriati inkâr edenler genelde "Lâ İkrâha Fî'd-Dîn" ayetini öne sürerler.Peki Alimlerimizin tefsir kitâblarında bu ayet nasıl tefsir ediliyor; yakalanan savaş esîri köle zorla İslâma sokulamaz, isterse zımmîliği seçebilir diye açıklanıyor.Kardeşim birkere İslamiyyette monarşi olmaz kabul ama bunca Şeriatin olduğu sultanlıklar nasıl izah edilicek diyorsan o Sultanlar kendi kafalarına göre değil Şeriate göre yönetiyorlardı.Osmanlı Sultanları Şeyhulislama sormadan hiçbir iş yapmamıştır.Alimlerimizin Kâfir devlete bile itaat vacibdir demesinin sebebi fitne olayıdır.Benim ilmim çok az, şu siteyi (www.dinimizislam.com) adamakıllı okumanı ve Seyyid Kutb gibileri değilde osmanlı Şeyhulislamlarının kitablarını okumanı tavsiye ederim.İnşâallah-u Teala bu Teymiyeci düşüncelerden kurtulur ve bir babalarkulu olursun....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhammed Kutub’la hasbıhal?

11/08/2006

 

Okur meraklı. Tadında kalması şartıyla, okurun meraklısı iyidir. Geçen seferki yazımda Muhammed Kutub’a yaptığım atıf üzerine, meraklı okurlardan bazıları soruyor: “Ne konuştunuz?”

 

Anlatayım. Aslında Üstad Muhammed Kutub ile olan görüşmemizi bir iki yazıyla aktarmak istiyordum. Fakat umre ziyaretimiz üzerine araya daha yoğun gündemler girdi. Netice itibarıyla, yazmak istediğim yazıyı bir türlü yazamadım.

 

Muhammed Kutub, bilindiği gibi İslam dünyasının yakından tanıdığı bir İslam mütefekkiri. Yirmiyi aşkın eserinden bir çoğu Türkçe’ye de çevrildiği için, Türkiyeli okur tarafından da tanınıyor.

 

Onun Türkiye ile olan ilişkisi, sadece çeviri eserleriyle sınırlı değil. O kendini Osmanlı olarak gören biri. Bu yüzden, İstanbul’u mesken tutmuş. Bilenlerin malumu, yıllar boyunca her yılının bir kısmını İstanbul’da, Beylerbeyi’nde geçirmiş. İstemiş ki çocukları Türkçe’yi Türkçe’nin vatanında öğrensinler. İstediğini elde etmiş de. İki oğlu da, Türkçe konuşabiliyor. Bize, büyük oğlu Üsame klavuzluk etti. Benimle güzel bir İstanbul Türkçesi ile konuştu.

 

Üstad Kutub, Mekke’de ikamet ediyor. 80’ine merdiven dayamış olmasına rağmen hayli dinç ve sağlıklı görünüyor. Ağabeyi Seyyid Kutub’un şehadetinin 40. sene-i devriyesi münasebetiyle, onun Seyyid Kutup hakkındaki sorulara verdiği cevaplardan bir kısmını okurlarımla paylaşmak istiyorum.

 

Üstad Muhammed Kutub, muhatabını can kulağıyla dinliyor ve tane tane konuşuyor. İlk fark ettiğim şey, kendisine İngilizce sorulan suallere İngilizce cevap vermek istemediği. Yol refiklerimizden Prof. Dr. Nihat Bengisu ve Amerika’dan gelerek kafilemize katılan Dr. Murat Güzel beylerin İngilizce sorularına Arapça cevap vermesi, bunun bir delili.

 

Üstad Muhammed Kutub’un, akademik kariyerinin İngiliz Edebiyatı olduğunu biliyor muydunuz? Şahsen ben kendisinden öğrendim. Ağabeyinin kendisine tefekkür ve yazarlık konusunda rehberlik yaptığını söylüyor. “Merhum Seyyid sayesinde İslami bir yazar olarak intişar ettim” diyor. Kendisi de, 10 yıla yakın hapiste yatmış. Ağabeyinin mücadelesine ortak olmuş. Daha sonra Mısır’ı terk edip Suudi Arabistan’a yerleşmiş.

 

Mükalememiz Arapça sürüyor. Hoşbeşten sonra, sohbetin akışı bizi doğrudan Şehid Kutub konusuna getirdi.

 

Seyyid Kutub hakkındaki anılarını kendi kaleminden okumak istediğimizi söylediğimde, burukluğunu belli ederek “O benim hem üstadım, hem kardeşim, hem de parçam” dedi. Belli ki, onun hakkında konuşmak bile üstadı yoruyordu. Üstelemediğimiz halde, Seyyid Kutub’un hayatını baştan sona anlattı. Yetiştikleri evi tasvir etti. Merhum Seyyid sayesinde bir medrese haline gelen evlerindeki ilim ve tefekkür atmosferinin derinliğini dile getirdi.

 

İhvan-ı Müslimin lideri Hasan el-Benna’nın suikasta kurban gidişini, Seyyid Kutub’un hayatındaki dönüm noktalarından biri olarak işaret etti. O sırada Merhum Şehid boğazından ameliyat olmak için hastanede yatmaktadır. Hasan el-Benna’nın şehid olduğunu tevafuken öğrenir. Şöyle ki: Hastane personeli kutlama yapmaktadır. Nedenini sorduğunda, Hasan el-Benna’nın şehid olduğunu öğrenir. İşte o anda ve orada farkı fark eder ve kararını verir. Döndüğünde İhvan-ı Müslimin teşkilatıyla birlikte çalışmaya başlar.

 

Üstada, Seyyid Kutub’da gördüğümüz keskin Doğu-Batı karşıtlığına katılıp katılmadığını sordum. Verdiği cevabın özetini, önceki yazımda aktarmıştım. Üstadın Batı’ya (ve ABD’ye) bakışı oldukça netti: Bize verecek hiçbir şeyleri yok. Ebu Gureybi ve Guantanamo’yu dile getirdi. Avrupa ile bizim farkımız medeniyet farkı değil, mahiyet farkıdır dedi ve ekledi: “Onlar (Promethe efsanesine atıfla) Yaratıcı ile savaşır, bizler teslim oluruz.”

 

“Bütün bu olanlarda hayır vardır” dedi ve ekledi: “Allah Kur’an’da açıkça vaad ediyor. Ben İslam’ın gelecekteki parlak hakimiyetinin müjdesini Kur’an’da görüyorum” diyerek şu ayeti okudu: “O (Allah), Elçisini hidayet ve hak din ile gönderdi; böyle yaptı ki, onu tüm (batıl) din (ve hayat tarzlarının) üzerine galip kılsın.”

 

Bir de yaşanan bir örnek verdi: İslami tesettür. “Arap topraklarında tesettürlü sayısı Türkiye’dekinden kat kat fazladır. Ama, İslami tesettür bilincinin en yüksek olduğu yer, eminim ki Türkiye’dir” dedi. Bu durumu, Türkiye’deki tesettür yasağına bağladı. Üstüne basa basa söylediği şuydu: “Çektiklerimiz bizi olgunlaştıracak”

 

Bir cümlesi çok dikkat çekiciydi: “Müslümanların kendine gelmesi bir anda olacak.”

 

Murat Güzel bey, Fi-Zılali’l-Kur’an’da geçen bazı yorumlarından yola çıkarak, Seyyid Kutub’un “tekfir” hakkındaki düşüncesini sordu. Üstad Kutub, bu konuda ağabeyine yapılan ithamların asla haklı olmadığı söyledi ve ekledi: “O Müslümanı asla tekfir etmiyor; onun yaptığı tek şey, Allah’ın hükmünü dile getirmekten ibarettir.” Ağabeyinin, “Bizler davetçiyiz, kadı değil” dediğini aktardı.

 

Biz bu sözü, İhvan’ın ikinci lideri Hasan el-Hudeybi’nin eserinin adı olarak biliyorduk. Bazıları bu kitabı, Şehid’in Yoldaki İşaretler kitabına bir reddiye olarak takdim eder. Meğer, kitabın adı bile, Seyyid Kutub’dan mülhem imiş.

 

Üstad önemli bir iddiada, hatta meydan okumada daha bulundu: “Merhum Şehid’in insanları şiddete çağıran bir tek cümlesi yoktur”.

 

Dünyada yaşayan bir şehid ile, ahirette yaşayan bir şehidi konuşmak ne güzel!

 

Sami Hocaoğlu

 

sami hocaoğlu müstear isminin sahibi mustafa kazankayadır yani mustafa islamoğlu. vakit gazetesinde sami hocaoğlu diye yazarken, abdestsiz Kurana dokunulabilir makalesine yine aynı gazetede yazan ali eren hocaefendinin ilmi cevabından sonra arif çevikel diye yazmaya devam etmiştir.

 

o yüzden ne mustafa kazankayanın, ne mustafa islamoğlunun, ne sami hocaoğlunun, ne arif çevikelin ve bundan kaç tane varsa hiçbirinin ne düşündüğü umrumda değildir...

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ilk once radikal kelimesinin ne kadar bilincli bir sekilde dayatilmak istenildigini gormeliyiz. Oyle basitce soylenmis yakistirilmis bir kelime degildir. Asil manasina degil bir gruba takilmis ad olarak bakilmasi dogru degildir. Oyle guzel oynaniyorki dusunulmus kafa patlatilmis oyunlar buna bizde inanmaya basliyoruz ve asil manasina bakmamaliyiz diyoruz. Halbuki ayni fundamentalist gibi bu kelimeninde asil anlami Islami manasi ile yasamaya geliyor. Fakat bu manayi ortmek icin birkac sahisa yakististiriliyor, ornek gosteriliyor ve diger taraftan bu kelimelerin tam karsiti olan yuzeysel muslumanlar olmamiz isteniyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...