Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
asyam

A. Turan Alkan Okurları, Hayranları Buyrun

Recommended Posts

Çok güzel bir çalışma olmuş,emeği geçen herkes için Allah razı olur inş.A.Turan Alkan'ın yazılarını elimden geldiğince takip edenlerdenim.A.Turan Alkan'ı gazetedeki fotoğraflarından biliyordum...sesini duymak nasip olmamıştı.Sevgili Asyam vesilesi ile bu da oldu..Allah senden de razı olur inş. sevgili Asyam kardeşim..

 

A.Turan Alkan'ın üslubu,olaylara bakış açısı tamamen bana hitap ettiğini,beni yansıttığını düşünüyorum..Zaten bir kere yazılarını okusanız inanın sizde bağimlilik yapacak :D (en azından bende öyle oldu :D )Gazeteyi elime aldığımda (şayet o gün yazısı varsa)ilk açtığım sayfa A.Turan Alkan'ın yorum yaptığı köşe oluyor....

En son okuyup hayran kaldığım yazıları 16 kasımda zamanda çıkan 'Evde derbi' ve 17 kasımda çıkan 'Çarpanlar Tıklasın Sizi' yazıları olmuştu..Tavsiye ederim :)

Veeeee... öğrendiğimde çok sevindiğim bir nokta daha onunda çayı sevmesi........:(

 

Selam ve duayla...........

Share this post


Link to post
Share on other sites
Çok güzel bir çalışma olmuş,emeği geçen herkes için Allah razı olur inş.A.Turan Alkan'ın yazılarını elimden geldiğince takip edenlerdenim.A.Turan Alkan'ı gazetedeki fotoğraflarından biliyordum...sesini duymak nasip olmamıştı.Sevgili Asyam vesilesi ile bu da oldu..Allah senden de razı olur inş. sevgili Asyam kardeşim..

 

A.Turan Alkan'ın üslubu,olaylara bakış açısı tamamen bana hitap ettiğini,beni yansıttığını düşünüyorum..Zaten bir kere yazılarını okusanız inanın sizde bağimlilik yapacak :D (en azından bende öyle oldu :D )Gazeteyi elime aldığımda (şayet o gün yazısı varsa)ilk açtığım sayfa A.Turan Alkan'ın yorum yaptığı köşe oluyor....

En son okuyup hayran kaldığım yazıları 16 kasımda zamanda çıkan 'Evde derbi' ve 17 kasımda çıkan 'Çarpanlar Tıklasın Sizi' yazıları olmuştu..Tavsiye ederim :)

Veeeee... öğrendiğimde çok sevindiğim bir nokta daha onunda çayı sevmesi........:(

 

Selam ve duayla...........

Kevsercim bu haberin hak ettiği ilgiyi gösterdiğin için (:() Allah senden de razı olsun. A.T.A. hakkında neredeyse % 100 aynı düşüncelere sahip birisiyle nette tanışmak beni şaşırttı doğrusu ve de sevindirdi. :(

 

Ecmain kardeşim Allah' a emanet ol.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Teşekkür ederiz efendim, ellerinize sağlık :)...Tabi A.T.A 'yı sonradan fark edenlerdenim, biraz geç başladım okumaya, ama sağlık olsun değil mi? :D...Bir yazarın olaylara bakışı kadar, uslübu da çok önemlidir mağlum. Bunlar fazlasıyla mevcut diye düşünüyorum sayın Alkan'da :D...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İz Tv'de vitamin var!

 

Beykozlu Şahin Hoca'yı tanır mısınız? Tanımazsınız; az sayıdaki Beykozlu ve sporcu hariç, Şahin Hoca'yı kimse tanımaz. Kolaylıkla tahmin edeceğiniz üzere, yarım saat öncesine kadar ben de tanımıyordum; çalışmaktan bunalınca kendime güzel bir çay demleyip İz Tv'yi açtım.

"Hayatın Notları: Beykozlu Şahin Hoca" diye bir program. Oturup bir güzel seyrettim ve harcadığım yarım saat için İz Tv'yi kuranlara, bu belgesele emek verenlere şükran duydum.

 

Uydu ve diğer yayın platformlarını ucuca koyunca sayısı yüzü hayli geçen Türkçe kanal seyretmek imkânımız var; bunların içinde belgeselciliği ve belgesel yayınını kendine "iş" edinen sadece İz Tv. Düşünüp taşınıyorum diyorum ki, "Türkiye'de sadece belgesel yayınlayarak bir televizyon kanalını ayakta tutmaya çalışan kişi ya çok zengin, ya mecnûn ya da belgeselciliği çok seven bir meraklı olmalı!" Bu işe biraz bulaşmış herkes, bazı kalantor kurumların siparişi üzerine çekilen belgeseller hariç, bu işten iflâh eden kimse olmadığını çok iyi bilir.

 

Şimdi tekrar soruyorum; belgesel seyrediyor muyuz? Sizin yerinize ben cevap vereyim müsaadenizle, "belki seyredeceğiz ama bulamıyoruz ki!" Ee bulsak seyreder miyiz?

 

Yine ben cevap vereyim: Seyretmeyiz, sıkılırız; çünkü belgesel eğlendirmez, bilgi verir, herhangi bir olayı, nesneyi, kavramı, süreci belgelendirir. Belgesel "meraklı" insanlara hitab eder...

 

-Ne yani biz meraksız mıyız? Meraklıyız elbette; hem nasıl? Merak derecemizi göstermek için televizyonlarda hangi programların seyredilme rekoru kırdığına, gazetelerin web sayfalarında en çok hangi linklerin tıklandığına göz atmak kâfi. Bize meraksız diyenin ağzı gözü çarpılır da tekkenişîn tavasına dönüverir.

 

Beykozlu Şahin Hoca (Köktürk) bir beden eğitimi öğretmeni imiş; Allah ömür versin, hâlâ yaşıyor, tevellüd 1924. Beykoz'da Atatürk'ten gayrı büstü dikilen tek adam. Belediyenin spor salonuna da ismi verilmiş. Ne mutlu ona ki DSP'li belediyenin verdiği ismi, halefi AKP'li belediye te'yiden taçlandırmış. Seyrettiğim belgeselin metnini yazan Nazım Alpman sansursuz.com sitesindeki yazısında diyor ki, "Öğrenciler [beykoz Ortaokulu'nda] spor akademisi düzeyinde aktivite göstermek zorundaydı. Şahin Hoca'nın öğrencileri[nin) iyi krosçu, iyi yüksek atlamacı, iyi uzun atlamacı, iyi basketbolcu, iyi voleybolcu özetle "makul düzeyde süpermen" olmaları gerekiyordu!" ve ardından ilave ediyor, "emek verdiği öğrencilerden istediği minik bir şey vardı; şampiyonluk!"

 

Vaktiyle bu Beykozlular İstanbul şampiyonluklarında öteki ilçelere nal toplatmışlar; sebebi bu adam: Şahin Hoca!

 

Kamera bir Beykozlu'ya çevriliyor, diyor ki adam: "Şahin Hoca'dan çok şey öğrendik; evvela bir işi isteyince yapabileceğimizi öğretti bize". Minik bir sır.

 

Belgeselde Beykoz Ortaokulu'nun metrûk ve perişan halini de gördüm, içim cız etti. Mülkiyeti hangi kurumun ise ihyâ ediverseler de Şahin Hoca bir daha sevinse.

 

Reklâma giriyor farkındayım ama, "o paralı yayın platformu"na abone iseniz, 88. Kanalını sıkça ziyaret ediniz. Sıkılmayacağınızı garanti ederim. Belgesel yapmak, eskilerin tâbiriyle neredeyse "meccâni", hatta zararına bir iş; yayınlamaya gelince, korkarım üste para bile veriyorlar; yani biz İz Tv'yi çokça seyredersek kanalın sahibini, yapımcıları zengin edecek değiliz; sadece onlara mânevi bir lezzet duygusu telkin edeceğiz; daha iyisini, daha güzelini yapmak için daha çok didinecek, arkalarında kendilerinden sonra da yaşayacak çok değerli "belge"ler bırakacaklar.

 

Belgesel seyrediniz; asıl vitamin belgeselde var.

 

A.Turan Alkan(22kasım 2008)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Teşekkür ederiz efendim, ellerinize sağlık :)...Tabi A.T.A 'yı sonradan fark edenlerdenim, biraz geç başladım okumaya, ama sağlık olsun değil mi? :D...Bir yazarın olaylara bakışı kadar, uslübu da çok önemlidir mağlum. Bunlar fazlasıyla mevcut diye düşünüyorum sayın Alkan'da :D...

sevgili Adles Hanım geç olsunda güç olmasın efendim selametle kalın inş. :(

selam ve duayla...........

Share this post


Link to post
Share on other sites

A.T Alkan'ın bazen yazılarını okurdum. Mizah anlayışı kuvvetli, akıcı usluba sahip, hâdiselere bakışı ortalamanın üzerinde bir yazar intibaı bırakıyor. Bu hasletler bir çok köşe yazarında vardır. Bugün bu adamın yazısını okudum, kanaatimce üst kısımda arkadaşların yazdığı gibi müthiş bir yazar değil. Aşağıda verdiğim yazıda sadece olayların akışını yazmış, sonunda verdiği hüküm İsviçre'nin demokratik bir ülke olmadığını söylemekten öteye varamamış. Masanın nezdinde Lozan Antlaşmasıysa mevzuu, iyi bir köşe yazarı Lozan'dan bahsetmezse olmaz. Mevzuyu sadece masaya indirgemiş ve masa üzerinden sempati dolu cümleler sarfetmiş. A.T. Alakan benden daha iyi biliyor ki, Lozan bizim zaviyemizde hezimettir ve Cumhuriyet'i kuranlar ve bunların günümüzde ki zihniyeti Lozan'ı zafer diye yutturmuştur. Şu sıralar Üstad'ın başmakelelerim adlı B.D'da yazdığı yazılardan müteşekkil kitabını okuyorum. İyi bir köşe yazarında zirve Üstad ise A.T Alkan bu zirvenin yamacı olma haysiyetine nail olamamıştır.

 

Siz diyeceksiniz ki, A.T Alkan'ı bu kadar küçük görme... Evet, günümüz köşe yazarları arasında iyi sayabileceğimiz bir yazardır. Hasan Karakaya'nın sempatizanı, aşığı falan değilim ama onun Lozan Antlaşması ve o elemli masa hakkındaki yazısıyla A.T. Alkan'ın mahut masa hakkındaki yazıyı kıyas edersek A.T Alkan'ın yazısının basitliği ortaya çıkıyor.

 

Aşağıya önce A.T. Alkan'ın ve Hasan Karakaya'nın yazsını veriyorum. A.T. Alkan'ın eleştirel gözle bakmak zaviyesinden bu iki yazıyı okumak yararlı olacaktır.

 

 

Kutsal Masa

 

Ne kadar ayıplasanız haklısınız; bir haftadan beri resmen dalga geçiyor olmalıyım ki, şu meşhur "Lozan Masası" haberini atlamışım. Haber şöyle: İsviçre Konfederasyonu Başkanı Pascal Couchepin, Türkiye'yi ziyaret etmeden önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e güzel bir jest yapmak istemiş ve ellerini çenesine dayayıp, "Acaba ne yapsam Türkleri çok sevindiririm?" diye hayli düşündükten sonra Lozan Antlaşması'nın imzalandığı masayı hediye etmeye karar vermiş.

Cumhurbaşkanı Gül ise, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna sahne olan bir masa. Bizim için manevî değeri tabii ki büyük olan bir anı. Tabii ki bu, Türkiye'de depoda durmayacak, Türkiye'de en güzel şekilde sergilenecek." diyerek teşekkür etmiş.

 

Anladığım kadarıyla biz, "Bu masayı ne yapacağız, nereye koyacak, nasıl sergileyeceğiz; bu masaya en lâyık bina, en yaraşır mevkii hangisidir?" diye düşünüp dururken Vakit Gazetesi, mezkûr masanın resmini basıp, "İşte ihanet masası!" diye ortalığı velveleye verip Cumhurbaşkanı'nı, "Bu masayı niçin kabul ettiniz?" diye eleştirince ortalık karışıvermiş.

 

Her türlü karışıklıktan rejim aleyhtarı bir rutûbet hissesi çıkarmasıyla mâruf anamuhalefet partimiz, kutsal masanın, otobüste unutulmuş bir eşya gibi ortalık yerde sahipsiz kaldığını görünce dayanamamış; bu armağanın Türkiye'de çok büyük ilgi, heyecan, sevinç yaratacağını umut eden CHP'lideri Baykal, açmış ağzını yummuş gözünü:

 

"Sayın Cumhurbaşkanı Gül, bu masa ile ilgili olarak düzenlenen törende masa için teşekkür etmeyi unuttu. Danışmanları bunu hatırlatınca (Ha... Bir de masa var. Teşekkür etmem gerekiyor galiba) diyerek teşekkürleri ifade etti. Daha sonra bazı basın organları bu masaya "bir ihanet masası" dediler. Yani Lozan Antlaşması'nı bir ihanet antlaşması olarak gördükleri anlaşıldı. Daha sonra Çankaya'da Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nden bu masaya Köşk'te yer bulmanın mümkün olmadığı, bu masanın nerede bulunacağına ilgili bakanların bir komisyon kurarak karar verecekleri açıklandı. Şu anda masa sahipsizdir, nerede duracağı belirsizdir. Boşlukta kalmıştır konu. Oldukça da süre geçmiştir. Bu bizi çok rahatsız etti. Üzüldük. Çünkü Lozan Antlaşması, Türkiye'nin uluslararası meşruiyetinin bütün dünya tarafından kabul edildiği bir anlaşmadır. Ülkenin varlık sebebi, Türkiye'nin vicdanıdır. Birinci Dünya Savaşı'nı bitiren antlaşmaların hiçbiri yürürlükte değil, sadece Lozan Antlaşması yürürlükte kalmaya devam ediyor. Bugün için anlaşmanın büyük değeri vardır. Bütün tartışmalar oraya gelip dayanmaktadır; bu masaya gösterilen tepkinin aslında bu antlaşmaya yönelik bir hazımsızlığı, bir tepkiyi yansıttığını üzüntüyle görüyorum." diyen Baykal, bu çerçevede CHP olarak kamuoyuna bir açıklama yapmayı kararlaştırdıklarını ifade ettikten sonra bombayı patlatmış:

 

"Bu masaya CHP olarak biz sahip çıkmaya hazırız. Bu CHP'ye yakışır. Bunu imzalayan ikinci Cumhurbaşkanımız ve ikinci genel başkanımız İsmet İnönü'dür." dedikten sonra yeni bir genel merkez inşa ettiklerini ve burada müze ve arşiv geliştirme konusunu ciddiyetle ele aldıklarını kaydeden Baykal, "Bu masaya layıkıyla sahip çıkacak noktadayız. Eğer bu konuda Türkiye'de devletin, bürokrasinin sahip çıkmakta bir sıkıntısı varsa, CHP olarak bu masaya talibiz. Onu en iyi şekilde korur, muhafaza ederiz. Vatandaşlarımızın bunu en iyi şekilde izlemelerini, görmelerini sağlayacak şekilde teşhir ederiz." diye konuşmuş.

 

Muhtemelen demecinin tam da burasında, "Yahu, koca anamuhalefet partisi işi gücü bıraktı, dört bacaklı bir masayla uğraşıyor." diye dalga geçecek aymazlara malzeme vermemek için Sayın Baykal, sözlerine şöyle devam etmiş: "Önemli olan masa değil Lozan Antlaşması'nın bizatihi kendisidir. Kamuoyumuzu Lozan Antlaşması'nı ve Lozan Antlaşması'nın imzalandığı o masaya sahip çıkmaya, bu bürokratik ilgisizliğe, vurdum duymazlığa bir an önce son verilmesini talep etmeye çağırıyorum. Kendi tarihimize karşı, değerlerimize karşı bu vurdum duymazlık gerçekten çok incitici ve üzücüdür. Buna bir an önce son vermek lazım. Biz bu konuda harekete geçmeye hazırız. Kamuoyumuz da bu konuya sahip çıkmalı, destek olmalıdır ve bir an önce Lozan masasının sahipsiz olduğu gibi bir izlenim ortadan kaldırılmalıdır."

 

*

 

Yazıyı buraya kadar okumayı başardıysanız sizi kutlamak isterim çünkü insan yoruluyor. Zannedersiniz ki İsviçre Konfederasyonu Başkanı Pascal Couchepin, bize dört bacaklı bir masa değil de nükleer atıkla dolu bir gemi dolusu varil göndererek ülkeyi içerden çökertmek gibi hain bir tertibin içindedir. Ne münasebet; sadece basit bir iyiniyet jestinde bulunmak istemiş Mösyö Kuşepen (Bilenlere sordum; öyle okunması lazım geliyormuş).

 

Bir dakika beyler, bir dakika! Önce şu İsviçre'nin yönetim şekline bakalım hele. Ansiklopedi'nin söylediğine göre bu adamlar henüz Cumhuriyet'in nasıl bir fazilet rejimi olduğundan bile habersiz görünüyor; İsviçre 1848'den beri Konfederasyonla yönetiliyor, yani bir Cumhurbaşkanları bile yok ve biz oturmuş bunların gönderdiği masayı nereye koyacağımızı tartışıp birbirimizi tırmalıyoruz.

 

*

 

Bilirim aldırış eden çıkmaz fakat ben hükümetin yerinde olsam masayı olduğu gibi CHP Genel Merkezi'ne zimmetler, sonra da bir kenara çekilip parti içi muhalefetle Baykalcılar arasındaki "kutsal masa" polemiğini seyrederdim.

 

*

 

Masa da masaymış ha!

 

Ahmet Turan Alkan 23 Kasım 2008, Pazar

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hasan Karakaya - Vakit

[email protected]

2008-11-20

 

Lozan hezimeti... O “masa”nın dili olsaydı!

 

 

Bazı “olay”lar vardır ki, insanlarda “derin iz”ler bırakır... Bunlar, öylesine derin izlerdir ki, “kelime”lerle anlatılmaz... İşte bu yüzden insanlar; “kelimelerin kifayet etmediği” bu tür olaylar için, “sembol”ler kullanırlar...

Meselâ, “yatalak” bir insan, aylardır yatmak zorunda kaldığı yatağı gösterip; “Şu yatağın dili olsa da, aylardır neler çektiğimi bir anlatsa” der...

Ya da; “tutuklu” veya “mahkûm” bir insan, “cezaevinin dört duvarı”nı veya yattığı “ranza”yı gösterip, “Ahh, ahh” der; “Neler çektiğimi, bir Allah bilir, bir de şu duvarlar!.. Şu ranzaların, şu duvarların dili olsa da, neler çektiğimi anlatsa!”

Ne dersiniz; çektiğimiz “sıkıntı”ları veya yaşadığımız “sevinç”leri, “mutluluk”ları böyle anlatmaz mıyız?

“Şu duvarların dili olsa da!..

Şu yatak dile gelse de!.. Şu, şu, şu!”

 

ÖNCE DİRENDİ, SONRA TESLİM OLDU!

Ne yalan söyleyeyim; dün AA'dan geçen bir haberi okurken, bu misal geldi aklıma...

O haber şöyleydi:

“İsviçre Konfederasyonu Başkanı Pascal Couchepin'in, 85 yıl önce, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna sahne olan Lozan Antlaşması'nın imzalandığı üç ayaklı masayı, ziyareti sırasında Türkiye'ye hediye etmesi, CHP'yi de harekete geçirdi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal; masanın nerede sergileneceği konusunda, hükümetin tavrını görmek istediğini ifade etti.

‘Bu masa, nerede olacak?’ diye soran Baykal, Hükümet yetkililerini arayarak, bunu öğreneceklerini kaydetti.

Masanın CHP'ye verilmesini isteyen Baykal, ‘Sahip çıkan yoksa biz sahip çıkarız’ dedi.”

İşte bu haberi okuyunca, “86 yıl önce bugün başlayan Lozan görüşmeleri” canlandı gözlerimin önünde...

Ve elbette; “Baykal'ın talip olduğu o masa!”

Düşündüm de;

“O masanın dili olsaydı” acaba neler anlatırdı bize?..

“O masa dile gelmiş olsa”ydı, herhalde “Batı Trakya'yı, 12 Adalar'ı, Kerkük ve Musul'u nasıl kaybettiğimizi” anlatırdı!..

Sadece “toprak kaybı”nı değil, “ihanet ocağı” denilen “Patrikhane” yerli yerinde dururken, “Hilâfet Sancağı”nı nasıl kaldırdığımızı da anlatırdı herhalde!..

Öyle ya;

“Patrikhane'nin Atina'ya taşınması” şartıyla 20 Kasım 1922'de masaya oturan İnönü; 24 Temmuz 1923'te attığı “imza” ile “Patrikhane'nin Türkiye'de kalmasına” boyun eğmişti!..

Yani, “ikisinin birden kaldırılması” düşünülürken; “ihanet ocağı” denilen Patrikhane içimizde kalmış ve fakat “Hilafet Sancağı” kaldırılmıştı!..

Sadece “Patrikhane” mi;

“O masa”nın bulunduğu odada neler yaşandığını, “Türk heyetinin nelere ve nasıl razı olduğunu” birer birer öğrenir ve “ezberlerin nasıl bozulduğunu” görürdük!..

Neler görürdük, neler!..

 

DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR

Herhalde “bildiklerimiz”in yanlış olduğunu görür, “tarihi gerçeklerin nasıl tersyüz edildiğini” öğrenirdik...

Meselâ, şu “mübadele” konusu!..

“Mübadele” ile ilgili bilimsel çalışma ve yayınları bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Kemal Arı, dün AA muhabirine yaptığı açıklamada; “Bilinenin aksine...” demiş;

“Nüfus değişimiyle ilgili olarak, son günlerde kamuoyuna çok yanlış bilgiler aksettiriliyor!”

“Olayın aslı”nı şöyle açıklamış Doç. Arı:

“Örneğin bir söyleşide, mübadele olayında 200 bin kişinin öldüğü iddia ediliyor. Kamplara toplanan 4 kişiden birinin öldüğü söyleniyor. Şunu bilmemiz gerekiyor, mübadele konusu; Lozan'da Türkiye'nin bir tezi olarak gündeme gelmedi.

O zamanlar Birleşmiş Milletler yok, Milletler Cemiyeti diye bir kurum var. Bu kuruma bağlı olarak çalışan Dr. Nansen, ağırlıklı olarak İngiltere'nin isteği doğrultusunda, kendiliğinden göç eden nüfusla ilgili sorunları incelemek için Yunanistan ve Türkiye'de araştırmalar yaptı.

Zaten kendiliğinden yer değiştirmiş olan nüfusun mübadele edilmesi fikri, Dr. Nansen'den çıktı ve dolayısıyla İngiltere'nin tezi olarak gündeme geldi, Türkiye ve Yunanistan bunu kabul etti.”

Düşünebiliyor musunuz;

Sadece “mübadele” konusunda bildiklerimiz bile “yanlış”mış!.. Bir “Türk önerisi” olduğu söylenen “mübadele” konusu bile, meğer bir “İngiliz önerisi”ymiş!..

Demek oluyor ki;

“Yanlış bildiğimiz” ya da bizlere “yanlış ezberlettirilen” nice olay var ki, “aslında bambaşka”dır!..

İşte bu yüzden diyorum ya;

“O masanın dili olsaydı da, Lozan’da neler yaşandığını bizlere tek tek anlatabilseydi!”

Evet, anlatsaydı... Acaba o zaman, Bay Deniz Baykal, yine de o masaya “talip” olur muydu?..

Öyle ya;

Lozan konusunda, özellikle “genç nesil” tarafından “bilinen”ler ve gençlere “anlatılan”lar, yaşanan “gerçek”lerin tam tersi!..

Hani, hep “Lozan Zaferi” diyorlar, gençlere böyle ezberlettiriyorlar ya, gerçek, yine “bilinen”lerin tersi!..

Çünkü Lozan;

“Zafer”in değil, “hezimet”in adıdır!..

 

KERKÜK VE MUSUL, LOZAN’DA GİTTİ!

Yoruma geçmeden önce, 25 Temmuz 2006’da Cumhuriyet’te çıkan Ali Sirmen’in bir yazısını aktarmak istiyorum:

“Bütün uluslararası anlaşmalar gibi, Lozan'a da zafer veya bozgun diye bakmamak gerek. Önemli olan verilen ödünlere karşılık, esas istediğimizi elde edip etmediğimizdir.

Türkiye, Lozan ile Misakı Milli sınırları konusunda tam istediğini alamadı.

Musul, Kerkük gitti; Hatay ise daha sonra sınırlarımız içine katıldı.

Azınlıklar bölümünde Patrikhane konusunda istenen sonuç elde edilemedi.

Boğazlar üzerindeki egemenliğimiz Lozan ile değil, Montrö ile sağlandı.

Kapitülasyonlar konusunda istediklerimizi elde ettik, ama altı yıl süreyle gümrüklerimize öyle sınırlamalar getirildi ki, çok büyük güçlükler çektik ve sürenin bitiminde de zaten 1929 bunalımı ile burun buruna geldik.

Ama bütün bunlara karşın Lozan antlaşması, tam bağımsız, demokratik ulus devletin, Türkiye Cumhuriyeti'nin can bulmasını sağladığı için olumluydu ve bu amaca yönelik olarak imzalandı. Bilânço yaparken Lozan'a böyle bakmakta yarar vardır, bu açıdan Lozan bizim için bir başarıdır.”

 

BATUM VE KIBRIS DA GİTTİ!!

Görüyorsunuz ya;

“Misak-ı millî sınırları” dahilinde tam istediğimizi alamamışız..

“Kerkük” ve “Musul” gitmiş!..

“Patrikhane” konusunda, istenen sonuç elde edilememiş!..

Eee!.. Bütün bunlara rağmen, Lozan, yine de “başarı”ymış!..

Söyleyin Allah aşkına;

Bu, nasıl “başarı”dır ki, “taviz üstüne taviz” verdiğimiz halde, “elimize geçen bir şey” yok!..

Hani, var mı?..

Düşünün hele;

Çömelip, “def-i hacet” yapacak kadar bile bir “toprak parçası” kazanamadığımız halde, Kerkük gitmiş elimizden, Musul gitmiş!..

Sadece onlar da değil;

“Diğer gidenleri” de, ekleyeyim listeye:

* Misak-ı millî sınırları içinde olan Batum Lozan'da bırakıldı.

* Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti tarafından İngiltere'ye sipariş edilen savaş gemilerinin, milyonlarca Osmanlı altını tutan ve peşin ödenen parası İngilizlere bırakıldı.

* Lozan Antlaşması ile Kıbrıs adası İngiltere'ye terkedildi; ayrıca burada yaşayan Türklerin İngiliz vatandaşlığına geçmesi, İngiliz vatandaşı olmak istemeyenlerin Türkiye'yi göç etmesi kararlaştırıldı. Bu madde uyarınca, 8 bin Türk, -o döneme göre çok büyük bir rakam- Türkiye'ye göç etti.

* Burnumuzun dibindeki 12 Ada İtalyanlara bırakıldı.

 

“YA İNGİLİZ VATANDAŞI OLUN, YA DA!..”

Bu “tarihî gerçekler” ortadayken, bugün “Lozan masası”na talip olan Bay Baykal, 2006’nın Temmuz ayında diyordu ki; “AKP iktidarının da paylaştığı teslimiyetçi anlayış, Türkiye'yi Lozan anlayışından uzaklaştırmıştır!”

El insaf!..

“Kıbrıs'ı İngiltere'ye bırakan” anlaşma, Lozan'da imzalanmadı mı?.. Altında, daha sonra CHP Genel Başkanı olan İsmet İnönü'nün imzası yok mu?..

Neymiş; “Lozan milletin, Sevr ise Hanedan'ın eseri”ymiş!..

İyi de;

“Kıbrıs'ı İngiltere'ye bırakan imza” kimin?..

“Milletin” mi, yoksa “İnönü Hanedanı”nın mı?..

Hayır, “AK Parti'yi savunmak” gibi bir niyetim yok...

Ama, “AK Parti'nin teslimiyetçiliği”nden dem vurup da, “İnönü'nün peşkeşçiliği”ni gizlemeye çalışmak, pek dürüstçe gelmedi bana!..

Şu hâle bakın;

Kıbrıs, “İngiltere'ye terkedilmekle” kalmamış, oradaki “Türk vatandaşları”na denilmiş ki;

“İsterseniz İngiliz vatandaşı olabilirsiniz!..

Eğer İngiliz vatandaşı olmak istemiyorsanız, Türkiye'ye göç edebilirsiniz!”

Etmişler!.. “İngiliz vatandaşı” olmak istemeyen; o günün şartlarında “çok büyük bir rakam” olan 8 bin Türk, Türkiye'ye göç etmiş!..

Peki, bu kararın altında kimin imzası var?..

Nerede imzalandı bu “teslimiyet” anlaşması?..

Elbette Lozan'da!.. Altında da, “Baykal'ın genel başkanı İnönü”nün imzası var!..

Hayır, o imza “Türk milletinin imzası” değil Bay Baykal, “İsmet İnönü Hanedanı'nın imzası”dır!..

İşin doğrusunu söylemek gerekirse;

Türkiye, hem de İsmet İnönü'nün imzasıyla, 24 Temmuz 1923'te gözden çıkardı Kıbrıs'ı!..

Evet, “bugün” değil, “o gün” teslim etti Kıbrıs'ı!..

Varsa aksini iddia eden;

“8 bin Türk'ün göçü”nü izah etsin!..

 

KORDON’DAN DUYULAN HOROZ SESİ!

Ya, “göz göre göre” verdiğimiz “12 Adalar”a ne demeli?..

Yanılmıyorsam; tarihçi ve siyasal bilimci Prof. Dr. Fahir Armaoğlu yazmıştı bir zamanlar!..

Lozan'da “imza”ları atıp, “12 Adaları” önce İtalyanlara, sonra da Yunan'a bırakan İsmet İnönü; bir gün İzmir'e gidip; “Kordon Boyu”nda yürürken, uzaklardan bir “horoz sesi” gelmiş!..

Sormuş, “Nereden geliyor bu horozun sesi?” diye.

Etrafındakiler cevap vermiş:

“Yunan’a bıraktığımız Sakız Adası'ndan!”

Şaşırmış İnönü... Demiş ki;

“Bu adalar, İzmir'e bu kadar yakın mıydı?!?”

Düşünebiliyor musunuz;

“Misak-ı Millî sınırları”ndan bile haberi olmayan, 12 Adalar'ın; “horozların sesinin duyulacağı kadar yakın” olduğunu bilmeyen bir adam; Lozan'daki konferansta, “Türk heyetine başkanlık” ediyor!..

Yaşattığı “hezimet” de, hâlâ “zafer” diye kakalanıyor!..

Ne zaferi?.. Hangi zafer?.. Hani, nerede?!?

Geldiğimiz noktayı özetleyeyim mi;

“Topraklar gitti, masa kaldı yadigâr!”

“O masa”ya da “Baykal talip” iyi mi?..

Kimbilir, belki de;

“Masanın dile gelip de gerçekleri anlatması”ndan endişe ediyordur!..

Ne dersiniz, olamaz mı?!?..

ADD’cilerin kuyruk acısı

Haberi, dünkü Vakit’te okumuş olmalısınız... Atatürkçü Düşünce Derneği Marmaris Şubesi, “3 yazar” hakkında “suç duyurusu”nda bulunmuş!.. Star’dan Mustafa Akyol, Taraf’tan Yıldıray Oğur ve Vakit’ten ben Hasan Karakaya!..

Haberde pek ayrıntı yoktu ama, iddiaya göre “yargıya intikal etmiş ve yayın yasağı konulan konular”da yazılar yazmışız!..

“ADD’ciler” açıkça söyleyemese de, herhalde “Ergenekon Terör Örgütü” ile ilgili yazıları kastediyorlar!.. “ADD’nin Ergenekon’la ne ilgisi olabilir ki?!?” diye düşünenler olabilir...

Hemen söyleyeyim: “Ergenekon Terör Örgütü’nün en önemli sanıkları” arasında, Emekli Org. Şener Eruygur da vardır ve o, halen “ADD Genel Başkanı”dır!..

ADD Marmaris Şubesi’nin “kuyruk acısı” da buradan kaynaklanmaktadır!..

Yaptıkları “suç duyurusu”nun altında “sansür” çabası vardır!.. “Gerçek”leri yazıp da, “ezberlerini bozmamızı” istemiyorlar!..

İstiyorlar ki; “ADD ne diyorsa, o!” olsun... Yok öyle yağma!..

“Gerçekleri örtbas” gibi bir huyum olsaydı, herhalde “Vakit yazarı” değil, “ADD üyesi” olurdum!..

Evet; “ADD üyesi” olur ve Eruygur’u “tabu”laştırırdım!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu forumun en çok sevdiğim yönleri ; ortaya bir tez atarsın insanlar senin görüşündür düşüncendir saygı duyuyorum demeden doğru yada yanlış bu tezi çürütmeye çalışır....yada başka bir yönden bakarsak olaylara at gözlüğü ile bakmaktansa, tek bir kaynaktan faydalanmaktansa aynı konuda farklı kişilerin farklı görüşlerini de okuma olanağı sağlar.

işte Vakıf kardeşim ben A.T.A yı okuyordum ...Karakaya yı duymuşluğum var ama takipçisi değilim.. sayende internette yaptığım kısa bir araştırma sonucu bi yazarı daha tanımış oldum ve yine sayende (en azından bu konu hakkındaki) görüşlerini okuma fırsatı buldum Aro

Sitede güzel faydalı yorumların var Allah daim eylesin...selametle kalın inş.

 

 

selam ve duayla...........

Share this post


Link to post
Share on other sites

:( Yani bu kadar olur. Baykal' ın gençleri etkileyeceğini biliyordum da bizim saflardakilere dokunabileceğini hiç düşünmemiştim.

Yorum yapmak istemiyorum. Sadece, yazarların bir konuya bakış açılarını kıyas yaparak ne kadar bahtsız bir hataya düştüğünüzü söylemek istiyorum......

 

Harun Yaşar' ın dediği gibi Allah selamet versin kardeşim :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Baykal diyor ki; Lozan Antlaşması'nın üzerinde yapıldığı masa kutsaldır. Ben diyorum ki; ne münasebet o masa pazarlıklı bir antlaşmanın elem verici bir sembolüdür. Yazımı tekrar okursanız, Baykal'ı tenkit ettiğimi anlarsınız.

 

Bu öyle bir yazı ki, anlatılmazsa olmaz neviden bir mevzu es geçilmiş. Usta bir köşe yazarı bu mevzuyu es geçip, sempati dolu cümleler ve ehemmiyeti olmayan genel geçer ifadelerle aradan geçiştiremez. Ayrıca bir yazısını değil diğer yazıları hakkında ki görüşlerimi de yukarıda belirtmiştim. Mizahı ve kalemi kuvvetli. Bu hasletler diğer yazarlarda da var. Kendisini öne çıkaran, mühim bir köşe yazarı olduğu kanaatinde değilim. Yine de, günümüz köşe yazarları arasında iyi sayılabilecek bir yazar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...