Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
SİDOMA

Mustafa İslamoğlu'nun Hezeyanları!

Recommended Posts

Es-Selamü Aleykum...Arkadaşlar kendinize uzaktan bakmayı denediniz mi hiç ne kadar komik duruyorsunuz, hatta gülsek mi ağlasak mı bir haldesiniz, ukalalığının zirvesini yaşayan harun yaşar adındaki insancığın şu cümleyi tekrar okuyun

"Temiyye itlerine kapak olsun o ayetler."

Evet...Teymiyye itlerine..Harun bey,cümlenizin bu başlangıcını görünce gerisini okumaya midem elvermedi...İbn Teymiyye bir alimdir, onun İslam uğrunda verdiği mücadelenin zerresini verdiniz mi sorun kendinize, Rabb'im kaybolan vicdanınızın tekrar ortaya çıkmasını nasib etsin...

Yine Efgani'yi, Abduh'u vs sevmek küfürmüş gibi tepki vermeniz söze dökülmesi mümkün olamayacak bir hayret hali meydana getirdi bende...

Adı Reyhan olan, adı Hacegan olan ve cehaletin zrvesini ortaya koyan diğer herkeze...

ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN...cehaletle mücadele zordur evet, ama emin olun sizlerin ve sizin gibi düşünenlerin (daha doğrusu düşünemeyenlerin) işi daha zor...

Ben farkındaysanız meselelere değinmeden direk hayretimi ifade ediyorum..Neden mi?

Zehirli adında bir sitede aynı şekilde İslamoğlu hocaya haksız eleştiriler yer almıştı bir aralar (ama sizin görüşleriniz onları arattı emin olun, hiç olmazsa tutulur yanı olabiliyordu görüşlerinin) ve ben o siteye cevaplar yazdım (duygusallıktan uzak cevaplar) ama 4. cevabımı ısrarla yayınlamadılar, bu da onların ne kadar hakikatin arayışında olduklarını ortaya koydu, önce önyargılardan geleneksel zihinden vs. kurtulmayı deneyin isterseniz, hakikati ararsanız Rabb'im buldurur emin olun, Hz. Ömer gibi, ama önce aramasını bilmeli...

 

Sizden gönül isterdi ki, ortaya bir bilgi koyup, sonra haykırmak: Hakikat sizinki değil, şu benim anlattıklarım! O zaman sizin de fikirlerinizi öğrenir, bir kanaat sahibi olurduk. Reyhan kardeşim kaynak gösterdi iddialarında... Size düşen onu çürütmek... Reyhan kardeşimin söyledikleri iddia da değil, İslamoğlu'nun adresinden aktarımlar... Fikir istiyoruz!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

'' Bu konuda savunanlar da reddedenler de Kur'an'dan 1300 yıldan beri birbirlerine ayetler delil gösterirler. Ne ki, sizin andığınız ayet de içinde bu mesele Kur'an'dan yola çıkılarak ne savunulabilir ne reddedilebilir. Bu meseleyi savunanlar Hadislerle savunurlarsa daha tutarlı olmuş olurlar. Çünkü sahih hadislerde yer alır. Bu da bu meselenin akidevi olmadığını, Rasulullah'ın ya da daha doğru ifadesiyle ilk neslin gündemini işgal eden yoruma dayalı bir mevzu olduğunu ortaya koyar.''

İslamoğlu'nun kabir azabına dair ifadesi...

Kabir azabı yoruma dayalı, imiş...

 

Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır. Yani İslamoğlu'nun ifadesine göre Peygamber yorumu oluyor bu... Ne dersin buna, Meryem Betül hanım... Yahu bu hakikattir, yorum değil... 'O' çöle deniz derse, Çöl denizdir ve işte teslimiyetin bu kadarı...

 

Hadis nakillerinin ne kadar sağlam olduğuna dikkat... (Buhari, Müslim...)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizim alime ihtiyacımız yoktur, pirleimiz bize yeter, alimlerimizde pir, pirlerimizde alimdir.Zulcenah olan alimlerimizin-pirlerimizin ortak hükmüdürki Teymiyeye bırakın şeyhulislamı, alimi mü'min diyen bile mürted olur.Katl-i vacip olur.İsteyene bu fetvaları çıkarabilirim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aleyküm Selâm.

 

Meselenin esasına dair tek cümle yok. Şu bunu dedi, öteki cahil, düşenemiyorsunuz vesaire vesaire... Harun'un söyledikleri doğru fakat söyleyiş tarzı yanlış. Teymiyeye kâfir diyoruz. Teymiye size göre âlim, bize nasıl bir alim olduğunu anlatmanız iktiza eder. Teymiye batıl davası uğruna mücadele etmiştir. Bazıları da der ki; <<Şeyh Bedrettin İslâm uğruna mücadele etti ve yobaz Osmanlı alimleri ona karşı çıkarak astırdı.>> Ne yani Bedrettin davası uğruna öldü deyu onun sapık yolundan mı gidelim. Size de Harun'un neden Teymiye'nin yolundan gidenlere 'köpek' dediğini tefekkür etmek düşer. Allah'a şükürler olsun, sapıklık uğruna Teymiye'nin verdiği mücadelenin zerresini vermiş değiliz.

 

Peygamber ve Sahabilerden sonra dinin en büyük ferdi <<İmam Rabbani'nin>> ve Teymiye'nin yazdıklarına bakıyorum. Ya İmam Rabbani bilmiyor, ya da Teymiye çok biliyor. Hayır, Teymiye dini içinden zedeleyen kâfir. Allah'a cisim isnad etmek bile ona göre mübah. Bediüzzaman'ın yazdıklarına bakıyorum, Teymiye yine herşeyi nefsine göre uyduruyor. Müslümana kâfir diyen kâfir olur. Bunun şuuruna sonuna kadar varmış. Altun Silsile'nin son halkası 'Büyük Veli' Abdülhakim Arvasi Hz'i bakın ne diyor:

 

"İbn-i Teymiyeye, dini içinden zedeleyen kâfir..."

 

Reyhan ve Hacegan cehaletin zirvesinde demişsiniz. Onların dediklerine sadece 'cahil' ithamıyla mı cevap vereceksiniz. Reyhan hanım kaynaklarla, ayetlerle, hadislerle, hakikatlerle kimin neci olduğunu <<hakaret etmeden>> açıklamış.

 

Bizim yolumuz Ehli Sünnet alimlerinin yoludur. Dine bidat sokan sapıkların azılı kâfirlerin değil. Tasavvufa bidat deyip, Velileri reddeden Teymiye gibilerinin yolu değil. İslâm'ın şanlı sancağını asırlarca taşıyan mübarek ceddimizin gitttiği yolu sapık olarak görenlerin değil.

 

Abduh ve Afgani'yi sevenlerin kafir olduğunu belirten kimse olmamış. Hatta Teymiye'yi sevenlere bile kimse kâfir dememiş. Arkadaşların dediklerinden anlaşılıyor ki, bu adamlar muteber adamlar değil.

 

İslamoğlu hakkında tek cümle etmemişsiniz.

 

Vaktimin dar olduğu için bu kadar yazmakla yetindim. Arkadaşların yazdıklarına ve benim yazdıklarına cevabınızı bekliyorum. Meryem Betül kardeşim, İsmine layık bir mümin olman dileğiyle...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Aleyküm Selâm.

 

Meselenin esasına dair tek cümle yok. Şu bunu dedi, öteki cahil, düşenemiyorsunuz vesaire vesaire... Harun'un söyledikleri doğru fakat söyleyiş tarzı yanlış. Teymiyeye kâfir diyoruz. Teymiye size göre âlim, bize nasıl bir alim olduğunu anlatmanız iktiza eder. Teymiye batıl davası uğruna mücadele etmiştir. Bazıları da der ki; <<Şeyh Bedrettin İslâm uğruna mücadele etti ve yobaz Osmanlı alimleri ona karşı çıkarak astırdı.>> Ne yani Bedrettin davası uğruna öldü deyu onun sapık yolundan mı gidelim. Size de Harun'un neden Teymiye'nin yolundan gidenlere 'köpek' dediğini tefekkür etmek düşer. Allah'a şükürler olsun, sapıklık uğruna Teymiye'nin verdiği mücadelenin zerresini vermiş değiliz.

 

Peygamber ve Sahabilerden sonra dinin en büyük ferdi <<İmam Rabbani'nin>> ve Teymiye'nin yazdıklarına bakıyorum. Ya İmam Rabbani bilmiyor, ya da Teymiye çok biliyor. Hayır, Teymiye dini içinden zedeleyen kâfir. Allah'a cisim isnad etmek bile ona göre mübah. Bediüzzaman'ın yazdıklarına bakıyorum, Teymiye yine herşeyi nefsine göre uyduruyor. Müslümana kâfir diyen kâfir olur. Bunun şuuruna sonuna kadar varmış. Altun Silsile'nin son halkası 'Büyük Veli' Abdülhakim Arvasi Hz'i bakın ne diyor:

 

"İbn-i Teymiyeye, dini içinden zedeleyen kâfir..."

 

Reyhan ve Hacegan cehaletin zirvesinde demişsiniz. Onların dediklerine sadece 'cahil' ithamıyla mı cevap vereceksiniz. Reyhan hanım kaynaklarla, ayetlerle, hadislerle, hakikatlerle kimin neci olduğunu <<hakaret etmeden>> açıklamış.

 

Bizim yolumuz Ehli Sünnet alimlerinin yoludur. Dine bidat sokan sapıkların azılı kâfirlerin değil. Tasavvufa bidat deyip, Velileri reddeden Teymiye gibilerinin yolu değil. İslâm'ın şanlı sancağını asırlarca taşıyan mübarek ceddimizin gitttiği yolu sapık olarak görenlerin değil.

 

Abduh ve Afgani'yi sevenlerin kafir olduğunu belirten kimse olmamış. Hatta Teymiye'yi sevenlere bile kimse kâfir dememiş. Arkadaşların dediklerinden anlaşılıyor ki, bu adamlar muteber adamlar değil.

 

İslamoğlu hakkında tek cümle etmemişsiniz.

 

Vaktimin dar olduğu için bu kadar yazmakla yetindim. Arkadaşların yazdıklarına ve benim yazdıklarına cevabınızı bekliyorum. Meryem Betül kardeşim, İsmine layık bir mümin olman dileğiyle...

öhö öhö Akhi bunları derken biraz daha forumdaki kişilerin itikadına saygılı olursan sevinirim.Çünkü benim inancımca Şeyh Bedreddin Hazretleri büyük bir Mürşid-i Kamildir, yanlış ilham yüzünden o Varidatındaki yanlışlar bulunmaktadır, yani teymiye gibi bilinçlice değildir, yanlış ilham mes'elesidir.Niyazi-i Mısri gibi nice Batın alimler Hazreti övmüşlerdir, Varidattaki yanlışlıkların yanlış ilham yüzünden olduğunu söylemişlerdir.Ha devlet mes'elesiyse kendi bir Devlet kurmaya kalkmamıştır, Şeyhulislamı oldugu Şehzadenin saltanatı ele geçirmesi için Torlakları(Anadolu Kalenderi Dervişleri) ve bazı zümreleri kendine katmıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İbni Teymiye

 

Sual: Vehhabilerin [selefilerin] Şeyh-ül-İslam bilip yolundan gittikleri İbni Teymiye kimdir, âlimlerimiz onun hakkında ne demiştir?

CEVAP

Hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. Ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı Mısır’da iki defa hapsedildi. 1263 senesinde Harran’da doğup, 1328 de Şam’da kalede hapiste iken vefat etti.

 

İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır. Kitapları, kendilerine Selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. Mezhepsizler, onu övmekte, İslam müceddidlerinin piri demektedirler. İbni Teymiye’nin şaki ve dalalette olduğu Seyf-ül-Cebbar ve farisi Tâlim-üs-sübyanda da yazılıdır.

 

Camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden Muhammed Bahitin (Tathir-ül-füad min-denisil itikad) kitabı, (Et-tevessüli bin-Nebi ve bis-Salihin), (Şevahid-ül-hak), (Cevahir-ül-bihar), (Seyf-ül-Cebbar) ve (Tâlim-üs-sübyan) kitapları, İbni Teymiye’nin dalalete düştüğünü vesikalarla ispat etmektedir.

 

İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, imam-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, izzeddin bin Cema'a, Ebu Hayyan Zahiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani, imam-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiye’ye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da, (14. asrın irşad kutbu seyyid Abdülhakim Arvasi, İbni Teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir buyurdu) diyor. (Türkiye’nin Manzarası)

 

Dal ve mudil olduğu, Savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır.

 

İslam âlimleri buyuruyor ki:

(Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.) [İbni Hacer-i Mekki - Fetava-yı hadisiyye]

 

(İbni Teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına, büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya koymuşlardır. [Şam, Mısır ve Kudüs’de kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden Muhammed] İzzibni Cemaa, onun için, Allahü teâlânın dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir. İslam âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda bulunmuştur demiştir.) [İbni Hacer-i Mekki - El-cevher-ül-munzam]

 

(İbni Teymiye’nin sözlerinin kıymeti yoktur. O, dalalettedir ve Müslümanları dalalete sürüklemektedir. Müslümanların icmasından ayrılmış, bid’at yolunu tutmuştur. İslam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu, sözbirliği ile bildirdi. Kutbüd-Berdiri, Şerhi Muhtasarda, bunu uzun yazmaktadır.) [Tahir Muhammed Süleyman - Zahiretül-fıkhil-kübra]

 

(Kitab-ül Arş onun en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır.) [İmam-ı Sübki] (Nebras haşiyesinde bildiriliyor.)

 

(İbni Teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir.) [Miratül-cenan, Nebras haşiyesi]

 

İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir. (Keşfüzzunun)

 

El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar yapmaktadır.

 

(Arş kadimdir) diyor. (Akaid-i Adudiyye şerhi)

 

(Şam camiinin minberinden inerken Allah gökten yere, benim indiğim gibi iner dedi.) [İbni Battuta -Tuhfetünnüzzar tarihi]

 

Abduh’un yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden Abdürrazık paşa bile diyor ki:

(Vehhabilik, bir bakımdan ibni Teymiye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın müceddidi denilen Abduh’daki dinde reform fikirleri de, ibni Teymiye’ye bağlıdır.)

 

(Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi. Halbuki dört mezhepte de farzdır.

 

Cehennem azabı sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin Cehennemde sonsuz kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (Bekara 81, Ahzab 65, Fussilet 28, Zuhruf 74)

 

(Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir. Eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi. İctihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. Çünkü ictihad ictihad ile nakzedilmez. Bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. Dört mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri ötekini tenkit etmemiştir.

 

Sadreddin-i Konevi, İbni Arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de saldırmıştır. Gazali’nin kitapları uydurma hadis ile dolu derdi. (Hadika)

 

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:

(İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı. Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.) [Tabakat-ül-kübra]

 

İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:

(İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.) [Kam-ul Muarıd]

 

Muhammed Ali Bey; Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki:

(İbni Teymiye’nin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat, Hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. İslamınki olamadı.)

 

İbni Hacer-i Askalani hazretleri buyuruyor ki:

(İbni Teymiye; Kabri Nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [Hazret-i] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hazret-i] Osman malı çok severdi diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [Ed-Dürer-ül-Kamine]

 

İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:

(İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir. Halbuki, masumiyet Peygamberlerin sıfatlarındandır.

Başta Peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın, velilerin, âlimlerin ve salih Müslümanların kabirlerinin ziyaret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram saymıştır.) [Fetava-i Hadisiyye]

 

Sual: Selefilerin vazgeçilmez üç prensibi varmış, bunlara uymayan Allah’ın gönderdiği din ile amel etmezmiş. Bu hususta açıklama yapar mısınız?

CEVAP

İbni Teymiye, Furkan isimli kitabında dini üç kısma ayırmaktadır. Selefilere göre bu üç prensip vazgeçilmez esaslardır. İslamiyet ancak bu üç kaide gereğince, aslına uygun olarak bilinebilirmiş. Yoksa İslam pınarını, etraftan karışmış bulanık sulardan yani mezhep imamlarının ictihadlarından arındırmak mümkün değilmiş. Çünkü fıkıhçılar, kelamcılar ve tasavvuf ehli, dinin aslına ilaveler yapmışlar, bu bakımdan din çok genişletilmiş ve içinden çıkılmaz bir hâl almışmış. Dine yapılan bu ilaveleri çıkarmak gerekirmiş.

Selefilerin sımsıkı bağlandıkları üç prensip şöyle:

1- Münezzel din: Kur’an-ı Kerimden ve sahih kabul ettiği hadis-i şeriflerden kendi anladıkları.

2- Müevvel din: Mezhep imamlarının Kitap ve sünnetten çıkardıkları hükümler.

3- Mübeddel din: Geçmiş dinlerin hükümleri ve uydurma saydığı hadis-i şerifler.

 

İbni Teymiye’ye göre, Münezzel dine uymak bütün müslümanlara farzdır. Çünkü Allahü teâlâ bir müctehidin Kitap ve Sünnetten neyi anladığını bir başka mükellefe sormaz. Hatta onu mükellef de tutmaz. Herkesi Kitap ve Sünneti anladığı ölçüde sorumlu tutar. Bu bakımdan herkes, Münezzel din ile amel etmelidir.

 

Müevvel dine, tevil edilmiş olana, ictihaddan aciz olan mukallitlere caizdir. Ama müctehid olanlara bu caiz değildir.

 

İbni Teymiye’nin selefiye yolunu savunan bütün mezhepsizler, kendilerini birer müctehid zannettikleri için, mezhep hükümleri onlar için muteber değildir, Kitap ve Sünnetten anladıklarına tâbi olurlar. Kendilerine selefiyiz diyen bugünkü mezhepsizler, kraldan çok kralcı olup, İbni Teymiye mukallit halk için müevvel din ile [mezhep imamlarının hükümleriyle] amel etmeyi caiz görürken, onlar cahillerin de, mezhep hükümleriyle amel etmesini caiz görmezler, herkesi Kitap ve Sünnete el atmaya iterler.

 

İbni Teymiye’nin Mübeddel din diyerek eski dinleri bir kalemde silip atması caiz olmaz. Çünkü geçmiş dinlerin iman yani inanılacak hususları (yani amentüdeki esaslar, insanlar tarafından bozulmadan önce) bütün dinlerde aynı idi. İslamiyet bozulan bu hususların doğrusunu bildirmiş, amele ait hükümlerin de, hepsini değil bazılarını nesh etmiştir.

 

Uydurma hadislerle amel edilen bir din yoktur. Uydurma hadis meselesi de ayrı bir konudur. Bir müctehidin usulüne göre, uydurma sayılan bir hadis, başka bir müctehidlerin usulüne göre sahih olabilir. İbni Teymiye, aklının almadığı hadis-i şeriflere hemen uydurma damgasını basmıştır. Fıkıh, kelam ve tasavvufun ortaya koyduğu hükümleri, usulleri, uydurma hadislerden çıkarıldığı havasını uyandırmak istemiştir. Onun bu mugalatasına İslam âlimleri gerekli cevaplar vermiştir.

 

Mezhepsizler, imamları olan İbni Teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup Kitap ve Sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. Bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler.

 

Biz de mezhep imamımız olan imam-ı a'zam hazretlerinin hükümleriyle amel edince, onun usullerine uyunca, Allah’ın gönderdiği din ile değil, mezhep imamlarının çıkardığı din ile amel ettiğimizi söylerler.

 

İbni Teymiye’ye uyup Kitap ve Sünnete el ve dil uzatan mezhepsizler, bizim de imam-ı a'zama uymamıza ne hakla karşı çıkarlar ki?

Share this post


Link to post
Share on other sites
öhö öhö Akhi bunları derken biraz daha forumdaki kişilerin itikadına saygılı olursan sevinirim.Çünkü benim inancımca Şeyh Bedreddin Hazretleri büyük bir Mürşid-i Kamildir, yanlış ilham yüzünden o Varidatındaki yanlışlar bulunmaktadır, yani teymiye gibi bilinçlice değildir, yanlış ilham mes'elesidir.Niyazi-i Mısri gibi nice Batın alimler Hazreti övmüşlerdir, Varidattaki yanlışlıkların yanlış ilham yüzünden olduğunu söylemişlerdir.Ha devlet mes'elesiyse kendi bir Devlet kurmaya kalkmamıştır, Şeyhulislamı oldugu Şehzadenin saltanatı ele geçirmesi için Torlakları(Anadolu Kalenderi Dervişleri) ve bazı zümreleri kendine katmıştır.

 

Aşağıdaki yazının ilk bölümü, Üstadın 'Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık' isimli eserinden; ikincisi de 'Türkiye ve Komünizm' isimli eserinden iktibas edilmiştir:

 

 

" (Rönesans)a doğru ve (Rönesans) içinde, hiç bir sistem belirtmese de ana zemini hatırlatın üç sese rastlıyoruz. Biri, Osmanlı devletinin ilk devresindeki Şeyh Bedrettin Simavî (Simavna kadısı Bedrettin), öbürleri de 16 ve 17 nci asırlar arası (Rönesans) fikircilerinden (Tomas Moros) ve (Kampanella)...

 

Nazım Hikmet'in, hakkında bir destan yazarak ilk komünist diye gösterdiği "Varidat" isimli eserin sahibi Şeyh Bedrettin, din büyükleri gözünde dalâlette bir insandır ve muhakeme edilirken "Kendi cezanı kendin biç!" diyen şeriat hakimine "Benim cezam idamdır!" cevabını vermiş ve öz hükmiyle başını kılıca teslim etmiştir. Şeyh Bedrettin'in dünyası, İslâm ölçülerine tamamiyle aykırı şekilde; herkesin rast geldiği kapıyı çalarak o evin gıda maddelerine, malına, hattâ kadınına kadar el uzatmayı mubah gören behimî (hayvanca) bir hayalden ibarettir ve aynı hayvani psikolojiden başka dayanılan hiç bir fikir mesnedine mâlik değildir. Fakat cemiyetlerin birtakım iç illetlerini sömürmek ve bazı uzak benzerliklerini alet diye kullanmaktan başka sanatı olmayan komünizm, fare kılı ile fil kılı arasındaki ayniyeti, fare ile filin aynı şey olduğu gözbağcılığına kadar götürür ve Şeyh Bedrettin'i ilk komünist olarak gösterir. "

 

*** *** ***

 

Dini bulmak lâzım... Dini nerede bulacağız? Söyleyelim: «O mâhîler ki, derya içredir, deryayı bilmezler!..» Din de yalnız ve tek kelimeyle İslâmiyette...

 

Hükmü başa aldık. Şimdi işin tarihçesine ve ispatına geçiyoruz. Dâvanın iptidaî sesleri 19. Asır kapısında başlamış olmasına rağmen, ilk inandırıcı sesleri eskidir. Ve ne gariptir ki, bunlardan biri bizdedir. Türk vatanında, Şeyh Bedrettin Simavi.. Simav'ın Kadısı Bedrettin... Komünist, nerede kendisini andırır bir şey bulursa hemen onu nefsine mal etmek politikasındadır. Sonunda göreceğiz. Şeyh Bedrettin dinde dalâlet ifade eden bir insandı.

 

Ve Şeriatla başı kesildi. Ne kadar adaletle kesildiğini söyleyeyim: «Varidat» isimli bir eserin sahibi ve dalâlet temsilcisi... Hiç bir sistematik davranışla alâkası olmadan, her evin kapısını açıp malına el atmak... Bir nevi şekavete benzer bir eşitlik dâvasının adamı... Ve ihtilalci... Onu hemen kendilerine mal etmeye kalkıştılar. Nazım Hikmet «Simav'ın Kadısı Bedrettin» isimli bir destan yazmıştır.

 

Hakiki kadı ona sordu: «Senin cezan Şeriat'de nedir?»... Onda da bir insaf zerresi kalmış olacak ki, «idamdır!» dedi ve idam edildi. İlk komünist saydıkları sahte şeyh, kendilerinden daha insaflı...

 

..........

Sitemize iktibas edilmiş, bende tekrar buraya kopyaladım. http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?sh...=5881&st=18

Share this post


Link to post
Share on other sites

'Kur'an ve Hadisin zahirine göre itikat ve amel etmek ve bu iki emir kutbunun hakikatine erme yolunda ne 'İcma', ne de 'Kıyas' gibi hiçbir vasıta tanımamak, maverai her anlayış ve görüşü dibinden kazımak ve böylece başta Kur'an ve Hadis bulunmak üzere topyekün kainatı elden çıkarmak ve ebedi helake yol açmak metodu...'

 

Üstad Necip Fazıl'ın 'Doğru Yolun Sapık Kolları' eserinden... Teymiyye ve onun yolundan gidenleri için enfes bir teşhis...

 

Yine aynı eserden Şeyh Bedreddin:

'Mezhebini kuramayan, fakat kuracak olsaydı en büyük belayı getirecek olduğu besbelli ve yirminci asırda bile istirmacıları meydanda bir sapık...'

 

Abdulkadir Geylani'nin 'Gunyetü't-talibin' adlı eserinden:

'Ashabın hilafına görüş ileri sürerler.

Kabir azabına, Havz-ı Kevser'e, şefaata da inanmazlar.'

Geylani'nin Hariciler mevzuundaki bir hükmü...

Kabir azabının olduğunu İmam Gazali 'İhyau 'ulumid-din' adlı muhteşem eserinde de, delilleri ile ortaya koyar ve kabir azabının olduğunu söyler.

 

Şefaat mevzuunu da, Allah'a şirk koşmak sayarlar ve bu yüzden tasavvaf ilmini kabul etmezler.

 

Bilmezler ki, İmam-ı Azam gibi bir büyüğü de yetiştiren Batın alimi Maruf Kerhi hazretleridir, diyeceğim ama, mezhep tanımayanları da var bu taifenin...

 

Şimdilik bu kadar...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Aşağıdaki yazının ilk bölümü, Üstadın 'Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık' isimli eserinden; ikincisi de 'Türkiye ve Komünizm' isimli eserinden iktibas edilmiştir:

 

 

" (Rönesans)a doğru ve (Rönesans) içinde, hiç bir sistem belirtmese de ana zemini hatırlatın üç sese rastlıyoruz. Biri, Osmanlı devletinin ilk devresindeki Şeyh Bedrettin Simavî (Simavna kadısı Bedrettin), öbürleri de 16 ve 17 nci asırlar arası (Rönesans) fikircilerinden (Tomas Moros) ve (Kampanella)...

 

Nazım Hikmet'in, hakkında bir destan yazarak ilk komünist diye gösterdiği "Varidat" isimli eserin sahibi Şeyh Bedrettin, din büyükleri gözünde dalâlette bir insandır ve muhakeme edilirken "Kendi cezanı kendin biç!" diyen şeriat hakimine "Benim cezam idamdır!" cevabını vermiş ve öz hükmiyle başını kılıca teslim etmiştir. Şeyh Bedrettin'in dünyası, İslâm ölçülerine tamamiyle aykırı şekilde; herkesin rast geldiği kapıyı çalarak o evin gıda maddelerine, malına, hattâ kadınına kadar el uzatmayı mubah gören behimî (hayvanca) bir hayalden ibarettir ve aynı hayvani psikolojiden başka dayanılan hiç bir fikir mesnedine mâlik değildir. Fakat cemiyetlerin birtakım iç illetlerini sömürmek ve bazı uzak benzerliklerini alet diye kullanmaktan başka sanatı olmayan komünizm, fare kılı ile fil kılı arasındaki ayniyeti, fare ile filin aynı şey olduğu gözbağcılığına kadar götürür ve Şeyh Bedrettin'i ilk komünist olarak gösterir. "

 

*** *** ***

 

Dini bulmak lâzım... Dini nerede bulacağız? Söyleyelim: «O mâhîler ki, derya içredir, deryayı bilmezler!..» Din de yalnız ve tek kelimeyle İslâmiyette...

 

Hükmü başa aldık. Şimdi işin tarihçesine ve ispatına geçiyoruz. Dâvanın iptidaî sesleri 19. Asır kapısında başlamış olmasına rağmen, ilk inandırıcı sesleri eskidir. Ve ne gariptir ki, bunlardan biri bizdedir. Türk vatanında, Şeyh Bedrettin Simavi.. Simav'ın Kadısı Bedrettin... Komünist, nerede kendisini andırır bir şey bulursa hemen onu nefsine mal etmek politikasındadır. Sonunda göreceğiz. Şeyh Bedrettin dinde dalâlet ifade eden bir insandı.

 

Ve Şeriatla başı kesildi. Ne kadar adaletle kesildiğini söyleyeyim: «Varidat» isimli bir eserin sahibi ve dalâlet temsilcisi... Hiç bir sistematik davranışla alâkası olmadan, her evin kapısını açıp malına el atmak... Bir nevi şekavete benzer bir eşitlik dâvasının adamı... Ve ihtilalci... Onu hemen kendilerine mal etmeye kalkıştılar. Nazım Hikmet «Simav'ın Kadısı Bedrettin» isimli bir destan yazmıştır.

 

Hakiki kadı ona sordu: «Senin cezan Şeriat'de nedir?»... Onda da bir insaf zerresi kalmış olacak ki, «idamdır!» dedi ve idam edildi. İlk komünist saydıkları sahte şeyh, kendilerinden daha insaflı...

 

..........

Sitemize iktibas edilmiş, bende tekrar buraya kopyaladım. http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?sh...=5881&st=18

 

 

 

Üstad 2 tür görüşten bunu almıştır.Ama ters görüşte olan alim-evliyalarda vardır.Zaten itikadi olarak değil siyasi olarak ceza verildiğinden hazrete kanı helal malı helal değildir denmiştir.Dediğiniz itikadda olsa malıda helal olurdu.Komunizmle alakası yoktur.Sonradan uydurulan safsatalar bunlar.Neyse bu konuya fazla girmeyelim.Niyazi-ul Mısri "Kuddise Sirruh" hazretlerinin bir şiiriyle sonladırayımda konu yerinden ayrılmasın.

 

Muhyiddin-u Bedrettin, Ettiler İhya-i Din

Derya Niyazi Füsus, Enharıdır Vâridat

 

*Fusûs:Hazret-i Şeyhul Ekber"Kuddise Sirruh"a Efendimiz Aleyhisselam tarafından verilen batınî sırlarla dolu bir kitâp.Fusûs-u'l-Hikem.

*Vâridat:Bedrettin E's-Samavnevi Hazretlerinin batıni konuları işlediği bir kitabı.Yanlış İlhamlar yüzünden yanlış şeylerde barındırır.

*Enhâr:Nehirler

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şeyh Bedrettin, Samavne kadısının oğludur. Mısır'da okudu. Bir müddet sonra sapıtıp, müridleri halkın imanlarını bozmaya başladı. Üzerlerine Bayezid paşa gönderilip dağıtıldı. Kendisi Bosna'ya kaçtı. Müridler topladı. Yine sapık yol tuttular. Üzerlerine yine asker gönderildi. Tevbe eden müridleri tarafından yakalanıp teslim edildi. Mevlana Haydar Hirevi'nin başkanlığındaki ilim heyeti tarafından muhakeme olunarak, ölümüne fetva verildi. 1415 senesinde idam edildi. Görüldüğü gibi, ölümüne fetva verilecek kadar küfründe zararlı olan bir mülhid idi.

 

Şeyh Bedrettin gibi bi sapığı öven alim veya evliya olması ihtimali yoktur,eğer varsa kimdir o veli yazında bizde bilelim

Share this post


Link to post
Share on other sites
İslamoğlu, kadın erkek her mümine Cuma namazı farzdır diyor. Hâlbuki kadınlara Cuma namazı farz değildir. ( Buradaki cevabı )

 

Gene üstadı teymiyye hakkında kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevap ( Burada )

 

Kadınla erkeğin namaz kılma şekillerinde farklılıklar vardır. Ama İslamoğlu verdiği bir cevapta böyle bir farklılığın olmadığını söylemekte. ( Burada )

 

Kadınlardan peygamber gelmediği ve kadının peygamber olamayacağı herkesçe malûm. Ama İslamoğlu kadınlardan da peygamber geldiğini söylemekte, buna da hz Meryem’i örnek göstermekte, bu bilginin de Hz. Eşari’den alındığını belirtmekte. İmam-ı Eşari hazretleri ehli sünnete bağlı kıymetli bir imamdır. 40 yaşından sonra ehli sünnet itikadına bağlanmış ve ondan önce yazdıklarını reddetmiştir. (Daha fazla bilgi için tıklayınız) İmam-ı Eşari ya bu yaştan önce böyle bir şey demiştir yahut yamukluğa pek meyilli olan İslamoğlu onu yanlış anlamıştır. Kadın peygamber yoktur.. ( Buradaki cevap )

 

Fıkhî hükümlerde, itikat meselelerinde ne durumda olduğunu görüyoruz. Bunların dışında kendisinin sapık görüşleri peygamberimize kadar bulaşıyor. Yahudileşme Temayülü isimli kitabında İslam’a ait olan bir çok noktayı kendisi reddetmek istediği için o noktaları Yahudileşmeye ait bir temayül olarak göstermiştir. Bu kitabı için yazılan bir reddiye, ilgili mevzuları sayfa numaralarını da vererek gözler önüne seriyor. Reddiyeyi okumanızı tavsiye ederim. Kitaptan da ilgili yerlerin aslını görmek mümkün. Kitaplarından, yazılan reddiyelerden ve köşe yazılarından müteşekkil bir dosyayı buraya tıklayıp indirebilirsiniz.

 

ayrıntılı aydınlatıcı bilgiler için Allah c.c razı olsun reyhan hanım..

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kabir Azabı

Kabir azabı olduğuna inanmayan arkadaşım var. Kendisinin Kur'anı Kerim'i incelediğini ve kabirle ilgili bir bilgi bulamadığından inanmadığını söylüyor.Kesin delilleri nerede geçmektedir?

2007

 

CEVAP: Kabir azabı,islam ekolleri arsında temel bir tefrika konusu olmuştur.. Savunanlar da reddedenler de Kur'an'dan bazı ayetleri delil getirmişler, fakat bu deliller doğrudan kabir azabının varlığına ya da yokluğuna delalet etmediği için iki tarafın tezi de temelsiz kalmıştır.Kabir azabı ancak hadislerle temellendirilebilir.hadisler ise akaide konusu olamazlar. Dolayısıyla kabir azabı iman veya inkarın konusu değildir.

 

m.islamoğlu[Efgani mezhebsizini savunanlardanTürkiye’deki mezhepsiz reformcuları kaynak alarak kitaplar yazanların içinde kalemi güçlü bir isim]

 

 

biri mustafa islamoğlunu durdursun...

 

 

 

 

 

Kabir Azaplarının Delilleri

 

Hadisler:

 

1- Peygamberimiz mezarlıktan geçerken: "Kardeşiniz için Allah'tan mağfiret dileyiniz. Çünkü o şu anda sorguya çekilmektedir" demiştir. (Sünen-i Ebu Davut)

 

2- "İdrardan sakınınız, zira kabir azabının çoğu ondandır." (Camiussağir)

3- "Şüphesiz kabrin sıkıştırılması vardır. Kabrin sıkıştırılmasından kimse kurtulamaz. Kurtulacak olsaydı, ölümünden dolayı arşın titrediği Said b. Muaz kurtulurdu." (Fıkhul-Ekber Aliyyul Kari Şerhi, Kaynağı bulunamamıştır.)

 

4- Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizi)

 

5- Şüphesiz kabir ahiret konaklarının ilkidir. Eğer ölü bu konaktan kurtulursa ondan sonrası daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonrası daha zordur. (A.i. Hanbelin Müsnedi)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Şeyh Bedrettin, Samavne kadısının oğludur. Mısır'da okudu. Bir müddet sonra sapıtıp, müridleri halkın imanlarını bozmaya başladı. Üzerlerine Bayezid paşa gönderilip dağıtıldı. Kendisi Bosna'ya kaçtı. Müridler topladı. Yine sapık yol tuttular. Üzerlerine yine asker gönderildi. Tevbe eden müridleri tarafından yakalanıp teslim edildi. Mevlana Haydar Hirevi'nin başkanlığındaki ilim heyeti tarafından muhakeme olunarak, ölümüne fetva verildi. 1415 senesinde idam edildi. Görüldüğü gibi, ölümüne fetva verilecek kadar küfründe zararlı olan bir mülhid idi.

 

Şeyh Bedrettin gibi bi sapığı öven alim veya evliya olması ihtimali yoktur,eğer varsa kimdir o veli yazında bizde bilelim

Sizin hangi kitaptan bunları aldığınızı biliyorum, Şeyh Bedreddin EsSamavnevi hazretleri ilhamında hata etmiş bir Hakk eridir.Siz bu yazılanları görmedniz gözünüzle, ama o pirlere ilhamla bunlar kalplerine doğdu.Biraz yazımı mutassıblıgınızı, zahiriliğinizi bırakıp okusaydınız, kim oldugunu mahlas bölümünden öğrenirdiniz.Neyse uzatmayalım diyelim, Şeyhulislam Ebussuud Efendinin babası dahi övüyor(Gidin Muhyiddin Yavsi Hazretlerinin(Ebussuud Efendinin babasıdır) Şerhu âlâ Vâridat-ı Kübrâ li'ş-Şeyh Bedreddin Simavî kitabını okuyun(transkripasyonu bile yoktur yalnız.Bir satır aktarayım:

“Bu risaleyi Peygamber şeriatının güneşi, Mustafa yolunun Bedr'i (ayı)... Hakkı bilen, gerçeği gerçekleştirmiş erenlerin seçkini, olgunluğa irmişlerin en olgunlarının en olgunu... Allaha mensup bilginlerin tam inanç gerçeğine varanların sultanı, hak, şeriat ve takva ve dinin Bedr'i yazmıştır. Allah aziz sırrını kutlasın.” )

bu zatı ama siz ve sizin gibiler zahiriliğinden ödün vermez, ha kalbine ilham gelmeyip tarih kitaplarına inanıp hazreti kötülüyen Velilerde vardır, Velidir onlar şekimiz yok, Ama siz gibi zahirilerin kabul ettiği velilerdende Hazreti öven çok zat vardır:

Niyazi-i Mısrî Kaddesellahu Teala ve Tekaddes Esrarahul Azizul Fettah

Muhammed Nûr-u'l-Arâbî Kaddesellahu Teala ve Tekaddes Esrarahul Azizul Fettah

 

Bunlar şuanda aklımda olanlar, bende Osmanlıca çok kaynak var.Büyük ihitmalle Nakşi meşreplisiniz.Ama tasavvufu zühd-ü takva tasavvufu görürüsünüz.Zahiriliğin en alasını yaparsınız.Tüm velilerin köprüdür buyurduğu mecazi aşka günah hatta şirk diyenleriniz vardır.Aşk-u Cezbeyi lafta söylersiniz.Sorarım size siz nasıl tasavvuf ehlisiniz?Siz cezbe ve sekr diye birşey bilmezmisiniz?O anlarda söylenen sözleri bilmezmisiniz?Halk içinde Hakk ile desturunu tam zahirilerin istediği gibi yorumlarsınız.Sorarım size siz nasıl Nakşisiniz? Vallahi Nakşibendiyye yolu sizin tuttuğunuz yol değidir.Oda bir tasavvuf yoludur, batınilik yoludur(burda kastım şii batınilik ismaililik haramları helal sayma değil kalbçilik,maneviyata inanma, Şeyh Tebrizinin dediği gibi şu bunu dedi değil Rabiim kalbime bunu dedi yolu belirtiyorumki o yüksek taassubunuzla bana saldırmayasınız, kastımı anlayınız.)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Din sahasında söz söyleyenlerin kıymeti, kendilerine kimleri üstad edindiklerine bağlıdır. Vakıf Ahmet kardeşim Mustafa İslamoğlu hakkında aslında doğru tespitlerde bulunmuş. İslamoğlu’nun kimleri sevdiğine ve üstad bellediğine baktığımız zaman nasıl bir çizgide olduğu ayan beyan ortaya çıkmaktadır. Kendisi Hamidullah’ı, Efgani’yi, Abduh’u, Mevdudi’yi, Seyyid Kutub’u ve İbn-i Teymiyye'yi âlim olarak görmekte ve göstermektedir.

(edit: isimlerin üzerine tıklayarak ilgili yazılara ulaşabilirsiniz) Bu kişilerin de ne oldukları İslam dünyasındaki sapıklık ve mezhepsizlik sahasından haberdâr olanlarca malûmdur. Allah Üstaddan razı olsun, bunların gerçek yüzünü göstermiştir.

 

 

M. İslamoğlu’nun Hamidullah’ın ölümü ardından Sami Hocaoğlu müstearıyla yazdığı methedici bir yazısı var. Yazıyı buraya tıklayıp okuyabilirsiniz.

 

 

İbn-i teymiyye ise İslamoğlu için bir “Üstad”. "İbn-i Teymiyye ve Bir Eseri Üzerine" isimli yazısında (buraya tıklayıp okuyabilirsiniz) Teymiyye için üstad sıfatını kullanıyor, bazı yazılarında da ondan büyük âlim diye bahsetmiştir.

 

 

Bunun dışında İslamoğlu’nun Cemalettin Efgani’yi göklere çıkaran ve Efgani’yi sevmeyenleri yerin dibine batıran çok meşhur bir konuşması vardır. O konuşmada kendisi Efgani'nin "İslam’ın yiğit evladı" olduğunu söylüyor ve Efgani'yi Abduh gibi bir âlimi(!) yetiştirmiş olduğu için övüyor. Efgani 2. Abdulhamid devrinde İstanbul’a geldiğinde cennet mekan sultanımız onun sapıklığını gördüğü için uzaklaştırmıştır. İslamoğlu, padişahın bu icraatini de korkaklıkla yaftalıyor ve Abdülhamid hanın korkularının baskın çıktığı için onu gönderdiğini ve onun için casus da tahsis ettiğini söylüyor. Abdulhamid hanın din hassasiyetini ve Efgani'nin sapıklığını bilenler padişahın neden böyle bir yol izlediğini elbette ki anlayacaklar, İslamoğlu gibi Efgani'yi yüceltme gayesiyle Abdulhamid'e korkak deme gafletinde bulunmayacaklardır. Bu videoyu kulaklarıyla dinlemek, gözleriyle izleyip şahit olmak isteyenler ktunnel gibi bir siteden youtube‘a girip 'islamoğlu efgani' kelimelerini bir arada aratırlarsa ali suavi ve cemalettin efgani başlığını taşıyan videoyu izleyebilirler. /edit: Buraya tıklayıp izleyebilirsiniz) Bu konuşmanın sonunda asıl bombayı patlatıyor İslamoğlu. Efganiyi ve ona kötü diyenleri kastederek diyor ki: “Elinizi vicdanınıza koyun, buna kara çalan adamlar bunun tuvalet bezi etmezler. “

 

 

Kendisi son olarak bir de meal-tefsir yazmış bulunmakta. Zaten tefsir dersleri de var idi. O kitapta da bir çok galiz hatasının olduğu söylenmekte. Birçok zehirli koldan beslenen, islam âlimlerinin değil reformcu, bidatçi, dini içten yıkıcı takımın peşinden giden birinin verebilecekleri onlardan topladıklarından müteşekkil olacaktır elbette. Bu insanları sevenler epey fazla. Allah cümle Müslümanları razı olduğu yolda ilerletsin ve o yoldan ayırmasın.

 

Daha önceden kendisi hakkında beyan edilen fikirlerinden Üstad'a da laf attığını öğreniyoruz. Buraya tıklayıp ilgili mesajları okuyabilirsiniz.

 

İzniniz varsa,bu pasajı,kaynak belirterek başka sitelere taşımak istiyorum?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

Sitemizin adını kaynak göstererek yazıyı başka yerlere ekleyebilirsiniz.

Saygılarımla.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamlar,

Sitemizin adını kaynak göstererek yazıyı başka yerlere ekleyebilirsiniz.

Saygılarımla.

Selam üzerinize olsun;

Sitenin adını belirterek paylaştım,ALLAH razı olsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mustafa İSLÂMOĞLU'nun Gerekçeli Meal-Tefsir Kitabında Bir Âyetin İnkârı

 

 

Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: "Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?" şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen "Yahudileşme temâyülü" kitabı, bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu.

 

 

 

 

 

 

 

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ism-i şerîfiyle! Bizleri Ehl-i Sünnet itikadı üzere sabit kılan Allâh-u Te'âlâ'ya hamd-ü senâdan, Cumhur'un yolundan ayrılanları, İslâm ipini boynundan çıkarmakla niteleyen Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e salât-ü selamdan ve O'nun yolundan bir karış bile ayrılmayan âl-i ashâbına hayırla duadan sonra: Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: "Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?" şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen "Yahudileşme temâyülü" kitabı bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu. Bu esnada fıkıh âlimlerinin cumhurunu, "Hayızlı kadınların camiye giremeyeceği" gibi bazı fetvalarından dolayı Yahudilere meyletmekle suçladığını görmem de işin tuzu biberi oldu. Sonra bana verilen "Üç Muhammed" kitabında, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına tazim sadedinde yazılmış olan Kâzî İyaz (Rahimehullâh)ın "eş-Şifâ"sı ve İmâm-ı Süyûtî'nin "el-Hasâis"i gibi muteber eserlerde geçen sahih rivâyetleri tenkit ederek, "Bu kitaplarda anlatılan hârikulâde vasıfların Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)de bulunmadığı"nı söylemiş olduğunu görmem, bende tedavisi kabil olmayan çok derin bir yara açtı. Ama daha sonra elime geçen "Gerekçeli Meal" kitabında onun, bu yazımızda örneklendireceğimiz üzere; "Teröristlerin cezasıyla ilgili" bir âyeti nasıl yok saydığını, "Tur dağının Yahudiler üzerine kaldırılması" gibi bazı mûcizeleri ne tür sudan bahanelerle reddettiğini ve "Uzeyr (Aleyhisselâm)ın yüz sene ölü bırakıldıktan sonra diriltilmesi" gibi, Allâh-u Te'âlâ'nın yaşanmış olaylar olarak kıssa ettiği bir takım gerçekleri nasıl temsil ve mecaz olarak nitelediğini görünce, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına izafe ettiği nâkısaları ve müctehid imamları Yahudilere meyletmekle suçlayarak onlara attığı iftiraları yadırgamaz hale geldim. İnşâallâh bu yazımızı takip edecek yazılarımızda, onun bu tür fasit ve müfsit görüşlerini ibtal etmek üzere bir takım ilmî reddiyeler kaleme alacağız. Ancak bu yazımızda Mâide Sûresinin otuzüçüncü âyet-i kerîmesinde geçen İslâm'ın önemli bir hükmünü nasıl yok saydığını beyan etmeyi münasib gördük. Şimdi ilk olarak kendisinin mealine ve dipnotuna hiç müdahale etmeksizin yazdıklarını size aynen aktaracağız, daha sonra da tahlilini hep birlikte yapacağız. "Allah'a ve Rasûlü'ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (âdil) bir karşılıktan ibarettir. Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; âhirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir." Yazar bu âyetin dipnotunda (1/197) şu kaydı düşmüştür. "Bu cümle bir 'inşa' cümlesi değil bir 'ihbar' cümlesidir ve dolayısıyla Kur'an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bundan öte, Allah Rasû lü'nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir." Mezkûr şahsın mealini ve gerekçesini böylece okumuş oldunuz. Buna mukabil bir de Üstâdımız Mahmud Efendi Hazretlerinin hazırlamış olduğu "Kur'ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi"ndeki meale göz atalım. "Allâh'a ve Rasûl'ün(ün dostları olan müminler)e harp açmakta olan (ve insanların yollarını kesip mallarını çalan) o (imansız) kişilerin ve (Müslümanlardan da olsa) yer(yüzün)de fesat (ve bozgunculuk çıkartmak) için koşuşturan kimselerin cezası, (sadece öldürmekle yetinmişlerse,) ancak (kısas yoluyla) öldürülmeleri yahut (cinâyetle birlikte mal da gasbetmişlerse,) asılmaları veya (cinâyet işlemeyip sadece mal almışlarsa,) ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da (korkutmadan başka bir şey yapmamışlarsa,) o (oturdukları) yerden sürül(üp hapse gönderil)meleridir. İşte sana! Bu (cezalar), dünyâda onlar için büyük bir (alçaklık, rezillik ve) rüsvaylıktır, (günahlarının büyüklüğünden dolayı) âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır!" Görüleceği üzere İslamoğlu, Kur'ân-ı Kerîm'in metninde olmayan birçok kelimeyi metne sokmasının yanısıra, dipnotta bu âyetin bir "İnşâ" değil de, bir "İhbar" olduğunu öne sürmüştür. Sizin anlayacağınız şekilde ifade etmem gerekirse, "İnşâ", "Bir şeyi emretmek ve yapılmasını istemek" mânâsına gelmekte, "İhbâr" ise: "Evvelce olmuş bir şeyin vukuunu haber vermek ve nakletmek"tir. Onun dediğine göre bu âyet-i kerîmede zikredilen ceza hükümleri, bir haber niteliği taşımaktaysa, bu haber kimlerin uygulamasını bize nakletmektedir. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Ayrıca bu ceza uygulanmayacaksa, sadece anlatılıp geçilecekse bu durumda âyet-i kerîmede beyan edilen "Dünyadaki rüsvaylık" teröristlere nasıl ulaşacaktır. Onlar bu cezalara maruz kalacak yerde sadece bunları hikâye gibi dinlediklerinde, rezil olacak yerde gülüp sevineceklerdir. Yine böylece bu durumda bir sonraki âyet-i kerîmede konu edilen: "Ancak siz kendilerini yakalamadan tövbe edenler müstesna" kavl-i şerîfi, mânâsız boş bir kelâmdan öte geçmeyecektir. Çünkü ceza yoksa istisna ve müstesna mefhumları kime işletilecektir?! Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de aynı ifadeyle zikredilen: "Fakat eğer onlar sizinle (Mescid-i Haram'da) savaş (başlat)ırlarsa, (oranın hürmetini önce onlar ihlâl ettiği için,) siz de (hiç aldırmadan) onlarla savaşın. İşte sana! Kâfirlerin cezası böylece (misilleme)dir." (Bakara Sûresi:191) "Hırsızlık yapan erkekle, hırsızlık yapan kadına gelince; her ikisinin (çalıp) kazanmış oldukları şeye ceza olarak, Allâh'tan caydırıcı bir azap olmak üzere ikisinin de (sağ) ellerini (bileklerinden) kesin!...." (Mâide Sûresi:38) "Ey iman etmiş olan kimseler! Siz ihramlı kişilerken av öldürmeyin! İçinizden her kim onu kasten öldürürse, işte sana! (O kişinin yapması gereken;) öldürmüş olduğu hayvanın misli bir ceza (ödemesidir) ki; sizden adâlet sahibi iki kişi ona karar verecektir…." (Mâide Sûresi:95) âyet-i kerîmelerinde "Ceza" tabiri, hüküm ifade etmekteyken, burada konu edilen "Ceza"nın, üstelik: "Onların cezası ancak ve ancak budur" mânâsını ifade eden "İnnemâ" edatıyla zikredilmiş olmasına rağmen hükümsüz olması hangi delile dayanmaktadır. Bu konuda bu âyet-i kerîmenin hükmünü nesheden başka bir âyet-i kerîme yokken, bir âyet nasıl geçersiz addedilebilir. Oysa Fahru'r-Râzî, Beyzâvî ve Nesefî gibi birçok tefsirde: "Allâh-u Te'âlâ ile muhârebe yapılamayacağından dolayı burada Allâh-u Te'âlâ'nın emirlerine muhâlefet eden ve Rasûlünün hükümlerine başkaldırmış olan kimselerin cezası konu edilmiştir" denilerek bu âyet-i kerîmenin bir haber niteliğinde olmayıp, İslâm'ın bir had cezasını beyan ettiği belirtilmiştir. İslamoğlu bu âyet-i kerîmenin hükmünü yok saymakla kalmamış, üstelik "Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in böyle bir tatbikatı olmadığının tarihi bir gerçek olduğu"nu savunarak tarihi bir iftirada bulunmuştur. Zîrâ Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu hükmü işlettiği, en sahih kaynaklarda zikredilmektedir. Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: "Ukl ve Urayne kabîlelerinden birtakım insanlar Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek Müslüman olduklarını açıkladılar. Fakat sonra Medine'nin havası kendilerine yaramayınca hastalanıp zayıflamaya başladılar ve ovadaki develerin yanına gidip onların sütlerinden içerek sağlıklarına kavuşmak için Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den izin istediler. Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in müsâadesi üzere Kuba civârındaki zekât develerinin yanında bir müddet kalıp iyileştiklerinde, dinden dönerek develerden birini boğazladılar, çobanlardan birinin ellerini ve ayaklarını kesip, diline ve gözlerine de diken batırarak ölünceye kadar kızgın güneşin altında bıraktılar, diğer develeri de alıp götürdüler. Sağ kalan bir çobanın haberi üzerine Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yirmi kişilik bir müfrezeyi onların takibine gönderdi. Yakalanıp getirildiklerinde Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) onlara kısas yapılmasını emretti. Bunun üzerine o cânilerin gözleri çıkarıldı, elleri ve ayakları kesildi ve ölünceye kadar o hal üzere Harre tarafında bırakıldılar." (Buhârî, Meğâzî: 34, No: 3956, 4/1535; Zekât: 67, No: 1430, 2/546; Müslim, Kasâme:2, no:1671, 3/1297; Neseî, Tahâret, 191, no:304, 1/174; Ebû Dâvûd, Hudûd:3, no:4364, 2/534; Tirmizî, Taharet:55, no:72, 1/106; İbni Mâce, Hudud:20, no:2578, 2/861; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:12042, 4/214) İslamoğlu'nun, bu rivâyetleri bilmeyecek kadar cahil biri olmadığını düşünürsek, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu âyeti tatbik etmediğini söylemesi, bizde ister istemez burada bir sû-i kasd (kötü niyet) bulunduğu düşüncesini uyandırmıştır. Zaten bu kişinin bu rivayetleri bilmeyecek kadar cahil biri olduğunu kabullenmemiz durumunda da, yine insanları böyle bir kişiyi dinlememeleri ve kitaplarını okumamaları hususunda uyarmak boynumuzun borcudur. Ayrıca bu âyet-i kerîme, teröristlere uygulanacak ceza hakkında Kur'ân-ı Kerim'de misli bulunmayan tek âyet olma özelliğini taşıdığı için bütün müctehidler tarafından işletildiği ve kendisinden ciltler dolusu hükümler istinbat edildiği, dört mezhebin fıkıh kitaplarında kaleme alınmıştır. Bu husustaki bazı genel hükümleri şöyle özetleyebiliriz. El-Mevsû'atü'l-Fıkhiyye isimli eserde (17/158-161) zikredildiğine göre: "Kendileri yakalanmadan önce tövbe etmedikleri müddetçe muharib (terörist)lerin cezalandırılmasının, kaldırılmaya ve bağışlanmaya elverişli olmayan İlâhî hadlerden bir had olduğu" hususunda fıkıh âlimleri arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta temel teşkil eden nass ise; "Allâh'a ve Rasûl'üne harp açmakta olan o kişilerin ve yerde fesat için koşuşturan kimselerin cezası, ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da o yerden sürülmeleridir. İşte sana! Bu, dünyâda onlar için büyük bir rüsvaylıktır, âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır! Ancak o kimseler müstesnâ ki kendilerine güç yetirmenizden önce tevbe etmiştirler! Bilin ki; Allâh gerçekten Ğafûr'dur; Rahîm'dir." (Mâide Sûresi:33-34) âyet-i kerîmeleridir. Fıkıh âlimleri, âyet-i kerîmede geçen cezaların nasıl uygulanacağı hakkında farklı görüşler serdetmişlerdir. Şâfi'îler, Hanbelîler ve İmâm-ı Muhammed ile İmâm-ı Ebû Yûsuf (Radıyallâhu Anhum) bu hükümlerin âyet-i kerîmede geçen tertip üzere uygulanacağı ve hükümlerin işlenen suça göre taksim edileceği görüşüne gitmişlerdir. Buna göre; hem öldürüp hem mal alan öldürülüp asılır, sadece mal almakla yetinenin sağ el ve sol ayağı kesilir, eşkiyalık yapıp yolcuları korkutan, fakat öldürme ve mal alma gibi suçlara bulaşmayan kimseler sürgüne gönderilir. İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ) da âyet-i kerîmeyi böylece tefsir etmiştir. (Ravzu't-tâlib:4/155; el-Muğnî, 8/288; Ravzatu't-tâlibîn:10/156-157; Metâlibü Üli'n-nühâ: 6/252-253; Nihâyetü'l-muhtâc:8/3) İmâm-ı Ebû Hanîfe (Radıyallâhu Anh)a göre; muharib kimse bir insan öldürmeden veya bir mal gasbetmeden yakalanırsa, tazir (azarlanma) cezasına çarptırıldıktan sonra tövbe edinceye kadar hapsedilir. Eğer hırsızlığın nisabı kadar (1.0,5 gram altın veya o değerde bir) mal almışsa eli ve ayağı çaprazdan kesilir, masum bir kişiyi öldürmüş, ama mal almamışsa öldürülür, hem cana kıymış hem de mal almışsa, ceza verme yetkisine sahip olan kimse, üç işten birini yapmakta serbesttir. Dilerse ellerini ve ayaklarını çaprazlama keser, sonra öldürür. İsterse sadece öldürür. İsterse asar. (Bedâi'u's-sanâi' : 7/94; İbni Âbidîn: 3/213; el-İhtiyâr:4/114) İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh)a göre ise; öldürenin mutlaka öldürülmesi gerekir. Ancak kılıç darbesiyle veya asılarak öldürülmesi hususunda yönetim serbesttir. Sadece yol kesmekle yetinseler bile idare hangisinin daha kârlı olduğunu gözeterek, öldürmek yahut asmak veya çaprazlama kesmek hususunda muhayyerdir. (Bidâyetü'l-müctehid:2/491-492; Şerhu'z-Zürkanî:8/110; Hâşiyetü'd-Düsûkî: 4/350; Tefsîru'l-Kurtubî: 6/152) Görüldüğü üzere; dört mezhebin sahibleri olsun, mezheb içi müctehidler olsun, hepsi de bu âyet-i kerîmeyi tahlil ve tatbik etmişler, hiçbiri hükümsüz kabul etmemişlerdir. Hal böyle iken İslamoğlu'nun: "Bu âyet-i kerîme el ve ayak kesilmesini emretmemektedir, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bunu yapmamıştır, bu sadece mücerred bir anlatımdır" demesi, bu âyeti hükümsüz kılması anlamına gelir ki bunun da inkârın bir türü olduğunda şüphe yoktur. Burada beni daha çok şaşırtan şu olmuştur; İslâmoğlu'nun beyânına göre bu "Gerekçeli Meâl"in fıkhî notları Hayrettin Karaman'la müzâkere edilmiş! Bu durumda böyle bir târihî hatâ onun da mı gözünden kaçmış yoksa o da mı aynı görüşte?! Eyvâh ki ğarîb oldu şerî'at-i Muhammed, Ki kaldı bu misilli ulemânın eline! Allâh-u Te'âlâ'nın âyetlerinden birini inkâr, tümünü inkâr sayılacağına göre, işin ne boyuta vardığı siz okurlarımızın isabetli anlayışlarına havale edilmeye değer bir husustur. Artık "Kâfirlere İslâm'ı hoş gösterelim" derken İslâm'ın kol kesme, recm ve kısas gibi hükümlerini ve Allâh'ın ahkâm âyetlerini inkâra düşerek kâfirlerin durumuna düşmekten Allâh-u Te'âlâ'ya sığınırız ve siz okurlarımızı, bütün Müslümanları bu hususta uyarmanız ve bu reddiyeleri okutmanız temennîlerimizle Allâh-u Te'âlâ'ya emanet ederiz. Allâh-u Te'âlâ'nın selâmı, rahmeti ve bereketleri hepinizin üzerine olsun.

 

 

Ahmet Mahmut ÜNLÜ

 

kaynak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cehennemin ebediliği konusunda gerçekten cozuttu İslamoğlu...

 

31 tane ayetle açıklanmış bir konuya nasıl gayb dersin birde bu gaybdır diyerek teymiyyenin yamağının sözlerini millete açıklarsın..

 

İçki haramdır ayeti kesin olarak içkiyi yasaklatmıştır.

 

Bütün alimlerinde icması mevcuttur.

 

Şimdi biri çıksa içki aslında haram değildi gibi birşey söylese bu adam ciddiye alınırmı?

 

İşte İslamoğlu öyle bir selefi alimlerine hayranlığı varki bunu söyleyen adamın sözlerini senet oalrak milletin önüne atıyor.

 

Birde utanmadan Hz Ebubekire iftira atıyorlar.

 

Yazık...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÜSTAN NECİP FAZIL KISAKÜREK RAHMETULLAHİ ALEYH ALLAH CELLE CELALUHU ONDAN RAZI OLSUN ŞEFAATLERİNE NAİL EYLESİN AMİN KARDEŞLERİM BU m islamoğlu sapığının ne haltlar yediğini öğrenmek isteyen buyursun www.cübbeliahmethoca.tv ALLLAH RIZASI için bu videoları izleyin

RESULULLAH SALLALLAHU ALEYHİVE SELLEM EFENDİMİZ HAKKINDA NELER DİYOR bu adam su katılmamış sapıktır ne olur ALLAH RIZASI İÇİN BU videoları izleyin bütün müslümanlara izletelim üstadın gençliğe hitabesinde buyurduğu gibi KAİNATI EFENDİSİ SALLALLAHU ALEYHİ VESELEM DEN BAŞKA TUTANAK SIĞINAK BARINAK TANIMAYACAK VE ONUN düşmanlarını ancak kulbur farelerine denk bir muameleye tabi tutacak bir gençlik işte bu yahudi oyuncağı tam böyle bu iftiracının ipliği pazara döküldü

işte adres:

 

www.cubbeliahmethoca.tv

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendim aynı Cemaatten Şehid edilen Bayram Hoca Rahımehullahu Teala hakkında bilgi verirmisiniz?Youtube'da Niyazi Mısri Azizin Kuddise Sirruh bir İlahisini nakşi-vahdet-i şuhud meşreb olmasına ve hazretinse vahdet-i vucud meşreb olmasına rağmen öyle içten öyle güzel açıklıyor ki, Allahım dedim o kadar şiirini okumama rağmen bizde niye ona bu muhabbet yok.Çok enfes bir uslubu var.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamlar,

 

Tamam arkadaşlar, sakin olalım.

 

Yazıları kendi içlerinde değerlendirmeyi ve yazının kendisinde herhangi bir sakatlık yoksa, çoğu durumda müsamahalı davranmayı tercih ediyoruz; istisnalar nadir... Yeri geldiğinde gayrimüslimlerin veya laik gazetelerin yazarlarının dahi isabetli fikirlerini paylaşabilirken, bu meselede bu kadar tepki göstermeye gerek olmadığı kanaatindeyim. Misafirlik alegorisine dönersek de, burada geleceğe dair bir misafir etme kararı sözkonusu değil, zaten gerçekleşmiş olan misafirliklerde adam bize herhangi bir zarar vermediyse onu neden cezalandıralım? Bir üyemiz kasten bu insanın yazılarını paylaşırsa veya Mİ'nin zararlı bir yazısını gönderirse zaten gereken yapılır. Biraz sükunet lütfen.

 

Saygı ve selamlarımla

“Utanmadan yıllar yılı mezhepsizlik edebiyatı yapan mezhepçiler."

"Mezhepçilik yapan şarlatanlar sizi dolmuşa bindiriyor."

"Tulumbacı takımı."

"Dinini donundan biraz ciddiye alan bir Müslüman..."

"...bitli baklanın kör alıcısı." M.İslamoğlu, 25 Eylül 2000 Akit Gazetesi

Küpün içinde ne varsa onu dışarı çıkarır. Sirke varsa sirke bal varsa bal. Hangi bir din âlimin kitabında, yazısında böyle ahlaksız ithamlar var. Böyle bir âlim âlim olur mu? Anlatmanın yolu böyle mi? Olur. Allah (c.c), Hz. Musa ve Hz. Harun’u firavuna gönderirken şöyle diyor: “ İkiniz firavuna gidin ve ona yumuşak söz söyleyin” . Nasıl bir İslam’ı terbiye bu. Ben böyle birine âlim diyemem.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...