Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Suffiyun

Şu Mazlum Türkler

Recommended Posts

Tarlalarından rızkını çıkartan köylüler için cenk günü gelmişti. Salat-ı Cuma için camilerde toplanan cemaate nice sütçü imamlar cihad çağrısı yapmıştı. Kafalarındaki serpuşlarıyla İslam memleketine ahlak-ı rezile aşısı vurmak isteyen küffara geçit verilmeyecekti. Bu bayrak inmeyecek, bu ezan dinmeyecekti. Analar evlatlarına, hanımlar kocalarına şehit nazarıyla bakmaya başlamışlardı. Sanki yıllardır bildikleri adamlarla değil Bedir'in arslanlarıyla konuşuyorlardı. Yük taşımaktan belleri bükülmüş yaşlı atlara savaş semerleri vuruldu. Onlar artık yiğit atlıların asil bineklleriydi. Kur'anlar öpüp başlara kondu, büyüklerin hayır duvaları alındı, helalleşildi, vedalaşıldı...

 

Atlar sonsuzluğa doğru dört nala koşturuldu. Bir süre sonra atı olmayanlar da gözden kayboldu. Artık dağların ardındaki o müthiş mücadelenin meçhul kahramanlarındandı onlar. Allah Allah nidalarıyla savaştılar. Nasıl yaşadılarsa öyle öldüler. Müslüman Türk yurdunu müdafa uğruna şehid oldular. Yanlarında başka köylerden, başka illerden kimi çarıksız, kimi kalpaksız, nice fakir, nice izzetli şehid ile birlikte Peygamber katına çıktılar...

 

Şehadet haberlerine alışmış köylülere bir gün müjdeli haber gelmişti. Yıllardır süren harpler bitmişti. Devlet-i Ebed Müddet kurtulmuştu. Vatan kurtulmuştu artık. Dinleri, örfleri, ruhları kurtulmuştu... Anaların gözyaşları bıçak gibi kesildi. Hanımlar her ninniye şehid kocalarını ekledi. Küffarı kovan şehitlerin evlatları hep başı dik gezdi. Bayrak inmemiş, ezan dinmemişti... Bu şeref her bedele değerdi..

 

Ama halis niyetli mazlum millet, kalpleri kararmış kirli zümrelerin pusuda beklediğini nereden bilebilirdi ?

 

Bir kaç yıl sonra o köylere "kafalarındaki serpuşlarıyla İslam memleketine ahlak-ı rezile aşısı vurmak isteyen küffar" geldi. Şapka takmayanların sallandırıldığı yakın şehirlerdeki dar ağaçlarının soğukluğu köylere kadar hissedilir olmuştu. Savaştan sağ dönebilen gazi arslanlar kendi öz milletinden olan serpuşlulara hiç ses çıkartamıyordu. Zaten şapkalıların içinde muhtarın oğlu, şehit Mehmed'in kardeşi yok muydu ? Dirençler gitmiş, inançlar bitmişti. Demek onca şehid bunun içindi. Onca şehit anası, oğullarıyla bunun için övünüyordu...

 

Serpuşlular mekteplerde muallim olmuşlardı. Şehit yavrularına ateizm dersleri verilmeye başlandı. Kimi evlatlar bu rüzgara kapıldı. Okullarda düzenlenen piyeslerde ellerinde çivili değnek olan cahil hocalar, yaylanarak rahledeki Kur'an'ı okuyan şekilsiz çocukları hata yaptılar diye falakaya çekiyor; sonra da yeni düzenin öğretmenleri gelip rahleyi tekmeliyor, hocaları kovuyor ve sahneye çıkan temiz giyimli Türk çocukları hep bir ağızdan "Türk'üm doğruyum" diyordu. Artık dine dair ne varsa kötü, ecdada dair ne varsa pisdi. Şehid çocuklarının çoğu babalarını unutmuş, analarının başını açması için mücadele eder olmuştu.

 

Bir gün ezan da dindi. Babalarını unutan şehid çocukları bile yıkılmıştı. Buna kim cesaret edebilirdi ? Allah demek nasıl yasaklanırdı. Kimileri inanmadı ve uluorta, gönülden "Allah" dediler. Kanunlar uygulanmalıydı ve kimi asker, kimi polis olan yurdumun insanları, içleri kan ağlayarak Allah diyenleri hapse attılar. Ezan yerine getirilen Türkçe şiiri okumak istemeyen müezzinler, imamlar işten atıldı. Artık Müslüman Türk yurdunda, evlerde gizli gizli ibadet edilmeye başlandı. Evde toplananlar da bulunduğunda "ayin yapıyor, rejime aykırı hareket ediyor" diye Yusufiyeli oluyor, atıldıkları zindanlarda türlü işkencelerden geçiriliyordu.

 

1932'den 1950'ye kadar bu topraklar ezana susadı. Şapka takmayanlar, batılı gibi giyinmeyenler asıldı, sürüldü, hapsedildi. "İnşallah" gitti, "umarım" geldi. "Selamunaleyküm" yerine "merhaba", "Allaha emanet ol" yerine "hoşçakal", "Allah korusun" yerine "korkarım" ve hakeza... Herkesin dedesi, nenesi anlatır, "Kur'an'ı saklardık" diye... Dindarlar kendilerini gizledi. Memurlar zorla balolara götürüldü, mecburi danslar, valsler, içkiler... Köylere kadar getirilen operalar... Mağbetsiz şehirler...

 

1950'de ezan geri geldiğinde göz yaşları sel olmuş derler. Ruhlarını kaybetmiş, ayarsız, kararsız kalmış toplum için bu yeter de artar bir gelişmeydi. Millet "bizi bize tümden geri verin" demedi, diyemedi. Bir gün ülkücü bir akrabama sormuştum, "Onca işkenceden altı sene hapisten sonra beraat etmişsin. Haksızlığa uğradığın kanıtlandıktan sonra niye zulmedenlerden şikayetçi olmadın" diye. "Bu kabusun bittiğine öyle mutlu olduk ki, hiç aklımıza gelmedi" demişti. Bu da öyle bir şey diyebiliriz... Hatta daha da derine gidersek "sağ"ın yani sessiz çoğunluğun devleti kutsallaştırması, isyanı ayıp ve günah saymasının neticesidir bu. Dindirilen ezan geri gelmiş, semalarda dalgalanan bayrağa arkadaşlık etmeye kaldığı yerden devam eder olmuş ya, garip milletime bu yetmiş. Zaten on sene sonra da ezanı geri getiren adam asıldı. Tıpkı "Amerikalıların Irak'ı işgal etmesini kutlayan Iraklılar" propagandası gibi, zamanın iliştirilmiş medyası da halkın 27 Mayıs'ı kutladığını yazdı. "Ordu+Chp= iktidar" formülü bu olaydan sonra belleklerden hiç silinmedi. Ve kim iktidar olursa olsun, bu formül hep muktedir oldu. Ama bir daha Ezan'ı kaldırmaya kimse cesaret edemedi. Son olarak 28 Şubat döneminde dindarlar üzerine abanıldı ama daha sonra bu da geri tepti.

 

Chp'nin özellikle tek partili dönemde yaptıkları unutulmadı. Bizler de yapılanların unutulmaması için konuşmaya, yazıp çizmeye devam edeceğiz. Milli mücadeleye ihanet ettiler. Kendi milletlerine, şehitlerine, gözü yaşlı analara ihanet ettiler. Atalarına, ecdatlarına ihanet ettiler. Bu mazlum Türklerden tarih önünde özür dilemedikleri, ya da reddi miras yapmadıkları müddetçe de hakkını helal etmeyecek kitlelerin varlığından haberdar olsunlar. Sonra da "bu millet niye bize itimad etmiyor, neden milletin gönlünü kazanamıyoruz" diye ah vah etmesinler. Millet, resmi ideolojinin, sistemin ve iktidar formülündeki ana maddelerin tüm çabalarına rağmen tek parti dönemini nefretle anmaya devam edecektir. İstiklâl Harbindeki şanlı mücadeleyi şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da kendilerine siper etseler dahi, bu, hakikatlerin gizlenmesine yetmeyecektir.

 

Ve elbet bir gün bu millet titreyip kendine dönecek, şimdilerde mırıldandığı Devlet-i Ebed Müddet'in yarım kalmış türküsünü başı dik bir şekilde söylemeye devam edecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu devletteki hâkimiyet, elbet bir gün bu necip milletin, hakiki milliyetçilerin olacaktır.

 

Eyüp Gökhan Özekin

Alperen Ocakları Genel Başkanı

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...