Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
SusQuN

Modern Insanın Ilkel Takıntıları. Hurafeler

Recommended Posts

Hurafe, uydurulmuş hikâye ve rivayet demektir. Pratikte ise bu hikâye ve rivayetleri aktarma ve benimseme tutumu olarak da ifade edilebilir. Bunlar genellikle dinin bir parçası veya gereği olarak aktarılageldiği gibi, benimseyenlerce de dindenmiş gibi kabul edilen, gerçekteyse din ile ilgisi olmayan, sonradan katılmış batıl inançlardır.

 

Hurafelerle iç içeyiz

Günümüzde yaşayan birçok batıl inanç ve hurafeler var. Çoğu insan da hayatında bu inançlara yer veriyor. Neredeyse bu inançlar toplumsal bir hastalık halini almış durumda.

Hayatta en önemli yol göstericilerden biri ilimdir. Buna her ne kadar inansak da hurafe ve batıl inanışlar dün olduğu gibi bugün de cazibe ve etkisini sürdürüyor. İnsanlar görülmeyen ve bilinmeyen şeylere karşı hep merak duymuşlar, onları bilmek ve tanımak istemişlerdir. İşte bu duygu ve düşünce bazı insanları geleceği keşfetme çabalarına itmiştir. Bundan dolayı toplumda her zaman geleceği bildiğini iddia edenler de var olmuştur.

Geçmişte kâhinlik, falcılık, ruhçuluk, büyücülük gibi adlarla faaliyet gösteren bu sektör günümüzde, astroloji ve medyumluk adı altında karşımıza çıkmıştır.

Bugün toplumumuzda yaygın olan belli başlı hurafe ve batıl inançlara kısaca göz atarsak: Tılsımlar, sihir (büyü), çaput bağlama, mum yakma ve kurşun dökme, kabirlerde kurban adama ve falcılığa kadar bir dizi başlık sıralayabiliriz.

Artık tarihin çöp sepetine çoktan atılmış olması gereken birçok temelsiz inanç ve hurafe hâlâ insanlarımız arasında yer bulabiliyor. Taassup ve hurafelere yönelişin bir toplumun gerileyişinde ve çöküşünde çok önemli bir yer tuttuğu biliniyor.

 

“İslam hurafelerden uzak bir dindir”

İnsanlığın uzayın derinliklerinde yaşanacak yerler aradığı, teknolojiinin çok ileri seviyelere ulaştığı bir ortamda, hâlâ türbe bahçesindeki ağaca çaput bağlamakla hamile kalacağına inananlar oldukça, şu gün işe başlamak uğursuzluktur, şu gün çalışmak günahtır diye, tembelliğe ve cahilliğe pirim verenler bulundukça dini konularda daha hassas olmamız gerektiği bilgisi bir hayli önem kazanıyor.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu bazı açıklamalarında İslam dinini, hurafe ve uydurmalardan uzak, toplumu çalışmaya, birlik ve beraberliğe teşvik eden, tembelliği ve her türlü uyuşukluğu ortadan kaldıran, en önemlisi de aklı esas alan bir din olarak tanıtıyor. İslam’ın çağdaş ve modern bir din olduğunu vurgulamaktan da kaçınmıyor. Toplumda görülen bazı batıl inanışların, hurafe ve uydurmaların İslam ile bir ilgisinin olmadığını sık sık tekrarlıyor.

 

Evrim Teorisi ve Avrupa’da hurafe

Hurafeleri sadece dinde görmüyoruz. Bilimde, felsefede ve pek çok konuda hurafelerin bir hayli fazla olduğunu görüyoruz. Yıllardır bilim alanında karşımıza çıkan Evrim aldatmacasının en büyük hurafe olduğu artık bilinen bir gerçek.

İnsan yaratılış gereği bir şeye inanmaya ve telkine müsait bir varlık. Belâ, kötülük, felâket, sıkıntı ve hastalık anında sığınılacak bir makam veya başvurulacak bir çare arar.

Avrupa 15. yüzyılda kâğıt, matbaa, barut ve pusulayı kullanarak, coğrafya keşiflerini başlattı. Bu keşifler sonucunda elde ettiği ekonomik gelir, Rönesans ve Reform’u, bunlar da hür düşünceyi ortaya çıkardı. Bir başka deyişle ortaya çıkan sistem Avrupa’da Sanayi İnkılâbı’nın temellerini hazırladı. Bu da günümüz Avrupa’sını üretti.

Ancak Avrupa’da çok uzun yıllar hurafe ile bilim arasında kanlı savaşlar yapıldı. Şimdi bu mücadelelerin bazı örneklerine bir göz atalım.

17. yüzyıl başlarında, dünyanın bir öküzün boynuzlarının üstünde tepsi gibi durduğuna inanan kilise, “dünya yuvarlaktır” dediği için Galileo’ya yapmadığını bırakmamıştı. Galileo 26 Şubat 1616’da, Kopernik’in görüşlerini benimsemeyeceğine ve kimseye öğretmeyeceğine dair halkın önünde söz vererek, engizisyon yargıçlarının buyruğunu yerine getirmişti. Dünyanın döndüğünü söyleyen bütün kitaplar, papanın emriyle yasaklanmıştı.

Bu dönemde, Avrupa’da kuyruklu yıldızların uğursuzluk belirtisi olduğuna inanılıyordu. Dönemin papası, İstanbul’un kaybedileceğini büyük bir kuyruklu yıldızın görünmesine bağlayarak, “bu kuyruklu yıldızla gelmesi muhtemel uğursuzlukların, Hristiyanların üzerinden alınıp, Türklerin üzerine salınması için dua edilmesini” buyurmuştur.

Kilise papazlarınca Yaratıcının öfkesinden kurtulmak için en çok salık verilen yöntem, kiliseye toprak bağışlamaktı.

Daha da çoğaltabileceğimiz bu tür örnekler gösteriyor ki, Avrupa’da karanlık dönemde, hurafe ve batıl inanışlar, toplumu etkisi altına almıştı.

Rönesans ve Reform’la başlayan süreçte, kilise ile akıl ve bilim hep savaşmıştı. Ne zaman bilimsel düşünce bu savaştan galip çıkmaya başlamış, işte Avrupa o dönemde zenginleşmiş ve gelişmişti. Hurafe ve batıl inanışlar toplumsal olaylara yol açmaktan uzaklaşıp, şahsi birer tercih şekline dönüşmüştü. Bütün bunlara rağmen bilimin ve medeniyetin merkezi olduğu iddia ettiği halde Avrupa’da bugün pek çok batıl inanç ve hurafenin yaygın olduğunu görüyoruz. Bunların başında, salı günü, kara kedi, merdiven altında geçme ve 13 sayısının uğursuz sayılması gelir.

Kendi tarihimizden gelenlere de şöyle bir göz atalım: Bugün toplumdaki kapı eşiğine oturma yasağı, yanan közün üzerine su dökme yasağı, Mezopotamya’dan ve Cengiz Han’ın yasalarından bizim kültürümüze geçmiş ve günümüze kadar gelmiş batıl inançlardır.

Dr. Kağan Kocatepe, pek çok hastanın yanlış inançlar yüzünden sağlığını kaybettiğini söylüyor. Kocatepe, özellikle hamilelik ve çocuklara dair yanlış inançlarla ilgili konularda hastalarını çok zor ikna ettiklerini söylüyor: “Elbette bunlardan bazıları gerçekten doğru olabilir, ancak önemli bir çoğunluğu bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.”

“Hurafeleri ikiye ayırabiliriz: Akla yatkın gelen şeyler, bir de akla fikre sığmayan hurafeler var. Bunlar gülünç ve boş inançlar olarak kalmaya mahkûmdur.

Meselâ, yedi aylık doğan çocuk yaşar, sekiz aylık doğan yaşamaz diyorlar; nasıl bir mantığı vardır bunun? Ya da ‘Hamile kadın hayvanlara bakarsa bebeği o hayvana benzeyebilirmiş.’ diyen kişiler öyle çok ki. Ama inanın sadece eğitimsizler değil bunları söyleyenler. Eğitimli pek çok hastam hamile kadının saç kestirmemesi gerektiğini düşünüyor. Çünkü kestirirse bebeğin ömrünün kısalacağını söylüyor. Zihinleri bu önerilerin yanlış olduğunu ‘bastıra bastıra söylese de’ gönüllerinin bir köşesi bunlara inanmakta direniyor. Hurafe veya boş inanç dediğimiz etrafımızı saran bu tehlikeli bilgiler özellikle gebelik döneminde derinden etkiliyor ve kafaları karıştırıyor.”

Dr. Kağan Kocatepe, bazı inançların yaşantılardan çıktığını ve gerçeğe yakın olabildiğini de vurguluyor: “Biz bilim insanları hurafeleri ele alırken hemen bir köşeye atmıyoruz. Öncelikle bunun nasıl çıkmış olabileceğini düşünüyor, sonra da gerçeklik payı olup olmadığını değerlendiriyoruz. Elbette bugünün hurafesi yarının bilimsel verisi de olabilir, dünyanın yuvarlak olduğu geçmiş zamanlar için bir hurafeydi ve bu düşünceye o zamanın insanları gülüyorlardı.”

 

Efsaneler, ruhumuzun yarasını sadece pansuman eder

Psikiyatrist Kemal Sayar ise “Efsaneler ruhlarımızın yaralarını sadece pansuman eder” diyor. Kemal Sayar şöyle devam ediyor:

Modern hurafelere bel bağlayanlar, içten içe, inançlarını ancak dışarıdan gelebilecek bazı onaylarla kabul edilebilir bulan kimselerdir. Bu hurafelerde teknik, imrenilesi bir değer olarak karşımıza çıkmakta ve ancak tekniğe söyletilmek suretiyle ‘hakikat’ onaylanmaktadır. Bizde olmayan ama ‘onlarda olan şey’ onları ‘biz’e galip getiren önemli bir şeydir. Bu tasavvura göre o aygıt, yani teknik, bizim inandıklarımıza teslim olursa onunla hesaplaşmamıza gerek yoktur. Mesele böylece kısa yoldan halledilmiş olur. ‘Beni yenen de benim üstünlüğüme inanıyor’ diyen bu düşünce; medeniyet yarışında geride kalanların günahlarını, tembelliklerini ve kusurlarını temize çıkarmaya yarar. Buradaki ihtiyaç ‘kısa yoldan köşeyi dönme’ ihtiyacıdır.

“Bu efsaneleri birleştiren payda ‘düşmanın en büyük silahı’ tekniğin karşısındaki hipnotize olmuş ruh durumudur. Soru soramayan mazlumlar zalimle özdeşleşirler, bu kadim bir psikolojik savunma mekanizmasıdır.”

“Efsaneler ruhlarımızın gediklerini kapatmaya yarar. Yaralı taraflarımıza pansuman yapar. Bizi bir süreliğine de olsa güçlü ve kazanan tarafta olduğumuz hissiyle oyalar. Oysa iyileşmek, bir uygarlığın kendi yaralarını tüm acılarına katlanarak cerh etmesiyle mümkün olabilir.”

 

Manevî eğitim yetersiz

Yüce dinimiz İslâm’ın yasakladığı birçok inanış ve davranış sanki yasak değilmiş gibi kabul edilmeye başlanmıştır. Mesela ağaçlara çaput bağlamak, kabirlerden evlat ve para istemek gibi haramlar helâl, helâller haram olmuştur. Bunun hem dinimize hem de halkımıza pek çok zararı bulunmaktadır.

Hurafelerin yayılmasında çeşitli sebepler bulunmakla beraber, kanaatimizce en başta gelen ana neden, mânevi eğitimin yetersizliği, İslâm esaslarının iyi bilinmemesidir.

Hiç kuşkusuz gerçeğin bilinmediği ve yeterli önlemlerin alınmadığı bir ortamda sahtenin, yalanın, yanlışın ve safsatanın hâkim olduğu sosyal bir gerçektir.

 

İnanç ve uygulamada ölçü:

Kur’ân ve Sünnet

Dini inanç ve uygulamalarımızda bizim için birinci derecede önemli olan, o konuda dayandığımız ölçüdür. Ölçümüz Kur’an ve Sünnet mi, yoksa içtimai alışkanlıklarımız ya da geleneklerimiz mi? Şüphesiz birincisi yani Kur’an ve Sünnet olmalıdır.

İslâm toplumunda, gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda ciddi bir şekilde Kur’ân ve Sünnet eğitimine ihtiyaç vardır. Eğer bu konuda bilgi eksikliği olursa, dinden olmayan pek çok şey dindenmiş gibi kabul edilir ki, bid’at ve hurafe diye ifade edilen din dışı inanç ve uygulamalar toplumda yaygınlaşmaya başlar. Bu da, zaman içinde, toplumsal zıtlaşmalara kadar varan problemler yığınının ortaya çıkmasına sebep olur.

 

Yapılması gerekenler

Toplumda görülen hurafelerin etkisinin azaltılması için bizim ortaya koyabileceğimiz çözümler ise şunlar:

* Yapılması gerekenlerin belki de en önemlisi ülkemizin, toplumda yaygın olan hurafeler açısından bir inanç haritasının çıkarılarak, o yönde ciddi ilmî araştırmalar yapılması ve araştırma sonuçlarının topluma çeşitli vasıtalarla intikal ettirilerek, toplumun bir tür eğitime tabi tutulmasıdır.

Bunlar, çeşitli platformlarda, ilmi toplantılarda, konferanslarda gündeme getirilmek suretiyle konunun ciddiyeti topluma ihsas ettirilmelidir.

* İnsanlarımıza güzel dinimiz İslam’ın esasları iyi ve doğru öğretilmelidir.

* Radyo ve televizyonlarda batıl inançların tartışıldığı ve doğru dinin anlatıldığı programlara daha çok yer verilmelidir.

* Diyanet İşleri Başkanlığı’nca konuya ilişkin geniş kapsamlı araştırmalar yaptırılmalı, çıkan sonuçlara göre mevcut tedbirler geliştirilmelidir.

* Camilerde, vaaz ve hutbelerle halk aydınlatılmalıdır.

* Milli Eğitim, Kültür Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Basın Temsilcileri, İlahiyat Fakülteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yaparak konuya ilişkin ilmi eser ve broşürler yayınlamalıdır.

* Fal, büyü, muska, tılsım vb. konular ile ilgili eserler mutlaka yetkili mercilerin tetkikinden geçmeli ve sonra yayınlanmalı.

Not: Bu yazının hazırlanmasında Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından yayınlanan, Kemalettin Erdil'in "Yaşayan Hurafeler" adlı eserinden istifade edilmiştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...