ayvaz 2 Report post Posted January 28, 2009 ALLAHIM BU VUSLATI HİCRAN ETME Allahım bu vuslatı hicran etme Aşkın sarhoşlarını nalan etme Sevgi bahçesini yemyeşil bırak Bu mestlere bahçelere kasdetme Dalı yaprağı vurma hazan gibi Halkını başı dönmüş zelil etme Kuşunun yuvasının ağacını Yıkma da kuşlarını perran etme Kumunu ve mumunu karıştırma Düşmanları kör et de şadan etme Hırsızlar aydınlığın düşmanıdır Onların işlerini asan etme İkbal kıblesi yalnız bu halkadır Umut kabesin öyle viran etme Bu çadır iplerini öyle katma Çadır senindir eya sultan etme Yok dünyada hicrandan daha acı Ne istiyorsan et de onu etme Mevlana Celaleddin Rumi Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted January 28, 2009 Demedim mi? Oraya gitme demedim mi sana, seni yalnız ben tanırım demedim mi? Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im? Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen, dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi? Demedim mi şu görünene razı olma, demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl, onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi? Ben bir denizim demedim mi sana? Sen bir balıksın demedim mi? Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, senin duru denizin ben'im demedim mi? Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, senin kolun kanadın ben'im demedim mi? Demedim mi yolunu vururlar senin, demedim mi soğuturlar seni. Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi? Türlü şeyler derler sana demedim mi? Kötü huylar edinirsin demedim mi? Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi? Yani beni kaybedersin demedim mi? Söyle, bunları sana hep demedim mi? Mevlana Celaleddin Rumi Quote Share this post Link to post Share on other sites
ehl-i_ kalender 4 Report post Posted January 28, 2009 Seyyid İmadeddin Nesimi Kuddise Sirruhdan: Bugün ben pîrime vardım, Pîrin cemâli güldür gül! Oturmuş taht-ı revânına, taht-ı revânı güldür gül! Gül alırlar gül satarlar, gülden demet kurarlar Gülü gül ile tartarlar Bend-i pınarı güldür gül! Ak gül ile kırmızı gül, çift yetişmiş bir bahçede Bakışırlar hâre karşı, Hârı, ezhârı güldür gül! Gel ha Seyyid Nesimi Dost nefesi güldür gül! Şu öten garip bülbülün, derd-i figânı güldür gül! Quote Share this post Link to post Share on other sites
ehl-i_ kalender 4 Report post Posted January 29, 2009 -Bu fakirden: Bâbâgâna bendeyim Sanman beni bendeyim İstemem asla ey Dost Bir kerecik 'ben'deyim Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted January 29, 2009 Ben Osmanlı'yım Dinle evlat, sana bir çift söyleyecek sözüm var. Beni bilmek ister isen, Hakk'a bağlı özüm var Neslim bana bühtan etmiş, yüreğimde sızım var Bu sayfalar tanır beni, ha bu kitaplar tanır. Şanlı tarih dile gelse, bütün dünya utanır. İlim, irfan, medeniyet yaymak için büyüdüm. Kuru kavga için değil, hizmet için yürüdüm. Bir küçücük beylik idim, üç kıtayı bürüdüm. Bu tepeler tanır beni, ha bu ufuklar tanır. Şarktan güneş doğduğunda, gölgem garba uzanır. Mazlumların gözyaşlarını şefkat ile silmişim. Vatan, namus, din ve devlet kıymeti bilmişim Irzıma göz dikenlerin haklarından gelmişim. Bu hisarlar tanır beni, ha bu kal'alar tanır. Nal sesimi işitenler, kıyamet koptu sanır! Gürbüz Azak Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted January 29, 2009 Bir Yiğit Benim Diyende Bir yiğit, 'benim' diyende Kaynayıp da coşmamalı İşin icrasın bilmeyen Hiç haddinden aşmamalı Kalmadı beyler, malımdan Kimse bilmez ahvalımdan Güzelleri illerinden Almayınca gelmemeli Köroğlu der: koçyiğitler Hazırlansın arap atlar Sandığa giren yiğitler Bu sandıktan çıkmamalı Köroğlu Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted January 29, 2009 Yürün aslanlarım savaş edelim Buna kavga derler bey ne paşa ne Haykırıp haykırıp kelle keselim Seyreyleyin eli ayağı şaşana Yürü beyler cenge harbi çalınır İyi kötü bu meydanda bilinir Kılıç değer adam iki bölünür Nusret bizim beyler neci paşa ne Gürzün kösteğini kola takmalı Arap atı sağa sola yıkmalı Kargılar mızraklar birden kalkmalı Fırsat vermen Arap atlar kaçana Köroğlu der durun edek cengimiz Bundan belli olsun yiğit hangimiz Üç saat sürmeli burda hengimiz Tarih yazın şu dağlara nişane Köroğlu Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted January 29, 2009 Yiğitler Silkinip Ata Binende Derelerde Bozkurtlara Ün Olur Yiğit Olan Döne Döne Döğüşür Kötüler Kavgadan Kaçar Hun Olur Bir Yiğit Cidasın Almış Eline Serini Koymuştur Yiğit Yoluna Kalkan Paralana Zırhlar Deline Kanlı Gömlek Koç Yiğide Don Olur Bir Yiğit Cidasın Almış Atıyor Ağ Elleri Kızıl Kana Batıyor Bir Kötü Kavgadan Dönmüş Kaçıyor Kaçma Kötü Kaçma Şimdi Dön Olur Köroğlu Çağırır Figan Ağıtlar İman Ehli Birbirlerini Öğütler Boydan Boya Demir Donlu Yiğitler Vurur Cidasını Kahraman Olur Köroğlu Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 2, 2009 Bir şîrîn hikâyet geldi hatıra Om vasfetmenin geldi zamanı Şehiryutan-zâde Hüseyin Yaver Kalos Ağa ile kavga destanı Komisyon meclisi nüfus yazarken Divân-ı devlete defter düzerken Kasabayı köyü kendi gezerken Hığm'da kurdular kalem dîvânı Esmaya vurdukça defter kitabet Kalos etvâr aldı her gün her saat Sedir baş olmayı eyledi âdet Danışmağa durdu yahşi yamanı Ukbe kadı gibi çoğa az dedi Öküze keçi tavuğa kaz dedi Dasni guros dasni diga yaz dedi Hüseyin Yaver'in sıkıldı canı Dedi ulan Kalos küfrü bezetme Her mekânda sedir başı gözetme Bir söyle bir dinle ürme uzatma Kalkar güldürürüm dostu düşmanı Bugün dem vaktidir mestâne çoktur Sana danışmanın zamanı yoktur Yakın bir haşredek mesnedin b.ktur Senin'çûn taşırım kılıç kalkanı Kalos'un gözleri dönmeye durdu Şâfi iti gibi azdı kudurdu Dedi devlet bize bir nizâm kurdu İslâm'dan ayırmaz Hrıstiyân'ı Hüseyin der dostum bûnyâd eylese Günde yüz bin kanun icâd eylese Toptan bu cihanı âbâd eylese Size üçün biri olur ihsanı Sazendeler mey dîvânı kursalar Mestâneler bu dîvânda dursalar Senin öz vatanın benden sorsalar Meydân başı bir de kasap dükkânı Kalos dedi ulan Nahcivân kurdu Devlet maskarası millet züğürdü Kasap dükkânında beni kim gördü Sen gibi gözetmem yağlı yavanı Hüseyin Yâver'in teprendi saçı Kattı karıştırdı haçı haracı Elin attı raftan kaptı kırbacı Kalos'un dalında saydı doksanı Yekten kıyam etti meclis çerisi Hüseyin Yaveri tuttu birisi O zaman Kalos'un koptu gerisi Ermenice saydı yüz bin ruhbanı Kalos düşer makatlara sarılır Hüseyin Yâver'e şahlar darılır Yine haykırdıkça yerler yarılır Kesti selâmlığı kapıdan yanı Kalos selâmlıkta ekin biçerdi Hay ettikçe ardın önün açardı Kalos makatları atlar geçerdi Çulfa taşı gibi o yan bu yanı Ahâli döküldü geldi hurüşa Gördüler Kalos'u vurur diş dişe Bir sıçan deliği beş bin kuruşa Haraç mezattadır Kalos'un canı Çoklara söyledi bizi barıştır Nemi alırsan al burdan savuştur Bugün beni Kisanta'ya kavuştur Hizmet gören bir lira-yı Osmanî Hüseyin der sanma gamın çekerim Keçevi'de kızıl kanın dökerim Kalos senin bin Şeddad'ın s...erim Bir de höllük koyup çaput saranı Komisyon meclisi baktı durdular Hüseyin Yaveri sarhoş gördüler Mestane yazdılar karâr verdiler Gerek hûb nevreste pîr û civanı Kalos'un fıkrası buldu nihayet Yüz bin asvas dedi kıldı şikâyet Celalî şeydâya bir bir hikâyet Kılın başımıza kopan tufanı Bayburtlu Celali Baba Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 2, 2009 BATAKÇI DESTANI Gene bir serencâm vadigânm var Dayan bu sözüme kara batakçı Harabat ehline yadigârım var Her mecliste benden ara batakçı Kahveci kahveyi tatar be-tatar Ocakta geç olur mangalda kotar Taze tiryakidir sonra göt atar Alır serper çâr divâra batakçı Ekser batakçılar dilbaz olurlar Başı dazdaz gözü çarpaz olurlar Nerde sefil varsa arar bulurlar Bu ne insaf bu ne hâldir batakçı Nasıl aldın ise getir ver anı Sana derim ey Bektaş'ın zıranı Göbeğim keseni höllük koyanı Veririm mezada sonra batakçı Günde bin savaşı Kerbelâ'sı var Cebel-i Billah'ta bir tarlası var Kırk dokuz borçluya havalesi var Bu ne insaf bu ne para batakçı Erzincanlı der ki geldin otuydun Gaybıttın gıybıttın çaydın götüydün Gaydaşlık olalı beni batıydın İste bakam aypalara batakçı Laz da der ki ulan Ahmet varalım Vermez ise faizini koyalım Kardaşlığımızdır mühlet verelim Belki kazana da vere batakçı Erzurumlu der ki dadaş gelirih Aldıhsa veririh gene alırıh Biz bu ahşam ezemgilde galırıh Dolana bir hana gire batakçı Acemse der ele hardan gelipsin Gelip menim öz metaım alıpsın Ele her tarafın açık kalıpsın Çöreğin dizinde dura batakçı Şüphelidir batakçının imâm Üç beş gün dediği bulur harmanı Arpanın gözüne verir samanı Emânettir yere sürme batakçı Düğünde bayramda geyinir alı Veresiye almış gene bu malı Ali'nin külahı Veli'nin şalı Emânettir sürme yere batakçı El malıyla girdin eyledin gerdek Verip kurtulsana sütsüz pezevenk Her nerde işitsen bir ulu dernek At sürersin o pazara batakçı Batakçının nallarını bana sor Bir fincan kahveden eder anafor Doksan dokuz pata ile yanaşır Veresiye tacirlere batakçı Kimsede beş kuruş görse yapışır Uyuz itler gibi alır kapışır Ver deyince basar çifte tepişir Atar imânını nâra batakçı Günde bin kavgası Kerbelâ'sı var Cebel-i Billâh'ta bir tarlası var Kırk dokuz borçluya havalesi var Mori insaf bu ne para batakçı Eğer Ermeniyse söylerdi foh di İnci gıdaskoran das gurus kokti Tızazcı darasta yine kirohti Muritkunim ur gerdara batakçı Eğer Rum ise der garmidi bibas İnende guruşun zomadi bicas Vermes paralan gamidi manas Gidiyorsun gene nere batakçı Okudum vasfını çektim beyaza Dağıtsınlar Seki Şirvan Şiraz'a Altmış para verse peşin kiraza Tövbe çeker yetmiş kere batakçı Uzatma Celâli serencâm çoktur Mahşere kalırsa işi bozuktur Katile mürüvvet borçluya yoktur Ara bul başına çâre batakçı Bayburtlu Celali Baba Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 2, 2009 Usandım sâkî canımdan o cânânı usandırdım Cihan bağında bülbülüm gülistanı usandırdım Açılmaz baht-ı siyahım tecellî bu kader böyle Kime kim merhaba dedim o gün anı usandırdım Hârâbat camı nûş ettim harâb ettim harâb oldum Eyvah kılmadan cesed câm usandırdım Ezel kâtibleri âciz kalıptır arz-ı hâlimden Kitabet koymadım gezdim her inşânı usandırdım Cefâ vü cevr elinden yahu billah çok divân gördüm Sadâret sahibi taht-ı Süleyman'ı usandırdım Dilim zahmmda al kanını gören ifratın el çekti Bulunmaz merhemi ben dest-i Lokmân'ı usandırdım Okunmaz nazmım eş'ârım halayık destine verdim Gedâ vü bây u sultân gerek hanı usandırdım Sanıram âb-ı çeşmimdir seng-i sahrayı kandıran Ne hâldir büsbütün âlem û cihanı usandırdım Şikâyet kıldı gök ehli Celâli âh u zarımdan Melâik zümresi dergâh u dîvânı usandırdım Celali Baba Divani Kaynak:www.reyhangulleri.de Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 2, 2009 Seni gören aklı zây'olur Seni gören aklı zây'olur elbet Servi serin halka saye bağlamış Ne boyda ser çektin ey servi kâmet Elif zülfün serin bâ'ya bağlamış Yanağın Tebârek Kasem süresi Er-Rahmân okunur cismin turas "Alleme'l-esmâ'da ismin süresi İki "mim" bir "dal"ı "hâ'ya bağlamış Celâli sâildir kapında dilber Hüsnün pertevinden bir buse ister Dediler muteber bir delil göster Dedim hüccet "Ve'd-duhâ"ya bağlamış Bayburtlu Celali Baba Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 3, 2009 AY-GÖNDESTANI Ay ile gün dil çengine durdular Güneş der ki ben veririm ziyayı On iki kuleden tîg gösterende Hep garrâ eylerim kamu dünyâyı Ay der ki gel canım düşme inada Üstümüzde hâzır nazır ol Huda Çırâğımsın benden geldin âbâda Böyle benlik ile görme dâvayı Güneş der ki edeb erkânın tanı Ne güne çırak ettin sen beni Gel bakam şahidin isbâtın hani Beyhude kendine verme payeyi Ay der ki ol Hakk'ın fermam geldi Cebrail kanadıyla alnımı sildi Nice bin hezârân nurumdan aldı Bakmaz mısın yüzümdeki karaya Güneş der ki sende çarhın durağı Boynumdan kesilmez torbanın bağı Her bir şer işlerin sensin yatağı Zulmetin tûfânı alır semân Ay der ki neşterin suçu bendedir Üçlerin Beşlerin vechi bendedir Beş vakit namazın üçü bendedir Zâhidler cehr ile okur imlâyı Gün der ki alâmet hep sende olur Sofular aldanır zikrinden kalır Abdestli yollarım cenabet gelir Nice bir edersin sen bu rüsvâyı Ay der ki bu hüner sende var mıdır Adet midir töhmet midir âr mıdır Mevlâ'nın emridir ayıp kâr mıdır Kavuşturanı o Mecnün'a Leylâ'yı Güneş der ki ben binende atımı Zer dağıtıp sevindireni yetimi Yetmiş iki millet söyler medhimi Lâhorî şal kuşatıram semâyı Ay der ki şol şehr-i sıyâm bendedir On bir ay içinde sultân bendedir Leyl-i Kadir aziz bayram bendedir Hakk'a tâlib olan verir salayı Güneş der ki ben kılanda işaret Gün-be-gûn kemâle gelir nebatat Cümle çiçeklere verir nezâket Al yeşile gark eylerim sahrayı Ay der ki bendedir gaflet bârları Dünyâya taptırmam tamahkârları Mehenge vururam cevherdârları Fark ederim şem'a yanan şeydâyı Güneş der ki ben sahrada bir gülüm Gül dalında öten şakır bülbülüm Senin gibi hiç hilebaz değilim Mansıba vetirem yoksulu bayı Ay der ki elverir bu cevr ü cefâ Bende doğdu Fahr-i Alem Mustafâ Edeb elde iken geri dur yoksa Kurarım başına ceng ü kavgayı Güneş der ki çâr yanım yay ile oktur Kargı mızrak süngü sancağım çoktur Cihanı dolansan siperim yoktur Getirem başına türlü belâyı Ay der ki bu kadar varma ileri Beş yüz bin ordu yıldız askeri Dâmânımdan gösteririm neşteri Kanın bulandırır yedi deryayı Güneş der ki tığlarım burca düzülür Askerin hıradır tutmaz ezilir Su görünür teyemmümler bozulur Sana öğretirim "lâ"yı "illâ"yı Ay der ki imdadım yetirir Allah Ölünceye kadar çalarım billah Usta çırağına etmez eyvallah Sana ben vermişim rütbe payeyi Gün der ki "es-sulhü seyyidi'l-ahkâm" Ne sensiz ne bensiz olur subh ü şâm Sana baş eymezdim hasıl-ı kelâm Pek yüce kapıya kıldın şekvayı Ay der ki deveden büyük fil vardır Bizleri halkeden Ganî Settâr'dır Aslımız kardaştır nurumuz birdir İnanmazsan yoklatalım künyeyi Gün der ki bilmedim gel barışalım Ay der ki efendim helâllaşalım Gün der ki hâl hatır sor konuşahm Ay der ki edelim hamd ü senayı Hamdülillah sana ey Ganî Sübhân Ay ile gün barıştılar bî-gümân Dîdârın arzular Celâli üryan İster bu derdine senden devayı Bayburtlu Celali Baba Quote Share this post Link to post Share on other sites
ehl-i_ kalender 4 Report post Posted February 3, 2009 Akhi Celaili Baba anlaşılmaz bir kitapmış, tanımıyorum kendilerini.Hayatını koyarsan sevinirim. Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 4, 2009 TERZİ BABA DESTANI Erzincanda yetişen, bir büyük evliyâdır. Ledünnî ilimlerde, o, geniş bir deryâdır. Dünyâya, zerre kadar hiç etmezdi muhabbet. Bilâkis Âhirete ederdi fazla rağbet. Anne ve babasının isteği üzerine, Küçükken başlamıştı, Terzilik mesleğine. Her iyne batırışta, zikrederdi Rabbini. Zîrâ "Allah sevgisi", doldurmuştu kalbini. İyneyi çekerken de, Allah derdi o yine. Zîrâ Ondan gayrisi, hiç gelmezdi kalbine. Halîm ve selîm olup, mütevâzı idi pek. Hâlini, insanlardan gizler idi mübârek. Fakîrleri çok sever, bunu belli ederdi. (Onlarla oturmaktan hoşlanıyorum) derdi. Bir fakîr seyyâh geldi Erzincan'a bir zaman. Üstündeki paltosu, görünmezdi yamadan. Eski ve yırtık olup, sökülmüştü her yeri. Onu diktirmek için, gezdi çok terzileri. Ve lâkin hiç birisi, dikmedi paltosunu. Hattâ eline bile almadı kimse onu. O zavallı fakîre, hiç kıymet vermiyerek, Savdılar başlarından, hem de alay ederek. Dediler ki: (Şurada, git bul Terzi Baba'yı. O diker üstündeki bu pejmürde abâyı. Bizim, böyle işleri, vaktimiz yok yapmaya. Götür, bunu o yapsın, gelme artık buraya.) Zavallı fakîr yolcu, buldu Terzi Babayı. Dedi: (Diker misiniz, şu çok eski abâyı?) Terzi Baba, dükkânda ona yer göstererek, Oturttu önce onu, iltifâtlar ederek. Sonra da buyurdu ki: (Bırak onu sen bana. İnşallah tâmirini bitiririm yârına.) O gün onu yıkayıp, temizledi en evvel. Sonra, söküklerini tâmir etti mükemmel. Ertesi gün o fakîr, geldiğinde dükkâna, (Paltonuz hazır) deyip, kalktı ve verdi ona. Lâkin öyle bir hâle getirmişti ki onu, Fakîr, tanıyamadı hiç kendi paltosunu. Zîrâ baktı, yıkanmış, temizlenip dikilmiş. Yepyeni gördü onu, sanki hiç giyilmemiş. Çok sevinip, şükretti Allahü teâlâya. (Borcum ne kadar?) diye, sordu Terzi Baba'ya. Buyurdu ki: (Borcun yok, âfiyetle giy onu. Zîrâ ben, Allah için diktim senin paltonu.) Öyle memnun oldu ki, onun bu sözlerinden, Elinde olmıyarak, yaş aktı gözlerinden. Ellerini açarak, dedi ki: (Yâ ilâhi! Evliyâ kullarından, eyle sen bunu dahî.) Onun bu duâsını, Rabbimiz etti kabûl. Sonradan Terzi Baba oldu bir "Evliyâ" kul. Abdüllatif Uyan Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 5, 2009 Metaımdan alan gelsin Metaımdan alan gelsin Ben dervişân irisiyem Derûnundan tefsir kılın Ben sırf kulun perîsiyem Dilbere vurgun değilem Her söze durgun değilem Usanmış yorgun değilem Ehl-i diller çağrısıyam Gelen seyrâna getirsin Alan irfana götürsün Bulan kurbâna yetirsin Halîlullâh sürüsüyem Celâli derler dîvâne Aşk ile geldim cihâna Bin bir isimli Sübhân'a Hû çekmenin borçlusuyam Bayburtlu Celali Baba Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 5, 2009 Kâtip bir nâme yaz o bî-vefâya Kâtip bir nâme yaz o bî-vefâya Bülbülün hâlini gülzâre sorsun Nûş etsin şebnemin "Kâlu belâ"dan "Ene'1-Hak" sırnnı o yâre sorsun Hakikat bahrine keştibân olsun Mekteb-i irfanda ârifân olsun İki şâh beyninde tercüman olsun Arasın derdine bir çâre sorsun Celâli rümûzu bâ'dan arasın Üç harf ile beş noktadan arasın Okusun da muammadan arasın Perdeyi kaldırsın dildâre sorsun Bayburtlu Celali Baba Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 5, 2009 Yarı aydınlıklar ki sahipsiz Ve mavi serçeler sabahtan erken Çocuğum şarkı söyle sokaklarda Sesin güzelliğini kaybetmeden Kapılar açılır ardına kadar Kuşlar uçar hatıralar içinde Çocuğum bol bol masal dinle Henüz inanırken En uzak gemilerini korsanların Seyretmek yıldızların silinmesini Çocuğum sor neden akşam oluyor Ayıplamaz kimse seni Bazı sahillerin serinliği Ve unutulmayan ilk demet Çocuğum sana yalvarıyorum Ellerin çirkinleşmeden dua et F. Hüsnü DAĞLARCA Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 5, 2009 Kurt kurmuş bir su Başında pusu Gel gitme kuzu Bir gizli emel Çağırıyor gel İtiyor bir el A Kutsi TECER Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 5, 2009 YANLIZLIĞIM Sessiz gecelerin, tadı senmişsin Al beni göğsüne, sar yalnızlığım Saati, haftayı, ayı yenmişsin Ömrüm bile sana, dar yalnızlığım Her gün görünürsün, başka biçimde Bendeki huzurun, benzeri kimde ? Sıcak sıcak kıvrılırsın içimde Bende dolmaz yerin, var yalnızlığım Dertliyim, mutluyum , senin yanında Gece yarısında , sabah tanında Sende alışırsın belki sonunda Artık bana oldun, yar yalnızlığım Yunus AYDIN Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 5, 2009 MEN VE BAŞKALAR (Özbek kızı ağzından) Külgen başkalardır, jığlağan men men Oynağan başkalar , inlegen men men Erk erteklerini esikten başka Kulluk koşugını tınlagan men men Başkada kanat var gökte uçadır Şahlara konadır, bagda yayraydır Sözleri sedeftek tuvası neydek Küyini her yerde elge soraydı Bendede kanat var lakin bağlangan Bağ yokdır, şah yokdır, kalın devar bar Sözleri sedeftek tuvası neydek Köyüm var onıda davarlar tınlar Erkin başkalardır komarğan men men Hayvan katarıda sanalğan men men Abdulhamit Süleyman Çolpan Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 6, 2009 Beni kınamayın Hakk'ı sevenler Beni kınamayın Hakk'ı sevenler Rüzgâr esmeyince dal ırganır mı Küllî boş değildir aşka düşenler Katre düşmeyince sel uyanır mı Dil meftun olmazsa âşık yârine Yanar mı pervane şem'in nârına Ah u zâr çekmese Hak dîdârına Uyanıp hâbından su dolanır mı Öyle bir Leylâ'ya Mecnûn'um billâh İsminde okunur harf-i Bismillah Tutuştu her yanım hasbeten-li'llâh Mevlâ'yı zikreden kul kınanır mı Nice birâlemin Perverdigârı Mevlâm her kuluna vermez bu kârı Gûn-be-gün artıyor bülbülün zârı Goncasız gülşene gül yamanır mı Buldu Celâl'ı'yi Kırklar Yediler Erkânı öğretip hizmet verdiler Haşre dek bu çarhı çevir dediler Sormadım ki buna kol dayanır mı Bayburtlu Celali Baba Quote Share this post Link to post Share on other sites
ehl-i_ kalender 4 Report post Posted February 6, 2009 Aşık Kağızmanlı Hıfizinin hikayesi ve ünlü ağıdı(şuan bu ağıdı dinlemekteyim ciğerim parçalanıyor) Sefil Baykuş Türküsü Sefil baykuş ne yatarsın bu yerde Yok mudur vatanın illerin hani Hani ya! Bülbül gibi şakıyan; aşkı gözlerden okuyan dillerin hani?.. Hey gidi onbeş yaşın Suna'sı hey ! . Toprağa girecek yaş mı bu ! .. Varıp türküye sorsan "Ey türkü nedir bu Sefil Baykuş öyküsü... neyin nesi bu Suna kız". Türkü dillenir. Öyküler meseleyi. Recep derler bir genç vardı, Kars'ın Kağızman'ında Recep'in babası Ağa Dede adlı bir rençberdi. Oğlunun okuma-yazma yaşına gelince, Hafız Lütfi Efendi'ye yolladı onu. Eskiden nerde şimdiki okullar. Varsa yoksa medreseler. İşte Recep'te gözlerini Hafız Lütfi Efendi'nin medresesinde açtı çevreye.. Sesi güzel olduğu için de hocası onu çok seviyordu. Recep oniki yaşına gelince, medresede ders vermeye başladı. İyi, hoş ama, Yaşının da ergenliğe geçiş dönemi: Öğrenciler arasında kızlar da var. Hele bunlar arasında emmisinin kızı Suna var ki, bir içim su.. Suna da onun yaşlarında, çocuk daha. Ama, Recep'in ilgisini anlıyor. İçten içten de boş değil Recep'e. Recep derseniz günden güne tutuluyor Suna'ya. Uykuları kaçar oluyor, rahat, huzur hak getire. Medreseyi terkedip, dağlara düşüyor. Elinde sazı, çalıp; söylüyor. Yaktığı türküler de hep Suna'nın üstüne. derken, mesele Recep'in babasının kulağına gidiyor. Babası olgun adam..Varıp Sunâ nın babasına açıyor konuyu. "Valla kardeş durum böyleyken böyle bizim oğlan deli divana. Dağlara düştü. Suna der de başka birşey demez.... Allah kısmet etmişse, baş-göz edelim çocukları. Elin akıllısından, bizim delimiz iyidir" diyor. Suna'nın babası dinliyor kardeşini. Sonra da: "İyi ya kardaşım. Anşa evdeyken, Suna'yı nasıl veririm. Elalem ne der. Büyüğü dururken, küçüğünü verdi. Törelere karşı geldi demezler mi? Suna olacağına, Anşa olsun" der. Recep'in babası ilkin hık-mık eder, sonra da: "Gençtir. Çabuk unutur. EI kızı geleceğine, Anşa olsun" der. Eee devir eski devir, töreler baskırı. Emmioğlu, emmikızıyla evlenecek. Onunda ilkin büyüğü gelin olacak. Kim ne der. Haber Recep'in kulağına gelince, vurulmuşa döner... Ama, ağzını açıp da babasının kararına karşı gelmek ne haddine, boynunu büküp oturur. Suna derseniz, olanlardan habersiz. Ona kalsa, ömür boyu bekleyecek Recep'i. "Anşa evlenir giderse sıra bana gelir. Bende Recep'e varırım" hesap ediyor Suna. Ama, iş açığa çıkıp durumu öğrenince iki göıü, iki çeşme Suna'nın. Ağlamak için kenar köşe anyor. Sonra da iki elinin arasına alıyor başını. Haykıra haykıra ağlıyor. Başka da birşey gelmiyor elinden. "Hayır Recep beni istiyor, ben de Recep'i" dese, kim dinler. Üstelik elaleme rezil olur. Babasının anasının da yüzüne bakamaz. Boynunu büküp bekliyor. Uzun sözün kısası, Recep'le Anşa'nın düğünü yapılıyor. Başgöz olup çekiliyorlar evlerine. Ama, nerde Suna; nerde Anşa. Recep'in gönlü illaki Suna diyor. Kimseye belli etmek istemiyor. İçini türkülerle döküyor, dertli dertli çalıp, türküler yakıyor Suna'ya. Gece gündüz demeyip, dağ-bayır; ova yayla dolaşıp duruyor. Medreseyi de, hafızlığı da bırakıyor... Bir tek "Hıfzı" takma adı kalıyor hafızlığından. Türküleri de dilden dile dolaşmaya başlıyor. Duyan duymayana; bilen bilmeyene söylüyor.~Kağızman'lı Hıfzı'nın türkülerini. Suna derseniz içine kapanık. Arada bir ablasına gittiğinde görüyor Hıfzı'yı. O kadar!.. Onda da dertlenip dönüyor eve. İçine atıyor hep. Hıfzı, Suna'yı alsa kaçsa; töreler! hlâki babasının, emmisinin şerefi. Bakıyor oluru yok, Sunâ sız yaşamak zor, çareyi gurbette anyor. "Alır başımı giderim. Olaki unuturum. Gözden ırak olan, gönülden de olurmuş" diye teselliyi gurbette aramaya çıkıyor. Babasına da geçimi sebep gösteriyor. "Baba bu geçimle iki ay baş edemez. Ben Anşa'yı alıp gurbete gidiyorum. Üç-beş kuruş biriktirir döneriz" diyor. Babası karşı koymak istiyorsa da Hıfzı kararlı. Çok geçmeden de yükünü sırtlayıp, yollara düşüyor. Şura senin, bura benim. Vara vara Çukurova'ya varıyorlar. Toprağı bereketlidir Çukurova'nın diye duymuştur. Gidip bir çiftliğe yerleşiyorlar. Ufak tefek işlerine bakıyorlar çiftliğin. Kendisi at arabasını süriiyor. Tarlaya gidip geliyor. Ekim dikimle uğraşıyor. Anşa da, çiftlikte yemek yapıyor, ortalığı temizliyor. İnek sağıyor. Geçinip gidiyorlar. İyi. Hoş. Ama, Suna aklından çıkmıyor Hıfzı'nın. Unuturum diye çıktığı gurbet, daha çok yakıyor içini. Rüyalarına giriyor Suna. Derdini bir tek kavalına anlatıyor. Anşa hiç bir şey anlamıyor. Ağzını açıp iki çift laf etmiyor zaten Hıfzı'yla. İki yabancı gibiler evde. Bunlar böyleyken, acaba Suna ne yapar? Suna ne durumdadır? Haberi Suna'dan verek. Hıfzı Kağızman'dan çıkıp gurbet yoluna düşünce, Suna'nın içini de kurt kemirmeye başladı. Eriyip akmaya başladı Suna. Yanaklarındaki on beş yaşın pembeliği, yerini, limon rengine bıraktı yavaş yavaş. Sararıp soldu Suna. İlaçtı yatırdı boş!. . Kimse çare olamadı Suna'nın derdine. Bir de şu var; yaşlılardan bazısı ancak evlenirse iyileşir bu, diyor. İsteyeni de çok Suna'nın. Babası uygun birini kestirip, işini bitirdi. Kimse de Sunâ ya bir şey sormadı. Bir yandan, sırtı kesiliyor, düğün hazırlığı yapılıyor; öteki yandan derdine çare aranıyor Suna'nın. Küt küt öksürüyor, soğuk soğuk terliyor Suna. Kimsenin olmadığı yerlere çekilip için için de ağlıyor. O kadar. Bir tek rüyalarda teselli buluyor. Rüyalarında Hıfzı'yı görüyor hep. Kuş olup uçuyor Hıfzı. Gelip evin bahçesine konuyor. Sonra kocaman kanatlarını vurup iniyor aşağı kaptığı gibi havalara uçuyor Suna'yı. Suna da kollarını kanat gibi çarpıyor. O da Hıfzı'yla uçuyor. Dağları ovaları geçip, gözden kayboluyorlar. Sonra ılık bir ter basıyor yeniden. Açıyor gözlerini ağlıyor ağlıyor. Uzun sözün kısası; ince hastalık yakıp kavuruyor Suna'yı.. Gün güne de eriyip akıyor. Bir deri, bir kemik kalıyor... Öte yandan düğün günü de gelip çatıyor... Bir yanda saz söz; bir yanda davul zurna. Yeniyor içiliyor. Buz gibi şerbetler dağıtılıyor... Gelinlik elbisesi de çok yakışıyor Suna'ya. Düğünün ikinci gecesinde Suna yataklarda.. Bakıyorlar olacak gibi değil, erteliyorlar düğünü. Suna'nın son yatağa düşüşü oluyor bu. Bir daha çıkamıyor yataktan. Hıfzı'nın adını sayıklaya sayıklaya, son nefesini veriyor. Evin şenliği, yasa dönüyor. Gelinlik elbiseleriyle koyuyorlar mezara Suna'yı. Başına da "Murad almamış gelin" diye yazıyorlar. Suna'nın son nefesini verdiği gece, Hıfzı sabaha kadar uyuyamıyor. Kan ter içinde dönüp duruyor yatağında. Gözlerinde Suna'nın hayali. "tez gel" diye yalvarıyor. Gözlerini kapasa, rüyasında Suna. Sabahı iple çekiyor Hıfzı. Sabahın erkeninde kalkıp, Anşa'ya: "Tez hazırlan memlekete döneceğiz. Zaten gurbetin hayrı yok. Elimiz görüyor, cebimiz görmüyor. Hasretlik de cabası". Varıp çiftlik sahibine anlatıyor durumu. Tez elden yola çıkıyorlar. Şura senin; bura benim. Günlerce yol tepip, ulaşıyorlar Kağızman'a. Tez varıp Suna'yı soruyor Hıfzı. Ağlayarak durumu anlatıyorlar... Olduğu yere yıkılıyor Hıfzı. Başı ellerinin arasında, saatlerce ağlıyor. Sonra sazını alıp, Suna'nın mezarına gidiyor. Mezar taşına bir baykuş konmuş, figan etmektedir. Bir kenara da Hıfzı çekilir.... Vurur sazın tellerine. Sefil baykuş ne gezersin bu yerde Yok mudur vatanın illerin hani Küsmüş müsün selamımı almazsın Şeyda bülbül gibi dillerin hani Ecel tuzağını açamaz mısın Açıp da içinden kaçamaz mısın Azat eyleseler uçamaz mısın Kırık mı kanadın kolların hani Aç mısın, yok mudur ekmeğin aşın Odan ne karanlık, yok mu ataşın Hanidir güveyin, hani yoldaşın Hani kapın bacan, yolların hani Kara yerde mor menevşe biter mi Yaz baharda ishak kuşu öter mi Bahçede alışan, çölde yatar mı Uyan garip bülbül güllerin hani Burda yorgan döşek, yastık var mıdır Bu geniş dünyada yerin dar mıdır Dalın tahta duvar, önün yar mıdır Yeşil başlı Suna'm güllerin hani Körpe maral idin dağlarımızda Dolanırdın solu sağlarımızda Taze fidan idin bağlarımızda Felek mi budadı dalların hani Düğününde acı şerbet içildi Gelinlik esvabın dar mı biçildi İlikle düğmele göğsün açıldı N'oldu kemer-beste belleri hani Alışmış kaşların var mı karası Ala idi gözlerinin binası Kocaldın mı on beş yaşın Suna'sı Yok mudur takatin, hallerin hani Aç kapıyı emmim kızı gireyim Hasta mısın halin sual edeyim Susuz değil misin bir su vereyim Çaylarda çalkanan seslerin hani Yatarsın gaflette gamsız kaygusuz Ninni balam ninni kalma uykusuz Hem garip hem çıplak, hem aç hem susuz Felek fukarası malların hani Her gelip geçtikçe selam vereyim Nişangah taşına yüzler süreyim Kaldır nikabını yüzün göreyim Ne çok sararmışsın alların hani Civan da canına böyle kıyar mı Hasta başın taş yastığa koyar mı Ergen kıza beyaz bezler uyar mı Al giy allı, balam şalların hani Daha seyrangaha çıkarmaz mısın Çıkıp da dağlara bakamaz mısın Kaldırsam ayağa, kalkamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani Bir kuzu koyundan, ayrı ki durdu Yemez mi dağların kuşiyle kurdu Katardan ayrıldın, şahin mi vurdu Turnam, teleklerin tellerin hani Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın Uyandın da taş yastığa dayandın Aslı hanım gibi kavruldun yandım Yeller mi savurdu, küllerin hani Quote Share this post Link to post Share on other sites
ayvaz 2 Report post Posted February 6, 2009 Vay benim gardaşım ne güzel bir yazı yazmışsın buraya . Allah razı olsun . Bir yakınımda daha yeni, dün ,bu şiiri sorup duruyordu bana . İnternetten bul diye. Biraz bişe biliyor gerisi yok. Dur onada okutayım bakayım bunu mu sormuş. Quote Share this post Link to post Share on other sites
ehl-i_ kalender 4 Report post Posted February 6, 2009 Bunun türkü halide var ilk dinlediğimde ağlamıştım Allahım ne zor birşey aşık olduğun kişi gencecik yaşta ölüyor vede mezarının başına baykuş konuyor suan bunun türkü halini dinliyorum gözüm Vallahi ıslak şuan.... http://www.youtube.com/watch?v=bMYV5Pvne5E Quote Share this post Link to post Share on other sites