Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
ayvaz

Hoca Ahmed Yesevi (k.s)

Recommended Posts

arslan_baba13.jpg

Yukarıdaki Arslan Baba nın (K.s) Türbesi

 

yesevi.jpg

Hoca Ahmed Yesevi nin türbesi

 

Konu Mustafa Necati Sepetçioğlunun "Hoca Ahmed Yesevi " adlı kitabında romanlaştırılmış bir şekilde çok güzel anlatılıyor.O anlatıma en yakın olduğunu düşündüğüm yazı:

 

Orta Asya Türk tasavvuf şiirinin öncülerinden, Yeseviyye tarikatının kurucularından, şeyh ve pir-i Türkistan gibi sıfatlarla anılan Ahmed Yesevi�nin Batı Türkistan�da Sayram kasabasında dünyaya geldiği bildirilir. Doğum tarihine ait kesin bir kayıt bulunamamıştır. Önce annesinin, ardından da Babası Şeyh İbrahim�in vefatından sonra ablası ile birlikte Yesi şehrine yerleşmeleri dolayısıyla, Ahmed adının yanına �Yesili� manâsına gelen Yesevi lakabı eklenir.

 

Daha küçük yaşlarındayken birtakım tecellilere mazhar olması ve olağanüstü halleri ile çevresinde dikkât çeker. Yedi yaşında Arslan Baba�ya bağlanarak ondan batın ilmi öğrenir. Arslan Baba adlı bir zatın gerçekten yaşayıp yaşamadığı bilinemese de bazı rivayetlerde onun Resulullah�ın (s.a.v) ashabından olduğu, dört ya da yedi yüz yıl yaşadığı anlatılır. Menkıbelere göre, bir gün gazvelerin birinde aç kalan sahabe, Hz. Muhammedin�in huzuruna gelip yiyecek ister. Hz. Muhammed�in (s.a.v) duası üzerine Cebrail (a.s) cennetten bir tabak hurma getirir.Ashab, hurmaları paylaşırken bir hurma tanesi yere düşer. Cebrail (a.s) Resulullah�a hitaben, yere düşen hurmanın O�nun ümmetinden birine ait olduğunu bildirir. Hz. Muhammed (s.a.v) � bu hurmayı sahibine kim teslim edecek? � diye sorunca Arslan Baba , o göreve talip olduğunu bildirir. Hz.Resulûllah, kendi eliyle hurmayı Arslan Baba�nın damağına yerleştirir. Ve hurmanın sahibini nerede bulacağını, onu nasıl yetiştireceğini anlatır. Bunun üzerine Arslan Baba, nice yüzyıl sonra Yesi�ye gelir ve Ahmed�i çocuklarla oyun oynarken bulur. Ona henüz bir şey söylemeden, Ahmed, emaneti kendisine teslim etmesini ister.

Arslan Baba, damağında sakladığı hurmayı çıkarıp verir. (Bir rivayete göre de Hz. Muhammed�in verdiği hırkayı giydirir.)Ayrıca ona bin bir zikir telkin eder. Bu olaydan bir süre sonra da vefat eder.

 

Divan-ı Hikmet�te bu hadise şöyle dile gelir:

 

�Yedi yaşta Arslan Bab�a selam verdim

Hak Mustafa emanetini lutfedin, dedim

Hem o vakit bin bir zikrini tamam ettim

Nefsim ölüp lâ- mekâna yükseldim işte�

 

Yesevi, Aslan Baba�nın vefatından sonra, onun son işaretine uyarak Buhara�ya gidip dönemin ünlü bilgin ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf Hemadani�ye (Nakşibendi Şeyhi ve Halifesidir) bağlanır. Onunla birlikte birçok seyahat yapar. Şeyhi henüz hayattayken halifeler arasında üçüncü sıraya yükselir. Hemedani vefat edince, Şeyh Abdullah Berki ve Şeyh Hasan-i Endaki�nin ardından irşad sırası kendisine gelir. Burada bir müddet görevine devam ettikten sonra, müridlerini şeyhinin dördüncü halifesi olan Hoca Abdülhalik Gücdüvani�ye teslim ederek Yesi�ye geri döner. Ahırete intikal edene kadar bu şehirde kalıp irşad görevini sürdürür. Rivayetler farklı olmakla birlikte, hikmetlerden anlaşıldığı kadarıyla seksen- seksen dört yıl yaşadığı söylenmektedir.

 

Kuvvetli bir medrese tahsili yanı sıra tasavvufu da iyice öğrenen, Arapça ve Farsça�yı anadili gibi kullanan Yesevi, devrinin birçok mutasavvıfı gibi bir alanda kalmakla yetinmeyip İslamiyet�i yeni kabul etmiş yerleşik ve göçebe Türkleri zahir ve batın ilimlerde aydınlatır, İslam�ın esaslarını, şeriat hükümlerini, tarikatın adab ve erkanını öğretir. Savaşın, zulmün, kargaşanın hüküm sürdüğü bir ortamda onları hakikâte ve birliğe davet eder. Bu amaçla söylediği tasavvufi şiirlerinde özellikle yalın bir Türkçe�yi, halk söyleyiş ve üslubunu kullanmaya gayret eder. Hikmet adı verilen bu şiirler çok geniş bir alanda nüfuzunu devam ettirir ve Yunus Emre�den başlayarak birçok kuşakta etkisini gösteren yepyeni bir söyleyişin tohumları atılır.

�Anlamıyorlar alimler konuştuğumuz Türkçe�yi

Ariflerden duyunca açar gönül mülkünü

Ayet hadis manâsı Türkçe olsa uygundur

Manâsını kavrayanlar yere koyar börkünü�

 

şeklindeki sözleri de bu çabasının kanıtı olmaktadır.

 

Vefatından çok sonra, on altıncı yüzyılda Divan-ı Hikmet adıyla bir divanda toplanan hikmetler, dervişleri vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına ulaştırılır. Bu manzumeler aynı zamanda Yesevi Hazretlerinin hayatı, tahsili, sülûku, ulaştığı makam ve mertebelere dair ipuçları vermektedir.

 

Onu hikmetlerde kimi zaman vahdet zevkiyle coşup

 

�Arş ve kürsü yürüdüm, levh ve kalemi gördüm

Vücud şehrini gezdim, dedim bu can içinde�

 

derken,

kimi zaman da melamet havasıyla nefsini hesaba çekip yerden yere vuran bir kimlikte buluruz:

 

�Ey dostlar bilmedim ben hiç yolumu

Saadete bağlamadım ben belimi

Gıybet sözden ayırmadım ben dilimi

Nâdanlığım beni rüsva kıldı dostlar �

 

Hazreti Muhammed( s.a.v) altmış üç yaşında vefat ettiği için, kendisinin de aynı yaşa geldiğinde tekkesinin avlusunda, toprak altına bir hücre kazdırıp kalan ömrünü burada geçirdiği rivayet edilir. Divan-ı Hikmet�inde geçen şu mısralar rivayeti doğrular niteliktedir:

 

�Eya dostlar,kulak verin dediğime,

Ne sebepten altmış üçte girdim yere?

Mirâç üstünde Hak Mustafa ruhumu gördü,

O sebepten altmış üçte girdim yere�

 

1166 yılında Yesi şehrinde vefat eder. Kendisinden çok sonraki dönemlerde yaşayan hükümdar Timur�un rüyasına girip ona zaferi müjdelemesi ve zaferin gerçekleşmesi üzerine zaten bir ziyaret yeri haline gelmiş türbesi Timurlenk tarafından görkemli bir tarzda yeniden yaptırılıp külliye haline getirilir.

 

Ahmed Yesevi�nin ölümünden sonra kurulan Yesevi tarikatı, Seyhun, Taşkent, Maveraünnehir ve Harzem sahalarına yayılmakla kalmaz, XIII. yy.� da Anadolu� da Haydariye, Bahai ve Bektaşi tarikatlarını etkiler. Nakşibendilikte de bu tarikattan izler bulmak mümkündür. İnanç ve tarikat adabında Türklerin milli kültür, örf ve adetlerine uygun taraflar bulunması Yeseviliğin Türkler arasında bu denli yaygın olmasını açıklayabilecek sebeplerden biri sayılmaktadır. Ahmed Yesevi�nin şeriat ile tarikatı kolayca telif etmesi Sünni Türkler arasında bu anlayışın süratle yayılıp yerleşmesini ve daha sonraki tarikatların nüvesini teşkil etmesini hızlandırmıştır.

 

Ahmed Yesevi, Allah ehli ve gönül insanı olarak zaman sınırlarını aşıp nice gönüllere seslenmektedir.

 

http://sufizmveinsan.com

06.06.2001

 

Yeni Dünya Dergisi

Temmuz 2001

Yedi İklim Dergisi

Temmuz 2002

 

Kaynakça:

İslam Ansiklopedisi.

Ahmed Yesevi Hikmetleri; İbrahim Hakkulov.

Türk Edebiyatı Tarihi ; Seyit Kemal Karaalioğlu, c. 1.

Share this post


Link to post
Share on other sites

AHMED YESEVİ

 

 

 

“Eller yahşi biz yaman.

Eller buğday biz saman”

 

Evliyânın evliyâsı.

Ondan büyük evliyâ düşünülemez.

Kendinden 700 sene evvel Cebrail’in Resûlullah’a bildirdiği ve bir cennet hurmasının kendisine verilmesini vasiyet ettiği Ahmed...

Hurma 700 sene sonra Yesevî Ahmed’i buluyor, küçükken... Ahmed’in babası şeyh İbrahim.

Şeyh İbrahim vefat ederken kızı Gevher Şehnaz’a:

“Sen ablasısın Ahmed sana emânet! O, ulu bir kişi olacak.” demiştir.

Ahmed Yesevî’yi anlatmak kâr işi değildir.

Yesi kasabasında doğmuş.

Yesevî oradan gelir derler.

Bir de derler ki genç, Yesevî isminde bir hükümdar var, Ahmedi Yesevî’ye namım kalsın diye yalvarmış.

O da isminin sonuna Yesevî adını koymuş.

Kerametleri bugünkü inanç hududunun dışındadır.

Efsaneye bürünmüş mezarlar vardır.

Bilinen türbeler vardır.

Anadolu’nun her yerinde.

Bunların altında toprağa karışmış bölük bölük ermişler yatar. Topraktan buhar hâlinde ruhaniyetleri tütmektedir.

Kokularını almak gerek.

O kokulara bürünmüş bugün tek tük yaşayanlar da vardır.

Su üstünde yürüyenler.

Ateşe girenler, bir anda başka yerde görünenler, gidenler, gelenler vardır.

“Böyle şey olur mu?” diyenler çoktur.

Bunlar aklın yetmediği yerde inanmayanlardır.

Fakat halk bunları olur görmüş, onlara gösterdiği hürmet o mübarek insanları efsanelerle süslemiş, inanılmaz menkıbe ve hikâyelerle gizlemiştir.

Halkın kabul ettiği şeyde bir olur vardır.

Asıl hüner onu görmededir.

Onların menkıbelerini, yaşayışlarını, kerametlerini efsaneler bile kıskanmaktadır.

Anadolu’yu süsleyen binlerce kendilerini unutturan ermişler, Velîler arasında onların varlıklarını var olduklarını haykıranlar vardır.

Bunların hepsi Yesevî’nin ruhaniyet ve tasarrufunu devam ettirenlerdir.

Anadolu’yu koruyan onlardır.

Menkıbelerini, büyüklüklerini ben ifade edemem.

Kitaplar vardır onlardan okuyun.

Olmaz diye kabul edilen her şeyin olurunu sezin, bambaşka bir hava içine girersiniz.

Hacı Bektas-ı Velî,

Hacı Bayram-ı Velî,

Hacı Şaban-ı Velî.

İşte Yesevî’nin görünen keramet ve büyüklüğünün müridleridir.

Ahmedi Yesevî Resûlluhdan bugüne kadar gelen ve gelecek olan varsa, en tepede yine Yesevî görünür.

Bir rivâyete göre 63 yaşında bir çukur kazdırarak 120 yaşına kadar orada ömrünü geçirmiştir.

Resûlullah 63 yaşında dünyadan göçtü diye.

Ahmedi Yesevî’yi anlatmak kelimelere, sözlere sığmaz.

Onun hakkında ne bulursanız okuyun.

Onların içindeki perdelenmiş sırları, güzellikleri, Resûlullah’ın ruhaniyetinî bulursunuz.

Ahmedi Yesevî, Yusuf-u Hamadanî’den ders görmüştür.

Küçük yaşta...

Onun menkıbelerini, inanılmaz kerametlerini okudukça inanılmayanın nasıl inanılır hakikat olduğunu muhakkak sezersiniz.

Bu gibi şeyleri tetkik ederken maddeden ayrılmak gerek.

Neyle takip edeceğinizi size söylemekten utanırım...

Merhum Opr. Dr. Münir Derman

 

 

 

Yahşi : Beğenilen yğit. Er kişi.

Yaman : kendini akıllı sanan.

Saman : Einin hayvan yiyeceği olansap kısmı.

Evliyâ : (Veli. C.) Veliler. Nefsine değil, dâimâ Cenab-ı Hakk'ın rızâsına tâbi olmağa çalışan, ibâdet ve taatta, takvâ ve riyâzatda çok yüksek mertebelere ulaşıp Allahın (C.C.) mahbubu ve karibi olan büyük ve ender zâtlar. (Bak: Veli)

Keramet : Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. * Bağış, kerem. * İkram, ağırlama.

Efsane : halk dilinde anlatılan hikaye.

Menkıbe : Meşhur kimselerin ahvâline dair hayat hikâyesi. Kıssa. Hikâye. Menkıbe.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yemezdi-İstemezdi-Sevmezdi

 

 

 

 

YEMEZDİ

 

İSTEMEZDİ

 

SEVMEZDİ

 

Resûlü Ekrem;

Av eti. Kanatlı. Geyik. Ceylan. Yaban keçisi, Her türlü denizden sayd edilen balık “yemezlerdi”.

 

Yemedi değil...

 

Yemezlerdi...

 

Soranlara cevap vermediler.

İsrar edenlere de cevap vermediler.

 

Sükût ettiler.

 

Ondan sonra da soramadılar...

 

Eti yenmeyen kanatlılar, Tilki, Kurt, Arslan, Kaplan, Fil, Domuz, Yılan, Timsah öldürülmesini “İSTEMEZLERDİ”...

 

Her türlü avcılık, Balıkçılık, Etleri yensin yenilmesin bunları “SEVMEZDİ”...

 

Kendileri hiçbir hayvana bıçak vurmamıştır.

 

Öldürmemiştir.

 

Avlanmamıstır.

 

“Cevap vermediler. İstemezlerdi. Sevmezdi” bunlardan ötürü de hiç birini yasak etmemişlerdir.

 

Günah veya helâl olduğu hakkında bir söz söylememiştir...

Sebep bu üç kelimenin içinde gizlidir.

 

Beyazidi Bestamî ,

 

Ahmedi Yesevî

 

Hacı Bektaşi Velî

Hacı Şabanı Velî her türlü sayd ve avcılık istemezlerdi.

 

Balık da yemezlerdi...

Daha birçokları daha vardır amma ben bilmiyorum.

 

Duymadım da.

 

Yazı hâlinde görmedim.

 

ALLAH’ın kâinatda her yaratılmışa sayısız lütuf ve nimetleri vardır.

 

Bu yaratmanın icabıdır.

 

Mecburidir.

 

Bu lütuf kime ve niçin?...

 

ALLAH’ın yarattıklarına karşı mecburi olan bu lütfunu idrak ederek şükretmek gerekir...

 

Söylemiş bir öte adamı :

“İsyan olmaz mı nimet verdi diye şükretmek.

 

Nimet vermeseydi şükretmezdim der gibi...”

 

Nimet verdi diye şükret.

 

Vermedi diye hamdet.

 

Biz de böyle söyleriz...

 

Kimse tarafından bu lütuf istenmemiştir.

 

Her yaratık, değişmeyen muayyen kimyevî, fizikî, maddî ve mânevî kanunlara tâbidir.

 

Atom bile...

 

“Bi niğmeti Rabbike fehaddis” bu âyeti iyi anla!

Sonsuz bir küçüklük akıl almaza kadar.

 

“Makro kozmoz” her ikisi de sonsuz bir karışıklık.

 

Akıl almaz.

 

Fakat bir intizam gizli, bu sonsuzlukta...

 

Aklın ilimle yanaşıp göremediği mikro kozmosun ötesi atom kaynaşması... Ancak kâinatın değişmeyen intizamında gizli âdet ilmi olan “Riyâziye-Matematik” ile bakılıyor.

 

Gidiliyor o görünmeze...

O rakamlarla görmeye çalışırlar...

 

Âdet, kâinatın

Tekâmül, hayatın

Birlik, ALLAH’ın kanunudur...

 

Durmadan akıl almaz bir süratle dönen bu tesbîhat, atom raksı içinde yaratılışın sırrı gizli...

“KÜNNES. HUNNES”

 

“Fela uksimu bi’l- hunnes el cevari’l- künnes” ile bildirilen atomun çekirdeği “Hunnes”.

 

Bu çekirdek sabit kımıldamaz.

 

Etrafında ölçüye sığmaz bir süratle dönen “Künnes” elektronlardır. Nereden geliyor nereye gidiyor, insanlık macerasının hikâyesi hâlledilemiyor.

 

Elektron çekirdekten ayrıldığı zaman “iyon” ismini alır.

 

Çekirdeğe yakın veya uzak olan elektronlar vardır.

 

Atomlar yekdiğerine çarparak birbirlerine aktarma yaparlar.

Bu çarpma kimyevî, fizikî, etektriki mıknatısi bir çok sebeplerde olabilir.

 

Atomdan çekmek, iyona ayırmak.

 

Ses, ihtizazla çekirdekten uzaklaşan elektronları tekrar yerine göndermek mümkündür.

Bu hareketler saniyenin milyarda biri zamanında olur.

 

Bazen saniyenin binde biri zamanında olur.

 

Bunu idrak etmek “algılamak” mümkün değildir.

 

Bunlara yâni ses, titreşimlere “foton” diyoruz.

 

Astroloji: Felekiyyat. İlm-i nücum.

 

Gök ile, yıldızlarla meşgul olan ilim demektir.

 

Bu gök ilmi ile dünya ilmi karıştırılarak “Astronomi” ilmi ortaya çıkmıştır.

Hâlâ kafanızda, okuduklarımı dinlemediniz bile...

Balık niçin yemezdi.

 

Düşünceniz buna saplı.

Evet.. Yemezdi.

Öğrenip de ne yapacaksın.

Öğrendiklerini ne yaptın?

Yahut yaptıklarım öğrendin mi?

Sen, biliyor musun diye soracaksın amma çekiniyor soramıyorsun.

Merak etme söyleyim aslanım.

 

Biliyorum.

 

Bilmesem konuşmam.

Söylersem o zaman balık resmine bile bakamazsın...

 

Hac ve umrede ihramda iken av ve sayd yasaktır. Mâide sûresi.

Sebep ve niçin?

 

Merhum Opr. Dr. Münir Derman

 

 

14.10.1988 Cuma

 

 

 

Sayd : Av. Avlanmak, sayda gitmek, ava gitmek

 

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ

 

“Ve emma bini'meti rabbike fehaddis. : Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.” (Duhâ 93/11)

 

Âdet : Usul, görenek, alışılmış davranış. Huy, tabiat. Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji). İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur. Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz. Cemiyetin yabancı âdetlerle bozulmamasına gayret gösterir.

 

فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ الْجَوَارِ الْكُنَّسِ

 

“Fela uksimu bilhunnesi. Elcevarilkunnesi.: Hayır! Akıp giden, bir kaybolup bir etrafı aydınlatan yıldızlara andolsun,” (Tekvîr81/15-16)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ayvaz kardeşim Allah senden razı olsun. Çok değerli bir paylaşımda bulunudunuz.

Hoca Ahmed Yesevi anlatılamayacak kadar geniş bir şahsiyet. Allahtan rahmet dilerim.

Türke çok önemli bir klavuzdur. Anadolunun da İslamlaşmasında çok büyük katkısı olduğu kanaatindeyim.

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest Bir Kereye Mahsus

"Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma; çünkü kalbi kırmak, Allah'ı kırmaktır. Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol." - AHMET YESEVİ

 

Kaynak: http://turkceninkalbi.blogcu.com/ahmet-yesevi-ve-divan-i-hikmet/7927860

 

"Nefsine uyan perişan olmuştur. Artık, yatıp kalkarken onun yoldaşı şeytandır." Ahmed Yesevî Rahmetullahi Aleyh

 

Kaynak: http://www.turktakvim.com/1/Ana_Sayfa/8/Mart/2011/3/

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...