Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mukarrabin

Seyyid Ahmet Arvasi

Recommended Posts

Ahmet Arvasi ( 15.02.1932)

 

1932 yılında dünyaya geldi.Ailece Van'ın Müküs (Bahçesaray kasabasına bağlı Arvas (Doğanyayla köyündendir. Mühitlerinde bu köyün adına izafeten 'Arvasiler' olarak tanınırlar. Soyadı kanunu çıktıktan sonra köylerinin adı soyadları oldu. Babası Anadolu'da yetişen büyük velilerden Seyyid Abdülhakim Arvasi'dir.

 

Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabı yazarı Hüseyin Hilmi Işık ile büyük şairlerimizden Necip Fazıl'ın hocaları Abdülhakim Arvasi hazretleri ise bir başkasıdır.

 

1952'de Erzurum Öğretmen Okulu'ndan mezun olduktan sonra bir süre ilkokul öğretmenliği yaptı. 1958'de Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü'nü bitirdi. Sırayla Balıkesir, Bursa ve İstanbul'daki eğitim enstitülerinde hocalık yapan Arvasi, 1979 yılında emekli oldu. Aynı yıl Milliyetçi Hareket Partisi (MHP Genel İdare Kurulu'na seçilerek bu partideki görevine 12 Eylül 1980 ihtilaline kadar devam etti. MHP'den İstanbul Senatör Adayı da olmuştur. Arvasi Hoca, o zamanlar Türk milliyetçiliğinin sesi olan Hergün Gazetesi'nde, ' Türk-İslam Ülküsü ' başlığıyla günlük makale yazdı. 12 Eylül darbesinden sonra Türk İslam ülkücüleriyle birlikte MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'ndan yargılandı. Mamak Cezaevi'nde işkence gördü. Tahliye olduktan sonra ülkücü gazete ve dergilerde yazı yazarak gençliğe yol göstermeye devam etti. Türkiye Gazetesi'nde Hasbihal başlığı ile makaleleri neşredildi.

 

56 senelik ömrünün bir bölümünde hep konuşan, anlatan ve hitabet sanatını en güzel şekilde icra eden Arvasi Hoca vardı. İkinci ve son bölümde ise hep yazı yazan. 31 Aralık 1988'de Erenköy'deki evinde saat 11.00'de ruhunu teslim ederken çok sevdiği daktilosunun başındaydı. Ölümünü Yeni Düşünce Gazetesi, 'Bir Güzel Adam Hakk'a Yürüdü", Türkiye Gazetesi ise 'S. Ahmet Arvasi'yi Kaybettik' manşetiyle verdi. Arvasi'nin cenaze namazı için yurdun çeşitli yerlerinden gelen binlerce kişi Fatih Camii'ni ve bahçesini doldurmuştu.

 

Merhumun akrabası Van eski Müftüsü Seyyid Kasım Arvasi cenaze namazını kıldırdı. Arvasi Hoca, Edirnekapı'da damadı Reşat Yamankaradeniz'in yanına defnedildi. Kabrinin biraz aşağısında meşhur Osmanlı şeyhülislamlarından İbn-i Kemal hazretlerinin kabri bulunuyor.

 

ESERLERİ

 

Türk-İslam Ülküsü (3 cilt, Kendini Arayan İnsan, İnsan ve İnsan Ötesi, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, Şiirlerim, Eğitim Sosyolojisi, Doğu Anadolu Gerçeği, İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri, Hasbihal (6 cilt Hasbihal, daha sonra konularına göre şu isimlerde yayımlandı: Emperyalizmin Oyunları, Devletin Dini Olur mu, Kadın Erkek Üzerine, İnsanın Yalnızlığı

 

 

 

-------

 

 

DAVA

 

İmansız zümreyi yokluk kemirir,

Ezelden ebede her var bizimdir.

Kanundur; zamanı zaman devirir,

Zamanı kuşatan yer var bizimdir.

Azmimiz kırılmaz kederle, yasla,

Ümidin güldüğü diyar bizimdir.

Fenadan ölümden korkmayız asla,

Ölümün öldüğü diyar bizimdir.

Maddeye tapmayız, ezelden geldik,

Herşeyi kuşatan ebed bizimdir.

Çirkini sevmeyiz, güzelden geldik,

Arkadaş, son zafer elbet bizimdir.

Bu dava özüdür İslamiyet'in,

Bu dava güneşi, mazlum milletin,

Bu dava, her şeyden , her şeyden çetin.

Bu yolda dert, hüzün, gurbet bizimdir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Türk, dünyanın ve tarihin en eski kavimlerinden biridir. Çeşitli tarihî belgelerden öğreniyoruz ki, bu kavim, aynı zamanda tarihin kaydettiği en medenî ve dinamik "içtimaî ırklardan" biridir. Öte yandan, bu kavmin dikkati çeken bir yönü de diğer kavimler gibi "putperest" olmayışıdır. Yani Türklerin yontulmuş ve müşahhas tanrıları yoktur.

 

Türkler, bütün tarihleri boyunca, hep "dosdoğru" olan dini aramışlar, Musevilik, İsevilik başta olmak üzere çeşitli dinlere girip çıkmışlardır. Türklerin eski dinleri olan "Gök -Tanrı" dininde de "Tanrı Tek"tir ve asla müşahhas bir varlık değildir, fezaları ve semaları istilâ eden bir yüce varlıktır. Kaldı ki, bu dinde, Cennet (Uçmak), Cehennem (Tamu), İblis (Yalbız), Melek (Ercin), Ahiret (Öte dünya), Peygamber (Yalvaç),... inançları vardır.

 

Öyle anlaşılıyor ki, Şanlı Peygamberimiz'den önce, buradan da birçok gerçek peygamber gelip geçmiştir. Nitekim yüce dinimizden öğrendiğimize göre, bütün zaman ve mekânlara peygamber gönderilmiştir. Böyle olunca, hiç şüphesiz, Orta-Asya'dan da kim bilir kaç peygamber gelip geçti? Çünkü Cenab-ı Hak, bir peygamber göndermedikçe, hiçbir kimseye ve kavme azap etmeyeceğini bildirmektedir. Bu hususta, yüce ve mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: "Biz, bir peygamber gönderinceye kadar azap ediciler değiliz". (El-İsrâ/15).

 

Bu açıklamalardan sonra, şu noktaya gelmek istiyoruz: Şanlı Peygamberimiz'in tebliğleri ile şereflenmeden önce, bütün Türkler, kâfir değildi. Kimi Musevî, kimi İsevî, kimi de yukarıda belirttiğimiz tarzda "muvahhid" idi. Tıpkı, putperest Arapların arasında bulunan “Hanifler” gibi Türkler'in içinde de doğru inanan insanlar çoktu.

 

Kısaca belirtirsek, Türkler, âdeta bütün tarihleri boyunca, İslâm'ı aramışlar ve beklemişlerdir. Nitekim İslâm'la karşılaştıkları zaman da aradığını bulan insanların heyecanı ile kitleler halinde Müslüman olmuşlardır. Bilhassa, ilk Müslüman hakan olan Abdülkerim Satuk Buğra Han'dan sonra, başta Karahanlılar olmak üzere, bütün Oğuz ve Türk beyleri İslâm'a koşmuşlardır. Böylece 10. asırda, hemen hemen bütün Türklük Âlemi, İslâm ile şereflenmiş bulunmakta idi.

 

11. asırda ise Türklük, artık İslâm'ın hizmetinde ve "İlâ-yı Kelimetullah" için canla başla çalışacak, birçok İslâm büyüğünün de belirttiği üzere, Eshab-ı Kiram'dan sonra, İslâm'ı yücelten en büyük millet olacaktır. Selçuklu hakanı Tuğrul Bey, "Sultan-ül Müslimîn" unvanını alacak, "tevhid bayrağını" yücelterek elden ele, nesilden nesle devredecek, nihayet Osman Oğullarından Yavuz Sultan Selim Han ile "Şanlı Peygamberin Kutlu Vekili" olmakla zirveye ulaşılacak idi.

 

Türkler, yalnız askerî sahada değil, içtimaî, iktisadî, ahlâkî, bediî ve fennî konularda büyük eser ve hamlelerle İslâm Dünyası'nın şanını ve şerefini yüksek tutmasını bilmişlerdir. Gerçekten, Selçuklu ve Osmanlı kültür ve medeniyeti, bunlara ait eser ve belgeler, incelendiğinde hayran kalınmaktadır. Kendi zamanının en ileri teknolojisine, mimarisine, toprak sistemine, devlet teşkilâtına, hukuk sistemine, bediî mahsullerine, tıbbına, ilmine ve fennine sahip olunmuş, dünya çapında ilim ve fikir kadroları yetiştirilmiş, 11. asırdan 17. asrın başına kadar, Türk-İslâm medeniyeti, insanlık âlemine ışık tutmuştur.

 

Sonra ne olmuştur? Sonrasını, sizler bizden iyi biliyorsunuz. Onun da tahlilini sizler yapınız. Çünkü gemi gelip karaya dayandı. Yahut sütunumuz doldu…

 

 

 

Seyyid Ahmed ARVASİ

 

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...