Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
ÇAY TİRYAKİSİ

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'nda Tarafsız Kalabilir Miydi?

Recommended Posts

OSMANLI DEVLETİ TARAFSIZ KALABİLİR MİYDİ?

 

Osmanlı Devleti’nin Cihan Harbinde tarafsız kalıp kalamayacağı, dolayısıyla savaşa girmemesinin mümkün olup olmadığı sorusu pek çok kişi tarafından sorgulanagelmiştir.

 

Savaşa Almanya safında ve de erken girilmesi, Alman gemilerinin Karadeniz’de bırakılması ve Rus şehirlerinin topa tutulması, Sarıkamış faciası gibi konularla ilgili olarak ortaya çıkan soru işaretleri 1914 Harbinin daha başından itibaren hemen herkesi meşgul etmiş olup bu konuda farklı görüşler ortaya çıkmış ve üzerinde mutabık kalınan bir görüş ortaya çıkmamıştır.

 

İttihad ve Terakki önderlerinin hâtıralarının derme çatma olduğu ve yazdıklarının birbiriyle çeliştiği görüşüne aradan geçen onca yıla rağmen Cihan Harbi’ne dair yorum ve yargıların birbirinden farklı ve çelişkili olduğu hakikatini eklersek, net bir yargıya varmak oldukça zorlaşacaktır. Savaşa girilmesini mecburi sayan görüşlerle harbe girmemenin mümkün olduğunu ve bu sayede kârlı çıkılabileceğini iddia eden görüşler incelendiğinde, her iki görüşü savunanların da oldukça mantıklı olan, ya da tamamen mantıksız olmayan görüşler ileri sürdüğü görülecektir. Bir örnek olarak, İtilaf devletlerinin değişmez düşmanlığından yola çıkılarak İstanbul ve Boğazların her halukârda işgal edileceği yargısı (Savaşa mutlaka girileceği görüşü) ile savaşa girmeyip toparlanarak savaş sonucunda iyice yorgun düşen taraflara üstünlük sağlanabileceği (Tarafsız kalınabileceği görüşü) yargısı örnek verilebilir.

 

Olayların merkezindeki kimselerin oldukça farklı yargı ve iddiâlarda bulunduğu hakikati de göz önüne alındığında, günümüz şartlarında yapılacak değerlendirmelerin azami itina gerektirdiğini vurgulayarak geçmişe uzanalım.

 

Savaşa girilmeseydi, Küçük Asya’da imparatorluğun bir yaşama şekli bulabileceğine inananlardan Falih Rıfkı Atay, bu şekilde şimdi dünya petrol kaynaklarının önemli kısmını bünyesinde barındıran bu zenginliğin devletimizin sınırları içinde olacağını, savaş süresince büyük devletler zayıflayacağı için her türlü yabancı baskısının kalkabileceğini, Birinci Dünya Savaşı sırasında iki milyon kurban verildikten sonra dahi Kuvayı Milliye ile başa çıkamayan Batılı Devletlerin, bütün ordusu ayakta duran imparatorluğa karşı herhangi bir harekette bulunamayacağını bildirmekte ve Enver Paşa yerine Mustafa Kemal’in olması durumunda. Savaşa girilmeyeceğini ve büyük devlet olarak kalınacağını belirtmektedir.”

 

Yılmaz Öztuna’nın görüşü de aynı doğrultudadır. Daha önce belirttiğimiz gibi Öztuna, Osmanlı Devleti’nin Boğazları kapalı tutması durumunda Rusya’nın yine çökeceğini bildirmekte, dünyanın yorgun çıktığı savaşta Türkiye’nin yıpranmamış bir ordu ile Yakın Doğu ve Balkanların en güçlü devleti olacağını, İmparatorluğun İngiliz ve Fransızların 1954’ten sonra uyguladığı yöntemle tasfiye edilebileceğini, Musul gibi eyaletlerin elde kalabileceğini belirtmektedir.

 

Kâzım Karabekir’e ait olduğu bilinen Birinci Cihan Harbine Neden Girdik adlı eserin birinci cildinde, onun Almanlarla ittifaka girilmesini onaylamadığı, tarafsız kalabilmek için Alman ıslah heyetinin memleketine geri gönderilmesi gerektiğini savunduğu ve Sultan Osman Zırhlısının getirilmesinin tarafsız kalabilmek için önemli olduğunu düşündüğünü, gemilerin verilmemesi durumunda gecikmeden Üçlü İttifak’tan gemi alınması gerektiğini, mecbur kalınmadıkça harbe girme taraftarı olmadığını ifade edilmektedir.

 

Aksi istikamete göz atacak olursak;

 

Mustafa Kemal’in Milli Mücadele sırasında Meclis Başkanı sıfatıyla yaptığı söylenen şu değerlendirme dikkate değer. Rivayete göre M.Kemal, Harb-i Umumi’ye girilmemesinin arzulandığını, ancak buna imkân olmadığını belirtmektedir. Sahip olunan konum itibariyle, İtilaf Devletleri yanında savaşa giren Rusya’ya rağmen tarafsız kalınamazdı. Yine tarafsızlığın devamı için para, silah, sanayi mevcut değildi. İngilizlerin parası ödenen iki gemiye el koyması ve Osmanlı’nın savaşa girmesinden dört ay önce Ermenistan Cumhuriyeti’ne karar verilmesinin ilan edilmesi, yine İstanbul’un Ruslara vaat edilmesi savaşa İtilaf Devletleri aleyhine girmeyi zorunlu kılıyordu. Zaten Rusya dururken, güçsüzlüğü Balkan Savaşı’nda açığa çıkan Osmanlı Devleti’nin tercih edileceğini düşünmek doğru olmazdı. -

 

Sina Akşin de Osmanlı Devleti’nin savaşa girişini değerlendirirken Atatürk’ün bu sözlerinin o günün gereği olarak söylenmiş sözler olmayıp bir gerçeği ifade ettiğini belirtmekte ve Atatürk’ün hiçbir yerde, tarafsız kalmak gerektiği görüşünü savunmadığını bildirmektedir.

 

Ahmad ise Birinci Dünya Savaşı sırasında tarafsız Yunanistan’ın İngiliz kuvvetleri tarafından işgal edilmesinin İttihatçıları haklı çıkardığını, tarafsız bir Türkiye’nin aynı akıbete uğramasının kuvvetle muhtemel olduğunu, İttihatçıların ülkenin güvenliği için bloklardan birine girmek istediğini; ancak İtilaf Devletlerinden olumlu yanıt alınmayınca savaşa Almanya safında girildiğini bildirmektedir. İttihatçılar yanlış ata oynamışlardı; ancak olaylar, üzerine oynanacak başka at olmadığını göstermiştir.

 

Talat Paşa, savaş çıkmasa da ittifaka girmekle tehlikeden korunmuş olmayı düşündüklerini bildirmekte ve savaşa girme kararı aleyhindekilerin Almanların yenileceğini düşünenler olduğunu eklemektedir.

 

Sadaretinin yarısından fazlasını Birinci Dünya Savaşı yıllarında geçiren Said Halim Paşa ise Türkiye’nin savaşa sokulduğu isnatlarına karşı Sebilürreşad’da yayınlanan hâtıralarında, Sevr anlaşmasıyla yağma ve talan edilen Türk Milli Mevcudiyetinin silah yoluyla müdafaası ne kadar mecburiyse 1914’teki savaşa iştirak zorunluluğunun da o derece meşru olduğunu bildirmiş, Rusya ve diğer devletlerin Türkiye için beslediği emellerin Osmanlı’nın savaşa girmesinden önce de var olduğunu eklemiş ve Türk Milletinin Birinci Dünya Savaşı’nda ve İstiklal Harbinde vazifeden kaçınması durumunda kendi izmihlaline iştirak etmiş olacağını belirtmiştir. İlaveten İstiklal Harbi’nde mücadele edilebilmesinin 1914’teki adımlar sayesinde olduğunu bildirmekte, harbe zamansız girildiğini kabul etmekle birlikte tarafsızlığın mümkün olmadığını, çünkü tarafsızlığın mümkün olmadığını, çünkü devletin İstiklal ve İstikbalini temin edemeyeceğinin anlaşıldığını ve tehlikenin büyüklüğünü hissettiği için harbe girdiğini ifade etmektedir.

 

Selek ise Osmanlı’nın 1914’ün şartları içinde yaşayabileceğini düşünmenin sadece geçmişe özlem duymak olduğunu bildirmekte, savaşa girmemekle İmparatorluğa Küçük Asya’da yaşama şekli bulmak mümkün olsa da bu şekilde Kral Faruk Mısır’ının yaşama şeklinin mümkün olabileceğini ve fazla sürmeyeceğini bildirmekte, başta insan olmak üzere kayıplar sayılmazsa savaşa giriş olayını üzüntüyle karşılayacak bir sebep olmadığını eklemekte, Cihan Harbi yenilgisinin Türk İstiklal Harbini hazırladığını eklemektedir.

 

Yukarıdaki görüşler incelendiğinde, Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasının oldukça zor olduğu görülecektir. Osmanlı’nın tarafsız kalması durumunda pek çok kazanım elde edeceği, en azından, sonradan uğrayacağı zararların bir kısmı veya tamamıyla karşılaşmayacağı görüşü mâkul gözükse de asıl mesele Osmanlı Devleti’nin tarafsız kaldığında elde edeceği kazançlar değil, tarafsız kalıp kal-a-mayacağı sorunudur. Çünkü günün şartlarında pek fazla seçenek yoktur. Daha da önemlisi, savaşta tarafsız kalan Yunanistan’ın İngiltere tarafından işgal edilmesi örneğidir.

 

Öte yandan Talat Paşa’nın, ‘Taraf olmakla bertaraf olmaktan kurtulma’ amacı taşındığı yönündeki beyanlarıyla Said Halim Paşa’nın, devletin istiklalini muhafaza etmek için harbe girildiği yönündeki ifadesi, devrin şartlarını yansıtması bakımından önemlidir. Ancak savaşın uzun süreceği kesinleşmişken en azından tarafsızlığı muhafaza edip 1915 İlkbaharına kadar tarafsızlığı muhafaza edip savaşın alacağı seyri beklemek yerine acele edilmesi hataydı.

 

Daha önce aktardığımız gibi, İttihatçılar yanlış ata oynamışlardır; ancak devrin şartları incelendiğinde, üzerine oynanacak başka at olmadığı veya kalmadığı görülecektir. Çalışmamızın başında ele aldığımız, Osmanlı’nın savaşa İtilaf Devletleri safında girmeme nedenleri incelendiğinde, Osmanlı’nın Almanya safına itildiği ve bu ittifakın, ‘Denize düşen yılana sarılır!’ misali olduğu ortaya çıkacaktır.

 

Özetlersek, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmemesi durumunda kazançlı çıkacağı kesindir; ancak savaşta tarafsız kalabileceği, neden sonuç ilişkisi ışığında şüphelidir, zordur, hatta imkânsız gibidir. En azından savaşta tarafsız kalmayı başaracak kadrodan yoksundur Osmanlı Devleti! Çünkü Sultan Abdülhamid’in devleti ayakta tutan Denge Politikasının uzağından dahi geçemeyen İttihatçılar, devletin potansiyel gücünü kullanmaktan ziyade çoğu zaman iyi niyetle, ancak düz mantıkla, maceraya atılmışlardır. Bir örnek olarak Balkan savaşları öncesinde, potansiyel düşmanları arasındaki ihtilafları ortadan kaldırarak devleti zor durumda bırakmışlardır. Çok ihtimalli ve fazlasıyla iç içe geçmiş olay/durumlarda ihtimaller üzerinden gidilerek veya Komplo Teorisi mantığıyla ne derece sağlıklı sonuçlar elde edilebileceği ortadayken, neden sonuç ilişkisi çerçevesinde ve de benzer olayları göz önüne alarak bir

değerlendirme yapacak olursak, hâtıralarında Cihan Harbini beklediğini, bu vesileyle devleti

 

çöküşten kurtarabileceğini bildirdiği bilinen Sultan Abdülhamid’in işbaşında olması durumunda tarafsız kalma şansının artabileceğini söyleyebiliriz ; ancak mevcut şartlarda böyle bir ihtimalin olabilirliğini sınama imkânımız olmadığı için konuyu İttihatçılar ekseninde, tarafsızlık meselesiyle bağlantılı olarak almak durumundayız.

 

Bu durumda tarafsız kalmanın, hele de Cihan Harbi’nden sonraki ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur!’ ilkesinin yerini almaya başlayan Boğazlar ile Kars ve Ardahan talepleriyle hakiki yüzünü gösteren Rusya gibi bir komşu varken, hele Osmanlı’yı parçalama/paylaşma planları, cihan harbinden önce, harp sırasında ve sonrasında, göz önündeyken tarafsız kalınabileceğini düşünmek, daha da önemlisi, tarafsız kalmak suretiyle kârlı çıkılabileceğini düşünmek fazlaca zorlayıcı bir yorum olacaktır.

 

M.Fatih AKBAY, 19 Haziran 09, VAN.

 

Notlar:

 

Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa, Cild: III, 25.

Bkz. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, İst: Remzi Kitabevi, 5.Baskı, 213.

Muzaffer Albayrak, ‘Osmanlı Alman İttifakı’ 15.

Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 141.

Öztuna, 269.

Kâzım Karabekir, Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, Cild: I, İst: Emre Yay.Mayıs 2000, 5.Baskı,

48-54.

Keleşyılmaz, 23, 24.

Farklı kaynaklarda, Mustafa Kemal’in tarafsızlığın korunabileceğine dair beyanlarda bulunduğu belirtilmektedir. Bu durum, konuyla ilgili tamamen zıt kanaatlere kapı aralamaktadır!.

Keleşyılmaz, 24.

Keleşyılmaz, 24.

Talat Paşa’nın Hâtıraları, 24.

Talat Paşa’nın Hâtıraları, 30.

Bostan, A. G. M. 20, 21.

Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Cild: I, 14.

Albayrak, A.g.m, 14-15.

Sultan Abdülhamid’in denge politikası hakkında fikir vermesi için Bkz. Mim Kemal Öke, Saraydaki Casus; http//abdulhamidhan.blogcu.com.

Sultan Abdülhamid’in Almanya ile İngiltere’ye eşit mesafede durma yanlısı olduğu ve bu realiteye göre siyaset izlediği bilinmketeydi. Bkz. http//abdulhamidhan.blogcu.com.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...