Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
SusQuN

Avrupa İslâm'ı Nasıl Doğuracak?

Recommended Posts

Bosna, Fatih zamanında fethedilmişti. Hemen sonrasında, Konya Karaman bölgesinden bir kasabanın buraya göç etmesi söylenmişti. Müslüman halktan bazı itiraz sesleri yükselmişti:

 

“Biz Osmanlı vatandaşıyız. Devletimize canımız feda, padişahımıza karşı boynumuz kıldan ince... Üzerimize düşen neyse yaparız. Ancak biz kendi halinde insanlarız. Çiftçiyiz, esnafız, sanatkârız. Öyle bilgili, kültürlü insanlar değiliz. Dinimizi ancak bildiğimiz kadar yaşarız. Bu durumda gittiğimiz yerlerde ne yapacağız? Oradaki insanlara ne anlatacağız? Dilini, dinini, âdetini bilmediğimiz insanlara ne faydamız olacak?”

 

Aslında cevap, sorunun içinde gizliydi. Şöyle dediler onlara:

 

“Sizden hiçbir şey istemiyoruz, kimseye bir şey anlatmanızı da beklemiyoruz. Siz burada nasıl yaşıyorsanız, gideceğiniz yerlerde de öyle yaşayın. Gelenek ve göreneklerinizi yaşatın, yardımlaşın, aile yapınızı koruyun, çoluk çocuğunuzu yetiştirin; kısacası Müslümanlığınızı orada da gösterin, İslâmın güzelliklerini sergileyin. Sadece bildiğinizi yapın, haliniz konuşsun, yeter!”

 

 

İlâyı Kelimetullah davası

 

Balkanlarda, 500 yıldan fazla bir süre hakimiyetini sürdüren Osmanlı, zengin kültürünü bu şekilde bölgeye taşımıştı. Buraya göç eden Müslüman halkın kurduğu ilişkiler, bu kültürün paylaşılmasını ve bölgede kökleşmesini sağlamıştı.

 

Osmanlı yönetiminin hoşgörüsü, Hıristiyan halkın örf ve âdetlerine karışılmaması, Osmanlı’ya ve İslâma büyük bir sempati duyulmasına sebep olmuştu. Kanuni’nin Belgrat’ı almasıyla sağlamlaşan bölgedeki Osmanlı hakimiyeti, çeşitli Hıristiyan halkların zaman içinde ve kendi rızalarıyla İslâmı kabul etmesini netice vermişti. Ve Osmanlı, İslâm sayesinde Balkanlarda uzun süre kalıcı olabilmişti.

 

Bu durum, “Bizim mesleğimiz ve maksadımız ilâ-yı kelimetullahtır, Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir” diyen Osman Gazi çizgisinin eğilip bükülmeden, kararlı bir şekilde sürdürülmesiydi. Bu yüksek ideal, rengini asırlara vermişti.

 

AB’ye girince “Avrupalı”laşır mıyız?

 

AB ile tam üyelik müzakerelerinin başladığı bugünlerde, geçmişten ders çıkarmak artık daha bir anlamlı hale geldi. Şimdi zihinlerde şu sorular var: AB’ye tam üye olunca asimile olacak mıyız? Kendi kültürümüzden uzaklaşıp Avrupalılaşacak mıyız? Yoksa Avrupa mı Müslümanlaşacak? İslâmî kültürümüzü doğru bir şekilde oralara taşıyabilecek miyiz?

 

Bütün tarihçilerin ittifakla dile getirdiği bir tespit şöyle: Osmanlı hiçbir zaman asimile olmadı. Aksine, fethettiği her coğrafyaya kendi kimliğini taşıdı. Bunun en büyük nedeni ve taşıyıcı gücü ise İslam diniydi.

 

Bediüzzaman’ın tespitiyle, Müslümanlar, İslâm hakikatlerine ve iman esaslarına sarıldıkları ve o kuvvete göre hareket ettikleri nispette medenileşmiş ve ilerlemişlerdir. Uzaklaştıkça da gerilemiş ve çeşitli musibetlere ve belâlara uğramışlardır. Diğer dinler ise tam tersi... Asliyeti bozulmuş, doğru iman esaslarından sapmış bu dinlerin mensupları dinlerindeki tutuculuktan uzaklaştıkça ilerlemiş ve medeniyet yolunda önemli yol almışlardır.

 

Görev devam ediyor...

 

Osmanlı, geçmiş asırlarda fetihlerle Avrupa’ya girmişti. Osmanlının torunları olan bugünün Müslüman Türkiye’si de, başka bir zeminde Avrupa’yla bütünleşiyor.

“İlâ-yı kelimetullah”, yani Allah’ın adını ve dinini yüceltme davası, bugün de sürüyor ve görev devam ediyor. Ancak özellikle bugünün dünyasında, “tebliğ” görevi öncelikle, “İslâmı kendi nefsimizde doğru bir şekilde yaşamak”la mümkün. Çünkü İslâmiyetin dünya ve âhiret saadetini sağlayan hakikatleri ancak yaşandığı zaman bir anlam ifade ediyor.

 

Sahabeyi üstün kılan bu ruh ve bu anlayıştı. Onlar öğrenmekle kalmıyor, öğrendiklerini hemen hayata geçiriyorlardı. Resulullah’ın (a.s.m.) dilinden dökülen her şey hemen hayatın içinde yerini alıyordu.

 

Meselâ, “Sevdiğiniz şeylerden Allah için bağışta bulunmadıkça tam anlamıyla hayra ermiş olmazsınız” (l-i İmran, 92) âyeti indiğinde Ebû Talha, Peygamberimizin mescidi karşısındaki bahçesini ihtiyaç sahiplerine bağışlamış; Zeyd bin Harise de, en sevdiği atını Resulullah’a getirerek, Allah için birisine vermesini söylemişti.

 

İçkinin vazgeçilmez bir alışkanlık olduğu Arap toplumunda, içkiyi yasaklayan âyetler iner inmez, evlerinde içki bulunan sahabiler evlerine koşarak içki küplerini kırmışlardı. O gün Medine sokakları içki seline dönmüştü.

 

Bu örnekler, yüzyıllar boyu olduğu gibi bugün de geçerliliğini ve önemini koruyor. Okumak, öğrenmek, anlatmak; ama en önemlisi “yaşamak”...

 

 

İslâmiyeti kendi nefsimizde yaşamak

 

1400 yıl sonra, bu anlayışla ömür sürüp tam bir “sahabi hayatı yaşayan”, fikirleri ve eserleriyle bu asra damgasını vuran bir “irşat insanı”nın değerlendirmesi şöyle:

Eğer biz, İslâm ahlâkının ve iman hakikatlerinin güzellik ve mükemmelliğini yaşayışımızla göstersek, diğer dinlerin tâbileri, topluluklar halinde İslâmiyete girecekler; belki de yeryüzünün bazı kıtaları ve devletleri İslâmiyeti seçecekler.

 

Çünkü günümüz insanı, özellikle bilimin ikazıyla uyanmış, insan olmanın önemini anlamış; elbette ve elbette dinsiz, başıboş yaşayamaz ve olamaz. En dinsizi de dine sığınmaya mecburdur. Çaresizlik ve acizliğiyle birlikte, onu inciten ve ona acı veren musibetlere karşı bir dayanak noktasına tutunmaktan ve sınırsız ihtiyaçlarına ve sonsuza uzanan arzularına cevap veren bir Yaratıcıya inanmaktan ve Ona bağlanmaktan başka çaresi yok. (Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye)

 

“Avrupa İslâmiyet’e hamile”

 

Avrupa’yla daha da yakınlaştığımız bu süreçte, ekonomik ve siyasî kriterlerin ötesinde, bizlere çok daha önemli görevler düşüyor. O da Müslüman kimliğimizi koruyup kültür değerlerimizi yaşatmak ve her zaman olması gerektiği gibi, “bildiğimizi doğru bir şekilde yaşamak, dinin güzelliğini yaşayışımızla göstermek.”

 

Bu şekilde, içten içe bozulmaya yüz tutmuş Hıristiyan Avrupa toplumu, “yaşayan ve yaşanan İslâm”ı görecek ve o cazibeye kapılmaktan kendini alıkoyamayacaktır. Böylece, kültürler buluşması, İslâm kültürü lehine bir birlikteliğe dönüşecektir. Şu müjde, “bir yönüyle” belki de bu şekilde gerçekleşecektir:

“Avrupa İslâmiyete hamiledir, günün birinde onu doğuracak. Nasıl ki Osmanlı Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu...”

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...