Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

Arkadaşlar Adnan Oktar Bediüzzaman'ın bir mektubunda Atatürk'e "İslâm âlemi kahramanı Paşa Hazretleri." dediğini iddia ediyor. Sizce doğru mudur ? Buyrun video..

 

<script src="http://harunyahya.tv/embed/37011" type="text/javascript"></script>

 

http://harunyahya.tv/tr/watch/37011/Bediuzzamanin_Ataturke_yazdigi_mektup_cok_onemli_Ataturk_Mehdiyete_zemin_hazirlamis_bir_insandir

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mesele ile alakası yok amma, paylaşayım..

 

406523_329540563747468_201852973182895_1053092_1305755061_n.jpg

 

Çok şaşırtıcı.. Ne derece doğrudur, ne derece tesadüf denilebilir bilemem.

 

Adnan Oktarın son zamanlarda tavırlarındaki değişiklik, tuhaflık insana garip geliyor. Ya Hasan Mezarcı gibi bu adamı da delirttiler, yahut birilerinin kontrolü altında zihni. "Hoca" vasfını sahiplenmiş birisinin, medyada dolanan mide bulandırıcı videolarına başka açıklama bulabiliyor musunuz?

 

Allah ıslah etsin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şarlatan olan bu kişinin sapkın ve uydurma olan birçok düşüncelerinden biride budur.

Bediüzzaman hazretlerinin dolaylı olark İnönü'ye doğrudan Menderes'e mektupları vardır.10 senedir risale okuyucusu olarak Atatürk'e direk böyle bir mektup yazıldıgını ne okudum nede duydum.

bu ''dall''sıfatına haız olanlardan rabbım muhafaza buyursun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadaşlar A9 Tv'nin logosunda bulunan deccal gözü gerçekten şaşırtıcı. Dün akşam Dil ve Anlatım hocama "Adnan Oktar'ın bu dedikleri doğru mu ?" diye sorunca aldığım cevap şu oldu "Yaşı 70'e yaklaşmış olmasına rağmen aklı alt taraflarda bulunan şerefsizin tekidir.Allah bir dese inanma..."

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında memleket mahkemelerinde memleket hapishanelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim.

 

Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti" diyen bir çile, ızdırab ve iman adamının başlıktaki tarihi şahsiyetle arasının, daha doğrusu davasının nasıl olduğunu anlamak pekte güç olmasa gerek...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Reisicumhura gönderilen istidanın zeylidir ki, mecbur oldum yazmaya.

 

Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, Mustafa Kemal'in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkârlara derim ki:

Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükûmetten alâkası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir hadis-i şerifin ihbarıyla Kur'ân'a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi.

Ben de beş yüz seneden beri kahramanlığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan kahraman bir ordunun şerefini ve zaferini hilâf-ı hakikat olarak M. Kemal'e vermediğim için, garazkâr dostları, beni yirmi senedir bahanelerle tâzip ediyorlar.

Evet, mahkemede ispat ettiğim gibi, "Şerefler, müsbet hayırlar, maddî-mânevî ganimetler orduya, cemaate verilir, tevzi edilir; kusurlar, menfî icraatlar başa, reise verilir" diye bir kaide-i hakikatle, "Kahraman ordunun ve bilfiil asker ve asker başında çalışan cesur zabitlerin zaferleri ve şerefleri Mustafa Kemal'e verilmez; belki kusurlar, hatâlar yalnız ona verilir" diye, beni onu sevmemekle itham edenleri, kahraman orduyu sevmemekle ve şereflerini kırmakla itham edip, onlara hain-i millet nazarıyla bakıyorum. Bu hakikati mahkemede ispat ettiğim gibi, onun muannid dostlarına da ispat etmeye hazırım. Ben, bu mübarek milletin bahadır ordusunun milyonlar efradı ve zabitlerini severim; hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği kadar muhafaza ediyorum. Benim karşımdaki garazkâr muarızlarım, birtek adamı sevmek yolunda milyonlar efrada mânen ihanet, belki adavet ediyorlar.

Evet, çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal'e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir. Bunun için mecbur oldum ki, o muarızlarıma derim:

O, beni taltif etmek ve bütün vilâyât-ı şarkıyeye vâiz-i umumî yapmak için, Ankara'ya istedi. Ben oraya gittim. Bu gelen üç madde, beni, onun dostluğundan vazgeçirdi. Yirmi sene inzivada azap çektim, dünyalarına karışmadım.

 

Birinci madde: Bir hadis-i şerifin, âhir zamanda an'anât-ı İslâmiyenin zararına çalışacak diye haber verdiği adam bu olduğunu ef'âliyle göstermesidir. Ben, otuz altı sene evvel o hadisi tefsir etmiştim. Aynen bu adama mânâsı çıkmış. Mahkemedeki müdafaatımın üçüncü esasında izahı var.

 

İkinci madde: Birşeyin vücudu ve tâmiri ve hayatı, ona ait bütün erkân ve şeraitin vücuduyla olabilmesi ve o şeyin ademi ve tahribi ve ölmesi, birtek şartın bozulmasıyla olduğu bir kaide-i hakikattir. Umumun dillerinde "Tahrip, tâmirden çok kolaydır" diye darb-ı mesel olmuştur. Bu kat'î kaideye binaen, meydanda görünen ehemmiyetli kusurlar ve tahribatlar, o kumandanın hatâsından ve ehemmiyetli şerefler ve zaferler ise, ordunun kahramanlığından geldiğinden, o fenalıkları ona, o iyilikleri orduya vermek lâzım gelirken, bütün bütün aksine olarak, cemaatin hayrını baştaki bir ferde; ve o ferdin şerrini cemaate vermek, dehşetli bir haksızlık olmasıdır.

 

Üçüncü madde: Cemaatin hayrını ve ordunun zaferini başa vermek ve o başın kusurunu cemaate isnad etmek ise, binler hayırları birtek hayra indirmek ve bir tek kusuru binler kusur yapmaktır. Çünkü, nasıl bir tabur bir dehşetli düşmanı öldürse, herbir neferi bir gazilik rütbesini alır; ve yalnız binbaşısına verilse, binden bire iner, birtek gazi olur; o binbaşının hatâsıyla zâlimane bir katil yapılsa ve ona verilmeyip tabura verilse, o birtek katil bin cinayet hükmüne geçerek bin neferi mes'ul eder ve cezaya çarpar. Aynen öyle de, meydandaki görünen ehemmiyetli kusurlar onları işleyen ölmüş adama verilmezse, beş yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyaya gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur'ân bayraktarlığını kılıçlarıyla ve kanlarıyla imzalayan bir orduya havalesiyle o kusurlar binler derece ve erkânları adedince ziyadeleşir, o ordunun pek parlak mazisini dehşetli karartır ve bu asrın ordusunu, geçen asırların aynı orduları önünde mahcup ve mes'ul eder. Ve mevcut şerefler, zaferler tek adama verilse, binler derece küçülür, erkân ve efrad adedince gazilik ve hayırlar birtek hükmüne geçer, söner; daha kusurlara karşı kefâretü'z-zünub olmaz.

İşte bu sebepler içindir ki, ben, onun dostluğunu bırakıp, onun yerinde, ehemmiyetli bir zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet ettiğim o ordunun dostluğunu aldım ve binler derece daha ehemmiyetli şerefini muhafazaya Risale-i Nur ile çalıştım.

 

Emirdağında Said Nursî

 

Risale-i Nur, Emirdağ Lahikası 1, s.247

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

ya bu adamın ismini dahi duymaya tahammülüm yok arkadaş kaldıki deli saçması sözlerini diylecek kadar kıymetsiz zamanım da yok kusura bakma video yu izlemeden yorumlıycam kesin hepsi gene şov amaçlı ve belli bir kesimin tatmini için sarfedillen cümle kirlilikleridir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...