Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

deniz_mavidir

Üye
  • Content Count

    292
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by deniz_mavidir


  1. qqqso7.jpg

    Filistin'de Batı Şeria'daki Nablus Kenti'nde İsrail devriye askerleriyle çatışan iki Hamaslı ve vurulmamak için güvenli bir yere kaçışan bir kız çocuğu... Adamların duyarsızlığı, aldırmazlığı ne kadar net çıkmış. Kız çocuğunun tedirginliği ve korkusu da ne kadar net çıkmış.

     

     

    17231675tr5.png

    Yalnız kaldılar..Dünya onları yine yalnız bıraktı. 32 yaşındaki Filistinli çiftçi Manar Dahir de 2 yaşındaki oğlu Muhammed'le yalnız kaldı Gazze'de. İçinde bulundukları buzhanede sıcak günleri sevgiyle unutmaya çalışıyorlar. Burası, İsrail operasyonundan önce, Dahir'in çiftlikte elde ettiği ürünleri tuttuğu soğuk hava deposuydu, ama Refah'taki operasyon sırasında bir süre ölen Filistinliler için morg oldu. Çünkü operasyon sırasında inançları gereği ölülerini hemen defnedemediler. Dirileri de ölüleri de yalnız bırakıldı Filistinliler'in. Dünya sadece seyretti ve ''Ayıp ettin İsrail'' dedi.

     

     

     

    30803972zb4.png

    İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu ölen ve organları İsrailliler'e bağışlanan 13 yaşındaki Filistinli Ahmet'in arkadaşları, cenazeyi almadan önce morgda bekliyor. Ahmet'in içinde bulunduğu dolabın, el izleriyle kan lekeleriyle dolu, ilgisizlikten ve belki de ölümün bıkkığınlığından kirli kapaklarında, başka acı öyküler dolaşıyor. Hatta morgda bekleyen öteki çocukların oralarda çok kullanılan bu soğuk dolabın kapağındaki yansımaları, Filistin'de ölen öteki çocukların ruhları gibi duruyor.O an, daracık ve soğuk bir mekanda Ahmet'i ve Ahmet gibilerini anlatıyor.

     

     

    78216597nb3.png

    Filistin'de Refah Mülteci Kampında çekilen bir fotoğraf. O anda en büyüğünden en küçüğüne kadar herkesin yüzünde mutsuzluk ve endişe duygusu okunuyor. Yatakta yatan engelli Sami ve ailesinin geri kalanı, İsrail askerleri evlerini yıktığından bu yana bu tek göz odada yaşıyor. Ancak İsrail askerlerinin bu odayı da yıkmasından endişe ediyorlar. O anda o odada bulunan kimse için hayat yolunda gitmiyor.

     

     

    13522243pu5.png

    Fotoğraf, mekanın ipucunu veriyor. Ortadoğu'da Filistin tarafında ateşli silahların tetiklerine eskisi kadar basılmıyor. Böylelikle intifadanın, yani başkaldırının simgesi sapanlar geri dönüyor. Bu arada da İsrail duvar inşaatına devam ediyor ve o anda, duvarın inşaatını protesto eden gençler, İsrail askerlerine taş atıyor.

     

     

     

    36819209vj1.png

    Gazze Şeridi'ndeki Refah Mülteci Kampı'ndan bir o an. Bir cenaze töreninde çekilmiş olan bu fotoğraftaki biri daha kundaktaki bu Filistinli çocukların gözyaşları anneleri için... İsrail askerlerinin kampa düzenledikleri baskın sırasında kaybetmişler annelerini. Gözyaşlarıyla başlayan ve gözyaşlarıyla devam eden yaşamların bir oanı bu...

     

     

    73052086bh6.png

    İsrail askeri el bombasını daha ileriye atabilmek için bütün vücudunu kullanıyor. Sarsma etkili bomba elinden çıkıyor, hedefine varıp patlıyor. Hedefteyse İsrail'in ördüğü güvenlik duvarını protesto eden Filistinli gençler bulunuyor. Peki onlar silah olarak ne kullanıyor? Askerin arkasındaki ayrıntı bu soruya yanıt veriyor: Karşıdan fırlatılan ve düşüp de patlamayan taşlar...

     

     

     

    0148jrwc4.jpg

    Çocuğun adı Nesrin… Filistinli… El Halil’deki Fawar Mülteci Kampı’nda İsrail Ordusu’nun yaptığı bir operasyon sırasında evinin damındaymış. İsrail askerlerinin açtığı ateş sırasında plastik mermilerden biri yüzüne isabet etmiş. O sırada İsrail Ordusu sıhhiyesi çocuğa ilk müdaheleyi yapıyor. Mermi bir kere gidip vurmuş. Ama ‘o’ an, Nesrin’in hala yaralanmaya devam ettiğini göstermiş.

     

     

    01ql9dv3.jpg

    Filistin'den gelen fotoğraflarda ya çatışma ya yıkıntı ya da bir cenaze var. Gazze Şeridi'nde Han Yunus Kampı’na yönelik İsrail Operasyonu sırasında ölen Şadi El-Hadad'ın yakınları Filistinli genci uğurluyor. Acının doruğa ulaştığı anlarda insanların gözlerinin ışığının söndüğünü gösteren bir 'o' an. Yine de ışık inatçı, sanki hüznü göstermek için elinden geleni yapmış. Önce yüzlerde acıyı resmetmiş sonra da gözlerin içindeki acıyı, süzülen yaşlarda göstermiş.


  2. Ya bana düşmez ama sanki daha fazla uzatmazsak birbirimizi daha az yıpratırız gibi geliyo. Konu baya eskidi, tartışıldı görüşler paylaşıldı bitti, geçti, dağa kaçtı inek içti yandı bitti kül oldu gitti.

    : )

    ben yıpranmıyorum yaw,yani kendi adıma:))

    ne güzel fikir alışverirşi işte...

    don't panic;)

    zaten eğer birbirimizi yıpratmaya kadar giderse konu yönetim kesin kilitler konuyu:)))


  3. elhamdülillah müslümanız elhamdülillah inanıyoruz. elbette bizler şartsız koşulsuz her şeyi kabul ettik,etmeliyiz.... yalnızz........:

    yukarıda bahsettiğim bir konu vardı... iman sorunu yaşayan insanlar... siz onlara daha imani noktada problemleri varken namaz kıl diyemezsiniz.. asıl mntıksız olan bu olur.. önce iman konusunda onlara tebliğ de bulunabilrisiniz ve iman sorunu yaşayan insanların bir çoğunda kader sorusu büyük bir mesele... olaya tasavvuf açısından bakmak imani meselesini halledebilenler için... ve tabi ki şu da var, şeytan zaman zaman öyle vesveseler verir ki, acaba mı??? dersiniz içinizden.. bu düşünceler kalbinizin içinde olan düşünceler değil şeytanın kalbinize verdiği vesveselerdir. ve o anlarda şeytanı dinlememek için bazı sorularınızza net cevaplar arayabilirsiniz..

     

    ve ayrıca mantıksız bulunan bu açıklamaları bir çok ilim adamı da yapıyor, ki risalelerde de benzer örnekler anlatılıyor... yani aklın ve mantığın kabul edeceği örneklerle bir çok konu anlatılmıştır...

     

     

     

    sorularla islamiyet.com'dan bir alıntı.....:

     

    Soru

    kader; evlilikte külli irade mi yoksa cüzi irademi var yani anne babamız gibi evlenilecek kişi allahın iradesine mi(külli) giriyor eğer ben tüm gönlümle Allahu Tealadan saliha bir kız istesem Allah bunu verir mi yoksa Allah kulunun isteğine göre değilde onun için hayırlısı hangisiyse onu mu verir. Ayrıca kısmet nedir?

     

    Cevabımız

     

    Değerli Kardeşimiz;

     

    1- Kader konusunda aklınıza takılan her şeyi sorabilirsiniz. Bu durum inkar ettiğiniz anlamına gelmez. Nitekim Kurandan öğrendiğimize göre Hz. İbrahim aleyhisselam ölülerin nasıl diriltileceğini sormuş, sonra da Allahım inanmadığımdan değil, kalbim tatmin olsun diye soruyorum demiştir. Bu nedenle bizler de aklımıza takılan sorularımızı sorabiliriz. Biz de elimizden geldiği kadar cevap vermeye çalışırız.

     

    2- Kaderin esas anlamı Allah’ın, olmuş olacak her şeyi bilmesi demektir. Dikkat edersek insan iradesini yok saymıyor. Bilmek ayrı yapmak ayrıdır. Bilen Allah’tır, yapan kuldur. Bu konuya bir misal verelim;

     

    Peygamberimiz İstanbulun fethini ve komutanını yüz yıllar önce müjdelemiş ve haber vermiştir. Zamanı gelince de dediği gibi çıkmış. Şimdi, İstanbul Peygamberimiz dediği için mi fethedildi, yoksa fethedileceğini bildiği için mi söyledi. O zaman Fatih Sultan yatsaydı, çalışmasaydı, ordular hazırlatıp savaşmasaydı yine olacak mıydı. Demek ki Allah Fatihin çalışıp İstanbul’u fethedeceğini biliyordu ve bunu elçisi Hz. Peygambere bildirdi.

     

    Buradaki ince nokta: Allah bildiği için yapmıyoruz. Biz yapacağımız için Allah biliyor. Zaten Allah’ın geleceği bilmemesi düşünülemez. Bilmese veya bilemese yaratıcı olamaz.

     

    Buna bir örnek verelim; Allah dostu evliyadan bir öğretmen düşünelim. Öğrencilerinden birisine “yarın seni şu kitaptan imtihan edeceğim.” diyor. Fakat öğretmen Allah’ın izniyle onun filim, maç, oyun, eğlence, derken sabah okula çalışmadan geleceğini bilerek, akşamdan karnesine “0” yazıyor. Ertesi sabah öğrenci sorulan sorulara cevap veremiyor ve sıfırı hak ettiğini bildiği anda, öğretmen cebinden not defterini çıkarıp “senin çalışmayıp sıfır alacağını bildiğim için önceden deftere sıfır yazmıştım” diyor. Buna karşı öğrenci “Hocam sen sıfır yazdığın için ben sıfır aldım. Yoksa geçer puan yazsaydın geçerdim.” diyebilir mi?

     

    Demek ki Allah yazdığı için biz yapmıyoruz, bizim yapacağımız şeyleri bilerek Allah yazıyor. İşte buna kader diyoruz.

     

    3- Dünyaya gelen her insan bir kader programına tabidir. İnsanın ne yapacağını, başına ne geleceğini Yüce Allah ezeli ilminde biliyor. Ancak Allah’ın bilmiş olması, insanın o işi yapmasını zorlamaz. Çünkü Allah, insanın önüne sonsuz seçenekler koymuştur.

     

    İnsan kendi iradesini kullanarak, hangi yolu tercih ederse, Allah onu yaratır. Dolayısıyla sorumlu olan insanın kendisidir.

     

    Bu meselede şöyle bir örnek verilir: Bir apartmanın üst katının nimetlerle, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir kişinin bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz edin. Kendisine, apartmanın bu durumu daha önce anlatılmış bulunan bu kişi, üst katın düğmesine bastığında nimetlere kavuşacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba uğrayacaktır.

     

    Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. Asansör ise, o kişinin gücü ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. Yani, insan üst kata kendi gücüyle çıkmadığı gibi, alt kata da kendi gücüyle inmemektedir. Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin belirlenmesi, içindeki kişinin iradesine bırakılmıştır.

     

    İnsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir. Mesela; Cenab-ı Hak, meyhaneye gitmenin günah, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu bildirmiştir. İnsan ise kendi iradesiyle, örnekteki asansör gibi her iki yere de gitmeye müsaittir.

     

    Hangi düğmeye basarsa, yani nereye gitmek isterse, beden oraya doğru hareket etmekte, dolayısıyla da gideceği yerin mükafatı veya cezası o insana ait olmaktadır.

     

    Evlilik de böyledir. Evlenecek insanın önünde çok sayıda seçenekler vardır. Nasıl birisini istemek sizin elinizde. Tercihinize göre Cenabı Hak da yaratır. Allah’ın bilmesi böyle bir tercihte bulunmanızı zorlamaz.

     

    Gayr-i müslim birisiyle evlenmede islam’ın getirdiği ölçü şöyle: Müslüman bir erkek ehl-i kitab olan Musevi ve Hristiyan bir kadınla evlenebilirken, ehl-i kitab olmayan gayr-i müslim bir kadınla evlenemez.

     

    Bunun yanında, Müslüman bir kadının ehl-i kitab da olsa gayr-i müslim bir erkekle evlenmesine izin vermiyor.

     

    4- Kaderi ikiye ayırabiliriz: ızdırari kader, ihtiyari kader.

     

    "ızdırari kader"de bizim hiçbir tesirimiz yok. O, tamamen irademiz dışında yazılmış. Dünyaya geleceğimiz yer, annemiz, babamız, şeklimiz, kabiliyetlerimiz ızdırari kaderimizin konusu. Bunlara kendimiz karar veremeyiz. Bu nevi kaderimizden dolayı mesuliyetimiz de yok.

     

    İkinci kısım kader ise, irademize bağlıdır. Biz neye karar vereceksek ve ne yapacaksak, Allah ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir etmiştir. Sizin sorduğunuz soruda bu alanda müzakere edilmektedir. Yani siz bir aday tipi belirliyorsunuz ve arıyorsunuz. Allah’ta sizin istediğiniz vasıflara sahip birkaç kişiyi önünüze çıkarıyor. Sizde bunlardan birini iradenizle beğenip kabul ediyorsunuz. Alah’ın alacağınız eşin kim olduğunu ezelde bilmesi kader, fakat sizin iradenizle seçmeniz cüz’i irade dediğimiz insanın mesuliyet sınırlarıdır.

     

    Kalbimiz çarpıyor, kanımız temizleniyor, hücrelerimiz büyüyor, çoğalıyor, ölüyor. Vücudumuzda, bizim bilmediğimiz birçok işler yapılıyor. Bunların hiçbirini yapan biz değiliz. Uyuduğumuz zaman bile bu tür faaliyetler devam ediyor.

     

    Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki, kendi isteğimizle yaptığımız işler de var. Yemek, içmek, konuşmak, yürümek gibi fiillerde karar veren biziz. Zayıf da olsa bir irademiz, az da olsa bir ilmimiz, cılız da olsa bir gücümüz var.

     

    Yol kavşağında hangi yoldan gideceğimize kendimiz karar veriyoruz. Hayat ise, yol kavşaklarıyla dolu.

     

    Şu halde, bilerek tercih ettiğimiz, hiçbir zorlamaya maruz kalmaksızın karar verip işlediğimiz bir suçu kendimizden başka kime yükleyebiliriz?

     

    İnsanın cüz-i ihtiyari adı verilen iradesi, önemsiz gibi görülmekle beraber, kainatta geçerli olan kanunlardan istifade ederek büyük işlerin meydana gelmesine sebep olmaktadır.

     

    Bir apartmanın üst katının lütuflarla, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir şahsın bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz ediniz. Kendisine, apartmanın bu keyfiyeti daha önce anlatılmış bulunan bu zat, üst katın düğmesine bastığında lütfa mazhar olacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba duçar olacaktır.

     

    Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. Asansör ise, o zatın kudret ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. Yani, insan üst kata kendi iktidarıyla çıkmadığı gibi, alt kata da kendi iktidarıyla inmemektedir. Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin tayini, içindeki şahsın iradesine bırakılmıştır.

     

    İnsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir. Mesela; cenab-ı hak, meyhaneye gitmenin haram, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu insanlara bildirmiş bulunmaktadır. İnsan bedeni ise kendi iradesiyle, misaldeki asansör gibi her iki yere de gitmeye müsait bir yapıdadır.

     

    Kainattaki faaliyetlerde olduğu gibi, beden içindeki faaliyetlerde de insanın iradesi söz konusu olmamakta ve insan bedeni, kanun-u külli adı verilen ilahi kanunlarla hareket etmektedir. Fakat onun nereye gideceğinin tayini, insanın irade ve ihtiyarına bırakılmıştır. O hangi düğmeye basarsa, yani nereye gitmek isterse, beden oraya doğru hareket etmekte, dolayısıyla da gideceği yerin mükafatı veya cezası o insana ait olmaktadır.

    Dikkat edilirse, kaderi bahane ederek, “benim ne suçum var” diyen kişinin, iradeyi yok saydığı görülür.

     

    Eğer insan, “rüzgarın önünde sürüklenen bir yaprak” ise, seçme kabiliyeti yoksa, yaptığından mesul değilse, o zaman suçun ne manası kalır? Böyle diyen kişi, bir haksızlığa uğradığı zaman mahkemeye müracaat etmiyor mu?

     

    Halbuki, anlayışına göre şöyle düşünmesi gerekirdi: “bu adam benim evimi yaktı, namusuma dil uzattı, çocuğumu öldürdü, ama mazurdur. Kaderinde bu fiilleri işlemek varmış, ne yapsın, başka türlü davranmak elinden gelmezdi ki.”

     

    Hakkı çiğnenenler gerçekten böyle mi düşünüyorlar?

     

    İnsan yaptığından sorumlu olmasaydı, “iyi” ve “kötü” kelimeleri manasız olurdu. Kahramanları takdire, hainleri aşağılamaya gerek kalmazdı. Çünkü, her ikisi de yaptığını isteyerek yapmamış olurlardı. Halbuki hiç kimse böyle iddialarda bulunmaz. Vicdanen her insan, yaptıklarından sorumlu olduğunu ve rüzgarın önünde bir yaprak gibi olmadığını kabul eder.

     

    5- Duanın çeşitleri var. Mesela sizin yarın bir imtihanınız var. Bu imtihanın duası çalışmaktır. Buna fiili dua denir. Çalışmayı yaptıktan sonra ellerinizi kaldırır “ ya rabbi bana hayırlısını nasip et” demeniz sözlü bir duadır. Safi ve halis bir şekilde ve neticeye kanaat ederek dua etmek gerekir. Çünkü, bazen istediğimiz bir şeyin hakkımızda hayırlı olmayacağını Allah bilir fakat biz bilemeyiz. Sonsuz rahmet sahibi Allah’ımızda bunun hayırlı olmayacağını bildiğinden dolayı, farklı bir şekilde kabul eder. Hazreti Meryem validemizin doğma vaktinde annesi O’nu mescide adar. Ve O’nun erkek değil kız olduğunu görünce epey şaşırır ve üzülür. Alimlerimiz bu durumu misal getirerek derler ki, Allah muhakkak yaptığımız duaları kabul eder. Bazen daha farklı ve daha güzel bir surette kabul eder. İşte Hz. Meryem 100 erkek değerinde bir kız. Allah annesinin duasını kabul etmedi denilmemeli. Aksine daha güzel bir surette kabul etti denilmelidir. Bazen de dünyada hiç kabul edilmedi zannedilir. Fakat cennette daha ulvi ve güzel şekilde kabul edilir.

     

    Bu açıklamalara göre hayırlı eş için hem dini ölçülere göre araştırmak hem de dua etmek bizim görevimizdir.

    Selam ve dua ile...

    Sorularla İslamiyet Editör


  4. deniz mavidir arkadaşımızın konuşmasında ne gibi laubalilik var anlamadım insanlar istedikleri gibi olayı algılama ve yorumlama peşindeler ve bunu yaparken de islami kuralları dile getirmeleri yok mu çok ilginç yani. bir uyarıyı yaparken;doğruyu açıklayıp yanlıştan nehyederken yaptığın uyarıdan çok bunu nasıl ve ne şekilde yaptığında çok önemlidir.dinimizde tebliğ yaparken yumuşak mizacı takınmamanın ne kadar önemli olduğu herkes tarafındanda bilinmektedir sanırım.

    "Eğer sen kaba ve kırıcı olsaydın etrafında kimse kalmazdı".

    Efendimiz(asm) onca tepkilere ve de özellikle kafirlerden gelen tepkilere dahi karşılık verirken yumuşak mizacının dışına çıkmazken ;sabırla ve aşkla görevini yaparken nasıl oluyorda Efendiminizin kafirlere gösterdiği bu hoşgörü ve sabrı BİRİLERİ bir mümine hele de bir bayana üstelik haketmediği ithamlarda bulunabiliyor anlamıyorum.senin idolün Allahın Rasuluyse yaptıklarınla dediklerin arasında çok tezatlık var. vesselam....

     

     

    "Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin." (Hz. Said ibni Ebu Berde r.a.) (Ramuz El-Hadis 2. Cilt, s. 510)

     

     

     

    hep bir şeyler sahipleniliyor,bazısı atatürk'ü bazısI milliyetçiliği bazısı cemaatini falan filan... ve elbette bir kesim de dini sahipleniyor.. ama bu sahipleniş şuna dönüşüyor, dini en iyi biz bilirz,en iyi biz uygularız,asarız keseriz uleeenn..... gibi yani:)oysa islamiyet kolaylık dinidir,hiç bir zorluk yoktur... ve fıtratın yapmak istediği her şeyin bir helal yolu vardır dinimizde..

     

    ...Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez…

    (Bakara Suresi, 185)

     

    "Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız." (A'la Suresi, 8)

     

    "… O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi)..." (Hac Suresi, 78)

     

    "Din kolaylıktır." (Buhari, Iman: 29; Nesai, İman: 28; Musned, 5:69)

     

    elbette hatasız olmayız.. dün bir hadis-i şerif okudum... sonra tekrar okudum,sonra tekrar,sonra tekrar... müthişti.. diyor ki:

    "eğer siz hiç günah işlemeseydiniz ; Allah sizi helak eder ve yerinize günah işleyecek(fakat tevbeleri sebebiyle) mağfirete erecekek kimseler yaratırdı."(müslim.tevbe 9;Tirmizi,Da'avat 105)

    ALLAH rasulu(S.A.V.) böyle buyururken, hangi densizin(affedersiniz) haddine düşmüş insanların günahlarını hesaplamk, günahlarından dolayı ağır ithamlarda bulunmak!!!!

    islami konularda fikir beyan edilirken, daha dikkatli ve hoşgörülü olunmalı.. çünkü iman mevzusunda kalpleri ALLAH tan başkası bilemez.. eğer yapılan bir hata varsa bu olumsuz yönde ebette eleştirilebilinir, ama dozu çok mühim... tabi ki şu da var, açık açık ayetleri inkar eden birisi ya da dini kendine göre hiç bir kaynak göstermeden yorumlayan bir kişi ya da açık açık din düşmanlığı yapan kişiler müstesna...ama bir müslüman diğer bir müslüman kardeşine çamur atmamalı, varsa eğer üzerindeki çamuru silmek için uğraşmaldır..

    son olarak; bir muhabbet sırasında duyduğum çok hoş bir söz...

    yolda yürüken paçamıza sıçrayan çamurlar değildir önemli olan, asıl olan çamura yatmamaktır.

    ahir zamandayız.. her yan her yol çamur içinde.. bi şekilde paçalara sıçrıyor bu çamurlar, ama niyetler çamura yatmak olmasın...


  5. çok hassas ve çok sık sorulan üç soruya çok hoş cevaplar....

    bu sorularla ben de çok sık karşılaştım,genelde hep yaşıtlarımdan ya da benden yaşca daha büyük insanlardan duyardım bu soruyu ve ya kaynak gösteirrdim onlara ya da dilim döndüğünce anlatmaya çalışırdım fakat bir keresinde çok zorlandım. soruyu soran 8. sınıf öğrencisiydi. ALLAH beni sevmiyor diye başladı söze, sonra devam etti ve dedi ki bize bir seneryo yazmış biz onu oynuyoruz başka seçeneğimiz yok. cevap vermeye çalıştım fakat beni dinlemiyordu sonra öğrendim ki ailevi ciddi problemleri varmış. o yaşta bir çocuğa nasıl anlatılabilir bilemedim. çok açık örnekler vermeye çalıştım fakat o zaten beni dinlemek istemiyordu.

    aslında sadece o da değil di. aslında onlar 6 kız can dostuydu. ortak özellikleri çok zengin ailelerin kızları, özel okulda okuyorlar aileleri muhafazakar fakat onlar çok uç noktalarda ve hepsinin ailevi problemleri var. ve bir kaçının ya anne babaları ayrı,ya babası vefat etmiş birinin fiziki bir engeli var... imani sorunlar yaşıyorlar. şöyle bir mantıkları var. diyorlar ki biz peygamberimizi ALLAH tan daha çok seviyoruz( haşa).. nasıl yani diyorum?

    anlatıyorlar... çünkü o bize daha yakın geliyor onun sözleri davranışları. vs vs vs ... konuşma uzadıkça şaşkınlığım artıyor. bu kızlar henüz 13-14 yaşlarındalar ...

    gerçekten insan ne yapacağını bilemiyor. onlara nasıl bir yöntemle yaklaşılmalı Lİ? sanırım bir çocuk ya da ergen psikaytri yardımı alınmalı... bilemiyorum ya da hakikatlaeri nasıl anlatmalı onlara? her şey o kadar soyut ki onlar için hayal dünyalrı o kadar farklı işliyor ki anlatamam. ve işin en acı yanı da, muhafazakar ailelerin çocukları olduğu için bir 'sıkılmışlık' yaşıyorlar. keşke annem kapalı olmasaydı diyor biri, diğeri ben kapanmak istemiyorum diyor, diğeri bir başka şey söylüyor... dini mevzuların bir çoğu onlar için dalga ve espri konusu...

    aslında bu çocuklar sadece '6' kişi değiller... onlarcası yüzlercesi binlercesi var...

    peki ama ne yapmak lazım??


  6. Benim kastım tesettüre olamaz bu benim imanıma hakarettir! Benim kastım tesettürün bilincini anlamamıs hala kendini batılılar gibi toplumun faal bir parçası gören kadınlardır.Benle hemcinsiniz gibi konuşup-tartışan siz mesela.Hadi açıklar şer-i şerifi bilmiyor, ama sizde mi bilmiyorsunuz?

     

    http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?sh...;hl=üstad+kadın

     

    yukarıdaki linkten bir kesim....önce okuyunuz seonra yorumlarımı yapayaım....

     

    Selamlar,

     

    Üstad, kadınların "çalışmaması" hakkında bir yazı kaleme almamıştır. İslamda kadının çalışması "İslami ölçüler" dahilinde yasak değildir bildiğiniz gibi. Üstadın fikrî zeminini İslamın teşkil etmesi, bu zeminin örgüleştirilerek topyekûn bir manzumeye dökülmesi, Sünnet ve Cemaat çerçevesi ifadesiyle İslamın emir subaylığı memuriyetini üstlenmek mefkuresi ile kaleme alınan İdeolocya Örgüsünde Üstadın bu mevzuu hakkındaki yazılarını iktibas ediyorum:

     

     

     

    •Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noktasiyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek tel saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.

     

    •Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçiri vermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir. Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dinî anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa ve kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların esiri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lazımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir.

     

    •İslâmda kadın,içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hakimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işte başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir.

     

    • Talim ve terbiye işinde Avrupalı mütehassıs, kız ve erkek karışık öğretim gibi heyulâî abesler, İslâm inkılâbının maarif siyasetinde bahis mevzuu olamaz. Bulûğdan evvelki ilk tahsil devresinde karışık bulunmasında bir mahzur olmayan kız ve erkek talebeler, ilk devreden sonra tahsillerine cinsiyetlerinin müstakil toplulukları içinde devam ederler. Kızlar için orta tahsil ayrıca mecburiyet ifade etmez. «Külliye» tahsili ise kızlar için kendilerine mahsus birkaç hususi üniversitede kabildir. Ana vazifesi ev kadınlığı olan kız talebe, kadınlık iş ve mefhumuna yabancı yüksek meslek mekteplerinden tamamiyle tecrit edilmiş vaziyettedir. Buna mukabil kadınlık iş ve mefhumuna bağlı hususî meslek mektepleri, kızlar için imkânın son haddiyle ve her tarafta çok geniş bir mahiyet arzedecektir.

     

    •Bu inkılâbın kadınları, esasta, muazzez ve münezzeh ev kadrosunun ve aile çerçevesinin sultanı olacak, hayatın yırtık seciye emredici iş sahalarından hiçbirinde görünmiyecek; buna rağmen İslâm ölçülerinin yasak etmediği ve kendisince icap gördüğü sahalarda da şerefle içtimaî faaliyet kabul etmekten kaçınmıyacaktır.

     

    •Bu inkılâbın kadınlarından, yüzde yüz İslâmî çerçeve içinde ve bilhassa kendi, cinsi üzerinde yetiştiricilik vazifesiyle, muallim çıkacak, doktor çıkacak, hastabakıcı çıkacak, muharrir çıkacak, sanatkâr çıkacak, âlim ve bilhassa fahişe çıkmıyacak, bar artisti cıkmıyacak, sarhoş şarkıcı çıkmıyacak, göbek atıcı çıkmıyacak ve nihayet başıboş işçi ve memur yaftası altında cinsiyetini azmanlığa götürmüş pislik ve yırtıklık nevilerinden hiçbirisi çıkmıyacaktır.

     

    •Bağlı bulunduğumuz mutlak hakikat kutbunun mutlak bir ölçüsüne uygun olarak tedrisat usulümüzde kız ve erkek karışık öğretime imkân olmadığı için, Üniversitelerimiz de, kız ve erkek Külliyeleri halinde ayrı olacaktır. Vatanın her köşesinde Üniversiteleri üretmek gayesine doğru gidilirken, kızların daha fazla ev kadını olarak yetişmelerini ve sadece ilim ve muallimliği tercih edenlerden bir zümrenin yetişmesini temin için, bellibaşlı bir merkezde bir-iki kız Üniversiteleri kurmak kâfidir.

     

     

     

    islamiyette kadının yerini ve önemini bilmiyorsanız araştırınız... size bir çok kaynak gösterebilirim.. ve sanal dünyada insanlarla muhabbet etmeye çekinmiyorum. bunun yanlış olduğunu da düşünmnüyorum çünkü konuştuğuımuz mevzular gayet açık mevzular ve herkesin önünde konuşulan mevzular...

    kastınızın tesettür olmadığını söylemişsiniz ve kastınızın ne olduğunu ifade edipbeni örnek göstermişsiniz.. bu durumda münafıktan kastınız benim sanırım??? yanlış anladıysam düzeltin... ve ayrıca kapalı olmam demek islamiyeti dört dörtlük yaşadığım anlamına gelmez.. zaten her şeyimde tam olsam melek olurdum.. elbette hatalarım yanlışlarım var ve bunların yeterince farkındayım. dikkat ederseniz de sitenin hiç bir yerinde şuana kadar islami mevzularda kismeye satatmamışım kimsenim ayıbını yüzüne vurmamış ya da birine bu tarz bir söylemde bulunmamışımdır... çünkü bana öğretilen şudur..başkasının kusurlarını ört ki kendi kusurlarında örtülsün..

     

    siz her şeyi çok iyi biliyorsunuz anladığım kadarıyla, ama sadece islamiyette erkek sahabileri okumayınız bence, bayan sahabileri de okuyunuz..

     

    KADIN TOPLUMUN BİR PARÇASIDIR VE İSLAMİYET BUNA KARŞI DEĞİLDİR......!!!!!!!

     

    siz buna dayanamıyor olabilirsniz bu da sizin kişisel probleminizdir...

    eğer bundan rahatsız oluyorsanız bu sitede hiç bir bayanın yazdığına cevap vermeyiniz, bir şey söylemeyiniz ki siz de vebal (!) altında kalmış olusunuz değil mİ???


  7. Güzel olur efendim, ayarlanabilir. Ama burada karşılıklı talep önemli. İstemek ve talebin karşılanması. Sonra yöneticiler de ona göre uygun mekan ve zaman ayarlayacaklar. :D Belki Ankara'da olanlar için yakınlarda böyle birşey düzenlenebilir...

    lütfen ankara da olamayanlar için de düzenlensin:) (bknz: sakarya da yaşıyorum, en uzak istanbula gelebilirm:) )


  8. Beni tanıyan tanıyo işte :D

     

    uykusuzluk kötü bir sorun.Ben çok çektim halada çekiyorum. senelerdir 3-4 günde bir uyuyan birisi olarak artık sevmeyi öğrendim. Herkes günün 24 saatinden 19-18 saatini kullanırken ben 24 saatinide kullanabiliyorum. E biraz sinir stres yapıyor ama insanın kendi ile daha fazla vakit geçirmesini sağlıyo. Dersleri olumsuz yönde hiç etkilemedi hatta rahatlattı nede olsa bol bol vaktim var çalışmaya :D Ama insanın canı birşeye sıkıldımı gece vakti yanlız başına kafayı yicekmiş gibi oluyo oda ayrı bi mevzu :D

     

    Ne diyim ALLAH şifa versin yada sevdirsin inş.

     

    Selametle. :D

    işin içinde ders girince bir uyku geliyor ki sorma:) hele sınav zamanları:D) tamamen psikolojik.... çocukluğuma inilmesi gerekiyordur belki de: Pp


  9. Ben de şaşırmanıza şaşırdım. İslami ölçüleri aşmanın kabul edilir bir tarafı mı var uykuya çözüm ararken? Veya bazı durumlarda İslami ölçüler aşılabilir diye bir izin mi var Müslümanlara? Hayır yani bir mesele karşısında İslami ölçü aşılsa sanki çözüm mü bulunacak? Abdulhakim Arvasi Hazretleri buyurmuşlardır ki: "İslamiyetin içinde hiçbir kötülük yoktur; İslamiyetin dışında hiçbir iyilik yoktur." O ölçüler de İslamiyetin özü olduğuna göre, hiç bir beşer kafası onlardan daha üstününü, iyisini, güzelini, faydalısını bulamaz.

    Yaptığı iş her ne olursa olsun o mukaddes ve mazzez ölçüleri aşmayana ne mutlu kardeşim. İslami ölçüler kıymeti anlatılamayacak derecede sonsuz güzellik içeren ölçülerdir ki o ölçülere uyduğu müddetçe insan rahata, huzura kavuşur. Tek zerresi feda edilmez onların. Biz zaten asırlardır o ölçüler yerine başka ölçüleri koymaya çalıştığımız için bu hale geldik. İslami ölçü meselesine yaklaşımınızın lakaytlığı hoş değil kardeşim. Selametle.

     

     

    amenna...:D

     

    hayır yanlış anlaşıldım tabiiki her çözüm İslamda ve Allahta'dır. Amenna ve saddakna... "Allah'tan mahrum olan neye malik;Allah'a sahip olan neyden yksun"(orjınalini hatırlayamadım).Bunu biraz şuna benzettim herkesin ilgi alanlarına kitap okumak,tarih,spor,fıkıh,tefsir;edbiyat,sur-ı sır ve felesefe gibi alanları yazmasI gibi. (ama bikeresinde pc oyunları görmüştüm hakkı yemeyelim) .Grereçekten böyle bir gençlik var mı bilmem. herşey göründüğü gibi mi ya da..

    benim gördüğüm örnk aldığım yazılarını okuduğumda karikatürlerini baktığımda "işte islam budur ve üstadın dediği gençlik bu olsa gerek" dediğim kişiler de var tabi örnek;

    NACİ ALİ NİN HANZALASI ne mi oldu ona katledildi.

    şu günümüz gençliği meselesinde sana katılıyorum büşraaa.. bu tıpkı şuna benziyor, bir tv kanalı size mikrofon uzatır ve der ki hangi programları izliyorsunuz.. cevabın yüzde doksanında aynı şey vardır.. 'biz ailecek belgesel izleriz, o kadar şeyiz yani...mmmm.... kültürlüü'..: ))

    hoş şu da var ben gereksiz kanalları ya da programları izlemeye karşı değilim, önemli olan izlediğinde nasıl bir yorum yaptığın.. ve robot da değilim, sürekli ağlamaya ve sürekli ciddi olmaya programlanmadım.. kedni adıma yani.. şov programı da izliyorum,caf cafımı da okuyorum.. yeri geliyor en geyik sinemaya gidiyorum.. ve bunların söylerken her türlü 'ithama' hazırım:))

    çünkü ben ne olduğumu biliyorum.. kimsenin beni etiketlemesiyle cahil ya da kültürlü olmam.. ya da boş, ya da dolu.. alışkanlık haline gelmiştir bizlerde, bizi çok tanımayan insanlar olduğu zaman karşımızda hep ' en kültürlü' ' en medeni' tabiri caizse 'en kral' halimizi gösteririz..

    itiraf ediyorum ben hala pipet kemiriyor, ellerim boş durmasın diye, önümdeki bardakla elimdeki pipeti alan garsondan onu geri verir misiniz diyorum:))

    ya bizim konumuz uykusuzluk muydu:)


  10. Millet(in)vekili Canan Arıtman, "ağır hakaret" başlığı altında sunulan konuşmasında, Abdullah Gül'ün Rum ya da Ermeni torunu olabileceğini ima ediyor: "Cumhurbaşkanı'nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz." Bu sözle ve söz sahibi vekilin ismiyle zihninizi meşgul ettiğim için siz millet asillerinden özür diliyorum.

    ***

     

    Umarım, Cumhurbaşkanı'mızın soy kütüğünün "temiz"liğine dair bir açıklama gelmez. Böylesi bir savunma, "hakaret"in öznesinin bilinçaltında (üstünde mi yoksa?) saklı "tahkir" gerekçesini benimsemek olur. Türk olmak "üstünlük" sebebi; Türk olmamak, olamamış olmak, nasıl olduysa Türk olmayı ıskalamış olmak "hakirlik" nedeni... Öyle mi? Öyleyse, ben bu "aşağılık" durumdan haberim olmaksızın yırtmışım. Canan Hanım ve benzerlerinin gözündeki itibarım, hiç emek vermediğim, tercihini bile yapmaya fırsat bulamadığım "Türk ırkı" mensubu olmaktan kaynaklanıyor. Böylesi bir itibarın sahibi olduğum için özür diliyorum kendimden, ırkımdan, milletimden, insanlığımdan...

     

    ***

     

    Her kötülüğün altında "etnik köken" defosu arama çabası, yeni değil. Yaptığını beğenmediğimiz birinin ya Ermenilik ararız kökünde ya Rumluk ya da Yahudilik... Sabetaycılık da yedekte bekler... Kötülüğü bir ırka yakıştıramamaktır aslında derdimiz. Derdimizi de diyemeyiz ama kısık milliyetçilik ateşinde yavaş yavaş pişiririz. "Bir adamın 'kötü' olması için Türk olmaması mı gerekiyor?" Ödümüz kopar bu sorudan. Kötülük başkalarına ait... İyilik hep bizim oralarda... Dindarımızla dindar olmayanımızla, baştan "kötü" saydığımız, "lanetli" bildiğimiz bir ırka benziyoruz böylece. "Yahudileşiyoruz." İyiliği bir ırka has kılıyoruz. (Oysa, Kur'ân'da lanetlenen, ırk değil, ırkın tavrıdır. O lanetli tavır hangi ırkta olursa, o tavrın sahibi ırk laneti hak eder!) Öyle ki, ömrümün son senelerini çok sevdiğim, Kur'ân ehli bir ağabeyimi, yine Kur'ân ehli bildiğim insanlara karşı "Yahudi ya da Ermeni asıllı değil!" diye savunmakla geçirdim. Meğer ne savunulmaz bir savunmaymış bu... Bir insanı "Yahudi ya da Ermeni olmadığını beyan ederek aklamaya çalıştığım için", en azından, Yahudi ve Ermeni analardan doğan bebelerden özür diliyor, ellerini hasretle öpmek için can atıyorum.

     

    ***

     

    Uğrunda emek vermediği, doğuştan edindiği bir özelliğe dayanarak, kendini "üstün", başkasını "aşağı" görme geleneğini İblis başlattı. "Ben ateştenim..." diyordu, "topraktan" Adem'e [as] karşı. İlk etnik köken davası, İblis'in küfrüyle sonuçlandı. Ne garip ki, aynı İblis özür dilemeyenlerin tarafındaydı. Adem (as) özür dilemişti. Melekler özür dilemişti. Şeytan özür dilememişti. O gün bugündür de özür dileyenlere karşı olageldi. O gün bugündür de, "Adam" olana hatasını hata bilmek düştü. Ademoğlu olmak özür dilemekten yüksünmemek oldu. Geciktirdiğim/geçiştirdiğim özür dilemelerin her birinde şeytana muhalefet fırsatını kaçırmışım meğer... Dileyemediğim/dillendiremediğim tüm özürlerden özür diliyorum.

     

    ***

     

    Yanlışa, bize karşı olanların elinde diye yanlış diyorsak, yanlış yaparız. Doğruyu bizden yana diye benimsemişsek, doğru yapmış olmayız. Doğruyu bizleştiremeyiz. Biz doğrulaşmalıyız. Doğru, doğruluğunu bulunduğumuz yerden değil, bulunduğu yerden alır. Faraza, İblis toprağı ateşten üstün gördüğü için Adem'e (as) secde etseydi, doğru mu etmiş olacaktı? Doğruya sadece doğru olmasının hatırına tâbi olunur. Hepsi bu! Bana göre, Türkçülüğe Kürtçülük kadar karşı çıkamayan her Türk, Kürtçülüğe Türkçülük kadar karşı çıkamayan her Kürt, secdelerini gözden geçirmeli, Peygamber'inden (asm) özür dilemelidir. Önce ben özür diliyorum.

     

    ***

     

    İnsanın özür eşiği, nezaketi yükseldikçe düşer. Özür dilemek için çok ağır bir hata yapmayı bekleyen, o ağır hataya kadarki hataları kendi standardı kabul ediyor demektir. Özür dilemediğimiz her hata kendimize yakıştırdığımız bir hâldir. Normalimizdir. Azıcık hatadan da özür dileyebilen, o hatanın kendisinden kaynaklanmasından rahatsız oluyor demektir. Tamam; bizim milletimiz "soykırım" yapmış olsaydı özür dilerdik elbette.. Soykırımı, en başta Muhammed (asm) ümmeti olduğu için atalarıma yakıştırmam. Peki "tehcir"i niye yakıştırıyoruz? Özellikle sadeleştirmekten kaçınışımızdan, hemen ilk söyleyişte anlamı anlaşılsın istemediğimizden belli değil mi Ermenileri "göç ettirmekten", yaşadıkları yerlerden "sürmek"ten utandığımız? Utandığımızı bildiğimiz bir eylem için özür dilesek daha nazik olmaz mıyız? "İyi de onlar da bize şunları ettiler..." özrü geçersizdir. Erdemleri, bize yapılanları şart koşarak değil, şartsız kayıtsız yaparak inşa ederiz. İlk özür dileyen olmak kötü değil ki... Özür dilemek soykırımı kabul etmek değil ki... Ben olsam, "tehcir" için de özür dilerdim.

     

    ***

     

    Bir özür de, ülkemin suskun ve vakur mü'minelerine, kırılmış ve gücendirilmiş genç kızlarına... Devletin sürekli ve sistemli olarak size ettiğini sizden özür dilemeyi akıllarına bile getiremeyecek kadar kanıksayan kimileriyle aynı saftaymışım gibi göründüğüm için sizden özür diliyorum.

     

    ***

     

    Ve sevgili ayakkabılarım, nice zalimin suratını hak ettiğiniz halde sizi ayaklarımın altında oyaladığım için sizden de özür diliyorum.

     

    SENAİ DEMİRCİ


  11. Peygamber Efendimizin hayatını okuyun ve ağlayın... Son olarak bunu diyorum...

    Hayır, kendime de dert ettim derdini...

    eyvallah:)

     

    Bende genelde uykusuzumdur. Fakat son 3 gündür doğru dürüst yatamadım.

     

    Bahar nezlesi var diye bir ilaç kullanmam gerekiyor belirli dönemlerde. İşte o hap uyku veriyor yan etki olarak. Bende 2 de yatıp 7 de kalkınca doğal olarak hala uykumu alamamış oluyorum. Normalde 5 saat yeter mi? Bana yetiyordu da bu ilaçtan sonra yetmemeye başladı. Bi uyuyasım var ki sormayın. Birkaç gün içinde bütün öcümü uykudan almak için evin boş bir anını yakalamalıyım.

     

    deniz mavidir size tavsiyem: dayanabiliyorsanız vu gece hiç yatmayın taa ki yarın akşam 10:00 a kadar. Sonra uykusuzluk probleminiz tamamen geçecektir. Eser kalmaz hemde.

     

    Balaban geldi aklıma her nedense :D

    dün gece daha doğrusu bu sabah 6 civarıydı başımı yastığa koyduğumda, gerçi arkadaş ortamındaydım bu geceki uykusuzluk işime geldi:) ama çok uykusuz zamanlarımı biliyorum.. bana mısın demiyorum..uyku akıyor gözlerimden bazen bu kez de dalamıyorum...

    bazen nasıl oluyor anlamıyorum, gayet normale giriyor ama genelim uykusuz... daha doğrusu hiç sağlıklı değil, malum bütün bilim adamları gece uykusunun mutlaka olması gerektiğini söylüyor... sanırım tüm dalgınlığım, sokakta yürüken yanımdan babm geçse tanımamam,bugün olduğu gibi alışverş yaptığım poşeti markette unutmam, çok ciddi bir meseleyi dinlerken anlık şizofrenin hayeller kurmam uykusuzluktan... ama şunu da düşünmüyor değilim, alimlerin hayatlarına bakıldığı zaman 2-3 sattlik uykularla yaşadııklarını görüyoruz.. şimdi düşünüyorum da bendeki gaflet uykusuzluğu mu ya da uykusu mu?ALLAH muhafaza....

    umarım değildir:)


  12. ''Gece sessizliğnde beyninize fikirler üşüşüyor da, o yüzden uyuyamıyorsanız, o başka ve devamlı değildir... ''

     

    Ya buna ne dersiniz?

     

    Ha birde;

    Üstad'ın Babıali eserinde yazdığına göre, kendisinin de uyuyamadığı geceler olurmuş.

     

    Sizin ki bir sağlık sorunu da olabilir tabi...

    sorunum zaten beynime üşüşen fikirleri kovamamak.. ya diyorum ki gidin sabah geri gelin, ben şöyle bir uyuyayım... ki daha sağlıklı düşünebileyim...

    'düşünüyorum, öyleyse uyuyamıyorum'


  13. devlet!!!

    hep söylediğim bir şey vardır.. bu ülke beş yılda gelmedi bu hale beş yılda düzelsin... her gelen bir şeyler verdi ya da aldı.. ama alınanlar verilenlerden malesef hep daha fazla olmuş....

    uyanık kalmak... uyuyor muyuz ?? uyanığız ama herkes uyuduğu için çıt çıkarmayın deniliyor,aman uyanmasınlar....

    peki ya biz uyanık olduğumuzu sanıyorsak?? ya uyurgezersek?? gözler açık beden hareket halinde ama asıl derin uykudadır uyurgezerler...

    güzel ülkemin güzel halkının( ben de dahil) en büyük sorunu, kahve köşelerinde, kampüs köşelerinde, cafe köşelerinde ,altın günlerinde , aklınıza gelebilecek her yerde hükümet kurup hükümet yıkmasıdır.. her kes işin ehli olmuş...

    ALLAH sonumuzu hayr eylesin...


  14. Kendimden örnek vereyim:

    Ya kitap okurum uykum gelene kadar, veyahut kulağımda kulaklık, ilahi, şiir dinlerim... Uykusuzluğa birebirdir. Deneyin...

    Gece sessizliğnde beyninize fikirler üşüşüyor da, o yüzden uyuyamıyorsanız, o başka ve devamlı değildir...

    kitap okuyorum..uykum geliyor artık gözlerim kapanma kıvamına geliyor,ışığı kapatıyorum yorganı kafama geçiriyorum uykum kaçıyor... :/

    müzik de dinliyorum,aradan dakikalar geçince artık sıkılıyorum...

    sanırım denemediğim yöntem kalmamış...:/

    hastalık mı acaba :D


  15. Bu konuda ben okuduğum bir kitapta şöyle diyordu yazar bir şeyin üzerine gittiğiniz zaman daha olumsuzlaşır kendi haline bırakın ve uyuyamıyorum demeyin uyuyucam deyin.Uyku için benim bildiğim çözümlerde yoğurt sarımsak marul ve kışın sıcak ortamlar.bende uyumamak için bir çözüm yolu arıyorumicon4.gificon4.gificon4.gif

    keşke dilim beynime hükmedebilse.. ama nafile... tam bir saat 'evet şimdi hiç bir şey düşünmüyorsun,zihnini boşaltıyorsun,uyuyacaksın' dediğimi biliyorum:)

    hastayım başını yastığa koyar koymaz uyuyanlara....


  16. ciddi boyutta uyku problemim var.. var mıdır bir bildiği bir diyeceği olan... :Smiley (20):

    süt içmek ve yoğurt yemk iyi geliyormuş bunu biliyoum:) bi de koyun saymak ama koyunları gözümün önüne getirerek değil,o zaman göz bebeklerim hareket edeceği için yine uyuyamazmışım..bunlar haricinde ne biliyorsanız anlatırsanız çok güzel olur:)


  17. sözlerinizde birisine hitaben münafık kelimesini kullanmışsanız eğer, münafık demişsiniz demektir. Yada ben münafık kelimesinin bir mecazi anlam taşıdığını bilmiyordum. lakin öyle bir anlamda kullanmışsınızda Peygamber efendimizin (s.a.v) böyle hitaplar konusunda nekadar tedbirli olunması gerektiğini söylediğini unutmamanızı hatırlatırım. Zaten bildiğinizi biliyorum sözlerinizden ve konuya yaklaşımınızdan anlaşılıyor ama sizinki unutkanlık herhalde.Ben sadece hatırlatmak istedim.

     

     

    He unutmadan ne yazdığınızı gayet iyi okudum siz o konuda tasalanmayın.Ne denileni anlıyacak kadarda bilgim olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak ;olur böyle vakalar türk polisi yakalar.

     

     

    Not : imla hataları için kusura bakılmasın lütfen.Pek dikkat etmediğimi beni tanıyanlar bilir :D

     

    'birisine' değil..birilerine... tüm tesettürlü bayanlara... 'sizlerden' denilmiş açık bir şekilde...


  18. http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=77...buyuk-sairi-kim

     

    yukarıdaki linkte elif şafak 'ın bu haftaki yazısı var.. okumanızı tavsiye ediyorum.. bundan sonra yazacaklarım yazıyı okuyanlar için:)

     

    yazıyı okuyunca düşündüm ben de... bana sorsalardı kimdir yaşayan en büyük türk şairi diye, epey bir düşünürdüm... elbette benim haddime değil, fakat bu soruyu şöyle düzelttim sonra kendi kendime... 'yaşayan en çok okuduğun türk şairi kim'....

    ve cevabım nurullah genç ve sezai karakoç.. sizin kim?


  19. 'mahalle baskısı' tabiri hep bir kesimin tekelinde olmuş şimdiye

    kadar.. sanki hep muhafazakar insanlar mahalle baskısı yaparmış gibi

    konuşulmuş anlatılmış...

    bir yakınım devlet okulunda öğretmenlik yapıyor, bayan kendisi... ve

    bir yıldır kapalı.. okulda öğretmenlerle arasındaki konuşmaları

    anlatıyor.. diyorlarmışki.. amannn canım sen zaten yeni kapanmışsın

    açılabilirsin.... ayy saçların da gzüel nası kapatıyosun... vs vs

    vs... okul müdür tarafından ikaz almış,denilmişki okul binasının

    atrafında dahi kapalı görünmeyeceksin öğrencilere kötü örnek

    oluyorsun.. ne yapıcam ki demiş,ben iki vasıtayla geliyorum buraya..

    ozamn evinde açıp da gel demiş müdür.. ve daha bir çok şeyler.. şimdi

    tüm bu yapılanlar ne peki? mahalle baskısının alası değil mi???


  20. münafıktan maksadımın kafir olmadıgını sözün gelimine dikkatli baksaydınız anlardınız.Peki arkadaki cahiliye devrinin dansöz müziğinin modern versiyonuyla kıvarmasıda mı uygun?Efendim burada kusura bakmayın bir tane naislami olmayan birşey bulamadım.
    bacım sen acaba azda olsa Allah-u Tealanın Şer-i Şerifini öğrendin mi? Ya Rasulullah Aleyhisselam Mahreminiz haricindekilerle konuşmayın diyor, alimler kadın kandan kesilesiye sesi avrettir diyor, siz konuşmayı bırak stand-up yapmağa başlamışsınız.Vallahi benim gözümde olduğu gibi olan açık bacılarımız sizlerden değerlidir, hiç olmazsa içleri dışları oynı münafıklık yapmıyorlar.

    sözlerinizin gelimi de gidimi de gayet net!

    diyeceksiniz ki, niye üzerinize alındınız..'sizlerden' demişsiniz.. yani tesettürlü bayanlardan yan,i içinde benim de olduğum bayanlardan bahsetmişsiniz.. eğer demek istediğiniz şey başkaysa özür dilersiniz ne demek istediğinizi daha AÇIK yazarsınız...

    dediğim gibi, ben hanım efendiyi savnunmuyorum ayrıca daha evvelki yazımda da belirttiğim gibi beğenmedim ve hoş bulmadım gösteriyi.. ama zaten olay çarşaflı stan up gösterisinden çıkmış durumda.. burada 'birileri' ahkam kesiyor, işi münafıklığa kadar götürüyor....

×
×
  • Create New...