Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Kelepir

Üye
  • Content Count

    59
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    3

Posts posted by Kelepir


  1. Bizi karşılayan ilk cümle okunacak eserin seçiminde isabet ettiğimizi doğruluyor.

     

    "Bu eser ideolocya örgüsüne bağlı olarak benim en başa aılnması gereken verimlerinden biri..."

    Sizin de dediğiniz gibi bu kitabın Üstad'ın en önemli verimlerinden biri olduğunu bilmekle işe başlamak lazım. Üstad'ın 100'e yakın sayıda kitaplaşmış eseri var. Her biri tek başına bir takım hususları anlatıyor. Biri Abdülhamid'i, biri mazlumları, bir diğeri velilerin menkıbelerini... Fakat bu kitap en temel davayı, yani hak ile batıl davalarını ele alıyor. Batılın yanlışını göstermekle kalmıyor, onun iyi yanlarını, doğruya yaklaştığı noktaları da açık yüreklilikle vurguluyor, fakat bu yanların hakikatinin de en doğru haliyle Hak sahasında var olduğunu gösteriyor. Bu eser hayatın en temel noktasını konu alıyor. Hak ve batıl mücadelesini savaşlarla, insanlarla değil; fikir ve tefekkür işçileriyle anlatıyor olması da ilginç.

     

    Yine kitabın başlarında Üstad'ın kitaplık çapta adam olmaktan bahsetmesi çok dikkatimi çekti ayrıca. Kitapları doldurabilecek kadar dolu bir zihnimizin olmayışından, üretemeyişimizden dem vururken kendimi ezilmiş hissettim. Şöyle diyor: "Kitap, büyük mesele! Dikkat ederseniz Şarka, Şarkın aslî rengini veren ve kâinatın tek mümessili olan Allah Resulüne, her şeyi anlarsınız. "İlmi kitapla kaydediniz, bağlayınız!" buyuruyor. Bu, Garbın (Rönesans)tan sonra vâsıl olduğu bir sistemdir. Orda hiçbir şey yokken bu hikmet İslâmda görülmüş... Buna dikkat etmek lâzım, insafla... Sonraları Şark, ezbercilik âlemi olmuştur. Halbuki işin başında bu emir verilmiş... Hiçbir şey zayi olmayacak, kitapla kaydedilecek ve kitaplık çapta çalışılacak... Kitap mevzuunda memleketimizin ne halde olduğunu görmenizi isterim. Bunu bir cümle ile geçeyim; Profesörlerimiz kitapsızdır, Şairlerimiz kitapsızdır."


  2. Bunun vakti geldi artık. Sanki şartlar da hazırlanıyor yavaş yavaş. Açıkçası bu fırsatı da kaçırmamak lazım, bugün bu iş olmazsa ileride olamayabileceğinden korkuyorum. İnşallah bunun gerçekleştiği gün orada namaz kılmak cümlemize nasip olur. Fetih heyecanını o gün yaşarız işte.


  3. Mevlana ismini görünce artık aklıma herşeyden önce popüler kültür geliyor. Yazıktır günahtır, bir veliye kıyıyoruz. Ayağa düştükçe derinliğini kaybediyor hazretin manası. Sokaktaki çöpçünün söylemeyeceği sözleri de Pir'e atfetmiyorlar mı, iyice ifrit oluyorum. Yalnız popülerleşen herkesin talihsizliği bu galiba, Necip Fazıl'a ait olmayan sözler diye bir başlık açılıyorsa şu sitede oturup ağlayalım. İnsanların bile bile yalan söylemesine mi yanmalıyız, yoksa atılan yalanın üstüne atlamaya dünden hazır bir çok boş zekanın varlığına mı? Peki ya iftiraya uğrayan bu büyük insanların dramına yanacak köz kalacak mı bizde?

    Kalmaz olur mu. Yanmak şöyle dursun, sadece tutuşan adamın elini öpmek gerekir.

     

    Bir de büyük bir kafanın yıllarca düşünerek ulaştığı gerçeklerin bugün facebook duvarlarında, altında seviyesiz kahkahalarla yayılıyor olması da mide bulandırıcı. "İzle kop!" başlıklı iğrenç bir video'nun hemen altında Hazret-i Mevlana'nın bir sözünü görmek beni düşündürüyor. Yakışıksız olan, ruh kanatan bi şey var bunda. Allah affetsin, Hz. Mevlana'nın isminden dahi kaçar olduğumu hissediyorum bazen.

    • Like 2

  4. İyiniyeti elden bırakmadan yazarsak daha iyi olur sayın borderline. Siteyle belediye arasında bir koordinasyon eksikliğinin varlığı açıkça görünüyor. Fakat mesela saatin geç belirlenmesi Üstad veya Üstad'dan geçinmeyle izah edilemez, bunu savunmak haksızlıktan öte olur. Benim anladığım kadarıyla belediye programı Beykoz'la sınırlı olarak düşündü ve diğer katılımcıların da kendilerini ayarlayabileceğini varsaydı. Buna istinaden bu kadar geç bir saat belirlendi. Çamur ve iftira atmak yerine, hataları konuşup bir daha tekrarlanmaması için gerekli noktaların altını çizmek lazım. Site programın içeriğine sağladığı katkıyı organizasyonda sağlayamamış. Bence site sonraki programlarda biraz daha önde ve baskın olmalı, ne olursa olsun. Çünkü ortak bir program yapıldığı ilan ediliyorsa sitenin de kendi üyelerinin açıkça zorlanacağı şartları yok etmesi gerekir. Programın bu kadar geç ilan edilmesi iyi olmamış, insanların kendilerini ayarlayacak vakti olmalıydı. Ayrıca sorulara da dönüş yapmakta gecikilmiş gibi duruyor. Bu gibi hatalardan ders çıkarılabilir inşallah. Sataşmaya gerek yok.


  5. Aferin çocuklara. Giriş sayfasının ortasına kendi fotoğrafını yapıştırması haricinde söylüyorum, iyi iş çıkarmışlar. Hepimiz biliyoruz ki böyle projelerde asıl pay öğretmenlere aittir. Gençleri Üstad'a ve bu işe yönlendiren, tahminime göre projenin pekçok yerinde de kendilerine destek sağlayan öğretmenleri tebrik ediyorum. İnşallah attıkları tohumlar filizlenir ve gençlerle birlikte büyümeye devam eder.


  6. Muhteşem hadise. Böyle adamlara karşı inanılmaz bir imrenme besliyorum. "Beni sen mahvettin, aç kapıyı!" diye bağırarak kapının önünde yığılan bir adam ancak Cahit olabilir. Onu bu hallere düşürense Üstad... Zamanın çarklarında eriyip gitmeyenler işte bu anormal insanlar oluyor, biz milyarlarca insanla birlikte dişlilerin arasında kıyma olurken onların arkalarından hala dua ediliyor.


  7. Hacc denince şiir kasıntısı, samimiyetsiz gözyaşlarına boğulmuş, içi boş ve hakikatten kopuk yazılar okumak isteyenler var. Bir kısım insanlar da olayı sadece turistik bir gezi halinde anlatıyor. Üstad bu kitapta hem o toprakların ruhunu kalplere kazıyor, hem de günlük hayata dair gördüklerini aktarıyor. Bir hacc hatıratı yazılacaktı ise o böyle olmalıydı. Allah nasip eder de o topraklara ayak basma fırsatım olursa, yolculuk öncesinde ilk ve son okuyacağım kitap bu olacak. İki kere okuyacağım.


  8. Valla azizim muhteşem bir yazı bu. Bunu Beğen'e tıklıyor ve geçiyorum! Sıradaki? "Çok komik yaaa xD"?

    Benim facebook'ta dikkatimi çeken bir durum var. İnsanlar beğenilmek ve derin görünmek için durumlarında ağır bir söz, kaliteli bir aforizma, kallavi bir düstur paylaşıyor. Altında ise kendi söylediğine durduk yerde kendi kahkaha atan (çorba içtim yaaa :D), bir fiili bile adam gibi düzgün şekilde yazamayan (yapiorm), o kadar milletin içinde birbirine yılışık üsluplarla hitap eden (canımmm, bebeim, aşkıımmmm, öptüm seniii) bir güruh tiyatro oynamaya başlıyor. İnsanlar, paylaştıkları sözlerin ağırlığını kaldıramayacak kadar hafif mizaçlı olduklarını yorumlarda gösteriyor.

    Bir de facebook aracılığıyla sevgililerine trip yağdıran kızlar var ki kendilerine rastlamaktan nefret ettiğimi buradan haykırmak istiyorum. Kız milletinin tavırları, erkek üstünlüğüne karşı beslediğim inancı sürekli takviye ediyor ama hayırlısı bakalım.

    Geyik dursun da, sosyal medya haya perdesini paramparça ediyor. Allah gelecek nesilleri korusun. En dokunaklı iğrençlikler dahi sıradanlaşıyor. İşte bu çok tehlikeli..

    • Like 3

  9. Bu forumda isyan haberleri ilk kez gündeme geldiğinde defterin 2-3 bin ölüyle filan kapanmayacağından ve köprünün altından çok kanlar akacağından bahsetmiştim. Sonunda Kaddafi'yi öldürdüler. Ne kadar acı bir son. Neredeyse yarım yüzyıl boyunca, kaydadeğer bir başkaldırı olmadan istediğiniz gibi devlet yönetiyor, kendinize çılgın ve hiçbir protokol kaidesini dikkate almayan nevi şahsına munhasır bir imaj oluşturuyorsunuz. Sunisi efendinin eline gıkı çıkacak olanları teslim ediyor, toplu mezarlar dolduracak kadar cinayet işliyor, askerlerinize muhaliflerin hanım ve kızlarına tecavüz etme emri verecek kadar köpekleşiyorsunuz. Ama İslam tarihini konu alan en kaliteli film olsun, hepimizin göğsünü kabartan Ömer Muhtar olsun sizin hanenize yıllar yılı kalınlaşacak bir artı halinde yazılıyor. Kıbrıs ambargosunun delinmesinde, onca Türk yoğunluğu içinde PKK'nın barınmasının engellenmesinde ve tahliye esnasında Türk vatandaşlarına gösterilen kolaylıklarda ortaya çıkan sıcaklığını kat kat perdeleyen zalimliğinden dolayı, Türkiye'deki tarih kitaplarının dahi küfredeceği bir adam olarak yıkıldı gitti Kaddafi.

    O son anları ne kadar garip. İnsanların Allah karşısındaki güçleri "yok" mesabesindedir. Birbirlerine karşı ise, altlarındaki koltukları nisbetinde güç sahibidirler. Bu koltuk ister hak edilmiş olsun, isterse zulümle alınmış olsun, insanı toplumlar önünde muktedir kılan yalnızca mevki denilen ve insanın kendi içinden dahi gelmeyen bir yalan kuvvet. Başbakanın validesi vefat ettiğinde de aynı hisleri taşıyordum. Şimdilerde Merkel'i Almanya'ya gidip kendi ülkesinde aşağılayan karizmatik adam, Allah karşısında ne kadar küçük olduğunu cenaze töreninde tutamadığı gözyaşlarıyla haykırıyordu. Kaddafi de öyle. Mevkiinin sağladığı güçle belki yüzlerce masumu kirleten, binlercesini katleden bu adam canını kurtarabilmek için kanalizasyon borularına saklanmaya çalışırken yakalanıyor. Öldürüleceğini biliyor çünkü, kurtuluşu insan pisliğine dalmakta buluyor. Kendisini tutan adama "ben Kaddafi değilim" diyebiliyor sonra. Düşünün, ne kadar çaresiz. Yalanının yutulacağına bir çocuk kadar umutla bağlanmak istiyor belki, ama eminim, bu hamlenin kendini kurtarmayacağını o da biliyor. Nitekim asker saçlarından tutup kafasını kaldırıyor ve... Sonrası zaten malum... Sürüklenen, önce kurşunla yaralanan, sonra da kafası delinen bir ihtiyar. Tarih boyunca yaşamış 100 milyara yakın insandan biri olup gidiyor küçük dağların sahte ilahı.

    Kaddafi şüphesiz zalim bir adamdı, fakat onun öldürülmesi beni bölge hakkında karmaşık duygular içerisine düşürdü. Demek ki Kaddafi zulmünden şikayet eden muhalifler, aynı mevki kudretini yakaladıklarında, kendini korumaktan aciz bir adamı böcek gibi öldürmeyi marifet sayıyor, günlerce bu ihtiyarın cesedinden ibaret olan eserlerini sergilemekten utanmıyor. Adaletten ne kadar da uzaklaşmışız, İslamiyet'in değerlerinden ne kadar da sapmışız böyle. Orta Doğu insanı, çektiği acıların ve has kaynağını kaybedişinin neticesinde insanî hassasiyetlerini kaybetmiş, tuhaf canlılara dönüşmüş sanki.

    Arap halkları çok rahat uyuşuyor. Libya'nın gelecekte sahip olduğu zenginlikleri hayırlı yolda kullanabileceğine çok da inanmıyorum. Türkiye'nin çabaları ve Libya cephesindeki Türkiye sempatisi kısa dönem için çok önemli. Eğer bu sempati ve gayret kısa vadede sonuç verirse, Kaddafi'nin gidişiyle az da olsa birşeyler değişebilir. Fakat buradan bir netice çıkmazsa, kendi için oluşturduğu çılgın imajının tesiriyle batı teslimiyetini en azından şekilde reddeden Kaddafi'yi Libya belki çok arayacak.

    Bir de şundan eminim. Ben ilk defa bu memleketin çocuğu olmakla gurur duyuyorum, zira dünyada temiz kalpli Türk halkı ve dirayetli Türkiye hükümeti dışında umut verecek hiçbir şey kalmadığını görüyorum. Dünyanın belki de son umudu Türkiye.


  10. Yazıda, TV programlarında anlatılanlar vurgusu dikkatimi çekti. Evet, izlediğinizde sanki bu diyarlar bizim memleketten bile daha güzelmiş gibi geliyor. Aslında Kadirov, Kerimov, Türkmenbaşı gibi adamlarla ilgili yapılan övücü programların iki sebebi var:

    1. Banu Avar gibi komünist tipler kendi kafalarına yakın olan bu diktatörlere büyük muhabbet besliyor. Avar'ın Türkmenbaşı güzellemelerini izlediğimde kendimden geçmiştim. Bildiğiniz zalim diktatör olmuş size dünyanın en muhterem lideri. Biliyorsunuz Türkmenbaşı dedikleri kendini ilahi bir figür gibi gösteren küçük bir firavuncuktu aslında. Açlıktan öldürmeyecek askari refahı sağlayıp pagan zırvalarıyla insanların ruhunu helak ediyordu.

    2. Para... Kanal 7, 24, TV Net gibi kanallarda yapılan programlar içerisinde bu şahıslara gösterilen ihtimamın sebebi ise, bu gibi diktatörya coğrafyalarıyla ilgili program yapanların yüklü paralar alıyor olmaları. Daha geçen gün Kadirov'la ilgili dünyanın yalakalığını yapan sözümona bir haber programı Kanal 7 iç denetiminde takıldı, yayınlanmadı. Bu coğrafyalarla ilgili programlar hep belli kimseler tarafından yapılır. Bu adamlar hem alanı nisbeten iyi bildiklerinden, hem de bir süre sonra diktatörlerin takdirlerini kazandıklarından yeni başlayanlara göre çok daha rahat hareket edip çok daha fazla bilgiye erişebiliyor. Yoksa bu gibi ülkelerin sokaklarında gezip elinizdeki kamerayla program çekmek o kadar da basit bir iş değil. Bu övgüler karşılığında hem serbesti kazanıyor, hem de bir güzel besleniyorlar. Satılmış herifler desek yeridir.. Allah medyanın şerrinden cümleyi muhafaza buyursun.


  11. Akletmek yanlıştır iddiası savunuldu mu, ben farketmedim. Yalnız sapkınlığın temel sebebinin de nefsin güttüğü akla teslimiyet olduğu aşikar. Abdülaziz Bayındır, Yaşar Nuri, İhsan Eliaçık, Edip Yüksel gibi tiplerin akleden nice müslümanın gözü önündeki açık sapkınlığınin sebebi akıllarının peşinden koşarak teslimiyeti unutmaları, ulvi sese teslim olmayarak nefslerinin güdümündeki akıllarıyla hareket etmeye çalışmalarıdır. Akletmeyince kaba softa, durup teslim olmanız gereken yerde hikmet uydurmaya başlayıp aklınıza köle olduğunuzda da sapık oluyorsunuz. İslam tarihinin hemen hemen tüm sapıklıkları akıllarının peşinden koşarak daireden ayrılanların hikayesidir. Peygamber buyruğu akılla tartılmaz, bunlar üzerinde tefekkür elbette edilebilir fakat müspet tefekkürü de başıboş akıldan ayırmak gerekir. En yüksek aklın emrine teslim olmak yerine, "Ben ateşten yaratıldım, o aşağılık canlı topraktan yaratıldı, o zaman benim ona doğru secde etmeme gerek yok" çıkarımını yapan basbaya nefsani akıldır ve insanı zelile götüren de budur. Hazret-i İbrahim'in mağaradan çıkıp etrafını inceleyerek Allah'a ulaşması ise nefsaniyetten uzak tefekküre bir misal olarak gösterilebilir (akletmek diyelim). Fakat kendisinin bir peygamber olarak Allah buyruklarını kendince yorumlamaya, tartmaya, aklının süzgecinde sınamaya teşebbüs ettiğini zannetmiyorum. İnanıyorsan ve onu Allah diyorsa, peygamber diyorsa bunun üzerinde ancak nefsaniyetini bırakarak derinleşmek amacıyla tefekkür edebilirsin, akıl yetiremediğin yerde ise durmayı bilmelisin. Aksi takdirde "ayın yarılmasına dair dünyanın hiçbir bölgesinde kayıt yok, bu olsa olsa kafirin illüzyonudur yahut Allah alegori yapmıştır" filan deyip çıkarsın işin içinden, basit bir misal.


  12. İnsan aklı hayli ukala, hayli nazlı. Ne zaman ihtiyaç duyulsa kapının arkasına saklanan bu şımarık çocuk, sözkonusu bağlı olduğu İslam'ın hükümleri oldu mu hikmet kovalamaya başlıyor. Uyduruyor. Beğenmiyor. İkna olmuyor. Reddediyor. Açık dini hükümleri çok irdelediğiniz zaman Yaşar Nuri'ler gibi sapıtıyorsunuz, çünkü akıl ve kıyl-u kal ilminiz kibrinizi arttırıyor, neticede kibriniz imanınızı boğuyor. İslam'ın teslimiyet manası da var. Doğru menbaa teslim olup selamet bulmak... Dine girmeden önce sorgulamaları en derin şekilde yapmak gerek, fakat bu adımı selametle atlattıktan sonra efendimizin buyurduğu kesin olan emirleri tartmak Allah'a kafa tutmak kadar abesle iştigal.

    Üstad bunu biliyor ve ne de güzel anlatıyor. Allah kendisinden razı olsun.


  13. Yazı fena değil de ben şu Nurcan olayıyla ilgili iç dökmeden geçemeyeceğim. Doğan medyası dini hassasiyetleri sulandırmak için elinden geleni yapmanın yanında, her ramazan ayında bir bahane bulup tat kaçırmak için dünyanın yalanını uyduruyor. Birkaç güne kadar gayet sessiz, sakin, olaysız bir ramazan yaşıyorduk ama Nurcan İbrahimoğlu diye bir otobüs magandası çıkıp ramazan zevkinin içine tükürmek isteyenlere yardımcı oldu sağolsun. Ben bu hem suçlu, hem güçlü hanım hakkında birtakım tanımlayıcı sıfatlar kullanabilirdim ama yer namüsait. Sözümona kısa şort giydiği için biri gelip ayağına basmış, yetmemiş ağzının ortasına yumruğu yapıştırıp dudağını patlatmış. Sonradan anlaşılıyor ki hanımefendi otobüs koridoruna ayaklarını uzattığından sıkışık otobüste insanlar ayağına basıyor, hanımın tartıştığı adam özür dilerken bizzat hanım elindeki nesneyle özür dileyen adama vuruyor. Olay da zihinsel olgunluğa varamamış kişinin yaygarası ve malum medyanın sahiplenmesiyle ağzımızın tadına pul biber oluyor. Ahlaksız bir otobüs magandasının çingeneliğinden çok daha öte olay. Bu ülkede birileri her ramazan asparagas haberlerle ortalığı bulandırmaktan vazgeçmiyor. Resmen boş geçmiyorlar, her ramazan bir sataşma kampanyası. Ramazan'ın huşuunu bozmak için çalışan bir gazetenin, ramazan sayfasında deli saçmalarına yer vermesinden daha doğal ne olacaktı? Ramazan sayfasından da, şu kızdan da çok ötede bir şeyler var. Bu iki hadise de arkada yatana hizmet eden birer yansıma sadece. O arkada yatan da dünya insanının yegane umudu olan Anadolu insanını mayasına katılan zehirlerle öldürmek. Dünyanın vicdanını öldürmek, İslam'ın güneşini söndürerek muvazenesini kaybetmiş batı ruhunun cazibesine kapılmak. Söylene söylene alışılagelen şeyler bunlar ama doğruluğu öyle riyazi ki...

    • Like 1

  14. Kitabı henüz okuyamadım ama mutlaka okumak istiyorum. Elhak Tevfik İleri'yi Sadık Yalsızuçanlar gibi tahlil yaparken sataşmaktan geri durmayan birinden okumak istemezdim ama malesef bu alanda bir eksik var, Tevfik İleri'yi konu edinen başka bir eser ben bilmiyorum. Bilen varsa yazabilir mi?


  15. İlk aklıma gelen şey 90'lardaki idealizmin kalmamış olması. 90'ların başından 28 şubata kadar geçen dönemde milli görüşün de katkılarıyla ilerleyen konferanslar, dernekler, kermesler ve benzeri organizasyonlar bugün tamamen tükendi, bu tip işler artık daha çok tasavvuf karşıtı kesim tarafından yürütülüyor. Bu da çok hoş değil.


  16. TV dünyasında yapmacıklar o kadar çok oluyor ki. Aklıma ilk gelen örnek Deniz Feneri programını sunarken her gittiği kapıda ağlayan Ramazan abi. Fakir teyzelerle, üstü başı dökük çocuklarla konuşurken ağlıyor falan, çekimi durdurduğunda şunu şöyle çek, bunu niye böyle yaptın diye etrafındakilere bağırıp duruyor. Çekim başlasın, amcanın surat tekrar darmadağın. TV dünyasında samimi adam bulmak çok zor nitekim. Samimi olanla olmayanı da bu gibi anekdotlarla ayırt edebiliyorsunuz. Evet istediği şey profesyönelliğe uygun, hiçbir şey denemez ama benim yaptığı işin dışında kalan yanlarıyla takdir edeceğim adama uygun değil.


  17. İsrail hightech sektöründeki ekonomik üstünlüğünü devam ettirdiği sürece ekonomisini bir şekilde ayakta tutabilir, bu ise devletin tarif edilen şekilde bir çöküşe maruz kalmasını oldukça geciktirir. CIA'de filan çalışmıyorum ama olay bence böyle. Çünkü muhtemel çöküşün sebebine dair yapılan tespit, askeri açıdan ortaya çıkan bir güvenlik tehdidinden ziyade, refah problemini öne çıkarıyor. Elbette ki refahın bozulmasında güvenlik sıkıntısı mühim bir yer kaplıyor, yalnız paragöz İsraillinin orta vadede uykularını kaçıracak bir güvenlik sorunu ile yüzleşmeyeceğini düşünüyorum. Ne İran, ne de açlıktan ölen Filistin bunu sağlayabilir. Filistin'in şu süreç içerisinde kendini koruması kendisi için yeter de artar bile. Bahsedilen nüfus hareketlerinin de 20 yıl içinde değil, belki 50 yıl içinde muhtemel sonuçları ortaya çıkacaktır. Elhak İsrail'de şu anda ekonomik kaynaklı ciddi bir refah problemi var, fakat, malesef, sanmam ki çok uzun sürsün.

     

    Allah'ın gazabı diye bi faktör de var tabii, onu unutmamak lazım. Kuraklık olur, deprem olur, kazara atom bombaları patlar filan. Onu bilemem işte. Ama, dişe dokunur kaynaklarla zenginleştirilmemiş bu yazının tezi bana çok kuvvetli görünmedi.

     

    İsrail'in yüzölçümü, nüfus ve ekonomik açıdan küçük bir ülke olması; tüm derdi onu ayakta tutmak olan bir süper güç için avantaj ifade ediyor. Çünkü İsrail'in milli geliri şu an 250 milyar dolar civarında. Devleti besleyen kaynak olan ihracat ise 50 milyar dolar. Bu ise Amerika'nın potansiyelinin yanında hiçbir şey. Ayrıca tek devletin bahsedilen problemleri çözeceğini düşünmek de çok kolay değil. Neden? İsrail ve Filistin halkları arasındaki gelir dağılımında inanılmaz bir uçurum var, tek devlet sistemi uygulandığında fakir olan taraf ister istemez zenginleşirken diğer taraf fakirleşecek. Üstüne üstlük Filistin tarafında kalan topraklar da ekonomik faaliyete çok uygun değil ki. "Bir ekonomidir tutturmuşsun be adam" diye kızabilirsiniz ama, her ne kadar güdücü kadronun motivasyonu farklı olsa da ortalama İsrailliyi anlamanın yolu ekonomidir.

     

    İbrahim Tatlıses'e bağlamak gerekirse İsrail'in Allah belasını verecek. Bir devlet zulümle abad olmaz. Ama yakın gelecekte bunların olacağını sanmıyorum.


  18. "Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" safsatasına konu yolların önemli bir kısmı bu hattan geliyordu vaktinde. Cennetmekan Abdülhamid Han hala millete ışık tutuyor, onun projeleri hâlâ çıkar yol olarak önümüzde duruyor. Bir politikacıyı ölümsüzleştiren ve çağlar ötesine taşıyan bu olmalı.

     

    Uzak Doğu ve Avrupa ülkelerinde oldukça yoğun bir hızlı tren ağı var bugün. İnsan ve yük taşımacılığının önemli bir kısmı bu yollar üzerinde sürüyor. Yalnız 24 saat yine de bana uzun bir süre gibi göründü, eğer aralarda uzun molalar verip diğer İslam topraklarını da görmeyi mümkün kılacak bir proje ise, herşey hazır olduğunda tez elden bilet almak isterim. Aksi şahsım için çok da makul görünmüyor, uzun bir süre önceden rezerve edilmiş uçak biletleri gayet ucuza geliyor biliyorsunuz.

     

    Bir de şu Arap Baharı dedikleri hadisenin tozu dumanı ortalıktan yakın zamanda kalkmayacak olursa projenin uygulanırlığı zora girebilir. Libya'daki iyi ilişkiler sebebiyle o topraklarda bulunan 25 bin vatandaşı kurtarabilmek için, hükümet uzun süre Kaddafi'ye eyvallah etmek zorunda kalmıştı. İstikrarsızlık böyle projeleri zora sokar. Ayrıca Türkiye'nin yatırımını atıl duruma düşürmek için yapılacak ilk deliliklerden biri de acaba nedir nedir? Evet odur, aferin. Ortalık deliden geçilmiyor ki kardeşim.


  19. Üstad'ı daha iyi anlamak için Berkson'u da biraz okumak gerekiyor sanırım. Bu başlıkta bunu nereden çıkardığımı soracaksınız kendi kendinize. Aynadaki Yalan'da geçen bir gaflet bölümü var. İnsanlara gafletleri dolayısıyla güldüğümüzü anlatan o nefis kısmı hiç unutmuyorum. Berkson'un Gülme adlı kitabını okurken, kitabın bir kısmında Aynadaki Yalan'daki o harika parçaya esin kaynağı olabilecek ufak paragraflar fark ettim. Berkson'u okudukça Üstad'ı biraz daha iyi anlıyorum, ona daha da teslim oluyorum. Çünkü insanların yetersizliğinden şikayet eden Üstad'ın Berkson'un üzerinde boşuna bu kadar fazla durmadığını, bir insanı boşu boşuna övmediğini tekrar görüyorum.


  20. Üniversiteler eşcinsel ve komünistlerin en ziyade himayeyi gördüğü, en başarılı şekilde örgütlendiği mekânlar. Dışarı çıktıkları zaman eriyor, kayboluyorlar. Özellikle üniversite çevrelerinde, özgür düşünce adı verilen iki yüzü sihirli değnek, bugüne kadar İslam'ı savunma gayretindekileri döverken sapık ve sapkınlara dayanak oldu. Bir insanın katiline gösterilen tepki, cemiyetin katillerine de gösterilmediği sürece olgun bir toplum bilincine varıldığı söylenemeyecektir. Cemiyet katillerinin nefes alma fırsatı bulduğu üniversiteler, liberalizmin daralttığı açılarından başka bakacak delik bulamayan serbestiyet putperestlerinin tasallutundan kurtarılmalı, bunu da biz yapacağız. Kadrolaşmanın uzun vadede en önemli hedefi akademi olmalı, inşallah zamanla bu hususta başarıya ulaştığımızı bizim neslimiz görecektir.

×
×
  • Create New...