Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

aslıhan

Üye
  • Content Count

    114
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    8

Posts posted by aslıhan


  1. Tabiki olur neden olmasin kitap okumayi cok severim tabi zaman ayirabildigim muddetce; ((

    Bu dergilerin ismini ilk defa duyuyorum buyuk kitap magazlarinda da hic karsilasmadim ama tavsiyelerinin kiymetli oldugunu dudundugum icin ozellikle ariyicam umarim bulabilirim;)

     

    buldugum zaman haberdar edicem ins.;))

     

    Selametle ablacim;))

    • Like 1

  2. Ve aleykumselam

    Tavsiyeleriniz uzerine bende dun izledim filmi ve gercekten harika bi film

    zaten Iran yapimi filmler realistik yapilari agir bastigi icin her zaman beni cok etkiler farkli dusundurur hele ki bu film insanin derinine isliyor.

    Goruntu kalitise ve yansimasi acisindan insani cekmesede film izlemeyi sevenler icin harika bi secim olucaktir.

    Aslinda perdenin arka yuzunun yansimasida denebilir.bi zamanlar cekilen sikintilar ve ozelliklede asil ve en agir yukun cocuklarin mayinlar yuzunden eksik kalmis bedenlerine ,yasadiklari acilar yuzunden bozulmus daha dogrusu bi cocuk psikolojisi olmaktan cikmis zihinlerine yuklendigini gostermis.

    Gercekten cok etkilendim...Film hakkinda bu kadar yorum yeter heralde en azindan izlemeyenler icin merak konusu birakalim;)

    Ha bu arada Iran yapimi film sevenler icin bende bi tavsiyede bulunmak isterim musadenizle...

     

    "Macid Macidi.." bu yonetmeninde filmlerinin dokusu Kaplumbalar da ucar filmiyle cok yakin ozellikle BARAN adli filmini izleminizi tavsiye ederim ki ben cok severim bu filmi;))

    Neyse bende daha fazla uzatmayayim izleyenler veya izlemek isteyenler zaten yorumlarini yaparlar Allah a emanet olun...Selametle;)

    • Like 1

  3. bu bir ilk mi bilmem...sIrri ask olan hallerimi dildara diyemem..söylemeye gerekmi hallerim..yoksa karsidan anlasilirmi siretim..dil lafzin hasmetiyle yanmakta..gonul bu hale seyirci kalmakta..zira sirri aska dil ne hacet..siret yeter gerisi aska ihanet...

     

     

    • Like 1

  4. ya bu adamın ismini dahi duymaya tahammülüm yok arkadaş kaldıki deli saçması sözlerini diylecek kadar kıymetsiz zamanım da yok kusura bakma video yu izlemeden yorumlıycam kesin hepsi gene şov amaçlı ve belli bir kesimin tatmini için sarfedillen cümle kirlilikleridir...


  5. Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK LÜM YILDÖNÜMÜNDE ANILDI DİYİNCE AKLIMA O MUAZZAM VASİYETİ GELDİ PAYLAŞMAK İSTEDİM

     

    - Bu vasiyet çoluk-çocuğumun ve şahsi yakınlarımın dar ve hususi kadrosundan ziyade,onların da içinde olduğu geniş ve umumi zümreyi muhatap tutuyor.

    Başta gerçek Türk'ün ruh köküne bağlı yeni gençlik, şu kadar yıllık mücadele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fert,kısaca Allah ve Resulüne perçinli herkes...

    Onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni gençliğe ısmarlıyorum! Eğer üzerilerinde bir hakkım varsa,Hesap Gününde tek tek sorumludurlar. Emanetim, beni seven ve İslam davasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese...

    2- Fikir ve duyguda vasiyete lüzum görmüyorum.Bu bahiste bütün eserlerim,her kelime,cümle,mısra ve topyekün ifade tarzım vasiyettir. Eğer bu kamusluk bütünü tek ve minicik bir daire içinde toplamak gerekirse söylenecek söz "Allah ve Resulü;başka herşey hiç ve batıl"demekten ibarettir.

    3- "Büyük Doğu Yayınları" kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif çapta laubali,dikkatsiz ve ciddiyetsiz,hürmet ve haşyetten mahrum ve ne varsa -isterse nokta veya virgül olsun-onları reddediyor, malım olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumu,bundan böyle kendi idare, murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlıyorum.İnşallah Hak bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir, arkamdan gelecekler de bu örneklere göre devam ederler,virgül oynatmaktan bile çekinirler.İslama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise,çoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığı,herbirinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalı ve onlarla müminleri benden çevirmek isteyeceklere -çok denenmiştir- şu cevap verilmelidir: "Koca Hz.Ömer bile Allahın Resulünü öldürmeye davranmış ve peşinden bütün sahabilerin, derecede ikincisi olmak gibi bir şerefe ermiştir.Hiç ona bu ilk davranışından ötürü sonradan dil uzatan olmuşmudur? Belki o noktadan bu noktaya gelmekte faziletlerin en büyüğü vardır."

    Eserlerim mevzuunda vasiyetim kısaca şu:İlk yazılarımdan birkaçı asla benim değil;sonrakiler de en dakik şeriat mihengine vurulduktan,yani nasip olursa tarafımdan bütünleştirildikten sonra benim...Bir kısmını şimdiden tamamlamış bulunduğum eserlerim üzerinde bu ölçüyü devam ettirmek ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcu ise,mirascılarımın ve manevi mirasçım gençliğin...Ben öldükten sonra kim ve ne suretle eserlerimin üzerinde gizli bir tasarrufa kalkar da ölçüyü hafifçe bile olsa örselerse,tezgahını başına yıkınız!

    En büyük korkularımdan biri,nice müellifin başına geldiği gibi,ölümümden sonraki tahriflerdir.

    4- Beni, ayrıca hususi vasiyetimde gösterdiğim gibi,İslami usullerin en incelerine riayetle gömünüz! Burada,umumi vasiyette de belirtilmesi gereken bir noktaya dokunmalıyım:

    1935 yılında, Mürşidim ve Kurtarıcım Esseyyid Abdülhakim Efendi Hazretlerine, bir yazımı okumuştum. Bu yazı, kendilerini tanıdıktan sonraki dünya görüşüme ait olarak, zamanenin bize aykırı, meşhur bir gazetesinde çıkmıştı ve Türkün tarih muhasebesini İslami tefekkür noktası etrafında çerçeveliyordu. Yazıyı ellerine aldılar, kalem istediler ve üstüne öz elleriyle "altın ile yazılacak yazı"buyurdular. İşte hususi zarfında duran bu kesilmiş makaleyi, bütün eserlerimin tasdiknamesi olarak kefenime iliştirsinler...

    5- Nasıl, nerede ve ne şekilde öleceğimi Allah bilir. Fakat imkan aleminde en küçük pay bulundukça, biricik dileğim Ankara'da Bağlum nahiyesindeki yalçın mezarlıkta, Şeyhimin civarına defnedilmektir. Elden gelen yapılsın...

    6- Cenazeme çiçek ve bando muzika gönderecek makam ve şahıslara uzaklığımız ve kimsenin böyle bir zahmete girişmeyeceği malum... Fakat bu hususta bir muziplik zuhur edecek olursa, ne yapılmak gerektiği de beni sevenlerce malum...Çiçekler çamura ve bando yüzgeri koğuşuna...

    7-Cenazemde, namazıma durmayacaklardan hiç kimseyi istemiyorum! Nede, kim olursa olsun, kadın... Ve bilhassa, ölü simsarı cinsinden imam! Ve "bid'at" belirtici hiçbirşey!... Başucumda ne nutuk, ne şamata, ne medh, ne şu, ne bu... Sadece Fatiha ve Kur'an...

    8-Mezarımda ilahi ve ulvi isim ve sıfatlardan ve benim beşeri ve süfli isim ve sıfatlarımdan hiçbir iz bulunmayacak...Mevlid de istemem!... Onu, uhrevi rüşvet vasıtası yapanlara bırakınız! Sadece Kur'an...

    9-Şimdi sıra en büyük dileğimde... Müslümanlardan, Eğer bu davada hizmetim geçtiğine inanan varsa, şunları istiyorum: Her ferdin, herhengi bir kifayet hesabına yanaşmaksızın, benim için "Necip Fazıl'ın kaza borcuna karşılık" niyeti ile bir günlük (Beş vakit) namaz kılması ve yine birgün oruç tutması... Mevtanın ardından, onun için kaza namazı Şafii içtihadında caizdir ve aynı içtihat Hanefilerce de rahmettir.

    Her ferdin, en aşağı yüz Tevhid kelimesi okuyup sevabının mislini bana hediye etmesi... 70 bine dolması lazım... Bir de, üzerimde hakkı olanların bunu Allah rızası için helal etmeleri...

    Ölünceye dek, üzerimdeki Allah ve kul haklarından mümkün olanını ödeyebilmek için elimden geldiği kadar cehdetmek azmindeysem de ne olacağını, nereye, hangi noktaya varabileceğimi bilmiyorum ve yardımı müslümanlardan bekliyorum. "Şey'en lillah"tabiriyle bana Allah için birşey veriniz!Yardımınızı esirgemeyiniz!

    10- Allahı, Allah dostlarını ve düşmanlarını unutmayınız! Hele düşmanlarını!... Olanca sevgi ve nefretinizi bu iki kutup üzerinde toplayınız!

    11-Benide Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından bir takım sesler bırakmış divanesi olarak arada bir hatırlayınız!

     

     

    "Olmasın son günümde, ne çelengim, ne top arabam,/Alıp götürsün beni, inanmış dört tek adam.(NFK)

     

     


  6. bence ikinci sticker daha iyi olmuş üstadın fotosunun bulunması onu görsel olarakta hatırlanmasını sağlar.

     

    isim olarakta necip fazıl fikir derneği daha dolu geliyo kulağa yani en azında bende daha farklı birşey çağrıştırdı üstadı tanımayan veya sadece ismen bilenler için daha fazla merak uyandırır gibi geldi ama tabi son karar çoğunluğundur :shiny:


  7. sayın Ceket'e atılan bu taş karşısında yorumsuz kalmakla beraber ,bu algıya bağlı olarak değişen espiri silsilesine bir yenisini daha ekliyorum :yes: :utanma:

     

    Elektrik sandalyesinde oturan idam mahkumu ne demis?

    Cok korkuyorum elimi tutar misin ???

     

    aslında bu espirilerin iğrenç olduğu konusunda hemen hemen sizlerle aynı fikirde olsamda kimisine gülmemekten kendimi alıkoyamıyorum bazen buna istinaden başlık konusunda bende tereddüde düşebiliyorum :yok:


  8. yaklaşık bir haftadır bazı işler nedeniyle siteye pek zaman ayıramadım bu nedenle de konuyla ilgili fikrimi beyan edememiştim ama verilen karardan dolayıda keşke demedim ve stickerlerin son hali beni de memnun etti.

     

    Allah hepinizden razı olsun. inşaallah sonuç beklentilerimizin de üstünde olur :shiny:


  9. ‎14 Şubat 2013… Bazıları buna “Hıncal Uluç Günü” de diyor, zira o getirdi teey Avrupalardan, Türkiye’ye, çok lâzımmış gibi…

    Kimse kızmasın, küsmesin, ama buram buram Hıristiyanlık kokan, Hıristiyanlara özgü bir gündür bu.

     

    Hikâyesine bakarsanız bunu rahatlıkla görebilirsiniz.

     

    ... Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanır. Aziz Valentin’e adanmış dini bir bayram olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda “Aziz Valentin Günü” (St. Valentine’s Day) olarak da bilinir. “Valentine” kelimesi, Batı kültüründe “hoşlanılan, sevilen kişi=sevgili” anlamlarında da kullanılır.

    Böyle bir günü neden getirdiler dersiniz?

     

    Niyetlerde Hıristiyanlık propagandası yapma niyeti yatmasa bile, “hediyeleşme”yi mecburiyete dönüştüren içeriğiyle, “sevgi” ve “aşk” gibi iki “mübarek” kavramı maddileştirdiği gerçeğini nasıl görmezden gelelim?

    Bu kavramlar “mübarek”tir, çünkü sevginin kaynağı Allah’tır; en büyük “sevgili” de O’dur: Her an O’nunlayız…

     

    Sonra Peygamber-i Âlişan: Sevgi merkezli hayatın örneği ve önderi…

    Allah’ın “habibim” (sevgilim) dediği insan.

    Diğer peygamberler, Âli Beyt, ashab ve gönül sultanları…

    Evliya Çelebi, uzun, yorucu ve meçhul yolculuğuna, “Şefaat ya Resulallah” diye çıkmadı mı?..

     

    Bir aşkın izinde yürüyüp diyar diyar dolaşması ne ilginçtir.

    Ona kalsa, “Seyahat ya Resulallah” diyecekmiş, ama ağzından “Şefaat ya Resulüllah” çıkmış. Sizce bu “tasarruf” mu, yoksa “tesadüf” mü?

    Bence Resulüllah’ın bir tasarrufu: Çünkü Evliya, “hikmet” arıyordu. Seyahat, şefaatin arkasından geldi. Bir nevi Peygamber aşkına yollara düştü.

    Görüleceği üzere, Müslümanın hayatında o kadar derin sevgiler ve öylesine çok “sevgili” var ki, mütefekkir Müslüman, her anını bir “sevgi yumağı” içinde yaşayabilir…

    Bunun için ne Aziz Valentin’e ihtiyacı vardır, ne de “Sevgililer Günü”ne… “Bilinç” düzeyinde yaşaması yeterli…

     

    Yani bizim inancımızda ve töremizde bir bakıma her gün “sevgi” ve “sevgili” günüdür.

    Üstelik bu tür sevgiler hem çağlar üstü, hem de asırlar ötesidir; kısıtsız ve sınırsız…

    Sanırım bu olamadığı için, insanlar kendilerine “fani” sevgiler arıyor: İçlerinde büyüyen boşluğu “başarı”, “servet”, “şöhret”, “para” ve “güç”le doldurmaya çalışıyorlar. Ötesini de Hıristiyanlık orijinli ve “hediye” (madde=kapitalizm) merkezli “Sevgililer Günü” dolduruyor.

     

    “Sevgililer Günü” denen günde bazı çiftlerin kıran kırana “hediye savaşı” vermeleri belki de bu yüzdendir.

    Savaş kaçınılmaz: Çünkü işin içine “madde” girmiş ve sevginin kalitesini hediyenin kalitesine paralel olmaya başlamış…

    “Gözündeki değerim bu kadarcık mı?” şeklinde soruların ardı arkası gelmiyor.

    Kimse de, “Sana duyduğum aşkı ifade etmeye yetecek değerde bir hediye bulamadım” demiyor.

     

    Bir gün daha kem-kümlerle geçiyor…

    Aslında kimse böyle bir günün gerekliliğine inanmıyor.

    Çünkü “kökü dışarıda”!

    • Like 1
×
×
  • Create New...