Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

aslıhan

Üye
  • Content Count

    114
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    8

Posts posted by aslıhan


  1. SALİHA BİR EŞ ARIYORDUM

     

     

    Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti derken annem açtı yuva kurma konusunu. saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. yakın bir akrabamızdan haber geldi.komşuları çok dindarmış,kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu duyunca sevindim.gittik bir görelim görüşelim dedim.ilk ailesiyle konuştum.hatta ben konuşmadım sürekli onlar konuştu.şaşırdım kaldım… bir şey diyemedim… kına gecesinde en iyi müzüsyenler olacakmış…düğünde keza aynı… ev dayalı döşeli olacakmış,hemde hepsi en pahalısından… araba olacakmış son model hemde,çünkü komşunun damadı sıfır araba almış geçende…anne hadi kalkalım diyecektim utandım… kızla görüştürmek istediler…İslamiyete uygun olarak görüştük… on beş bilezik…en güzel gelinlik(10 bin tl)…en büyük düğün salonu…ne diyeceğimi bilemedim… ben saliha bir eş istiyordum sadace… istekleri bir türlü bitmiyordu…o anda yan taraftaki aynaya gözucuyla baktım kendime…görünüşümdede bir iş adamı profilide yoktu… yirmi beş dakika konuştu istekleri bitince sıra bana geldi. senin isteklerin nelerdir dedi… biran önce kalkıp gitmek istiyordum sıkılmıştım, geleli bir saat olmasına rağmen dünya malına bağlananlarla birlikte olmak içimi karartmıştı…tekrar sordu isteklerin nelerdir… hayırlısı olsun dedim kalktım… nezaketle ayrıldık evden…yolda giderken telefon geldi… amcam arıyordu.. yan komşuları serhat amcanın kızı varmış…serhat amca çok iyidir…çocukluğumdan beri tanırdım kendisini… tamam dedim dedim amcama geliriz…

    Serhat amcalara gitmek için hazırlanıp annemle koyulduk yola,on beş dakika sonra ulaştık evlerine. Sohbet açıldı çocukluğumuzdan,başladı beni övmeye… kızardıkça kızardım utancımdan birşeyde diyemiyorum… derken söz asıl konuya gelmişti… evladım seni severim maksat gençleri mutlu etmek Allahü tealanın izniyle dedi ve başladı isteklerini saymaya… o kadar çok şey saydı ki uykum gelmeye başladı… en sonunda da benim oğlumun kumar borcu var onu ödemeden evlilik de olmaz zaten dedi. Birden gözlerim açıldı,şaşırmıştım açıkçası… gözümü yerden alamadım uzun süre… serhat amca gençleri görüştürelim dedi… bir odaya geçtik kız konuşmaya başladı… önceki görüştüğüm kız gibi ne varsa herşeyi istiyordu …konuşmasını çalan telefonu böldü açıp konuştu kapattı. Tekrar çaldı konuşup kapattı… sonra tekrar.. dayanamadım sordum arayan kim diye. Eski nişanlısıymış ayrılalı on gün olmuş. Neden ayrıldıklarını sordum. Çay bahçesinde bir erkekle otururken görmüş sonra tartışmışlar, tartışma büyüyünce de ayrılmak zorunda kalmışlar. Oturduğun kişi kimdi ki? … çalıştığı yerdeki müşterilerinden biriymiş… demek önceden çalışıyordunuz? Evet ben masörüm dedi… şoktan şoka giriyordum.. beş dakikada bilmediğim bir sürü şey çıkmıştı… evlilik amacını sordum… nişanlısı çok rahatsız ediyormuş farklı bir hayat,farklı bir ortam istiyormuş… açık konuşmak gerekirse hava değişimine ihtiyaç duymuş… daha fazla dayanamayıp izin istedim kalktım… ben sadece saliha bir eş istiyordum… nezaketle evden ayrıldık annemle… daha sonra öğrendim ki serhat amca arkamdan bir sürü laf etmiş… gülümseyip,bugün öven yarın söver dedim içimden… artık evlilik düşüncesinden vazgeçmek üzereydim. Haftalardır dışarı çıkmıyordum. Akşamları hava almak için balkonda oturup kıtap okuyordum… karşı komşumuz gece çalıştığı için akşam dokuz gibi evden çıkıyordu. On yaşındaki oğlu da babasının peşinden ağlayıp dururdu her gece… ablası çocuğu oyalamak için balkona çıkarıyor ve her fırsatta benimle konuşmaya çalışıyordu… bu sık sık tekrar etmeye başlayınca bunaldım artık. Bir akşam kıyamet ve ahiret kitabını alıp aynı saatte çıktım balkona… beni görünce o da çıktı balkona, bir konu bulup yine başladı konuşmaya… her akşam kitap okuyorsun nedir onlar… işte beklediğim fırsat gelmişti okumak istersen vereyim deyince olur dedi… besmele çekip iki üç metre karşıdaki kıza attım kitabı. Hadi gir de evde okumaya başla dedim… kitabı okumuş olacak ki bir daha balkona çıkmaz oldu… evlilikten vazgeçmiştim bir eş bulmak bana uzak görünüyordu…aradan aylar geçmişti.o zaman zarfında birkaç kızla daha görüşmeye gittim annemle… fakat netice aynı değişen bir şey yoktu… bir Salı akşamıydı içim çok daralmıştı, adeta boğuluyordum… o gece iki rekat namaz kılıp yattım… acayip bir rüya gördüm… birine anlatmalıydım bu rüyayı… o akşam balkonda dolunayı izlerken telefonum çaldı…gözüm dolunayda, cebimden çıkarttım telefonu kimin aradığına bakmadan kulağıma götürüp telefonu açtım…arayan ses tanıdıktı…fakat o günden sonra hayatımın değişeceğini nereden bilebilirdim ki…

    Arayan en yakın arkadaşım Aliydi. Canı sıkılmış beni çağırıyordu. Abdest aldım evin yakınındaki çay bahçesine gittim. Çocukluğumuzdan açıldı konu sonra gördüğüm rüyayı anlatmak istedim…tozlu bir köy yolunda gidiyordum elimde bir tane kılıç vardı etrafımda ise bir sürü yılanlar… yılanlar bir metre kadar yükseltmişler kafalarını yukarıya doğru… hepsi üzerime atılmak için zaman kolluyorlardı… kılıçla kendimi savunuyordum… bana yaklaşanları kılıçla öldürüp ilerliyordum… ileride uyuyan biri vardı bilmediğim bir ses işittim ama ortalıkta kimse yoktu… uyuyan kişiye baktım… o ses; yatan kişi Musab bin Umeyrdir dedi. Sonra ileride giden iki kişi gördüm biri Peygamberimizdi diğerinin kim olduğunu göremedim… Ali yorumlamaya başladı rüyamı… düşmanlarını yenerek iyi bir neticeye ulaşacaksın dedi… konu evliliğe geldi yine… başımdan geçenleri anlattım… dertliydim bu konuda… benim eşim dünyaya bağlı olmamalıydı, sadece dünyalık uğruna yaşamamalıydı… uzunca dinledi Ali sıkıntılarımı… o konuşmaya başladı bu sefer. Evden çıkarken annem dedi bizim mahallede bir kız varmış onunla görüştürmek istiyorlar seni. Yok Ali bundan sonra kolay kolay kimseyle görüşmek istemiyorum dedim… kızda pek istekli değilmiş zaten dedi… niye diye sordum.. o da birkaç kişiyle görüşmüş daha sonra evlilikten soğumuş iyice… Alinin annesi ısrar edince de olur görüşelim demiş…tamam dedim yarın gideriz diye sözleştik… Rüyam gerçek mi olacaktı acaba… bu zamana kadar sabrettim önüme gelen engelleri Allahü tealanın izniyle aşmıştım… Ali ile vedalaşıp eve geldim konuyu anneme açtım… yarın gidecektik görüşmeye… çok heyecanlıydım nedense… sabah erkenden kalkıp giyindim… heyecan gitmek bilmiyordu bir sağa bir sola yürüyüp duruyordum evin içinde… ilk defa bu kadar heyecanlıydım… öğle namazını kıldıktan sonra yola koyulduk annemle… Ali bizi kızın evine kadar götürdü… kapıyı çaldım… kapıyı babası açtı eve buyuretti… biraz sohbet ettik söz asıl konuya geldi sonra…kızın babası konuşuyordu; evladım benim söyleyeceğim bir şey yok sen kızımla konuş bu konuları dedi. Şaşırmıştım gerçekten çünkü ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyordum… dünyalık bir konu açılmamıştı ilk defa… bir odaya aldılar beni kızla görüşecektim… sandalyeye oturdum ellerim masanın üzerinde avucumun içerisinde ise terleyen ellerimi silmek için bez bir mendil vardı… odaya kız girdi nurani yüzlüydü… önüne bakarak konuşmaya başladı… diğer kızlar gibi bilezikten gelinlikten girmedi konuya… ilk sorusu namazdan oldu…

    Bana namaz kılıyor musun demedi, namazı kaç dakikada kıldığımı sordu. Mesela öğle namazın kaç dakikada bitiyor dedi… on beş dakika civarında diye söyledim… memnun oldu… sonra birikmiş ne kadar paran var deyince önceki görüştüklerim gibi konuşmaya başlayacak herhalde dedim içimden… 45 bin lira var… paranın zekatını veriyor musun deyince yanlış düşündüğün için utandım.. evet veriyorum dedim… konuşmasına ağır ağır devam etti… Sizden önce üç kişi ile daha görüştüm hepsi de zengindi, güvendikleri tek şeyleri paralarıydı.Bütün konuşmaları paraya zenginliğe dayanıyordu. Dine ait hiçbir bilgileri yoktu ve namaz bile kılmıyorlardı. Size ilk sorum namaz oldu çünkü namazı doğru olan ve huşu içinde kılan bir insandan zarar gelemez. Ailesinin hakkını gözetir haksızlık yapamaz. Herkes için en iyisini en güzelini ister. Kimseyi hor görmez ve ezmez. Böyle insanı bütün mahlukat sever,mahlukatın sevdiğini de Allahü teala sever.Allahü tealanın sevdiği kul ise makbul edilen kuldur… ve devam etti konuşmasına…Sonra zekatı sordum çünkü o parada fakirlerin hakkı da var. Fakirlerin hakkını gözetmeyen eşinin hakkını da gözetmez. Allahü teala ondan nasıl razı olur ki… ne kadar doğru konuşuyordu konuşmaları beni çok mutlu etmişti. Dünyalık bir şey istemiyorum diye dem etti… Yan taraftaki kitaplığı göstererek okuduğu kitapları gösterdi. Görünce çok mutlu oldum çünkü benim okuduğum Ehli sünnet Alimlerinin kitaplarını okuyormuş. Ben kızarıp terliyordum nedense, elimdeki bez mendil de iyice ıslanmıştı. Benim ise kıza soracağım bir şey kalmamıştı,ben sormadan herşeyi anlattı bana. Son olarak annemle konuşmak isteti, ben dışarı çıkmak için ayağa kalkınca elimdeki mendil yere düştü. Yere göz gezdirdim ama göremedim dışarı çıktım… annemle de on dakika kadar konuştular içeride, annem çıkınca evden izin isteyip ayrıldık. İki tarafta birbirinden memnun olmuştu. Anneme içeride ne konuştuklarını sordum. Anneme nasıl davrandığımı ailemle olan ilişkilerimi sormuş. Çünkü anne ve babanın razı olmadığı bir evlattan Allahü teala razı olmazdı. Eve gidince konuyu babamla konuştuk çok sevindi… abdest aldım iki rekat namaz kıldım odamda sonra birkaç gün önce gördüğüm rüya geldi aklıma… elimdeki sabır kılıcıyla zorlukları aşmak nasip olmuş ve sonuca ulaşmıştım… bu günden itibaren düğün hazırlıklarına başlayacaktık artık…

    Söz kesilip aileler arasında yüzük takıldı. Düğün konusu biraz sıkıntılı olmuştu… akraba tarafı çalgılı olmasında ısrar ediyor ,ben ise dini yönden olmayacağını anlatmaya çalışıyordum. Ben yumuşak huylu oldukça onlar daha fazla üzerime geliyorlardı. Düğün çalgılı olurmuş onlara göre. Cenaze evi gibi dualar edilip mevlit okutulmazmış… Ne yapacağımı şaşırmış ve iyice bunalmıştım. Defalarca haram olduğunu anlatsam da çalgısız olması gerektiğini kabul ettiremiyordum… Bir akşam evde akrabalarla toplandık bu konu hakkında konuşuyorduk. Bir şartla isteğinizi kabul ederim deyince hepsi şaşırdı… herkes gözlerini bana çevirmiş ne diyeceğimi bekliyorlardı. Öldüğümde mezara benimle girecek olan varsa ve benim yerime hesap vermek isteyen olursa kabul edeceğimi söyledim… Kimse yüzüme bakmıyordu artık utanmışlardı açıkçası… Bu konu da böylece şekilde kapamış oluyordu… Bir Perşembe günü kız tarafıyla sözleşip düğün alış verişine çıktık… Nişanlım sanki yanımda köle gibi duruyordu. Ben ne göstersem olur beğendim diyordu. Bir insan bu kadar mı mütevazi bu kadar mı ince olabilirdi. Onun bu durumunu gördüğüm zaman ben en kaliteli en güzel olan eşyaları alıyordum. Onu mutlu etmek için elimden geleni yapmak istiyordum… Evimizi döşemiştik her şey çok güzel gidiyordu… düğün günü gelip çatmıştı… heyecandan ölecek gibiydim elim ayağıma dolaşıyordu adeta. Düğün tam istediğim gibi olmuştu…. Evliliğimizin ilk yılları diğer evlikler gibi tartışma ya da kavga ile geçmiyordu. Biz İslamın etrafında birleşmiştik. Hiçbir sorunumuz da olmuyordu. Eşimin zekasına güzel ahlakına güler güzüne hayrandım… Onsuz zaman geçmiyordu, işteyken fırsat buldukça arıyordum,sesini duyuncada çok mutlu oluyordum. Konuşmasında içimi rahatlatan bir tesir vardı. Bunu nasıl yapıyordu bir türlü anlayamıyordum. Eve gittiğimde beni her zaman güler yüz ile karşılardı, o anda bütün yorgunluğum giderdi. Yemek hazırlarken yardım ederdim. Sen otur yorgunsun der, ben de içeri gidip otururdum. Onun üzülmesini hiç istemiyordum çünkü. Her ne isterse yerine getirmek için can atıyordum… Benden bir şey istesin diye gözlerinin içine bakardım. Arada bir arabamla gezerdik,gezdirince mutlu olurdu… Yine bir gün gezdirmek için çıkıp arabaya bindik. Dönüp bana baktı. Sabır çok güzeldir,sabır insanı bu araba gibi ulaşmak istediği yere götürür dedi. Neden böyle bir şey söylediğini anlamamıştım… biraz gezip eve gelmiştik… birkaç gün önce yatak odasının kapısı bozulmuş, kilidi zor açılıp kapanıyordu. Geçen gün mahallemizde hırsızlık olayı olduğu için odamızın kapısını kilitliyorduk… Bir haftadır eşimin midesi bulanıyor bunun içinde geceleri sık sık kalkıyordu… benim uykum çok hafif olduğu içinde hemen uyanıyordum… o gece tekrar midesi bulanmış olacak ki kalktı, kalktığını hissedip gözlerimi açtım ama uyandığımı anlamadı. Yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi…Fakat o anda gözlerime inanamayacağım bir olay gerçekleşti…

    Ben rahatsız olmayım diye kilitli olan kapının anahtarına bile dokunmadı… kapı kilitliydi….Eşim Bismillahirrahmanirrahim dedi ve kapıyı açmadan dışarı çıkmıştı. Bu durumu görünce kalbimin atışları hızlandı terlemeye başladım… yataktan kalktım gözlerim, kapıya odaklanmıştı… yatak odasının camından lavabonun ışığı belli oluyordu… lavaboda elini yüzünü yıkayıp ışığı söndürdü. Ben hemen yatağa yatıp uyuyormuş gibi yaptım. Fakat eşim kapıyı açmadan odaya girdi… kalp atışlarım iyice artınca dayanamadım uyanmış gibi yaparak yatakta doğrulup oturdum… eşimin yüzüne baktım… adeta güzü nurlanmış parlıyordu… uyandığımı görünce gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Rahatsız mı ettim diye sordu. Yok çıktığını bile duymadım deyince gülümsedi ve yattı… işe gittiğimde sürekli o anları düşünüp duruyordum. Bu nasıl olabilirdi?… Akşam eve gittiğimde zile basmadım ve kapıyı anahtarımla açtım. Kapıyı açtığımda eşimi karşımda buldum… işten geldiğimde kapıyı açmak için bekliyormuş… selam verip içeri girdim elimi yüzümü yıkayıp sofrayı hazırladık yemeği yedik… bu gün neden durgunsun bir şey mi oldu? Diye sordu… cevap veremedim… dün geceki olayı nasıl sorabilirdim ki… Sana bir şey söyleyeceğim diyerek elimden tutup beni ayağa kaldırdı…gözlerinin içine bakıyordum… buyur söyle dedim… Hamileyim dedi… ondan sonrasını hatırlamıyorum zaten… o anda ayaklarım boşaldı… düşüp kalmışım yerde… yarım saat sonra kendime geldiğimde eşim yanı başımda oturuyordu… yattığım yerden doğrulup eşime bakınca utanıp yüzünü yere çevirdi… bu habere o kadar sevinmiştim ki anlatamam… akşamları işten eve gelirken artık bebek eşyaları alıyordum… gece yattığımızda eşimle hep hayal kurap duruyorduk… çocuğumuz belli bir yaşa geldiğinde ilk hangi kitabı okumalıydı acaba… ilk önce namaz kitabındaki bilgileri öğrenmeliydi. Ondan sonra hangisini okutsak acaba İslam Ahlakını mı? Herkese Lazım olan İmanı mı okutsaydık… yok yok ilk önce Halifelerin menkıbeleriyle yeşertmeliydi kalbini… Benim evladım Ehli Sünneti savunan Ehli Sünneti yaymak için çabalayan bir kul olmalıydı onu bu şekilde yetiştirmeliydik… Her akşam belli bir zaman dilimi içerisinde eşimle İmam-ı Rabbaninin mektubatını okuyorduk. Bir akşam okurken yorgunluktan gözüme ağrı girince eşime rica edip sesli okumasını söyledim ve gözlerimi dinlendirmek için kapattım. 212. Mektubu okuyordu… bir ara gözlerimi açtım elindeki kitap kapalıydı. Gözlerimi açtığımı görünce hemen kitabı açıp gözlerini kitaba dikti… anladım ki o kadar sayfayı ezberlemiş ve ezberinden okuyordu. Okuduğu mektup bitince durdu… mektubatı bu zamana kadar kaç defa okudun diye sorunca bilmiyorum dedi… peki kitabı bitirmen ne kadar sürüyor? Bir hafta diye cevap verdi.. anladım ki eşim manevi derecelere yükselmişti.. beni rahatsız etmemek için kapıyı açmadan çıkması bir kerametti… o günden sonra eşime olan hürmet ve saygım daha da arttı. Eşim bir evliya idi… ilmihal okuduğumda anlamadığım yerleri eşime soruyordum. Öyle güzel açıklayıp anlatıyordu ki hayran kalmamak mümkün değildi… hikmetini bilmediğim en ufak bir davranışını görsem soruyordum. O da hemen açıklar; ilmihalin şu sayfasında yazıyor diye söylerdi… her haline sabrediyordu ve her haliyle de şükrettiği ortadaydı… İslamiyeti yaşayan bir numune vardı karşımda, bu yüzden Allahü tealaya her saniye şükretsem yine az gelirdi… eşimin birkaç kerametini daha görünce dayanamadım, artık ne pahasına olursa olsun bu konuyu konuşacaktım kendisiyle… her zamanki gibi işten geldim yemek yedik konuyu konuşmak için eşimi karşıma aldım… içimde giderek büyüyen bir heyecanla yavaş yavaş konuşmaya başladım…

    İslamiyetin en ince kurallarına en güzel şekilde dikkat ediyorsun. Konuyu uzatmak istemiyorum dediğim anda eşim konuşmaya başladı… sabır güzel şeydir. Sabrederken şükretmek daha güzeldir. İnsan her haline sabreder ve şükrederse Allahü teala ona daha iyilerini ihsan eder… artık ağzımdan tek kelime çıkmıyordu, eşimde konuşmasını bitirmişti… O günden sonra ona olan davranışlarım daha dikkatliydi. Onu kırabilecek her şeyden uzak duruyordum… bir akşam annem aradı komşu kızının düğünü varmış iki gün sonra, düğüne beni de davet etmişler. Eşimle birlikte gittik düğüne, her şey İslama uygun düzenlenmişti. Erkekler ve bayanların yerleri farklı bölümlerdeydi… düğündeki İslama uyma titizliğini görünce çok sevindim. Bir akşam kendisine balkondan verdiğim Kıyamet ve ahiret kitabı geldi aklıma. On dakika sonra küçük bir çocuk geldi, o kızın kardeşiydi bu. Babası işe giderken arkasından ağlayan çocuk… abi eğilir misin dedi.. eğildim kulağıma ablasının bana çok teşekkür ettiğini söyledi. Ben vesile olmuşum onun bu duruma gelmesinde. Bunu öğrenince çok sevindim… eşim hamile olduğu için fazla kalamadık düğünde eve gittik… Aradan aylar geçmiş ve eşim doğurmuş ve Bir tane oğlum olmuştu… hayatımızdan çok memnunduk… eşimle her akşam kitap okumaya devam ediyorduk yine… Eşime üstadım diye hitap ediyordum… o benim üstadımdı. Dünya ve ahiret saadetim için en büyük vesile idi… geceleri rahatsız olmasın diye oğlumuz ağlayınca çocuğu alıp başka odaya gidiyordum… aradan iki yıl geçmiş oğlumuz büyümüştü… eşim her fırsatta sabır ve şükretmemi telkin ediyordu… bir zaman sonra eşim hastalandı. Zamanımızın çoğu hastanede geçiyordu… eşimin hastalığı artmış, benim ise elimden bir şey gelmiyordu. Bir akşam işten eve geldiğimde kapıyı çalmama rağmen açmadı. İçeri girdim içeriden bilemediğim mükemmel bir koku geliyordu. İçeri girdim eşim yatıyordu ilk önce uyuyor zannettim. Uzun zaman uyanmayınca gidip uyandırmaya çalıştığımda vefat ettiğini anladım. O anda yıkılmıştım. İçim yanmıştı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Annemi aradım gelmesini istedim…. Eşimi diğer gün defnettik… eve girdiğimde burnuma gelen o güzel koku mezardan gelmeye başladı… her gittiğimde o kokuyu duyardım… eve giremiyordum. Onu özlüyordum sadece.. canım eşim, üstadım vefat etmişti. Söylediği gibi yapmaya çalışıyor sabretmekten başka çare bulamıyordum… her an onu düşünüyordum… aylar sonra eve girme cesareti gösterdim… gözlerim doldu ağlamaya başladım. Balkonda çıkıp sandalyeye oturdum. Dolunay vardı… Alinin beni aradığı o akşam geldi aklıma… o akşamda aynı dolunay vardı… gözlerimden yaşlar akarak dışarıya çıktım… doğru üstadımın, eşimin mezarına gittim. Saatlerce ağladım…. O güzel kokuyu hissetmeye başladım tekrar… arkamdan bir el omzuma dokundu. Arkama döndüm eşim nurlar içinde arkamda duruyordu… heyecandan bir şey söyleyemiyordum.. başım dönmeye başladı ve bayılmışım sonra… uyandığımda sabah ezanı okunuyordu… kalktım etrafıma baktım… eşimi gördüğüm anda sabret dediğini hatırladım… camiye gidip sabah namazını kıldıktan sonra dışarı çıkarken cebimde bir şey olduğunu fark ettim… elimi cebime attım bir tane mendil vardı… eşimin evinde ilk konuştuğumuz zaman avucumun içindeki mendil ayağa kalkarken yere düşmüştü bulamamıştım daha… demek ki eşim bulup saklamış… mendilin bilmediğim şekilde çok güzel bir kokusu vardı… ( Bu yaşananları babamın günlüklerinden derleyerek sadeleştirdim… hikayede anlattığım kişiler annem ve babama aitti. Doğan o çocuk bendim. Sabır ve şükür insanı en üst derecelere yükseltecek kanatlardır…) Allahü teala herkese böyle eş nasip eylesin…


  2.  

    Hiçbir şekilde rahatsız etmedi. Acaba okulu da mı bıraksam ,alın oturtun hanımları :yes: Beyler bu hususta daha hassas. Rabbim kadınlarımıza da şuur nasip etsin. Amin.

     

    hiç tastik ve tercih etmediğim feminstlik konusu okumak denince birden içimde doğar ve hemen kendimi frenlerim ama tabi kafi olmuyor lakin bu yazıyı okuyuncada aynı sen gibi düşündüm ve kendime şaşırdım acaba neden dedim kendi kendime çünkü bu benim için imkansız gibiydi ve kendimde bulduğum cevapta;

     

    ''hakikatlerin bu kadar açık ve net olarak önümüze konmasııdır ''diyede bi düşündüm


  3. HABERLER GÜNDEM

    Erzurum'da yaklaşık 500 yıldır devam eden 'Binbir Hatimler', Ulu Cami başta olmak üzere il genelindeki 100 camide başladı.

    Erzurum'da 479 yıldır kesintisiz 'Binbir Hatim' okunuyor. Erzurum il genelindeki camilerde ve vatandaşlar evlerinde Kur'an-ı Kerim'i hatmediyor. Yavuz Sultan Selim döneminde Erzurum'da yaşayan Pir Ali Baba isimli zat tarafından başlatılan 'Binbir Hatimler', Erzurum'un Rus işgali döneminde 4 yıl kadar kesintiye uğramış. Daha sonra tekrar başlatılan 'Binbir Hatimler' yılın son 15 günü ile bir sonraki yılın ilk 15 gününde okunuyor. Geçen yıl Erzurum il genelinde din görevlileri ve vatandaşlar 17 bin 167 hatim okumuş ve duası ise Ulu Cami'de Müftü Yakup Arslan tarafından yapılmıştı.

    İl Müftüsü Yakup Arslan, 'Binbir Hatimler'in Yavuz Sultan Selim döneminden bu yana Erzurum'da okunduğunu ifade etti. Arslan, il genelindeki 100 camide 'Binbir Hatim' geleneğinin başlatıldığını kaydetti. Arslan, hatimlerin duasının 17- 18 Ocak günlerinde yapılacağına işaret ederek,"Binbir Hatimler' yaklaşık 500 yıldır okunuyor. Her geçen yıl hatim okuyan kişi ve hatim sayısının artış göstermesi bizleri mutlu ediyor. Geçen yıl 17 bin hatim okunmuştu bu yıl 20 binin üzerinde hatim okunmasını bekliyoruz. Vatandaşların yoğun ilgi göstermesi nedeniyle hatim duasını erkek ve bayanlara olmak üzere ayrı ayrı yapacağız." dedi.

     

    Zaman Gazetesi


  4. Bob Marley denince benim aklıma gelen tek özlü söz;

     

    "no woman no cry"

     

    nedense :shiny:

     

     

    evet bazı sözleri gerçekten marjinal ve bazen oluru yok ama kimileri gerçekten güzel örneğin;

     

    Tesadüf bir balangıçtır,finali sen oynarsın perdeyi kader kapatır.

     

    Mutlu mu olmak istiyorsun? Kimseden birşey bekleme.

     

    Düşmanından çok dostundan sakın! Çünkü dostluk biterse; sana nasıl zarar verebileceğini en iyi dostun bilir.

     

    ve dahası.... :shiny:


  5. ne güzel dünya yaa adam beş yıldızlı cezaevinde bir senelik güya rahat durmuş diye anında ödülendiriliyor.

    peki bu adamın geçmişi yaptıkları yaptırdıkları vede hala alenen yaşattıkları ne olacak bu kadar çabuk ödüllendirme sistemiyle çalışan memurları bunun geciken ve tam anlamıyla yapılması gereken CEZALARIN yaptırımları ne zaman uygulanacak

     

    bu açıklamayı KENDİNCE SEBEPLERE DAYATARAK yapan Arınç milletin ve daha da önemlisi şehit ve gazi ailelerinin yüzüne nasıl bakacak ...

     

    YAZIK HEM DE ÇOK YAZIK


  6. Bakanlar Kurulu Toplantısı ardından açıklamalarda bulunan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Paris'te aralarında PKK kurucularından Sakine Cansız'ın da bulunduğu 3 kadının öldürülmesinin ardından yaptığı açıklamalara MHP'li Oktay Vural'ın gösterdiği tepkiyi değerlendirdi. Arınç, Vural'ın yaptığı açıklamada kendisine "akıl sağlığı" dilediğini hatırlatarak, "Bu Sayın Oktay Vural'dan beklenen bir konuşmadır. Onun için neyse söylemeyeyim. Çünkü kendisinden tazminat kazandım mukabil dava açar da elimdeki bu imkanı alabilir diye korkarım" dedi.

    -"BENİM FARKIM BU"-

    Olayda 3 kadının birinin başına 4 diğer ikisinin başına 3'er kurşun sıkılarak öldürüldüğünü, kendisinin de insan hayatına her ne kadar başka suçla ilişkilendirilmiş olsa da böyle son verilmesini üzüntüyle karşıladığını belirten Arınç, "Bunu ifade etmemem gerekebilir ama benim farkım budur. Ben üzüntü duyduğum bir konuyu açık yüreklilikle ortaya koymak istiyorum. Bu ve benzeri cinayetler yargılanıp, yargı önüne çıkarılmasından ve kararın verilmesinden ziyade hayatına kast edilen bir olaydır. Bu ifadelerin karşısında ben onların geçmişte hiçbir suça bulaşmamış insanlar olduğunu söylemiyorum. Arkasından ekliyorum: Bu olay araştırılmalı, suçlular ortaya çıkarılmalı, bağlantılar kurulmalıdır" dedi.

    -"HAREKETLERİNE BAKIYORUM, ENDİŞE EDİYORUM"-

    MHP'li Vural'ın olay karşısındaki tavrının "İyi ki geberdiler" şeklinde olduğunu ileri süren Arınç, "İkimizin arasındaki fark bu. Bana ruh sağlığım için şifa dilemiş. Bu insani bir davranıştır. Benim sağlığımı istiyorsa buna teşekkür etmem gerekir. Ama yeri gelmişken benim de ona bir tavsiyem olacak. Kendisini birkaç yıldan beri Meclis'te takip ediyorum. Ayağa kalkıp sağa sola bağırıyor, sesinin bütün gücüyle ortalığı birbirine katmaya çalışıyor. Bazen konuşana sırtını dönüyor, bazen kolunu arkasına atıyor. Mimiklerine ve hareketlerine bakıyorum üzülüp endişe ediyorum. Acaba bir rahatsızlığı var mı diye. Madem bana şifalar dilemiş, ben de huzurunuzda Sayın Vural'a Allah'tan sağlık ve afiyetler diliyorum. Mutlaka bir hekime görünmesinde, hekimin tavsiyeleri doğrultusunda psikolojik bir destek almasında yarar olduğunu söylemek istiyorum" ifadelerini kullandı.

    -ÖCALAN'A VERİLEN TELEVİZYON-

    PKK lideri Abdullah Öcalan'a LCD televizyon verilmesiyle ilgili eleştirileri de yanıtlayan Arınç, "İmralı'da İdare ve Gözlem Kurulu var. Bu Kurul daha önce Öcalan'a bazı davranışları sebebiyle çeşitli cezalar vermiş. Bu cezaların tamamı da 2011 sonunda sona ermiş. Kanunda hüküm var bir yıllık gözlem süresi içerisinde kendisi gözlenmiş. Bu süre içerisinde gözlem ve değerlendirmeler sonucu disiplin cezası ya da soruşturmasını gerektirecek eyleminin ya da olumsuz davranışının olmadığı, diğer hükümlülerle uyumlu davranış içinde olduğu, yürürlükteki mevzuat hükümlerine aykırı tutum ve davranış içinde bulunmadığı gözlemlenmiş. Buna Ceza İnfaz Kurumu'ndaki İdare ve Gözlem Kurulu karar veriyor. Bu sebeple 12 Ocak 2013 günü yani geçtiğimiz günlerde odasına 42 ekran LCD televizyon konulmuş. Aynı gün saat 15.30'da Adalet Bakanlığı önemli görerek bize bilgi vermiş. Aynı gün saat 15.30 itibariyle, diğer hükümlüler gibi TRT 1, TRT 6, CNN Turk, Kanal 7, Samanyolu, Show TV, Kanal D, ATV, Star, Ülke TV, Kanal 24 ve NTV yayınlarını izleyebilmektedir. Kamuoyuna sunulur" diye konuştu.


  7. '''Avrupa'nın kalbi olduğu için ve en doğuda olduğu için en önce İstanbul tabiki'''

     

    bu konuşulanları duyduktan sonra bunları özel olarak mı seçmişler acaba diye düşündüm

     

    özellikle şu son konuşan adamın zekasından şüphe duydum şahsen yaa :(


  8. En güzel günlük Kur’an günlüğüdür

     

    fft68-mf56820-1.jpg

     

    Engin Noyan

     

    Engin Noyan’ın Kur’an Günlüğü kitabı, Kuran’ın hayatımızdaki yerini sorgulayan metinlerden oluşuyor.

     

     

     

     

    Engin Noyan, işini ciddiyetle yapan, başladığı işi en ince ayrıntısıyla kavramaya çalışan bir gönül insanıdır. Onun bu ciddi duruşunun yanında arada bir kalpleri yoklayan, hizaya çekmeye çalışan iğneli nükteleri de vardır.

    İlk başlarda kendisi için tutmaya başladığı günlüklerini daha sonra kitaplaştıran Engin Noyan; Profil Yayınları’ndan çıkan Kur’an Günlüğü kitabında Kur’an’ın hayatımızdaki yerini sorgulayan metinlerle, halk içinde yanlış bilinen ve bilinmeye devam edilen birçok gerçekle yüzleştikçe, hayattaki asıl amacın Kuran’ı doğru anlama ve anlatma olduğunun idrakine vararak bildiği yolda yürümeye devam ediyor.

    Engin Noyan, halkımızın bir kısmındaki Kur’an algısından yola çıkarak, Kuran’ın yeri üzerine bir tespit çalışmasına giriyor. Yıllardır evlerde en yüksek yerlerde saklanan, işlemeli kılıflar içinde hiç dokunulmadan muhafaza edilen Kur’an’a karşı gösterilen bu saygı ifadesinin sanki bir ayetin emriymiş gibi uygulanmasına karşı oldukça sert bir çıkış yapıyor. Kuran’ın asıl yerinin duvarlar, kılıflar değil; insanların içinde en güzel yerde olması gerektiğini vurguluyor.zbk358749jh857-250.jpg

    Kur’an’ın hayatımızdaki yeri nedir?

    Hayattaki öncelikleri belirlemek gerek. Bu önceliklerini belirleyen kişiler yönlerini de doğru belirlemiş kişilerdir. Kendine Kur’an’ı rehber edinmiş kişilerin bütün çizgileri Kur’an yönünde olunca karmaşık gibi görünen her şey de hizaya girmeye başlayacaktır. Bunun yolunun “anlamak”tan geçtiğini söyleyen Engin Noyan; “yüzünden okumak” kavramı üzerinde de duruyor. Halkımızın genel temayülünün Kuran’ı yüzünden okumaktan yana olduğunu, anlamak üzerine bir gayretin çok da gösterilmediğini, öğrenmenin aynı zamanda sorumlu olmayı da beraberinde getireceği için Kuran’ı anlamak istemekten kaçınmanın bir tür saklanma olduğunu söyleyerek önemli tespitler de yapıyor.

    İlle de meal, ille de tefsir

    “Anlayarak inanmak.” Hayatın en başına konması gereken temel kural bu olmalı. Kulaktan dolma bilgilerle değil, bilgiye kaynağından ulaşmak. Engin Noyan bunu hayatının düsturu haline getirmiş. Kur’an’ı anlamak ve anlatmak üzerine mesafelere aldırmadan uzun yollar kat ediyor. Kur’an’ı anlamanın rehberi olarak da meal ve daha çok tefsiri öneriyor. Tefsirdeki başucu kitabı Muhammed Esed’in Kuran Mesajı. Günlüklerindeki örnekleri de genelde bu tefsirden veriyor.

    Kur’an başlı başına bir mesajdır. Bu mesajın daha iyi anlaşılabilmesi için meal ve tefsir ayrılmaz bir ikili olarak sürekli el altında tutulmalıdır. Engin Noyan, hayatını Kur’an’a adamış. Bunu yazdıklarından anlamak mümkün. Kur’an’ı anlama çalışmalarını birkaç tefsirin rehberliğinde götürmesi, hepsinden ayrı bir zenginlik kazanmak istemesi bunun en büyük ispatı.

    Engin Noyan’ın günlüğündeki mesaj açık. Kur’an’ı hayata uygulamak ve yüzünden okumak yerine içine girmeye gayret etmek. Çok da haklı. Rabbin bizlere gönderdiği mesajları anlamadan geçen ömür beyhude değil de nedir?

     

    Mustafa Uçurum okudu yazdı

     

     

     

    '''Rabbin bizlere gönderdiği mesajları anlamadan geçen ömür beyhude değil de nedir?'''


  9. 'Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahi'l-azim'

     

    ...Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) bu duanın sabah akşam söylenmesini tavsiye ediyor.Ümmü Seleme validemizde taşları veya fasülyeleri yanına koyuyor ve onlarla sayarak hergün yüzdefa söylüyormuş.

     

     

    Kaynak:Kırık Testi 1

    • Like 1

  10. Abdülaziz Bayındır'ı ismen bilirdim ama ne konuşmalarını dinlemişliğim ne de kitaplarını okumuşluğum vardı sadece bir iki zaplama rastlantısıyla biliyordum. Ama bu yazıyı okuyunca bir bakıyım kimmiş bu adam diye merak ettim ve maalesef Erzurum'lu olduğunu öğrendim ve bira daha hüzünlendim....

     

    İbrahim Hakkı hazretleri gibi bir zatı yetiştiren bu şehir Abdülaziz Bayındır gibilerinide yetiştirmiş yazık üzüldüm Rabbim ıslah etsin


  11. ERKEKLERE VE BAYANLARA CAGRI yada YORUMSUZ ERKEKLERE CAGRI

    *-Moda ;Nefsin gardını düşüren en tehlikeli arkadaŞ

    *-Çalışmak için başını açan,

    *-Kariyer için erkek patronuyla el sıkışmaktan çekinmeyen,

    *-Başını örttügünü savunup,topuz yapıp futursuzca gezebilen,

    *-Erkek gibi pantolon giyip utanmadan gezen,

    *-Kaşını alıp,makyajını yapıp çagdaş oldugunu savunan kızlarla,

    .Böyle gecici dünya menfaatleri için bu tavizleri veren isanlar ''annelik gibi cennetle müjdelenen''bir makamı haketmiyorlar.Onlara bu şansı vermek büyük vebaldir.Hayatınız boyunca bekarda kalsanız bu ''cennet kokusunu'' duymaktan bile mahrum bırakılacak zavalıları eş hayat arkadaşı olarak almayınız,almayalım.

     

    BAYANLARA CAGRI

     

    *-EVDEN CIKIP iSE GIDERKEN GOZUNE HAKIM OLMAYANLA EVLENMEYINIZ .

    *-I$ YERINDE YADA SOKAKATA LUZUMSUZ YERE KIBARLIK YAPANLADA EVLENMEYINIZ .

    *-ISLAMIM DEYIP TE HER ONUNE GELEN KIZLA KONUSANLADA EVLENMEYINIZ.

    *-ISLAMI DUYARLILIK GOSTERMEYIP BEN CALISIP OMU YIYECEK DIYEN ERKEKLEDE EVLENMEYINIZ .

     

    BU LISTELER UZATILABILIR

     

     

    şimdiler de böyle erkeklerin varlığına inanmak zor bu arada böyle hanımlarda olmak zor şahsım da dahil RABBİM bu şartlara biraz da olsa uymayı nasip etsin

     

    neyse velhasıl sadete gelelim(yani asıl söylemek istediğime)

     

    böyle erkek ve kadınlar yok demiştim çünkü kimse okumuyor,okumaktan kastım diploma değil tabiki insanlar Kuran-ı Kerimi bile okuaktan aciz oluyor okusalar da anlamadan sadece okuyolar kimse aile hayatıyla islamla tarihle edebiyatla onuda geçtim masanın üstündeki gazeteyle bile ilgilen miyor irdelemiyor kısacası okumaktan acizleniyorlar...

     

    eeee sonuç ne peki

     

    herkes saydıklarıma gelince bi yorum yapar yeri geldimi ahkam keser ve herkes herşeyi bilir maalesef

     

    iyi bilmek güzel ama bildiğimiz ne kadar doğru ve ne kadar yeterli...bence bilmek işte burda ortaya çıkıyor

     

    bugün hanımına yardım eden erkek (yardımdan kastım bi bardak kaldrmak) anında kılıbık ilan ediliyor. Çevresi tarafından(kimi zaman başta ailesi)'ERKEK ADAM YAPMAZ' diye yargılanıyor ,yergileniyor, aşağılanıyor,veya dalga konusu oluyor ...

     

    peki bu nerden geliyor tabiki okumamaktan,Peygamberimiz hayatını, Kuran-ı kerim'in tefsirini araştırmamaktan bilhassa dinimize karşı yetersiz meraktan... Millet olarak merak üstüne özellikle üstümüze vazife olmayan konularda tek geçeriz ama dine peygambere yaratana yaratılana farza sünnete karşı yorgunuz bazen umursamazız....

     

    kadın çalışmazsa ayakları üstünde durmazzsa güya erkek egemenliği altına girerse kesin ezilir şiddet görür boşanması gerekirse boşanamaz falan da falan

     

    tabi bu yargılar(aslında önyargılar) boşuna oluşmadı tabii müslaman olduklarını iddia eden aslın da müslümanlığı oruçtan namazdan (ki bunlarıda ne kadar yerine getirdiği meçhul)ibaret sanan zihinlerin hareketlerinden yaşadıklarından yaşattıklarından doğan şeyler sonucun da oluştu gelişti ve şuan toplumumuzda şartlandı ve güya müslüman kesimin üstüne yüklendi ve böylede kalıplaştı

     

    bugün erkekle kadının yanyana yürümeyişinin temel nedenini öğrenince daha da bi dank etti bi temel nedenine bakın bide hanımlara veya topluma lanse edilişine işte burada konu kilitleniyor...

     

     

    ki bunların temeline inersek(bu arada psikolog sosyolog falan değilim sadece nacizane fikirlerim :hi: )

    cahilliğin okumaya öğrenmeye acizliğn soncunun müslümana etkilerinin ve bu etkiden doğan sonuçların temeli olarak ortaya konuyor ve yok kadın okumaz kadına birşey sorulmaz kadın bilmezlerin ve erkek ağlamaz erkek kadına yardım etmez erkek köşe kırlenti gibi oturup kadına emreder ...lerin sebebi olyor ve ne hazindir ki buda müslüman kesime adanıyor ve nüksettiriliyor...

     

    günümüz de kadının da erkeğinde istedikleri profillerin aslında müslümanlığın tam olarak yaşandığında bulabilecekleri profiller olduğunu hiç düşünmüyoruz veya işimize gelmiyor...

     

     

    KISACA RABBİM OKUMAYI DOĞRUYU ÖĞRENMEYİ GERÇEK MÜSLÜMALIĞI ANLA(T)MAYI VE EMiNİM BUNLARI YAPTIKÇA ALDIĞIMIZ TADI İSTEDİĞİMİZİ VE BUNUNLA BİLİKTE HUZURU YAŞAMAYI NASİP ETSİN... :rolleyes: :D


  12. bu çalışma hayata geçirilirse ki geçirilmesi için elimden geleni vaya üstümüze düşeni inşallah yapacağım çok güzel şeyler olacak ve sonucunda inşallah bizi gururlandıracak :shiny:

     

    ah yaa şimdiden bi heyecan bastı ;)

×
×
  • Create New...