Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Yusuf�un zindandaki bahtı

Üye
  • Content Count

    65
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    3

Posts posted by Yusuf�un zindandaki bahtı


  1. Şimdi hangi arkadaşımızın dediğini yapacağım kafam karıştı ? Yusuf'un zindandaki bahtı kardeşim mumin kardeşimizin dediği doğru mudur ?

     

    Ve ilgilendiğiniz için Allah sizlerden razı olsun...

     

    Ve de kardeşim siz bana bir tane daha dua göndermiştiniz onu mu okuyayım bunu mu ? Ve o duanın tamamını(ilk gönderdiğiniz) okuyamadım eksik çıkan yerler var sanırım.

     

    Şeytanın vesvesesine biz ön ayak hazırlıyoruz günahlarımız ile.Günah işlemezsek Allah müsaade etmez.İşte biz kendimize böylece zülmetmişken Allah rahmet ediyor dualarını gönderiyorda kendi işlediğimiz hataları telafi edebiliyoruz.Allah ne kadar da merhametlidir...

     

    Dua = Manevi İlaç

     

    bu gönderdiğimi oku kardeşim bu hocamızın buyurduğu dua günde üç defa oku iyi gelir inşallah ..

    • Like 1

  2. kardeşlik senin için bir dua buldum sabah akşam üç kere okunan bir dua var...

     

    "Allahumme inni euzü bike min en üşrike bike şey'en ve ene e'lemu ve esteğfiruke lime lâ e'lemu inneke ette allamul ğuyûb."

     

     

    kaynak :ali kara hoca efendi ..

     

     

    bu duayı oku inşallah vesvese namına bişiyin kalmaz ....

    • Like 2

  3.  

     

    kardeşim şu videoyu izlemeni tavsiye ediyorum ...

    bu tarz soruların muhatabı bu forumdan çıkmaz öyle tahmin ediyorum. sana tavsiye ettiğim forumda istediğin ilmi soruları sorabilirsin azcık abla sözü dinle :angry: :tek_dis:

    daha geniş açıklama getircem inşallah fakat yarın kursum başladığı için az işlerim var Allah nasip ederse konuya tekrar dönicem ...

    selametle vesselam ..

     

    sorularlaislamiyet sitesinde tarikatı inkar eden bir yazıya denk gelmiştim dikkatli olmak lazım ...

    • Like 2

  4. Dersimiz ile alakalı olarak Sure-i Bakara’da şöyle buyrulmuştur: “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra, o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara, 213)

     

    İnsanlar iman üzere tek bir ümmet idiler. Allah-u Teâlâ onlara kitap inzal etti ve: “İşte bu kitabı okuyun, hepiniz aynı kitaba iman edin, aynı amelleri yapın.” Buyurdu. Fakat onlar birbirlerine üstün gelme hırsları, riyaset sevgileri sebebi ile ayrılığa düştüler.

     

    Ayrılığa düşmenin haram olduğunu bilmiyorlar mıydı? Tabi ki biliyorlardı. Fakat onlar bilip bilmemeyi düşünmüyor. Onların davası riyaset, üstünlük… Onlardan biri; “Ben büyük olayım” diyor. Biri: “Ben doğru yoldayım” diyor, bir başkası: “Ben doğru yoldayım” diyor.

     

    Niye Allah’ın Şeraitini bozuyorsunuz? İnsan cahil olursa ihtilaf eder. Fakat siz cahil değilsiniz, niye ihtilaf ediyorsunuz?

     

    Türkiye aynen böyle işte. Herkes ayrı ayrı: “Ben doğruyum!” diyor. Biri diğerine uymuyor. Türkiye’de bu durum devam ettiği müddetçe, Türklerden Yunan korkmayacak. Bulgar korkmayacak. Hatta kediler dahi korkmayacaktır.

     

    Sure-i Enfal’de şöyle buyrulmuştur: “İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz, bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur.” (Enfal, 73)

     

    Bize deniliyor ki: “Ey Müslümanlar, ey uyuşmuş adamlar! Kâfirler kâfir oldukları halde birbirini tutuyor, fakat siz Müslüman olduğunuz halde birbirinizi tutmazsanız İslam zayıflar, küfür galip olur.” Böyle oldu mu olmadı mı?

     

    Mevla Teâlâ şöyle buyurur: “Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, ‘And olsun ki cehennemi hem cinlerden hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım’ sözü kesinleşti.” (Hud; 118-119)

     

    Dünyada iken aralarında riyaset hırsı sebebi ile ayrılığa düşen kimselere, Allah-u Teâlâ ahirette şöyle buyuracak: “Girin Cehenneme! Orada istediğiniz kadar ihtilaf edin, kiminiz amir olsun, kiminiz memur.” Fakat Mevla Teâlâ’nın rahmet ettiği kimse, o ayrılığa düşmez. Ayrılmamaya dikkat edelim. Hak birdir, ondan katiyen ayrılmayalım.

     

    Okuyalım ki aldanmayalım

     

    Müctehidler çalışa çalışa ictihad etme derecesine ulaştılar, mezhepler kurdular. Ama mezhepler olsun, tarikatlar olsun esaslarda birdir, aynıdır. İhtilaf onların haricinde olanlardadır.

     

    Millet kaval (dinler) gibi televizyonda konuşuyorlar, ona inanıyorlar. Radyoda konuşuyorlar, ona inanıyorlar. Şu halde okuyalım, kimse aldatmasın bizi. Bir beyitte şöyle denilir:

     

    Kolu paçayı sıva, din işlerinde müçtehid ol!

    Çekilip de çekilmekliği kabul eden deve gibi olma!

     

    Müçtehidlerin farklı görünüşleri vardır. Fakat onların farklı içtihadlarda bulunmaları, birbirlerine üstünlük taslamalarından veya zıtlıklardan değildir. Onlarda bu durum yoktur.

     

    Dinde ihtilafa düşen kimseler, dinde ihtilafa düşmenin haram olduğunu bildikleri halde, inatlarından bunu yaptılar.

     

    Hakka teslim olalım. Cennet bize yeter. Tüm Cennetlikler Cennete girdiği halde, Cennet yine boş kalacak. Allah-u Teâlâ onu doldurmak için yeniden insan yaratacak. Peki, insanlar nerede? Onlar bildikleri ile amel etmediler, ihtilaf ettiler, Cehenneme girdiler.

     

    Hanımların şahitliği

     

    Allah-u Teâlâ, Sure-i Bakara’da şöyle buyurur: “Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki erken bulunmazsa, o halde doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadın gerekir. Böylece o iki kadından biri unutursa diğerine şahitliğini hatırlatır.” (Bakara, 282)

     

    Ayet-i celilede buyrulduğu üzere, iki hanım bir şahit sayılıyor. Mevla Teâlâ bizleri imtihan ediyor. Allah-u Teâlâ aslında erkeğe de hanıma da aynı aklı verdiği halde, şahitlik mevzuunda bu böyledir.

     

    Diyorlar ki: “Eskiden hanımlar kültürsüzdü, onun için şahitlik hususunda bir erkeğe karşı iki hanımın şahitliği kabul ediliyordu. Zamanımızda ise kadınlar son derece kültürlüdürler, onun için onlar da erkekler gibidirler.” Kardeşim, sen Allah’ın hükmünü niye bozuyorsun, bunu böyle Mevla buyurdu. Yoksa bizim hanımlar, ilimde erkelerden önde gidiyor.

     

    Fıkıh okumazlar, kalkar İslam adına yanlış konuşurlar. Fıkıh okuyacaklarına, şimdi felsefe okuyorlar.

     

    Allah-u Teâlâ, dinde ihtilaf edenler hakkında şöyle buyuruyor: “Hayır! Onların asıl mev’ideleri kıyamettir. O kıyamet ise daha dehşetlidir (ve daha acıdır).” (Kamer, 46)

     

    İslami Tiyatro (?)

     

    Mevla Teâlâ böyle karar vermeseydi, hepsini şimdi dünyada ezerdi. Ancak aklı olmayana bunu bilmek ne faide verir. Piyesçiler illa piyes (tiyatro) yapacak, bu iyi değil. Meşayih: “Piyes, medreselerin yıkılmasına sebep olabilir.” Buyuruyorlar.

     

    “Kardeşlerimize İslam’ı, piyes yolu ile daha güzel aktarabiliyoruz”, diyorlar. Onlara soruyorum: “Dinen tehlikeli bir işi yaparken, değil onlara İslam’ı tebliğde bulunmak, acaba kendiniz Müslüman kalabilecek misiniz?”

     

    İhtilaftan sakının!

     

    İhtilaftan sakınmak lazım… Allah’ın dostları nereden gitmişlerse oradan gitmelidir. Aferin bizim talebelere! Dünyanın ayakta durmasına sebep oluyorlar. Her gece dua ediyorum, bir gece etmedin diyemezsiniz. Allah için siz de benim gönlümü alın, sözlerimi dinleyin.

     

    “Ya Rabbi! Kötülük yapanları görmüyor musun?” diyen kimselere, Allah-u Teâlâ cevaben buyuruyor: “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları, ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42)

     

    Ders (olan) ayet-i celilemizde, Allahu Teâlâ kendilerine indirilen Tevrat yahut Kur’an-ı Kerim hakkında şüphe edenleri zem etti. Niçin? Biz de onlar gibi olmayalım diye. Kur’an-ı Kerim’in hangi ayetlerinden şüphe edilir? Bir tane bulun ki o şüphe edilecek gibi olsun... Bulamazsınız.

     

    Ders ayetlerimize devam edelim: “(Ey Rasulüm!) Onun için Sen onları (Tevhid’e) davet et ve emrolunduğun gibi (sebat üzere) dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: ‘Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Aramızda delil getirmeye lüzum yok. (Her şey açık, Kur’an’ın hak olduğu açık.) Allah hepimizi (kıyamette bir araya) toplayacak ve dönüş de ancak O’nadır.”

     

    İlahiyat fakültesinde okuyanlardan bazıları, gidip papazlardan ders alıyorlar. Sonra da buraya gelip, “Haydi (bakın, şu iş İslam’da) yoktur” vs. diyor, milleti şaşırtıyorlar. Zaten millet zayıf, sararmış solmuş yapraklar nasıl ufak bir rüzgârla yerinden ayrılırsa bu millet de ufak bir dalalet rüzgârı ile bir anda uçuyorlar.

     

    Türkiye, Avrupalıların hevasına uyduğu için şimdi helak durumunda. Aşağı da aşağı...

     

    Sultan Fatih, Kanuni Sultan Süleyman, Sultan Selim gibi zatlar, bilmeyenlerin hevalarına uymadıkları için şereflerini muhafaza ettiler.

     

    Kaynak: Mahmud Ustaosmanoğlu; “Sohbetler”, Ahıska Yayınevi, İstanbul, 2011, ss. 371-376.

    MAHMUD USTAOSMANOĞLU (KS)

     

    gulistandergisi.com

    • Like 2

  5. diyanet işleri başkanlığı kadınlar için camilerde kubbe altlarında özel yerler yapacakmış böylelikle bayanlar hutbe yapan imamı göreceklermiş ! kadınların eşitlik dürtüsüyle nasıl bir fitneye yol açtıklarını göremiyorlar amaçlarını kavramak güç değil.

    dini tahrip davaları sinsice ilerliyor. Allah bu fitnelerden bizleri muhafaza eylesin.....

    • Like 1

  6. Mehmet Fatih Kaya

     

    Aşağıdaki yazı bir hanım kardeşimizin elektronik posta adresime gönderdiği soruya yazdığım cevaptır.

     

    Soru şöyle:

     

    Selamun aleykum hocam,

     

    “Kadınlarla istişare edin fakat dediklerinin tersini yapın” şeklinde bir hadisin sıhhati nedir? Arkadaşlarla aramızda geçen bir tartışma neticesinde ileri sürülen bu hadis-i şerif hakkında bir arkadaşımızın “Peygamber böyle bir şey diyebilir mi?” şeklindeki reformist, materyalist tutumu neticesinde, hadisin sıhhatini araştırmak istedik. İnternetten uydurma olduğu bilgileri mevcut. Fakat güvenilirliği meçhul. İşin aslı nedir? Hocam, bizler aklımızla çelişen, daha dürüst olmak gerekirse, işimize gelmeyen bir hadis duyduğumuzda, neden “Peygamber böyle bir şey diyebilir mi?” şeklinde küstah bir soru ile mukabele ediyoruz? Bu işin adaba uygun olan yolu nedir?

     

    Cevap:

     

    Ve aleykumusselam ve rahmetullah…

     

    Sormuş olduğunuz “Kadınlarla istişare edin fakat (rivayetin orijinalinde: “ve”) dediklerinin tersini yapın” şeklindeki rivayetin Allah Rasûlü’ne (s.a.v.) aidiyeti kesinlikle söz konusu değildir; olamaz da. Zira istişare edilecek insanda aranan vasıf “istişareye ehil olmak”tır. Kendisine danışılan konuda bilgi ve tecrübe sahibi, akıllı, samimi, hikmet ve firaset sahibi insan istişareye ehil insandır. Bu insanın erkek veya kadın olması fark etmez.

     

    Aynı konudaki benzer rivayetler olan; ”Kadına itaat pişmanlıktır”, “Sizden biriniz istişare etmeden kesinlikle bir şey yapmasın. İstişare edecek kimse bulamazsa bir kadına danışsın. Sonra da onun söylediğinin tersini yapsın. Çünkü onlara muhalefette bereket vardır”, “Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde helak olurlar” rivayetleri ile Hz. Ömer’e nisbet edilen “Kadınlara aykırı davranın. Zira onların söylediklerinin hilafına davranmakta bereket vardır”, Hz. Muaviye’den nakledilen “Kadınları “Hayır!”a alıştırın (Sizden, “Hayır” cevabı almaya alışsınlar) …” sözleri de rivayet açısından sahih olmaktan uzaktır.

     

    Akıl sahibi, bilgili ve tecrübeli dindar bir hanıma danışılmayı yasaklayan bir rivayet olması düşünülemez. Çünkü istişare erkek olmak kadın olmak gibi yaradılışla ilgili değil vasıfla ilgili bir şeydir. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hudeybiye’de müminlerin annelerinden Ümmü Seleme’nin tavsiyesine uygun davrandığı hepimizin malumudur. Yine Müsned, Ebu Davud gibi kaynaklarda -benzer ve yakın rivayetler hep bir arada değerlendirildiğinde anlaşıldığına göre- kabul edilebilir bir senedle yer alan (özellikle evlilik hususunda) “Kızlarıyla ilgili annelerine danışın” rivayeti de, Kur’an-ı Kerim’de kıssası anlatılan, babasına Hz. Musa’yı işçi olarak tutmasını tavsiye eden kızının sözünü tutarak Hz. Musa ile anlaşma imzalayan Hz. Şuayb’ın hikayesi de anlayış ve dirayet sahibi güvenilir bir kadının görüşü istikametinde davranmanın yalnız bir izin değil bir tavsiye, yerine göre bir emir olduğunu göstermektedir.

     

    Ancak tarihî-edebî kaynaklarda veya bazı irfan ve hikmet ehlinin dilinde görülen “Kadının sözünü tutan pişman olur”, “Kadına uyan iflah olmaz” şeklindeki sözler, yaradılış itibariyle kavvam, söz sahibi, metbû durumda olması gereken erkeğin bu vasıflarından tamamen sıyrılarak ipini bir kadının eline vermesi, yani tamamıyla ona teslim olması durumunu ifade ettiği için dinî alana değil, kadının yaradılışına, imkânlarına, sosyal gerçeklik ve tarihî tecrübeye atıf yapan sözlerdir. Uzun tarihî tecrübe sonucu söylenmiş olduğu anlaşılan bu sözlerde haklılık payının büyük olduğu inkâr edilemez. Ayrıca, kadını başlarına geçiren, yönetici yapan bir toplumun iflah olmayacağı bizzat Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) dilinden ifade edilmiştir: “Yönetimini kadına tevdi etmiş bir topluluk asla iflah olmaz”. Kadın vilayet veya hilafet-i uzmâ gibi büyük sorumluluk, dirayet, donanım, kuvvet ve dış dünyada olmayı gerektiren siyasî yöneticiliğe uygun yaratılmamıştır. Nitekim aynı sebeple kadınlardan peygamber gönderilmemiştir. Ancak kadının ev içinde reis, ev dışında yönetici olamamasıyla, bilgisi, tecrübesi olan bir alanda kendisine danışılamayacak olması birbirinden tamamen farklı iki husustur.

     

    Sorunuzun ikinci kısmına gelince… Bir arkadaşınızın ”Peygamber böyle bir şey diyebilir mi? şeklindeki reformist, materyalist tutumu” hakkında -ilgili arkadaşı tanımadığım için- bir değerlendirme yapamayacağım. Ama böyle her tepkinin arkasında muhakkak ”reformist, materyalist” bir tutum ve tavır olması gerekmez. İnsanlar kendi bildiklerine çok aykırı gördükleri, kendilerine saçma, kabul edilemez gelen bir durum veya bilgi karşısında benzer tepkiler verebilirler. Ancak sizin yansıttığınız şekilde, yani “aklımızla çelişen, işimize gelmeyen” bir hadis duyduğumuzda Peygamber böyle bir şey diyebilir mi diyerek bilmeksizin ve aceleyle tepki göstermek bir mümin için caiz olmaz. Burada, böyle bir durum söz konusu olduğunda bir müminin tavrının nasıl olması gerektiği sorusunu cevaplayalım.

     

    Eğer yeterli derecede İslamî ilimlere, Hz. Peygamber’in Sünnet’ine vâkıf bir insan karşılaştığı böyle aykırı bir rivayet için “Bu, olmaz. Böyle bir söz veya davranış Peygamber’e ait olamaz” diyorsa bu tepki -öncesinde İslamî bilgi ve vukuf söz konusu olduğu için- mümkün ve makul görülebilir. Ama böyle bir tepki İslamî tahsili olmayan, hele İslamî bağlılık ve değerleri zedeleyen, selim fıtratı bozan, insanı bir aidiyet ve kimlik krizine sokarak kendi kendine yabancılaştıran ve daha geniş çerçevede toplumsal çözülme ve yozlaşmaya sebep olan modern eğitim ve terbiye almış birisi tarafından geliyorsa kabul edilemez. Çünkü İslamî bir ön bilgi olmaksızın modern kafa yapısına sahip, algı ve değerlendirmelerinde batılı normlara teslim olmuş birinin hakka isabet etme ihtimali azdır.

     

    Bu gibi durumlarda belki de her zaman için en doğru olan davranış, böyle bize aykırı/yanlış/kabul edilemez gözüken bir rivayet söz konusu olduğu zaman -Kur’an ve Sünnet’in çok açık naslarına yahut saf aklın temel yasalarına aykırı değilse- hemen olumlu veya olumsuz bir tepki vermekten uzak durmak, tesebbüt etmek, etraflıca araştırıp, sahanın uzmanlarına sorduktan sonra aykırı gözüken bilginin sahih ve sabit olduğu anlaşılırsa hemen bir mümin teslimiyetiyle “sem’an ve tâaten” deyip o bilgiyi baş göz üstüne koymak, sonra onu anlamaya çalışmak, değilse onu dinî alanın dışına taşımak ve bu alanın dışında doğruluk veya yanlışlığını konuşmaktır.

     

    Vallahu a’lem en doğru olan yol budur.

     

    Selam ve dua ile.

     

    darulhikme.org.tr

    • Like 2

  7. selamun aleykum arkadaşlar forumda denk gelmedim varsa bu başlığı oraya yönlendirirsiniz..

     

    düşündümde sıkıntısı olanlar tedavi konusunda istediği duayı bulamayan kardeşlerimiz için bu başlıkta bildiğimiz duaları paylaşalım istedim...

     

    önemli günlerde , aylarda çekilmesi gereken zikirler veya duaları bu başlığa yazıp hatırlatırız. inşallah faydalı olur ...

    • Like 2

  8. hocamız için okunmuştu :( Allah razı olsun mumin kardeş çok güzel bir paylaşım duygulandım... inşallah hocamız tez vakitte özgürlüğüne kavuşur. iftiraları atanların akıbeti ne kötü bir akibet .. ehli sünnet hocalarına karşı büyük saldırılar var biz 2 şehit verdik ama bu dava ebedi . Akibet müttakilerin olacak ..!

    • Like 2

  9. the spirit of islam kardeşim sorduğun soruya karşılık bir şeyler karaladım umarım faydalı olur ..

     

    Ümmü Seleme Annemiz Ahzap Suresinin 59. Ayeti kerimesi indiği vakit, Ensar kadınları Başlarında kargalar varmış gibi çıktılar buyuruyor..

    Bu kısımda örtünün rengi dikkat çekilmelidir…

     

    Peki kuranda çarşaf yazıyor mu?

     

    Kuran da ahzap suresi 59. ayette. Cilbap olarak geçiyor. Kuranda bilmediğimiz kelimeler için AHTER İ KEBİR E bakıyoruz onda diyor ki “ cilbab: milhafe. Sonra milhafe kelimesine de lügate bakıyoruz oda çarşaf diyor..”

    Ayrıca DAĞARCIK ismiyle maruf lugatta milhafe çarşaf manası verilmiştir ..

    İsteyenler için örnekleri kanıtları çoğaltabilirim…

     

    Ömer nasuhi bilmen kuranı kerim meali ve tefsirinde …..”nur suresi 31. “ yorumunda bununla beraber mümkün olduğu kadar örtülmesi daha iyidir . İslam kadınları başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar çarşaflarını başlarının üzerine örtsünler”…..

     

    Ayrıca bediüzzaman hz… “ ve tesettürle , namahremin iştahını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek , zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir sipeti ve kalesi , çarşafı olduğu gösteriyor”…

    Ayrıca tarihçe i hayat isimli eserinde şöyle buyuruyor….”hem bin seneden beri çarşaf altında bulunan iffetli Müslüman kadınları şimdi de çarşaflarını muhafaza ediyorlar…”

     

    Görüldüğü üzre bediüzzaman hz. Çarşafın gerekliliğini çok güzel ifade ediyor. Bu hazretlerinden örnek vermemin sebebi tabiî ki de var. Hz.lerin yolundan gidenlerin bu kısımları görmezden gelmeleri sizce de ilginç değil mi? Osmanlı ne ile ayakta durdu ? Allah ın şeriatıyla ne ile yıkıldı işte bu kısmı düşünmek lazım ..!

     

    Günümüzde Osmanlı özlemiyle yanıp tutuşanlar kılık kıyafetlerini niçin batıya dönük eyliyorlar ? oysa şapka kanunuyla kaç bin alim asılmıştı onlar peygamber sarığından vaz geçmediler biliyorlar dı ki kafirlere meyletmenin cezası büyüktü. Kim kafirlere meylederse onlarla haşrolunucaktı ..

     

    Kaç tane çarşaflı analarımız idama gitti ?

    Sarıklarıyla birlikte kaç babamız idam edildi?

     

    “islamiyetin kadına tesettürü emretmekteki ilk hedefi kadının iffetini, şerefini korumaktır.”

     

    Unutulmasın ki kadın erkekten yaratılmıştır ve onun bütün şevki erkeğe yöneliktir…

    İnsanlar cinsel arzularını dizginlemede zayıf yaratılmışlardır.. cenabı hak kadınlara tesettür sebebiyle zevk ve eğlence düşkün kimselerin taaruzundan mahfuz kılmakla kalplerinin rahat olacağını beyan etmiştir…

     

     

    Çarşafın gerekliliği hakkında burada size binlerce kanıt ve gerekçe sayabilirim ….

     

    En serseri ve asri bir genç dahi, hayat arkadaşını namuslu ister. Kendi gibi asri, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekar kalır(bediüzzaman said nursi)

     

    İlk önce neden kapanıyoruz bu tesettür bize neden farz kılındı? Geniş bir şekilde açıklaması var fakat anladığımız dar bir pardesü göğsü belli eden yüzünün güzelliği açık, dikkatleri çeken bir kapalı bayanın Allah ın emrine uyduğunu savunabilir miyiz?

     

    O anneler ki duvarlara sürtünerek giderlerdi hatta omuzları yara olurdu erkeklere karışmasınlar diye.. hatta sırtlarına yastık bağlarlardı yaşlı mı genç mi oldukları belli olmasın diye… sizin tesettürünüz hangi emre uyuyor ?

    Çarşaflılara bir çok hakaret ediyorlar çirkinmişiz mesela , kara böcekmişiz yada poşetmişiz vb..

    Ne kadar güzel benzetmeler dimi? bu görüşten bizim zararımız yok zaten amaç ta o dışarıdaki erkeklere çirkin gözükmemiz önemli olan helaline açılmamış bir gül olarak kendini sunman o halde emre uygunluk bu noktada başlıyor…

    Mevlana hz . dediği gibi o benim açılmamış mektubum neden özelimi herkes okusun ki !

     

    Unutmadan bir bayanın çarşafı neyse erkeğin sakalıda odur ….

    Bu hamur çok su kaldırır çok söylencek şeyler var ama zamanım yok eğer devamını istersen yazımın uzun uzun anlatırım :)

     

    Birde kadına benzeyen erkeğe erkeğe benzeyen kadına lanet edilmiştir. Bu hususta kot giyen kadınların düştüğü tehlikenin boyutlarını düşünemiyorum .. kaç tane emri zayi ediyorlar bir düşünsünler…

     

    Çarşaflılar bir çok kurumda yer alamıyor bu doğru ama biz biliyoruz ki Allah ın şeriatı neyse odur rızkı verende Allah tır…. Bugün Osmanlının yetim torunları olarak Allah ın emrince dikkat ediyoruz Allah becertirsin … yukarıda ki yazıda örnekleri verilen kadınlarında Allah ıslahını nasip etsin onları kınamak ağır eleştirmek bize düşmez…!

     

    İçi Müslüman dışı kafir kıyafeti bu bize Osmanlının torunlarına peygamber ümmetine yakışmaz bize yakışanı yapalım….

    • Like 1

  10. Ben şunu kesinlikle anladım ki bir şeyi anlamak için önce ona bir istidat gerekir. Önce "ben hakkı bulayım da kimden olursa olsun" diye düşünmek gerekir. Aksi takdirde kapı-duvar! Sen ne anlatırsan anlat boş... Hele ki anlatmak istediğin meselenin m sinden bile haberdar olmayan bir insan varsa karşında ki bunun için kimse kınanmaz, işin çok zor! Hele hele bir de bu işe klavye karışınca, abooooooooo!..

     

    Şu yukarda yazını okudum da cevap veresim gelmedi. Vallahi Bİllahi şu an fena sinirliyim ama sabır diyorum yapacak birşey yok. Neden sinirliyim biliyor musun? Çünkü çok az bir bilginle ne işlere kalkışıyorsun! Kafanda birşey sabitlenmiş kardeşim ben onları yıkamam. Benim sabitlerim falan filan diyorsun ve o falan filan etrafında din tasavvurunu kuruyorsun daha doğrusu kurulmuş olanı monte ediyorsun.

     

    Yahu ben bu siteye artık girmek istemiyorum he. Hakkaten. Hep uzak durmaya çalışıyorum ama bazen dayanamıyorum atlıyorum. Hata bende kusura bakmayın. Ben admin beye de dedim eğer bu başlıkların bir anlamı olacaksa önce başlığa giren adamın kalbinin ve zihnin hakka açık olması lazım. Yoksa burası işte böyle kalabalık olur! İnternet ortamında bu asla olmayacağına göre kapat gitsin bu başlıkları kardeşim. Hiçbir işe yaramıyorlar ki!

     

    Üstad'ın kitabında bir mesele vardır. Mesela Vehhabilik... Yol şudur:

    Önce üstad bu meselede ne demiş o yazılır. Sonra konu delilleriyle tartışmaya açılır. Üstadın bu görüşüne katılmayanlar delillerini ortaya koyar. Söyleyecek birşey olmayan da salça olmadan bekler ve en sonunda az çok hakikate yaklaşır. O taraf ya da bıu taraf mühim değil. Yahut Mesele kitaplar etrafında gidersek 4. Murat' başlığını açarsın onun altında üstadın fikrini sonra da mesele hakkında kim ne demiş yazarsın. Bizde tarih cahili olarak okuruz istifade ederiz. Yahur Sigara bahsini açarsın gene aynı şekilde. Açılan bahis hangi kitapta geçiyor sayfa numarasıyla verilir tartışılır. Böylece Üstad bir hatta etmişse ve biz de herhangi bir alimden bulup bunu ispatlamışsak o fikirden vazgeçer Üstada affı için dua ederiz.

     

    Bütün bunlar yapılırken de sessiz sakin hakkaniyetli ve hakka açık bir şekilde yapılır. Mesele dağılmaz. Böylece üstadın lehine ve alieyhine fikirleri de öğrenmiş oluruz. Ama şimdi ne oluyor? Toz duman.

     

    Allah ıslah etsin ya... Ben biliyorum ki şu an bunu okuyan haline şükredip oh be şu vahhabi gibi değilim elhamdülillah ehli sünnetim ben cübbeli hocam var benim falan diyordur. Allah ıslah etsin. Halbuki Allah şahit ben çok isterdim şurada Mezheb İmamlarımızın ve Ebu Hanifenin itkad esaslarını yazayım. Ancak bünye meselesi. Ben alışana kadar 4-5 sene geçti. Hatırlıyorum da zamanında cihadı Efgani başlığında bugün beni çıldırttıkları gibi çıldırtmıştım :) Halbuki ulan sıpa sen ne bilirsin kapa çeneni de bir oku bakalım dese ne diyecektim :)

     

    Kusuruma bakmayın konu dışı biraz sitem ettim.

     

    Hadi esselamu Aleyküm...

     

    Tamam kardeşim yanılmadım ilmi bilgin yok yukarıda yazdıklarım sinirini bozabilir cevap yazamayışına karşın seni suçlamıyorum bu ilim gerektiren bir konu. ha sen dersen ki sen kim oluyorsun? ben bu ilimlerin eğitimini alan kişi olarak hakkı savunuyorum .. ehli sünnet itikadından sapmadan yoluma devam ediyorum .. kimseye karşı taassupçuluk yapmıyorum...

     

    anladığım kadarıyla vehhabilik ve şianın ülkemizde dönen dolaplarından bi habersin .. bak bazı hocalar ehli sünnet altında vehhabiliği yayıyorlar bunlara karşı ilim lazım sen diyemezsin ki ben hakkı bulayımda kimden olursa olsun ... işte bu körü körüne bağlanmak olur.. ben onlardan değilim çok şükür...

     

    bak kardeş ilmi bilgin olmadan bilmediğin konularda yorum yapma cesaret bile gösterme ! bu siteye girmeyişin ehli sünnet için batıl fikirlerini yaymaman adına güzel olur fethem !


  11. Tamam ben cahilim ve ehl-i sünnet'i öğrenmek istiyorum. Allah seni razı olacağı işler üzerinde kılsın. Kimi okuyup öğrenebilirim? Hangi alimin kitabını okurum da uluhiyyet, ubudiyyet, isim-sıfat tevhidini en iyi şekilde anlayabilirim? Bana selef-i salihinden bir tane kitap öğütlersen inşaallah onu okuyup cahilliğimden sıyrılacağım.

     

    Vahhabiliğe gelince... Bana ne vahhabilikten Allah aşkına! Mesele tartışılan bir konu ise Selef-i Salihine bakarım, Mesele itikad ise selef-i salihine bakarım, mesele fıkıh ise selef-i salihine bakarım ve mesele cemaat ise orda da selef-i salihine bakarım. Bana ne vahhabilikten! Neden dağınık haldeki meselelere bir yahta bulup sonra beğenmediğimiz yahut fikrini benimsemediğimiz her adamı onun altında mahkum ederiz ki?

     

    İmam Rabbani'ye gelince... Allah seni ıslah etsin! O söz kimin azından çıkarsa çıksın küfürdür! Bunu bizatihi İmam Rabbani söylüyor: 393. Mektub. Ayrıca şu yazıyı okursan sevinirim:

    http://www.habervakt...4&page=articles

     

    AYNÜ'L-KUZAT'ın TEMHİDAT'ında geçen, şu ibareden sormuşsun:

    "O ki, ilâh olarak bilirsiniz, bize göre Muhammed (sav) olmaktadır. O ki, Muharrîmed (sav) olarak bilirsiniz, bize göre yüce Sultan İlâh'tır.

    Ey mahdum,

    Bu misillu ibareler, tevhidden haber verip sekrin galebesi hallinde meşayihten sudur etmektedir. O sekrin galebesi dahi, cem mertebesi olup ondan:

    -Tarikat küfrü... diye anlatılır.

     

    Hepsi bir tarafa, Vallahi Billahi Allah bu dini korumasaymış biz İslamiyeti Hristiyanlık ve Yahudilikten beter edermişiz!..

     

     

    selefi salihinden bahsettiğine göre ehli sünnet itikadına sahip olduğunu beyan ediyorsun peki bu zıt fikirleri doğuran bakış açın neden ? bir kaç araştırma neticesinde edindiğim bilgilerle bir şeyler yazdım umarım konuya açıklık getirir. başlığı açan kardeşimden evvela özür diliyorum zira konu farklı bir tarafa kaydı ....

     

     

    Sorduğun mevzuya gelince ,geniş bir izahı var ,hemen açıklık getireyim

     

    Rahmetli şehid Bayram Ali Öztürk tanıdığımız sohbetleri dinlediğimiz bir hoca efendiydi

    Çok ibadet eden çok zikreden , sünnet-i seniyeye azami uyan ve her kesin ayaklı kütüphane dedikleri çok bilgili bir alimdi. Son zamanlarında Allah a olan aşkı , Resulullaha olan aşkı, o kadar çoğaldı ki bir mecnun gibi içten samimi duygularını şiirlerle ifade etmeye başladı . herkese nasip olmayan bir cezbe !

     

    Bayram hocanın eski ciddiyetini bilenler bu halini şaşırıyolardı. Bayram hocanın internetteki sohbetlerine bakmakta fayda var konu o zamn daha iyi anlaşılır...

     

    Bir insandan küfür sözü duydugumuz zaman şerri ölçüde önce onu sorgulamak gerekir.

     

    Bayram Hocamızın, Muhammed = Allah sözünü söylediği zaman kendisi tepki almıştı. Şerri ölçüde bunu sorgulamak gerekiyordu sorgulama cemaatin ileri gelenleri tarafından zamanın da yapıldı.

     

    Bayram Hoca o anki duygularını yanlış ifade ederek maksadını aşan kelimelerle ağzından çıktığını öyle bir inanca sahip olmaktan Allaha sığınırım diyerek hatalı olduğunu söyleyip hatasından dönmüştür. Binlerce Müslüman bayram hocayı tanıyor müslüman olduğuna şahitlik ediyorken hala onu tekfir edenlerin hali ne olucak? düşünmek bile istemiyorum..

     

    Şehid Bayram Hoca Kendisi yaptığı bu hatayı, yine bir sohbetinde uzunca anlatarak düzeltmiştir. Bu hadiseye, o cemaaten şahit olanlar vardır. O sohbetinde İmam-ı Rabbani Hz.leri inin öyle bir söz söylemediğini sadece sekr manevi sarhoşluk ile öyle söyleyen bir kişinin halini açıkladığını ifade ederek olayı anlattığını anlatmıştır.

     

    İmam-ı Rabbani Hz.leri in , Şeyh Hamid Nehari'ye yazdığı . 393. Mektupta Aynü'l-kuzat'ın, Temhidat aldı eserinde söylenen:

     

    "O ki, siz İlâh olarak bilirsiniz, bize göre Muhammed (sav) olmaktadır.

    O ki, siz Muhammed (sav) olarak bilirsiniz, bize göre yüce Sultan İlâh'tır"

     

    Diye söyleyenlerin sözünün açıklanmasını İmam-ı Rabbani Hz.leri şöyle açıklıyor . Bu misillu ibareler, tevhidden haber verip sekrin galebesi hallinde meşayihten sudur etmektedir. O sekrin galebesi dahi, cem mertebesi Bu Tarikat küfrü... diye anlatılır.

    Bu halde iken bu makamda olanlar sekrin galebesi hallinde Allah tan başka birşey görmezler onun için zahirde küfür gibi gözüken acayip sözler söylerler

    Yukardaki sözü söyleyenler şöyle hissederler. "sizin Allah ve Muhammedi farklı görmeniz bize göre öyle değildir . İkisi birbirinin gayrı değildir. birlerden bi bir değil ikincisi olmayan(ehad) bir olarak görüyoruz. İkincisi olmaktan münezzeh görüyoruz" diyorlar." Yani, ikinci bir varlık olmadığına göre hz. Muhammed ondan nasıl ayrı olabilir " diyorlar diyor İmam-ı Rabbani Hz.leri .

    "evvel,ahir,zahir,batın Allah cc olduğuna göre ikinci bir varlığa mahal kalmıyor demek’’ cem’ül-cem makamındaki bir hal, salik tamamen bir gaybûbet halindedir. Kendini böyle bir duyma ve hissetme zemzemesi içinde bulan hak yolcusu, artık ne başkalarını ne de kendini duymaz hissetmez.

    Hak’tan gayri her şeyi, O’nun ziya-i vücudunun bir gölgesinin gölgesi olması itibarıyla unutur ve bütün benliğiyle asla yönelir. O halde Allah cc başka bir varlık düşünemez İşte bu haldeyken, ikinci bir varlığı göremediği için Hz.Muhammed Allah cc den nasıl ayrı olabilir diyerek bir görüyolar " . bu bir görme bizim anladığımız eşit anlamında deyildir.

    Hallac-ı Mansurun da bu makamdan çıkıp normale dönmesi lazımdı. Dönemediği için yargılandı öldürüldü .Fakat O kararı veren tasavvuf alimeri ve diğerleri Hallac-ı Mansuru tekfir etmedi

     

    Bu makamından çıkamıyan Hallac-ı Mansur "Enel-Hak dedi. Bu sözün anlamı, (Ben Hakkım) demek ise de, (Haktan başka hiç kimse yok) demek istemişti.

    Bu makamda Hak’tan gayri her şeyi, O’nun ziya-i vücudunun bir gölgesinin gölgesi olması itibarıyla- unutur ve bütün benliğiyle asla yönelir.

    Hallac-ı Mansur O halde Allah cc başka bir varlık düşünemediği için kendini de yok gördüğü için . Ben hakkım derken kendini deyil Allah cc i kasdetmiştir . Çünkü Allah cc başka bir varlık düşünmüyo görmüyodu Bayram hoca hakkında da .bir kişi

    yukarda anlatılanları bilmediğinden , yada art niyetli kimseler olduğu için böyle konuşuyorlar.

    Bu sözlere küfür denilebilinir. Ama o sözü söyleyenleri şirk ile tekfir etmemek lazım .

    Hz Yusuf un güzelliği karşısında kendinden geçip ellerini kestiklerini bile hissetmiyorsa o kadınlar . (bilindiği üzre aşırı şehvetten hayız olanlar, ölenler....) Manevi bir makamda Hak’tan gayri her şeyi, O’nun ziya-i vücudunun bir gölgesinin gölgesi olması itibarıyla unutup ve bütün benliğiyle asla yönelerek

     

    Allah cc den başka bir varlık düşünemeyen o Allah dostlarının hallerini ve kendinde olamayışlarını düşünmek lazım.

     

    Kişi bilmediğinin düşmanı dır . Bu halleri bilmeyen , yaşamayan , anlıyamıyan günümüzde(buraya dikkat) selefiler ve vahhabiler adam kazanmak munazarada haklı çıkmak için tasavvufu kötü göstermek için ,belden aşağı vurarak

     

    Allah dostları büyük velilerden sadır olan sözleri araştırmadan, diğer sohbetlerini dinlemeden , eski kitablarına bakmadan , tevil etmeden bilerek veya bilmeden sekir halindeki o sözü değil .

    Geçmişteki ve gelecekteki bütün hayatını Kişiliğini itikatını hepsini hemen tekfir ediyorlar .

     

    Tasavvufta Allah’ın veli kulları, gerek manevi şarhoşluk, gerekse zahirde küfür gibi gözüken sözlerin birçok manası, aslında dışarından gözüktüğü gibi değildir. “Taptığınız ayağımın altında”daki gibi.

     

    Zaten hayatlarını devamlı namaz, oruç, zikir ve ibadet ile geçiren o Allah dostlarını küçük bir çocuğun bile söylemeyeceği o küfür sözlerini söylediğini düşünmek o kişinin tasavvufu veya o kişinin yaşadığı o cezbe halini bilmediğini, anlamadığını gösterir.

     

    Bayram hocayı söylediği sözden dolayı tekfir edenler ,yukarda anlattıklarımızı bilmiyo olabilirler. Fakat Ehl-i Sünnet itikadı gereği tekfirden uzak durup o sözü tevil etmeleri gerekirdi . Nasıl tevil edilebilinir ki biz tevil edemiyoruz derlerse o zaman şu kısa açıklamayı yapmamız gerek

     

    Bayram hoca başka bir sohbetindede Allah cc tarif edilemediği gibi resulullah manevi yönleriyle tam manasıyla

     

    Tarif edilemez tarif edilememe yönüyle Allah cc gibi aynıdır ,eşittir demek istenmiş.

     

    Muhammed Mustafa nın müşebbehün bih yoktur.

    Muhammed Mustafa, Muhammed Mustafa’nın benzetilebileceği hiçbir bir varlık yoktur. Sözüyle de

     

    Allah cc nun da benzetilebileceği hiçbir varlık olmadığı gibi Muhammed Mustafa Muhammed Mustafa’nın benzetilebileceği hiçbir bir varlık yoktur. Benzetilememe yönüyle birdir , benzer, aynı, eşittir demek istemiştir bayram hoca diyerek tevil etmemiz lazımdır

    Mevla teala cc nun ilahlık yönüyle benzeri; Muhammed Mustafanın mahlukat (yaratılmış) ların içinde benzeri olmadıgı yönüyle eşit (aynı,gibi ) olduğunu demek istemiştir.

    Ehl-i Sünnet itikadı gereği aşağıda İmam-ı Âzam hazretlerinin yaptığı gibi tekfir etmeden önce tevil etmek lazımdı o sözü .

     

     

    İmam-ı Âzam hazretlerine bir kişi, onu aciz bırakmak için bazı sorular ayarlayıp sormak için, huzuruna geldi. Dedi ki: Ya imam, bir kişi şöyle diyor:

     

    “Cennet’i ümit etmiyorum, Cehennem’den korkmuyorum, Allah’tan korkmuyorum,

    ölü eti yiyorum, rükû ve secdesiz namaz kılıyorum, hakka buğzediyorum,

    fitneyi seviyorum, yahudi ve hristiyanları tasdik ediyorum, görmeden şahitlik yapıyorum.

    ” Bu adam hakkında ne dersiniz? İmam Âzam hazretleri, adamın kendisine: Senin, bu hususta şahsî bilgin nedir? diye sordu. Adam: Ben bir şey bilmiyorum, deyince talebelerine sordu.

     

    Onlar: Bu sayılan şeyler küfür alâmeti olduğu için, bu sözleri söyleyen adamın felâketine delalet eder, dediler.

     

    İmam hazretleri ise:

     

    — Aksine, bu sözleri söyleyen adam Allah dostlarındandır. Bakın bunların manalarını açıklayayım, diyerek

    şu açıklamayı yaptı:

     

    Cennet’i ümit etmiyor, yani Cennet’in Rabbini ümit ediyor.

     

    Cehennem’den korkmuyor, Cehennem’in Rabbinden korkuyor.

    Allah’tan korkmuyor, çünkü Allah’ın rahmetle muamele edeceğini ümit ediyor.

     

    Ölü eti yiyor, yani balık eti yiyor. Rükusuz, secdesiz namaz kılıyor, yani cenaze namazı kılıyor.

    Hak’ka buğzediyor, ölüm haktır, ona buğzediyor, yani daha fazla yaşayarak daha fazla ibadet etmek istiyor.

     

    Fitneyi seviyor, çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de (meâlen): “Evlatlarınız sizin için birer fitnedir (imtihân vesilesidir).

    ” (Enfal suresi 28 ayet ) buyuruluyor. O şahıs çocuklarını seviyor.

    Yahudi ve Hıristiyanları tasdik ediyor, yani onların birbirleri hakkında söylediklerini tasdik ediyor.

    Görmeden şahitlik yapıyor ki, onun da manası şudur . Allah’ı görmediği halde Allah’ın varlığı hakkında şahitlik yapıyor.

    Ehli sünnet itikadının imamlarından imamı azam ebu hanife, zahirdeki bu küfür sözlerini zahirine göre tekfir etmeyip tevil ettiği için bizde bayram hocanın sözünü tevil ediyoruz.

     

    Şimdi ne olucak ?

     

    Selefilerin ve vehhabilerin internette gazına gelerek yukarda anlattıklarımızdan habersiz yüzlerce müslüman hatasından dönmüş olan bayram hocayı hala tekfir ediyor. Ne kadar büyük bir hata içinde olduklarını bilmiyorlar.

     

    Rasulullah (s.a.v.): "Herhangi bir kimse, din kardeşine "Ey kafir!" derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne ala. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner." buyurdular. (Müslim 1/319)

     

    Tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner, ifadesinin manası tekfiri kendine döner, kendisi kafir olur, demektir. Zira eğer kafir diyen sözünde sadıksa(doğruysa) muhatabı kafir olur.

     

    Din kardeşine kafir demek akibet kendini küfre götürebilir. Çünkü "Günahlar küfrün postasıdır." derler. Bu sözü diline dolayanın akıbeti küfür olacağından korkulur. Bu nedenle hiç bir mümine kafir dememek gerekir.

     

     

    Tarikata tasavvufa bu makamlara inanmayan bilmeyenlere bunları anlatmak anlamalarını beklemek elbette mümkün değil Bu halleri yazıyla anlatılabilmesi imkansızdır. O hali yaşamayana masal gelir.

    Mesela aşkı hiç bilmeyen birine aşkı anlatsanız öyle saçmalık mı olur niye kendini bile bile zelil ediyor,niye durduk yere acı çekiyor,yüzlerce insan varken neden bir tanesi dışında kimseyi gözü görmüyor der.

     

    Bunun gibi hallerde subjektiftir.herkesin anlamasını bekleyemeyiz.Ama kalbinde Cenabı hakka yakınlık isteyenleri O yollarına iletir.

     

    Tasavvuf erbabı geçmiş ve şimdiki alimlerinden bu tür sözleri işitildiği zaman bu sözleri normal görmemeliler. Bilmeden o sözleri savunmaya kalkıp karşı tarafı tekfir etmemeliler.

    O sözün küfür sözü olduğunu kabul etmesi gerek .Yoksa her cemaat alimlerini körü körüne savunursa kötü niyetli şeyhlerin , ajanların islama zarar verecek sözleri bazı cemaatler tarafından güzel görülebilinir. Buda zamanla islama büyük zararlar verebilir . Bu caiz olmayan hoş görüyü malasef bazı tasavvuf ehli müritler yapmaktadırlar.

     

    Biz Ehli Sünnet vel Cemaat Mezhebi mensupları olarak, o küfür sözlerinden dolayı, o sözleri söyleyenleri tekfir etmeyiz. Tekfir etmememiz, o sözlerin küfür sözleri olmadığı anlamına gelmez.

    O sözler haddi zatında küfür içerikli sözlerdir. Fakat biz Ehl-i Sünnet itikadı gereği tekfirden uzak dururuz. Bunun için o sözlerin aslını araştırıp tevil etmeye çalışırız.

    İmam-ı Rabbani Hz.leri cem makamını geçerken söylenen sözlerin Şeriate uymadığını Şeriate uymayannın da hakikat olamıyacağını söylediği gibi biz tasavvuf ehli olarak Şeriate uymayan hiç bir sözü kim söylerse söylesin kabul etmeyiz hoş görmeyiz.bu nedenledir ki zaten o sözün söylenmemesi lazımdı lakin’bu sözü söyleyen hocanın tasavvuftaki yerini bilmeden ona bunca isnad niye!o yüzdendir ki bir hocayı tekfir etmeden evvela onu tanımalı sohbetlerini dinlemeliyiz.

×
×
  • Create New...