Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

tarık026

Editor
  • Content Count

    173
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by tarık026


  1. Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Arkadaşlar, sizlerle Sünnet'le ihya olmak hakkında ve ilk olarak Müslüman’ın Evinde Sünnet konusunu paylaşmak istiyorum..

     

    Peygamber Efendimiz (S.A.V.) evlerle ilgili olarak “İçlerinde Allah’ın zikredildiği evlerle, Allah’ın zikredilmediği evler diri ile ölünün hali gibidir” buyuruyor. Yine başka bir Hadis-i Şerifte; “Evlerinizi kabirler haline getirmeyin” emri ile uyarılıyoruz.

     

    Müminlerin evleri kabirlere benzememeli, içerisinde Allah’ın anıldığı hayatiyet sahibi evler olmalıdır. Evleri diri tutmak da Allah’ın zikredilmesine bağlıdır. Allah’ı zikir, Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ifadesiyle; “İman alametidir, Münafıklıktan beraattır. Şeytandan korunmaktır, Cehennemden kurtuluştur.” Zikir Allah’ı hatırlamadır.

     

    Rabbimiz kendisini çokça zikretmemizi, bazı Ayet-i Kerimeler de ise bizatihi İsmini anmamızı emrediyor, ibadetlerden gaye zikirdir. Namaz periyodik olarak daha ileri komple bir zikirdir. Oruç da, zekat da, hac da birer çeşit zikirdir. Çünkü hepsinde gaye Allah’ı hatırlamak ve O’nun rızası ile yaşam sürmek vardır.

     

    Hadis-i Şerifler; Makbul olan evlerin zikir üzre evler olduğunu gösteriyor. Evler de, nasıl zikir üzre olunur. Elbette evlerin büyük ölçüde hayatiyeti hanımlara bağlıdır. Bir neve kadının mescidi evidir. Namaz kılamadıkları hallerde de namaz vakitlerini zikir halinde geçirebilirler. Ramazan ayının son on gün itikaf sünnetini de yine evlerinin bir köşesinde yerine getirmeye çalışırlar. Evlerinde bilhassa çocuklarıyla meşgul olma durumunda olan kadındır. Çocukların zikir üzre yetişmesinde de, İslam’ı tanımalarında da, ibadetlere alıştırılmalarında da kendilerine bir çok vazife düşmektedir.

     

    Gerek okumak, gerek anlamak ve amel etmek şeklindeki Kuran’a yönelik çalışmalar evler için birer canlılık sebebidir. Nitekim Peygamber (S.A.V.) Efendimiz “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, hangi bir evde Bakara Suresi okunursa o eve şeytan girmez” buyurmaktadır.

     

    Bir parola mahiyetinde olan “Besmele” her hususta olduğu gibi evlerdeki faaliyetlerde de şiar edinilmesi gereken önemli bir husustur.

     

    İslam sadece teorik beyanlarda bulunmamış pratiğini de göstermiştir. Görüldüğü üzere yukarıda naklettiklerimiz ve bilhassa ibadet hayatı evlerin canlılığı için birer pratik uygulamadır.

     

    Evler zikir üzre olmanın bir pratiği de Peygamber (S.A.V.) Efendimizin eve girişte, çıkışta, yemekte, yatarken, kalkarken, elbisesini giyerken, çıkarırken vb. uyguladıkları sünnetlerdir. Şimdi bu konudaki sünnetlerden naçizane örnek vermek istiyorum.

     

    Eve girerken Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor; “Kişi evine girince şöyle desin; Allah’ım ben Senden hayırlı bir giriş, hayırlı bir çıkış dilerim. Allah’ın adıyla girdik ve Allah’ın adıyla çıktık. Ancak Rabbimiz olan Allah’a tevekkül ettik. Sonra (evde kimse yoksa) kendi kendine selam versin. (Ramuz-elEhadis) Böylece Allah’ın adıyla evine adımını atan kişi şeytanın o ev üzerindeki planını bozmuş olur, Şeytan da; “Artık bu evde bana gecelemek yok” der, çeker gider.

     

    Evden çıkarken, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor ki; “Sizden birisi evinden çıktığında şöyle desin; Bismillah (Allah’ın adıyla) Lâ Havle ve lâ kuvvete illâ billâh (Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur) Maşâallah (Allah’ın dediği olur) Tevekkeltü ala’llâh (Allah’a tevekkül ettim) Hasbiy Allah ve ni’mel-vekil (Allah’a sığınırım o ne güzel vekildir)” (Ramuz el-Ehadis 530/11).

     

    Yemek yerken: Resullulah Efendimiz yemekten sonra şöyle dua ederdi.

    “Bizi yediren ve içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah’a hamdolsun” (Şemail).

     

    Yatarken: Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor ki; “Geceleri yatağına gireceğin zaman şöyle dua et; Allah’ım, İsminle yanımı yere koydum, kalbimi temizle, kazancımı güzelleştir, günahımı mağfiret et” (Ramuz el-Ehadis32/5).

     

    Uyanınca: Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyuruyor; “Sizden birisi uykudan kalktığında şöyle desin; Hamdolsun Allah’a ki, biz uykuda ölüler haline gelmişken bize ruhlarımızı iade etti” (Ramuz el-Ehadis 30/4).

     

    Evlere zikir üzere olmanın Peygamberi programından bir bölümünü nakletmeye çalıştım. Evlerimizi, zikir üzre olan canlı, diri, hayatiyet sahibi evlerden kılmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

     

    İslami konut anlayışının hakim olmadığı evlerde yaşıyoruz. Müminler olarak içinde bulunduğumuz şartlarda İslamı yaşamak durumundayız. Evlerimiz bilhassa günümüzde içi huzur dolu, Rabbimizin de memnun olup lütfunu esirgemediği zikir üzre olan evlerden olmasını Rabbimden niyaz eder, cümlemizi nihayete erenlerden olmasını temenni ederim.

     

    Selametle...


  2. Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Arkadaşlarım, bende sizlerle bir dua paylaşmak istedim.

     

    FİLİSTİN'E DUA

     

    Ya Rab, Sen Rahmansın, Sen Rahimsin, Sen Meliksin, Sen Gaffarsın, Sen Kahharsın, Sen Kadirsin Şu an sana 99 güzel ismin ile dua etmek istiyoruz. Dua edenin duasını geri çevirmek senin şanından değildir biliyoruz. Şu an Filistin’de Gazze’de kelimeler susmuş bir insanlık dramı yaşanıyor. Yıkık harabeler içinde, insanlık sessizce ağlamakta, Yağmur damlası gibi misket bombaları ve kurşunlar etrafa ölümler saçmakta, Güneşin ışıkları yerine küçücük yavruları, bombalar uyandırmakta, Kafirlerin tecavüzünde topraklar, ağıt yakmakta, Küçük eller taş atmakta, çocuklar ölümle oyun oynamakta, Ümmetin akıtılan kanları, dokunulan ırzları, çiğnenen haysiyet ve şerefleri, yetim bırakılan çocukları, oğlunu yitirmiş anneleri, dul kalmış kadınları, yıkılmış evleri, okulları, hastaneleri ve camileri kurtaracak bir el beklemekte bu insanlık ayıbına, soykırımına ne olur yapılan bu zulme son Ver Ya Rabbi.

     

    Ya ilahel âlemin; İslam’a ve Müslümanlara Yardım Et. Zalim ve hain İsrail’in Şerrinden Filistinli Kardeşlerimizi kurtar Ya Rabbi.

    En mükemmel bir şekilde yaratmış olduğun, insanların içerisinde tek lanetlediğin milletin Yahudi milleti olduğunu biliyoruz. Onların şerrinden başta Müslüman kardeşlerimizi ve sonra tüm insanlık âlemini koru ALLAH’IM.

     

    Yine tarih bize bildirmiştir ki; kendilerine peygamber gönderilip peygamberlerini öldüren tek milletin İsrail oğulları olduğunu biliyoruz. Peygamber katillerini peygamber toprakları üzerinde hükümran kılma. YA Rab

     

    İkiyüzlülüğü hainliği münafıklığı insanlık âlemi İsrail oğullarında gördü tanıdı, bu hainlere ve onlarla işbirliği yapanlara fırsat verme Allah’ım.

     

    Yahudi artık durmak bilmiyor ve var gücüyle Müslümanlara meydan okuyor.

    Adeta Artık dünyanın neresinde bir çocuk ölürse orası Gazze’dir diyoruz Allah’ım

    Bir bebek bir yaşına girerken ağzında emzik değil, kurşun taşıyorsa orası Gazze’dir. Diyoruz Allah’ım

    Bebeklerin uykulu gözleriyle annelerinin memelerini ararken, kor gibi yanan namluları emmeye başladıkları yerin adı Gazze’dir. Filistin’dir diyoruz Allah’ım

     

    Yağmur bir futbol sahasında çocuğun atacağı golleri yutmak için sırada beklerken, çocuğun çelimsiz vücudunu kurşun yağmurları yutuyorsa orası Gazze’dir. Diyoruz Allah’ım

     

    Okula gitmek için erkenden kalkmış ve saçlarını ören annesinin parmaklarından sızan merhameti kana kana içen kız çocuğu, henüz evinden çıkmamışken damlarına düşen bir bombayla birlikte duvarların altında kalıyorsa orası Gazze’dir. Diyoruz Allah’ım

     

    Okulun bahçesinde ip atlayan kız çocuğu tam gökyüzüne yükselmişken, kurşunlar gri kanatlarıyla gelip kızı başka göklere kaçırıyorsa orası Gazze’dir.

     

    Artık dünyanın neresinde bir çocuk ölürse orası Gazze’dir. Bundan böyle Gazze, çocukların öldüğü yerlerin adıdır Allah’ım ne olur o mahsum yavruları koru Ya Rabbi

     

    Baba oyun çağındaki evladıyla bir duvarın siperine katil yahudinin kurşunlarına hedef olmamak için sığınmışken şahadet parmağıyla adeta “Göreceksiniz Ey kanlı katiller bir buçuk milyar kardeşim benim bu durumumu görecek ve sizden mutlaka intikamımızı alacak” diyordu, bir şey yapamadık Ya Rabbi, acizliğimizi ve beceriksizliğimizi yine sana şikâyet ediyoruz. Ama Bekle gazzeli çocuğum, bacım, anam, kardeşim şu meydandaki kalabalık ve Cennet vatanımın birçok yerindeki duyarlı ve güzel insanları ayağa kalkmış geliyor, Kur’anın vaadi gerçekleşiyor, ilahi mukadderat başladı, bunu biliyoruz Ya Rabbi. Onlarda bunu biliyorlar necip milletimize nasip eyle Ya Rabbi

     

    İlahi; Şu an her, birimiz birer Filistinliyiz, Filistin biziz. İkiyüzlü davranarak İnsanlığa demokrasi getireceğini vaat edenleri, İki de bir necip milletimize insan haklarını hatırlatmaya kalkan şu batılı (sözüm onlara) dostlarımızı, din kardeşlerimizden bihaber Müslümanları, Petrol milyarderlerini, çıkar ve menfaatleri bozulmasın diye sessiz kalan İslam ülkelerinin şeyhlerini ve krallarını veya bu gibi etkinliklere dudak bükerek geçenleri biz burada duyarlı insanlar olarak onları sana şikâyet ediyoruz ıslah eyle Ya Rabbi.

     

    Ya Rabbi; Suçsuz, günahsız ve masum kulların, zalimlerin envai çeşit zulüm silahları altında inim inim inliyor, hedefsiz kan kusan insan kıyma makineleri, insanlığı lime lime doğruyor, bu kan ve gözyaşı deryasına artık dayanamıyoruz Yarabbi! İstiyoruz ki, artık masum insanlar bombalanmasın, kanlar akmasın, canlar yanmasın; biçare analar, ümitsiz babalar, hayatlarının baharındaki gencecik fidanlar ve kimsesiz yetimler daha fazla zulme maruz kalmasınlar; onların yegâne sığınağı sensin, yardımını esirgeme Yarabbi!

     

    Biliyor ve inanıyoruz ki; Zalim güçlü olsa da, Ya Rab senden büyük değildir!

     

    Birileri gafletimizden faydalanarak kardeşlik binamızı yıkıyor. Kardeşlik bedenimizi parçalıyor. Kolumuz bir tarafta, başımız bir tarafta, kalbimiz diğer tarafta, bir tarafta Filistin, bir tarafta Irak, bir tarafta Afganistan diğer tarafta Çecenistan, Doğu Türkistan kardeşlerimizin imdadına yetiş Allah’ım

     

    Ellerimizi sana kaldırdık ve sana yalvarıyoruz; artık savaşlar, katliamlar, insan hakkı ihlalleri istemiyoruz. Bütün içtenliğimizle yalvarıyoruz: Zulme, haksızlığa, bizi vesile ve yardımcı eyleme. Bütün insanlığı savaş ve benzeri felaketlerden, muhafaza eyle. Ya Rab;

     

    Ey Yüce Rabbimiz

    Biz barış istiyoruz; kalbimizle barış istiyoruz, yurtlarımızda barış, dünyamızda barış istiyoruz Yarab. Tüm insanlığa hayır için, barış için ve bütün adaletsizliklerin ve hukuksuzlukların yok olması için dua ediyoruz. Ya Rab! Duası kabul olunan hayırlı kulların hürmetine dualarımızı kabul eyle.

     

    Birlik ve beraberliğimizi bozdurtma, bizleri doğal felaketlerle ve düşmanla terbiye eyleme, ezan seslerini ve al yıldızlı bayrağımızı ne olur ilelebet gönderlerimizden indirtme Ya Rabbi.

    Bu duyarlılığı kalbinde hisseden şu güzel insanları da iki cihanda aziz eyle Ya Rabbi.


  3. Saadet partisi ve bir grup sivil toplum örgütlerinin düzenlediği FİLİSTİN MİTİNGİNDEYDİM.Onca resim , onca döviz ve pankart arasın da Üstadın resmi ve Büyük doğu pankartı malesef yoktu.Üstad gençliği mitingler de boy göstermeli mi? Ne yapılabilir?

     

    Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli kardeşim o miting meydanlarını dolduran, hatta o mitingleri tertip eden insanların bir çoğu 'Üstadsever'dir.

    Sen bu konuda merak etme, rahat ol...


  4. Esselamü Aleyküm.

     

    Yazıklar olsun

     

    Gazze'den gelen görüntüler yakın zamanlarda Bosna'da yaşanan ve televizyon kameralarından günü birlik seyretmek zorunda kaldığımız vahşetle tam anlamıyla benzeşiyor. Hatta İsrail'in silahlı gücü, imkan ve yetenekleri dikkate alınırsa, şimdiki vahşetin günlük ortalamasının daha da yıkıcı olduğu anlaşılıyor.

     

    İsrail yetkililerinin bütün dünyanın gözünün içine baka baka ve büyük bir küstahlık içerisinde 'operasyonlar devam edecek, biz Gazze'ye okul gezisine gitmiyoruz' demeleri sanki insanları çıldırtmak için kullanılan özel bir yöntem gibi.

     

    Bu, İsrail'in Filistin halkına karşı giriştiği ne ilk vahşet ne de muhtemelen sonuncusu olacak. Aslında İsrail tamamen bu vahşet dediğimiz eylemler üzerine kuruldu. 1947 yılında BM kararıyla Filistin toprakları ikiye bölünüp, yarısında İsrail devleti kurulmasından itibaren, İsrail devleti sürekli olarak etnik temizlik yaptı.

     

    Filistinlileri topraklarından, yurtlarından söküp attı. Daha sonraki savaşlarda - 1948, 1956, 1967 ve 1973 - işgal ettiği topraklarda yaşayan Filistinlileri ya sürdü ya da şu anda yapmakta olduğu gibi Gazze ve Batı Şeria'ya sıkıştırdı. Lübnan'a kaçan ve oradaki mülteci kamplarında onlarca yıl yaşamaya zorlanan Filistinlileri de Lübnan işgali sırasında (1982) çoluk-çocuk ve bebek demeden toplu katliamlara tabi tuttu.

     

    İsrail'in şimdilerde Hamas'tan şikayetçi olması yeterince inandırıcı olamaz. Çünkü neticede Hamas gizli olarak 1980'li yılların sonlarında kuruldu ve açığa çıkması 1990'lı senelerde oldu. Hamas yok iken İsrail'in Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)'nün ana gövdesini oluşturan El Fetih ile adil ve kalıcı bir barış anlaşmasını müzakere etmeye niyetli olduğunu görmedik.

     

    Oslo Barış Süreci'ni Ariel Şaron'un tahrikleri üzerine başlayan İkinci İntifada'yı bahane ederek ortadan kaldıran ve ardından El Fetih'in efsanevi lideri Arafat'a her türlü aşağılamayı yapan da İsrail değil miydi? Kuşatma altına alınan Arafat'ın çalışma ofisinin duvarlarına pisleyen İsrail askerlerinin manzaraları hala hafızalarımızda canlı duruyor. Arafat'ın muhtemelen zehirlenerek öldürülmesi vs...

     

    İsrail'in Hıristiyan Araplara da aynı sertlikte karşılık vermekte olması, meselenin, Batılı gazetecilik dilinde suçlamayı ve İsrail'i aklamayı kolaylaştıran 'İslami köktendincilik' ile de bir alakası olmadığını gösteriyor. Bush döneminde Amerikan yönetiminde görev alan ve Ortadoğu'yu ateşe atan Yeni Muhafazakar (Neo-Conlar)'ların yazdıkları raporlar ve kitaplardan öğrendiğimiz kadarıyla, barış girişimlerini birbiri ardına çöp sepetine atma işlerini İsrail kendi başına yapmamış. Yeni Muhafazakar çetesi ile birlikte kotarmış.

     

    İsrail sadece Filistinlilerle adil ve kalıcı bir barış yapmamakla kalmıyor; ayrıca bütün Ortadoğu bölgesini kendi arzu ettiği şekilde yeniden yapılandırmak istiyor. Öyle olmasa ABD'nin Irak'ı işgalini ve bütün bölgeyi kontrolü altında tutmak için gösterdiği faaliyet ve gayreti ne ile izah edebiliriz?

     

    Bir yandan ABD öte yandan da Avrupa ülkelerinin pek çoğunun ısrarla İsrail'in kendini savunma hakkından bahsetmeleri; buna karşılık Filistinlilerin haklarından ya bahsedilmemesi veya laf olsun tarzında söz edilmesi bu bölgedeki İsrail aşırılıklarının muhtemelen artarak devam edeceğine işaret ediyor.

     

    Bu aşırılıklar yapılırken Türkiye ve Mısır gibi ülkelerin sivil kayıplardan dolayı dile getirdikleri endişelerin İsrail'in bir kulağından girip ötekinden çıktığı açık. Bu arada Türkiye'ye 'sen sus, belki savaştan sonra barış gücü gönderirsin' tarzında bir elma şekeri uzatılıyor. Bütün geleceğini ABD'ye bağlamış bir iktidarın dile getirdiği endişeleri İsrail neden dikkate alsın? ABD'nin uzak karakolu durumundaki Arap ülkelerini de taktığı yok.

     

    Ancak İsrail bilmelidir ki, bütün dünyada ve özellikle Avrupa'da İsrail imajı ciddi bir yara almaktadır. Ayrıca Amerikan piyasaları trilyonlarca dolar üretirken ve Bush'un başında olduğu yönetim azgın İsrail yanlısı iken bile, İsrail-Amerika ikilisinin politikaları Irak sokaklarından ve Afganistan dağlarından geri döndü. Mali olarak içi boşalan bir Amerika döneminde İsrail Ortadoğu'yu kan çanağına çevirebilir; ama başarılı olamaz.

     

    Hasan Ünal


  5. Esselamü Aleyküm.

     

    Ey Yahudi! Unuttun mu?!.

     

    Ey Yahudi! Unuttun mu? Siz bu günkü gibi yine insanlara zulmetmiştiniz de, sizi yeryüzünün her tarafına dağıtmışlardı.

     

    Hem de kaç defa!

     

    Hani dedelerinden çok azı kalmıştı, senin Jarussalem diye andığın Kudüs ü Şerif'te!

     

    Hatırla, tarihler Miladi 637 yi gösteriyordu.

     

    Halife Ömer Efendimiz sizi Haçlıların zulmünden kurtarmış ve ibadet özgürlüğüne kavuşturmuştu. Kimsenin burnu kanamamıştı. Unutmuş olamazsın!

     

    Hatırla, 1099 yılı ile başlayan zulümleri!

     

    Tam 88 yıl barbar haçlı, hem Müslümanlara, hem size, hem de mezhepdaşı olmayan Hıristiyanlara karşı ne zulümler yapmıştı! Akıttıkları kandan atlarının, dizlerine kadar kıpkırmızı kana bulandığını kendi tarihçileri yazıyordu.

     

    Atam Selahaddin Eyyübi gelip sizi 1177 de bu zulümden kurtarmadı mı? Yeniden hürriyetinizi vermedi mi? Hem de kimsenin bir damla kanını akıtmadan...Unutmuş olamazsın!

     

    Dedem Fatih'i unuttun mu?

     

    Hani sizi 1453 de din özgürlüğüne kavuşturmuştu. Kılınıza zarar vermeden!

     

    Hatırla!

     

    16.Yüzyıl'ın başlarını!

     

    Avrupa'da, özellikle İspanya ve Portekiz'de engizisyon zulümleri had safhaya çıkmıştı. Hani Müslümanlara zulmediyorlar, katlediyorlar, kan döküyorlardı. Siz de bu arada zulme ve soykırıma uğruyordunuz. Oradan kaçmak istiyordunuz. Ama hiçbir ülke sizi kabul etmiyordu. Hatırla dedem Osmanlı Sultanı 2.Bayezid Han'ı! Hani imdadınıza yetişmişti. Kemal Reis'i görevlendirmişti. Sizi oradan kurtarıp yüzbinlercenizi Adana civarına getirip yerleştirmişti.

     

    Hatırla ey Yahudi!

     

    1880-1881 yıllarını hatırla.

     

    Hani Rus Çarı 2. Aleksandr'ın ölümünden sizi sorumlu tutan Ruslar! Sizi ülke dışına sürmüştü...

     

    Aç, sefil, perişan bir duruma düşmüştünüz!

     

    Yine imdadınıza dedem 2.Abdülhamid Han yetişmişti.

     

    Sizi aylarca İstanbul'da paşalar gibi ağırlayarak misafir etmedi mi?

     

    Sizin tam 135000 kişinizi bir selamıyla ABD ne yarleştirmedi mi? Bugün ABD de varsanız, dedem sayesinde varsınız.

     

    Unuttun mu?

     

    1915 yılını!..

     

    Hani Çanakkale'de istila ordusuna gönüllü yazılıp bize karşı savaştığınızı. Hatırla Siyon Katır Birliği olayını! Çanakkale sırtlarında Mehmetçiğin oluk gibi kanını akıtan ve sizin taşıdığınız cephaneleri.

     

    Ama biz onu bile unutmuş gözüktük de, kurduğunuz İsrail Devleti'ni 1948 yılında ilk tanıyan devlet olduk!

     

    Unuttun mu ey Yahudi?!.

     

    Daha sayayım mı?

     

    Ey Yahudi!

     

    Vefa bu mu?

     

    İnsanlık bu mu?

     

    İnsan kasabı kesildin!

     

    Sen ne vicdansızmışsın?

     

    Yetmez mi akıttığın Müslüman kanı?

     

    Ey Yahudi!

     

    Kendine gel!..

     

    Ekrem Şama


  6. Esselamü Aleyküm.

     

    Hesabisrail

     

    Dağ gibi yıkılacak başına bir gün

     

    Ellerinle ördüğün utanç yüklü duvar

     

    Sapan taşıyla Ebabilce alacak öcünü

     

    Üstüne tank sürdüğün çocuklar

     

    Mermi, bomba, füze gönder hepsini

     

    Gelir ödeşme günü gökten belâ yağar

     

    Senin kırk bin türlü kirli dümenin varsa

     

    Unutma ki Mevlâ'nın da bir hesabı var

     

    Mehmet Şeker


  7. Esselamü Aleyküm.

     

    Halid Meşal TBMM'de konuşsun!

     

    “Yenilmez ordu" denilen aşağılık Siyonist katil sürüsü 2005 yılında HAMAS'ın İzzeddin Kassam Tugayı'na yenilip Gazze'den çekilmek zorunda kalmıştı.

     

    Gazze'yi iyi bilir bu alçaklar; HAMAS'ı iyi bilir, İzzeddin Kassam'ı iyi bilir.

     

    Onlarla uzun soluklu bir çatışmanın altından kalkamayacağını en acı bir şekilde (bizim için en tatlı bir şekilde) tecrübe etmiştir.

     

    Onun için "Gazze'de kalıcı değiliz" deyip duruyor Siyonist İşgal Rejimi'nin sözcüleri; sanki kalıcı olmak ellerindeymiş gibi!

     

    60 yılda başaramadıklarını birkaç gün içinde başarmak gibi bir fantezileri var.

     

    Olabildiğince çok kan dökmek…

     

    Olabildiğince büyük acılar çektirmek…

     

    Olabildiğince korkunç bir kâbus yaşatmak…

     

    Ve "Kanımızla canımızla HAMAS'ın yanındayız" diyen kahraman Gazze ahalisini davadan döndürmek!

     

    HAMAS'ın arkasındaki halk desteğini kesmek!

     

    Gazze'yi şeref, haysiyet, namus, izzet mücadelesinden vazgeçirmek!

     

    Mümkün mü bu?

     

    Şehitlerin cenazelerinde "La İlahe İllallah Veşşehid Habibullah" diye haykıran, şehadeti şerbet olarak gören Gazzelileri ölümle korkutmak, sindirmek, 'yola getirmek' mümkün mü?

     

    Değil tabii.

     

    HAMAS'ın seçim zaferi nedeniyle üç yıldır açlık, ilaçsızlık, karanlık, soğuk ve ölümle 'terbiye' edilmeye çalışılan Gazze'de ve dahî Batı Şeria'da halkın HAMAS'a verdiği destek sürekli artıyor.

     

    Füzeyle vurulmuş yerde yatarken acıyla inlemek yerine şehadet parmağını kaldırıp "Eşhedu En Lailahe İllallah…" diyen o delikanlı var ya; Gazze işte odur!

     

    "Ben her şeye kadirim" diyen sahte ilahları buruşturup çöpe atmanın adıdır Gazze!

     

    Allah'a –yalnızca Allah'a- secde etmenin adıdır!

     

    Allah'tan başka herkesten ve her şeyden korkanlar Gazze'yi anlayamazlar.

     

    Ve Allah'a değil emperyalistlerin 'göz kamaştırıcı' maddi gücüne inananlar Gazze bilmecesini çözemezler.

     

    Birçok defa yanıp kül olan Gazze her defasında küllerinden dirilmiştir.

     

    Yine dirilecektir inşaallah.

     

    Kanlar içinde yerde yatarken işaret parmağını kaldıran o delikanlı, buna işaret ediyor.

     

    Calut'u bir taşla deviren Davut'a işaret ediyor…

     

    Bedr'in aslanlarına işaret ediyor…

     

    Sayıca küçük olan nice imanlı topluluğun sayıca büyük olan nice kâfir topluluğu yendiğine işaret ediyor…

     

    O Kur'anî hakikatin Gazze'de inşaallah bir kere daha tecelli edeceğine işaret ediyor…

     

    Gazze'ye acımak ne haddimize?

     

    Gazze bize acısın.

     

    Biz de kendimize acıyalım.

     

    Gazze'den önce kendimiz için; Gazze'nin şerefinden, haysiyetinden, namusundan, izzetinden nasiplenmek için Gazze'nin yanında duralım.

     

    Millet bu duruşu Gazze'yle dayanışma mitingleri ve Gazze'ye yardım kampanyaları ile sergilerken, hükümet de HAMAS liderlerini baş tacı ederek sergilesin.

     

    'Dengeli', 'itidalli', 'mahcup' inisiyatiflere tahammülümüz yok; HAMAS lideri Halid Meşal'in Türkiye'de layıkıyla ağırlanmasını (ilk ziyaretinde maruz kaldığı saygısızlığın misliyle telafi edilmesini) istiyoruz.

     

    Başbakan, "HAMAS'ın mesajını iletmeye hazırız" diyor…

     

    Meşal gelsin, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden kendisi iletsin HAMAS'ın mesajını.

     

    Meclis o meşaleyle aydınlansın.

     

    Türkiye o meşaleyle şeref kazansın.

     

    Mazlumların kahramanlarını açıkça, delikanlıca, yiğitçe sahiplenerek İsrail'e ve bütün zalimlere doğru dürüst bir mesaj versin Türkiye.

     

    Siyonist Başı Şimon Peres'i mecliste konuşturarak verdiği o çirkin mesajı uınuttursun.

     

    Hakan Albayrak


  8. Esselamü Aleyküm.

     

    Başınıza taş yağacak, taş!

    2009'un ilk beş gününde, İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin yüzde 57'si çocuktu. 2008'in son gününde hayatını kaybeden 28 kişiden 16'sı çocuk, 9'u kadındı. Gazze'de günlerdir ölüme terk edilen 1,5 milyon kişinin neredeyse yüzde ellisi 15 yaşın altında.

     

    Gün boyu Gazze kentini seyrediyorum ekrandan. Tam anlamıyla ölü bir kent. Kuşlar bile gitmiş. Sokaklarda tek bir insan yok. Günlerdir evlerinin bodrum katlarında bekleyenler ne yapar, ne yer, hangi korkuyu yaşar, kimden medet umar! On gündür elektrik yok, su yok, yiyecek yok, ilaç yok. Aralık ayında, bir ay boyunca Gazze'ye sadece 137 kamyon girebildi. 1,5 milyon insanın bir aylık ihtiyacı ve sadece 137 kamyon!

     

    Çıldırtıcı bir sessizlik, umursamazlık, duygusuzluk, utanmazlık! Bütün dünya, Arap kardeşler ölümcül bir sessizliğe bürünmüş, kurbanların boğazlanmasını bekliyor. Ambulanslar çalışmıyor, yandaki eve bomba düşüyor, çığlık sesleri geliyor kurtarmaya gidemiyorlar! Kanserli hastaları olan doktor; “Artık onlar Allaha emanet” diyor. “Durum korkunç” diyor biri, “hiç olmadığı kadar..” diyor. “Artık tarif edemiyorum ama hayattayız biz, tabi buna hayat denirse…” İzlemeye devam ediyorum..

     

    24 saat bomba yağıyor tepelerine. Bazen tek tük, bazen birkaç füze birden düşüyor. Düştükleri yerden dev dumanlar ve ateş topları yükseliyor. Hangi bombanın hangi eve düşeceğini bilemeden, sıranın kimde olduğunu bilemeden yaşamak ne zor! Aynı görüntüleri bütün dünya izliyor, Arap başkentleri izliyor, sokakları izliyor...

     

    Adeta dondurulmuş; uyuşturulmuş, öldürülmüş bir kent. O kentin neresinde insan var, hangi evin bodrumunda korunurlar tahmin etmek mümkün mü... Uzaktan bakıldığında insansız bir kent. Çünkü biz sadece uzaktan bakıyoruz, siyah ve beyaz dumanların alabildiğine yükselişini görüyoruz. Kimi, ne kadar yakar, kimleri boğar, anlayamıyoruz.. Güneş bir kez daha batıyor bunları yazarken, bir bomba daha patlıyor, kimin üstüne?

     

    Misket bombaları kullanıyorlarmış, kimin umurunda! Fosfor bombaları kullanıyorlarmış, kimin umurunda! ABD'nin günlerce dünyaya kapatıp yakıp yıktığı, her türlü yasak silahı kullandığı Felluce'de kullanılmıştı bu bombalar. 2006'da Lübnan'da kullanılmıştı, Bağdat'ta kullanılmıştı. Şimdi Gazze'de kullanıyorlar. Beyaz kalın dumanlar çıkaran bu bombalar, dokunduğu yerde üçüncü derece yanık yapıyor, temizlenemediği sürece yakmaya devam ediyor. Hangi bomba ile ne kadar geniş bir alanı yıkabiliyorlarsa, ne kadar da çok insan öldürebiliyorlarsa onu kullanıyorlar!

     

    Bunlara rağmen Gazze kaybetmiyor. Biz kaybediyoruz, biz! Hepimiz, bütün insanlık. Onurumuzu, yüreğimizi, insanlığımızı…

     

    Böyle bir yıkımı, böyle bir imhayı sessizce izleyenler, bundan medet umanlar, kendileri için bir tehlikenin başkası eliyle ortadan kaldırılmasına için için sevinenler… Rejimleriniz, küçücük iktidar hesaplarınız o çocukların çığlıklarıyla yerle bir olacak. Hiç bilmez misiniz, tarih okumaz mısınız, insan ırkının yaşadıklarından ders almaz mısınız?

     

    Hamasın roketleri varmış! Tehditmiş! Tabi olacak… Keşke tankları, daha güçlü füzeleri olsaydı. Olsaydı da kendi halkını savunsaydı. Dünyanın savunmadığı, Arap dünyasının savunmadığı, Filistin yönetiminin savunmadığı insanları savunsaydı.

     

    Ne yani, siz en ileri savaş araçlarını kullanacaksınız, füzeleri tankları kullanacaksınız, evleri-camileri yerle bir edeceksiniz, bir kenti toprağa gömmek için en yıkıcı silahları kullanacaksınız… Onlar ne yapacak? Ellerini bile kaldırmayıp kurbanlık koyun gibi öldürmenizi mi bekleyecekti?.. Bu ne biçim mantık, bu ne yüzkarası anlayış!

     

    Ateşkesi Hamas bozmuş! Biz, yalanlarla nasıl bir ülkenin işgal edildiğini, nasıl bir milyondan fazla insan öldürüldüğünü, nasıl bir coğrafyanın harabeye çevrildiğini, nasıl bir milletin aşağılandığını çok iyi biliriz. Bu yalanları da. İsrail istihbaratı Şhin-Bet; 23 Aralık'ta İsrail kabinesine şu bilgiyi veriyor: “Hamas ateşkesin uzatılmasını istiyor ama birkaç şey daha istiyor.” Neymiş onlar? Ateşkes anlaşmasında olmasına rağmen İsrail'in uymadığı “ambargonun kaldırılması. Ateşkesin Batı Şeria'da da etkili olması.” Bu öneri kesin bir dille reddediliyor.

     

    İsrail saldırılarıyla ilgili gerekçelerin hepsi yalan. Gerçek şu: İsrail Hamas'ın ve Filistin halkının güç kazanmasının önüne geçmeye çalışıyor. Çünkü bu süre birkaç yıl daha böyle giderse 1967 sınırlarına çekilmek için yoğun baskı altına alınacak. Bölgede ve dünyada yalnızlaşan, son yıllarda etkinliğini kaybetmeye başlayan İsrail, Lübnan yenilgisinin ezikliğini de tamir ederek nüfuzunu güçlendirmek ve 1967 sınırlarına çekilmenin önünü kapatmak için bu krizi tırmandırdı.

     

    Bu haldeyken hangi ülkenin hangi politikasını tartışacaksın? Hangi güvenlik stratejisini sorgulayacaksın? Terör ve meşruiyet arasına nasıl bir çizgi çekeceksin? Bu haldeyken, “Kudüs, İsrail'in bölünmemiş başkenti olacaktır" diyen ABD'nin yeni Başkanı Barack Obama'dan mucize bekleyen beyinsizlerden mi medet umacaksın?!

     

    Ama bir şeyi başardılar: Arap-İsrail barışını gerçekleştirdiler. 1948 yılından beri ilk kez Arap-İsrail barışı sağlandı. Küçük hesaplara hapsolan yöneticiler eliyle başardılar bunu. Tehdit gördüklerini ezeli düşmanları eliyle bertaraf etme yoluna gittiler. Bu “yüksek strateji” bakalım onları daha ne kadar koruyacak!

     

    Sen! Gazze'ye destek yürüyüşlerini “kaosa davetiye” olarak niteleyip karşıt fetva veren adam, o insanların feryatları son nefesine kadar kulaklarında çınlasın, olur mu! İsrail Lübnan'ı harabeye çevirirken de aynı fetvayı vermiştiniz! O zaman “yuh olsun” demiştik size. Hadi onlar Şii'ydi, Hizbullah'tı. Bunlar ne? Arap ve Sünni değil mi?

     

    Statüko sapkınları! Bu sapkınlıkları için dini kullananlar! Sizin kutsalınız ne Allah aşkına! Başınıza taş yağacak, taş!

     

    İbrahim Karagül


  9. Esselamü Aleyküm

     

    İsrail Terörü

     

    Gazze sokakları ceset dolu: Son kara saldırısında hayatını kaybeden sivillerin sayısı 100'ü geçti. İsrail'in vahşeti tüm hızıyla sürüyor…

     

    İsrail Dışişleri Bakanı Livni, dünkü basın toplantısında "Hamas, uluslararası hukuka uymadığı sürece operasyonların devam edeceğinden" söz ediyordu.

     

    İsrail ve Uluslararası Hukuk?

     

    -Zıt anlamlı sözcüklerdir…

     

    Filistinli kanından, Müslüman Avı'ndan beslenen, terör yöntemlerinden fal tutan İsrail'in Dışişleri Bakanı hiç utanmadan uluslararası hukuktan bahsedebiliyor…

     

    İsrail, yıllardır uluslararası hukuk falan dinledi mi?

     

    Savaşta sivillerin korunmasını öngören Cenevre Sözleşmesi'ni taktı mı?

     

    Filistinli masum insanları taammüden öldüren İsrail uluslararası hukuku her ihlal ettiğinde, hamisi ABD "devlet terörü"ne kol kanat gerdi.

     

    ABD, 1972'den bu yana BM Güvenlik Konseyi'nde İsrail aleyhindeki 44 tasarıyı veto etti…

     

    2004'ten beri İsrail'in Gazze operasyonlarını bitirmesini talep eden 5 tasarıyı engelleyen de İsrail'in Sam Amcası idi.

     

    İsrail'in Dışişleri Bakanı "Sivillerin zarar görmemesi için gerekli adımları atıyoruz" diyerek kuyruklu yalanlarından birini daha ateşledi.

     

    Attıkları adımlar, "Bombalar"dır!

     

    Katliam başladığından beri 80 çocuk can verdi…

     

    Ölen 600'ye yakın Filistinli'nin çoğu sivil…

     

    Camileri özellikle namaz vaktinde bombalayan İsrail'in Dışyalanlar Bakanı muazzam bir pişkinlikle "Savaşta böyle şeyler olur" diyor…

     

    "Hamas sivillerin arasına saklanıyor. Siviller o yüzden ölüyor" hikayesiyle de; İsrail'in çocukları, kadınları, masumları kasıtlı olarak öldürdüğü gerçeğini örtbas etmeye yelteniyor.

     

    Ambulansla hastaneye gitmek bile çok tehlikeli Gazze'de:

     

    İsrail, Gazze'ye giren ambulansları vuruyor…

     

    Üç sağlık görevlisi daha hayatını kaybetmiş…

     

    Sağlık görevlileri, Ez Zehra bölgesinde İsrail hücumbotlarından açılan ateş esnasında vurulan bir evdeki yaralı kadınla dört çocuğunu almaya giderken öldürülmüşler!

     

    Önceki akşam Cebaliye'de 8 ev, 2 cami daha vuruldu; bir kadın ve iki kızı, diğer aileden de bir erkek hayatını kaybetti:

     

    -İsrail tanklarının ateş açmasından dolayı ambulanslar bu evlere gidemedi…

     

    Ambulansları da "sivillerin zarar görmemesi" için vuruyor, İsrail!

     

    Zalim Livni'nin "Sivillerin zarar görmemesi için gerekli adımları atıyoruz" dediği aslında nedir?

     

    -İsrail Vahşeti'nin adımlarıdır.

     

    Livni "Savaşlarının terörizme karşı olduğunu" iddia ediyor.

     

    "Terörizmle Mücadele" adlı kabus masalı, yıllardır İsrail ve ABD'nin dilinde…

     

    Gazze Katliamı, terör yöntemlerinin gerçek kaynağını bir kere daha bütün dünyaya göstermiştir.

     

    "İsrail" ve "Terör" eş anlamlı iki sözcüktür.

     

    İsrail Terörü'nün hamisi de ABD'dir.

     

    Tamer KORKMAZ...


  10. Esselamü Aleyküm.

     

    KUDÜS(ANKA)

     

    Ankara'nın İsrail'in Gazze saldırısına yönelik sert eleştirilerine, İsrail'de artan bir tepki gösteriliyor. Jerusalem Post gazetesi, Türk hükümetini Hamas lehinde “taraf” tutmakla suçlarken Türkiye'nin aynı tür söylemlerde ısrar etmesi halinde sonraki İsrail hükümetinin Türkiye'yi barış görüşmelerinde “aracı” olarak kabul etmemesini, Ankara'daki İsrail Büyükelçisinin istişareler için merkeze çağrılmasını istedi.

     

    Jerusalem Post gazetesi, başyazısında İsrail'in kurucularının, Yahudi devletin, Araplarla görüş ayrılıkları olan İran ve Türkiye ile gayri resmi bir ittifak içinde olabileceği konusunda çok umutlu olduklarını belirterek, İsrail'in yıllarca petrolünün çoğunun İran'dan sağladığını, Türkiye'nin de 1949 yılında İsrail'i tanıyan ilk Müslüman devleti olduğunu kaydetti.

     

    Gazete ayrıca Türkiye'nin Arap Birliği'ne “meydan okuyarak” 1996 yılında İsrail ile askeri işbirliği anlaşmasına imzaladığına dikkat çekti.

     

     

    “AK PARTİ DÖNEMİNDE İSRAİL'E YAKLAŞIM ILIKLAŞTI”

     

     

    AK Parti'nin iktidara geldiğinde İsrail ile bağları koruyacağını bildirdiğini de anımsatan gazete, “Bunu yaptı ancak AK Parti dönemindeki yaklaşım, kesinlikle ılıklaştı. Örneğin, 2003-2005 dönemindeki Filistinli intifada sırasında Erdoğan, önerilen su anlaşmasına engel oldu ve geçici olarak İsrail'deki büyükelçiyi geri çağırdı” yorumunu yaptı.

     

    İsrailli gazete, Hamas'ın 2006 seçimlerini kazanmasının ardından Türkiye'nin Batı'nın politikasından ayrılarak Hamas lideri Halit Meşal'ı Ankara'da kabul ettiğini belirtirken, Şam ile ilişkilerini onarmış olan Türkiye'nin de 2007 yılında Suriye nükleer tesisinin bombalanmasını ve İsrail'in “iddia edilen” Türk hava sahasında uçuşlarını protesto ettiğini kaydetti.

     

    Geçen yılda da İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad'ın, İstanbul'da ağırlandığını, Türkiye ile İran arasında halen “yakın siyasi ve ekonomik” bağlarının bulunduğunu belirten gazete, “Türkiye'nin net bir biçimde Batı alandan kaymasına karşın Olmert hükümeti, Ankara'nın Şam ile barış görüşmelerinde aracılık yapma önerisini kabul etti” diye yazdı.

     

     

    “İSRAİL'İ ZİYARET ETMEKTEN KAÇINDI”

     

     

    İsrail'in Hamas'a karşı Gazze'de operasyon başlattığı günden bu yana Türkiye'nin hem hükümetinin, hem de halkının “İslamcılar”a destek çıktığını savunan gazete, Türkiye'de yapılan protesto gösterilerine dikkat çekti.

     

    Yazıda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, “operasyonları, başlar başlamaz, durdurmaya çalıştığı” belirtilirken Erdoğan'ın Ortadoğu'ya yaptığı gezi sırasında İsrail'i ziyaret etmekten “kaçındığı”nı da öne sürdü. Erdoğan'ın İsrail'e yönelik son sert eleştirilerine de dikkat çeken gazete, ”Erdoğan, Hamas'ın Gazze'de iktidarı eline geçirmesinden bu yana yaptıklarında hiçbir yanlışlık görmüyor” yorumunu yaptı.

     

     

    “ANKARA, BMGK'NDE HAMAS'IN KANALI OLMAYA SÖZ VERİYOR”

     

     

    Jerusalem Post, Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi'nde geçici bir üyeliği yeni üstlendiğine işaret ettikten sonra şöyle devam etti:

     

    “Ankara, Hamas'ın BM'deki kanalını olmaya söz veriyor. Hamas'ın ateş kes koşullarını Konsey'e iletmeyi önerdi. Erdoğan ayrıca, El Fetih ile Hamas'ı biraraya getirmek için çaba gösteriyor, böyle bir barışma ile daha az uzlaşmaz veya İsrail ile birlikte yaşamaya bağlılığı da içeren bir politika üretilmesi pek olası olmasa da.

     

    Her şeyi göz önünde tutulursa Türkiye'nin insan hakları konusunda İsraillilere ders verme hakkını kazandığına pek ikna olmadık. Dünyada dikkatler Gazze'ye odaklanırken Türk jetleri Kuzey Irak'ı bombalıyordu. Yıllar içinde radikal PKK'nın Türkiye'den özerklik kampanyasını sürdürürken on binlerce sivil öldürüldü. Irak'taki Kürt sivilleri, Ankara'nın hava gücünün PKK aktivitesinin olmadığı, sivil bölgeleri vurduğu şikayetinde bulunuyor.”

     

    Jerusalem Post, Türkiye'nin gelecekteki aracılık çabalarına ilişkin olarak da “Sonraki İsrail hükümeti, dolaylı olsa da bizim yok edilmemizden söz eden bir ülkeyi arabulucu olarak kabul edebileceğini tartmalıdır. Bu arada eğer Türkiye tek taraflı İsrail karşıtı söylemde ısrar ederse, Dışişleri Bakanlığı, Ankara'daki büyükelçimizi istişareler için geri çağırmayı düşünmelidir” diye yazdı.

     

    Gazete, başyazısına son verirken de “Türkiye, Doğu ile Batı arasındaki bir köprü olmak ile İran, Hizbullah ve Hamas'ın öncülük yaptığı, çıkış yolu olmayan tarzdaki İslamcı politikalar için sözcülük yapmak arasında bir seçim yapmalıdır” ifadesi kullandı.

     

    NOT: İsrailin rahatsızlığı şahsımı ekstra mutlu ediyor...


  11. Esselamü Aleyküm.

     

    Ya Rabbi;

    Lanetlenmiş kavim olan bu yahudilere EL-KAHHARU (C.C.) İsm-i Şerifinle muamele eyle...

    Ya Rabbi;

    Bu kavmin helakına Filistinli Kardeşlerimizi vesile eyle...

    Ya Rabbi;

    Tüm İslam Dünyasının üzerindeki atalet ve gafleti atmasını nasip eyle...

    Ya Rabbi;

    Tüm Müslüman Alemine küffar karşısında 'BİR' olmayı nasip eyle...

    Ya Rabbi;

    Efendimiz (S.A.V.)'i müşriklere karşı Muzaffer kıldığın gibi Müslüman Kardeşlerimizi de Muzaffer kıl...

    Ya Rabbi;

    Zira Sen; herşeye gücü yetensin...

     

    AMİN...


  12. Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Arkadaşlar,

    Mehmet Akif denilince tabiki çok şey söylenebilir.

    Bende Mehmet Akif denilince ilk aklıma gelen vede çok sevdiğim bir beyitini sizlerle paylaşmak istiyorum.

     

    Allah'a dayan, Sa'ye sarıl, Hükmüne râm ol,

    Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.

     

    Selametle...


  13. Esselamü Aleyküm.

     

    Arkadaşlar naçizane bazı kavramları yerli yerine oturtmakta fayda görüyorum.

    VELİ; Allah-u Teala'nın lütfuna mazhar olmuş kişi.

    MÜRŞİD-İ KAMİL: Marifetullah ilminin gereklerini bilen, gerekli bilgiye (Fıkıh, Hadis, Kelam, Siyer vs.) sahip kişi.

    EVLİYA: Hem Veli olma hem de Mürşid-i Kamil olma özelliğini bünyesinde barındıran kimsedir.

     

    İnsanlar istediği kadar çabalasın, Veli veyahutta Evliya olunmaz. Kişi bu sıfatlara ancak Allah-u Teala'nın Lutfuna mazhar olmakla sahip olur ki; İmam-ı Rabbani Hz.lerinin 'Ariflerin Yolu' adlı eserinde de teferruatlı bir şekilde aydınlanabilirsiniz.

     

    Selametle...


  14. Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli arkadaşlar, bu haber son dakika haberi olarak düşünce, malum gazetelerde haberlerinin yayınladığı ve haberin alt kısmında okuyucuların yorumları ile katıldığı sayfaları gözden geçirdim. İşin tuhaf tarafı o kadar çok insan olduğunu iddia eden mahlukat var ki İsrail çığırtkanlığı yapan, bir anda Filistinli kardeşlerimize yaptığım dualara, bu mahlukatlara okumaya başladığım lanetler karışmaya başladı...


  15. Arif demek dinin sırlarını batınını bilen demektir, Evliya demektir....

     

    Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Arkadaşlar, Arif'in tarifi konusunda Ehl-i kalender arkadaşıma katılıyorum.

     

    Entellektüel ise; Kelimenin sözlük itibari ile anlamı; bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında özel eğitim almış, aydın kişi demek ise de; günümüzde bir elinde puro, bir elinde içki kadehi olan, genelde ucube bir sakal bırakan, her konuda söyleyebileceği bir fikrinin olduğunu zanneden, fakat gerçekte hiçbir şey bilmeyen (ki, Kul olduğunu bilmeyen, onun haricinde herşeyi bilse de cahildir nazarımda) fakat ne acıdır ki, hiçbir şey bilmediğini dahi bilmeyen acınası insanlardır.


  16. Şimdi,

    Türkeş'i savunmak adına Yazıcıoğlu'na çamur atan Vakıf Ahmet,

    Müslüman-Türk gençliğinin güzel bir örneğinden değilsin diyen, beni Türkeş'in siyonizme hizmet ettiği iddiası ile suçlayan tarık026,

    Benim dava anlayışımı Türkeş karşıtlığına dayandırdığımı iddia eden EŞREF,

     

    Allah şahittir, bana iftira attınız.

     

    Es-Selam.

     

    Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Kardeşim,

     

    Rabbim ne söylediğimi ve söylerken taşımış olduğum niyetimi en iyi Bilen'dir.

     

    Şahsıma, sana iftira attığımı söylüyorsun.

    Bu senin kişisel zannındır.

    Rabbimin İsm-i Şeriflerinden birisi de El-Kerim C.C. dur.

    Hz. Mevlana'nın dediği üzre Kerim olanlarla alış veriş kolaydır.

    Selametle...


  17. Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Arkadaşlar.

    Şiir yeteneğim yoktur, serbest ölçü, hece ölçüsü veya aruz veznine de vakıf biri değilim. Fakat Namık Kemal denilince benim ilk aklıma 'Ren'an Müdafaanamesini' geliyor, mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Kendilerinin kabri Bolayırdadır. Gazi Süleyman Paşa'nın türbesinin bahçesine defnedilmiştir. Yazın Çanakkale gezisine giderken mutlaka uğradığım bir yerdir. Evliyaullah'tan büyüklerin bu müdafaanameden dolayı Peygamber (S.A.V.) Efendimizin şefaatlerine mazhar olduğunu dile getirmişlerdir. Aslında bu eserin e-kitabını bulan veya bilen bir arkadaşımız linkini yayınlasa da hep beraber paylaşsak çok isterdim...

    Benim elimde Doç. Dr. Abrurrahman Küçük tarafından basıma hazırlanan Kültür Bakanlığı tarafından 1988 yılında basılan bir nüshası mevcut. Okuma fırsatı bulursanız neden tavsiye ettiğim konusunda beni daha iyi anlayacaksınız.

     

    Selametle...


  18. Muhsin Yazıcıoğlu'nu da az kaldı mhp'li yapacaksınız.

    Yani öyle çıkışlar yapıyorsunuz ki söylemediğim şeyleri söylemiş konumuna geliyorum. Demek ki siz mhp,türkeş hakkındaki en ufak bir eleştiriye dahi tahammül edemiyorsunuz. Nereye gitti şahıslar gider, dava kalır anlayışı ?

    Neyse, selamlar.

     

    Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Kardeşim.

    Şahsen kendi adıma burada itiraz ettiklerim; tartışmaya çalıştığın konunun muhteviyatı için ve de bu dünyada şahsına cevap verme şansı olamayan Sayın Başbuğ'un bizzatihi kendisine isnat ettiğin iddialaradır. Bir noktaya açıklık getirmem gerekmekte olduğunu görüyorum. Ben Alpaslan TÜRKEŞ'in hataları yoktur demedim ve dememde. Hata yapmamak için hiçbirşey yapmamanız lazım gelir. Çalışan ve karar veren herkes hata yapar. Sayın Başbuğ'un da hataları pekala olmuştur. Benim itirazım; Başbuğ'u bir din düşmanı olarak göstermiş olmanızadır. Siyonistlerle bir aradaymış gibi göstemenizedir. Diğer bir itirazım ise; Sayın Başbuğ'un yaptıkları görmezden gelmenizedir. Eğer ki; Alpaslan Türkeş'i yok sayarsanız, Alperen Ocaklarının direklerini hangi temeller üzerine oturtacaksın.

    Daha önceki yazımda belirttiğim üzere Sayın Yazıcıoğlu kendisinin bir Alperen olduğunu iddia eden birisinin Sayın Başbuğ hakkında bu şekilde konuşmasına kesinlikle sessiz kalmazdı. Buna ilk itiraz eden kendisi olurdu. Bunu ısrarla yazmış olmam boşuna değildir. Ayrıca ben Sayın Yazıcıoğlu'nun MHP'li olduğunu dile getirmedim ve de ima dahi etmedim. Yazdıklarımı Akl-ı Selim ile okursanız itirazlarımın haklılığını daha iyi anlayacaksınız. . .

    Alperen Gençliği denilince aklıma Müslüman-Türk Gençliğinin güzel bir örneği geliyor fakat ne yazık ki, şahsınız bu kriterler dahilinde değilsiniz. Bunu şahsınıza bir hakaret olarak algılamayın, çünkü bu cümlemlede size hakaret etmiyor, tamamlamanız için eksiğinizi gösteriyorum. Çünkü bu forumda bir Alperen genci olarak yazarsanız, davanız hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan arkadaşlar sizin nezdinizde davanızı da anlamakta güçlük çekecektir. Bu sebepledir ki; Davanızı iyi kavrayın ve öğrenin. Burada size düşen en ideal görev ezberlerle değil, doğrularla var olmanız zaten aksi de bir Alperen gencine hiç yakışmaz.

    İnsanların hataları da olur doğruları da önemli olan hatalarının ve doğrularının muhteviyatıdır. Şunu anlamakta çok zahmet çekmekteyim. Sayın Yazıcıoğlu'nun liderinden bahsediyorsunuz dememden niye gocunuyorsunuz ki; Sayın Yazıcıoğlu'nun bizzatihi kendi ifadesidir bu. Alparslan Türkeş dönemini yok saymanız şahsınızda davanızı öksüz bırakmanız demektir ki; Bunu Sayın Yazıcıoğlu bile yapmadı. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğunu reddeden Türkiye Cumhuriyeti'nin konumuna düşüyorsunuz.

    Rabbim herkese Akl-ı Selim olamayı nasip eylesin İnşaallah...

    Selametle...


  19. Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Arkadaşlar, Rahmetli Başbuğ'un Siyonizme hizmet ettiğini düşünebilmeye şahsen en hafif tabiri ile cahillik olarak nitelendirebilirim.

    Yukarıda yazılan yazıları uzun uzadıya tahlil etmeye kalkışmayacağım. Fakat kalkışmayacağım demek söyleyeceğim hiçbir şeyimin olmadığı anlamına gelmesin sakın.

    Rahmetli Başbuğ dinini yaşamaya çok özen gösteren bir siyaset adamıydı vefatına müteakip ortaya çıkan MHP'yi eleştirirseniz eğer, sizlere sonuna kadar hak verir bu eleştirilere bende en acımasız bir şekilde katılırım. Sayın Bahçeli yönetimindeki MHP, Başbuğ'un çizgisinden tamamen sapmıştır. Dinimize gösterilmesi gereken hassasiyetleri ortadan kaldırmış ve yok saymışlardır. Sakın olaki bugünkü MHP çizgisinin Rahmetli Başbuğ'un siyasetinin devamı olduğunu iddia etme hatasına düşmeyin.

    Sayın Yazıcıoğlu'nun bugünkü temsil ettiği çizgi; Rahmetli Başbuğ'un temsil ettiği çizgidir. Bu hayatı yaşama şekli ve söylemleri beni mest ediyor. İşte diyorum Müslüman-Türk Milliyetçiliği, zaten ben bir Türk'ün Müslüman değilim demesini de içime sindiremiyorum zaten.

    Gelelim Bahçeli yönetimindeki MHP'ye (belki bazılarınız bana kızacak, belki de kırılacak) net düşüncem şudur ki; Şahsıma 12 Eylül öncesindeki Ötükencileri hatırlatıyorlar. Daha bir çok şeyler söylenebilir, (teşkilatlarda görev alan arkadaşlarımız yanlış anlamasınlar, bu saptamalarım tamamen parti üst yönetimi ile ilgilidir) fakat ne yazık ki, MHP'nin üst yönetimi denilince aklıma ilk ötükenciler geliyor, oysa Rahmetli Başbuğ Müslüman-Türk Milliyetçiliğinin hamurunda yoğrulmuş ve bu çizgiden hiçbir zaman uzaklaşmamıştır. Her kim ki Rahmetli Başbuğ, Yahudilerle işbirliği yapmıştır derse yazımın başımda da belirttiğim üzere en hafifi ile cevap vermem gerekirse kendisine cahil derim. Geçmişi biraz da olsa bilmek lazım ezberlenen öğretilerle değil, bilinen gerçeklerle konuşmak lazım. Aksi takdirde tarihe ve bu dünya aleminden göçüp Ahiret yolculuğuna çıkanlara haksızlık etmiş olursunuz.

    Suffiyun kardeşimize son olarak şunu söylemek istiyorum.

    Şuan liderin olan Sayın Yazıcıoğlu'nun liderinden bahsediyorsun ve eminim ki;

    Sayın Yazıcıoğlu Rahmetli Başbuğ hakkında sarf ettiğin bu sözleri duymuş olsa idi, itiraz edecek ilk kişi kendisi olurdu.

     

    Selametle...


  20. Esselamü Aleyküm.

     

    Değerli Kardeşim Kevser, ben açmış olduğun bu konu başlığının içeriğini ilk okuyunca, aklıma gitmek/kalmaktan ziyade yazdıklarınızı;birazcık sitemlerle dolu dertleşme veyahutta sesli düşünme hali olarak algıladım, belki de yanılıyorum fakat şunu iyi bilmeliyiz ki; Bahsettiğiniz 'konu' ülkemizde de çok tartışılan vede daha çok da tartışılacak olduğuna inandığım bir içerik taşıyor. Bu konuda herkes olumlu-olumsuz bir şeyler söyleyebilme noktasında bulunuyor. Ki; herkes herkesi onaylama noktasında da değildir zaten.

     

    Bu konunun forumda tartışılmasının yasak olduğu malum, yeni sayılabilecek bir üyesin, üyeliğinden daha önceki zamanlarda bu başlık ve şiirler eklendikçe tartışmalar (hakaretlere varan) yaşandı. İçinde bulunduğun durumu daha iyi etüd etmene faydası olabilecekse eğer naçizane tavsiyem; Özgürlük kavramının içeriğini iyice irdelemendir. Forumun kuralları ortadadır, bellidir. Temel olarak basitçe söylememiz gerekirse; benim saygı duyduğuma sizin. Sizin saygı duyduğunuza benim saygı duymama hakkım vardır.

     

    Burada bir araya gelme noktalarımız vardır. Bunlar; Elhamdülillah Müslüman olamamız, Allah-u Teala'nın istediği gibi bir kul, Peygamber (S.A.V.) Efendimize layık bir ümmet olmayı amaçlamış olmamız, Darül Beka Alemine hicret etmiş Evliyaullah'ı seviyor olmamız, Üstad'ı seviyor olmamız, ortak kaygılarımız, ortak beklentilerimiz vs... diyerek bunlara eklemeler yapabiliriz. Fakat en azından şahsım adına burada olma sebeplerimden hiçbirinde bahse konu şahıs yer almamaktadır. Aksini ise kendime ZULÜM addederim...

    Selametle...


  21. Esselamü Aleyküm.

     

    Hz. Fâtıma-i Zehra’nın (R.A.) maddi ve manevi bir çok üstünlükleri olduğu şüphesizdir. Muhterem Efendisi Hz. Ali ile geçirdikleri hayatta eşini son derece memnun etmiş, ev idaresi, çocuk terbiyesi, tutumlu yaşayışı, lüksten sakınmak hususlarında bütün İslam kadınlarına örnek olmuştur. Zaten onun arzu ve istekleri hep Allah’ın ve Peygamber (S.A.V.) Efendimizin rızalarını kazanmaktan ibaret olduğu için süse asla meyil ve heves etmemiştir. Temizliğe son derece dikkat ettikleri için, Muhterem Efendilerinin haklarına riayet ederek zamanının kadınlarının adetlerine sade giyinirler ve mübarek saçlarını tarayıp örerlerdi. Dünya malına önem ve ehemmiyet vermezlerdi. Onun için Hz. Ali (k.v.) Efendimize gücünden fazla masraf ettirmez, daima elindeki ile yetinmeyi bilirlerdi. Bütün aile fertlerinin elbiselerini bizzat kendi elleri ile dikerlerdi. İbadet dışında hep ev işleriyle meşgul olurlardı. Sahih-i Müslim’de Ali (R.A.)’den rivayet edildiğine göre; “Hz. Fâtıma-i Zehra (R.A.) ailenin ihtiyacı olan ekmeğin ununu kendi değirmeninde kendi elleriyle öğütmekten mübarek ellerinde nasırlar çıkardı”.

     

    Mukaddes belde, Medine, kızgın Arabistan sıcağıyla yanmakta. Allah Resulü’nün ziyaretgahı olan o kutlu evde Yüce Resul’ün (S.A.V.) kızı “Cennet hatunu görmek isteyen Fâtıma (R.Anha) validemiz ateşler içinde hasta yatmaktadır. Üzgün ve mahzun olan Hz. Ali (k.v.) bu nurlu, sevgili eşin odasına girer ve sorar; “Ey Fâtıma! Ey gönlümün süruru canın ne çekiyor”. Hz. Fâtıma’nın hararetten kuruyan dudaklarından nar olsa da biraz serinlesem cevabı dökülür. Hz. Ali hemen dışarı çıkar, çarşı Pazar dolaşır ve nihayet bir köşede kalmış tek bir nar bulur ve alır. Sevinç içinde evine dönerken bir de bakar ki, yol ortasında hasta ve yaşlı bir adam inmekte ve bir şeyler mırıldanmaktadır. Yanına yaklaşır ve sorar; “Ey ihtiyar halin nedir? Ne istiyorsun.” İhtiyar; Ey Ali ben buraya atılalı günler oldu, insanlar gelip geçiyor, fakat merhametli kalp taşıyan birisi çıkıp ta sen de ne istiyorsun, derdin nedir? Diyerek sorup soruşturmadı er, halini anlatır, derdini döker. Tevafuk budur ki, canım nar istiyor der.

     

    Risalet Güneşi Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’den, feyz alan ilim kapısı Hz. Ali (k.v.), kendi kendine biraz düşündü, Fâtıma için tek bir nar almıştım, onu bu yoksula versem, Fâtıma’ya bir şey kalmayacak, vermesem, “Ey Muhammed! Seneden bir şey istemeye gelen olunca sakın azarlama” diyen Allah Kelâmı ile, “At üzerinde gelse bile bir şey isteyen yoksulu boş çevirmeyin” buyuran Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sözüne aykırı hareket etmiş olacağım düşüncesini geçirir.

     

    Allah ve Resulü’nün emrine aykırı hareket etmekten son derece sakınıp çekinen Hayber Fatihi, hemen narı hasta ihtiyara verir. Mahzun ve mahcup eve geldiğinde, sevinçle görür ki, Eşi Hz. Fâtıma iyileşmiş, kalkmış nurlu yüzü mütebbessim kendisini karşılar ve;

    “Ey Ali neden böyle üzgünsün.” Diye sorar. Hz. Ali mahcup , hadiseyi anlatınca da, Hanımların Şahı; “Allah’ın Yücelik ve Ululuğu hakkı için and olsun ki, sen yolda rastladığın ihtiyar hastaya narı verir vermez, canım nar çekmez oldu, iştahım kaçtı ve ben o anda iyileştim, üzülme Ey Ali, onun bizden çok daha fazla ihtiyacı varmış” der. Eşinin üzüntüsünü sevince, mahcubiyetini sürura çevirir. Tam bu sevinç üstüne kapı çalınır, gelen Selmân Fârisi’dir.

     

    Kapıyı açan Hz. Ali (k.v.) bakar ki, Selmân (R.A.) elinde de üzeri bir tepsi. Hz. Selmân (R.A.) tepsiyi takdim eder ve; “Ey Ali, buyurun yiyin”, Hz. Ali (k.v.) şaşırmıştır, sorar; “Ey Selmân bunu nereden buldun?” Hz. Selmân cevaben; “Allah Peygamberine, O’da size gönderdi”, Hz. Ali (k.v.), tepsi üzerindeki örtüyü açar açmaz göz alıcı kırmızılıkta ki, narları görür. İşte Değerli Arkadaşlarım Hz. Ali (K.V.) ve Hz. Fâtıma (R.Anha) Validemizin hayatından bir kesit aktarmaya çalıştım. Rabbim Yar ve Yardımcınız olsun İnşaallah...

     

    Selametle...

×
×
  • Create New...