Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

pur nese

Sivil
  • Content Count

    215
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by pur nese


  1. Ben de diyordum daha açılmadı ama madem açılmadı,ben açayım demeyi de ihmal ediyordum,finaller zihnimi baya meşgul etmekte(!),ondandır :unsure: Berat kardeşim,sağolun :)

     

    Düne kadar olan programları izleme şansım olmamıştı,sadece dünkü programa bakabildim,zaten en önemlisiydi sanırım :D

     

    Üstad'ın Sakarya'sını Moğolistan'lı öğrencimizden duymak büyük bir heyecana sebebiyet verdi bende,nasıl dinlediğimi bir ben bilirim,bir de Allah,ben yalnız izlemeye mahkum edildim de :D Hele ki bir 'Ayağa kalk Sakarya!' deyişi vardı ki sormayın gitsin.Onun ardından ayakta gelen alkışlar,yaşanan coşku,bedenim oradaymışçasına hissettirdi kendisini.

     

    Onun haricinde yapılanlar da gurur vericiydi,daha bizim bile zenginliğinin,güzelliğinin,öneminin farkında olamadığımız halk oyunlarımızın gösterimi,türkülerimizden,şarkılarımızdan okunması,göğüsleri kabartır cinstendi.

     

    Tabi Allah'ın izniyle bunları yaşamamıza vesile olanlarla ilgili kısımlar da oldukça duygulara hitap eder şekilde vuku buldu.

     

    Allah emeği geçen herkesten,öğretmenlerden,hizmet sevdalılarından razı olsun :D


  2. Ahh amcam ahh,kutsal görevden bahsedilecek adam mı o?Hakikaten tanıyamamışız şahsiyet(siz)i :unsure:

     

    Bu konu üzerine daha ne yazılır bilmiyorum,Sav'ın tepkisi ortada.Bunun ardından özür beklenmesi üzerine(ki özür dileyecek olsa bile gözümde beş para etmez) hemen savunmaya geçilmesi,şaka yaptığına dair ifadelerin kullanılması,telefon kaydıyla beraber,mağdur konuma düşme çabasıyla dinlenme iddiaları,ne olup bittiği ispatlandığı halde girilen yoldan geri dönmeme.Tabi işlerine de geliyor yine buldular uğraşacak bir şeyler :)

     

    Her şey bir yana ne kadar komik durumda olduklarının farkında değiller mi acaba?Şahsen çok merak ediyorum :D

     

    Keşke belgesel(!) için o kadar para akmasaydı,kendileri başlı başına bir belgesel niteliğinde,hem de vahlamak için ne kadar geç kaldığımızı düşündürürken,bir yandan da güldüren :D


  3. Cumhuriyet'in ilk darbesi: 27 Mayıs

     

    Joseph Epstein'ın söylediği gibi, insan, ne dünyaya gelişini, ne anne ve babasını, ne içine doğduğu koşulları ve ne de ölümünü belirleyebilir. "Belirlediği tek şey varsa o da nasıl yaşayacağıdır." Maalesef, Anadolu insanı nasıl yaşayacağını da belirleyemiyor.

     

    Hatta nasıl giyineceğine bile karar veremiyor. Ne olduğu gibi görünebiliyor, ne de göründüğü gibi olabiliyor. Çünkü, asırlardır "zorba elitler" yegane belirleyici olmuşlar. Herkese ve her kesime kendisi olma hakkını veren "demokrasi treni"ne sürekli tuzak kurmuşlar. Bazen trenin yoluna taş koymuşlar, bazen ilim ve özgürlükten örülü raylarını parçalamışlar. Zırva tevillerle trenin ilerlemesine sürekli darbeler vurmuşlar. Öyle ki, "medeniyetler müzesi" olarak anılan Anadolu'yu her çeşit darbeyi içeren "darbeler müzesi"ne dönüştürmüşler. Hem de sürekli yenilenen ve bilumum darbeleri içeren bir müze. Yeniçeri isyanlarıyla, bu müzede, "ilkel darbe"ler teşhir edilirken, Jön Türklerin marifetiyle "modern darbe"lerin teşhiri başladı. 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla halka iktidar vaat edenler, aradan yüz yıl geçmesine rağmen, halkın iktidar olmaması için her şeyi yaptılar. İttihat ve Terakki yönetimiyle başlayan ve tek partili dönemle devam eden elitlerin oligarşik yönetimi, çok partili dönemde demokratik sisteme geçişle tehlikeye girdiğinde "modern darbe"ler devreye girmeye başladı. 27 Mayıs darbesiyle hem demokrasi treninin makinisti idam edildi, hem de "darbe klasiği"ne öncülük yapıldı. Daha sonra, 12 Mart muhtırası ve 12 Eylül darbesiyle her on yılda bir demokratik sisteme balans ayarları çekildi. Sisteme elitlerin iktidarını güvenceye alacak sigortalar yerleştirildi. Bütün darbelere rağmen halkın demokrasi talebi artarak devam edince, 28 Şubat'ta "post-modern darbe" ile sisteme yeni bir ince ayar verildi. Bu da yetmeyince, 27 Nisan'da "e-muhtıra" ile cumhurun kendine başkan seçemeyeceği ilan edildi. Kısacası, Meşrutiyet'in ilanıyla beraber harekete geçen "demokrasi treni" aleni, gizli, modern, post-modern, hakiki, sanal birçok "darbelere (kazalara)" maruz kaldığı için, aradan yüz yıl geçmesine rağmen, henüz bize ulaşmadı.

     

    İlginçtir, sözde halkın menfaati için yapılan darbeler, en büyük darbeyi halka vurmuştur. Kendi ayakları üzerinde durup, dünya milletleriyle yarışma takatini kırmıştır. Bireyin iradesini yok etmiştir. Çünkü, demokrasi bireyin "özgür iradesi"ne saygı duyarken, darbeler bireyi bir kişi veya zümrenin keyfi iradesine "esir" ediyor. Demokrasi bireyin özel yaşamına yapılan müdahalelere engel olurken, darbeler özel yaşamın her alanına müdahale ediyor. Demokrasi, farklılıkları zenginlik gören bireyler yetiştirirken, darbeler başkasına kendi doğrularını empoze eden zorba babalar, öğretmenler, hocalar, bürokratlar, patronlar, gazeteciler ve cuntacılar yetiştiriyor. Demokrasi din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına alırken, darbeler bir kişi veya zümrenin inanç ve ideolojisini herkese dayatıyor. Demokrasi kabiliyetleri inkişaf ettirmek için özgür bir zemin sunarken, darbeler kabiliyetleri çürümeye mahkum ediyor. Kısacası, demokrasi insana insanca yaşama imkânı sağlarken, darbeler insanı uzaktan kumandalı robotlar veya ipi başkasının elinde olan kuklalara dönüştürüyor. 27 Mayıs darbesinin 48. yıldönümünde maalesef aynı soruyu soruyoruz: Demokrasi treni bize de gelecek mi acaba?..

     

    Dr. Furkan Aydıner-Zaman


  4. Üstad...Hayatını adamış olduğu fikirlerinin adamı,karanlık yolun aydınlatıcısı,O'nu anlamış olanların sağlam durabilmek için ihtiyaç duydukları dayanağı ve her çağda bir bakıma çölde su arayışına çıkmış olanların manevi anlamda da olsa yanında hissedebileceği bir dava insanı...Ve tabi Şairlerin Sultanı...

     

    Anlaşılabildi mi,O'nu anladığını iddia edenler O'nun için,fikirleri için herhangi bir şey yapıyorlar mı,yapıyor muyuz,vefa borcumuzu ödeyebiliyor muyuz,yaşatmak istediklerini,istediği şekilde yaşatabiliyor muyuz?Evet,unutturmaya,O'nun dava insanlığını göz önünde bulundurmamaya çabalayanların farkındayız,bu işi hakkıyla yaptıklarının da.Peki biz karşılığında ne yapıyoruz,ne yapmalıyız?Belki tam olarak yıkamayacağız engelleri ama en azından çabalayacağız,en azından bunu hakettiğinin bilincinde olacağız.

     

    Üstad'ın aydınlatmak istediği yol hala karanlıktan tam anlamıyla kurtulamadı,sadece O'nun ışığını farkedenler aydınlıkta ilerleyebiliyorlar,bu ışığı tüm evrene yayabilmeyi umuyor ve Üstad'ı saygıyla,rahmetle anıyorum...


  5. Evet Allah'ın izniyle bugün buluştuk çok şükür.Kimse bir şey yazmadan ben atlamış oldum ama ziyanı yok sanırım :)

     

    İlk önce kabir ziyareti,ardından sohbet yapıldı.İstanbul'da olmama rağmen Üstad'ın kabrine hiç gitmemiştim,bir kez de kabrinde O'na dua etmiş olmanın huzuru var yüreğimde.Onun haricinde burada yazılarını okuduğum insanların canlı sohbetlerinden istifade etmiş olmak da ayrı bir mutluluk kaynağı ve kazanç :)

     

    Sohbetten yönetimin çıkardığı notlar var yanlış hatırlamıyorsam,onları da kendileri paylaşırlar artık :)

     

    Bu toplantıya vesile olan,orada bulunan ve yürekleriyle varlıklarını hissettirenlere teşekkürü borç biliyorum :) Allah razı olsun,selametle...


  6. Yazılanları okudukça O'nun ümmetinden olmanın verdiği ferahlığı hissediyorum yüreğimin derinliklerinde,bir yandan da utancın doruk noktasına ulaşıyorum,acaba O'na layık bir ümmet olabilmeyi becerebildik mi sorusu beliriyor kafamda...

     

    Belki şimdi değil ama ileride muhakkak,en azından gayret,sarfettiğimiz çabaların sonu gelmesin,şevkimiz sönmesin inşallah...

     

    Tekrar teşekkür ederim kardeşim...


  7. O güller elinizde kurusun inşallah :)

     

    Vallahi benim Galatasaray'la uğraşmaya vaktim yok,turnuvalar başladı burada,ben de bizim takımın hem başkanı,hem teknik direktörü,hem de amigosu olmamdan mütevellit buradaki futbolla ilgilenmek zorundayım :D

     

    :D :D

×
×
  • Create New...