Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Selahaddin

Sivil
  • Content Count

    230
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Selahaddin


  1. Neden Türk-İslam Ülküsü?

     

    Neden şu veya bu ad altında toplanmayı değil de "Türk-İslam Ülküsü" ne bağlanmayı savunuyoruz? Biz iddia ediyoruz ki "Emperyalizm" Türk ve İslam dünyasını yutmak için en az iki asırdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile "vatan çocuklarını" din ve milliyetine yabancılaştırarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar

    hazırlamakta diğer taraftan din ve milliyet duygularını herşeye rağmen terk etmeyen çocuklarımızı da birbirine düşürmeyi planlamaktadır.

     

    Bugün yeryüzünde iki somürgeci "blok" vardır. Bunlardan biri kara renkli "kapitalist emperyalizm" diğeri ise bütün fraksiyonu ile "kızıl emperyalizm". Birincisi "çok uluslu şirketlerin" paravanasında "az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek özgürlük ve uygarlık götürmek" maskesi altında ikincisi de "ezilen sömürülen halklara bağımsızlık özgürlük ve adalet götürmek" maskesi altında "sınıfsal savaş"

    sloganı ile "iç savaşlar" çıkartmakta ve "dünya proleterlerinin dayanışması" adı altında işgalini gerçekleştirmektedir.

     

    Gerçekten de yer yüzünde ezilen ve sömürülen bir de "üçüncü dünya" vardır. Bu dünya daha çok Asyalı Afrikalı irili ufaklı devletlere ve devletçiklere beyliklere emirliklere

    federasyonlara bolünmüş milletlerden ibarettir. Esef edelim ki bu insanların sayısı birbuçuk milyardan daha fazladır. İşin ızdırap veren diğer bir yanı da bu nüfusun çoğunluğunu

    müslümanlar teşkil etmektedir. Bunun yanında çok acı bir gerçeği daha belirtelim ki bu ezilen ve sömürülen müslümanlar arasında Türk Milleti'nin çok önemli bir bölümü

    bulunmaktadır.

     

    1970 Yılında yapılan bir araştırmaya göre yabancı boyunduruğunda tam bir sömürge hayatı yaşayan Türk nüfusunun sayısı Türkiye'mizde bulunan genel nüfusumuzun tam

    iki katıdır.

     

    Emperyalist güçler fırsat buldukları zaman zorla bulamadıkları zamanlar ise hile ile İslam ve Türk dünyasını ele geçirmiş zenginliklerini yağmalamış din ve milliyet duygu ve değerlerini tahrip etmiş direnenleri lekeleme ve imha yoluna gitmiş kendine uygun kadrolar yetiştirmiş bu milletlerin uyanış diriliş hamlelerini milli eğitim ve kalkınma planlarını baltalamış ve bu ülkeleri "ebedi sömürge" statüsüne mahkum etmek için elinden

    geleni esirgememiştir.

     

    Emperyalist güçler korkunç bir kültür emperyalizmi programı ile millet çocuklarını milli tarihlerine milli ve mukaddes kültür değerlerine milli ülkülerine milli menfaatlerine hatta motif ve sembollerine düşman etmekle kalmazlar kendi değerlerini "bir uygarlık ve ilericilik" unsuru biçiminde onların kafalarına ve vicdanlarına oturturlar. Böylece milli ve mukaddes değerlere bağlı milliyetçilerin karşısına bu değerlere ters düşen "yabancılaşmış kadrolar" çıkarırlar. Bir ülkede değerler "ikizleşince" kadroların da ikizleşmesi ve çatışması mukadder olur. İşte düşman bu noktada aktivitesini arttırır. Ülkenin ve

    milletin "parsellenmesi" için beynelminel güçleri harekete geçirir.

     

    Ülke artık birbirinin gırtlağına sarılmaya hazır kadrolara bölünmüşse düşman rahatlıkla at oynatabilecek vasatı bulmuş demektir.

     

    Düşman karşısındaki güçleri parçalayarak onları birbirine düşürerek kolay yutulur lokmalar durumuna sokmak ister. Mesela sanki bir insan hem 'dindar' hem 'milliyetçi' hem 'medeniyetçi' olamazmış gibi bu değerleri birbirine zıt proğramlar durumuna sokarak hiç yoktan 'çatışan güçler' meydana getirir. Bu oyunlarını o kadar ustaca planlar ki

    tertiplerini anlamak için bazan olayların üzerinden elli veya yüz sene geçmesi gerekir. Mesela Osmanlı Türk Devleti'nin parçalanması ve Orta-Doğu'nun sömürgeleştirilmesi için

    dinimizin ve milliyetimizin düşmanları 'din' ile 'milliyetçilik' arasında zıddiyet ve düşmanlık duyguları doğurmayı planlamış olduklarını şimdi itiraf ediyorlar.

     

    Serge Hutin adlı bir Fransız masonunun yazdığı 'Les Francs-Maçons' kitabının 127.nci sayfasında okuduğumuza göre İslam dünyasında masonlar Cemaleddin-i Afgani ve

    Muhammed Abduh gibi 'din politikacılarını' localarına kaydederek onların eliyle 'Dini milli yapılara göre reforme ederek' alemşumul İslam dinini bozmak öte yandan Müslüman

    Kardeşler (Freres Musulmans) hareketi ile de 'İslam'da milliyetçilik yoktur' propagandası ile milletleri çökertmek ve bu suretle -çok kahpece bir planlar- birbirine zıt 'İslamcı' ve

    'Milliyetçi' sun'i düşman kamplar doğurmak istemişlerdir.

     

    Emperyalizm bizim dünyamızda bu 'paradoks'tan çok istifade ettiğini ayrıca yazmaktadır. Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı

    birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor.

     

    O halde Türk Milliyetçisine düşen iş bütün varlığı ile bu oyunu herşeyden önce kendi yurdunda bozmak olmalıdır. Bu ülkede sun'i olarak birbirine düşman 'güya Türkçü' ve 'güya İslamcı' cepheler meydana getirmek isteyen hain ve kahpe oyunların

    karşısına bir Müslüman-Türk olarak ve tarihine yaraşır bir biçimde çıkmalıdır.

     

    Bunun için Türk-İslam kültürüne Türk-İslam medeniyetine Türk-İslam ülküsüne bağlı Türklük şuur ve vakarına İslam iman aşk ahlak ve aksiyonuna sahip Türklüğü bedeni

    İslamiyeti ruhu bilen milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan Dünya Türklüğünün İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin

    ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.

     

    Din ve milliyet zıt değerler değildir. Bu sebepten 'sentez' tez ile anti-tez arasında söz konusu olacağına göre yıllardan beri kullandığımız 'Türk-İslam sentezi' yerine 'Türk-İslam Ülküsü' sözü daha uygun olur düşüncesi ile davamızın adını 'TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ' olarak seçtik. Bunu ısrarla kullanacağız.

     

    Seyyid Ahmed Arvasi


  2. Ülkücüye Kaside

     

    "Sen;

    Allahsız'ın nefret, Namussuz'un dehşet, Yüreksiz'in heybet, Basıboş'un mihnet, Devrimbaz'ın zulmet, Eyyamcı'nın şirret, İnmeli'nin sıklet, Anarşist'in devlet, Komunist'in illet sandığı ve tanıdığı sen, bütün bu menfilerin topyekun ve müşterek düşmanı olduguna göre, acaba nasıl bir "Müsbet" belirtmekte veya belirtme yolunda ilerlemeye davetli bulunmaktasın?...

     

    Bunca hıyanet tipinin bir arada düşmanı olabilmen riyazi bir katiyetle ispat eder ki, sen sanıldıgın ve tanındıgın gibi olmak, böyle bir sanılma ve tanınmanın kıymetini gerçekleştirmek borcundasın!

     

    Sanıldıgın ve tanındıgın gibi ol! Allah seni dusmanlarınca sanıldıgın ve tanındıgın üzere yetiştirsin!..."

     

    Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK


  3. Mustafa Pehlivanoğlu'nun İdamından Önce Anasına ve Babasına Yazdığı Mektup

     

    Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni bu yasa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkinizi helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakkin ve Onun Resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah'ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah'ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah'tan bulsunlar. Sunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakindir. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır.

     

    Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkim varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin.

     

    Son olarak, abime, yengeme, yiyenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.

     

    Oğlunuz Mustafa

     

    7 Ekim 1980

     

     

    -----------------------------------------------------------------------------------------------

     

    Ahmet KERSE

     

    "Hakime küfrettim. Hakim put! Vicdanı adaletin görkemli sarayından, sarayın mücerret bekçisinden, görünmez koruyucularından azade.. Kişiliği silik...

     

    Benim böylesi muğlak bir kişilikten ne alıp veremediğim var?

     

    Baktı önündeki yazılı müeyyidelere, kırdı kalemi. Küçük dilinin dönmesi ile çıkardığı kahkahayı duydum. Onun haline güdüm. Güya sinsi gülüyor.

     

    O kim, bilmem ne maddesi kim? Her şeyin vasıta olduğu bu dünyada, oluşlara basamaklık edenlere kızmaya hiç gerek yok.

     

    Doğru olan, gücün ve tedbirin kar etmediği yerde durup tevekkül etmek, her daim ona sığınmaktır. Karanlığı aydınlık bilmek, mutlu olmasını öğrenmektir.

     

    Her zaman ve mekanda Yüce Allah'a dayanmak biricik yol. Tabii yol bilene!

     

    Allah'a iyi bir kul olmalıyım. Bütün uğraşım, çabam bu yönde olmalı. Şayet nasipse şahadet şerbeti içmek, beni bu mertebeye getiren mazimle Övünmeliyim.

     

    Şehid olmak her er kişiye nasip değil! Bil kıymetini!

     

    Bu büyük mertebeye ulaşmak için, Allah'ın sevgilisinden, Bedir harbine katılmak için izin isteyen sahabenin çırpınışları unutulur mu?

     

    Cennet müjdelenmiş. "Ağaçları altında ırmaklar akan" güzide köşeler...

     

    Hakikat bu!

     

    Geçici zevklerin süslediği ve hayal olarak hafızalarda silikleşen, anlık dürtülerin ürünü, anlık süprüntülerin ne ehemmiyeti, ne kıymeti vardır?

     

    Mutlak mutluluğa gark olmak varken, izafi saadetin çeşnisine kapılıp, kanmak, kandırılmak ne ayıp bir şey! Çok kötü bir hali

     

    Hayır! kanmadım, kanmayacağım.!

     

    O gün yeniden dirilişimdir, pak ve saf halimle. O an ölmek değil, yaşamaktır.

     

    "Allah yolunda ölenleri ölü bilmeyiniz... Onlar diridirler!

     

    "... Onlara cennet müjdelenmiştir."

     

    Virajı dönmek ve has bahçesinin güllerini derlemek... Derleyeceğim renk renk gülleri sonra da koklayacağım doyasıya..

     

    Ben ilk değilim. Uzayan zincirin bir halkası olacağım. Ardım sıra bu zincirin bir halkası olabilmek için didinenler, çalışanlar çok. Heyecanlı bekleşen kalabalık var.

     

    Allah'ın eli! Bu davanın üzerinde.

     

    Tökezlemek, sürünmek, yakalanmak yok.

     

    Sinemiz demir, yüreğimiz çelik, kötülükleri boğmak, iyilikleri yaşatmak İçin hep mücadele, hep mücadele... Bir an olsun bile gaflet uykusunda kalmak yok.

     

    Gafleti sevmek, şeytanın çelmelerine kanmak ölümdür. Gerçek Ölüm!

     

    Doğruyu insanlara duyurmak için savaşmak lazımdır...

     

    Anam köyde. Son günler sık sık rüyama girer oldu. Ağlamaz anam hep güler. Bir şehid anası olacak, keyfi bu yüzden. Heyecanı, gönlündeki haz ılıklığı bu sebepten...

     

    Titrer anam, elleri ile bazı kereler yüzünü örter. Ben idam sehpasına yürürken anam karalar bağlamaz. Bilir, inanır ki, oğul ölmedi, yaşıyor. Bu dünya hancıların konakladığı bir misafirhane.

     

    Buradan göç eden bir başka alemde, ebedi yurt evinde yaşar.

     

     

    Anam yeşil yemenisini hiç başından eksik etmez. Allah örtünün dediği için Örtünür. Anam ülkü sahibi yiğitleri över.

     

    Babam da öyle.Babam süslü hayat yaşamak uğruna zillet, illete boyun eğen bel kıvıran, yılanlaşan insanları sevmez.

     

    Kötülerin baş düşmanıdır.

     

    insan Allah'a inanmadıkça, yüce ülküleri yakalamak için cehd ve gayret sarfetmedikce o adama insan denmez.

     

    Hele halife hiç denmez. Her adam insan değil, her insan da halife değil! Bu biline!

     

    Sabırsızım, içimde sevinç coşkusu, kulaklarımda Kur'an kıratı... Ben uçmak istiyorum, uzaklara, pak mekanlara, gül ekenlere, çiçek dikenlere uçmak...

     

    Bükülmeyeceğim, kırılmayacağım. Bu emanet olan "ben"i yüce yaradanıma helali ile teslim edeceğim.

     

    Ölsem bile ölmeyeceğim. Varın siz anlayın!

     

    Ben insanlara dayanmadım ki, yıkılayım, insancıklardan medet ummadım ki, zarara ziyana gireyim.

    Ezel ve ebed olan Yüce Mevla'ya gönül verdik.

     

    Onun içindir ki, bu dava sönmez, bitmez, çapulcuların çökmesinden, kaçmasından etkilenmez...

     

    İlay-ı kelimetullah! diyen diller lal olmaz.

    Allah diye inleyen güller solmaz.

    Tekbir getiren, teşbih eden güller solmaz.

    Susmayacak Hakk'ın dili!"

     

    Ahmet Kerse, Gaziantep Cezaevi

     

     

    ------------------------------------------------------------------------------------------------

     

     

    Selçuk Duracık'ın İDAM EDİLMEDEN ÖNCE YAZDIĞI MEKTUP

     

    Bismillahirrahmanirrahim Rahman ve Rahim olan Alllah'ın adıyla...

     

    Devamlı var olan, O'ndan O'nunla varlıkta duran, varlığın başlangıcı olmayan...

    Zatında, sıfatlarında ve işlerinde benzeri olmayan, yaratılmışların hiçbirine benzemeyen, Diri, Bilici, İşitici, Görücü , Gücü Yetici, Söyletici, Yaratıcı olmak, sıfatlarına sahip olan Allah u Teala'ya yarattıklarının sayısı kadar hamd-ü senalar olsun, "inşallah".

     

    Bütün dualar ve iyilikler, O'nun Peygamberi ve en sevdiği kulu, velisi, insanların her bakımdan her güzeli, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz'e, yıldızlar kadar parlak olan sevgili aline ve ashabına bunları sevenlere, izlerinde gidenlere, İslamiyet'in muzafferiyeti için şehit düşenlere olsun, inşallah.

     

    "Es-Selamü Aleyküm" Pek muhterem babacığım ve anneciğim.

    Gönül dolusu sevgi; hürmet ve hasretle kucaklaşır, muhabbetlerimle her iki ellerinizden öperim.

     

    Ayrıca Hüseyin abime, Yüksel ve Gülsen kardeşlerime, muhterem dedeme, anneanneme, teyzeme, dayılarıma, yengelerime ve halalarıma ayrı ayrı selam eder, sevgi ve hürmet ile büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. Cümle Ümmet'i Muhammed ile birlikte sizlerinde sağlık, sıhhat, saadet ve metanet üzere olmanızı Rahman ve Rahim olan Rabb'imden can-ı gönülden niyaz ederim.

     

    Muhterem babacığım ve anneciğim, bu mektubu son ebedi yolculuğumuz olan Allah'ın huzuruna çıkmadan önce yazmış bulunuyorum. Yüce Mevla'm sizlere sabır ve dayanma gücü versin. Benim ve sizlerin başına gelen her ne ise, Cenab-ı Mevla'mızdan gelmiştir. Onun için sabır edin, şükredin ki, geçmiş ve gelecek günahlarımız, Mevla'mın vermiş olduğu musibetlerle temizlensin.

     

    Aksi halde sabır etmezsek, Mevla'mızın daha çok musibet belaları üzerimize gelir. Onun için hiç üzülmeyin. Çünkü Yüce Mevla'mız bir Ayet-i Kerime'de şöyle buyurmaktadır: "Kullarımdan birisine bedeninde veya malında veya evladında bir musibet yönelttiğim zaman, sonra da o da güzel bir sabır ile karşılarsa, kıyamet günü onun için mizam kurmak veya onun için defter açmaktan haya ederim." Durum böyle olunca bizlere güzel bir sabır ve şükretmek düşüyor.

     

    Yine Yüce Rabbimiz "Ben musibetleri sevdiğim kullarıma veririm" buyurmaktadır. Böyle olmasaydı Yüce Peygamberimiz musibetleri vermezdi. Hatta Yüce Peygamberimize (S.A.V.) Efendimiz duasında şöyle diyor: Ya Rabb bana yakın ver ki, musibetler bana kolay ve hafif gelsin.

     

    "Rivayet ediliyor ki, Süleyman (Aleyhisselamın) oğlu vefat etti, Süleyman (A.S.) bundan dolayı çok üzüldü. Bunun üzerine iki melek kendisine geldi. Birisi dedi ki: "Ben tohum ektim, biçecek zaman geldiğinde buradan bir adam geçti, ziraatımı mahvetti" Bunun üzerine Süleyman (A.S.) diğerine sordu: "Sen ne diyorsun?"

     

    O da dedi ki: "Ben caddeden yürüyordum, ziraatin üzerine geldim. Sağa ve sola baktım ki, yol ziraatın önünden geçiyor." Süleyman (A.S.) ziraatin sahibine: "Neden yola ektin, bilmez misin, millet için yol gereklidir." Ziraat sahibine de: "Sen niye çocuğa üzülüyorsun, bilmez misin ki ölüm ahiret yoludur?" dedi Süleyman (A.S.) gafletini anladı, Rabbine tövbe etti.

     

    İşte babacığım ve anneciğim, sizlerde sakın üzülmeyiniz. Yüce Mevla'mıza sabır ve şükrediniz. Bizim için böylesi daha hayırlıdır belki, bunu bilemeyiz. Mevla'mız günahlarımızı affeylesin inşallah.

     

    Peygamberlerden bir tanesi Rabbine şikayette bulunarak dedi ki; "Ya Rab... Mümin kulun sana itaat ediyor. Günahlardan uzaklaşıyor, sen ondan dünyayı alıyor, ona bela veriyorsun. Kafir kulun günahkar oluyor. Sen ondan belayı uzaklaştırıyorsun. Dünyayı onun için yayıyorsun. Bu nasıl olur?.. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, o peygambere vahy göndererek, buyurdu: "Kullar benim. Bela da benimdir. Her birisi benim hamdimde tesbih eder. Mümin kulumun üzerinde günahlar olur. Ben dünyayı ondan alır, belayı veririm.

     

    Bela o kulun günahlarının kefareti olur. Ta ki, benim huzuruma gelinceye kadar. Huzuruma geldiğinde de sevaplarının mükafatını ona veri-rim. Kafirin de sevabı olur. Onun rızkını genişletirim. Belayı ondan uzaklaştırırım. Sevaplarının mükafatını dünya ile ona veririm. Ta ki, benim huzuruma gelinceye kadar. O zaman da günahları ile cezalandırırım."

     

    İşte böyle babacığım ve anneciğim. Sizler ne kadar çok sabrederseniz, ben de ebedi istirahat hanemde huzurlu ve rahat olurum, inşallah. Bir Hadis-i Kutsi'de şöyle buyrulmaktadır: "Ey insanoğlu! belama sabreden benden razı olmuş olur. Sabretmeyen, nimetlerime kanaat getirmeyen kendine başka "Rabb" arasın. Ey insanoğlu! Belama sabreden benden razı olur."

     

    Sizlerin sabredeceğini biliyorum. Eğer beni biraz seviyorsanız sakın ağlamayınız, üzülmeyiniz, Çünkü Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor: "Ölümü üzerine yas tutulan kimse, kıyamet gününde bu yüzden azaba uğratılır."

     

    Sizler de benim azap, görmemi istemiyorsanız sakın ağlamayın ve yas utmayın, beni ebedi istirahat hanemde rahatsız etmeyin. Dualarınızla beni rahatlatın. Sizler ne kadar sabrederseniz beni o kadar sevindirmiş olursunuz. Dualarınız için şimdiden Allah (c.c.) sizden razı olsun, "inşallah". Muhterem babacığım ve anneciğim.. Yüce Mevla'mız nasip et ki, sizleri son olarak görmeyi biz aciz ve garip kullarından esirgemedi. Sizlere ziyaretle söylemek nasip olmayan helalleşmemizi artık burada yazmak istiyorum.

     

    Canım babacığım ve anneciğim, biliyorsunuz ki, babanın ve annenin hakkı evlatlar üzerinde çok büyüktür. Ben oğlunuzu bu yükten kurtarın ve hakkınızı helal ediniz ki, bizler de Mevla'mızın huzurunda perişan olmayalım. Ayrıca dedem, anneannem, teyzem, dayılarım, yengelerim, halalarım, Hüseyin abim, kardeşlerim Yüksel ve Gülsen de üzerimde olan haklarını helal etsinler. Beni soran, seven akraba ve Müslüman kardeşlerimizle de benim için helallesin. Beni bu büyük yükten kurtarın. Benim hakkım varsa hepinize helal olsun.

     

    Muhterem babacığım ve anneciğim, Cenab-ı Mevla'mız sırasıyla hepimizi huzuruna alacak. Sizler sabr ve şükrederseniz, orada inşallah beraber olacağız. Yüce Rabbimiz cümle ümmeti Muhammed ile birlikte bizleri de dergahına kabul, rızasına mazhar, Yüce Peygamberimiz (S.A.V.) şefaatine nasip edip, ebedi saadete ulaşmak nasip eylesin inşallah.

     

    Muhterem babacığım ve anneciğim, burada aciz satırlarıma ve mektubuma son verirken Cenab-ı Allah (c.c.)'m rahmeti, mağfireti, af, feyz ve bereketi, Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin şefaati sizlerin ve cümle ümmetinin üzerine olsun, inşallah. Allah (c.c.)'a emanet olunuz.

     

    Ölüler için yapılan dualar, nurdan yapılmış tabakalarla onlara takdim edilir. (Hadis-i Şerif)

    Ölümü üzerine yas tutulan kimse, kıyamet günü bu yüzden azaba uğratılır. (Hadis-i Şerif)

    Ölüye, kendisinin üzerine yas tutulması sebebiyle, kabirde azap olunur. (Hadis-i Şerif)

     

    Yüce Rabbimize kavuşuyoruz. Onun için bizler üzülmüyoruz. Sizler de üzülmeyin.

     

    Aciz ve garip oğlunuz

    SELÇUK DURACIK

    Haziran 1983

     

     

     

     

    Hepside Hakk yolunda kurban olmuş yiğitlerimiz abilerimiz.

     

    Ruhlarına Fatiha...


  4. Ehli kalendar;

     

    Bana Türk-İslam ülküsünü açıklar mısın? Oradan buradan duyduğun, okuduğun, alıntıladığın cümlelerle değil. Kendi kafandakilerini...

     

     

    İki üç cümle ile anlatılmaz o Seyyid Ahmet Arvasî'nin Türk İslam ÜLküsünü okumanı tavsiye ederim.

     

    Türkeş ABD ajanıdır, önce dost görünmüş sonra arkadan hançerlemiştir, Karayalçın ile laiklik mitingleri yapmış(şimdiki cumhuriyet mitingleriyle aşşağı yukarı aynı ki şimdiki cumhuriyet mitinglerini finanse edenlerde belli Türk Metal) , Nazım Hikmetten şiirler okumuştur parti kongrelerinde. Bu yüzden parti içinde ayrışma yaşandı zaten.

    Türk İslam ülküsünden İslam bölümünün çıkarılmasında büyük etken soğuk savaşın sona ermesi Komünizm tehlikesinin dağılması İslam tehlikesinin(!) belirginleşmesidir, bu durumda ABD de Türkeş aracılığıyla emellerini gerçekleştirmeye çalıştı.Zaten Erbakan ve partisi ile İslamcılık konusunda yarışamayacağını düşünmeye başlamışlardı.

     

     

    Kısacası özü güzel olandır Türk İslam ülküsü lâkin, başdaki şahıs, adam gibi adam olmadığı için yazık oldu...

     

    Ülkücü Şehidler'in ruhuna el fatiha...


  5. Allah(c.c.) Ku'an da hayvandan aşşağı diye hitap ettiği taklitçilerden etmesin beni. (AMİN)

     

    Büyük Doğu mefkuresinde aynı Osmanlı'nın ışık saçan dönemlerinde olduğu gibi batı tarzı müzik yasaktır. Bizim batıdan alacağımız, ilim dışında hiç bir zerre ve hiç bir mevzu yoktur.

     

    Allah'ın hakaretine nail olmuş taklitçilerden olmaya karşı gene Allah'a sığınırım.


  6. Ben ülkücüyüm diyen birisinin, işlemiş olduğu suç/hata ülkücüleri töhmet altında bırakmaz. Keza; ben müslümanım diyen birisinin yaptığı suç/hata, müslümanları töhmet altında bırakmaz.

     

    Bunun en yakın ve sıcak örneğini H. Üzmez meselesinde yaşamadık mı? Müslüman kimliğiyle/söylemiyle ön plana çıkan birisinin yapmış olduğu/bir şekilde alakadar olduğu (ki kesin yapmıştır da demiyoruz) eylemi;

     

    Bütün müslümanlara reva gören zihniyeti görmüyor muyuz? Sanki malum şahıs veya her hangi bir şahıs o suçu müslümanlar adına işliyor, gerçekleştiriyor.

     

    Peygamberler haricinde kimse hatasız, günahsız değildir (hatta bazı Peygamber bile hata yapmıştır). Herkes suç işler, günaha girer, harama batar. Tüm mesele benim adamım, senin adamın anlayışından uzak durmaktır.

     

    Bilmiyorum, benim görüşlerim bu doğrultadır.

     

    (Fakat ne olursa olsun, Metin Yüksel'in şehadeti gölgelenemez/inkar edilemez)

    ...

     

     

    Allah razı olsun abi, duygularıma tercuman olmuşsun.

     

    Üslubuna hayranım...


  7. 23 subat 1979 yilinda, ulkucu isciler dernegi baskani Ahmet Bilir ve vefa lisesi ulkuculerinin lideri İhsan Barutcu basta olmak uzere bir grup fasist tarafindan cuma namazindan ciktiktan sonra fatih camisinin avlusunda yuzlerce kisinin onunde silahsiz iken kursunlandi Metin.

     

    Katil zanlilarindan İhsan Barutcu hali hazirda MHP İstanbul il baskanidir.


  8. Şehid Metin Yüksel

     

    Müslüman gençliğin teşkilatlanması ve bilinçlenmesinde büyük rol oynayan Metin Yüksel genç yaşına rağmen İslamî hareket içerisinde kendini hissettiriyordu. Birçoklarının lafta kalan söylemlerinin gerçekleşmesi için çabalıyordu. O dönemde davaları uğrunda bir araya gelmiş birçok genç eylemden eyleme koşuyordu oysa Metin organize olmadan bir şey yapılamayacağının bilincindeydi. Bu amaçla İslamcı akımın en hareketli teşkilatı olan Akıncılar'ın Fatih temsilciliğini kurdu. O sırada henüz 19 yaşındaydı. Kendinden yaşça büyük arkadaşları onun teşkilatına girmeye tereddüt bile etmedi. Metin Yüksel tarafından kurulan Fatih Akıncıları kısa sürede yaptığı işlerle tüm İstanbul'da adından söz ettirmeye başladı.

     

     

    Akıncı Gençler düzenledikleri mitinglerde haksızlıkları haykırırken diğer taraftan yardıma muhtaç ailelere yakacak ve giyecek yardımında bulunma gibi hayır işleri tertipliyorlardı. Muhtaç ailelerin sağlık ihtiyaçlarıyla da ilgilenen Fatih Akıncıları sadece bir eylem teşkilatı değil, zorda kalanlara yardım elini uzatan bir dernek haline gelmişti. Metin Yüksel diğer arkadaşlarından farklı olarak dış dünyada ki İslami akımlarla yakından ilgileniyor bu konuda çeşitli toplantılar düzenliyordu. Filipinli Müslümanlar için yaptığı dayanışma gecesi bunun örneklerinden sadece birisidir. Metin Yüksel düzenledikleri eylemler için kendi eliyle çizdiği afişler de hazırlıyordu.

     

    70'li yıllar karışık olduğu kadar da şiddetin yoğun yaşandığı dönemdi bütün insani yönlerine rağmen Fatih Akıncıları da o dönemin şiddetini hissediyordu. 80 öncesinin ruhunda vardı bir hareketlilik, bir eylem severlik gençler hiç boş durmuyor bir gün mitinglerin afişlerini yapıştırıyor, bir diğer gün duvarlara yazı yazıyorlardı. Okullarda doğru dürüst ders yapılmıyordu. Bilinmeyen nedenlerle her gün bir kahvehane taranıyor herkes bir taraf olmaya zorlanıyordu. Fatih Akıncıları tüm bu kargaşanın ortasında buluverdiler kendilerini ruhlarında yatan şey kavgaydı ama bunu kendileri istemedi birileri itti onları bu karmaşanın içine onlarda ses çıkarmadı. Daha 17'sinde 18'inde buldular kendilerini bu kavganın içinde...

     

    Akıncılar Fatih'i kurtarılmış bölge ilan ettiler. Oysa Metin kurtarılmış bölge diye ilan edilen bu bölgede komünistler tarafından pusuya düşürülüp yaralanacaktı. Yıl 1977'di ve Metin o sırada sadece 19 yaşındaydı. Kısa sürede iyileşen Metin Yüksel tekrar hareketli ortamın içine attı kendini...

     

    22 Şubat 1979 günü Metin Yüksel ve arkadaşları İzmir'de komünist işgali altındaki İran konsolosluğunu basıp konsolosluğu Müslümanlara teslim etmişti. İzmir'den dönen Metin Yüksel ve arkadaşları sabah vakti İstanbul'a ulaştılar. Tarih 23 Şubat 1979 günlerden Cumaydı. Derneklerinde bir müddet dinlenen Akıncılar Cuma Namazına gitmek için hazırlandılar. Ancak bir önceki gün Fatih'te yaşananlardan haberleri yoktu. Metin Yüksel'in şehadetinden bir gün önce Fatih'te hareketli saatler yaşanmıştı. Fatih Ülkücüleri adı verilen bir grup Akıncılardan bir genci ağır yaralamış birçok kişiyi de dövmüşlerdi.

     

    Ülkücü-Akıncı kavgasından dolayı o gün Fatih çok gergindi. Buna rağmen Metin ve arkadaşları silahsız olarak camiye gittiler. O sırada 40 kişilik Ülkücü bir grup silahlı olarak camiye geldiler. Durumu fark eden arkadaşları Metin'i camiye girmeme hususunda uyardılar. Ancak Metin bu uyarılara aldırmayarak camiye girdi ve Cuma Namazı için cemaate katıldı. Namaz bittiğinde Metin ve arkadaşları caminin arka kapısından çıktılar. O sırada avlunun ortasında pusu kurmuş felaket beklemekteydi. Bu felaketten habersiz olarak avlu çıkışına doğru yürüyen Metin'in arkasından birinin seslendiği duyuldu. Metin'in karşısında eli silahlı caniler durmaktaydı ve Metin gayet başı dik bir şekilde onların karşısında duruyordu. Biraz sonra Ali Bilir ve İhsan Bal isimli Ülkü Ocaklarına üye şahıslar tarafından Metin'e ateş edilmeye başlandı. Bu arada diğer ülkücülerde Metin'in arkadaşlarına doğru ateş etmeye başladılar. Metin ikinci kurşundan sonra yere uzanıyor ve kelime-i şehadet getiriyordu. Bunu gören ülkücüler Metin Yüksel'in kafasına bir kurşun daha sıkıp Metin'i orada şehid ediyorlardı. Metin'in oluk gibi akan kanları, Fatih Camii'nin avlu taşlarını kıpkırmızı yapmıştı.

     

    Görgü şahitleri, hadiseden sonra Cuma'dan çıkan cemaati yanıltmak için, katillerin ALLAH-u Ekber diyerek kaçtıklarını belirtiyor.

     

    Ne var ki al kanlara bulanan gencin Metin Yüksel olduğunu cami cemaat'i anlayıncaya kadar katiller çoktan kaçıyorlar.

     

    Maddileşen günümüz dünyasında, yüce idealler uğruna en aziz varlığını hiç çekinmeden veren Metin Yüksel günümüz Müslüman gençliğine verilecek en iyi örneklerden birisidir...

     

    Rabbimiz Şehid Metin Yüksel' i ve onun yolunda giden tüm mü'minleri Firdevs'inde buluştursun inşALLAH.

     

    Ey iman edenler! Düşman bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat gösterin, kaçmayın. ALLAH?ı çok anınız ki kurtuluşa eresiniz. ALLAH ve Resulüne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz. Yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz gider. Sabrediniz; şüphesiz ALLAH sabredenlerle beraberdir. (Enfal, 45 ' 46)


  9. Baran dergisi her ne olursa olsun yani İBDA, temas ettikleri mesele çok mühimdir ve bu davalarında haklıdırlar. Seçimle olacak iş değil. Bugün yavşamış bir zihniyet... Ancak yarın daha sert ve tam bir büyük doğu zihniyeti karşısında yapacakları tek şey silahı tankı alıp ev basmak olacaktır. Seçim değil başka bir şey! Adını koymak istemiyorum ancak başka birşey! Nedir o? en basiti çığlıkların kulakları sağır edeceği mitingler. Ne istediğimizi anlatacak birileri... Yani dava satıcısı işporta gazetelerdeki yazarlar ve zümrelerden başka birileri...

    Üstad bir konferansında anlatırken birisi bağırıyordu ya GELİYOR GELİYOR diye... Hayır o gelmedi ancak yumruğunu sıkan ve dişlerini kasılmaktan ayıramayan bir nesil geliyor mu?

    Kusuruma bakmayın ben tanıdığım hiçbir cemaatten ve gruptan bu müslümanların geldiğini görmedim.

    Peki ya kızlarımızı ve kardeşlerimiz? Onlar ne olacak bu geçen süre zarfında? Meçhul!

    Bize düşen onları kollamak, onlara uzanan eli kırmak, kafaları taşlamak, dilleri jiletlemektir. Ancak hepsini atınn bir yere: Sabır ve DUA!

    Bu yazıyı başlık altında açan ve bu konuyu tekrar gündeme getiren gönüldaşıma selam ediyorum. Şimdilik sabır gönüldaş. 2 kişi silahlanıp hak ararsa 50milyon mümin kıskaça girer ve erir gider. Aman dikkat aman sabır!

    HAKKINI YEDİREN HEM HAKKINI KAYBEDER HEM DE ŞEREFİNİ - HZ. ALİ(R.A)

     

    Gençsiz, hamsın, pişmedin, tıpkı benim gibi, düşüncelerin oturmadı yerine.

    Müslüman Türk'ün memleketinde İhtilal yapılmaz, Üstad'ı okumaya devam et anlayacaksın beni...

×
×
  • Create New...