Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

yavuzlenk

Editor
  • Content Count

    279
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by yavuzlenk


  1. islam aleminde cenab-ı hakkın emri olan ittihad ve ittifakı sarsıp yok eden en büyük amil şia'dır...

    asırlarca devam ettikten sonra nispeten küllenmiş olan bu kadim fitne,İRAN İSLAM inkılabıyla birlikte yeniden alevlenmiş ve başta Türkiye olmak üzere İslam alemini yeniden sarsmaya başlamıştır...

    Şia'daki bu canlandırmanın asıl hedefi,Sünni Alem'in lideri olma şansının hala tek sahibi olduğu Türkiye'dir.Düşman oyununu bir blardo mantığı ile oynamaktadır.İran birinci top,Türkiye ise ikincisi...

    Türkiyede'ki birçok İran güdümlü kalemşör memleket gençliğini ifsat etmekte ,saf ehli sünnet akaidini sarsmaya çalışmaltadır.

    Ayrıca İran,mahud inkılabından sonra tarih misyonuna dönerek ülkemiz dahilindeki alevileri tahrik ve organize etmeye başlamıştır.Nedense hiçbir zaman gayri müslimlere karşı bir hareketi görülmemiş olan İran'ın bu husustaki gayretkeşliği calib-i dikkattir.

     

    İRAN,İslam aleminin içinde bir fitnedir...Fakat görülüyor ki afaki beyinleri etkilemeyi becerebilmiş...


  2. Ben niyesini, nasılını değil, bu işlerin neticesinde görünen vaziyetleri dile getirmeye çalıştım. Niyesini, nasılını bilemem ama, neticelerinin belgeli kısımları ortada. En azından 1.meclis zabıtları yerli yerinde. Erzurum kongresinin tutanakları, Sivas kongresinin tutanakları filan.... Ha bu arada, tafsilata girmiş değiliz. Tafsilatın yanında bu ne ki... Bir kanıtta, taksimdeki yanyana üç heykel...

    zaten tafsilata girince(daha önce başıma geldi)siteniz kapatılıyor...

    niyeleri,nasılları bilmek lazım..neticelerde mühimdir fakat ben haticeye de bakalım derim..yanlış anlamayalım:)


  3. şuan bu eseri okumaktayım bende...gerçekten kitabı okurken sinirlenmemek elde değil...koskoca imparatorluğu kendi şahsi menfaatleri uğruna uçurumlara sürükleyen softa sadrazamları ve ceylan peşinde at koşturmaktan başka birşey bilmeyen padişahları okudukça 13 günde sina çölünü aşan Yavuz Sultan Selim'İ hatırlıyorum ve nereden nereye diyorum...

    Yeniçeri ocaklarının o melun hallerini okudukça seferlerde dallardan meyve alıp yerine para koyan yeniçeriyi hatırlıyorum...

    Moskof tehlikesini göre göre bir evliya çelebi görmüş...


  4. Lâtin harflerini kabul edemeyiz

     

    Kâzım Karabekir

     

    Kâzım Karabekir Paşa bu görüşlerini 2 Mart 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı konuşmada belirtmiştir. Daha sonra hayli tartışmalara konu olan Paşa’nın bu görüşlerini biz 3 Mart 1923 tarihli Vakit, Tanin ve Akşam gazetelerinden derledik.

    Bu mesele maarife taalluk ettiği için bizim kongremiz iştigal edeceği mesailin haricindedir. Fakat çok zamandan beri bu mesele zaman zaman ortaya atılmaktadır. Bendeniz de bu işle sonuna kadar uğraştığım için müsaadenizle birkaç söz söyleyeyim. Bu fikir bir zamanlar Avrupa’da herc ü merci mucib oldu. Bu cereyan evvela orda başladı. “Bizim İslâm hurûfatımız asla kâfi değilmiş, binaenaleyh Lâtin hurûfatı isti’mal edilmeli imiş.” Orada bazı arkadaşlarımız bu fikrin mürevvici (taraflısı) oldular. Fakat neticede bunun felaketli olduğunu anladılar ve pişman oldular. Bu fikrin müthiş bir felaket olduğunu Arnavut kavmi de pek geç olarak anladı. Maattessüf arzederim ki Azerbaycanlı arkadaşlarımız da bu felakete bugün düştü. Bu hususta hususi olarak bizden de fikir soranlar oluyordu.

    (…)

    Binaenaleyh bugün bir kuvvet vardır ki o kuvvet bütün cihana karşı şu propagandayı yapıyor: “Türk yazısı güçtür, okunmaz!” Bendeniz bu mesele ile bizzat uğraştım ve Arnavutluk ihtilali içinde bulundum. Acaba bu Lâtince kabul edilebilir mi? Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer. Her şeyden sarfı nazar (her şey bir yana) bizim kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihlerimiz, yazılarımız ve binlerce cilt eserlerimiz bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka bir şekilde olan hurûfu kabul ettiğimiz gün en büyük bir felakete maruz kalacağız. Ve böylece derhal bütün Avrupa’nın eline güzel bir silah vermiş olacağız. Bunlar âlem-i İslâm’a karşı diyeceklerdir ki Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hıristiyan olmuşlardır. İşte düşmanlarımızın çalıştığı şeytankârâne fikir budur.

    Arkadaşlar kucaktaki çocuklardan başlayan birçok, yüzlerce yetim bugün şark cephesinde asker arkadaşlarımızın bizzat kendileri ve aileleri tarafından okutuluyor. En gabi bir köylü çocuğuna bile biz bir ilâ üç ay arasında kendi hurûfatımızı ve gazetelerimize okutabiliyoruz. (Alkışlar)

    Binaenaleyh bizim hurûfatımız okunmaz değil, belki hurûfatımız dünyanın en güzel şeklidir. Hiçbir lisanda hurûfatımız kadar güzel en temiz, manzarası sevimli bir yazı değildir. İkinci bir nokta daha var: Bendeniz ecnebilerle iki sene Harb-i Umûmi’de beraber çalıştım. Yazımız öyle kısadır ki onlarla aynı şeyi kerşı karşıya not ederken ecnebiler bir sahife yazıncaya kadar ben on sahife yazar ve işimi bitirirdim. Almanca, Fransızca hurûfat hep böyledir. Sonra bizim dilimizi ifade edecek hiçbir Lâtin hurûfu yoktur. Bugün Fransızca hurûfu o kadar karışıktır ki, bizim dilimizi kabil değil terennüm edemez. Bu mesele inceden inceye tetkik edilmiştir. Binaenaleyh istirham ediyorum. Zararlı olan şeyin zararını bilhassa Müslüman bir kavim çekmiştir. Bu gibi meseleleri bırakalım. Böyle fikirler içimize girmesin. Sonra da büsbütün lâl ü ebkem (şaşa kalmış) olur, âlem-i İslâmı üzerimize hücum ettiririz. Ve bunun neticesi olarak kendi aramızda birbirimizi yeriz. Gerçi bu teklif hiç şüphe etmiyorum ki samimiyet ve hüsni niyetle yapılmıştır. Fakat başka taraflardan da pek fena fikirler içimize zerkediliyor. Bunlardan kendimizi sıyanet edelim. (Alkışlar)

    Vakit, Tanin, Akşam, 3 Mart 1923


  5. Said Nursi Hazretlerinin Naaşının çalınması hadisesini bilmeyenler olabilir..ve bilinmesi elzem bir olaydır..elimden geldiğince olayı kaynaklara bağlı olarak izah etmeye çalıştım...

     

    22 mart 1960 Salı günü…

    Urfa ipek palas oteli.

    said nursi 27 numaralı odada hasta yatmakta.

    Talebeleri başında nöbet tutmakta.

    Nöbet sırası bayram yüksele gelmiştir.

    Saat 02.30-03.00 sıralarında başucunda bayram yüksel

    ‘Üstat iyileşti galiba elhamdülillah uykuya daldı’

    Diyerek üstünü örtüp sobayı yakıyor.

    Evet bediüzzaman dalmıştı hem de çok derinlere.

    ***

    23 mart 1960 Çarşamba…

    Saat 03.00

    Sahur vakti diğer talebeler Zübeyir Gündüzalp… Geldiler.

    Sabah yaklaşmakta idi.

    Sabah namazı çınlıyordu Urfa minarelerinde.

    Hepsi üstadın kalkıp sabah namazı vakti girdi mi diye sormasını

    Bekliyorlardı.Fakat…

    Üstat kalkmıyor,namaz vaktini sormuyordu.

    Sabah vaiz Ömer efendi çağrıldı.

    Gelip nabzını tutunca yaşlı gözlerle Allah rahmet eylesin diyebildi.

    Vefat haberini alan binlerce Urfalı otelin önüne akın etti.

    Bütün illere telgraflar çekildi.

    Mehmet hatiboğlu ve diğer Urfa ileri gelenleri üstadı dergahta yıkayacağız

    Ve oraya defnedeceğiz diye karar aldılar.Haberi alan Türkiye’nin her yerinden onbinlerce insan sel dalgası gibi Urfa’ya aktı.Naaş ulu camiye getirildi.

    Gece cenaze camide kaldı.Sabaha kadar hatimler dualar yapıldı.Cami gelenlerle dolup taşıyordu.

    Cenaze Cuma günü kaldırılacakken bilahare fazla tahacüm olmaması ve emniyet mülahazasiyle Perşembe günü ikindiden sonra kaldırılmasına karar verildi.

    Vali şerafeddin atak halilürrahman camiinde kabrini hazırlattı.

    Yeri gelmişken bu türbe hakkında urfada dolaşan bir rivayete göre şeyh Müslim diye biri

    1954 yılında kendisi için bu iki kubbeli yeri yapıyor,sonra rüya aleminde ‘sen kendine başka yer yap,buranın sahibi vardır,o gelecektir’ deniyor.

    Bunu üzerine şeyh burayı boş bırakıp kendine başka bir türbe yapıyor.

    Cenaze namazı ulu camide onbinlerce insanın iştirakiyle kılındı.

    Okullar tatil gibi,dükkanlar kapalı,sokaklar bomboş…

    Camiden dergaha olan 1 kilometrelik yol iki saatte alınabildi.

    Said’ül meşhurun tabutu eller üzerinde dergaha getirilip iki kubbeli lahde defnedildi.

    Allah rahmet eylesin.

    ***

    Said nursinin ölüm anını ve defnini anlattık.

    Mezarı Urfa’da idi.Ta ki 27 mayıs inkılabına kadar.

    Şimdi mezarında bile rahat bırakmadıkları saidin

    Nasıl mezarından çıkarılıp gece vakti uçakla bilinmeyen bir yere

    Doğru götürüldüğünü anlatacağız.

    Zira buraları iyi okuyunuz.

    Yapılan saygısızlığın ne denli büyük olduğuna şahit olacaksınız.

    ***

    27 mayıs inkılabı ile demokrat parti hükümeti yassı adaya dolduruluyor.

    Türkiye milli birlik idaresi altında reisicumhur cemal gürsel, Alparslan Türkeş başbakanlık müsteşarı olmuştur.

    ***

    11 temmuz 1960 pazartesi günü Urfa valisi Necdet yalçın ile doğu bölgesi kolordu kumandanı askeri bir uçakla Konya’ya gelirler.

    Konya da muallim olan said nursinin kardeşi Abdülmecit ünlükul o gün bir memurla vilayete çağrılır.

    Kendisine:

    -kardeşin Said efendinin cenazesini urfadan nakledeceğiz.siz istemiş olacaksınız

    —benim böyle bir isteğim yok.

    —uzatma, imzala şurayı.

    (eşref edip, bugün,22 aralık 1967)

    Abdülmecit ünlükul’un muzaffer aslan’a anlattığına göre,cemal tural ile askeri bir uçakla urfaya gelirler.

    Urfa askeri birliğinde karşılarlar onları. cemal tural kendilerini karşılayan albaya –bu zat saidin kardeşidir, istirahatını temin edin,soran olura subaylardan birinin babası deyin-

    Diye emreder.

    ***

    O gün bir subay da Urfa’dan Diyarbakır’a giderek galvanizli bir tabut yaptırıp getirmiştir.

    ***

    12 temmuz 1960 Salı saat 00.30…

    Askeri kuvvetler urfaya gelir.

    Şehir sessizdir.Ortalık da kimse yoktur,herkes uykudadır.

    Şehrin tüm mühim yerleri askerler ve zırhlı araçlar tafaından tutulmuştur.

    Saat 01.00’de halilürrahman camii sıkı bir kordon altına alınmıştır.

    Askerler bediüzzamanın kabrinin bulunduğu iki kubbeli yerin üst pencerelerini,demir Parmaklıkları kırarak içeri girerler.

    Ellerinde balyozlarla mezarı parçalamaya başlarlar.(yılmaz büyükerşen dünya 20 temmuz 1960)

    Naaş bozulmadan çıkar.

    111 gün sonra açılan kabirde merhumun naşı hiç bozulmamış,yalnız kefeni

    Biraz sararmıştır.

    Kardeşi ağlamaktadır.

    Galvaniz tabutun kapağı lehimlendikten sonra uçağa koyarlar.kardeşiyle birlikte uçak uçar.(eşref edip bugün 22 aralık 1967)

    Emekli pilot astsubay âli Demirel’in anlattığına göre pilot astsubay Ahmet kırlay’ın kullandığı C 47 askeri uçağı afyon havaalanına iner.

    Tabut oradan askeri bir vasıta ile kardeşi ile beraber dinar, baladız üzerinden Isparta istikametine götürülür.

    ***

    Bu naaş hadisesi 17 temmuz 1960 tarihli ve 12.914 sayılı cumhuriyet gazetesi

    Şunları yazıyor:

     

    SAİD NURSİNİN CESEDİ ISPARTAYA DEFNEDİLDİ

     

    Cesedin nereye gömüldüğü hakkında hiçbir açıklama yapılmadı.

    Halen Isparta topraklarında gömülü olan said nursinin cesedinin

    Gömüldüğü yeri yeminli birkaç şahıstan başka kimse bilmiyor.

    Nurcubaşının gömülü bulunduğu meçhul yer gece-gündüz sivil polis

    Tarafından kontrol altında tutulmaktadır.

     

    ***

    Kardeşinin anlattıklarına göre kabrin nakil sebebi kabrin şark ahalisi

    Ve güney sınırdan kaçak ziyaret edenler olması.

    Güya bu sebepten ötürü doğuda bir kargaşa çıkmasından endişe edilmiş.

    Ve kendisine zorla onay imzası attırılmış.

    ***

    Bediüzzaman ise vefatından 37 yıl önce 1923 yılında neşrettiği

    -Lemaat- adlı eserinde vefat tarihini ve mezarının yıkılacağını

    Bildiriyordu.(EDDAİ sözler s.737)

     

    (Tarihçe-i hayat,Necmettin Şahiner Said Nursi,Dönem Gazeteleri,Mektubat)


  6. üstadın inönü'ye olan derin muhabbetini kitaplarından da görüyoruz...

    bu arada inönü hakkında bir devlet adamının şu sözlerine yer vermek istedim...

     

    İsmet Paşa,kısa boylu kara kuru bir adam.Hiç çekiciliği yok.Bir insan ne kadar ufak tefek ve silik olabilirse o da öyle.Sanki dikkat çekmemek için özel bir deha sahibi.Mustafa Kemal’in kimselerin unutamayacağı,İsmet Paşa’nın da kimsenin hatırlayamayacağı bir yüzü var.

     

    Ernest Hemingway

×
×
  • Create New...