Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Deveran

Bediüzzaman Said Nursi Den Sözler

Recommended Posts

İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levâzımatı, Malikü’l-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o levazımatı, cehlinden dolayı tamamen bu hayat-ı faniyeye sarf

ediyor. Halbuki, o levâzımattan lâakal onda biri dünyevî hayata, dokuzu hayat-ı bakiyeye sarf etmek gerektir. Acaba birkaç memleketi gezmek için hükümetten yirmi dört lira harcırah alan bir memur, ilk dahil olduğu memlekette yirmi üç lirayı sarf ederse, öteki yerlerde ne yapacaktır? Hükümete ne cevap verecektir? Böyle yapan kendisine akıllı diyebilir mi? Binaenaleyh, Cenab-ı Hak her iki hayat levazımatını elde etmek için yirmi dört saatlik bir vakit vermiştir. Çoğunu aza, azını çoğa vermek suretiyle, yirmi üç saat kısa ve fani olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saati de beş namaza ve baki ve sonsuz uhrevi hayata sarf etmek lazımdır ki, dünyada paşa, ahirette geda olmasın!

Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, s.189

Share this post


Link to post
Share on other sites

387950_310570885631836_159739670714959_1056266_298353061_n.jpg

Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve, imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alâllah" der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker."

 

"İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyleyse, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder."

23.söz

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mü'minin mü'mine en iyi duâsı nasıl olmalıdır?

Elcevap: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü bazı şerâit dahilinde duâ makbul olur. Şerâit-i kabulün içtimaı nispetinde makbuliyeti ziyadeleşir.

Ezcümle, duâ edileceği vakit, istiğfar ile mânevî temizlenmeli; sonra, makbul bir duâ olan salâvat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salâvat getirmeli. Çünkü, iki makbul duânın ortasında bir duâ makbul olur.

* Hem bizahri'l-gayb, yani gıyaben ona duâ etmek,

* Hem hadiste ve Kur'ân'da gelen me'sur duâlarla duâ etmek; meselâ,

"Allahım, Senden kendim ve onun için dünyada ve âhirette af ve âfiyet istiyorum." (en-Nevevî, el-Ezkâr, 74; el-Hâkim, el-Müstedrek, 1: 517.)

"Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azâbından koru." (Bakara Sûresi, 2: 201.) gibi câmi duâlarla duâ etmek

* Hem hulûs ve huşû ve huzur-u kalble duâ etmek,

* Hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra,

* Hem mevâki-i mübarekede, hususan mescidlerde,

* Hem Cumada, hususan saat-i icabede,

* Hem şuhur-u selâsede, hususan leyâli-i meşhurede,

* Hem Ramazan'da, hususan Leyle-i Kadirde duâ etmek, kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyyen me'muldür.

O makbul duânın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut duâ olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek, aynı maksat yerine gelmezse, duâ kabul olmadı denilmez, belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.

Mektubat, s. 270

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tevhid

tevhid, en ehemmiyetli ve en halavetli ve en yüksel bir vazife-i kudsiye ve bir fariza-i fıtriye ve bir ibadet-i imaniyedir.

İnsan bir yolcudur. Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış.

İnsan ve vazifesi

Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz olabilirsin.

İnsan ebed için yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u edebiyedir.

Dünya hayatı

Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.

Gençlik

Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslamiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik manen baki kalacak ve edebi bir gençlik kazanmasına vesile olacak.

Dünyada gençliğe muhabbet, yani ibadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi: dar-ı saadette edebi bir gençliktir.

Yalnızca Allah'a dayanıp güvenmek

Ey insan! Eğer yalnız Ona abd olsan, bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkaf etsen, aciz mahlukata zelil bir abd olursun.

Her kim kendisini Allah'a malederse, bütün eşya onun lehinde olur. Ve kim Allah'a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur. Allah'a mal olmak ise, bütün eşyayı terk ve her şeyin Ondan olduğunu ve Ona rücu edeceğini bilmekle olur.

Allah'a hakiki abd olan, başkalarına abd olamaz.

Madem her yer misafirhanedir. Eğer misafirhane sahibinin rahmeti yar ise, herkes yardır, her yer yarar. Eğer yar değilse, her yer kalbe bardır ve herkes düşmandır.

İmanın kazandırdıkları

Ey insan! Senin nokta-i istinadır ancak ve ancak Allah'a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak ahirete olan imandır. Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tavahhuş eder; vicdanı daima muazzeb olur.

İmana gel ki, elemden emin olasın. Kadere teslim ol ki selamette kalasın.

İnsan eğer kesrete dalıp kainat içinde boğulup dünyanın muhabbetiyle sersem olarak fanilerin tebessümlerine aldansa, onların kucaklarına atılsa, elbette nihayetsiz bir hasarete düşer. Hem fena, hem fani, hem ademe düşer. Hem manen kendini idam eder. Eğer insan-ı Kuran'dan kalb kulağıyla iman derslerini işitip başını kaldırsa, vahdete müteveccih olsa, ubudiyetin miraciyle arş-ı kemalata çıkabilir. Baki bir insan olur.

Dine hizmet

Dine hizmet ederken müspet hareket etmek ve menfi hareketlerden kaçınmaktır.

Bizim vazifemiz müspet hareket etmektir, menfi hareket değildir. Rıza-i İlahiye karışmamaktır. Bizler aşayişi muhafazası netice veren müspet iman hizmeti içinde her yıl bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli, belki yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan, bazen men olunduğum gibi men edileceğim. Onun için benim nur ahiret kardeşlerim, ehven-ü şer deyip bazı biçare yanlışçıların hatalarına hüçum etmesinler. Daima müspet hareket etsinler. Menfice hareket vazifemiz değil. Çünkü dahilde hareket menfice olamaz.

Nefis

Ey nefsim! Deme 'zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle şarhoştur.' Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşeri, fakr-ı insani değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.

Şeytanın mühim bir sinsi planı, insana kusurunu itiraf ettirmektir, ta ki bağışlanma ve Allah'a sığınma yolunu kapasın. Hem nefsi insaniyetinin enaniyetini tahrik edip, ta ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta kusur ve günahlarından takdis etsin..

Nefsini suçlayan kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, bağışlanma diler. Bağışlanma dileyen Allah'a sığınır. Allah'a sığınan şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse affa müstehak olur.

Güzel ahlak

İşte tahmin ederim ki, nasihlerin nasihatları şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlaksız insanlara derler: "Hased etme! Hırs gösterme! Adavet etme! İnad etme! Dünyayı sevme!" Yani, fıtratını değiştir gibi zahiren onlarca malayutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki: "Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz." Hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur."

İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı taleb ve hakeza şedid hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fani umûr-u dünyeviyeye tevcih etmek, fani ve kırılacak şişelere, baki elmas fiatlarını vermek demektir.

Hem gizli düşmanlarım, hem nefsim; şeytanın telkiniyle zaif bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlas ile hizmetime zarar gelsin. En zaif damar ve dehşetli mani', hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; zarurettir, mecburiyet var der, ruh ve kalbi susturur; doktoru müstebid bir hakim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilaçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise fedakarane, ihlasla hizmete zarar verir. Hem gizli düşmanlarım da bu zaif damarımdan istifadeye çalışmışlar ve çalışıyorlar. Nasılki korku ve tama' ve şan ü şeref cihetinde çalışıyorlar. Çünki insanın en zaif damarı olan korku cihetinde bir halt edemediler, i'damlarına beş para vermediğimizi anladılar.

Hastalığın hikmetleri

Ey hastalıktan şekva eden biçare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymetdar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen değil; Cenab-ı Hak, insanı yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf u reca ortasında ve hem dünya ve hem ahireti muhafaza etmek noktasında tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedi hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, ahireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor. Ezcümle, arkadaşlarımızdan -Allah rahmet etsin- iki genç vardı. Biri İlama'lı Sabri, diğeri İslamköy'lü Vezirzade Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde, samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarından sonra anladım ki; her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla, sair gafil ve feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kıymetdar bir hizmette ve ahirete nafi' bir vaziyette bulundular. İnşaallah iki senelik hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhatı için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum dünya itibariyle beddua olmuş. İnşaallah o duam, sıhhat-ı uhreviye için kabul olunmuştur.

İşte bu iki zat, benim itikadımca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kar buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip, gaflet ve sefahete atılsaydılar; ölüm de onları tarassud edip tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı; o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.

Diriliş

"Evvel yaratılışı düşünür. Der ki: Nutfeden alakaya, alakadan bir çiğnem ete, bir çiğnem etten ta insanın yaratılışına kadar olan oluşumumuzu görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki, yaratılışı inkar ediyorsunuz?.. O, onun misli, belki daha kolayıdır. Hem Cenab-ı Hak, insana karşı ettiği ihsanat-ı azimeyi kelimesiyle işaret edip der: "Size böyle nimet eden bir zat, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız." Hem işareten der: Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip inkar ediyorsunuz. Hem gökyüzünü ve yeri yaratan, gökyüzü ve yerin meyvesi olan insanın hayat ve ölümünden aciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terketmekle, bütün kısımlarıyla hikmetle yoğrulmuş yaratılış şeceresini faydasız ve boş yapar mı zannedersiniz? Der: kıyamet günü sizi diriltecek zat öyle bir zattır ki, bütün kainat O'nun emrine hazır askeri hükmündedir. Allah'ın ol emrine feyekûne karşı tam bir teslimiyet ile boyun eğer. Bir baharı yaratmak, bir çiçek kadar ona kolay gelir. Bütün hayvanatı icad etmek, bir sinek icadı kadar kudretine kolay gelir bir zattır..."

Ölüm

Ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşeri, fakr-ı insani değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor."

Samimiyet

Bu zamanda avam-ı mü'mininin tam itimad etmesi ve iman hakikatlarını tereddüdsüz ders alması için, öyle muallimler lazım ki; değil dünya menfaatlarını, belki ahiret menfaatlarını dahi ehl-i imanın menfaat-i uhreviyesine feda ederek o ders-i imanide her cihetle şahsi faidelerini düşünmeyip yalnız ve yalnız hakikatlara, rıza-i İlahi ve aşk-ı hakikat ve hizmet-i imaniyedeki şevk-i hak ve hakkaniyet için çalışsın. Ta her muhtaç, delilsiz kanaat edebilsin, bizi kandırıyor demesin ve hakikat pek çok kuvvetli olduğunu ve hiçbir cihetle sarsılmadığını ve hiçbir şeye alet olmadığını bilsin, ta imanı kuvvetlensin ve o ders ayn-ı hakikattır desin, vesvese ve şüpheleri zail olsun.

İhlas

Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, "Eyvah! Malımız harab olup, sa'yimiz heba oldu; şu güzel ve geniş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik." demeyiniz, feryad edip me'yus olmayınız... Çünki sizin herşey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükafatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zat-ı Zülcelal, sizi celb edip, yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almağa gidiyorsunuz.

Evet geçen baharın defter-i a'malinin sahifeleri ve hidematının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci baharda gayet şaşaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadir-i Zülcelal, elbette sizin de netaic-i hayatınızı öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir surette mükafat verecektir.

Ahireti unutanlar

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada aciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde mahkemen olan Mahşer'de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat Köprüsü'nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır? Bir adam sana yüz liralık bir hediye va'detse, yüz gün seni çalıştırır. Hulf-ul va'd edebilir o adama itimad edersin, fütursuz işlersin. Acaba hulf-ul va'd hakkında muhal olan bir zat, Cennet gibi bir ücreti ve saadet-i ebediye gibi bir hediyeyi sana va'd etse, pek az bir zamanda, pek güzel bir vazifede seni istihdam etse; sen hizmet etmezsen veya isteksiz, suhre gibi veya usançla, yarım yamalak hizmetinle onu va'dinde ittiham ve hediyesini istihfaf etsen, pek şiddetli bir te'dibe ve dehşetli bir tazibe müstehak olacağını düşünmüyor musun? Dünyada hapsin korkusundan en ağır işlerde fütursuz hizmet ettiğin halde; Cehennem gibi bir haps-i ebedinin havfı, en hafif ve latif bir hizmet için sana gayret vermiyor mu?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eğer şu fânî dünyada bekâ istiyorsan, bekâ fenâdan çıkıyor,

nefs-i emmâre cihetiyle fenâ bul ki, bâkî olasın.

Sözler

Share this post


Link to post
Share on other sites

Halbuki gençlik, eğer ehl-i kalb, ehl-i huzur ve aklı başında ve kalbi yerinde bulunan mü'minlerde olsa, ibadete ve hayrâta ve ticaret-i uhreviyeye sarf edilse, en kuvvetli bir vesile-i ticaret ve güzel ve şirin bir vasıta-i hayrattır. Ve o gençlik, vazife-i diniyesini bilip sû-i istimal etmeyenlere, kıymettar, zevkli bir nimet-i İlâhiyedir. Eğer istikamet, iffet, takvâ beraber olmazsa, çok tehlikeleri var; taşkınlıklarıyla saadet-i ebediyesini ve hayat-ı uhreviyesini zedeler. Belki hayat-ı dünyeviyesini de berbat eder. Belki bir iki sene gençlik zevkine bedel, ihtiyarlıkta çok seneler gam ve keder çeker.

Madem ekser insanlarda gençlik zararlı düşüyor. Biz ihtiyarlar Allah'a şükretmeliyiz ki, gençlik tehlikelerinden ve zararlarından kurtulduk. Herşey gibi, elbette gençliğin dahi lezzetleri gidecek. Eğer ibadete ve hayra sarf edilmişse, o gençliğin meyveleri onun yerinde bâki kalıp, hayat-ı ebediyede bir gençlik kazanmasına vesile olur.

Sonra, ekser nâsın âşık ve müptelâ olduğu dünyaya baktım. Nur-u Kur'ân ile gördüm ki, birbiri içinde üç küllî dünya var: Birisi esmâ-i İlâhiyeye bakar, onların aynasıdır. İkinci yüzü âhirete bakar, onun mezraasıdır. Üçüncü yüzü ehl-i dünyaya bakar, ehl-i gafletin mel'abegâhıdır.

 

26.lema

Share this post


Link to post
Share on other sites

YARIN SENİ ZİLLET VE REZALETLERE MARUZ BIRAKMAKLA TERK EDECEK OLAN DÜNYANIN SEFAHATINI BUGÜN KEMAL-İZZET VE ŞEREFİNLE TERK EDERSEN PEK AZİZ VE YÜKSEK OLURSUN.ÇÜNKÜ O SENİ TERK ETMEDEN EVVEL SEN ONU TERK EDERSEN HAYRINI ALIR ŞERRİNDEN KURTULURSUN.

MESNEVİ-İ NURİYE

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mâdem hayat Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir;

hayatın başına gelen Her şey hasendir.

Sözler

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mülk umumen onundur. Sen, hem onun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun.

 

O Mâlik, hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir; kudretine istinâd et, rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safâyı bul...

 

Ma’nen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perîşaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm’in mülküdür.

 

Mülkü sâhibine teslim et, O’na bırak.. cefâsını değil, safasını çek. O hem Hakîm’dir, hem Rahîm’dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir.

 

Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme.

Share this post


Link to post
Share on other sites

387950_310570885631836_159739670714959_1056266_298353061_n.jpg

Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.

 

 

 

Çok güzel...Sağolun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

423055_2959458678635_1626576231_2645645_1252789754_n.jpg

Evet, bak: O zat, nev-i beşere imamdır.

 

Mescidi, yalnız Ceziretü'l-Arab değildir, küre-i arzdır.

 

Cemaati de yalnız o zamanın insanları değildir.

...

Belki Âdem zamanından kıyamete kadar herbir asrın halkı bir saf olup,

 

bütün asırlar safları onun arkasında, onun duasına "Âmin" diyorlar.

 

Mesnevi-i Nuriye

Share this post


Link to post
Share on other sites

Madem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır. ” (105)

emirdağ lahikası

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmlak, ehl-i sadakatın şe'nidir.

Şu'alar-319

Mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil belki lütufla ıslahına çalışır..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki her iki taraf sevgilerini aşklarını şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.

Evet bir işte mütehayyir kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam velev zihnen olsun ister ki birisi gelsin kendisiyle o hayreti o tefekkürü paylaşsın. Kalblerin en latifi en şefiki "kısm-ı sani" ile tabir edilen kadın kalbidir.rnk

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.

Barla Lahikası

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bismillahirrahmanirrahim

Hem, meselâ, gurur ve kibirde öyle bir ağır bir yük var ki, mağrur adam herkesten hürmet ister; ve istemek sebebiyle istiskal gördüğünden, dâimâ azap çeker.

Evet, hürmet verilir, istenilmez.

...

Hem, meselâ, tevâzuda ve terk-i enâniyette öyle lezzetli bir mükâfat var ki, ağır bir yükten ve kendini soğuk beğendirmekten kurtarır. (Lem'alar, Yirmi Sekizinci Lem'a

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ey nefsim! bir dakika gülmeye bedel on saat ağlıyorsun.tarihçe-i hayat

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

İ'lem Eyyühel-Aziz! (Ey aziz kardeşim bil ki!)

 

İnsan kalben ve fikren hakaik-i İlâhiyeye bakıp düşündüğü zaman,bilhassa namaz ve ibâdet esnasında,gerek şeytan tarafından,gerek nefsi tarafından pek fena,pis ve çirkin vesveseler,hâtıralar,sinekler gibi kalbe,akla hücum ederler.Bu gibi hevâi,vehmi ve çirkin şeylerin def'iyle uğraşan adam,o vesveselere mağlup olur.Ancak onları mağlup edip kaçırmak çâresi,müdâfaayı terk edip onlar ile uğraşmamaktır.Evet arılar ile uğraşıldıkça onlar hücumlarını arttırırlar.Onlara karışılmadığı takdirde,insanı terkeder,giderler.Hem de o gibi vesveselerin,ne hakaik-i ilâhiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı yoktur.Evet, pis bir menzilin deliklerinden semânın güneş ve yıldızlarına,cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa,o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana ulaşmaz.Ve fena bir tesir etmez.(Haşiye)

 

 

(Haşiye) çirkin sözler senin kalbinin sözleri değil.Çünkü senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir.Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytâniden geliyor.mesela:sen namazda,Kâbe karşısında,huzur-u ilâhide âyâtı tefekkürde olduğun bir halde,şu tedaî-yi efkar seni tutup en uzak mâlâyâniyat-ı rezîleye sevkeder...Meselâ Âyinenin içindeki timsali ısırmaz.ateşin misâli yakmaz.Ve necasetin görünmesi âyineyi telvis etmez. Mesnevî-i Nûriye -HUBÂB-

Share this post


Link to post
Share on other sites

EN SEVDİĞİM SÖZLERİ:

 

AHİRETTE SENİ KURTARACAK BİR ESERİN OLMADIĞI TAKDİRDE FANİ DÜNYADA BIRAKTIĞIN ESERLERE DE KIYMET VERME!

 

GÜZEL BAKAN GÜZEL GÖRÜR, GÖREN GÜZEL DÜŞÜNÜR, GÜZEL DÜŞÜNEN HAYATINDAN LEZZET ALIR!

 

ÜMİTVAR OLUNUZ. ŞU İSTİKBAL İNKILABATI İÇİNDE EN GÜR SADA İSLAM'IN OLACAKTIR

 

İSLAMİYET GÜNEŞ GİBİDİR, ÜFLEMEKLE SÖNMEZ, GÖZ KAPAMAKLA GECE OLMAZ. GÖZÜNÜ KAPAYAN YALNIZ KENDİNE GECE YAPAR!

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...