MReSiD 3 Report post Posted August 9, 2006 Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!.. 1982 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Gazi 0 Report post Posted August 9, 2006 o bayrama sevinebilmek ne güzel bir duygu olsa gerek... Herkesin harcı değildir o bayrama sevinmek. Quote Share this post Link to post Share on other sites
serdengeçti 10 Report post Posted August 10, 2006 Allah dostlarına ölüm sevgiliye kavuşmak ve düğün günü gibi geldiği söylenir. Bizler hiç olmazsa onlar gibi olamasak da onları sevenler olarak Allah'ın rahmetine ereriz.İnşallah Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted February 15, 2008 Üstadın ölümü bayram olarak telakki etmesi, ölüm mefhumunu ele alırken müspet bir ruh halinin kendini göstermesi, Hazreti Mevlana’nın ölüm anını şeb-i arûs (düğün gecesi) olarak teşbih etmesini hatırlatıyor bize. Beden kafesinde mahpus olan ruh, ancak ölüm geldiği vakit esaretten kurtulmuş ve en önemlisi Rabbine kavuşmuş olacaktır. Yani ölüm, aşığı maşuğuna kavuşturan bir köprüdür Üstad için de. Üstadın ruhunun şiire yansıyan bu kesitinde, şiirde tecelli eden ölümün visal olarak görülmesinin, bayram sevincine eş bir mutluluğun resminin çizilmesinin müsebbibi budur. Kalpten çıkan ve vücudun dört bir tarafına yayılan damarlardaki sıcak kan gibi, ruhtan tevellüt eden yazı da, ruhtan çıkan keyfiyetin, mânanın, mücerretin nakşıdır. Kalbin kan pompalayarak vücudu beslemesi gibi, ruhun muhtevasındaki imân bütün bedeni beslemekte, diri tutmakta, aksiyon ateşini yakmakta, bedenini taşımakta zorlanmasına, pörsüyen maddesine rağmen, hâlâ dipdiri olan ruhunun verdiği güç ile savaşa katılma cehdi içinde olan sahabinin enerji şeraresi, ruhun bağlı olduğu imandan gelmekte... Ölümün, ölene bayram olması, ölümün mânasını fehmetmiş, ölüm ile sılaya vâsıl olacağının idrakine varmış ve aslında bir ömür boyu bunun hasretiyle yanmış, ölümü bir sevgiliyi bekler gibi beklemiş, kutlu ve ulvî bir bayramın nuranî, maveraî bestesini çok önceden duymaya başlamış ve o günün sevincini yaşamış olanlar içindir. Ölüm, ölene, ölmeyi bilene, ölümün mânasını bilene, ölüm ile nelere kavuşacağını bilene bayramdır ve bu yüzdendir ki, kıymeti nâmütenahi olan bu şeylere kavuşmak bir bayram sevincini de beraberinde getirmektedir. İkinci mısrada Üstad, kendi devrinin kültürüne dair hoş bir gönderme yapmakta. Çocukların binbir türlü oyuncağa sahip olmadığı, hele hele oyuncaklarda elektronik malzemelerin kullanılmadığı devirde oyuncaklar, bezden, tahtadan ve hatta keçi boynuzu, at nalı, kedi kuyruğu, koyun derisi vs. gibi tabiî malzemeler kullanılarak yapılmakta ve genelde de anneler tarafından bu oyuncaklar evde imâl edilmekteydi. O devirlerde de tahta at epey kıymetli bir oyuncak. Tabi bir de, bir ağacın dalı kesilerek çocuğun üzerine biner gibi yaptığı ve dalı altından sürüklediği, hemen hemen her çocuğun sahip olabileceği tahta atlar da bu tahta at grubuna dâhil edilebilir. Ancak zikredilen günün bir bayram günü olması hasebiyle, bayramda çocukların sevindirilmek için onlara kıymetli bir oyuncak, bir tahta at alınamasa da, onları oyun oynayabilecekleri bir yerlere götürmek, tahta atı bulunan bir aile dostundan onu ödünç almak ve çocuğa sunmak, dünyası oyundan müteşekkil olan çocuk için tarifi imkânsız bir sevinç kaynağıdır. İşte sevinçli bir bayram günü olan ölümde de, insanoğlu bir tahta ata binmektedir. Kendisini taşıyan bu tahta at; baş tarafı geniş, ayak ucu dar bir uzun kutu olan, bu tahta atı yapanların bir gün kendilerinin de bineceği; yeniden doğuş olan ölümünün vâki olması ile ve sûr'un üflendiği vakit yeniden doğuşun yaşanacağı kabre götürülme esnasında rahmetliyi taşıyan tabutun tâ kendisidir. Bayramda tahta ata binilmiştir ve o at üzerinde nâmütenahi hayatın sınırlarından içeriye adım atılmıştır... (Bakınız: Cansız At) Quote Share this post Link to post Share on other sites