Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Mabed

Çarşaf Karşıtı Dindar?

Recommended Posts

22632.jpg

 

 

Çarşaf giymek isteyen?

 

 

 

Ben sana bi baş kaparım, diyen Marihuana abla işi çözmüş: “Hangi açıdan çizerseniz çizin, çarşaflı kadın resmi hep aynıdır”

 

22633.jpg

 

Başörtü tartışmaları bir parlayıp bir sönse de son zamanlarda gündemimizi en çok işgal eden konulardan biri. Bir yandan başörtülülerin hak ve özgürlükleri, kılık kıyafetleriyle okulda okuma ve çalışma serbestlikleri tartışılırken diğer yandan İslami camia kendi içinde tesettürün bir yozlaşmaya maruz kaldığını konuşuyor.

 

 

Allah rızası için mi örtünüyoruz?

 

 

Örtünmenin artık dini bir vecibeden çok kültürel olarak algılandığı ve yeni nesille birlikte bunun daha da belirgin olacağı açık. Anneler başörtüsünü sadece saçlarını ve güzelliklerini örtmek için kullanırken aynı annelerin kızları örtünmenin yanında şık olmayı, yakıştırmayı, modaya uymayı, trendleri takip etmeyi ve bunun gibi onlarca şeyi zihinlerinin bir köşesinde tutuyorlar. Bir annenin bildiği şey saçını göstermemekken, kızı onlarca marka ve başörtü bağlama şekli arasında seçim yapabilecek bir kültürel düzeydedir. Bu durum bize örtünmenin dinsel algıdan çok kültürel itkilere dayandığını yeterince gösterse gerek. Örtünmede bir moda ve trend olmadığını düşünüyorsanız, neden bu sene tesettürlü kızların yüzde sekseninin lacivert pardösü edindiğini açıklamanız da mümkün olmaz.

 

 

 

 

 

Tabi mesele bu safhayı aşalı çok oldu. Hatta tesettürde modanın iyi ve doğru olup olmadığı da az da olsa tartışıldı. Benim asıl merak ettiğim konu, tesettürde bir yozlaşmanın olduğu, Vakko’nun bile başörtüsü ürettiği, mendil gibi eşarpların peyda olduğu, markaların sektörü işgal ettiği bu zamanlarda neden “çarşaf”ın hala gündeme gelmediğidir. Öyle ya, en harbi tesettür çarşaf değil midir? Zaman gelir de çarşaf da başörtüsü gibi kapitalizmin oyuncağı olur mu bilemeyiz ama şimdi öyle bir tehlike yok en azından. İbrahim Tenekeci’nin deyimiyle “çarşaf, kapitalizmin kapısına bırakılmış siyah çelenktir.”

 

 

 

Çarşafı kabul edebilir miyiz?

 

 

 

Bu demir leblebiyi kapitalizm yutabilir mi sorusunu boş verip bunu biz yutar mıyız, kabul edebilir miyiz bunu düşünmemiz gerek. Şık görünmekten, tarz sahibi olmaktan, Armani’den vazgeçebilir miyiz? Ya da tüm bunlar umurumuzda değilse bile daha iyi bir tesettür gündemimize girebilir mi?

 

 

 

 

 

 

 

Sizi boşuna yormayacağım, cevap: Hayır! Çünkü çarşaf dindarlar tarafından tam olarak kabullenilebilmiş bir şey değildir. Kötü bir örnek olmasına rağmen, CHP’nin o gerzek çarşaf açılımı bile, çarşaf üzerinde tesettür bağlamında bir tartışmayı tetikleyemedi. Bırakın Kemalistleri ve laikleri dindarlar, muhafazakarlar için bile çarşaf bir aşırılıktır. Başörtülüler, dindarlar bir yandan kendi tesettürleri için hak ararken, birçok platformda Kemalist zihniyetle çarpışırken öte yandan çarşafı aşırılık olarak görmeye devam edecekler, “o kadarına da gerek yok canım” diyecekler.

 

 

 

Hayrunnisa hanım, ilkokulda örtünmeyi aşırı bulmadı mı mesela? Devlet erkanının eşlerinden bir tanesi çarşaflı mı, sorusu bizi aynı kapıya götürür: çarşaf kabullenilmemiştir. Tabii bunu anlamanın kızlar için basit bir yöntemi var: Akşam eve gidince “anne ben çarşaf giymeye karar verdim” deyin ve izleyin kopan gürültüyü.

 

 

 

Tesettürün yozlaşmasını engellemek mümkün mü?

Oysa çarşaf şuan tesettürün yozlaşmasına dair dert edindiğimiz şeylerden bizi kurtarır. Kapitalizmin suratına tükürdüğü gibi evden çıkarken ayna karşısında harcadığımız süreyi de oldukça kısaltır. Doğal bir haremlik selamlık halidir üstelik. Hangi başörtüyü hangi tuniğe, hangi ayakkabıyı hangi feraceye yakıştıracağımız zahmetinden ve çilesinden bizi kurtaran bu yobaz icat bir hanımın güzelliğini yabancı gözlerden en iyi saklayan (tabii hala böyle bir şeyin gerekliliğine inanıyorsanız) örtünme biçimidir. Dindar camianın hanım yazarlarının çoğu tesettür ve benzeri konularda her şeyi konuştukları halde, modernizmden kapitalizmden yozlaşmadan ve bunların zararlarından tonlarca laf ettikleri halde bir türlü çarşaftan bahis açamıyorlar. Allah İbrahim Tenekeci gibilere ilham vermese entelektüel dünyada “çarşaf” kelimesine neredeyse rastlamak mümkün olmayacak.

 

 

 

 

Çarşafın siyasete ettikleri

 

 

Burada, çarşaf kabullenilmemiştir, deyip bırakmak, iyi bir insaf örneği olur. Bunu sorgulamamız gerek, modern dindarlığın, narin, kırılgan, makyajlı suratının bunu kaldırmadığını anlamamız gerek

 

 

 

Subhaneke okuyan başörtülü kız

 

 

Müslümanlar üzerindeki modernizm baskısı o kadar kuvvetli ve tazyikli ki zaman zaman vurgun yiyoruz. Bu suratımıza gülümseme ve makyaj olarak yansıyor bazen, ılımlı ılımlı sırıtıyoruz. “hey dostum şekle şemale takılıp kalma” diyoruz, “bırak bu şekilci ayakları” diyoruz, bir fırt daha modernizm çekiyoruz, kafayı buluyoruz. Kafayı bulmuş çocuklar İhl Sözlük’te başörtüsü ile alakalı yüzlerce başlık açmışlar: hamburger yiyen başörtülü, nenesini öpen başörtülü, converce giyen başörtülü, süpaneke okuyan başörtülü, cart başörtülü, curt başörtülü… Onlara kızmamak gerek, sadece başörtülülerle ilgileniyorlar, bu bile iyi sayılır.

 

 

 

İslamdan koşarcasına kaçma çabasındaki muhafazakar camiada sanatın, estetiğin hazla ve ancak sınıf atlama imkanı getirdiği müddetçe revaçta olduğu bir dönemde, Müslüman çocuklar artık kierkegaard, wittgenstein okumaya başlamışken, bir yandan da CRR’den konserleri takip edip caz ustalarının isimlerini ezberlemeye çalışırken, çarşaftan konu açmak kimsenin estetik zevkine uygun değil, biliyorum. Yeni yeni sanat galerilerini gezip ressamların tablolarını incelerken, sinemada Kieslowski, Tarantino, Dagur kari’den falan “işte estetik efendim” diye bahsederken çarşafı gündeme getirmek ayıp telakki edilir, elbette biliyorum.

 

 

Her neyse bir dahaki sefere çarşaflı kızlar neden okullarda okuyamıyoru bile değil, erkekler de bu zihin kirletici okulları neden ‘boykot edilmelidir’ i konuşuruz. Bugün bu kadar yobazlık yeter. Zaten siz bile oldukça kızmış görünüyorsunuz.

 

 

Abdullah Kibritçi

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

5632.jpg

 

Yakup Kadri çarşafı nasıl yazmıştı?

 

Bu metni basmamak için yıllarca Yakup Kadri'nin Erenlerin Bağından ve Okun Ucundan kitabı basılmamıştır. 70'li yıllarda Kültür Bakanlığı'nın bastığı nüshada ise yoktur, kitaptan çıkarılmış ve geri kalan metinler basılmıştır.

25 Haziran 2009 Perşembe 10:35

 

Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhitin yegâne süsü, ye­gâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. Yalnız bunlardır ki gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzusunu veriyor. Niçin onlardan müşteki gibisiniz? O mazrufa bu zarftan daha muvafık ne olabilir? Sizi böyle gördükçe bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğim düşünüyorum ve çarşafsız, peçesiz bir kadın tahayyül ede­miyorum.

 

Siz bizim aşkımızın, hürmetimizin, siz bizim kıs­kançlığımızın muti mahbubeleri değil misiniz? Vücudunu­zun şeklini alan bu dilfirib mahbesi sizin etrafınıza, sizin yüzünüz üstüne biz ördük; bizim ihtimamımız, bizim mu­habbetimiz ördü.

 

 

Sizi güneşten, havadan, sizi kem nazar­dan sakındık da böyle yaptık. Yazık değil mi ki o saçlara güneş vursun, o yüzü havalar, tozlar hırpalasın! Yazık de­ğil mi ki -maazALLAH!- o gözlerin harimine, kolayca, laubali bir yabancı gözün kıvılcımı sıçrasın? Düşündük ki, belki bilmiyerek, belki farkına varmıyarak birine gülüverirsiniz. Nazarlarınız belki, bilâihtiyar, birinin üstünde fazlaca tevakkuf ediverir. Anın için yüzünüzü örttük. Zira tebes­sümlerinizin, bakışlarınızın kıymetini biz anlıyor, biz bi­liyorduk. Gönlümüz onların, öyle lüzumsuz yere heder ol­masına acıdı da bir ipek mahfaza içinde muhafazalarına lüzum gördü. Çünkü, siz hilkaten müsrifsiniz, hazineleri­nizin bahasını bilmezsiniz; her şeyde bahil olan tabiat, bü­tün cömertlik kabiliyetini size verdi, sizin kalbinize dök­tü, fakat öyle bir ifrat ile ki, nihayet böyle bir tedbire ihtiyaç messetti. Zaten insanların yegâne vazifesi tabiatın ha­talarını tashihe çalışmak değil midir?

 

İnsanlar, kadınlara tahakküm ettikleri gündür ki ta­biata galip geldiler. Cemiyetlerin ve medeniyetlerin esa­sını bir erkeğin kıskançlığı kurdu.'Memleketlerden, vatan­lardan evvel ilk müdafaa edilen kadındı. Bana inanınız, bütün bu evler, bu mabetler ve bu şehirler sizin için ya­pıldı ve sizin açıldığınız ve sizin kıskançlık mahbesini yık­tığınız yerlerde derhal evler yıkıldı, mabetler harap oldu, şehirler çöktü. Çünkü, sizin mahbesleriniz o yerlerin surları idi, kaleleri idi.

 

Niçin başka cinsten kadınlara bakıp ta başınızda ga­rip mütalealara meydan açıyorsunuz? Onlardan size ne? Siz, başlı başınıza bir âlemsiniz; ben o âleme girdiğim da­kikadan itibaren hariçte bir başka mevcudiyet var mı, yok mu? unuttum bile. Siz niçin kendinizde herkesi unut­muyorsunuz?

 

Söze başlarken size demiştim ki bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşa­fınız, sizin peçenizdir. Memnun ve müsterih yaşamak için bu kanaat size kifayet etmez mi? Halbuki benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor: Peçeniz ve çarşafınız... Bun­lardır ki bana muhabbeti öğretiyor, hayata muhabbeti, aşka muhabbeti, memlekete muhabbeti öğretiyor; bahusus memlekete muhabbeti... Zira, sizin bu örtüleriniz, bu süs­leriniz değil midir ki minarelerden ve o al rayetten sonra bu serseri ruha bir raz âşinâ melce ve bir emin mersa saa­deti veriyor. Peçenizin kudsiyetini şuradan anlayınız ki, bir yabancı elin ona uzanması ihtimali bile gayz nedir, hırs nedir, intikam nedir, kin nedir hiç bilmiyen bu tenbel ve yorgun ruhda beldeler yıkacak, burç ve barular devirtecek bir ateş alevliyor.

 

 

Gördünüz mü? Peçenizden bahsederken haşin adımlarla yüksek surlar etrafında dolaşan bir eski kahraman gibi söz söylemiye başladım. Belki, bunların hiç birini yapmıyacağım, fakat emin olunuz ki şu dakikada çok samimi­yim. Size, sizin örtülerinize ve süslerinize doğru teveccüh edince kendimi her şeye kadir farz ediyorum. Tarih, menakib-i beşeriyeyi dolduran en büyük kahramanlıklar bana birer çocuk oyunu gibi geliyor.

 

Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin ortasında asalet ve zarafete yegâne dâl olarak bunlar, sade bunlar kaldı. İnsanlar, senelerden beri, insanlığı terzil için ve cemiyetlere manzara­ların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu güruha peyrev olmak size yakışır mı? Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde, onların haricinde biliyorum. Siz mestur ruhlardan değil misiniz? Dünya yüzünde tek başına kalan ulvî bir dinin ilâhı sizi bu sıfatla sair mahlûkat arasında mümtaz kılmamış mıydı? Siz onun halkettiği cennetâsa âlemin meleklerisiniz. O, «Kitab»ında sizin isminizi zikretti, o vakitten beri siz mu­kaddesat meyanına girdiniz; artık ne hale, ne maziye, ne de atiye mensupsunuz. Yalnız unutmayınız ki, sizi bu mer­tebeye, bizim aşkımız, bizim hürmetimiz, bizim kıskançlı­ğımız ıs'ad etti.

 

 

 

Kânunuevvel 1331/ 1915 Aralık

 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yukarıdaki yazı mükemmel bir yazı dan öteye Allah'ın hoşnut olacağı amellerden olduğu kesindir. 28 şubat ve sonrası muhafazakâr kesimde öyle bir yozlaşma meydana geldiki bunu bize yutturan bu zehri içimize akıtan tekbir giyimin öncülüğünde bir çok firma peyda oldu ve bunlar güya tesettür firmaları. daha 15 dakika önce zaman gazetesindeki tekbir giyimin reklamı vardı çeyrek sayfa güya tesettür! gelde tesettür de buna. birde kalemşor yazarlarımız varki! güya kadınımızı savunuyor zillete itmekten başka birşey ettiği yokya işte gelinde bu arasat meydanında kalmış kızlarımıza söz anlatın.

Dünde İstanbul'umuzun manevi baş ilçesi olan Fatih'deydim ve orada ki yozlaşmanında adeta fırladığını açıkca müşahade ettim bir zamanların Fatih!i ey gidi Fatih sızlıyor gördüm seni :(

 

Aslında eksiğimiz şu 960 ların sonlarına gelindiğinde bir genç kız çıkıyor ve tıpkı Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" diyor. ve Başörtüsü mücadelesini başlatıyor Allah okadar büyükki bu davayı bir erkek eline bırakmıyor modernleşmenin ve asrileşmenin en zirvede olduğu bir zamanda batı medeniyetine kendini olabildiğince kaptırmış bir ailenin kızı olan Yüksel isimli Şenler, yükselerek ve Işık (Şule) saçarak haykırıyor Müslüman Türk hanımlarına örtüsüz olmaz diye! ve ilk meyvesi Hatice Babacan oluyor ve "Bu örtü ancak bu başla birlikte çıkar" diyip okulu bırakıyor. ve kısaca Yine bu mücahide ablamız (Yüksel'imiz) "Çarşaf benim ikinci hidayetimdir" sözü ile hanımlarımızı irşad etmiştir.. ama daha geçenleri (15 mart) üsküdarda İHL Sözlüğün düzenlemiş olduğu "İLK CEMRE" adlı programda güya Şule ablanın mücadelesi anlatıldı (ihl sözlükten Rabbim razı olsun sözüm onlara değil programda çok verimli geçti şahsımın kanaatidir.) Allah ondan binlerce kez razı olsun kendiside geldi ama birde güya ahde vefacılar vardı örnek ta amerikalardan gelen bizim ilk başörtülü millet vekilimiz Merve ablamız! aman Allah 'ım tesettür demeye bin şahit. ve nice genç kızlarımız o şekilde ... kavrayamadığım beynimin ve aklımın en ücra köşesindeki sokağı bir kenara bırakın en işlek caddesinin bile almadığı şu gerçek var ki o mücahide ablamız yazılarıyla kitaplarıyla katıldığı programıyla ve yaşantısıyla tesettürüne tam bir şekilde rıza gösateriyorken güya peşinden gidenler neden yalpalıyorlar anlamış değilim?

 

garip hemde çok garip...

 

eşitlik eşitlik eşitlik şimdide pozitif ayrımcılık! olan bizim kadınlarımıza bizim Anne, Bacılarımıza oluyor malesef :(

 

Allah sonumuzu hayr eylesin.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

“Bilinmelidir ki tesettür; bir rahmet, bir iffet, bir saygınlık, bir sadakat ve bir cennet sığınağıdır.” Müslüman hanımların tesettürün mahiyetini çok iyi bilmeleri gerekiyor. Çünkü tesettür Kur’an kavramlarından nurlu bir kavramdır. Said Nursi (ra.) Tesettür hakkında şöyle diyor: ” Tesettür, kadınlar için fıtridir ve fıtratları iktiza ediyor (gerektiriyor)” Dolaysıyla örtünmek fıtrattandır. Fıtrat bozuldu mu? Bütün toplum bozulmaya mahkum olur.

 

Takva ve edep örtüsü tesettürün ruhu mesabesindedir. Onların olmadığı, heva ve hevesin hüküm sürdüğü örtünme şeklinde hayır yoktur ve cahiliye örtüsünün ta kendisidir. Örtüsünü bu ruh ve anlayışla İslam’ın tesettür anlayışına dönüştürmeyen kimsenin örtüsü heva örtüsüdür ve her zaman değişkenlik arz eder bir tarzdadır. Dolaysıyla Müslüman Hanımların tesettür şuurunu iyi idrak etmeleri gerekiyor.

 

Muhammed Said Kışlak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Televizyon, mecmua, vaiz, muallim, mektep, sokak, mahalle, sanal, çevre, kapitalist iş ahlakı, seküler yaşam standartı; sağından solundan kırpılmış, suya sabuna dokunmayan bir İslam profili çiziyor zihinlerde.

 

"Benim kalbim temiz" şeytani tesellisi, "Bence, niyetimiz halis olduktan sonra.." şeklinde müslümana enjekte edildi. Kuran hükümlerine tepeden bakma cüretindekilerin "geri" -affınıza sığınarak- kusmuğu, şekil değiştirip, yumuşayıp "bu zamanda da.." girizgahlı cümlelere dönüştü.

 

Sadece tesettür mü mesele? İlim tahsili için açılan müslüman kız ile, sıkıştığı için banka kredisi alabilen müslüman iş adamı, yahut 15 dakikada 4 defa kılabileceği 4 rekatlık farz namazı gönül rahatlığı ile kazaya bırakan talebe arasındaki yedi fark nedir?

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Başörtülü olarak millet vekili, önümüzdeki mecliste düşünülmüyor, sebepleri vesair ayrı mevzu. Fakat açılmaya hazırlanan örtülü adaylara nedemeli? Onlar mı temsil edecek bizi? Onlar mı olacak milletin vekilleri?

 

Bu kadar basit mi idi? O üstünüzde bir utanç-külfet midir, onur mu? Onu temsil etme iddiasında olmak, dik bir duruş istemez mi?

 

ÖNCE İLKE...

Ayşe Böhürler - Yenisafak

...

Baş örtmenin muteber ve yaygın olmadığı bir dönemde başımı örttüm. Başörtüsünün yadırgandığı, tepki gördüğü ve başörtülülerin kamusal alanda hiç bir şanslarının olmadığı bir dönemde... Her kadının yapabileceği birçok şeyi yapamayacağımı, birçok kapıdan giremeyeceğimi biliyordum. Belki de bu sebepledir ki, o dönem, sonradan bulduğum az sayıdaki başörtülü arkadaşlarım ile birlikte engellendiğimiz hiç bir konuyu, hiç bir zaman mağduriyet olarak sunmadık, kendi adımıza hiç bir zaman mağdur söylemini benimsemedik. Kendimizi mağdur gibi hiç hissetmedik. Bizim bir davamız vardı ve onun uğruna bedel ödüyorduk. O dönemin gençleri olarak, hepimiz bir davanın bedel ödemeden gerçekleşemeyeceğini bilen bir kültürden geliyorduk.

 

Hayatım boyunca "ben başörtüsü yüzünden mağdur oldum" cümlesini kurmadım. Engellendim, yok sayıldım, hakarete uğradım ama mağdur olmadım. Belki de bu nedenle inandığım değerler etrafında sabit ve eğilmeden durabildim. Hiç bir mevkii, statü ve durum beni bundan alıkoymadı. Birçok başörtülü arkadaşımın da benzer duruşu sergilediğine yakından şahidim.

 

Tam tersi şahitliğim, bizim camianın erkekleri için geçerli ne yazık ki...

 

Tüm bunları niye yazıyorum? 28 Şubat mağduru olduklarını gerekçe göstererek, birçok kapıyı açmaya çalışan, tıkladıkları kapılardan giremeyince o kapıları aleyhine çalışan muhafazakâr erkek güruhunun başörtü düşmanlığının gerekçelerini anlamaya çalışıyorum. Muhafazakâr erkekler neden başörtülülere düşman oldular? Başımızı örtmek gibi dini bir emri yerine getirmek için mücadele verelim, onların mevkii ve itibar sahibi olacakları durumlar için mücadele verelim, ahlaki zaaflarını dini manada görmezden gelelim, ama kamusal alanda varoluşumuzu güçlendiren bireysel haklarımızı savunmayalım. Toplumsal adaleti savunmayalım, vicdanı savunmayalım.

...

 

MİLLETVEKİLİ OLMAK İÇİN BAŞINI AÇMAK...

 

Bir müddet örtülü olup sonra başlarını açan çok arkadaşım, dostum var. Çünkü örtmeyi tercih etmek kadar açmayı tercih etmek de bireysel ve kişisel bir tercihtir. Buna müdahil olmayı, eleştirmeyi dahi kişilik haklarına tecavüz gibi algılarım hep. Bu arada başörtüsü elbette çıkarılabilir. İnsanlar psikolojileri, ruh halleri, hayat koşulları itibarı ile başörtüsünü taşıyamaz hale gelebilirler. Bazen başörtüsü sadece hayatımıza değil ruhumuza da prangalar vurabilir. Bazen de başörtüsünün dini bir emir olduğuna inancımızı yitirebiliriz. Bunların hepsi anlaşılır gerekçelerdir.

 

Tam tersi bir duruma, hizmet için başörtünün açılmasının tavsiye edilmesine ise itirazım var. Milletvekili olmak için başını açmaya fetva verilebilir mi?

...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Maşallah Gönüldaş, hakikatli yazılar iktibas etmişsin.

Allah razı olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...