Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Kalemdar

Tasavvuf

Recommended Posts

Büyüklerle görüşme edepleri

 

Mürid, mürşidi ile görüşmek istediğinde şunlara dikkat etmelidir:

 

1. Ziyarete gitmeden önce ziyaret için müsait olup olmadığını öğrenmeli, ziyareti uygun bir zamanda yapmalıdır.

 

2. Mürşidinin huzuruna girmeden önce abdest alıp beklemeli, şayet mürşidi meşgul ise uygun zamana kadar beklemeli, bu arada zikr-i kalbî ile meşgul olmalıdır.

 

3. Huzura girince yumuşak bir sesle selam vermeli, yer gösterilirse gösterilen yere, gösterilmemiş ise müsait olan bir yere oturmalı, şayet sohbet ediliyorsa sohbetin manevi halini bozmadan uygun bir yere oturmalıdır.

 

4. Yapılan sohbeti dikkatle dinlemelidir. Yapılan sohbet sanki sadece kendisine yapılıyormuş gibi kendini muhatap görmeli ve azami derecede istifadeye çalışmalıdır.

 

5. Sohbet anında ve üstadının huzurunda otururken mümkünse yönünü ona doğru çevirmelidir.

 

6. Mürid, şeyhinin bulunduğu yerde nafile ibadetlerle meşgul olmamalıdır. Uygunsuz hareketler yapmamalı ki feyz yolları kapanmasın.

 

7. Şeyhini çok meşgul ederek işlerinde, sözlerinde, sual ve cevaplarında şeyhi ile çok beraber olmak için kapıyı zorlamamalı, kendisine bir şey sorulmadıkça konuşmamalı ve kendi görüşünü izhar etmemelidir. Birisi şeyhe sual sorduğu zaman onun huzurunda ondan evvel cevap vermeğe kalkışmamalıdır.

 

8. Mürid, meclisde sesini yükseltmemelidir. Çünkü büyüklerin yanında sesini yükseltmek sû-i edebdir. Konuştuğu zaman az, öz ve sade konuşmalı, sesi anlaşılır ve alçak seviyede olmalıdır.

 

9. Sâlik bazı vak’aları, rüyaları ve mükâşefeleri tabire kalkışmamalıdır. Gönlüne takılan ve kendisini meşgul eden manevi sıkıntıları, rüya ve manevi durumlarını müsait zamanlarında şeyhine veya halifesine anlatmalı eğer şeyh yorum yapmayıp susarsa bir şey sormadan beklemeli, yorum yaparsa ona uymalıdır.

 

10. Onunla bir başkasına selam yollamamalıdır. Yani bir mürid şeyhine “filan kimseye selamımı götürünüz” diyemez. Çünkü bu bir sû-i edebdir.

 

11. Sohbet veya hizmet için davet ederse, verilen emri hemen yerine getirmelidir. Verilen hizmet ve görev için nerede, nasıl, neden gibi sorular sormamalıdır.

 

12. Uzakta ise yılda bir, yakında ise ayda bir mürşidinin sohbetinde bulunmaya gayret etmelidir.

 

13. Misafir olarak gelen şeyhe ikram yapacağı zaman imkan nisbetinde eşyaların en iyisini kullanmalı, sofrada ilim ve takvada üstün olanların onun etrafında olmasına özen göstermeli, istirahat edeceği zaman kolay istirahat etmesini sağlamaya çalışmalıdır.

 

Allah Teâlâ cümlemizi bu edeblerle en güzel şekilde terbiye etsin ve bizleri menzil-i maksudumuza eriştirsin, âmîn.

İmam Abdülvehhab Şa’rânî Hazretleri “en-Nefehâtü’l-Kudsiyye” kitabında, “Bu bahsi, seyyidlerim Şeyh İbrahim Düssûkî ve Ali bin Vefa hazretlerinin sözlerinden yaptığım özetle bitirmek istedim, diyor ve buyuruyor ki: “Başarıya ulaştıran ancak Allah’dır. Şeyhine bağlılık hususunda cehd ü gayret göstermeyen kimse, sonunda mürid olup felaha eremez. Mürid öyle olmalıdır ki, mürşidi uyuyunca uyusun, uyanınca uyansın. Yani mürid her halinde şeyhinin haliyle hallenmeğe çalışmalıdır.

 

Şeyh İbrahim Düsûkî hazretleri buyurmuşlardır ki: “Mürid şunları hatırından çıkarmamalıdır:

 

Mürid, farz ve vaciblerini, nafilelerini eda etmekte kendisi için zaruri bilgileri öğrenmelidir.

Sâdık müridin sermayesi muhabbet ve teslimiyettir. Müridin, inadlık ve muhalefet illetlerinden kurtulması lazımdır. Sâdık mürid olmanın bir başka şartı iddiacı olmamaktır. İsterse bu konu sadakat konusu olsun. Mürid, töhmet mahallerinden uzak durmalı, şüphe uyandıracak işler yapmamalı ve bu gibi şeylerden şiddetle kaçınmalıdır. Mürid, şeyhinden izinsiz olarak meclisde konuşmamalıdır.

Mürid, tarikata kalbiyle ve bedeniyle bağlanıp zahiren ve bâtınen hizmet etmelidir. Daha ehlullah ahlakıyla ahlâklanmadan tarikat hakkında kulaktan dolma bilgileri her yerde konuşmamalıdır. Zamanımızda tarikat ehli diye bilinenlerin çoğu hayra koşmayı bıraktılar, işin lafını etmeğe koyuldular. Allah bunları hidayete ulaştırsın. Sâdık mürid olmanın bir şartı alelade ve düşük hareket etmemektir.

Sâdık mürid, halkın kendisini tezkiye etmelerine, üstün görmelerine aldanmaz ve nefsini sık sık hesaba çeker. Şeyhler, nice müridlere istikamet sahibi oldukları vakitlerde icazet vermişler, çokları icazet aldıktan sonra bu istikametlerini muhafaza etmemişler ve her şeyi bozup dağıtmışlardır. Şüphesiz bu icazetlerin böyle durumlarda geçerliliği yoktur.

Muhammed b. Abdullah el-Hânî ‘nin h.z. lerinin”ADAB” adlı kitabından alınmıştır.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şahı Nakşibend Hazretleri şöyle buyurmuştur; "Beyazid-i Bistami (k.s)'nin nihayette vasıl olduğu basamak, bizim yolumuzun bidayeti (başlangıcı) değilse marifetullah Bahaüddin'in kalbine haram olsun"

'Kaynak: ADAB Muhammed b. Abdullah el-Hani (k.s)'

Share this post


Link to post
Share on other sites

İyi bilin ki! Pek çok edeb kuralı içerisinden birisini olsun muhafaza etmek ve tenzihi bile olsa bir tek mekruhtan kaçınmak; zikirden,fikirden, murakabeden ve teveccühten kat kat üstündür.

İmamı Rabbani (K.S)

 

'Kaynak: ADAB Muhammed b. Abdullah el-Hani (k.s)'

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hüseyin b. Mansur Hallac'a Mürid Kimdir? diye sorduklarında şu cevabı verdi:

 

"Cenab-ı Hakk'a vasıl olmak maksadıyla yola düştüğü andan itibaren vuslata erene kadar, sağa sola sapmadan dosdoğru yolunda gidendir."

 

'Kaynak: ADAB Muhammed b. Abdullah el-Hani (k.s)'

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Tariktima der sohbet es" , "Bizim yolumuz sohbet yoludur"

 

Nakşibend k.s. Hazretleri

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

İstersen acılık hisset, devam!

Devam, devam kalmazsın avam!

 

İbrahim Hakkı Erzurûmî Hazretleri (kuddise sirruhu) şöyle buyurur:

 

Kimin kalbinde Allah olursa,

Onun iki cihanda da yardımcısı Allah'dır.

 

Kimin kalbinde Allah'tan başkası olursa

Onun iki cihanda da hasmı Allah'dır.

 

Demek ki insan, Mevlâ Teâlâ'yı unutmakla O'na hasım oluyor. Ehl-i zikir var ya ne bahtiyar adamdır.

 

Gizli zikirde ihlasa yakınlık vardır. Aşikâ^re zikirde riyaya yakınlık, şöhrete yakınlık vardır.

 

Dünyada zikrullah menfaat verir. En büyük vasıtadır, en büyük silahtır zikir. Şeytanın üzerine atom bombası atılarak zarar verilemez, tankla üzerine yürünerek ezilemez. Ancak zikirle yenilir o.

 

Kalp hiçbir şeyle rahata ermez, ancak zikir ile rahat ve huzura erer. Zikri kaybettik mi, ne oluruz? Kalbimizin ızdıraptan , kederden, hüzünden kurtulmasını ancak zikir sağlar. Bu başka şeyle olmaz.

 

Nitekim Ra'd suresinde şöyle buyruluyor:

 

"Agâh olunuz (iyi biliniz) ki; kalpleriniz ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur!"

 

Bir insan kainatı elek ile elese, kitapları araştırsa, nefsi mutmain olamaz. Ancak zikrullah ile olur.

 

Bakara suresinin 152. ayet-i celilesinde buyruluyor ki:

 

"Beni anın ki, ben de sizi anayım!"

 

 

İrşâd-ül Müridîn

 

Mahmud Ustaosmanoğlu

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

MÜRİD HAKKINDA BİLGİLER:

 

MÜRİDİN NEFSİNİ KENDİSİNE TESLİM ETTİĞİ ŞEYHİN ŞARTLARI BEŞTİR

 

1- Mânevi Zevk'e sahip olmak. 2- Dinî ilimleri iyi bilmek, 3- Yüksek bir himmet sahibi olmak, 4- (Allah'tan gelen) herşeye razı oluş (Radiye veya Mardiyye makamı) 5- İsabetli görüş ve Basiret sahibi olmak.

 

KİMDE Kİ 5 HASLET VARDIR ONUN ŞEYHLİĞİ SAHİH DEĞİLDİR

 

1- Dinde cahil olmak, 2- Müslümana hürmeti ortadan kaldırma, 3- Mânâsız (faydasız) konulara girmek, 4- Her şeyde nefsinin hevasına tabi olmak, 5- Dikkatsiz hal ve kötü huyluluk.

 

MÜRİDİN ŞEYH VE İHVANINA KARŞI EDEBLERİ BEŞTİR

 

1- Beklenenin aksi de gözükse, emre uymak, 2- Ölüm pahasına da olsa haramlardan kaçınmak, 3- Huzurda olsa veya huzurda olmasa da, diri veya ölü de olsa yakınlarının hürmetini muhafaza etmek, 4- Onların hukukunu imkân nisbetinde, kusur yapmadan korumak, 5- Aklını ve ilmini (makam ve şöhretini) bir tarafa bırakarak mürşidinin emirlerine kıymet vermek. Bunları yaparken de insaf ve doğruluk üzere olmaktır. İşte ihvan ile olan muamele böyle olmalıdır.

 

Eğer mürşid (hakiki) bir şeyh değilse veya sayılan 5 şartında eksiği varsa ihvanın içinde kâmil olanına itimat edilir, diğerlerine (sadece) ihvanlık muamelesi yapılır

 

MÜRİDİN DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR:

 

1- Haramları terk ederek takvayı tutmak. İfrada ve terfide gitmeden vâcipleri muhafaza etmek ve ihtiyacı olan bilgileri elde etmeye gayretle çalışmak.

 

2- Nefsin ve takvanın kemali için gereken sebeplere (tevessül ederek) amel etmek. Meselâ, zaruret olmadıkça şüpheli şeyi terketmek gibi (vera’ sahibi olmak).

 

3- (Mürid) Her işin başında ve sonunda uyanık (dikkatli) olmalıdır. Öyle ki kendisinin kalbî azaların hareketini kontrol altında tutmalı, niyet ve kasıtlarını gözetlemelidir. [Şöyle ki, fena bir iş yaptıklarında kalb sıkılır, iyi bir işte ise açılır (ferahlar)] Şâzelî (KS) buyurdu ki, "Kul muvafık amel yapmadıkça nifaktan kurtulmadı."

 

4- Seni Rabbına yönlendiren ve nefsinin ayıplarını sana gösteren marifet ve ilim ehli kimselerin sohbetine devam et. Böylece, başlangıçta O'na (Rabbına) sığınır, sonunda O'na şükür eder, O'ndan gelen vâridâta razı olur, zorluklara sabreder ve kadere teslim olursun. Her şeyde, herşeyin üzerine O’nun hakkını tercih edersin. Şâzelî (KS) buyurdu ki, "Kendi nefsini sana tercih edeni arkadaş edinme. Çimkü o çok kusur bu¬lucudur."

 

5- Yüce (maddi) makam sahipleri ve gururlu kimselerden uzak durmak. Sehl (KS) dedi ki, "Üç sınıfın arkadaşlığından sakın: 1- Yaltaklanan fakir, 2- Cahil tasavvuf ehli, 3- Gaflette olan aşırı zalim kimseler.”

 

6- Edebi muhafaza: Şâzelî (KS) buyurdu: "Yalnız yaşayan bir der¬vişte eğer şu dört edep yoksa, onu toprakla müsavi kıl. 1- Küçüklere merhamet, 2- Büyüklere hürmet, 3- Nefsinden insaf ile kaçınmak. 4- Nefsinden yana olmayı terketmek.

 

Şu 4 edep de intisap eden bir kimsede yoksa, onun intisabına güven¬me. 1- Zalimlerden uzak durmak, 2- Âhiret ehlini (müminleri) tercih etmek, 3. İhtiyaç sahibine iyilik ve ihsan, 4- Cemaatle beş vakit namaza devam.

Ebu Hafs (KS) dedi ki: “Tasavvuf tümüyle edebtir. Her vaktin bir edebi vardır. Vakitlerin edebine kim devam ederse, olgunların ulaşacağına ulaşır. Bir kimse edebi terkederse, o koğulmuştur. İstediği kadar yakınlık elde ettiğini sansın, isterse vuslata erdim diye düşünsün yine kabul edilmez.

 

7. Vakıtlara hakkını vermek. İbrahim (AS)'ın sayfalarında geldi ki, “Akıllı kimse dört vakit üzere olur: a) Bir müddet Rabbına yalvarır. Derim ki bu vakit seher ile güneşin doğuşuna kadar olan zamandır. Bir süre de nefsini hesaba çeker. Bu da ikindiden güneş batıncaya kadar olan zamandır, c) Bir süre ki bu vakti kendisine ayıplarını gösteren arkadaşını ziyarette geçirir ki o arkadaş onu Rabb’ına yönlendirir, gecede ve gündüzde hangi zamanda (hayırlı bir şey) müyesser olabileceği hususunda yardımcı olur. d) Bu vakitte nefsi ve mübah olan arzuları arasında serbesttir. Bu vakit de daha öncekiler gibi (değerli)dir.

Vakitler tümüyle âyette meâlen buyurulan "O gece ve gündüzü bir¬biri ardına kıldı ki bunda ibret almak ve şükretmek isteyenlere (âyetler) vardır” hükmündedir.

 

8- Âlemde yalnız kendini ve Rabbını görmendir. O’na lâyık murâkabede bulun. (Her hareketinin Allah Teâlâ'nın kontrolünde olduğunu unutma.) Allah'ın indindekmi hazine bil ve işlerinin görüneninde ve görünmeyeninde ondan infakta bulun. Ondan gayriye şevk duyma. Seni yasakladığı şeyde görmesinden ve emrettiği şeyde de görmemesinden ve kendisinden gayriye iltifat ettiğini görmesinden sakın. Bazı Arifler dedi ki: "Hak’tan yana gözüküp de halka bel bağlayanı Allah onlara muhtaç eder. Kalplerinden merhamet duygusunu çıkarır." Bütün yakın ve akrabandan müstağni (ihtiyaçsız) ol. Zira zenginlik insanlara muhtaç olmamaktır. (El Fakru Fahri sözü.)

 

9- Hareketlerde tekellüften (güçlük çıkarmaktan) sakınmak. Efendi¬miz (SAV) mealen buyurdu: "Ben ve ümmetimin muttekileri tekellüften uzaktır." Allah-ü Teâlâ ise şu mealde buyurdu: "Sen de ki, ben sizden ücret istemiyorum. Ben külfet yükleyenlerden de¬ğilim." Tekellüfün de esası hoş görünmeyi sevmektir. Bundan da imana darbe gelir, fücur, riyâ, saygınlık arzusu ve sun’ilik (gösteriş) doğar.

Siz her şeyde orta yol üzere olunuz (Âyet meâli) "Eğer onlar mü’minlerse Allah ve Resûlü razı edilmeye daha layık ve hak sahibidir.

 

10- Kalbe hayat veren şeylerle kalbi mamur etmek, onun zıddı olan şeylerden sakınmak. Bu husus da dört şey karşılığında, diğer dört şeye dikkat etmekle elde edilir:

 

a) Dünyada, garib olduğunu unutmamak Bu ise nefsin isteklerine uymamak ve kötülüklerden kurtulmayı istemekle olur. Bunun zıddı; kalbin nefsin lezzetleri ile meşgul olması ve emeline kavuşmasıdır.

Ölüm anında yiyeceği darbeyi hatırlamak. O darbe ki, dünyadan her şeyi unutturur ve mahlûkata karşı hiç ilgi bırakmaz. Çünkü bu (ölüm) anında hiçbir şey fayda vermez. Bunun zıddı, ecelin unutulması, emelin uzunluğu. İşte bunlar rızk korkusunun anahtarıdır. Ecelin unutulması ve emel uzunluğu ise dünyada her belânın ve ahirette her mihnetin asıl sebebidir.

c) Kalbin Allah sevgisinden boş ve yalnız kalmasını hatırdan çıkarmamak. Bu his, her dostun dostluğunu unutturur. Ancak menfaat ile dostluk belli olur. Bunu düşünen kimse ancak Allah dostu ile arkadaş olur ve ancak Allah’tan sevap umanlarla bir araya gelir. Bunun zıddı, gaflet halinin insanı kaplaması ve sayılı (dünyadaki) günlere aldanmaktır. Bu durum amel terki, onu ileri bir zamana erteleme ve ara verme, başkanlık arzusu ve bid’atın zuhuru gibi şeylerin anahtarıdır.

d) Allah-ü Teâlâ’nın huzurunda duracağını (hesaba çekileceğini) hatırlamadır. Bu hal; hareket halinde de sükun halinde de Allah'ın huzurunda ve O’nun kontrolunda olunduğun unutulmamasını icap ettirir. O durumdaki kimse hareketinde şeriata uygun hareket eder, bütün hallerinde nefsini hesaba çekip, işlerinde Mevlâ’dan utanır. Bunun zıddı Allah-ü Teâlâ'ya karşı cüretkar olmak, O’nun kendisine iyi muamele edeceğini zannederek aldanmaktır. Eğer Rabb’ının kendisine iyi muamele edeceğini hakikaten zannetse idi, (elbette) Allah’a karşı ameli güzel ederdi (Bu durumu da şu mealdeki âyet açıklıyor: "İşte sizin Rabb’ınız hakkındaki bu zannınız sizi aşağılattırdı ve zarara uğrayanlardan oldunuz." )

"O halde siz dinde, sonradan çıkarılan işlerden (bid’atlerden) sakının. Çünkü her sonra ortaya çıkarılan iş bid'attır. Her bid'at ise dalâlettir. Dalâlet ve sahibi de cehennemdedir.” Ayrıca batıl yolda olanların sözlerinden sakının ki onlar Allah-ü Teâlâ'dan umudunuzu kestirirler ve eğri yollara sevkederler. Halbuki "Size gereken ise eda olunacak farzların yapılması ve haramların terkedilmesı ve sünnetlere uymak ve evliyaya muhabbeti benimsemektir."

 

KENDİSİNE İNTİSAB OLUNAN ŞEYHİN ŞARTLARI (MÜRŞİDİN ŞARTLARI):

 

Herkese durumlarına göre nasihatcı olmak ve onları TAKVÂ ve İSTİKAMETE yönlendirmektir. Onları münker ve şehvetlerden yasaklar; on¬lar için sebat, saadet, bağışlanma, muvaffakiyetlerine dua eder. Dini konulardan imkan nisbetinde onlara öğretir, dünya işlerinde de onlara şefkatli olur da bu konuda kendi nefsi için nasıl çalışıyorsa öyle çalışır. Zira bir kimse bir topluluğun idaresine talip olursa artık o topluluğun işlerine bakmak O’nun kullarını (Zât-ı Ehadiyetine erdirmek için) üzerine vacip olur. O Allah’ın her mahlûkuna rahmet, lütuf, şefkat gözü ile bakar.Küçüklere merhametli davranır, büyüklere de saygı gösterir.

CAMİ'UL USÛL Müellif: Ahmed Ziyaüddin (K.S.) Gümüşhanevi Mütercimi: Hüsameddin Fadıloğlu s.31-36 (alıntı)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah dostlarından feyiz alabilmek üç şeye bağlıdır.

 

Birincisi: İhlas

 

İkincisi: Edeptir.

Çünkü Allah dostlarından feyiz elde etmek ancak onların kalplerinden alınabilir.

Böyle olduğu halde bir mürid ki, onun kalbi ihlas elbisesinden soyulmuş, ya da Allah dostları hakkında edebe zıt hareketi varsa, bu durumda o müride, o zatların feyizle dolu iç alemleri meyletmez.

 

Üçüncüsü: Allah dostlarına muhabbet etmek ve onları örnek kabul etmektir.

Çünkü muhabbet, feyzin çokluğuna ve son derecede artmasına sebeptir.

 

Şu halde bir müritte söylenen üç şey; ihlas, edep ve muhabbet ne kadar çok bulunursa, hiç şüphe yok ki elde edilecek feyzinin de o kadar artacağı kesin ve tam bilinen bir şeydir.

 

Feyz elde edebilmenin birinci şartı, kamil mürşide muhabbet beslemek ve onu örnek kabul etmektir.Ayrıca bu sevginin yapmacık ve zorlama olmaksızın, doğruluk yani gayri samimi olmaması ve gösterişten uzak, yakin yani şüpheden uzak olarak bulunması gerekir.

 

Çünkü muhabbet, müridin iç aleminden mürşidin içine akan, manevi bir nehir gibidir.Onun sayesinde devamlı olarak feyiz alma imkanını elde bulundurur.Bu manevi nehrin genişliği, müritteki muhabbetin az veya çokluğuna bağlıdır.

 

Bazen muhabbetin coşması anında o manevi nehir, deniz gibi olup müridin kalbi, mürşidin tarafına teveccüh eder.Hatta bu muhabbetin çokluğu sebebiyle kalbini şeyhine yönelten mürid, şeyhinde fani olup, mürşidinin bütün halleri bir anda müridin kalbine aksetmiş olur.

 

Tasavvufi terbiyede önemli yer tutan muhabbet, diğer iki emri yani edep ve ihlas sahibi olmayıda gerekli kılar.Çünkü seven bir kimse, sevdiğine karşı edebe riayet ve ihlasa (samimi olmaya) sürat edegelmiştir.Seven kişilerin, sevdiğine karşı yaptığı fedakarlık bunun bariz bir delilidir.

 

''Bir şeyi sevmen, kör ve sağır eder''

Buna göre seven kişi, sevdiğinde kusur göremez ki, aksi takdirde sevgisinde samimi olmadığını gösterir ve böylece kendisinden ihlas ve yakin yok olur.

 

Hak dostuna bağlayıcı özelliği olan bu maddelerin bir kişide mevcud olması, onun feyiz almasına sebeptir.Evliyaullah'a bağlı olmasada bu muhabbet ve sevgi sebebiyle feyiz elde eder.

 

Yeterki samimi ve saf bir niyet ile beraber olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

ZİKİR

 

Zikre devam etmek kişiyi Allah’a (c.) yaklaştırır. Allahuteala’ya yakınlığımızın şuur düzeyinde olabilmesi için zikrin faydalarını İbni Kayyim’in tespit ettiği şekilde bilmekte fayda vardır. İbni Kayyim, zikrin faydalarını şöyle sıralamıştır:

 

Zikir Allahuteala’yı razı eder.

 

Zikreden, şeytanı kovar.

 

Zikir kalpten gam ve kederi giderir.

 

Kalbi ve bedeni güçlendirir.

 

Kalbe sevinç ve ferahlık verir.

 

Zikir, kalbi ve yüzü nurlandırır.

 

Rızkı çeker ve bolluğa sebep olur.

 

Zikredene zikir, heybet ve tatlılık verir.

 

Kula, İslam’ın ruhu olan Allah sevgisini kazandırır.

 

Murakabe duygusunu ve ihsan makamını kazandırır.

 

Kişiyi Allah’a yöneltir.

 

Kulu Allah’a yaklaştırır.

 

Zikir, kalbi diriltir ve gafletten uzak tutar.

 

Kul, zikirle marifetullah’a ulaşır.

 

Zikredeni, Allah’tan korkutup sakındırır.

 

Zikir ruhun ve kalbin gıdasıdır.

 

Kalbi paslardan arıtıp cilalar.

 

Hataları silip yok eder.

 

Kulun, Allah katındaki derecesini yükseltir.

 

Allah’la ünsiyet/dostluk meydana getirir.

 

Vahşet ve yalnızlık duygusunu yok eder.

 

Kula Allah’la olan dostluğunu hatırlatır.

 

Dünyada ve ahirette Allah’ın gazabından korur.

 

Zikredenin üzerine sekinetin inmesine vesile olur.

 

Allahuteala’nın rahmeti zikir sebebiyle kulu kaplar.

 

Zikredeni melekler kuşatır.

 

Dili her türlü zararlı sözden meşgul eder.

 

Zikir, zikreden kişiyi Allah katında yüceltir.

 

Zikir, zikredeni ve zikredenle birlikte oturanı mutlu eder.

 

Kul, zikir sebebiyle kıyamet günü hasretten emin olur.

 

Allah’a yalvararak ve ağlayarak yapılan zikir, zikredeni Allah’ın koruması altına almasına neden olur.

 

Zikri çokça yapmak suretiyle kul, Allahuteala’nın çeşitli lütuflarını elde eder.

 

Yüce Allah zikredene çok sevap verir.

 

Faziletinin büyüklüğüne rağmen en kolay ibadettir.

 

Zikir cennet fidanıdır.

 

Zikir, kişiyi Yüce Allah’ı unutmaktan emin kılar.

 

Kendisini zikredeni Allahuteala lütfundan mahrum etmeyeceğine garanti vermiştir.

 

Zikir, insanın tüm vakit ve hallerini kapsayabilen her halükarda yapması mümkün olan bir ibadettir.

 

Taatlerden zikrin benzeri yoktur.

 

Zikir, kul için dünyada bir nurdur (ki, onunla hak ile batılı ayırt eder), kabrinde ve kıyamet gününde de onun için bir nurdur.

 

Zikir nedeniyle kişinin davranışları ve sözleri nurlanır.

 

Zikir velayetin fermanı ve velayet yolunun başıdır.

 

Kalbin ihtiyaçlarını giderir, eksiklerini yok eder.

 

Zikir, kalbi tamamen Allah’a yöneltir. Allah’tan gayrısının etkilerini ve Allah’tan gayrısı sebebiyle meydana gelen dağınıklığı giderir.

 

Kalbin kederi ve tasası zikirle yok olur.

 

Kalbi uyuşukluk ve gaflete karşı uyarır.

 

Zikir, sahibine yüce hâller ve mârifet meyveleri bahşeder.

 

Zikir, insanı Rabb’ine yaklaştırır.

 

Kulun lisanında Allah’ı zikretmenin ıslaklığı devam ettikçe, Allah katında o mahlukatın en şereflisidir.

 

Zikir, kalp katılığını giderir.

 

Allah, kendisini zikreden kuluyla beraber olur.

 

Allah’ın nimetlerini çeker ve Allah’ın intikamını savuşturmakta zikir gibisi yoktur.

 

Zikredene Allah rahmet eder, över, melekler de salât ve dua eder.

 

Zikir meclisleri meleklerin de bulunduğu cennet bahçeleridir.

 

Tüm ameller ancak zikri ikâme etmek için meşru kılınmıştır.

 

Salih amel işleyenlerin en faziletlileri Allah’ı çokça zikredenlerdir.

 

Zikre devam etmek mali ve bedeni taatlerin çoğalmasına neden olur.

 

Zikir, kişinin Allah’a taatinin devamına yardımcı olur.

 

Zikir her zorluğu kolaylaştırır.

 

Zikir, zikreden kişinin bedenine ve kalbine güç verir.

 

Zikredenler, ahiret için salih amel yapmada en önde olan kişilerdir.

 

Melekler, zikredenlere istiğfar eder.

 

Zikir kulla cehennem arasında bir engeldir.

 

Üzerinde zikredenler nedeniyle dağlar, ovalar Allah’a şahitlikte bulunurlar ve bu güzel insanlarla birbirlerine karşı övünürler.

 

Zikir kul için münafıklıktan emandır.

 

Allah’ı zikrin kapsamına onu isimleri ve sıfatlarıyla anmak, ona sena etmek, onu layık olmayan her türlü eksiklikten tenzih etmek, ahkamını tebliğ etmek, emir ve yasaklarını hatırlamak, hatırlatmak girmektedir. Zikir çeşitlerinin en faziletlisi ise Kur’an-ı Kerim’i okumak suretiyle yapılandır. Sonra Allah’ı (c.) anmak, ona övgüde bulunmak ve diğer dua çeşitleri gelir. Muhammed Suresi’nin 19. Ayetinin kapsamına ise; tevhid, tevhid’in kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’le hemhal olmak, dua ve istiğfarda bulunmak, muhasebe ve murakabe yapmak ve ölümü sıkça düşünmek suretiyle zikrin bütün kısımlarını hayata dönüştürmenin referansları girmektedir. İnsan hakkıyla zikir görevini yerine getirdiğinde Yüce Allah onun gönül gözünü açar, firaset ve basiret sahibi bir mümin olur.

 

Kaynak :Yediulya/ Dr. Mehmet SÜRMELİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tasavvufta 4 kapi vardir

 

1-Seriat Kapisi

2-Tarikat Kapisi

3-Marifet Kapisi

4-Hakikat Kapisi

 

Ögreti olarak bu kapilar birer birer geçilerek Hakikate ulasilir.

 

Ögrencilerinden biri Mevlana'ya sormus.

-Efendim, bu 4 kapi mes'elesini ben pek anlayamiyorum. Bana

anlayabilecegim bir lisanla anlatir misiniz ?

 

"Simdi bak, karsi medresede dersini çalisan dört kisi var. Hepsi

rahlelerine egilmis. Sen git bunlarin hepsinin ensesine bir samar at, sonra gel sana anlatayim."

 

Adam gitmis birincinin ensesine bir tokat asketmis. Tokadi yiyen

derhal ayaga kalkip arkasini dönmüs ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna'nin ögrencisini yere yikmis. Ögrenci dayagi yemis, geri dönecek ama hocasina itaat var.Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat asketmis. O da derhal ayaga kalkip elini kaldirmis. Tam tokadi vuracakken vazgeçip yerine oturmus.

Ögrenci devam etmis üçüncüye de bir tokat atmis. Üçüncü söyle bir

kafasini çevirip baktiktan sonra çalismasina devam etmis.

 

Dördüncü, tokadi yemesine ragmen hiç orali bile olmadan çalismasina

devam etmis.Ögrenci Mevlâna'ya dönmüs, olanlari anlatmis.

 

Mevlâna ;

 

"Iste sana istedigin örnekler;

 

Birinci; seriat kapisini geçememis biri idi. Seriatta kisasa kisas

oldugu için tokadi yeyince kalkti. Aynisini sana iâde etti.

 

Ikinci; tarîkat kapisindadir. Tokadi yeyince o da kalkti tam tokadi

iade edecekti ki, tarikat ögretisinde verdigi söz aklina geldi. "Sana

kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, yerine oturdu.

 

Üçüncü; mârifet kapisina kadar gelmistir. Iyinin ve kötünün tek

Yaradan'dan geldigini bilir, inanir. Yaradan bu kötülüge hangi iblisi

âlet etti diye merakindan söyle bir dönüp bakti.

 

Dördüncü; hakikat kapisini da geçmistir. Iyinin ve kötünün tek sahibi

oldugunu bilir. Onun için dönüp bakmadi bile.

 

(Mevlana)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...