Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
üstad 17

Üstadla İlgili İftiralar

Recommended Posts

Şeriatçı Kalemşör Kısakürek

Geçtiğimiz yıl boyunca 100. doğum yılı vesilesiyle anılan, Türk muhafazakarlarının "üstad"ı, "şairler sultanı"nı biraz yakından tanıyalım dedik. Gördük ki, kadınlar için tek önerisi var, o da şeriat.

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

Pazartesi

12/02/2005 Handan KOÇ

--------------------------------------------------------------------------------

BİA (İstanbul) - 2004 yılı içinde Necip Fazıl şerefine pek çok etkinlik yapıldı. Ama bence Necip Fazıl'a verilen hediyelerin incisi Yapı Kredi Yayınları'nın, "üstad"ın şiir kitabı "Çile"yi şık bir şekilde yeniden yayınlaması oldu.

 

Necip Fazıl portresi, eski yılın son günleri ve yeni yılın ilk ayı boyunca, Beyoğlu YKY kitapevi vitrinini süsledi. Daha önce Nazım Hikmet kitaplarını basan yayınevi böylece onun ve fikirlerinin baş düşmanı olan Necip Fazıl'ı da listesine katarak günümüz egemenlerinin herkesi aynılaştırma hırsını göstermiş oldu.

 

Bu, büyük sermayenin düşmanlarını kendi pelerini altında gömme merakıyla açıklanabilir. İşin bir diğer yönü ise ölülere saygısızlık. Neyse. Türk sağcısının gönlünde yüce bir yer sahibi olan bu erkeği sadece "Kaldırımlar" şiirinin yazan olarak görmek eksik olur. Kadınlar dahil, bütün ezilenlere karşı şehirli bir vaiz olarak, yaptığı politik hizmetin anılmasında bence yarar var.

 

İnce zevklerin insanı

 

Otuz yaşına kadar başta kumar olmak üzere pek çok zevkin peşinde koştuğu Beyoğlu, Necip Fazıl'ın hayatında hep önemli bir semt olmuş. Bir yazar olarak bankalarla olan ilişkisi de eskilere dayanıyor. 1936 yılında İş Bankası'nın ve Celal Bayar'ın desteğiyle "Ağaç" isimli dergiyi çıkaran Kısakürek, 1940 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sanat Ödülü'nü almış.

 

Bu yıllarda arkadaşları olan Ahmet Kudsi Tecer ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi milletvekili olmayı beklediği halde, İsmet İnönü'nün onun adının üstünü çizdiği ve bunun, ondaki koyu İnönü aleyhtarlığında rolü olduğu da hakkında yazılanlar arasında yer alıyor.

 

Türkiye muhafazakâr siyasal düşünce tarihinde özel bir yeri olan Necip Fazıl'ı tevazuun ve tasavvufun çilekeş bir neferi olarak bilmek çok yanlış olur. Onu atlara ve antikalara meraklı, şık giyinmeye özen gösteren, şatafattan hoşlanan, aile hayatını Babanzade'lerden olan eşiyle bir yalıda sürdüren ve kendini çokça beğenen, devlet eliyle burslu olarak Paris'e gidip okulunu bitirememiş, bohem alemlerde bulunmuş bir "beyzade" olarak tanımamızda yarar var.

 

1934'te Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz veren Nakşibendi şeyhi Abdülhakim Arsavi'nin doğum yeri olan Van ve Anadolu toplum yaşantısına bütün yönleriyle uzak olan Necip Fazıl, belki nadim bir kumarbaz olmak için ilgi kurduğu Nurcularla bağını, kendi hayat biçimini değiştirmemek kaydıyla, son nefesine kadar kesmemiş.

 

Her devrin anikomünisti

 

Kısakürek'in, daha 1936 yılında Ağaç Dergisi'nin ilk sayısında bir menfi cereyan olarak tanımladığı komünizme karşı, "Bunları fikirle durdurmaya imkân yok, onu aynı ateşte yanan bir hayat ve insan hamlesi ile önlemek mümkündür" diye yazmış. Onun anikomünizmi, Türkiye'ye özgü faşizan-milliyetçi bir modernleşme korkusu propagandasıyla bir arada yürümüş, politik etkisi geleneksel değerlerine bağlı erkeklerin ruhunda yarattığı fırtınayla atbaşı gitmiştir. O bir mucize vaaz etmiştir.

 

Dillerde dolaşan şiiri Sakarya şöyle biter; "Yol O'nun, varlık O'nun, gerisi hep angarya / Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!"

 

Bir ilahi güce dayanan üstünlük ve kurtuluş vaadi, Kahramanmaraş katliamının yaşandığı yılları Milliyetçi Hareket Partili (MHP) olarak geçiren Kısakürek'in hitabının özünü oluşturur. Kendini felsefi olarak ruhçuluğun savunucusu olarak konumlandıran Necip Fazıl, bir "İslam inkılapçısı" olarak her konuda görüş neşretmiş. Süslü ve etkili Türkçesi, polemiğe merakıyla muhafazakâr Türk sağcılığının bir gururu olarak ömrünü sürdürmüş. Kuruluş döneminde Erbakan'ın Milli Nizam Partisiyle (MNP) yakın olmuş 1978'de MHP'ye girmiş, 12 Eylül sonrası, 1983 yılındaki ölümüne kadar, inzivaya çekildiği odasında hizmet verdiği liderse Turgut Özal olmuş.

 

Doğuştan üstün insan

 

Kısakürek 1980 yılının Mayıs ayında, o zaman, başında Tercüman Gazetesi yazarı Ahmet Kabaklı'nın bulunduğu Türk Edebiyat Vakfı'nca "şairler sultanı" olarak ödüllendirilmiş. Bu törene dönemin Milli Eğitim Bakanı katılmış. Aydınlar Ocağı Başkanı Süleyman Yalçın, bir tıp profesörü olarak bu törende yaptığı konuşmada şöyle demiş:

 

"Üstad bilinen mutad insan bedeni yapı ve kabiliyetinin çok ötesinde bir bünyenin sahibidir. Bu farklılık onun gözünden hafızasına, dikkatinden damar ve sinirine kadar her kesiminde çarpıcıdır... Türk'ün İslam'ın ve insanlığın tarihinde ismi ayrı müstesna ve unutulmaz bir isim olarak parlamaya devam edecektir."

 

Büyük Doğu'daki künyesi şöyledir: "Kayıtlı bir şecereyle Şeyhülislam Mevlana Behtüt Hazretlerine dayanan ve Osmanoğulları'ndan daha eski bir familya olan Dulkadiroğulları'na bağlı Kısakürekler soyuna mensuptur."

 

Necip Fazıl, milliyetçi mukaddesatçı çevrelerde üstün bir insan arayan birçok genç erkek ve kadını üstünlükler düzeninin ilahi bir sesi olarak etkilemiştir. Necip Fazıl'ın, "ruh, mucize, büyü, şiir doğuda; çürümüş madde batıda" formülü, bu çevrenin erkeklerinin Avrupa kompleksine ilaç olmuştur.

 

Yüzde yüz İslami çerçeve

 

Necip Fazıl için kadın konusu hiçbir zaman çetin bir hal almamıştır. Her zaman, "Kadının İslam inkılabı içindeki yerini şeriatın sınırları çizer" demiş ve İslam'da reform düşüncesine sonuna kadar karşı çıkmıştır.

 

Ona göre, bu inkılabın kadınları, "cihanın en zarif ve cazibeli kadınları" olacaktır. Onlar şeriatın "örtmeğe mecbursun" dedikleri her noktalarını örtecekler ve "örtmeğe mecbur değilsin" dediği hiçbir noktalarını örtmeyeceklerdir.

 

Necip Fazıl her zaman kara çarşafa karşı durmuştur. Dolayısıyla, Türkiye'nin aynı zamanda egemenlere yakınlığı olan bugünkü İslamcılarının yaman çelişkisi onda da mevcuttur. Şeriatı hem vaaz etmiş hem de onun softalıklarından azade olmaya çalışmıştır.

 

Necip Fazıl, kadınların çalışmasına karşı değildir, kadınların birinci dalga feminizmin etkisiyle gelişen bilincine ise, karşıdır.

"İslami inkılabın kadınlarından yüzde yüz İslami çerçeve içinde ve bilhassa kendi cinsini yetiştiricilik vazifesiyle muallim, doktor, hasta bakıcı, muharrir, sanatçı, alim, kâşif çıkacak ve bilhassa fahişe çıkmayacak, bar artisti çıkmayacak, sarhoş şarkıcı çıkmayacak, göbek atıcı çıkmayacak ve nihayet başı boş işçi ve memur yaftası altında cinsiyetini azmanlığa götürmüş pis ve yırtık nevilerinden hiçbiri çıkmayacaktır." (1)

 

Bu pis ve yırtık neviler, tahmin edeceğiniz gibi haklarını arayan kadınlardır. Necip Fazıl, ağzına hiçbir zaman kadın hakları kelimesini almamış, her zaman Tanzimat'a ve Kemalizm'in kadınlarına olan nefretini ifade etmiştir. Eşitlik peşinde koşan kadın, onun gözünde "kadınlıktan çıkmıştır".

 

Ya erkeklik mahkum olursa?

 

Cumhuriyetin ellinci yılında kaleme aldığı "Türkiye Manzaraları" kitabı, "İdeolocya Örgüsü" gibi bölüm bölümdür. Kadınlarla ilgili bölümde şöyle yazar:

 

"Bugün güya gasp edilmiş haklarını kendisine verdiği için herkesten fazla devrimci geçinen Türk kadını bilmelidir ki, aynı devrim kendisine de kadınlığını kaybettirmiştir."

 

Necip Fazıl her zaman geçmişin kutsal değerlerini koruma misyonuyla vaaz veren bir yazardır. Korunması gereken değerlerden birini ise, hakim erkeklik olarak şöyle belirtir:

 

"Devrim dedikleri hadisenin ruhları bomboş bırakması yüzünden meydana gelen afet! Artık susuz insana gaz içerek nefsini tatminden başka yol kalmamakta... Hâkim erkeklik yerine, mahkûm takallüs geçmektedir."

 

Takallüs bir organın çekilip büzülmesi demektir. Anlaşılan Necip Fazıl'ın modern hayatın erkekliğin fiziksel hâkimiyetine zarar vereceği yönünde bir korkusu da vardır. Ama yazar kadını açık bir şekilde tasvir ederken korkusuzdur:

 

"Kadın bir fikirdir; erkekte fatihlik sembolüdür, İslamiyet'te de bu bakımdan, yani öz mahiyeti bakımından değerce büyüktür... Kadının erkek üzerinde rolü de Allah'a erme yolunda yardımcıdır."

 

Fedakar annenin şımarık oğlu

 

1948 tarihinden itibaren bazı aralıklarla 350 sayı çıkardığı Büyük Doğu, onun kadrolarını gönlünce ayarladığı bir dergi olmuştur. Necip Fazıl, tek çocuk alışkanlıklarını dergiyi çıkarırken de sürdürmüş.

 

Necip Fazıl'ın anılarından, büyükbabası tarafından aşırı şımartılarak büyütüldüğü, her zaman tek oğul olarak ailedeki kadınlara ve hizmetçilere kötü davranma hakkı olduğu ve bundan hiç rahatsız olmadığı anlaşılıyor.

 

Şöyle anlatmış: "Dedem cici annemi ve hizmetçileri haşlıyor. Bir benim başım dik. İstersem avaz avaz haykırabilirim, büyük babamı da susturabilirim. Bana izin sonsuz"; "Konağın ruhu büyükbabam, ben de onun ruhuyum. Babadan oğula içinde yaşattığı soy idealinin en mükemmel numunesiyim." (2)

 

Necip Fazıl'ın tezleri komünizmin solduğu bugünün dünyasında çok işlevli değil diye düşünülebilir. Ama şu da var. Üstün Türk-İslam insanı idealinin soydan soya taşıyıcısı olan erkeklik ve onun ulvi yardımcısı kadınlar modelinin sözcülüğünü yapmada ondan daha üst rütbeye çıkacak biri henüz yok. Üstelik milli-manevi iklimimizin organik bir ürünü olan, bu faşizan sesine kavruklaşan ve yozlaşan toplumun bugün de ihtiyacı var.

 

Necip Fazıl, İstanbul'un köklü ve zengin ailelerinden birinin iyi eğitimli kızı olan eşi Neslihan Hanım'dan hep saygıyla bahsetmiş. Ona beş çocuk veren ve hep yanında olan bu kadının saygı uyandıran en temel vasfı, eşine saygısı olarak aktarılıyor.

 

1950'li yılların Büyük Doğu dergilerinde onun yazdığı Battal Gazi film senaryosunun bölüm bölüm yayınlandığını gördüm. Başka neler yapmış? Necip Fazıl'ın iyi hazırlanmış İnternet sitesi onun biyografisini vermiyor, eserlerinden bahsetmiyor.

 

Sitede Babanzade ailesinin soy kütüğü yayınlanırken, Neslihan Kısakürek, hakkında Necip Fazıl'ın anlattıklarıyla yer alıyor. O ne fedakâr, çileli kadındı diye. "Üstad"ın annesinin künyesinde ise dil iyice oturuyor. "Necip Fazıl'ın annesi Girit muhacirlerinden bir ailenin kızı, kayıtsız şartsız teslimiyet örneği, derin ve fedakâr Türk kadını Mediha Hanım'dır."

 

Bu alemde bir kadında üstün özelliğin "fatihe" yani erkeğe teslimiyet olarak görülmesi, ne yazık, şaşırtıcı değil mi

Share this post


Link to post
Share on other sites

1- Üstad CHP'den hak ettiği ödülünü alamamıştır. Yazıda yanlış bilgi vardır.

 

2- Üstadın İnönü düşmanlığını böyle basit bir sebebe ancak bu yazıyı hazırlayan geri zekalı ve onun zihniyetindekiler bağlayabilir. Üstada DP döneminde de çok yamuk yapan olmuştur, ama o hiçbirine İnönüye gösterdiği düşmanlığın yarısını bile göstermemiştir. Böyle kinleri böyle aptalca sebeplere bağlamak eblehlere mahsustur. Geçtim.

 

3- Üstadın tasavvufi hayatını kendi ve yakınındakilerin yazdıklarına bakarak anlayabiliriz. İftiralarla işimiz yoktur. Ayrıca kendisi de 30 yaşına kadar yaptığı hataları kabul etmektedir. Mal bulmuş mağribi gibi bunlara atlamak kaale alınacak bir davranış değildir.

 

4- O velinin ismi Abdülhakim Arsavi değil, Abdülhakim Arvasi'dir. Üstad'ın yakınlaştığı grup Nurcular değil, Nakşibendilerdir. Üstadın kitabının adı Türkiye manzaraları değil, Türkiye'nin Manzarası'dır(Belli ki bunun yazarı memleketimden insan manzaraları edebiyatının rahle-i tedrisinden geçmiş ki bir kitabın ismini bile ona benzetiyor). Eşşekliğin bu kadarı işte..

 

5- Şeriatı savunup çarşafa karşı çıkmak bir çelişki değildir. Şeriat insana "Çarşaf kullanacaksın kardeşim" demez. Bunu yazan cahil nerden bilsin? Şeriatta softalık yoktur. Mücerredi müşahhastan ayıramayan bir ahmak daha... Ayrıca üstad direk olarak hınçla yüklenmez çarşafa, o da var.

 

6- ""Devrim dedikleri hadisenin ruhları bomboş bırakması yüzünden meydana gelen afet! Artık susuz insana gaz içerek nefsini tatminden başka yol kalmamakta... Hâkim erkeklik yerine, mahkûm takallüs geçmektedir." Bu kısmı erkekliğin hakimiyetinden bahsediyormuş gibi anlamak da salaklıktır. Neden? Bir kere daha okuyun isterseniz. Üstadın orada ne demek istediğini anlayacaksınız. Burada bir edebiyat söz konusudur ve üstad erkeklikten, yani cinsiyet olarak erkeklikten bahsetmemektedir. Devrimin ruhları pörsütmesi neticesinde erkek mizaçlı bir içtimai karakterin, insan karakterinin yok olmasından edebiyat ile söz edilmektedir. Burayı okuyunca, üstad "ey kahbe rüzgar, artık ne yandan esersen es" derken rüzgara, Allah'ın nimetine küfrediyor diyen eblehi hatırladım.

 

7- Bu gereksiz insanımsıların makalenin geri kalan kısmında dile getirdiği ve üstadın bir eksiği olarak lanse etmeye çalıştığı kısım ise üstadın meziyetlerini ve ne kadar büyük bir insan olduğunu ispatlamaktadır, dolayısıyla onların altına imzamı attığımı belirtir, mesajıma burada nokta koyarım..

 

Pardon koymam, NFK-Fan, senin böyle bir proje vardı.. Üstada yöneltilen suçlamalara genel bir bakış olması lazımdı başlığı.. Elini çabuk tutsan diyorum.. Hem gerek duyarsan yardımlaşabiliriz de.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Sonuna kadar, dibine kadar katılıyorum abicim.. Şapka çıkarıyor ve yukarıdaki mesajınızın her cümlesine imzamı atıyor, kalıbımı basıyorum..

 

İnşallah.. Aşırı yoğunluk ve biraz tembellik, biraz da çekingenlikten dolayı henüz el atamadım.. Yardımınıza ihtiyacım olabilir.. Bakalım, Allah yardımcımız olsun.

 

7. maddeden sonra söyleyecek sözüm yok konuyla ilgili..

 

Saygı ve selamlarımla

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

değerli arkadaşlarıma bir sorum olacak

 

üstad kadınların çalışmaması hakkında bir yazı kaleme almışmıdır

almışsa bu yazıyı bulabilirmiyim

 

ve açıklamalar için sonsuz teşekkürler....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Üstad, kadınların "çalışmaması" hakkında bir yazı kaleme almamıştır. İslamda kadının çalışması "İslami ölçüler" dahilinde yasak değildir bildiğiniz gibi. Üstadın İdeolocya Örgüsü kitabından bu mevzuu hakkındaki yazılarını iktibas ediyorum:

 

 

 

•Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noktasiyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek tel saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.

 

•Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçiri vermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir. Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dinî anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa ve kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların esiri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lazımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir.

 

•İslâmda kadın,içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hakimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işte başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir.

 

• Talim ve terbiye işinde Avrupalı mütehassıs, kız ve erkek karışık öğretim gibi heyulâî abesler, İslâm inkılâbının maarif siyasetinde bahis mevzuu olamaz. Bulûğdan evvelki ilk tahsil devresinde karışık bulunmasında bir mahzur olmayan kız ve erkek talebeler, ilk devreden sonra tahsillerine cinsiyetlerinin müstakil toplulukları içinde devam ederler. Kızlar için orta tahsil ayrıca mecburiyet ifade etmez. «Külliye» tahsili ise kızlar için kendilerine mahsus birkaç hususi üniversitede kabildir. Ana vazifesi ev kadınlığı olan kız talebe, kadınlık iş ve mefhumuna yabancı yüksek meslek mekteplerinden tamamiyle tecrit edilmiş vaziyettedir. Buna mukabil kadınlık iş ve mefhumuna bağlı hususî meslek mektepleri, kızlar için imkânın son haddiyle ve her tarafta çok geniş bir mahiyet arzedecektir.

 

•Bu inkılâbın kadınları, esasta, muazzez ve münezzeh ev kadrosunun ve aile çerçevesinin sultanı olacak, hayatın yırtık seciye emredici iş sahalarından hiçbirinde görünmiyecek; buna rağmen İslâm ölçülerinin yasak etmediği ve kendisince icap gördüğü sahalarda da şerefle içtimaî faaliyet kabul etmekten kaçınmıyacaktır.

 

•Bu inkılâbın kadınlarından, yüzde yüz İslâmî çerçeve içinde ve bilhassa kendi, cinsi üzerinde yetiştiricilik vazifesiyle, muallim çıkacak, doktor çıkacak, hastabakıcı çıkacak, muharrir çıkacak, sanatkâr çıkacak, âlim ve bilhassa fahişe çıkmıyacak, bar artisti cıkmıyacak, sarhoş şarkıcı çıkmıyacak, göbek atıcı çıkmıyacak ve nihayet başıboş işçi ve memur yaftası altında cinsiyetini azmanlığa götürmüş pislik ve yırtıklık nevilerinden hiçbirisi çıkmıyacaktır.

 

•Bağlı bulunduğumuz mutlak hakikat kutbunun mutlak bir ölçüsüne uygun olarak tedrisat usulümüzde kız ve erkek karışık öğretime imkân olmadığı için, Üniversitelerimiz de, kız ve erkek Külliyeleri halinde ayrı olacaktır. Vatanın her köşesinde Üniversiteleri üretmek gayesine doğru gidilirken, kızların daha fazla ev kadını olarak yetişmelerini ve sadece ilim ve muallimliği tercih edenlerden bir zümrenin yetişmesini temin için, bellibaşlı bir merkezde bir-iki kız Üniversiteleri kurmak kâfidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...