Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
sabi

Bir Soru

Recommended Posts

Öncelikle bu soruyu affınıza sığınarak soruyorum abilerim ve ablalarım.Ve şunu belirteyim bir müslümanım ve sorumda kesinlikle bir art niyet yok yalnızca bilemediğim internettede güvenmediğimm kaynaklardan araştırayım istemedim sizlerin bilebileceğinizi düşündüm sorum şu ki;Evet Allah(c.c.) her şyi yarattı.İhlas suresindede belirtildiği gibi ''Lem yelidve lem yuled'' yani ''O dogurmamış ve doğmamıştır'' öyleyse yüce yaradanın yaradılışı nasıl veya öyle demeyimde varlığı hakkında bana bilgi verebilrmisiniz kur'andan hadislerden vs. şimdiden teşekkürler ,affınıza sığınarak ve yalnış anlamayınız?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Merhabalar. Kafanıza hemen hemen herkesin takıldığı bir soru var ve bu çok normal bir durum. Hatta bu sorunun daha farklı çeşitleri ve yanıtlanması-anlaşılması çok daha zor sorular da var. Örneğin kader inancı. Yıllarca kafamı zonklatmış bir sorudur bu. Çok çeşitli açıklamaları, sohbetleri dinledim, okudum fakat zaman zaman yine de aklıma takılmıyor değil. Tam olarak cevap alabilmiş değilim, aldığım cevaplar itikadi ve inanç yönünden oldu hep. Sanırım böyle olması lazım geliyor. Tabi bu konu sizin konunuzla alakalı değil.

 

Sorunuza gelirsek ayet veya hadis bilgilerim çok yetersiz olduğu için o konularda bir yorum yapamayacağım. Ancak kişisel düşüncelerim doğrultusunda birkaç ufak yorum yapabilirim.

 

Öncelikle yaratma konusuna gelirsek bu vasıf sadece bir şeye, Allah'a mahsus olmalıdır. Neden dersen yaratılan bir şey nasıl olur da başka bir şey yaratabilir? Elindeki bilgisayara bak bir, ona yazılım yüklenmeden, komut vermeden nasıl çalışabilir ki o bilgisayar? Sen çalış komutunu veriyorsun ve o çalışmaya başlıyor ama yetenekleri yapılışı kadardır. Elinin altındaki bilgisayar yeni bir bilgisayar yaratabilir mi? Yaratabiliyorsa ona iman etmemiz gerekir çünkü o bir yaratıcı olur lakin böyle bir durum asla söz konusu olamaz. Çüknü o da bir nesnedir, icattır, Yaratıcının yarattıklarının değiştirilmesiyle oluşturulmuştur.

 

Bu noktadan hareketle bilgisayarın var oluşu başka nesnelerin, kabloların, devrelerin, plastiklerin, camların vs.varlığı ile ve bu varlıkların bir araya getirilmesiyle mümkündür. Var olabilmesi için ihtiyaçları vardır yani. Ama ya Yaradan'ın? O'nun var olabilmesi için hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Mesela karbonhidrata, glikoza, demire, kana filan ihtiyacı yoktur. Bunlara ihtiyacı olsaydı, bu maddelerin bir araya toplanmasıyla var olsaydı eğer varlıklardan meydana gelen bir varlık yaratmaktan uzak olurdu. O zaman başka bir yaratıcıya ihtiyacımız olurdu. Bu ise bizi yeniden Allah'a yani Yaradıcı'ya götürürdü. Çünkü onun varlığı maddeden bağımsızdır.

 

Allah yaratılmamıştır, yaratılışa konu olamaz. Yine aynı noktaya geliyoruz. Eğer yaratılmış olsaydı Allah yaratıcı olamazdı.

 

Benim söyleyebileceklerim bu kadar bu konuda. Bu sorunun asıl muhattapları âlimlerdir, ilim sahipleridir. Ancak yorum yapabilirim, hatalı konuşmuşsam Allah affetsin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aynı soru müşrikler tarafından bizzat Peygamber Efendimize (asm.) sorulmuş ve bu soru üzerine Cebrail (as.), Allahü Azîmüşşân'dan İhlâs Sûresini cevap olarak getirmiştir. Bu sûre ile şirkin bütün nev’ileri kökünden kesilip atılıyor, tevhidin bütün mertebeleri en güzel bir şekilde izah ve ispat ediliyordu. Resûl-i Ekrem (asm.) Efendimiz de bu soruyu soran kimselere yine İhlâs Sûresi ile cevap verilmesini beyan buyurmuşlardır.

Biz de Resûlulluh’a (asm.) ittiba ederek bu soruya İhlâs Sûresi ile cevap vereceğiz. Cenâb-ı Hak İhlâs suresinde kendisini kullarına şöylece bildirmektedir:"

De 'ki O Allah'dır, Ehad’dir. (O) Allah'tır, Samed'dir. Doğurmadığı gibi, doğmamıştır da. Hiçbir şey O'nun dengi (ve benzeri) değildir."

Bu sûre Allah'ın varlığının, birliğinin, eşi ve dengi olmadığının en güzel, en cami bir ifadesidir ve Kur'ân-ı Kerîm'in tevhid noktasında bir özeti gibidir. Bu konudaki diğer âyet-i kerîmeler, bir bakıma bu sûrenin tefsiri hükmündedirler.

Şu varlık aleminin yaratıcısı ancak ve ancak vücudu vâcib, ezelî ve ebedî, zâtında ve sıfatlarında benzeri bulunmayan Allah'dır. Elbette, O Zât-ı Akdes hakkında böyle bir soru sorulamaz. Çünkü kim yarattı sorusu ancak mahlûkat için sorulabilir.

On-onbeş vagonlu bir tren düşününüz. Bu vagonlardan herbirisini bir önceki vagon çeker. Ve nihayet iş lokomotife dayandığında artık "lokomotifi kim çekiyor?" diye bir soru sorulamaz. Zira, çekip fakat çekilmeyen bir lokomotif olmazsa bu nizam bozulur ve hareket meydana gelmez.

Bir asker emri onbaşıdan, o da yüzbaşıdan ve başkumandan da padişahtan alır. "Ya padişah kimden emir alıyor?" şeklinde bir soru sorulamaz. Zira padişah da birinden emir alsa, o da asker derecesine iner ve emir aldığı zât padişah olur. Bu durumda birinci şahıs padişah değildir ki: "Padişah kimden emir alıyor?" diye bir soru sorulabilsin. Padişah denilince, emir veren, fakat emir almayan bir hükümdar akla gelir.

Ayrıntılı bilgi için :http://www.sorularlaislamiyet.com/article/7/butun-varliklari-allah-yaratti-oyleyse-hasa-allah-i-kim-yaratti.html

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

sevgili sabi meal ve beraberinde tefsir okuyun. Akaid yahud kelam sifatlarini sayar ve birakir. Goren, duyan, esi benzeri olmayan, ezeli eve ebedi olan yaratan fakat yaratılmayan yegane kudret. Bunlar çerçeveyi çizer ama tam idrakin kurani anlamakla olacağıni bilmelisiniz.. Asla Allahi tam anlamıyla anlayamaz, anlamlandiramayiz. Cunku kusatilmis olan kusatilmamis olani kavrayamaz. Ayet der ki her sey yok olusudur O'nun vechi(yuzu) mustesna! A Allahın yuzu de mi olurmus, var hatta eli, ayağı, hatta gadaplanır da.. Ama bizim gibi değil. Suphe seni yutmadikça Allahi merak iyidir, zatinda kaybolmak kendini bulmanin ta kendisidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamun aleykum

 

Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisi şeriflerinde mealen: "Allah'ın sanatı ve fiillerindeki hikmetler hakkında tefekkür ediniz ancak zatını düşünmeyiniz" buyuruyor.

zira insan aklı o'nu kuşatamaz düyanın en büyük dahilerinin bile bir mahluk olan zaman'ı idrak etmekte nasıl zorlandıkları, çıkmaza düştüklerini düşünürsek insan aklının onu idrakten ne kadar uzak olduğunu bir nebze anlamış oluruz.

 

bu konuda bir sual gelince aklıma üstadın şu mısraları geldi yanlış yazmamak için alıntı yapacam.

 

"

işte şüpheci aklı çatlatan korkunç nokta

o ki sonsuz var nasıl aranır dipsiz yokta

olur ve olmaz her şey, yokluk da onun kulu

bu noktaya vardın mı el tutuk, dil burkulu

 

Allah'ı hakikate soran kafa ne sakat

hakikat de ne Hakk'ın muradıdır hakikat"

 

O'nun varlığı bildiğin hayal edebildiğin herşeyden farklıdır.zira insanın hayalleri bile mahlukat içinde şahit oldukları şeylerden oluşmuştur. ve hayal de bir mahluktur idrak de. tefekkür edersin ama düşünme işlemin nasıl mahluksa sen nasıl mahluksan düşündüğün şey de mahluktur. O'nun sıfatlarından birisi ise yaratılmışlara benzememektir.bu durumda senin düşünerek anlayabileceğin şey sadece onun ne olmadığıdır.ne olduğu değil.bunun için Allah kitabında kendisini belli sıfatlarla anlatmıştır. peygamberler(a.s) de hep onun sıfatlarını anlatmıştır.

 

selamun aleykum

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'ın varlığı hakkında bilgi...

 

Bu insan idrakının alacağı bir mesele değildir. Gelmiş geçmiş bütün felsefeciler akıl yolu ile bu meseleyi çözüme kavuşturmak istemişler ama netice ne oldu? Koca bir hiç!!! Hatta kimisi 'Allah'ın varlığı akıl yolu ile ispat edilebilir' dediyse de, yarı yolda kalmıştır böyleleri... Çünkü aklın onlara bulduğu herbir şey aslında bir perdeden ibaretti...

 

Allah'ın varlığı ile ilgili kesin bilgiler, Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamber olmadan bilinemez. Bu anlamda filozofların akıl yolu ile ileri sürdükleri herbir şey, bizim kesin imanımızı sarsamaz. Bu anlamda; İmam Rabbani şöyle der:

''İlim ve idrakin ötesinde marifet denilen bir mertebe vardır.''

İşte bu marifet mertebesidir ki Peygamberlerin getirdiği bilgidir.

 

Yine burada akla düşen payı Hz. Ebubekir şöyle dile getirir:''İdrakin aczini idraktir ki, idraktir.''

 

Erenler de şöyle demiştir: ''Bu iş ne akılla olur, ne de akılsız.''

 

Yine İmam Rabbani şöyle demiştir: ''Allah tecelli eder, ötenin ötesinde, ötenin ötesinde, ötenin ötesinde...''

 

Allah'ın varlığı ile ilgili bir şeyler öğrenmek isteyen değerli kardeşime kaynak önermek istiyorum. İmam-ı Rabbani'nin 'MEKTUBAT-I RABBANİ' eserinde bu mevcu ile alakalı çok faydalı bilgiler var. İnternet ortamında da ulaşabilirsiniz bu kitaba.

 

19, 38, 43, 125, 167, 173, 247, 260, 272, 297 nolu mektuplara bakılabilir. Ayrıca aynı kitabın 2. ciltinde

bulunan 40 ve 45. mektuplara bakılabilir.

 

Ben buraya 'MEKTUBAT-I RABBANİ'den bir kaç alıntı alayım.

 

‘’…zat mertebesinde yapılan her ispat sapkınlıktır. Bu konuda kullanabileceğimiz en iyi ifade; ‘’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.’’ (Şura:11) ayetidir.’’

 

‘’Allah’ın öz zatının bilinmesi, müşahede edilmesi ve onun tanınması imkansızdır. Gözlerin gördüğü kulakların duyduğu ya da hatır ve hayale gelen şeyler Allah’tan başka şeylerdir.’’

 

‘’Zat’ı Bari’nin nihai derecede bilinmesinin ancak; ‘’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.’’ ayetinde belirtilen esastan ibaret oluşuna bağlıdır.’’

 

‘’Alemin, O’nun tarafından yaratılmış olmak ve isimlerinin ve şu’unlarının göstergesi olmaktan öte kendisini yaratanla hiçbir bağı yoktur.’’

 

‘’Hace Nakşibend der ki: ‘’Allah Teala görülen, işitilen, hayal edilen, düşünülen her şeyin dışında, başka bir şeydir.’’

 

‘’Allah Teala’nın Zatının ne alemde bir mahzarı ne de aynası vardır. Hatta Allah Teala’nın Zatının alemle kesinlikle hiçbir münasebeti yoktur, ortaklıklarının bulunması ise asla mümkün değildir. Bu münasebetin isimden, ortaklığın suretten ibaret olduğunu söyleyecek kadar bir ilişki bile yoktur. ‘Şüphesiz Allah alemlerden kesinlikle müstağnidir.’ (Ankebut,6)’’

 

............................

 

Dervish efendi, kader/kaza konusu da çok tartışılır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Ehli Sünnet alimleri ne diyorsa, benim kabulüm odur. Zaten kader hakkında sapıtanlar iki şekli alıyorlar. Necip Fazıl’ın deyimi ile bu ikiliyi şöyle açıklamak mümkündür: ‘’Mahluktaki müstakil iradeyi inkara, yahut bu iradeyi mutlak kabul etmeye götürür. İkisi de küfür…’’

Necip Fazıl ölçüyü koymuş: ‘’Kişinin hem irade sahibi olması, dilediğini yapmak iktidarına sahip bulunması, hem de bu sahipliğin üstün bir kudrete bağlı kalması ve kendisinden ayrılması arasında akılla doldurulmaz bir tezat uçurumu vardır; ve insanın zati iktidarına göre kurduğu nispetlerle muhal görünüzü bu işi yapabilendir ki, Allah’tır…’’

'MEKTUBAT-I RABBANİ' kitabının 1. cilt ve 19. mektubu, kader bahsini hem de Allah’ın varlığı ile birlikte açıklıyor. Yine bunun için aynı kitabın 2. cilt ve 289. mektup da kader bahsini enfes bir şekilde açıklar.

 

Abdülkadir Geylani Hazretlerinin Gunyetü’t Talibin adlı kitabında da çok önemli bilgiler vardır. Yine Geylani’in El-Fethu’r Rabbani eseri de sohbetlerden oluşur. Bütün bu sohbetler de kader inancının izlerini görmek, doğrusu insanı hayretlere düşürüyor.

 

Dervish efendi, senin pek hoşuna gitmeyecek ama Fethullah Gülen’nin ‘Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader’ kitabında da değerli bilgiler vardır ve bu kitap tamamen bu mevzu üzerinedir.

 

Daha pek çok kaynak sıralayabilirim ama şimdilik bunlar aklıma geldi. İlerleyen zamanlarda aklıma gelenleri buraya ekleyebilirim.

 

Diyeceksiniz ki, senin bu konuda bir görüşün yok mu? Evet var… Buraya da uzun uzadıya yazabilirdim… Ama bu konular bence çok zor ve tehlikeli konular. Bu konuları uzmanlarından okunmasından yanayım, o yüzden kendi fikirlerimi yazmadım.

 

Değerli kardeşlerime şöyle bir tavsiyem olacak: Kardeşlerim, itikat ve amel konularını okuyup anlamadan bu türden konulara girmeyin. Yoksa ayağınız kayar, yolda kalanlardan olursunuz. İtikat ve amel konularını kendinize yetecek kadar iyice okuyun, öğrendiğiniz amel bilgileri ile amel edin, itikadınızı sarsılmaz bir kale yapın, ondan sonra böylesine tehlikeli deryalara dalın.

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cevaplarını için teşekküler.Kendimce dersler çıkardım, bundan sonra yapacağım şudur ki Kur'an okuyarak hissiyata yöneleceğim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hâcegân demek ki kabulünüz ehl-i sünnet bu konuda : ) Benimki zaten vehabbilerinkiydi hi hi

Yazdıklarınızın bir kısmını okudum, bir kısmını okuyanlardan dinledim. Fethullah Hocaefendi'nin ilgili kitabını okumadım. Yalnız kaza ve kader konularıyla alakalı sohbetlerini izlediğimi hatırlıyorum. O da farklı konuşmadı diğerlerinden. Başta da dediğim gibi aklımı bazan kurcalayan bir soru oluyor. Tabi ermişlerin, erenlerin, velilerin, şıhların akıllarına takılabilecek bir soru değildir bu, avamaltı tabakasına özgüdür, sizi tenzih ederim.

Bizim bildiklerimiz çünki çok sınırlıdır. Cüz-i İrade, Külli İrade, Kazayı Muallak, Kazayı mübrem, Levh-i Mahfuz gibi kaza ve kaderle ilişkili konuları anladığımı tahmin ediyorum müsadenizle.

Fihi Ma-fih eserinde bir hikâyeyi birazcık anımsadım tam şu anda. Bilirsiniz hikayeyi, hatırlatmak amacıyla aklıma gelen kısmını yazacağım:

Bir Sultan avlanmaya gider. Bir ceylanın peşine düşer atıyla ve etrafındakilerden uzaklaşır. Tam avını avlayacakken ceylan dile gelir: "Sen avlanmak için yaradılmadın, Allah seni bu sebeple yaratmadı". Sultan bu sözleri duyunca büyük bir pişmanlık duyar, yaradılış amacını anlar. Orada bulduğu bir çobana elinde ne varsa yoksa verir ve sufilik yolunu tutar. Ava giden avlanır tarzında ceylan avlamaya giderken Allah tarafından avlanır.

Bu hikayeden anlayabildiğim: Allah, iradesiyle kuluna tesir etmiş, onu dilediği yola dizginlemiştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Vehabbi olduğunu bilmiyordum Dervish, insanları tanıyamıyorum artık. Senin de Vehabbi olduğunu hiç tahmin dahi edemedim.

 

Evet, hatırladığın hikayeyi bende hatırladım... Hikayedeki kahraman İbrahim bin Ethem hazretleri, tacı tahtı bıraktı ve gönüller sultanı oldu... Evet, Allah iradesiyle kuluna böyle tesir eder, zaten Allah'ın tesirinden kurtulan mı var, O'nun takdirinin dışında hayat süren mi var? Yok tabiki de...

 

Vehabbi olduğunu yazıyorsun, bir de gülücük atıyorsun... Hi hi hi...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tövbe :D ahahaha

 

 

Ben neymişim öyle ya? Çok gizliyim demek ki tahmin bile edememişsiniz. B)

 

İyi güldüm hihi :D

 

(Yanlış anlayanlar olabilir, Hâcegân ile şakalaştık azıcık, vehhabi filan değilim. Allah korusun)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şaka mı? Ne şakası, şaka filan değil... Her şakanın altında bir gerçek payı vardır. Vehhabi olduğunu ilan ettin işte... O değil de, ben asıl işin şurasını anlamadım: Sen vehabbi misin, yoksa vehhabi mi???

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...