Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
ersoy

Gayri Müslimlere Dua etmek / Rahmet Dilemek

Recommended Posts

Sual: Bazıları, “Papanın imansız öldüğünü nereden biliyorsunuz, belki son nefesinde iman etmiştir. Bu bakımdan ‘rahmetli papa’ demek gerekir. İman kalbde bulunur. Kalbde iman olduğunu Allah bilir. Başkası bilemez. Kalbinde iman bulunan kimseye, mesela papaya kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Gayri Müslimlere de imanlı olabilir gözü ile bakmak, onları sevmek gerekir. Papa gibi yaşlı ise elini de öpmek gerekir” diyorlar. Gayri Müslimlerin ölülerine rahmetli demek caiz midir?

CEVAP

Dinimiz zahire göre hükmeder. Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden veya işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, imanı olduğunu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Fakat bir kimse, gayri Müslim ise, buna kâfir denir. Kâfirlerin ölüsüne dirisine dua eden, onlara rahmetli diyen kimse, eğer Müslüman ise, o da kâfir olur.

 

Sualdeki aynı bozuk mantık, puta tapanlar için de, ineğe maymuna tapanlar için de, Ay’a Güneş’e ağaca tapanlar için de ve diğer bütün kâfirler için de kullanılabilir. Peki ama bunun Müslümanlıkla ne alâkası olur? Bu tür iddialar, “âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere, Allah indinde hak dinin İslam olduğuna inanmıyorum” demenin kamufleli şeklidir!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fikirlere belli miktarda iştirak etmekle beraber, bazı kat'i ifadelerin çok rahatsız edici olduğunu söylemeliyim sanırım.

 

"Dinimiz zahire göre hükmeder." denmiş ki bu ifade rahatsız edici, daha doğrusu eksik. Mesela Mekke'de müslümanlar zulüm görürken peygamberimiz dille kendisinin reddedilebileceğini, asl olanın kalp olduğunu söylemiştir. Dünyevi hükümler verilirken veya kişi hakkında bu dünyada değerlendirmeler yapılırken onun zahiriyle ilgilenilir fakat kişinin kalbi Allah'a bırakılır. Yani "Papa belki müslüman oldu kardeşim, niye buğzediyorsunuz ona?" demek kadar, "İslam zahire göre hükmeder" gibi genellemelere gitmek de sakıncalıdır. Papa gerçekten Müslüman olduysa Allah ona rahmetiyle muamele etsin, fakat o zahirde kafir olduğu için, biz onun Müslüman olması ihtimaline dayanarak hükümde bulunamayız. Dünyevi hüküm onun kafirliğine göre verilir, İlahi hüküm ise gerçeğe... Böyle keskin ifadeler rahatsız edici oluyor, o yüzden üzerinde durmak istedim.

 

"Kâfirlerin ölüsüne dirisine dua eden, onlara rahmetli diyen kimse, eğer Müslüman ise, o da kâfir olur."

 

Bu ne demek? Anlayamadım ben tam. Yani farz-ı muhal, gayrimüslim bir arkadaşımızın gireceği bir sınavda başarılı olması için dua edersek, gayrimüslim bir futbolcunun gol atması için Cenab-ı Hakkın kapısını çalarsak,, hatta ve hatta onun hidayeti için Rahman'a yönelirsek kafir mi oluyoruz? Ne demek kafirin ölüsüne, dirisine dua eden kafir olur? Bize veya diğer Müslümanlara faydaları dokunmuş bir gayrimüslimin azabının hafif olması için dua edemeyecek miyiz?

 

İşte bu ifadeler İslam'a gerçekten zarar veriyor... Bunlar kaş yaparken göz çıkarmaktan başka bir iş görmeyen cümlelerdir.

 

Asıl anlatılmak istenenlere ise katıldığımı belirteyim tekrar. Yanlış anlaşılma olmasın.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sual: Anam babam gayri Müslim idi. Şimdi öldüler. (Ya Rabbi, anama babama rahmet eyle, onları affet) diye dua etmem caiz midir?

 

CEVAP

Kâfire mağfiret duasında bulunmak küfürdür. Çünkü kâfirlerin hiç affolmayacağı, ebedi Cehennemde kalacağı Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmektedir. Onların affı için dua etmek Allahü teâlânın emrine inanmamak olur. Kâfirler için dua etmek yasaklanmıştır. Bir âyet-i kerime meali:

 

(Cehennemlik oldukları [Kâfir olarak öldükleri] açıkça belli olduktan sonra, akraba da olsa, nebinin de, müminlerin de, müşrikler için af dilemeleri doğru değildir.) [Tevbe 113]

 

 

Yaşayan gayri Müslimlerin hidayete ermeleri için dua edilir. Peygamber efendimiz, kâfirlerin hidayete kavuşmaları için dua etmiştir. Kâfirlerin yok olması için dua et denildiğinde Resulullah efendimiz, (Ben lanet etmek için gönderilmedim. Ya Rabbi, bunlara hidayet et. Tanımıyorlar, bilmiyorlar) dedi. Başka bir zaman da, (Ya Rabbi, bu dini, Ömer bin Hattab ile yahut Amr bin Hişam [Ebu Cehil] ile kuvvetlendir) buyurmuştur. Hz. Ömer bu dua sebebiyle Müslüman olmuştur.

 

 

Hazret-i Ebu Hüreyre anlatır:

 

(Annem müşrik bir kadın idi. Ne kadar İslam'a davet ettiysem de kabul etmedi. Resulullaha gittim, (Ya Resulallah, dua edin de anneme iman nasip olsun, hidayete kavuşsun) dedim. Dua buyurdu. Ben de anneme müjde vermek için eve gittim. Evin kapısı kilitli idi. Su seslerinden guslettiğini anladım. Annem az sonra elbisesini giyip kapıyı açtı, şehadet getirerek Müslüman olduğunu bildirdi. Hemen koşarak Resulullahın huzuruna gittim. (Müjde ya Resulallah, annem Müslüman oldu) dedim. Sonra, (Ya Resulallah, bir dua daha edin de, beni ve annemi bütün Müslümanlar sevsin, biz de bütün Müslümanları sevelim) dedim. Resulullah bunun için de dua buyurdu. Hiçbir mümin yoktur ki, benim adımı işitsin de beni sevmemiş olsun.) (Şevahid-ün-nübüvve)

 

 

Bu olay gösteriyor ki, Hz. Ebu Hüreyre’yi sevmeyenlerin Müslümanlıklarından şüphe edilir.

 

Hiç bir müminin Cehenneme girmemesi için dua etmek caiz değildir. Çünkü, sapık günahkâr, bid’at ehlinden bir kısmı günahları sebebiyle mutlaka Cehennemde azap görecekler, şefaat yahut başka bir sebeple çıkacaklardır. Bu bakımdan öyle dua etmemelidir.

 

 

Ama (Bütün Müslümanlara, bütün müminlere rahmet eyle, onları affet) diye dua etmekte mahzur yoktur. Böyle dua edilmesi âyet ve hadislerle bildirilmiştir. Bir âyet-i kerime meali:

 

(Ey Rabbimiz, herkesin hesaba çekileceği gün, beni, ana babamı ve bütün müminleri affet.) [İbrahim 41]

 

 

İki hadis-i şerif meali de şöyledir:

 

(Erkek ve kadın müminlere dua eden, bütün mümin sayısınca sevab alır.) [Taberani]

 

 

(Sizin amelleriniz ölü akrabanıza duyurulur. Durumunuz iyi ise sevinirler, günahkâr iseniz şöyle dua ederler: Ya Rabbi bize nasıl hidayet ettinse, onlara da hidayet etmeden canlarını alma.) [Hakim]

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Demek ki kafirin ölüsüne "dirisine" dua eden kafir olmuyormuş :) Peygamberimiz (S.A.V) bile çeşitli şekillerde kafirlere (Ebu Cehil/Hz. Ömer-Müslüman Olmadan-/Sütkardeşi Şeyma/Ebu Hureyrenin Annesi.....) dua ettiğine göre böyle keskin cümleler kullanmak, insanı İki Cihan Güneşi'ne -haşa- küfür isnad etmeye kadar götürebilirmiş. Dikkatli olmak gerekirmiş...

 

Verilen ayetin Elmalılı'nın tefsirindeki meali "Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur." şeklindedir. "İstiğfar", "mağfiret dilemek" anlamına gelen bir kelimedir ve af ve mağfiretin arasındaki fark ise şudur:

 

"...Af ile mağfiret arasındaki ince fark ise, af geçmek, takılıp kalmamak manalarını taşırken, mağfiret hiç hata olmamış gibi bir ilişkiyi ifade eder ki, en yüksek bağışlama ve bağışlanma hali budur. Af ederek ceza vermekten vazgeçtiğiniz birini, mağfiret ederek, yani eski konumuna geri getirerek, bir iade-i itibar yaparak bu bağışlanma sürecini tamamlarsınız. Özetle, af cehennemden çıkarır, mağfiret cennete yeniden dahil eder." *

 

Dolayısıyla bu bilgilerin ışığında bir kafir için mağfiret dilemenin, yani onun Cennet'e girmesi için dua etmenin yasaklandığını, fakat onun çeşitli iyiliklerinden dolayı azabının nisbeten hafiflemesinin dilenmesinde "İnsanı küfre götürür!" şeklinde keskin bir ifade kullanmayı mümkün kılacak bir durum olmadığını görürüz. Mesela İki Cihan Güneşi'nin hakkında "Keşke benim ümmetimden olsaydı" ve "Ben adil bir hükümdar zamanında dünyaya geldim" buyurduğu Nuşirevan isimli kâfir sultanın, o dillere destan hak bağlılığı ve adaletinden dolayı alelade bir Mecusi derecesinde azaba dûçar olmaması, azabının nisbeten biraz daha hafif olması için Allah'a dua etmekte, insanı kafirliğe götürecek bir nokta bulunmasa gerektir.

 

Zaten gerçekleşecek olan da budur. Çünkü Üstad'ın "İman ve İslam Atlası" isimli eserinin son bölümünü oluşturan, İmam Kastalani tarafından kaleme alınan ve Üstad tarafından derlenen "Kainatın Efendisi" başlıklı kısımda şu hadiseye de vurgu yapılmaktadır.

 

"...O'nu Şifa Hatun'dan sonra emziren, Sevbiye... Bu hatun, Ebu Leheb'in cariyesiydi. Allah Resulünün dünyaya gelişini kuduz kâfir Ebu Leheb'e müjdeleyince soy gayretinden başka bir şey düşünmeyen amca tarafından azad edilmişti. Bu kadarı bile Ebu Leheb'in azabını hafifletmeye yetti. Ölümünden sonra bir gece onu rüyada gördüler ve sordular:

 

«-Yâ Ebu Leheb, halin nasıl?»

 

«- Cehennemdeyim! Ama Pazartesi geceleri azabım hafifletiliyor. O gecelerde parmaklarımın arasını emiyorum. Onlardan su çıkıyor, suyu içiyor ve serinliyorum. Şu sebeple ki, Pazartesi günü, Sevbiye koşup o sabah Allah Resulünün doğduğunu müjdelemişti; ben de onu bu yüzden azad etmiştim. Bunun karşılığı olarak, Allah, Pazartesi geceleri, bana azabımı hafifletmek gibi bir ısanda bulunuyor.»

 

İbn-i Cezrî:

 

Durum böyleyken, meseleyi şu şekilde neticelendirebiliriz: Kafirlerin azabının kaldırılması ve onların Cennet'e alınmaları için dua etmek, yani kafirlere mağfiret dilemek Kur'an-ı Kerim'de yasaklanmıştır. Fakat onların azabının hafiflemesi için dua etmekte, Mü'min'i kafir kılacak derecede bir abeslik yoktur.

 

Ayrıca atlanmaması gereken bir nokta da şudur:

 

Tevbe suresinin 113. ve 114. ayetlerinin meali şöyle:

 

113- Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur.

 

114- İbrahim'in babası için istiğfar etmesi de sırf ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Böyle iken onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıklanınca o işten vazgeçti. Şüphesiz ki İbrahim, çok bağrı yanık, çok halim birisi idi.

 

Bu ayetlerden, Hz. İbrahim'in kafir babası için mağfiret dilediğini anlıyoruz. Peygamberlere nübüvvet verilmeden evvelinde dahi kendilerinden "küfür" olarak nitelenebilecek bir davranış sadır olmaz. Dolayısıyla kafir birine istiğfar dilemek yasaklanmış olmakla beraber, bu hareketi yapanlar küfürle itham edilemez. Hüküm Allah'ındır, en doğrusunu O bilir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Konular, bağlantılı olduğundan ve akış da bunu gerektirdiğinden birleştirilmiştir.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazıları iyi okuyup anlamak lazım...

 

Yaşayan gayri Müslimlerin hidayete ermeleri için dua edilir. Peygamber efendimiz, kâfirlerin hidayete kavuşmaları için dua etmiştir. Kâfirlerin yok olması için dua et denildiğinde Resulullah efendimiz, (Ben lanet etmek için gönderilmedim. Ya Rabbi, bunlara hidayet et. Tanımıyorlar, bilmiyorlar) dedi. Başka bir zaman da, (Ya Rabbi, bu dini, Ömer bin Hattab ile yahut Amr bin Hişam [Ebu Cehil] ile kuvvetlendir) buyurmuştur. Hz. Ömer bu dua sebebiyle Müslüman olmuştur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendim yazıları iyi okumak kadar ehemmiyetli olan şey, yazıları iyi hazırlamaktır, bina edilen cümlelerin nereye varabileceğini düşünüp ona göre yazmaktır. İki yazı da bağımsız... Her ne kadar ikincisi cevabıma cevap mahiyetinde olsa da, iki yazı hazırlanışı yönüyle bağımsız. "Kâfirlerin ölüsüne dirisine dua eden, onlara rahmetli diyen kimse, eğer Müslüman ise, o da kâfir olur." denmişti ilk mesajda, ben de ona göre cevap verdim. Sonraki yazıya da, ilk yazıyla bağlantılı olarak mukabelede bulundum. Fikirlerimin arkasındayım, yazıları dikkatlice okumayı ve tahlilleri dikkatlice yapmayı ben de tavsiye edeceğim acizane...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Fikirlere belli miktarda iştirak etmekle beraber, bazı kat'i ifadelerin çok rahatsız edici olduğunu söylemeliyim sanırım.

 

"Dinimiz zahire göre hükmeder." denmiş ki bu ifade rahatsız edici, daha doğrusu eksik. Mesela Mekke'de müslümanlar zulüm görürken peygamberimiz dille kendisinin reddedilebileceğini, asl olanın kalp olduğunu söylemiştir. Dünyevi hükümler verilirken veya kişi hakkında bu dünyada değerlendirmeler yapılırken onun zahiriyle ilgilenilir fakat kişinin kalbi Allah'a bırakılır. Yani "Papa belki müslüman oldu kardeşim, niye buğzediyorsunuz ona?" demek kadar, "İslam zahire göre hükmeder" gibi genellemelere gitmek de sakıncalıdır. Papa gerçekten Müslüman olduysa Allah ona rahmetiyle muamele etsin, fakat o zahirde kafir olduğu için, biz onun Müslüman olması ihtimaline dayanarak hükümde bulunamayız. Dünyevi hüküm onun kafirliğine göre verilir, İlahi hüküm ise gerçeğe... Böyle keskin ifadeler rahatsız edici oluyor, o yüzden üzerinde durmak istedim.

 

"Kâfirlerin ölüsüne dirisine dua eden, onlara rahmetli diyen kimse, eğer Müslüman ise, o da kâfir olur."

 

Bu ne demek? Anlayamadım ben tam. Yani farz-ı muhal, gayrimüslim bir arkadaşımızın gireceği bir sınavda başarılı olması için dua edersek, gayrimüslim bir futbolcunun gol atması için Cenab-ı Hakkın kapısını çalarsak,, hatta ve hatta onun hidayeti için Rahman'a yönelirsek kafir mi oluyoruz? Ne demek kafirin ölüsüne, dirisine dua eden kafir olur? Bize veya diğer Müslümanlara faydaları dokunmuş bir gayrimüslimin azabının hafif olması için dua edemeyecek miyiz?

 

İşte bu ifadeler İslam'a gerçekten zarar veriyor... Bunlar kaş yaparken göz çıkarmaktan başka bir iş görmeyen cümlelerdir.

 

Asıl anlatılmak istenenlere ise katıldığımı belirteyim tekrar. Yanlış anlaşılma olmasın.

 

İslamda hükmüm zahire göre olması dinimizin kaidelerindendir. Mesela Peygamber Efendimiz sav münafıkları bildiği halde şekil itibariyle müslüman gibi yaşayan bu kimselerin durduk yere öldürüldükleri vaki değildir.

 

Dil ile reddetme noktasında da evet ruhsat vardır ama bu ruhsatın nasıl olduğunun izah edilmesi gerekir. Ammar bin Yasir ra malumunuzdur ki ilk sahabelerdendir. Bahsi geçen olay vuku bulduğunda Ammar bin Yasir ra müşriklerin kendisinden söylemesini istediği sözleri söylemiştir ama kılıç boğazındayken gırtlağına dayalı bir şekilde söylemiştir. Söylemese canından olacaktır. Bu olaydan sonra Peygamber Efendimiz sav e gelmiş ve durumu izah etmiş, Peygamber Efendimiz sav de aynı durumda aynı şekilde hareket edilebileceğini beyan etmiştir ve "Ammar'ın ilikleri de imanla doluydu" demiştir.

 

Mehmed Paksu'nun "İnsanı Uçuruma Götüren Sözler" adlı kitabının 170. sayfasında "İnanmayan birisi için Allah rahmet eylesin demek" insanın imanını tehlikeye düşüren sözler listesinde zikredilmiştir.(bendeki kitabın 90. baskısı/nesil yayınevi). Bu konularda İslam alimlerinin yazdığı kitaplarda mevcuttur.(Elfazı Küfr ile alakalı). Şimdi düşünün ki İslam düşmanlığı ile meşhur birisi öldü buna rahmet okunur mu? Veya adam Allahı inkar ediyor, müslüman değil öldü gitti buna rahmet okunur mu? Hayattayken zaten dualarımızda şöyle söylemez miyiz? Zalimler için Allahu Tealaya yakarırken "Eğer hidayete erme durumları varsa hidayete erdir yoksa kahhar isminle kahreyle" diye. ,

 

Gayrımüslim bir futbolcunun gol atması mevzusu ki zaten futbol içinde haramın bulunduğu bir spordur. İçinde haram bulunan bir iş için de Allaha dua etmek veya bir maç neticesi için inşallah demek işte bu çok sıkıntılı bir durumdur. Tecdid-i İman gerektirir...

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mecelle Kanununa göz atalım bir;

 

 

KÜLLİ KAİDELER -İmamı Kerhi'nin tesbit ettiği genel kaideler-

 

1- Şüphesiz ki bir yakîn (bilgi) ile sabit olan şey, şüphe ile zail olmaz.

 

2- Zahiri hal, istihkakı def eder, istihkakı gerektirmez.

 

3- Zahir kimin için müsait olursa söz onun sözüdür. Delil ise zahirin hilafına iddia edene gereklidir.

 

4- Davalarda zahire değil de, münezaadaki iki hasmın maksadına itibar olunur.

 

5- İki zahirden birisi diğerinden daha zahir olsa bu zuhurunun fazlalığı sebebiyle evladır.

 

6- Müslümanların işleri tersi ortaya çıkmadıkça iyilik ve doğruluğa haml olunur.

 

7- Delaleti kavliyye muteber olduğu gibi, delaleti haliyyede muteberdir.

 

8- Bazı şeyler kavlen sabit olmadığı halde fiilen sabit olur. Çocukta olduğu gibi.

 

9- Sorumluluk, vukuu nadir olan şey için değil genel ve yaygın olan şeyler için geçerlidir.

 

10- Hukuki (örfi), bir sorunun cevabı her milletin kendi örfüne göre verilir.

 

11- Kişi kendi ikrarına göre muamele görür. Onun bu ikrarı ne bir başkasının hakkını ibtal ve ne de başkasına bir borç yükler.

 

12- Şayet insanlara iddia ettikleri (her şey) verilseydi, bir topluluğun mallarını ve kanlarını da iddia ederlerdi. Beyine davacıya, yeminde davalıya gereklidir.

 

13- Emanet ile ilgili bir dava esnasında delil getirmeden, yemin eden emanetçinin sözü geçerlidir.

 

14- Bir kimse şarta bağlı bir şey yapmayı üstlense bu şartta bir fiilin geçerliliği için gerekli olsa, bu hüküm bakımından öncelik kazanır. Yapılması üstlenilende lahik hükmünü alır. Önceki şart sonraki için bir sebep teşkil eder.

 

15- Akit yapan iki kişi şayet sıhhat yönünü tasrih etmişlerse (açıkça söylemişlerse) akit sahih olur. Şayet müphemlik yapmışlarsa (bu akit) sıhhate sarf olunur. (Çünkü müslümanların işleri aksi ortay çıkmadıkça iyiliğe haml olur.)

 

16- Akdin aslına dâhil olan fesat ile füruna dâhil olan fesadın arası ayrılır.

 

17- İhtiyat, hukukullahta geçerlidir. Hukuku ibadda ise geçerli değildir.

 

18- Ası ile fer’ arasındaki haberler ayrılır. Bir kadın, karı-koca arasındaki (küçükken olan) süt emmeyi-sütkardeşliğini-haber verse (kadın ile kocanın) arası ayrılmaz.

 

19- Zahiran sabit olan bir ilim ile kesin olarak sabit olan ilmin arası ayrılır.

 

20- Kesin olarak bilinen bir ilimle amel etmek ve ona inanmak vacip, zahiren sabit olan ilimle amel etmek ve ona inanmak vacip değildir. Bu husus, beş vakit namaz ve vitir namazının durumu ile izah edilebilir.

 

21- Her ne kadar, kasten batıl olsa da bir şey bazen teb’an ve bazen de hükmen batıl olur. Sonradan verilmiş izin (ruhsat), önceden verilmiş vekalet gibidir.

 

22- Tevakkuf halinde mevcut olan aslında var olan gibidir.

 

23- Vekile izin vermek sahihtir; bu icazet vaktin zamanına dayandırılır.

 

24- Her aktin vukuu anında onu tecviz eden bir hususiyet vardır ve akit ona bağlıdır. İzin vereni yoksa bağlı değildir.

 

25- Emlakin ihtarı ile taliki batıl, zevalinin ihtar ile taliki de caizdir.

 

26- Nakz ve ibtal ile sınırını aşmayan bir şey, hüküm yönünden dikkate alınır.

 

27- Hanefi müctehidlerin görüşlerine ters (gibi) görünen her ayet neshe veya tercihe haml olunur. Aralarını telif için, Tevfik cihetinden tevile haml edilmesi ise daha uygundur.

 

28- Müctehidlerimizin görüşlerine ters düşen her haber, neshe veya kendisi gibi bir delile muarız olmaya haml olunur. Sonra da başka bir delille gidilir ya da bu konu da ashabımızın delil olarak göstereceği tercih şekillerinden bir tercih şekliyle tercihe gidilir. Ya da tevfika haml olunur. Bu sadece delilin kaim olması sebebiyle yapılır. Şayet mensuhluğun delaleti bulunursa ona haml edilir. Eğer bundan başka delalet bulunursa ona döneriz.

 

29- Bir hadis bir sahabe tarafından varid olup, Hanefi müctehidlerin kavillerine muhalif gibi görülürse bakılır; Eğer haddi zatında (hadis) sahih değilse cevabın zuhuru olarak bize yeterlidir. Şayet sahih ise bunu kısımlarının bahsi geçmiştir. Şu kadar var ki en güzel yönü ve şüphelerden en uzak olanı, sahabe hadisi icma’ mevzi dışında varid olursa o te’vile ya da onunla sahabe arasındaki çelişmeye haml edilir.

 

30- Bir ictihad kendisi gibi bir ictihad ile bozulmaz, nass ile bozulur.

 

31- Bir hükmün illeti ile hikmeti farklı değerlendirilir. Çünkü hükmün illeti gereklilik ifade eder hikmeti ise böyle değildir.

 

32- Birisi bir âlime bir soru sorduğunda onun mutlak ya da Mürsel olarak cevap vermemesi gerekir. Ancak ona bakar ve onun bir veya iki ya da (daha) çok kısımlara mı ayrıldığını, sonra her bir harf bir kısmamı tekabül ediyor diye düşünür sonra soruya uygun cevabını adil bir şekilde verir. Bu kaidenin pek çok faydası vardır. Zira kelam mutlak olarak kullanıldığı zaman mana bozulur, çünkü lafız az kere umum üzere kullanılır.

 

33- Vuku bulan bir olay için Hanefi kaynaklarında tam bir cevap veya benzer bir cevap bulunamazsa o mesele için kitap, sünnet ve bunlar dışında en güvenilir kaynaklardan cevap aranır.

 

34- Lafız iki manaya gelse biri diğerinden daha açık, diğeri daha gizli olsa açık olan kapalı olandan üstündür.

 

35- Ayetin başının umumi, sonun hususi olması caizdir.

 

36- İki tevfik karşılaştığında ve çatıştığında o ikisinde birini hakiki lafza terk etmek vardır ve üstün olan budur.

 

37- Beyan sahih olursa ibtidaya itibar olunur, (sahih) olmazsa (itibar) olunmaz

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Bize veya diğer Müslümanlara faydaları dokunmuş bir gayrimüslimin azabının hafif olması için dua edemeyecek miyiz?"

 

Yazıları genel itibari ile okumadığımı belirtmeliyim. Yalnız bu cümle nakıstır, yanlıştır. Gayri müslime yaşarken hidayeti için dua edilir yalnız öldükten sonra edilmez. İnsana faydası dokunmuş Allaha iman etmemiş, isterse yüzlerce icatta bulunsun, unutulmamalı ki Allah dinini bir fasığın eliyle de destekler. Bunu gayri müslime rahmet okunacak bir cihet olarak göremeyiz. Ayetle sabit olan dua edilmemesi gerektiğidir.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...