Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Bir Menkıbe.

Recommended Posts

Bilindiği üzere hicri 334’te Bağdat’ta vefat etmiş olan Şibli Hazretleri, Cüneyd-i Bağdadi’nin çok

değerli bir talebesi, İmam-ı Malik’in hadis kitabı Mevatta-ı da ezberlemiş bir hadis alimi ve tasavvuf

mürşidi idi. Bağdat halkı ona ’Ebu Bekr-i Şibli’ yerine İmam unvanı vermiş, "İmam-ı Şibli" demişti.

Zira Şibli Hazretleri, sadece lafla anlatan, sözle ikaz eden bir hatip değil, aynı zamanda fiilen

yaşayarak temsilcilik yapan bir imamdı. Konuşmalarına başladığı ilk cümle hep aynıydı:

 

- Ey Müslümanlar! Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin!

 

Her dersine, her sohbetine bu ikazla başlayan Şibli’ye bir gün bir hürmetkarı sordu:

 

-Her konuşma başında "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin!" buyuruyorsunuz. Biz burada

kendimizi hesaba çekersek, sanki ahirette hesaba çekilmeyecek miyiz?

 

İmamın cevabı ümit kırıcı değil ümit vericiydi: -Evet, dedi, burada kendini hesaba çekerek yaşayan,

orada hesaba çekilmeyebilir. Hesabın derecesine göredir bu. Efendimiz, "Hesaba çekilmeden önce

kendinizi hesaba çekin!." buyurmuştur...

 

Şibli Hazretleri’nin bu cevabına iyice bağlanan hürmetkarı, başlar kendini burada hesaba çekerek

tertemiz bir dinî hayat yaşamaya... Yani, ahirette hesabını veremeyeceği işleri dünyada yapmamaya daha

çok dikkat eder. İşte böylesine bir titizlik içinde iken bir gece rüyasında gönül verdiği hocasını

görür. Bakar ki, Şibli Hazretleri bindiği beyaz bir atla bulutlara doğru uçup gidiyor. Peşine düşerek

bağırır: -Dur! Ne olur birazcık dur da ben de geleyim seninle!

 

İmamın cevabı manidar: -Ben bu hapishaneden yeni kurtuldum, bir daha bekler miyim burada?

 

Bu rüyanın manasını öğrenmek için sabah ilk olarak üstadını ziyarete giden talebesi, hocasının

kapısında cenaze hazırlığını görünce, onun dünya hapishanesinden kurtulup ahiret saraylarına doğru

uçtuğunu anlamakta gecikmez. Ama çok üzülür bu ani gidişine de hep dua ve niyazlarla uzandığı

yatağında bir gece rüyasında hocasını karşısında bulur. İlk suali, vaazlarında tekrar ettiği konu

olur:

 

- Dünyada kendini hesaba çekerek yaşardın, orada hesaptan kurtuldun mu? İmam cevap verir:

 

-Melekler beni hesaba çekmek üzere karşıma geçtiler. Bu sırada Rabb’imden hitap geldi:

 

-O kuluma hesap sormayınız. Çünkü o hesabını hayatta iken kendisi yaptı. Buraya temiz bir amel

defteriyle geldi! Şibli Hazretleri, "Siz de der, hesabını veremeyeceğiniz işlerle gelmeyin buraya.

Size de, kulum hesabını yaparak geldi, amel defteri temizdir!" denebilir. Yeter ki, bunu dedirtecek

derecede temiz bir defterle gelin!..

 

- Ne dersiniz? Biz de harcadığımız sene sonunda, harcayacağımız senenin de başında kendimizi bir

hesaba çeksek, defterimizi bir gözden geçirsek mi? Geçtiğimiz senede hesabını veremeyeceğimiz

işlerimiz olduysa, tevbe, istiğfar eşliğinde onları mutlaka düzeltsek mi? Yapamadığımız

ibadetlerimizi, hizmetlerimizi yapma azmine girsek, yılbaşını bir fırsat bilerek bu hesabı yapsak mı?

 

Yoksa düşünmeden yaşayanların düştükleri hayata biz düşerek malum tekerlemeyi biz de mi tekrar

etsek:

 

- Ayağını sıcak tut başını serin; hayatını yaşa, düşünme derin!

Fakat unutmamak gerek ki, hayatını düşünmeden tüketenlerin duydukları pişmanlık, sonunda çok derin

oluyor, hesabını yapmadan yaşadıkları hayatın hesabını çok zor veriyorlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muzaffer Ozak Hoca anlatıyor:

 

Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında, Sarayda gece gündüz nöbet tutan hassa askerleri vardı. Bu nöbetçilerin geleneksel olarak geceleyin bir seslenişleri yankılanırdı etrafta:

- Kimdir o?

- Kim var orda?..

Hiç kimse yoktur ama, onlar sanki birilerini görüyormuş gibi, belli aralıklarla hep seslenirlermiş.. Böylece devamlı uyanık durduklarını ve vazife başında olduklarını duyururlarmış. Ayrıca bu askerler her saat başı nöbeti başka arkadaşlarına devrederlermiş.

Bir gece, yine nöbet yerinden sesler duyar Padişah:

- Kimdir o?

- Kim var orda?..

Aradan 1 saat geçmesine rağmen, yine aynı ses bağırır:

- Kimdir o?

- Kimdir var orda?..

Padişah’ın dikkatini çeker. Bu ses, bir saat geçtiği halde değişmemiştir. Halbuki her saat başı nöbetçi değişmelidir. Bir müddet bekler ve tekrar sese dikkat kesilir. Hayret, ses önceki sestir. Nöbetçi niçin değişmemiştir?

Sultan Abdülhamid Han, hemen ilgilileri çağırtır ve durumu öğrenmek istediğini söyler. Çünkü kendisine karşı düzenlenmiş müthiş bir bombalı suikasttan kıl payı kurtulmuştur. Ve bu olay daha çok yenidir. Acaba yine bir Ermeni oyunu mu tezgâhlanıyor?

* * *

Biraz sonra saatinde değişmeyen nöbetçi, Padişah’ın huzurundadır. Heyecan ve korku ile, yüzü yerde beklemektedir.

Padişah sorar:

- Sen kaç saattir nöbettesin?

- Bir buçuk saate yaklaştı, Hünkârım.

- Niçin saat başında vazifeni devretmedin?

- Hünkârım, benden sonraki arkadaş rica etti, onun yerine de nöbet tutuyorum.

- Niçin? Neden usulü çiğniyorsun?

O yiğit Mehmetçik utançla indirir mübarek başını. Ürkekliği iyice artar, söylemek istemez. Fakat Padişah’ın ısrarı üzerine şöyle konuşur:

- Padişah’ım, benden sonraki nöbetçi ihtilâm olmuş. "Ben bu halde iken Halife-i Müslimîn’in korunmasında vazife alamam. N’olur, sen benim yerime de nöbet tut, sonra da ben senin yerine tutarım" dedi. Ben de kabûl ettim.

* * *

Mehmetçiğin bu inceliği Sultan Abdülhamid Han’ın çok hoşuna gider. Sabahleyin hemen gusülsüz nöbet tutmayan askeri huzuruna getirtir. Geceki davranışından duyduğu memnuniyetini ifade eder:

- Dile benden ne dilersen, der..

Mehmetçik teşekkür eder ve gayet vakûr bir edâ ile:

- Saltanatında berkarar ol Hünkârım, der..

Padişah tekrar sorar ve aynı cevabı alır. Üçüncü defa tekrarlandığında, arkasında bulunan Saray görevlileri fısıldarlar:

- Paşalık iste, paşalık iste..

O, hiç umursamaz ve fısıldayanlara dönerek:

- Paşalık, maşalık istemem, der..

Bakar ki Padişah hâlâ soran gözlerle bakıyor. Çaresiz bir şey istemesi gerektiğini anlar ve şu istekte bulunarak herkesi şaşırtır:

- Padişah’ım, bize bir tayın veriyorlar, doymuyoruz. Emredin de iki tayın versinler gayrı..

* * *

Gerçekten de o günden sonra askerlere iki tayın verilmeye başlanır. Ayrıca Padişah pek sevdiği bu Mehmetçiğe, Darıca’da bir çiftlik bağışlar ve ayrıca bir de rütbe ihsan eder. (Vehbi Vakkasoğlu, İz Bırakanlar)

Share this post


Link to post
Share on other sites
- Ayağını sıcak tut başını serin; hayatını yaşa, düşünme derin!

Fakat unutmamak gerek ki, hayatını düşünmeden tüketenlerin duydukları pişmanlık, sonunda çok derin

oluyor, hesabını yapmadan yaşadıkları hayatın hesabını çok zor veriyorlar.

 

Allahım ben nasıl vereceğim hesabımı.. o defter bir açılacak bir daha da kapanmayacak herhalde :angry: o kadar dünyalık işlerle meşgulümki... Allahım yolundan ayırma beni... :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayatımızda şiar edinmemiz gereken noktalara parmak asılmış bu hikayelerde.Edep ve muhasebe...

İşte bunları uygulayabilsek iman kuvveti bir polis gibi bizi korur.Cemiyetin içine düştüğü yanlışlar ancak bu iki erdemle düzelebilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ilim ogrenmek

 

Ey evlâtlarim! Ilim talep edin. Durmadan çalisin, usanmayin. Zira Allah Teâlâ Hz. Peygamber (s.a.v.)’e "De ki: Ey Rabb’im, ilmimi artir" (Tâhâ, 20G114).buyurmustur. Biz ilme ondan daha çok muhtaciz. Iünkü biz ilim fakiriyiz ve âhir zamanda bulunuyoruz. Ziyadesiyle ilim istemek sadece edep içindir. "Ilmimi artir" meâlindeki âyetin tefsiri,

 

"Edebinin artmasi için ziyadesiyle ilim talep et" seklindedir. Su da bir hakikattir ki, ne kadar ilim olursa olsun insanlar Allah’i hakkiyla takdir edemezler.

 

Ey evlâdim! Bilki, bu yolun asli, esasi ve kaidesi açliktir. Eger kurtulus istersen sana açlik tavsiye ederim, tika basa yememelisin. Ancak açlik ihtiyacini giderecek kadar yemelisin. Iünkü açlik, vücuttaki nefsî arzulari kirar.

 

Ogulcugum! Bu yolda manevî bir zevk talep edersen çok istekli olmalisin, sevkini de artirmalisin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İbrahim Edhem hazretleri Belh'in prensiyimiş.Bir gece,yumuşacık yatağına uzanmış yatarken aynı zamanda kendi kendine mırıldanıyormuş;'Allah'ım beni maiyyetinden mahrum etme;şu aciz kulunu Firdevsinle şereflendir.Allah'ım,beni peygamberine komşu eyle..'türünden sözler söyleyerek dua ediyormuş.O sırada çatıda birinin yürüdüğünü fark etmiş,ayak sesleri duymuş.Hemen 'kim var orda sen kimsin?'diye bağırmış.Çatıdaki adam,'Merak etmeyin efendim;bir zarar verecek değilim,devemi kaybettim de onu arıyorum!'demiş.İbrahim Edhem,'Be adam,çatıda deve aranırmı?'deyince,aklını başına getiren cevabı alımış:'a be sersem;sen Allah'ın maiyyetini yatakta arıyorsun ya!..Peki Allah yatakta aranır mı,uzanmış yatarken Peygamber aranır mı! bu sözlerden sonra İbrahim Edhem bütün malı mülkü terk edip Allah yoluna kendini adar.

inşallah bizlerde Allah rızası için İbrahim Edhem gibi malı mülkü elimizin tersi ile itebiliriz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...