Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Cile54

Arif Nihat Asya

Recommended Posts

Dediniz: “Çıkacak başınızdan

Başörtünüz! ”

Alın -öyleyse- onunla

YÜZÜNÜZÜ ÖRTÜNÜZ...

 

Arih Nihat Asya

muhteşem...

 

 

Yedi yıldızlı Dubai otellerinde veya süper lüks “kâbe manzaralı” otellerde yaptıkları sayısız umre ziyaretlerini milyarlık eşarplarla kapamaya çalışan, küçük bir kozmetik dükkânını doldurmaya yetecek kadar boya ve koku sürünüp, ramazanda halkla birlikte olmak adına iftar çadırına inip günah çıkartan siyasi büyüklerimizin saygıdeğer muhafazakar(!) eşleri, başlarındaki örtünün manevi değerinden ziyade eşlerine kazandıracağı oy miktarını hesap etmekteler ise vay hallerine..! Din gerektirdiği için değil de moda ve siyaset gerektirdiği için örtünenler bilmelidirler ki: O mübarek örtü mübarek başlara, yani saf bir iman temizliği ile karşılığını yalnızca Allah(cc)’tan bekleyerek örtünen Müslüman kızlarımıza yakışır. O başörtü, sahte sağlık raporları düzenleyerek “oğlancıklarını” cepheden kaçırıp, evcilik oynamaya gönderen sosyete annelerine değil, “ git oğlum ya gazi ol şehit” diyerek evlatlarını cepheye gönderen analara yakışır." (alıntı: http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=4876 )

Share this post


Link to post
Share on other sites

UYAN EY FÂTİH UYAN!

 

Ma’bedinken daha dün,

Ayasofya’ndan bugün

Ne Sâlâ var, ne Ezan…

Uyan ey Fâtih, uyan!

 

Şimdi-artık- oradan

Ne Aşır’lar, ne Mevlid,

Ne de Tekbîr duyan…

Uyan ey Fâtih, uyan!

 

Bakıp ağlar destan…

O da der, ağlayarak:

“Ha sükût onda, ha çan!”

Uyan ey Fâtih, uyan!

 

“Başlamışken Ramazan,

Neye yoktur mahyan?”

Diye sor ma’bedine…

Uyan ey Fâtih, uyan!

 

Oldu geçmiş de yalan:

Bize mîrâsından

Bu, demek, elde kalan!

Uyan ey Fâtih, uyan!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ergun Göze’nin, muhtevasını röportajların teşkil ettiği Soruşturma isimli kitabında, merhum Arif Nihat Asya’nın kaleminden dökülenlere mütenasip suallerin katıştırılarak röportaj tadında ortaya çıkarılan hoş bir yazısı var. Bu metod, şu linkteki başlığa eklenen ve Üstad şiirleri mihverinde akıp giden metinde de karşımıza çıkmıştı. Kelâm-ı kibar keyfiyetini ziyadesiyle ihtiva eden A. Nihat Asya’nın fikir mahsullerinden nasiplenmek için buyurun sofraya:

 

 

Çatalca’nın İnceğiz köyünde 1904’te doğdu. Edebiyat ve Fransızca öğretmenliği ve bir devre de millet vekilliği yaptı. Dört çocuğu ve torunları vardır... Kendisi şimdi gerçek âlemde bulunmaktadır. Düşündüğümüz bir röportajı şimdi hatırasıyla yapmak durumundayız... Hocam bunu hem anlar, hem hoş görür... Bayrak Şairi’nin eserleri şiir ve nesir o kadar çok ve güzel ki.

 

-Hocam, şu bizim halimizi bir anlatıver.

 

-Dinle Göze:

“Hüdâ ki, rûz-ı ezelden asil kıldı bizi.

Resul-i Ekrem’e bir gün vekil kıldı bizi.

Taraf taraf yedi iklimi hakka davette

Delil kıldı bizi

Sonra ne oldu bilmem baht-ı siyah

Hâcil kıldı bizi

O hacâletle büktü boynumuzu

Ve melûl ü melîl kıldı bizi...

Düştü, bir bir kopup kanatlarımız,

( Aziz-i vakt idik, â’dâ zelil kıldı bizi. )

 

- Hocam, bu hüzünlü bahsiten başka bir bahse geçelim. Froyd hakkında ne dersiniz?

 

- “Şuurun köstebeği olmuş, gönüllü,

Fakat kuşu olmayı düşünmemiş bir türlü”

 

-Dünya hayatınızı sorarlarsa...

 

“Onlar oynayadursun perdelerde sahnede,

Kral, dilenci, sofu, gelin, damat rolünü:

Ben oynarım dünyâda- mevsimlerdir, yıllardır-

Arif Nihat rolünü!”

 

-Ama hocam, bu rol kolay olmasa gerek, yazmak kolay mı?

 

“İlhamın döktürür satırlar

Sen yazmayı iste, yazdırırlar”

 

- Nükteleriniz bazen Diyojen’i...

 

- “Çölde Diyojen’e rastladım... “Gölge et, başka ihsan istemem” diye yalvardı bana”

 

- Hocam 1944 senesi, Türkçüler’e yapılan zulümler...

 

- -Ay yoktu, yıldız yoktu, sansür edilmiş bir geceydi o.

 

- Bu asrın sizce enteresan tarafı?

 

- “İhtisas küçük zekaları da işe yarar hale getirdi, asrın yeniliği bundan ibarettir.”

 

- Siz edebiyatımıza bayrak şairi diye geçmiştiniz.

 

- “Bir Firavun olsam, ben de bir ehram yaptırırdım. Fakat altına yatmak için değil, üstüne tahtımı kurmak, bayrağımı çekmek için.”

 

- Bu sene kadın senesiymiş, kadın inkılapları...

 

- “Yalanı bırakalım, peçeyi onlar için değil, kendimiz için attık.”

 

- Şu sol profesörler, solcu öğretmenler, yazar çizerler...

 

- “Bir çıra gibiydiler, isleri ışıklarından çoktu”

 

- Peki, şu hükümet buhranı, o, onu istemiyor; beriki, hiç birini, birileri de sadece birisini, ne yapacağız?

 

- “İçimizden biri köprü olmaya razı olmazsa, biz kıyamete kadar bu suyun kıyılarını bekleriz”

 

- Padişahların haremde nasıl devlet batırdıkların ve hürriyetçilerin devleti nasıl kurtarıp, yeniledikleri hakkında bir sürü söz, kitap ortaya dökülüyor, bunlara göre “yarınlar da onların.”

 

- “Ayağa kalkın, geçmiş masalda, geleceği falda okuyanların nesli geliyor”

 

- Hani birisi vardı ya, şimdi çok büyüdü.

 

- “Küçük bir deliydi, büyüdü, büyük bir deli oldu...”

 

- Peki bizi kim kurtaracak?

 

- “Erkek neslini doğuramaz artık,

Şu sıtmadan gebe kalmış kızlar.”

 

- Hocam sen maneviyatçıyım diye medeniyetin bütün nimetlerini red mi edeceksin, en basiti termometreyi düşün, faydasını?

 

- “Ana sıcağını kalorifer sıcağından ayırt edemeyen zavallı alet.”

 

- Demin ihtisasa hücum eder gibi bir haliniz vardı?

 

- “İhtisas asrı diyorlar gördün.

Ki, bakan başka, gören başka bugün.”

 

- Şair olarak kadın etekleri hakkında...

 

- “Onlar diyorlar mini etek,

Ben diyorum, hani etek?”

 

-Bir çok gazetelerde yazı yazdınız...

 

- “ Çoğu bilmez, hoşlanmaz... Açıkça nefret eder,

İmtihana çeksen üç sıfır alır, dün’den

Lakin ayın dördünde çıkar beş tarihlisi

Bizde yarını satar gazeteler, bu günden”

 

-TRT senin cenazen hakkında hemen hemen hiçbir haber vermedi.

 

- “ Orada iyi bir adama rastlarsan, bil ki oralı değildir.”

 

-Aşk ve arzu arasındaki maceranız...

 

“Bir bardağa dolmaz gülüm, aşk içki değil,

Rüya mı dedin? Belki odur, belki değil,

Sevmek ve sevilmek ne ilâhi ihsan...

Lakin tenimiz, ruhumuzun dengi değil.”

 

-Cenazende maalesef bulunamadım... Vasiyetin var mıydı?

 

Ölüm Marşı varsın, alınsın:

Cenâzemde mehter çalınsın!”

 

-Hocam “Ölülerin çenesini bağlarlar, burada gördüklerini orada söylemesinler diye” demişsin, ama bize bir şey söyle...

 

-“Muhammed’in bahçesinin güllerinden öperim,

Celâleddin-i Rumî’nin ellerinden öperim...”

 

 

 

( 06.04.1975 )

Share this post


Link to post
Share on other sites

Teşekkürler Reyhan hanım çok güzel bir paylaşımda bulunmuşsunuz, Allah(c.c) ebeden razı olsun...

 

Arif Nihat Asya'nın "Duâlar ve Âminler" kitabından 1960'lı yılları anlatan bir şiiri:

 

ÇANLAR

-Yolumuz yokuş…

-Tırman, tırman, tırman!

-Mâliyemizi kim düzeltecek?

-İnan, inan, inan…

-Kim olacak devlete bakan?

-İyidoğan, iyidoğan, iyidoğan!

-Turizmi kim, yoluna koyacak?

-Kâmuran, Kâmuran, Kâmuran!

-Plânlama dairesi, gizli gizli, ne yapar?

-Plân, plân, plân!

-Gizli tarafları olduğuna inanmıyorum…

-İnan, inan, inan!

 

 

-Şu neticelerin sorumlusu, kimdir?

-Falan filân, falan filân!

-Yola çıkmaktan korkuyorsun… ne var yolda?

-Vuran, kıran; vuran, kıran!

-Son beyanatı nasıl buldun?

-Yavan, yavan, yavan!

 

-Şu iki üç paçavra ne yazar?

-Yalan dolan, yalan dolan!

-Basın bahçesinin çiçekleri arasında bitenler nedir?

-Baldıran, baldıran, baldıran!

-Nedir istedikleri?

-Tırpan, tırpan, tırpan!

 

-Şu filmde ne var, ki telaş ediyorsun?

-Yılan, çiyan; yılan, çiyan!

-Peki… ne yapalım!

-Uyan, uyan, uyan!

-Biraz dinleneyim demiştim…

-Davran, davran, davran!

 

-Emeklerine acıyan kimdir?

-Ata’n, Ata’n, Ata’n!

-Tehlikede olan nedir?

-Vatan, vatan, vatan!

-Ya biz, neden bahsediyoruz?

-Havadan, sudan, havadan, sudan, havadan, sudan!

 

(Benim çok hoşuma gitti, umarım beğenirsiniz :D )

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kalk Yiğitim!

 

Kalk yiğitim, yine dağbaşını duman aldı...

Parçalandı bir kıtanın toprakları,

Aslan payını aslan olmayan aldı...

Kalk yiğitim, yine dağbaşını duman aldı.

 

Tulgalı, tulgasız başlar alayı...

Kanadlı, kanadsız kuşlar...

Aşılmamış dağlar, çıkılmamıs yokuşlar...

 

Dağları, tasları akar sulariyle

Şu tanıdık toprakta

Bir büyük dünya parçası

Fatihini aramakta.

 

Dünyayı ahretten ayıran

Duvarları yık da gel,

Ay doğar gibi, gün doğar gibi

Şu kıpkızıl ufuktan çık da gel!

 

Kalk yiğitim, yine dağ başını duman aldı.

Parçalandı bir kıtanın toprakları;

Aslan payını aslan olmıyan aldı...

Kalk yiğitim, yine dağbaşını duman aldı.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arif Nihat Asya ve hatıralar

 

Yavuz Bülent Bakiler, kitabında Arif Nihat Asya ile geçirdiği yirmi yılı anlatıyor. Sohbet havasında geçen kitabın ilk bölümünde yazar ayrıntılı bir Arif Nihat Asya portresi sunuyor. İkinci bölümde ise Yavuz Bülent Bakiler, “Arif Nihat Asya’dan Dinlediklerim” başlığı altında şairin vefatı olan 1975’e kadar yaşadıklarını ve hastanedeki son saatlerini anlatıyor. Hacimli bir çalışma olan kitap, Arif Nihat Asya’yı daha yakından tanımak isteyenler için.

Share this post


Link to post
Share on other sites

TESBİH

 

Önümüzden geçer, gider...

Bir siyah tesbih geceler

Bu tesbihi bir çeken var.

 

Göğe açık yüzümüze,

Nur arayın gözümüze

-Testi testi, kadeh kadeh-

Işıkları bir döken var.

 

Nereye, nereye yolcu?

Yine önünde bir doğu,

Yine ardında bir gölgen var.

 

Goncanı, rüzgarlar aldı;

Dalında bir sızı kaldı...

Söyle ey gül, söyle: nen var?

 

Nedir, nedir bu çatırtı?

Yine birşeyler yıkıldı;

Yine devrilen, çöken var.

 

Önümüzden geçer, gider...

Bir siyah tesbih geceler;

Bu tesbihi bir çeken var.

Share this post


Link to post
Share on other sites

BİLMEK

 

Boşalacakları bilir,

Dolacakları bilirsin;

Göçecekleri bilir,

Kalacakları bilirsin.

 

Biz olmuşları bilmeyiz;

Sen olacakları bilirsin!

 

Gidecekleri,

Gelecekleri,

Doğacakları,

Ölecekleri,

Ağlayacakları,

Gülecekleri bilirsin...

 

Biz olanları bilmeyiz,

Sen, olacakları bilirsin!

Share this post


Link to post
Share on other sites

AĞAÇ

 

Bir ağaç ki eğile eğile

İbadet olmuş;

Bir ağaç ki, ''ağaç'' deyip geçmek

Âdet olmuş!..

 

Dalları sallana sallana

Salıncak,

Budakları, inile çıkıla

Basamak.

 

Kendisi renkten, ışıktan, kokudan

Bir demet olmuş...

Cennet'i anlatan,

Bir ayet olmuş.

 

Karışmış dallar dallara...

Kuşlarını çağırır yollardan;

Uçurur kuşlarını yollara...

Rengiyle, kokusuyla, tadıyla

Ziyafet olmuş

 

Su sesine, kuş sesine dalarak

Gölgesinde uzanmak,

Saadet olmuş.

 

Bir ağaç ki, ''ağaç'' deyip geçmek

Âdet olmuş!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bayrak

 

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

 

Sana benim gözümle bakmayanın

Mezarını kazacağım.

Seni selamlamadan uçan kuşun

Yuvasını bozacağım.

 

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...

Gölgende bana da, bana da yer ver!

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!

Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter.

 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün

Kızıllığında ısındık;

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün

Gölgene sığındık.

 

Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;

Barışın güvercini, savaşın kartalı...

Yüksek yerlerde açan çiçeğim;

Senin altında doğdum,

Senin dibinde öleceğim.

 

Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim;

Yer yüzünde yer beğen:

Nereye dikilmek istersen

Söyle seni oraya dikeyim!

 

ALLAHIM sana sükürler olsunki bize böyle yazarlar nasip etmişşin .

 

SAYGILARIMLA..!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Alparslan

 

Torunlarım dört yana, kol kol, gitsin;

Malazgird'den İstanbul'a yol gitsin!

Gelip sana çarpan gücü, yavaştan

Anlamazsa, haritadan sil, gitsin!

 

Şehidlerim, Tanrı'ya, al al, gitsin,

Yaralıma su verene bal gitsin!

 

Taclarını bir şey sanan gururlar

Tahtlı gelip, taclı gelip kul gitsin!

Fakat, harb bu: kalmak da var, ölmek de;

Esir olup kalmaktansa öl, gitsin!

 

Şehidlerim uçmağa, al al, gitsin,

Yaralıma su verene bal gitsin!

 

Çekilirmiş gibi davran merkezde

İki yandan sağ yürüsün, sol gitsin!

Olsa da son saatin son dakkası,

Senden aman dileyeni sal, gitsin!

 

Şehidlerim, Allah'a, al al, gitsin,

Yaralıma su verene bal gitsin!

 

Ve gönlünden kopup, bize bir yaprak,

Bir tomurcuk gönderene gül gitsin.

Düğünlerde tadı gelsin barışın:

Kızlarıma duvak gitsin, tel gitsin!

 

Şehidlerim Huzura, al al, gitsin,

Yaralıma su verene bal gitsin!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seccaden kumlardı..

 

................................

 

................................

 

Devirlerden, diyarlardan

 

Gelip, göklerde buluşan

 

Ezanların vardı!.

 

 

 

Mescit mümin, minber mümin...

 

Taşardı kubbelerden tekbir,

 

Dolardı kubbelere “amin”..

 

 

 

Ve mübarek geceler dualarımız;

 

Geri gelmeyen dualardı...

 

Geceler ki pırıl pırıl

 

Kandillerin yanardı..

 

 

 

Kapına gelenler ya muhammed,

 

- uzaktan, yakından –

 

Mümin döndüler kapından...

 

 

 

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;

 

İki dünyada aziz ümmet,

 

Muhammed ümmetiydi...

 

 

 

Konsun – yine - pervazlara

 

Güvercinler,

 

“hu hu” lara karışsın

 

Aminler,

 

Mübarek akşamdır;

 

Gelin ey fatihalar, yasinler...

 

 

 

Şimdi seni ananlar,

 

Anıyor ağlar gibi...

 

Ey yetimler yetimi,

 

Ey garipler garibi;

 

Düşkünlerin kanadıydın

 

Yoksulların sahibi..

 

Nerde kaldın ey resul,

 

Nerde kaldın ey nebi!..

 

 

 

Günler ne günlerdi, ya

 

Muhammed!..

 

Çağlar ne çağlardı;

 

Daha dünyaya gelmeden

 

Müminlerin vardı...

 

Ve bir gün ki gaflet

 

Çöller kadardı,

 

 

 

Halime’nin kucağında,

 

Abdullahın yetimi,

 

Amine’nin emaneti ağlardı..

 

 

 

Hatice’nin goncası

 

Aişe’nin gülüydün..

 

Ümmetin göz bebeği

 

Göklerinresulüydün..

 

Elçi geldin, elçiler gönderdin;

 

Ruhunu Allah’a; elini ümmetine verdin,

 

Beşiğin, yurdun, yuvan

 

Mekke’de bunalırsan;

 

Medine’ye göçerdin..

 

Biz,

 

Bu dünyadan nereye

 

Göçelim ya muhammed!

 

Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet

 

Altın devrini yaşıyor...

 

Diller, sayfalar, satırlar

 

“ebu leheb öldü” diyorlar;

 

 

 

Ebu leheb ölmedi ya muhammed!

 

Ebu cehil; kıt’alar dolaşıyor...

 

 

 

Neler duydu şu dünyada

 

Mevlidine hayran kulaklarımız;

 

Ne adlar ezberledi ey nebi!

 

Adına alışkın dudaklarımız..

 

Artık yolunu bilmiyor,

 

Artık yolunu unuttu

 

Ayaklarımız

 

Kabene siyahlar

 

Yakışmamıştır ya muhammed!

 

Bugünkü kadar!

 

 

 

Hased gururla savaşta;

 

Gurur; kaf dağında derebeyi..

 

 

 

Onu da yaralarlar kanadından

 

Gelse bir şefkat meleği..

 

İyiliğin türbesine,

 

Türbedar oldu iyi..

 

Vicdanlar sakat

 

Çıkmadan ya muhammed yarına!

 

İyilikler getir, güzellikler getir

 

Adem oğullarına...

 

 

 

Şu gördüğün duvarlar ki

 

Kimi taiftir, kimi hayberdir...

 

Fethedemedik ya muhammed

 

Senelerdir...

 

 

 

Ne doğruluk, ne doğru;

 

Ne iyilik, ne iyi;

 

Bahçende en güzel dal,

 

Unuttu yemiş vermeyi...

 

Günahın kursağında

 

Haramların peteği..

 

 

 

Bayram yaptı yabanlar

 

Semave’yi boşaltıp;

 

Save’yi dolduranlar

 

Atını hendeklerden – bir atlayışta –

 

Aşırdı aşıranlar..

 

Ağlasın yesrib!

 

Ağlasın selmanlar...

 

 

 

Gözleri perdeleyen toprak,

 

Yüzlere serptiğin topraktı...

 

Yere dökülmeyecekti ey nebi!

 

Yabanların gözünde kalacaktı!

 

 

 

Konsun – yine - pervazlara

 

Güvercinler,

 

“hu hu” lara karışsın

 

Aminler,...

 

Mübarek akşamdır;

 

Gelin ey fatihalar, yasinler...

 

 

 

Ne oldu ey bulut,

 

Gölgelediğin başlar?

 

Hatırında mı ey yol,

 

Bir aziz yolcuyla

 

Aşarak dağlar, taşlar

 

Kafile kafile, kervan kervan

 

Şimale giden yoldaşlar....

 

 

 

Uçsuz bucaksız çöllerde

 

Yine izler gelenlerin;

 

Yollar gideceklerindir....

 

 

 

Şu tekbir getiren mağara,

 

Örümceklerin değil;

 

Peygamberlerindir, meleklerindir.

 

 

 

Örümcek ne havada

 

Ne suda, ne yerdeydi

 

Hakkı göremeyen

 

Gözlerdeydi

 

 

 

Şu kuytu cinlerin mi, perilerin yurdu mu,

 

Şu yuva ki bilinmez;

 

Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi

 

Kumru mu..

 

Kuşlarını bir sabah,

 

Medine’ye uçurdu mu..

 

 

 

Ey abva’da yatan ölü,

 

Bahçende açtı dünyanın

 

En güzel gülü;

 

Hatıran uyusun çöllerin,

 

Ilık kumlarıyla örtülü..

 

 

 

Dinleyene hala

 

Çöller ses verir....

 

Yaleyl, susar,

 

Uğultular gelir...

 

Mersiye okur uhud,

 

Kaside söyler bedir;

 

Sen de bir hac günü

 

Başta muhammed, yanında

 

Ebu bekir,

 

Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü,

 

Destan yap ey şehir!

 

 

 

Konsun – yine - pervazlara

 

Güvercinler,

 

“hu hu” lara karışsın

 

Aminler,...

 

Mübarek akşamdır;

 

Gelin ey fatihalar, yasinler...

 

 

 

Vicdanlar sakat

 

Çıkmadan ya muhammed yarına!

 

İyiliklerle gel, güzelliklerle gel

 

Adem oğullarına...

 

 

 

Yüreklerden taşsın

 

Yine imanlar!

 

Itri, bestelesin tekbirini;

 

Evliya okusun kur’anlar..

 

Ve kur’anı göz nuruyla çoğaltsın

 

Kayışzade osmanlar...

 

 

 

Na’tını galib yazsın, mevlidini

 

Süleymanlar..

 

Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

 

Geri gelsin sinanlar..

 

Çarpılsın, hakikat niyetine

 

Cenaze namazı kıldıranlar!

 

 

 

Gel ey muhammed!

 

Bahardır

 

Dudaklar ardında saklı

 

“amin”lerimiz vardır..

 

Hacdan döner gibi gel..........

 

Miraçtan iner gibi gel...........

 

Bekliyoruz yıllardır!

 

 

 

Bulutlar kanat, ruzgar kanat;

 

Hızır kanat, cibril kanat,

 

Nisan kanat, bahar kanat;

 

Ayetlerini ezber bilen,

 

Yapraklar kanat...

 

 

 

Açılsın göklerin kapıları

 

Açılsın perdeler, kat kat..

 

Çöllere dökülsün yıldızlar,

 

Dizilsin yollarına

 

Yetimler, günahsızlar..

 

Çöl gecelerinden yanık

 

Türküler yapan kızlar

 

Sancağını saçlarıyla dokusun;

 

Bilal-i habeşi sustuysa;

 

Ezanlarını davud okusun!

 

 

 

Konsun – yine - pervazlara

 

Güvercinler,

 

“hu hu” lara karışsın

 

Aminler,...

 

Mübarek akşamdır;

 

Gelin ey fatihalar, yasinler...

Share this post


Link to post
Share on other sites

şairimiz ne doğru söylemiş;

 

 

Yeryüzünde riye,inkar,hıyanet

Altın devrini yaşıyor...

 

Diller, sayfalar, satırlar

 

“ebu leheb öldü” diyorlar;

 

 

 

Ebu leheb ölmedi ya muhammed!

 

Ebu cehil; kıt’alar dolaşıyor...

Share this post


Link to post
Share on other sites

BAŞÖRTÜSÜ

 

 

 

Ne demekmiş

 

“Yasak! ”

 

İşiniz mi kalmadı

 

Yapacak?

 

 

 

Ne diye karışırsınız

 

Saçımıza-başımıza,

 

Bizi oyuncağınız mı sandınız

 

Bakıp yaşımıza?

 

 

 

Sebebini anlatamayacağınız

 

Çocukça bir devrin hevesinden

 

Karşınızdaki en güzel portreleri

 

Mahrum ettiniz çerçevesinden!

 

 

 

Kim demiş, ki:

 

“Başörtüsüydü o! ”

 

Başımızın -renk renk-

 

Süsüydü o!

 

 

 

Altında saçlarımız,

 

Arkadan, ne hoş sarkardı;

 

Kimimizde -örgü örgü- sarmaşıklaşır...

 

Kimimizde, su olup akardı!

 

 

 

 

 

 

 

Şu, bu nâmına “Yasak! ” demiş

 

Bulundunuz, tezelden;

 

Ne olurdu, anlasaydınız biraz da,

 

Güzellikten, güzelden!

 

 

 

 

 

 

 

Siz, bizden değilsiniz,

 

Tanımıyoruz hiç birinizi,

 

Çekin başımızdan

 

Ellerinizi!

 

 

 

Bir gericilik tutturmuşsunuz;

 

Gericilik değil, Türk'ün köy modasıdır bu...

 

Üstelik, ninemizin başımızda

 

Taşıdığımız hatırasıdır bu!

 

 

 

Dediniz: “Çıkacak başınızdan

 

Başörtünüz! ”

 

Alın -öyleyse- onunla

 

Yüzünüzü örtünüz!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok güzel bir şiir teşekkürler,kadınlarımızın yüzyıllardır süregelen giyim tarzına neden karışırlar hiç anlamıyorum,sokaklarda birsürü kızımız açık saçık gezerken bunun adı modernlik oluyor da bir bayan başörtüsüyle sokakta gezince bunun adı gericilik mi oluyor ? Bu ülkede ''insanlar tercihlerinde özgürdür'' deniyor hani nerde özgürlük ?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Siz büyük Türkiye'yi gerçekleştirecek olan Ülkücüler! ! !

Siz Oğuzların, Kür Şadların, Alparslanların, Fatihlerin, Yavuzların, Abdülhamidlerin, Yunus Emrelerin, Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Sütçü İmamların, Dilşad Sultanların, Nene Hatunların, Gevher Nesibelerin, Malhun Hatunların torunları olan Ülkücüler;

'Gafillerin ardında Allah'ı anan; kaçanların ardında vuruşan, ölüler arasında diri olan gibidir.' Kutlu Peygamber sözünün muhatabı olmak için çalışın.

Yolunuz açık olsun. Cenab-ı Allah, taşıyamayacağımız yükü omuzlarımıza yüklemesin. Yüce Yaradan kendi dini için gayret eden herkese yardım etsin.

'Gençliğin acı haline'

'Öldün mü ey gençlik?

Eğer öldünse haber ver: ''Onlara hicviye yazan kalemim sana da mersiye yazsın. Yahut ölmediğini ispat et ki, sana olan büyük imanım sarsılmasın ve sana olan destanım boşa gitmesin.''

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın,Arif Nihat Asyayla ilgili söylediği bi sözü hatırlıyorum.Babıalinde geçer :''Bizden miydi, bilemem ama, bizden olmayanlardan değildi'' diyor.Tuhafıma gitmişti aslında

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest pehlivan

LARİ CAMİSİ

Delik deşik bir hatıra

Eski güzel yapıdan;

Ayıramaz gelip geçenler,

Pencereyi kapıdan!

Merak edip sorarsanız,

Adı, Lari Camisi

Görünür kubbesinin arkasından

Gökyüzünün mavisi.

 

Belli: ağlamış yazılar,

Sağnakta

Ki çoğu, hala,

Ağlamakta!

Şu sütun, vaktiyle,

Mermer gövdesi, tunç kispetiyle

Çıkarken Kırkpınara,

Şimdi devrilmiş kenara!

 

Dolu vurmuş kubbe,

Çicekbozuğu duvar

Yıkılan taşlar,

Dizini ovar

 

Fırtına, alemden yakalamış,

Zelzele temelden,

Yetişin dostlar: gidiyor

Lari Camisi elden!

 

Selimiyenin Muradiyenin

Kitapta yeri var

Onu kim arar,

Kim sorar!

 

Kalk, Lari Çelebi, mezardan;

Çıkagel Merhaba! diye

Ve sor: Benim bir camim vardı

Nerede acaba? diye!

 

Umudu kesmiş, yazık,

Hayatından hekimler

Değişmez cemaati, artık,

Yoksullar, yetimler!

 

Buradan çeşmesi dinlesin;

Ordan ırmağı, deresi;

Elini kulağına koymuş

Kırık şerefesi,

Kendi selasını kendi verir

Lari Minaresi!

A.N. ASYA

laricami.jpg

laricamii.jpg

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazınızın puntosu ve rengi başlık altındakiler ile çok uyumsuz bilmem farkında mısınız.Görüntü olarak çok kötü duruyor.Düzenle bölümünden normal hale çevirirseniz çok iyi olur kanaatindeyim

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest pehlivan

Okunması kolay olsun diye böyle yapıyorum.

Nebiliyim bana böyle de güzel geldi.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Okunması kolay olsun diye böyle yapıyorum.

Nebiliyim bana böyle de güzel geldi.

Size güzel gelmiş olabilir ama bence kullandığınız renkler uyumsuz ve tek kelime ile,vasat....

 

Yazdığım gibi sayfa düzenini bozmuşsunuz,bütün konunun sizin göz zevkinize göre değiştirilecek hali olmadığına göre bir zahmet

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest pehlivan
Size güzel gelmiş olabilir ama bence kullandığınız renkler uyumsuz ve tek kelime ile,vasat....

 

Yazdığım gibi sayfa düzenini bozmuşsunuz,bütün konunun sizin göz zevkinize göre değiştirilecek hali olmadığına göre bir zahmet

Kardeşim özelden hangi renkleri istediğini yönetime at düzeltsinler. Ben düzeltemiyorum. Bulamadım. Düzenle diye bir şey göremiyorum.

Belki bu haliyle bir beğenen olur. Öyle hemen kesip atmayalım bence.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kardeşim özelden hangi renkleri istediğini yönetime at düzeltsinler. Ben düzeltemiyorum. Bulamadım. Düzenle diye bir şey göremiyorum.

Belki bu haliyle bir beğenen olur. Öyle hemen kesip atmayalım bence.

 

Yönetime sipariş üzerine renk verecek halim yok kardeşim.Sadece normal şekliyle yazarsanız eğer; zaten düzen bozulmamış olur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...