Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Çilekeş

Bir Adam Yaratmak

Recommended Posts

(Dördüncü Sahne)

……….

HUSREV - (Hiç kulak vermez) Osman!

OSMAN - Efendim!

HUSREV - Ben görünen şeylerdenim. Beni görüyorsun değil mi?

OSMAN - (Ağlar gibi) Evet efendim.

HUSREV - Ben neye benziyorum?

(Osman ıstırapla başını sağa çevirir. Cevap vermez.)

HUSREV - Söyle! Neye benziyorum?

OSMAN - Beyefendi! İhtiyar uşağınıza acıyın! Hiç böyle şey sorulur mu? Neye benzeyeceksiniz?

HUSREV - Beni bir şeye benzet! Herkes bir şeye benzer.

OSMAN - Allah benzetmesin efendim, babanıza benziyorsunuz.

HUSREV - (Eliyle şöminenin üstündeki tabloyu gösterir) Şu adama değil mi? Mademki benziyorum, Allah niçin benzetmesin?

OSMAN - (Çok muztarip) Allah benzetmesin!

HUSREV - (Yavaşça ayağa kalkar) Osman, merak etme! Ben babama benzemiyorum.

OSMAN - (Dehşete batmış, elini ağzına götürür.) Ya neye benziyorsunuz?

HUSREV - Ben bir deliye benziyorum.

OSMAN - Allah vermesin, Allah korusun!

HUSREV - (Yazı masasına döner. Parmağıyle havada garip bir daire çizer.) İnsan niçin deli olur Osman?

OSMAN - Ah efendim, bağışlayın suçumu! İnsan çok düşünmekten deli olur.

HUSREV - Osman, hiç bıçağın deştiği yerden kan akmaz olur mu? Benim de beynimden kan akıyor. Ben düşünmüyorum, beynim kaynıyor. Görüyorum, gözlerimi yumunca görüyorum. Beynimin etten yuvarlağı üstünde her düşünce bir damla siyah kan gibi yuvarlanıyor. Ben istemiyorum Osman! Fakat hiç bıçağın deştiği yerden kan akmaz olur mu?

OSMAN - Düşünmeyin beyefendi!

HUSREV - Herkesi düşündürmeğe çalış, düşündüremezsin. Beni düşündürmemeğe çalış, yine elinden bir şey gelmez! Ben başkalarının düşünmemeğe mahkûm olduğu kadar düşünmeğe mahkûmum. Osman! Pencereleri açmak istiyorum. Başımı soğuk havaya uzatmak ve köpekler gibi haykırarak halkı penceremin altına toplamak istiyorum. Düşünmek istemiyorum diye bağırmak, ulumak istiyorum. Osman, düşünmek istemiyorum! Düşünmek istemiyorum.

(Osman, gözlerini sildiği eliyle yüzünü kapamış. Artık tahammül edilmez hale gelmiştir. Husrev'in nazarı babasının resminde. Bir iki saniye resme bakar. Piyano çok uzaklarda tekrar başlar.)

HUSREV - Osman, çek elini yüzünden!

(Osman derhal elini yüzünden çeker.)

HUSREV - Dön geriye ve bak resmine babamın!

(Osman geriye dönüp resme bakar.)

HUSREV - Bu adamı tanıdın mı Osman?

OSMAN - Tanımaz mıyım efendim? Beni yalıya o aldı, bana ekmeğimi o verdi.

HUSREV - Hiç babamın elini tuttun mu Osman?

OSMAN - Elbette beyim. Kaç kere tuttum ve öptüm.

HUSREV - (Deli edasıyle) Sıcak mıydı elleri?

(Osman cevap vermez. Başı kesik bir baş gibi göğsüne düşer.)

HUSREV - Ne sorarsam cevap ver!

OSMAN - Tabiî sıcaktı efendim.

HUSREV - Şimdi o eller nerede? Şimdi onlar belki bileğinden kopmuş, buzdan soğuk, beş tane kemikten kalem!

(Müzik Husrev'in sesiyle mutabakat halinde. Cümle duraklarında müzik yalnız kalır ve daha iyi duyulur. Cümle başlangıçlarında Husrev'le birleşir. Husrev marazî tavırlarla resme doğru işaretler yaparak konuşuyor.)

HUSREV - Bu gözler, baktığı zaman gören, gördüğü şeyin hayâlini ayna gibi içine aksettiren bu gözler nerede? Onlar birer fincan renkli suydu. Toprağa döküldü. Buhar olup bulutlara karıştı. (Sesi birden coşar. Gitgide kendisini kaybediyor.)Nerede bu adam Osman? Gö zünü, yüzünü, ellerini, ayaklarını bırak bütün terkibiyle, terkibinin tek ve yegâne mânasiyle nerede bu adam? Eridi, dağıldı, kurudu, ufalandı, silindi değil mi? Ya erimek, dağılmak, kurumak, ufalanmak, silinmek de ne demek? Her şey erir, dağılır, kurur, ufalanır, silinir. Fakat bu adamın terkibinden çıkan, terkibinin mihrak noktasından fışkıran hayat alevleri, varlık şevk ve kudreti, var olmak haz ve emniyeti nasıl silinir? Bu haz ve emniyet iradesi nasıl olur da miskin eczamızı birbirine lehimlemez? Leşimizi ensesinden kavrayıp ayağa kaldırmaz? Yoksa asıl giden, silinen o mu? (Sükût, müzik.) Hayır! O silinmiyor. Belki değil, yüzde yüz silinmiyor. Çatlarım, yine inanamam. Silinemez. Fakat nereye gittiğine, nerede gezdiğine, nasıl olduğuna aklımız ermiyor. Osman! Aklımız yetmiyor. Onun için çıldırıyoruz. Şu resme bak! Bir takım nebatlardan çıkarılmış boyalarıyle, muşambası ve çerçevesi karşımızda. O bir şeyin kendisi değil, taklidi. O şeyin kendisi yok, taklidi var. Bu nasıl güneş ki kendisi yok, dalgalarda aksi var? (Sükût, müzik.) Yaşamıyoruz. Resimlerimiz, fotoğraflarımız kadar yaşamıyoruz. Mendilimiz, gömleğimiz, potinlerimiz kadar yaşamıyoruz. (Hızla dönüp masasını gösterir.) Bir sigara kâğıdını şu masaya koy, üstüne bir taş bırak, kapıları kapa ve git! Üçyüz sene sonra gel, yerinde bulursun. Belki sararmış, belki buruşmuş, fakat yine o. Bir sigara kâğıdı kadar yaşayamıyoruz. Kefenimizden evvel çürüyoruz. Duyuyorum! Kulak ver, sen de duyarsın! Toprak altında, milyarlarca kurdun, çıtır çıtır dut yapraklarını yiyen milyarlarca ipek böceği gibi, milyarlarca ölüyü yediğini duyuyorum. (Çılgın) Ölüler! Gözsüz kulaksız kurtların içtiği köpüklü şampanya damlaları! Tozun toprağın mezeleri! Korkunç bir saklambacın korkunç oyuncuları. Kurtarın beni ebedilikten! Öldüm sizi araya araya...Kurtarın beni düşünmekten!

(Husrev susar. Müzik fevkalâde sürükleyici ve düşündürücü. Husrev tam bir deli. Dizleri üstünde yere çömelir gibi yaylanmış, eliyle meçhul bir şeyi gösteriyor. Osman, efendisinin arkasında, başı göğsünde, sessiz ağlıyor. Husrev hep o. Müzik devam ediyor.)

HUSREV - Allahım, ben yok olamam! Her şey olurum yok olamam. Parça parça doğranabilirim. Nokta nokta lekelere dönebilirim. Tütün gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır, bir çubuğa doldurulur, içilir, havaya savrulabilirim. Fakat yok olamam. Madem ki bu kadar korkuyorum, yok olamam. Eczahane camekânlarında, ispirto dolu bir kavanoz içinde, düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi, yumruk kadar bir et parçasına inebilir, bir şişeye hapsedilebilirim. Fakat şişenin camından yine dışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve Allahımı düşünebilirim. Razı değilim Allahım! Yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim. (Sükût, müzik.) Bu dünyada bırakamıyacağım hiçbir şey yok. Ne deniz, ne ağaç, ne şehir, ne ev, ne kadın, ne de ben. (Eliyle göğsüne çarpar.) Bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben. Onların hepsini bırakabilirim. Fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. Razıyım bir toz parçası olayım. İnsanlar üzerime basarak geçsin. Canım acısın, duyayım. Canımın acıdığını duyayım. Razıyım bir kertenkele olayım. Kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. Tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. Yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. Fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. Tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. Kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. Razıyım bir nokta olayım. Fakat o noktaya bütün kâinat, bütün mevcudiyle dolsun. Ben yok olamam. Ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm, fakat yok olamam. (Sükût, müzik.) Her şey benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya vereyim. Fakat aklım bana kalsın! (Acı acı ulur) Aklım bana kalsın! Aklım!.. "

Share this post


Link to post
Share on other sites
OSMAN - Ah efendim, bağışlayın suçumu! İnsan çok düşünmekten deli olur.

HUSREV - Osman, hiç bıçağın deştiği yerden kan akmaz olur mu? Benim de beynimden kan akıyor. Ben düşünmüyorum, beynim kaynıyor. Görüyorum, gözlerimi yumunca görüyorum. Beynimin etten yuvarlağı üstünde her düşünce bir damla siyah kan gibi yuvarlanıyor. Ben istemiyorum Osman! Fakat hiç bıçağın deştiği yerden kan akmaz olur mu?

OSMAN - Düşünmeyin beyefendi!

HUSREV - Herkesi düşündürmeğe çalış, düşündüremezsin. Beni düşündürmemeğe çalış, yine elinden bir şey gelmez! Ben başkalarının düşünmemeğe mahkûm olduğu kadar düşünmeğe mahkûmum. Osman! Pencereleri açmak istiyorum. Başımı soğuk havaya uzatmak ve köpekler gibi haykırarak halkı penceremin altına toplamak istiyorum. Düşünmek istemiyorum diye bağırmak, ulumak istiyorum. Osman, düşünmek istemiyorum! Düşünmek istemiyorum.

 

S.A.

 

Allah'ım sen ne büyüksün. Tam kafam aşırı doluyken, düşünmekten bıkmışken, beynimde bir kapatma düğmesi olsa da durdurabilsem düşünmeyi derken bu yazı çıktı karşıma.

 

DÜŞÜNMEK İSTEMİYORUM!!!

 

Allah razı olsun çilekeş_piştov yazıyı paylaştığın için. Ama tabiki asıl övgüler üstada. Sanki her okuduğum yazısı beni anlatıyor. Tanıdıkça da onu umarım bu heyecanım sönmeden daha da artar.

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Hepimiz birer "üstadsever" olduğumuza göre hepimizin az-çok muzdarib olduğu bir dert bu... Fakat öyle bir dert ki, tutulmak, tutulmamaktan evlâ... Çoğu defa içinizde, bir yerlerinizde yaşattığınız, fakat kendinize dahi ifade edemediğiniz duyguları Üstad'dan duyuyorsanız... Bunu ben şahsımda çok yaşadım.. Ve bu sebeple Üstad'a bağlılığım zaman geçtikçe artıyor... Kendimden bir şeyler buluyorum O'nda.. Veya, ondan, kendimde bir şeyler buluyorum!..

 

Saygı ve selamlarımla...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
Selamlar,

 

Hepimiz birer "üstadsever" olduğumuza göre hepimizin az-çok muzdarib olduğu bir dert bu... Fakat öyle bir dert ki, tutulmak, tutulmamaktan evlâ... Çoğu defa içinizde, bir yerlerinizde yaşattığınız, fakat kendinize dahi ifade edemediğiniz duyguları Üstad'dan duyuyorsanız... Bunu ben şahsımda çok yaşadım.. Ve bu sebeple Üstad'a bağlılığım zaman geçtikçe artıyor... Kendimden bir şeyler buluyorum O'nda.. Veya, ondan, kendimde bir şeyler buluyorum!..

 

Saygı ve selamlarımla...

 

Evet işte bundan bahsediyorum. Bir yazı eklenmiş diyelim siteye, onu açıyorum. O anki ruh durumumu öyle güzel yansıtıyorki, benim gibi edebiyattan nefret eden bir adam bile siteden ayrılamıyor. Babama söyledim şaşırdı şiir okuyorum deyince ;)

 

Allah razı olsun bu siteyi bize kazandıran ve beni üstadla tanıştıran arkadaşlardan... (Gerçi ikiside aynı kişi ama :) )

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir Adam Yaratmak ilahi tevhidi haykırmanın eseriydi diyor Üstad.İlk defa Muhsin ertuğrul tarafından oynanan eser büyük bir ilgi görmüştür.Gördüğü ilgiyi,eserin güzelliğini,Üstadın müthiş fikirlerini,Doyumsuz üslubu bir yana bıraksak dahi Muhsin Ertuğrul gibi inançsız birinin bu eseri oynarken sahnede günlerce Allah Allah diye bağırması eseri önemli yapıyor.....

Share this post


Link to post
Share on other sites

-Bir Adam Yaratmak -eserden bir bölümde burda:

"Husrev - Bir adam yaratmağa kalkıştım. Ona bir surat ve kader bulmak... Nerede bulayım? Kendimi buldum. Suratsız ve kadersiz adam şahlandı. Zincirini kırdı. Elimden kaçtı. Ben insanım. Beni arkamdan vurdu. Suratsız ve kadersiz adam benim suratımı takındı. Kalıbımı giyindi. Kaderimin içine yattı. (Bir an sükut) Benim de kaderim buymuş."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eserin bitiş kısmı çok ilgi çekicidir. Hatta müthiştir diyebiliriz...

 

Ulviye : Evladım gitme, gitme!

Hüsrev : Ne yapayım anne? Kestiniz incir ağacını!

 

Harika bir diyalog. Üstadın hazır cevaplarına benziyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

ALTINCI SAHNE

Zeynep-Evvelkiler

ZEYNEP-(Husreve)Kimseyi kabul etmediğinizi biliyorum.,Kapıdan adeta zorla girdim.Kabahat bulmayın hizmetçinize!

HUSREV-Ne istiyorsunuz benden?

ZEYNEP-(Hakimane bir tavırla Mansur’a)Mansur Bey!Bizi bir lâhza yalnız bırakamaz mısınız?

(Husrev ,yüzü değişmiş,sert ve hissiz, bekler.Mansur paravananın arkasından kaybolur.)

HUSREV-Bekliyorum sizi.

ZEYNEP-(Heyecanla ilerler.Kelimeler ağzından birbirinden çabuk dökülür.)Husrev!Artık tahammülüm kalmadı.Koğulacağımı bile bile geldim.Size her zamankinden daha bağlıyım.Felâketiniz içinde,sizi,daha çok seviyorum.Eğmeyin başınızı ,eğmeyin benden!Hiç beni bu kadar düşkün gördünüz mü?Artık dönün bana!Bu dakikalarda yanınızda bulunmak istiyorum.Sizi teselli edebileceğime eminim.Belki size birçok şeyleri unutturabileceğim.

HUSREV-(Oturduğu yerden cebri bir sükunetle)Bana iyice bakar mısınız?

(Zeynep hayret ve korkuyla mendilini ağzına götürüp Husreve bakar.)

HUSREV-Hiç böyle sözler söylenecek bir insana benziyor muyum?Hatta insana benziyor muyum?(Ayağa kalkar.)Bir gün genç ve sıhhatli bir anımda nasılsa olynadığım bir oyuna şu halimle mi devam edeyim?Bunu istemeğe mi geldiniz?

ZEYNEP-(Kızgın,fakat azimkar)Bana çok alçalttınız kendimi.Artık yapmayacağım yok.İyi fena diye bir şey bilmiyorum.Doğru yanlış diye bir şey bilmiyorum.Size tekrar malik olmak için her şeyi yapacağım.

HUSREV-(Fena halde tahriş edilmiş)Zeynep!Sana ne söyliyeyim?Artık beni lüzumsuz ve çaresiz kabul etmen için ne anlatayım?(Bir lahza ne diyeceğini şaşırmış gibi durur.)Sana bir şey mi borçluyum?

ZEYNEP-Hiçbir borcun yok.

HUSREV-Farzet ki var.Borçluyum.Fakat veremiyorum.Acizim,müflisim.Çalma bir alacaklı gibi kapımı!Vazgeç,sıyrıl,çözül benden!

ZEYNEP-(Tesiri altına girmeden Husrev’i süzer.)Bunun için tek bir çare var.

HUSREV-(Hakaret saçan bir hayretle)Neymiş o çare?

ZEYNEP-Bu karmakarışık lafları,bu hastalıklı fikirleri bir tarafa bırakırsan.Onlardan hiçbir şey anlamıyorum.Açıkça söylersin.Senden bıktım,senden tiksiniyorum dersin.O zaman seni anlarım ve giderim.

HUSREV-Zeynep,konuşamıyorum,boğuluyorum.Beni,benden olmayan hakaretlere zorlama!Seni istemediğim bir tarzda kıracağım.

ZEYNEP-Kırabilirsin!Buraya her şeyi göze alarak geldim.Ya beni evinden kovacaksın,yahut yanından ayrılmayacağım.

HUSREV-Sevimden kovmıyacağım.Bunu yapamam.Fakat sana o hastalıklı fikirlerden bir tanesini daha söyliyeceğim.Belki onu da anlamıyacaksın.Belki o sana kovulmaktan daha hafif gelecek.

ZEYNEP-Haydi ,söyle!

HUSREV-Sen o kadın tipindensin ki,yüzüne manevi bir kapı kapatıldığı zaman onu görmez,kendisine mal etmez.İçeriye girmesi için maddi bir kapıdan ve zorla itilmek ister.Bir sihirbaz inceliği ile başlıyan iş,bir hamal kabalığı ile bitirilmeli ki neticeye aklı ersin.

ZEYNEP-Teşekkür ederim Husrev!

HUSREV-Ben bu son hareketi yapamadığım için bana bu ezayı çektirdin.Memnun ol!Emeğin boşa çıkmadı.Yıllardan beri içime gömdüğüm şeyi nihayet zorla ağzımdan aldın.

ZEYNEP-Çok memnunum.

HUSREV-Zeynep!Ben şehirleri,sokakları,kahveleri dolduran seri malı insanlardan değilim.Keşke onlardan olsaydım.Onlar sıhhatli,tabii,mükemmel mahluklar.Benim en lazım tarafım sakat.Ben Allah’ın yalnız acı çeksin,yalnız kıvransın diye yarattığı bir öletim galiba.Kainatı dolduran her şey,her hadise,her hareket benim için bir işkence vesilesi.Bir türlü rolümü ve rahatımı bulamıyorum.Tabii zevkleriyle yaşayan hayvanlara bakıyorum da, ne güzel ,ne emniyetli bir vasıtanın öksüzü olduğumu anlıyorum.Ben içindeki hayvanı ürkütmüş,incitmiş bir hastayım.

ZEYNEP-Ne demek bunlar?

HUSREV-Bak ne demek bunlar!Seninle aramda öyle bir başkalık var ki,bu başkalık ateşle suyun arasında yok.Bu bir maya farkıdır.Bu kadar farklı iki şey uyuşamaz, anlaşamaz.Bir arada hiçbir ahenk kuramaz.

ZEYNEP-(Ürkek)Husrev!Nereye gidiyorsun?

HUSREV-Sen tam bir kadınsın.Cinsiyetinin kör hamlelerinden başka bir şey görmüyorsun.Haklısın.Çünkü tabiatın çocuğusun.Bense…

ZEYNEP-Evet,ya sen?

HUSREV-En azgın bir hayvan bünyesinin içine oturtulmuş,öyle cellat bir ruh taşıyorum ki bütün insiyaklarımı körletiyor.Beni yiyor.Bir paçavra haline getiriyor.

ZEYNEP-(İsyankâr)Anlamıyorum,anlamıyorum.

HUSREV-(Garip bir istihza ahengiyle)Bir dakika sabret!Birazdan hiçbir şey anlamıyacaksın.Bendeki bu ruh her şeyin içyüzünü kurcalıyor,tırmıklıyor.Gözü bağlı hiçbir isteğe izin vermiyor.En sevdiği şeylerden bir anda iğreniyor.En düşünülmeyecek yerde, birdenbire düşünmeğe,hesap yapmağa kalkıyor.Kendisine göre kanunları,ölçüleri var.Müthiş bir çirkinlik korkusu ve güzellik kaygısı içinde çırpınıyor.Aradığını bulamıyor.Bulduğuna razı olamıyor.Saadetlerin yüzde yüzü olan hayvani saffetleri,bir sansarın pilici boğması gibi boğuveriyor.

ZEYNEP-Durma ,yürü artık!

HUSREV-Kadınla erkeğin yan yana gelmekle kurduğu bambaşka bir cihan tasavvur ediyor.Bu cihanın hususi bir tabiatı,şartları,incelikleri var.O cihana erişememiş insanlardan daha kaba bir şey bilmiyor.Fakat onların cezasını kendi nefsine,kendi azâsına çektiriyor.Öyle bir hâkim tasavvur et ki,karşısına çıkarılan suçluların cezasını kendisi yüklensin.Ne tuhaf değil mi?Kendisi yükleniyor.Çünkü biliyor ki o suçlular,elindeki kanunun hikmetinden hiçbir şey anlamazlar.Mesul değillerdir.

ZEYNEP-Ne içinden çıkılmaz şeyler bunlar.Kendini bunlarla harap ediyorsun.

HUSREV-Doğru!Bu ne kadar çok isteyen,verilemiyecek,bulunamıyacak kadar çok isteyen,doyurulamıyacak kadar aç,okşanamıyacak kadar sinirli ve hodgâm bir ruh.Bu ruh insanın dış ve ön benliği içinde öyle bir ikinci <<ben>> yapıyor ki bu <<ben>>,iyi kötü her şeye düşman ve yabancı kalıyor.

 

 

Devamı yarın inşallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

s.a

elimden bırakmadan bitirdiğim tek kelimeyle ŞAHESER..

 

herkesi düşündürmeye calış,duşunduremezsin.beni duşundurmemeye caliş yine elinden birsey gelmez. ben başkalarinin düşünmemeye mahkum oldugu kadar duşunmeye mahkumum. osman! pencereleri acmak istiyorum. başımı soguk havaya uzatmak ve kopekler gibi haykırarak halkı penceremin altında toplamak istiyorum. düşunmek istemiyorum diye bagırmak, ulumak istiyorum. osman, duşunmek istemiyorum! düşünmek istemiyorum..

 

bu kısım hala beynimde zonkluyor desem yanlış demiş olmam..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben okuduğumda dedim ki :"Bu oyunu oynamalıyım".

Ama yetenek var mı ,onu bilmem hiç tiyatro oynamadım :D

Share this post


Link to post
Share on other sites

bu oyun türkiye koşullarında oynanmamalı bence..oyuna giden arkadaşlarım dini kısımların,Hüsrev in Allaha ulaştığı kısımların çok kısa tutulduğunu ve kitaptan uzaklaşıldığını söylediler..en iyisi kitapı salim kafayla okumak ve anlamaya çalışmak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Oynayana göre değişir,kitaba bağlı kalınarak oynanabilir pekala ...

Share this post


Link to post
Share on other sites

bilmiyorum ama bu ülkede zor gibi..bürokrasi denen o pis çark başkalarına işliyor malesef

Share this post


Link to post
Share on other sites

ben tiyatroda seyrettim bu eseri ve bahsedildiği gibi sapmalara rastlamadım

oyuncular da üstada bağlı kişilerdi zannımca belki bu sebebten olabilir

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir adam yaratmak romanını ilk okuduğumda 3 gün etrafta ölü gibi dolaşmıştım -belkide DİĞERlerinin tabiri bu idi-

 

Ama necip fazılda kendimi bulmuştum ve o günden sonra acılı günlerim başladı...

Belikde eski yaşamımın bir yansıması olsa gerek kendimi biraz tuhaf hissettim...

Boşluğun içinde kaybolur gibiydim ,yolum belli değil nabza göreydi...Şimdi ise kendimi şiir ve kitaplara verdim,belkide hiç bana hıyanet etmeyecek dostlar seçtim kendime....

Share this post


Link to post
Share on other sites

çok iyi etmişsin kardeş..bir adam yaratmak ve aynadaki yalan da benim hayatımın dönüm noktalarıdır..üstad bu şaheserlerle kendime gelmemi sağladı..Allah razı olsun

Share this post


Link to post
Share on other sites
çok iyi etmişsin kardeş..bir adam yaratmak ve aynadaki yalan da benim hayatımın dönüm noktalarıdır..üstad bu şaheserlerle kendime gelmemi sağladı..Allah razı olsun

 

 

s.a.

 

arkadaşlar burada yeniyim. bi kusurumuz olursa şimdiden affola..

 

bir adam yaratmak ın bikaç sahnesini burada bizimle paylaşmışsınız, çook teşekkür ederim. acaba tüm versiyonuna burdan ulaşmak mümkün müdür? şu an içn kitabına ulaşmam mümkün deil. ama zaten bana bilgisayar ortamında lazım, bikaç arkadaşımın okumasını istiyorum da..

 

selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

‘’Zeynep!Ben şehirleri,sokakları,kahveleri dolduran seri malı

insanlardan değilim.Keşke onlardan olsaydım.Onlar sıhhatli,tabii,mükemmel

mahluklar.Benim en lazım tarafım sakat.Ben Allah’ın yalnız acı çeksin,yalnız

kıvransın diye yarattığı bir aletim galiba.Kainatı dolduran her şey,her

hadise,her hareket,benim için bir işkence vesilesi.Bir türlü rolümü ve

rahatımı bulamıyorum.Tabii zevkleriyle yaşayan hayvanlara bakıyorum da ne

güzel,ne emniyetli bir vasıtanın öksüzü olduğumu anlıyorum.Ben içindeki

hayvanı ürkütmüş ,incitmiş bir hastayım.’’(Bir Adam Yaratmak)NFK

 

Üstadın en çok sevdiğim piyeslerinden yalnızca bir tanesidir ''Bir Adam Yaratmak'' Eser Rabbimizin yaratmak ve her yarattığına ayrı bir kader çizmek gibi üstün özelliklerini anımsatır bana her seferinde. Ancak yukarıda yazdığım bölüm eserin tamamı okunmadan yorumlanmamalıdır.Sizlerle paylaşmak istedim.Saygılarımla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İçinde kayboldugum; kalbime nakış nakış işlemiş bir eserdir.Ne mutlu bana bu eserle 12 yaşımda taniştim.Sonraları her yanlızlık anında sıgınır oldum bu esere.Necip Fazıl üstadımız ne de güzel betimlemiş ; karakter çözümlemeleri; kullanılan dil tam bir sanat harikasıdır.Sahip çıkmalıyız..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mehmed Niyazi Özdemir, Burç FM - İrfan Meclisi - Üstad Özel Serisinde de bu eserle ilgili hoş bir anekdot anlatıyor. Bi profesörü fena keklemiş hoca. Malum, Mehmed Niyazi bir dönem Almanya'da eğitim görüyor. Neyse efendim, bir gün nereden aklına geldiyse oturuyor ve Bir Adam Yaratmak'tan birkaç parçalık bir metni çeviriyor almanca'ya, götürüyor profesöre. 'Hocam aha bakın, size Shakespeare'den bir çeviri getirdim, acaba bu sizce daha değişik bir şekilde yazılabilir miydi?' diye zarf atıyor koca adama, az muzip değil haa. Profesör parçayı okuduktan sonra 'Yahu ayıpsın be Mehmet'çiğim, Shakespeare neyi nasıl yazacağını bilen bir insan, bu bundan güzel bir şekilde yazılamazdı' diye oltaya takılıyor. Velhasıl efendim Masud Akhtar Shaikh boşuna demiyor 'Üstad Türk Shakespeare'idir' diye. Elin Alman uyruklu, sarı kafalı edebiyat profesörleri bile Üstad'ı Shakespeare zannederken çoğu insan bu ülkede Bir Adam Yaratmak gibi bir eserin kaleme alındığını bilmez bile, hakikaten acı bir hal.

 

Üstad sınıfı dahilinde yaptığım çalışmayı bu anekdotla güncellemek isterim. Mesaj düzenleme yetkimi elimden aldınız, şu yazımı özel mesajla ileteceğim metinle çabuk güncelleyin bakayım bre zalım yöneticiler, posta koyarım size haa. Beni bile zırlatıyorsunuz ya helal olsun size. Ben bugünlere düşecek adam mıydım bee? Ahaha. Neyse, şaka bi tarafa, kendi düşen ağlamaz. :sticky:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

:sticky: Tamam çatlak, tamam. Gönder, günceleyelim.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ahmet Kabaklı'nın Üstad ile yaptığı bir sohbette Üstadın aktardığı aşağıdaki ifade, Bir Adam Yaratmak piyesinin yabancı bir edebiyatçı gözünde hangi merhalede olduğunu görmek açısından önemlidir:

 

 

"15 kadar piyesim var. 'Bir Adam Yaratmak' oynandığı zaman, o sıra Galatasaray'da hocalık eden bir Fransız edebiyatçısının:

'Bize sizin gibi, büyük ızdıraptan dram çıkaran sanatkarlar lazım' dediğini hatırlamaktayım.

 

(Ahmet Kabaklı'nın 'Türkiye'yi Yoğuranlar' isimli kitabından iktibas edilmiştir.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

kitabı yarıladım..İnşAllah bugün gaza gelip hepsini bitiririm..Diğer tiyatro eserlerini okumak için can atıyorum...

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...