özge_ak 0 Report post Posted September 1, 2007 Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, katilim olmadan git! Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle, Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle. Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar, Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar, Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar. Hadi git, benden sana dilediğince izin, Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin. Kahrımın nedenini söylesem irkilirler; Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler. Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın; Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın. Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak, Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak! Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez, Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez. Her darbene tehammül edecektir bedenim, Gururum mani olur perişanıma benim. Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne? Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine. Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka, Sana gül bahçesini kim açar benden başka! Hercai arılara meyhanedir çiçekler, Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler! Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin, Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin. Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet, Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et! Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan! Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan! Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm, Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm. Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum; Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum. Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, Günahıma girmeden, katilim olmadan git! Cemal Süreya Quote Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted September 3, 2007 Sizin Hiç Babanız Öldü mü? Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü, kör oldum. Yıkadılar, aldılar, götürdüler. Babamdan ummazdım bunu kör oldum. Siz hiç hamama gittiniz mi? Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum. Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Söylelemesine maviydi kör oldum Taşlara gelince hamam taşlarına Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi Taşlarda yüzümün yarısını gördüm Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü Yüzümden ummazdım bunu kör oldum Siz hiç sabunluyken ağladınız mı? Cemal Süreya Quote Share this post Link to post Share on other sites
trradomir 206 Report post Posted September 4, 2007 Efendim başlıkta bir hata var, 'Cemal Süreyya' değil 'Cemal Süreya' olacak. 'Y'lerden birinin, sâbık Cemal Süreyya'nın Sezai Karakoç'la girdiği bir iddiayı kaybetmesi neticesinde soyadından eksildiğine dair hikayeler anlatılır, tabi benim bunların sahih olup olmadığı hususunda net malumatım olmadığı için bi şey anlatmayacağım. Fakat başlığı düzeltebilirseniz makbûle geçer. Quote Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted September 5, 2007 Asıl adı da Cemalettin Seber'dir. Adam Adam şapkasına rastladı sokakta Kimbilir kimin şapkası Adam ne yapıp yapıp hatırladı Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar Bir kadın kimbilir kimin karısı Adam ne yapıp yapıp hatırladı. Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı Adam bulut gibiydi, hatırladı Adamın ayaklarının altında Yıldızların yıldız olduğu vardı Adam yıldızlara basa basa yürüdü Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı. Cemal Süreya Quote Share this post Link to post Share on other sites
cihat 28 Report post Posted September 18, 2007 İki Kalp İki kalp arasında en kısa yol: Birbirine uzanmış ve zaman zaman Ancak parmak uçlarıyla değebilen İki kol. Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde gosterisi zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, Bir şeyin provasi yapılıyor sanki. Kuşlar toplanmıslar göçüyorlar Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. Cemal SÜREYA Quote Share this post Link to post Share on other sites
tüten_ruh 0 Report post Posted September 18, 2007 Kısa Türkiye Tarihi Şelaleye Düşmüştür zeytinin dalı; Celaliyim Celalisin Celali. II Üç anayasa ortasında büyüdün; Biri akasya Biri gül Biri zakkum. III Türkiye'nin adı, Soyadı yasasından beri Atatürk adından Soyutlanamadı; 1930'lu yıllarda Etitürkiye; 1940'lı yıllarda Atetürkiye; 1950'li yıllarda Uditürkiye; 1960'lı yıllarda Ötetürkiye; 1970'li yıllarda Atatürkiye; 1980'li yıllarda Aditürkiye; Mavi yolculuklar var bir de O yunanı o güzel yolculukarda, Hemen her zaman: Adatürkiye IV O yıllarda ülkemizde Çeşitli hükümetlerle Yetmiş iki dilden İkisi yasaklanmıştı: İkincisi Türkçe. V Kahvede subay yok, Bu nasıl iştir. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Nil_tuna 0 Report post Posted September 24, 2007 Gül Gülün tam ortasında ağlıyorum Her akşam sokak ortasında öldükçe Önümü arkamı bilmiyorum Azaldığını duyup duyup karanlıkta Beni ayakta tutan gözlerinin Ellerini alıyorum Ellerini beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum İstasyonda tren oluyor biraz Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum Her nasılsa sokağa düşmüş Kolumu kanadımı kırıyorum Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene Quote Share this post Link to post Share on other sites
tüten_ruh 0 Report post Posted January 30, 2008 AFRİKA Afrika dediğin bir garip kıta El bilir âlem bilir Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz'in Hâlâ eskisi gibi çizilir Haritalarda Cemal SÜREYA Quote Share this post Link to post Share on other sites
nedamet.. 14 Report post Posted January 30, 2008 CEMAL SÜREYA 760. GÜN 760. Gün Cahit Zarifoğlu ölmüş. Bugünün adı da bu olacakmış. Bir ay kadar önce, öğrenmiştim onulmaz sayrılığa tutulduğumu. Bazı kanserler mutlaka çok büyük bir çocukluk mutsuzluğuna bağlıymış gibi gelir bana. Hiçbir bilimsel tutamağı olmayan bu kanıya tanıdıklarımda bir şeyler göre göre vardığımı sanıyorum. Bir izlenim işte. Zarifoğlu’nu tanıdığım yılları düşünüyorum. Sevinçlerle büyümüştü sanki. İyi şairdi. İlk şiirleri de iyiydi. Karakoç çevresinden. Daha yüz yüze gelmeden, 1962’de bana, Paris’e bir mektup yollamıştı. Adresimi Sezai’den almış. Saklamamışım o mektubu. Zarifoğlu o sıra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenci. Yurtlardan sıkılmış herhal, İstanbul’a dönüşümde, birlikte ev tutup oturmayı öneriyordu mektubunda. Ben de bir tuhafım o günler. Bir ölçüsüzlük görmüştüm bu öneride. O ara otuz yaşı dönmüşüm. İyi sayılan bir aylığım var. Ne yani, bu çocuk öğrenci hayat koşuluna mı indirmek istiyor beni. Dönüşte yeniden tanıştık. Zaman zaman vapurda, yolda, Sezo’nun evinde bürosunda, rastlaştıkça konuşurduk, (ama her şeyden)… Daha çok 1964-1966 yılları. Söylenmemiş güzel sözler de vardı aramızda. Ama bir arkadaşlığımız olmadı. Serüvenlerinden söz ederdi. Bunları, tuhaf yanlarını öne getirerek anlattığını anımsıyorum. Şiirine de yansıtmıştır. Sezai ile onun bu tavrı ve öyküleri üzerine çok konuşmuşuzdur. O yıllarda mukaddesatçı genç sanatçılarla, aramızda büyük kopukluk yoktu. Kopukluğu onlar yarattı. Zaman nasıl da akıp gitmiş? Tam yirmi yıl oluyor Cahit Zarifoğlu ile görüşmeyeli. Bir gün de bin yıl olacak. 761. Gün Öğleden sonra Buyrukçu ve Nihat Öztaş ile buluştuk. Buyrukçu Cahit Zarifoğlu’nu son olarak Papirüs’te gördüğünü söyledi. 1966’da. Ben anımsamıyorum dergiye geldiğini. Zarifoğlu’nun şiiri başlangıçta benimkiyle Sezai Karakoç’unki arasında kendine yer arar. O ara bana daha da yakın olduğunu söyleyebilirim. Giderek kendini buldu. İsimler sözlüklerinde ve ansiklopedilerde onun ‘gizemci’ oluğu çok kesin biçimde söylenir. Bence o kadar değil ya da Zarifoğlu’nun ayırıcı özelliği orada değil. İşaret onda aynı zamanda sorudur. Maraşlı delikanlı tavrını hiç bırakmamış, onun bir inançtan çok, bir afiye, bir gösteriye ilişkin olmasından kaynaklanıyordu. Mahallesini çok seven ve oradan gelen dayanışma duygusunu bir silah gibi de görmeye başlayan çocuk. Zarifoğlu’nun şiirinde çok şey serüven duygusundan doğmuştur. Serüvenin kahramanı kendisidir. Özdenören (Alaeddin ve Rasim) kardeşleri de o günlerde tanımıştım. Onlar ürünlerinde serüvenin kahramanı değil tanıkları olma yolundalardı. Evet, bir ‘kabala’ var Zarifoğlu’nun şiirinde. Ama cinlerle içli dışlı olmayan bir kabala, bir çeşit yazgı pokerine yönelmiş… Ece Ayhan’a sordum, ona göre ‘Cahit Zarifoğlu’ şiirde yapı sorununu en iyi kavramış bu konuda örnek gösterilebilecek sanatçılardan biri. Kolsuz bir Hattat’ta da ayrıca belirtmiş bunu. Ece’nin evi yanmış. (Gösteri-Temmuz 87) Quote Share this post Link to post Share on other sites