Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
özge_ak

Cemal Süreya

Recommended Posts

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,

Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

 

Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,

Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

 

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,

Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar

 

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,

Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

 

Hadi git, benden sana dilediğince izin,

Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

 

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;

Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

 

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;

Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

 

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,

Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

 

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,

Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.

 

Her darbene tehammül edecektir bedenim,

Gururum mani olur perişanıma benim.

 

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?

Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

 

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,

Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

 

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,

Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

 

Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,

Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

 

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,

Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

 

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!

Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

 

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,

Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

 

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;

Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

 

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,

Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

 

 

Cemal Süreya

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sizin Hiç Babanız Öldü mü?

 

Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü, kör oldum.

Yıkadılar, aldılar, götürdüler.

Babamdan ummazdım bunu kör oldum.

Siz hiç hamama gittiniz mi?

Ben gittim lambanın biri söndü

Gözümün biri söndü kör oldum.

Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak

Söylelemesine maviydi kör oldum

Taşlara gelince hamam taşlarına

Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi

Taşlarda yüzümün yarısını gördüm

Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü

Yüzümden ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

 

 

Cemal Süreya

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendim başlıkta bir hata var, 'Cemal Süreyya' değil 'Cemal Süreya' olacak. 'Y'lerden birinin, sâbık Cemal Süreyya'nın Sezai Karakoç'la girdiği bir iddiayı kaybetmesi neticesinde soyadından eksildiğine dair hikayeler anlatılır, tabi benim bunların sahih olup olmadığı hususunda net malumatım olmadığı için bi şey anlatmayacağım. Fakat başlığı düzeltebilirseniz makbûle geçer.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Asıl adı da Cemalettin Seber'dir.

 

Adam

 

Adam şapkasına rastladı sokakta

Kimbilir kimin şapkası

Adam ne yapıp yapıp hatırladı

Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz

Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar

Bir kadın kimbilir kimin karısı

Adam ne yapıp yapıp hatırladı.

 

Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda

Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı

Adam bulut gibiydi, hatırladı

Adamın ayaklarının altında

Yıldızların yıldız olduğu vardı

Adam yıldızlara basa basa yürüdü

Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.

 

 

Cemal Süreya

Share this post


Link to post
Share on other sites

İki Kalp

 

İki kalp arasında en kısa yol:

Birbirine uzanmış ve zaman zaman

Ancak parmak uçlarıyla değebilen

İki kol.

 

Merdivenlerin oraya koşuyorum,

Beklemek gövde gosterisi zamanın;

Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,

Bir şeyin provasi yapılıyor sanki.

 

Kuşlar toplanmıslar göçüyorlar

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

 

Cemal SÜREYA

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kısa Türkiye Tarihi

 

 

Şelaleye

Düşmüştür zeytinin dalı;

Celaliyim

Celalisin

Celali.

 

 

II

 

Üç anayasa

ortasında büyüdün;

 

Biri akasya

Biri gül

Biri zakkum.

 

 

III

 

Türkiye'nin adı,

Soyadı yasasından beri

Atatürk adından

Soyutlanamadı;

 

1930'lu yıllarda

Etitürkiye;

 

1940'lı yıllarda

Atetürkiye;

 

1950'li yıllarda

Uditürkiye;

 

1960'lı yıllarda

Ötetürkiye;

 

1970'li yıllarda

Atatürkiye;

 

1980'li yıllarda

Aditürkiye;

 

Mavi yolculuklar var bir de

O yunanı o güzel yolculukarda,

Hemen her zaman:

Adatürkiye

 

 

IV

 

O yıllarda ülkemizde

Çeşitli hükümetlerle

Yetmiş iki dilden

İkisi yasaklanmıştı:

 

İkincisi Türkçe.

 

 

V

 

Kahvede subay yok,

Bu nasıl iştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gül

Gülün tam ortasında ağlıyorum

Her akşam sokak ortasında öldükçe

Önümü arkamı bilmiyorum

Azaldığını duyup duyup karanlıkta

Beni ayakta tutan gözlerinin

 

Ellerini alıyorum

Ellerini beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz

Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum

İstasyonda tren oluyor biraz

Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

 

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum

Her nasılsa sokağa düşmüş

Kolumu kanadımı kırıyorum

Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı

Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene

Share this post


Link to post
Share on other sites

AFRİKA

 

 

Afrika dediğin bir garip kıta

El bilir âlem bilir

Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz'in

Hâlâ eskisi gibi çizilir

Haritalarda

 

 

 

 

 

Cemal SÜREYA

Share this post


Link to post
Share on other sites

CEMAL SÜREYA

 

760. GÜN

 

760. Gün

 

Cahit Zarifoğlu ölmüş. Bugünün adı da bu olacakmış. Bir ay kadar önce, öğrenmiştim onulmaz sayrılığa tutulduğumu. Bazı kanserler mutlaka çok büyük bir çocukluk mutsuzluğuna bağlıymış gibi gelir bana. Hiçbir bilimsel tutamağı olmayan bu kanıya tanıdıklarımda bir şeyler göre göre vardığımı sanıyorum. Bir izlenim işte. Zarifoğlu’nu tanıdığım yılları düşünüyorum. Sevinçlerle büyümüştü sanki.

İyi şairdi. İlk şiirleri de iyiydi. Karakoç çevresinden. Daha yüz yüze gelmeden, 1962’de bana, Paris’e bir mektup yollamıştı. Adresimi Sezai’den almış. Saklamamışım o mektubu. Zarifoğlu o sıra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenci. Yurtlardan sıkılmış herhal, İstanbul’a dönüşümde, birlikte ev tutup oturmayı öneriyordu mektubunda. Ben de bir tuhafım o günler. Bir ölçüsüzlük görmüştüm bu öneride. O ara otuz yaşı dönmüşüm. İyi sayılan bir aylığım var. Ne yani, bu çocuk öğrenci hayat koşuluna mı indirmek istiyor beni.

Dönüşte yeniden tanıştık. Zaman zaman vapurda, yolda, Sezo’nun evinde bürosunda, rastlaştıkça konuşurduk, (ama her şeyden)… Daha çok 1964-1966 yılları. Söylenmemiş güzel sözler de vardı aramızda. Ama bir arkadaşlığımız olmadı. Serüvenlerinden söz ederdi. Bunları, tuhaf yanlarını öne getirerek anlattığını anımsıyorum. Şiirine de yansıtmıştır. Sezai ile onun bu tavrı ve öyküleri üzerine çok konuşmuşuzdur. O yıllarda mukaddesatçı genç sanatçılarla, aramızda büyük kopukluk yoktu. Kopukluğu onlar yarattı. Zaman nasıl da akıp gitmiş? Tam yirmi yıl oluyor Cahit Zarifoğlu ile görüşmeyeli. Bir gün de bin yıl olacak.

 

761. Gün

 

Öğleden sonra Buyrukçu ve Nihat Öztaş ile buluştuk. Buyrukçu Cahit Zarifoğlu’nu son olarak Papirüs’te gördüğünü söyledi. 1966’da. Ben anımsamıyorum dergiye geldiğini.

Zarifoğlu’nun şiiri başlangıçta benimkiyle Sezai Karakoç’unki arasında kendine yer arar. O ara bana daha da yakın olduğunu söyleyebilirim. Giderek kendini buldu. İsimler sözlüklerinde ve ansiklopedilerde onun ‘gizemci’ oluğu çok kesin biçimde söylenir. Bence o kadar değil ya da Zarifoğlu’nun ayırıcı özelliği orada değil. İşaret onda aynı zamanda sorudur. Maraşlı delikanlı tavrını hiç bırakmamış, onun bir inançtan çok, bir afiye, bir gösteriye ilişkin olmasından kaynaklanıyordu. Mahallesini çok seven ve oradan gelen dayanışma duygusunu bir silah gibi de görmeye başlayan çocuk. Zarifoğlu’nun şiirinde çok şey serüven duygusundan doğmuştur. Serüvenin kahramanı kendisidir.

Özdenören (Alaeddin ve Rasim) kardeşleri de o günlerde tanımıştım. Onlar ürünlerinde serüvenin kahramanı değil tanıkları olma yolundalardı.

Evet, bir ‘kabala’ var Zarifoğlu’nun şiirinde. Ama cinlerle içli dışlı olmayan bir kabala, bir çeşit yazgı pokerine yönelmiş…

Ece Ayhan’a sordum, ona göre ‘Cahit Zarifoğlu’ şiirde yapı sorununu en iyi kavramış bu konuda örnek gösterilebilecek sanatçılardan biri. Kolsuz bir Hattat’ta da ayrıca belirtmiş bunu.

Ece’nin evi yanmış.

 

(Gösteri-Temmuz 87)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...