Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
NFK-Fan

Kop Dağında Bir Dükkân

Recommended Posts

KOP DAĞI'NDA BİR DÜKKÂN

 

Farz edin ki ben deli divane bir milyonerim. Kafamı okşayacak, bana hoş görünecek, en saçma bir fikir uğruna varımı yoğumu dökmekten çekinmem.

 

Anadolu'nun sessizlikte, ıssızlıkta, kimsesizlikte, cansızlıkta eşi olmayan bir yerini bulup orada bir dükkân açmak istiyorum. Issızlıkların arasından bir ormandan geçer gibi geçerek en koyu hiçliğin ve en dipsiz yokluğun yuva kurduğu noktayı arıyorum. Nihayet herhangi bir tarafta, meselâ Kop Dağı'nın tepesinde, üzerinden insan değil, çakal değil, kuş değil, bulut bile geçmeyen, üzerinde ağaç değil, çalı değil, ot değil, yosun bile bitmeyen, siyah, keskin, cılk, kabir azabı şeklinde donmuş korkunç bir kayalık buluyorum. Dükkânımı hemen oracıkta, masmavi gökle kapkara yer arasında kuruveriyorum.

 

Bu dükkânda ne satacağım biliyor musunuz?

 

On milyonluk şehirlerde bile sayısı on kişiye varmayan en şık, en mükemmel kadınlara mahsus ipekli çoraplar...

 

Bundan sonra yapacağım iş pek kolaydır. Plânını dünyanın en büyük mimarına yaptırdığım ve içini en usta mobilyecisine döşettiğim dükkânımda yan gelerek kıyamete kadar, Yecüc'le Mecüc'ün denizlerle dağları yutacağı güne kadar müşteri beklemek...

 

Sanat önü kalabalık bir çeşmedir. Kimi bu çeşmenin bilek kalınlığında dökülen kevseriyle avuçlarını doldurup içer, kimi dolu avuçlardan fışkıran damlacıklarla dilini ıslatır, kimi çeşmenin yalağındaki artık sulara başını gömer, kimi de bu artık suların toprak üzerinde akan ve ayaklar altında ezilen bulanık ve çamurlu yollarına yüzükoyun kapanır.

 

Aradaki eskilik ve yenilik, soyluluk ve piçlik, ciddilik ve gülünçlük farkıyla Homere'den Filorinalı Nazım'a kadar bu tılsımlı suya imrenmiş kaç kişi gelmişse bunların içinde suyu menbaından içebilmiş tek bir sanatkâr yoktur ki Kop Dağı'nda ipekli kadın çorabı satan zavallının azabından bir şeyler duymuş olmasın...

 

Acaba böyle kaç tane sanatkâr gelmiştir. Her hâlde dünyanın kıt'a bölümünden fazla değil...

 

Ey sanatkâr!

 

Arının balı damağımıza, ağacın yemişi midemize ve ipek böceğinin sihirli iplikleri derimize göre yapılmış değildir. Onlar bu eserleri iki üç çiçekle üç dört dut yaprağı buldukları, bir damla suyla bir zerre güneşi yakaladıkları her yerde, kendi kendilerine ve bizi düşünmeden verirler. Eğer damağımızda bala ve derimizde ipeğe karşı bir hassasiyet mekanizması olmasaydı arı, ipek böceği ve elma ağacı, Kop Dağı'nda birer dükkân açmaya gideceklerdi. Kim bilir damağımızda bala ve derimizde ipeğe karşı bir hassasiyet uyanıncaya kadar kaç bin sene bekledik.

 

Dudağa göre lezzet değil, lezzete göre dudak...

 

Sanatkâra muhatap olan herkes ve bu herkesin kurduğu her cemiyet, sanatkârı kendi kanunlarına ve seviyesine göre doğurduğu kadar sanatkârın da kanunlarına baş kesmeye ve seviyesine tırmanmaya mahkûmdur. Çünkü o fert hâlinde kendi remzinden başka bir şey değildir.

 

Kumaşını ilk rast geldiğin müşterinin şartlarına göre ördüğün ve onu oturduğun dağın karmakarışık yollarına tırmanmak zahmetinden kurtardığın gün, heykeltraşsan nalbanttan, ressamsan badanacıdan, şahsen "eskiler alayıma"dan farkın kalmayacaktır.

 

Sen daima Kop Dağı'nın tepesinde otur ve dükkânında o cinsten şeyler sat ki o eşyanın kıymeti, Paris'ten yola çıkıp Kop Dağı'nın tepesindeki cevheri aramanın zorluğuyla ölçülsün.

 

TDK'nın Hazırladığı, "Güzel Yazı Dizisi" şeklinde, ne demek istediği anlaşılmayan bir isme sahip serinin "Denemeler" başlıklı kitabından alınmıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sanatkarin pazarlamacidan farki...

 

Fikir yuklu bir deneme gercekten. Sanatkar seviyesinin, sanatkar kalitesinin anahtari var burada hadd-i zatinda.

 

Kendini, isini pazarlayan adamdan iyi bir sanatkar olmaz, senin malin iyi olacak ki millet seni bulacak. Millete kendini dikte etmek herkesin isi. Sesini bir sekilde duyuracaksin ama, kendini pazarlamayacaksin. Hassasiyet noktasi iste burasi...

 

Bu arada, `guzel yazi dizisi` isimli bir seri olusturmak, anlatim bozuklugunun hem de kralini yapmak dili yonlendirmeyi tekeline almis kurulusa yakismamis, komik olmus, gulunc olmus. Aferin diyorum kendilerine. Siz boyle devam edin, olur mu?

Share this post


Link to post
Share on other sites

trradomir kardeşimin de dediği gibi,

Sanatkarın pazarlamacıdan farkı.. İnce noktaya gerçekten çok güzel değinmiş üstad.

Özellikle de sanatı tarif edişi muhteşem;

 

"Sanat önü kalabalık bir çeşmedir. Kimi bu çeşmenin bilek kalınlığında dökülen kevseriyle avuçlarını doldurup içer, kimi dolu avuçlardan fışkıran damlacıklarla dilini ıslatır, kimi çeşmenin yalağındaki artık sulara başını gömer, kimi de bu artık suların toprak üzerinde akan ve ayaklar altında ezilen bulanık ve çamurlu yollarına yüzükoyun kapanır."

 

Ayrıca;

"Sen daima Kop Dağı'nın tepesinde otur ve dükkânında o cinsten şeyler sat ki o eşyanın kıymeti, Paris'ten yola çıkıp Kop Dağı'nın tepesindeki cevheri aramanın zorluğuyla ölçülsün."

 

cümlesi ile de, sanatkarın kendini pazarlamasından ziyade sanatı için aranır olmasını, şiirllerindeki o mükemmel üslubuyla nesrine de yansıtmış üstad.

 

Bu denemeyi okuduktan sonra, günümüzde "Sanat" ve "SANATÇI" kelimelerinin ve bu kelimeleri kendilerine yakıştıranlar ile burada bahsi geçen sanat ve sanatçı tasvirlerini insan karşılaştırmadan edemiyor. Ve insan, üstadın bu güzel kelimeyi, öyle güzel tasvir ettiği bu kelimeyi, kimlerin, neylerin, ne için kullanıldığını görünce içi sızlıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şahane bir deneme. Sanatkârın duruşu, tavrı, gayesi, yaşamdaki üslubu nefis bir teşbihle resmedilerek, sanatçı sıfatının satıh üstünde kalmayıp iliğe kadar işleyebilmesi için elzem olan ahval denemenin her noktasına işlenmiş. Üstadın en keskin bıçaklarla kestiği, en revnak boyalarla çizdiği, en sivri çivilerle yonttuğu, en akla gelmez hayallerle, tasvirlerle donattığı yazılarında olduğu gibi burada da bir meselenin “nasıl”ı ve “niçin”ini izhar edici keyfiyet kapısının tokmağını çevirmiş oluyoruz.

 

Sanat, sanatkâr ve sanatkârın muhatabı ipliğiyle örülen ve giyildiğinde bir kalıp gibi ruha şekil verici tesirde olan yazı, her üç kavramın özünü, tohumunu, çekirdeğini fehmetme noktasında referans olacak ve düğümlerin çözüm noktasını beyan edecek şekildedir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...