Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Ü.Y.

: ) M R A N

Recommended Posts

Teşekkür ederim :) Benim de hiç beklemediğim şekilde sonlandı... Hala inanamıyorum.. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Saatler geçmek bilmiyordu. Onu, onun için kurulan platformun bulunduğu arazide bekliyordum… Tam altı saat sonra, her taraf sisle kaplanacak ve o bu esnada merdivenlerden çıkarak bizlerle buluşacaktı. Yüzlerce kişi haykıracak, ıslıklar ise hiç kesilmeyecekti… Ve o sahnedeyken herkes onu hayran hayran izleyecekti… Duruşuyla, gülüşüyle, bakışıyla herkesi büyüsüne kaptırıp, yüzlerce kişiyi peşinden sürükleyecekti gene bu gece…

Haftalardır beklediğim, efsane diye adını koyduğum kadın… Altı saat sonra, sadece beş-on adım ötemde olacaktı. Şaka gibi geliyordu böyle düşününce…

Ne yazık ki sahneye çıkış anını göremeyecek kadar sağdaydım. Nedense benim için bir sanatçının sahneye çıkış anı, her şeyden çok daha özel. Koşarak mı gelecek. Yoksa yürüyerek mi… Yüzündeki ifade nasıl olacak? Gülümseme mi, yoksa eksikliğin vermiş olduğu sıkıntının somurtusu mu? Göğsünü şişirip derin bir nefes alarak mı çıkacaktı? Yoksa yanındaki arkadaşlarıyla şakalaşarak mı? Kim bilir? O anı görmeyi, onu adım adım izlemeyi gerçekten de arzu ederdim…

 

Saatler… 22.15 i gösterdiğinde… Bir sis… Müzik… Çığlıklar. Ve o. Karşımdaydı, simsiyah

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçmişe Yolculuk

 

Bugün kendimi kuru yapraklarla kaplı

Çıkmaz bir sokağa benzetiyorum

Sadece o sokakta yaşayanlar üzerimden

Gelip geçiyor.

 

Bugün kendimi odalarından çoğu boş

Bazen dolan bir otel gibi hissediyorum

Içimden ne hayatlar ne hikayeler ne aşklar

Geçip gidiyor.

 

Bugün kendimi parktaki bir bank gibi

Sessiz ve sabit hissediyorum

Geceleri üzerimde şehrin ışıkları

Yatıp uyuyor.

 

Bugün kendimi tonlarca yük taşıyan

Gemilerin denizi gibi hissediyorum

Kaldırma kuvvetim var ama şehrin atıkları

İçime akıyor

 

Ben böyle değildim ne zaman kayboldum?

Rüzgarla dans ederdim ne zaman savruldum?

Bir ses duydum geçmiş zamandan.

Bir ses duydum küçük bir kızdan.

 

Bir bilet istiyorum.

Sadece gidiş olsun.

Çocukluğun saflığına

Gidip orda yaşamam gerek

 

Bilet istiyorum.

Tek kişilik olsun.

Yarına çıkabilmem için.

Heyecanı hatırlamam gerek.

 

AAh Ahh! Tabii ki de ben yazmadım :) Ama bunu yazan ben olmak isterdim... :unsure:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazıp siliyorum. Bitiyor, tekrar açıyorum. Merak ediyor, denemiyorum. Düşünüyor, Unutamıyorum…

 

Gelip gidiyorum. Dokunuyor, tekrar çekiyorum. Tutunamıyor, düşüyorum. Sayıklıyor, ezberliyorum…

 

Akıp, sürükleniyorum. Üşüyor, tekrar ısınıyorum. Koşuyor, yoruluyorum. Düşlüyor, öyle uyuyorum.

 

Kıskanıyor, kanıyorum…

Share this post


Link to post
Share on other sites

%&+!/

 

Bir kız… Çarşının ortasında… Bir eli başında… Telefonu olan diğer eli kulağında. Endişeli ve kızgın... Ara sıra terleyen alnını siliyor. Ve kendisine bir eksen çizmiş, o eksende dönüp duruyordu. Telefonun ucundaki kişi, telefonu açmış olacak ki kız direk hücum etti.

 

-Neredesin?!

 

O an bütün hakikatleri öğrenme arzusu doğdu içine… Yıllardır zihnini meşgul eden ve cevaplanamayan, cevaplanmayı bekleyen soruları geldi aklına. Bir anda hepsini sormak ve cevap almak istedi.

 

Sesini biraz daha yükselterek tekrar sordu.

 

-Neredesinn?!

 

Neden kızmış bu kız, bu kadar? Neydi sıkıntısı? Peki ya telefonun ucundaki? Neden cevap vermiyordu kızın sorusuna... Ya da neden istediği cevabı vermiyordu, veremiyordu?

 

-Ne-re-de-sin diyorum sana, bunu soruyorum! Ne? Hayır! Geleceğim. Neden? OFf.. Ne zaman? Sabahtan beri arıyorum. 12.00. Bağırtma beni !!! Cevap ver. Geliyorum. Hayır, gitmiyorsun ya!

Ağzını burnunu kırmaya geliyorum tamam mı? Canımı sıkma! Ne zaman ya ne zamannnn!!!!

 

Telefonu hışımla kapadı. Çantasına koydu. Dişlerini sıktıkça sıkıyordu. Yere çöküverdi. Sırtını duvara yasladı. Ellerini yüzüne götürerek ağlamaya başladı. O an diyorum, acaba koca İstanbul’u ona verseler, kabul eder miydi? Çözemediği sorunları var belli…

 

İki adam da kaldırımın diğer ucunda, bu ağlayan kıza bakıp, onun hakkında konuşuyorlardı. Kızın birdenbire hıçkırıkları kesilmiş, başını ağır ağır kaldırarak kendisinden bahseden bu iki adama baktı. 35- 40 yaşlarında olan adam, 19-20’lerinde olan genç adama:

 

-Gene heyheyleri üstünde.

-Nesi var ki acaba?

-Anlayacağız.

-Sen git, akşama görüşürüz. diyerek, genç adamın sırtını sıvazladı.

 

Bir an göz göze geldiler. Kız, ıslak, şişkin, kızarmış gözleriyle ona bakıyordu. Ağır adımlarla nihayet yanına gelmiş, kızın yanına çökmüştü.

 

-Merhaba…

-Merhaba abi.

-Abi olduk şimdi? : ) Ama amca demediğine sevindim.

-Ne zamandır uğradığın mı var yanıma. Araya ister istemez resmiyet giriyor.

-Hmm…

-Neden geldin?

-Ağlıyordun küçük kız…

 

Kız bir an duraksadı. Keder ile:

 

-..Çok bedbahtım…

-Bahtiyar olmak için bedbaht olmaya ihtiyacın var. Her insan böyledir. Fakat senin gibi galeyanlı tiplerde bu daha açıktır: “Başının belasını arıyor.” der halk. Her insan arar bunu. Farkında değildir. Sanatkârlar hissederler. Fuzuli’yi hatırla. “Yani ki çok belalara kıl müptela beni.” Hamid de Makber’in önsözünde “Kederimin artması için sevinmek isterim” der. Aynı şeydir: Sevincin artması için kedere ihtiyaç var.

 

- ....

 

-Anlamıyor muyum seni? Haykırmak istiyorsun. Belki de ölmek (!) istiyorsundur… Yok olmak… Ne acı… Ya da aksine var olmak… Belki de sen bu sıkıntıya, en büyük felaketlere karşı mücadeleyi tercih edebilirsin. Çünkü buradaki çarpışma, sende varlaşma hamlesini kırbaçlar. Ve seni yoklaşma hamlesinin korkunç sezgisi içinde bunalmaktan kurtarır.

 

- ....

 

-Soruları yerinde ve zamanında sor küçük kız. Herkesin doğruları vardır. Yalnız unutma sadece bir hakikat vardır. Bu hakikata ulaşman için doğru soruları, doğru yerde ve doğru zamanda sormalısın. Bizim hatamız budur. Kurnazlık denilen küçük zeka ile büyük halleri karşılamaya çalışırız..

 

-Samim :)

-Ne? Neden güldün? …

-Hakaret etmezdin sen.

- Karıştırma… Şimdi söyle bakalım telefonun ucundaki kimdi?

-…

- Bir isim, değil mi sadece. Tek bir kelime. Ama Bak söylemek istemiyorsun. Rahatsız oluyorsun. Telefonun ucundaki de aynı rahatsızlığı duymuş olamaz mı? Haksızlık ettin ona. Semra mıydı yoksa? Lütfen rica ederim…

 

-Evet oydu.

-Yazık olmuş.

-Olaya biraz da benim penceremden bak, nasıl olur?

 

Adam, kızın gözlüğünü göstererek:

 

-Senin penceren kirli. Oradan bakamam, baksam da göremem.

-Espiri! : ) ,

-Bana müsaade.

-Nereye ya. Konuşuyorduk.

-Artık gideyim.

-Senin de mi işin var. Bir fuzuli yaşayan ben miyim acaba.? Ya Samim söylesene. Birini unutmak istersen ne yaparsın?

- : ) Maddesiyle alakanı kestikten sonra onu ne kadar çok düşünürsen o kadar çabuk unutursun. Elverir ki unutma arzun samimi olsun...

....

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

KOŞ

 

Bir doktor, üç hemşire dokuz saattir uyuyan genç kızın uyanmasını bekliyordu. Bu bekleme esnasında biri, kızın açılan üstünü örtüyor; biri ateşini ölçüyor; biri aynanın karşısında patlayan dikişlerini tedavi edip kıza küfürler savuruyor, diğeri ise büyük bir dikkatle kızı inceliyordu… Dokuz saat öncesi…

 

“Alo diyemeden eline tutuşturulan kalemle bir adres yazmış, kâğıdı hemen görevlilere vermişti. Aynı anda birçok hastayla ilgilenen genç doktor biraz sonra hastaları kontrole gidecek… Sinir nöbeti geçiren bir hastaya iğne yapmaya çalışırken giriş kapısından gelen sesleri işitmiş, “işte bir tane daha..” diye mırıldanmıştı.

 

- Koş, sen de koş… Herkes koşuyor, ben bu gece uyuyacağım ahahah =) dilsizim…

- Sus dedim sus SUS, çarpacağım ağzına!!

- Ali! deliyle deli olma, tut şu kızın kolunu adam gibi..!

 

Ali, yarılan kaşının verdiği acının siniri ile kızın kollarını tutuyor, tutarken de tırnaklarını kızın kollarına batırıyordu.

 

- Koş, sen de koş… Herkes koşuyor, ben bu gece uyuyacağım ahahaha =) dilsizim…

 

Merdivenleri koşarak inen doktor, sesin geldiği tarafa bakıp güldü… Kaşı yarılan Ali ne kadar sinirli. Kızı tutarken arkadaşı Ali’yi sakinleştirmeye çalışan Hasan ne kadar çaresiz. Hergün onlarcası getirilen bu hastanenin kapılarını açıp kapatan görevliler ise ne kadar sıradan bakıyorlar bu gidip gelişlere…

 

Ve nihayet beş kişi kıza gömleği giydirmiş, yatırmışlardı… İğne vurulduktan beş dakika sonra derin bir uykuya dalan kıza, şimdi daha dikkatli bakıyordu. Bembeyaz yorgun bir yüz… Kaşları sanki kalemle çizilmiş. Kirpikleri ömrü gibi kısa… Saçları uzun ve dalgalı… Pembe dudakları hep ısırılmış, yaralı…

 

Kızın gözlerini aralamasıyla doktor ve diğer üç hemşire hareketlendi. Gözler defalarca açılıp kapandıktan sonra, tek tek dört adamın yüzüne baktı. Ara ara yanıp sönen bir ışık, boyasız duvarlar, demir parmaklıklar, sert bir yatak…

 

Doktor yemek getirmesi için Hasan’a seslenip, diğer hemşireleri yolladı. Kendisi de sakinleşen kızın gömleğini çıkarttıktan sonra odasına gitti. Asu, etrafına mana kazandırmaya çalışırken gözleri koridorun karşısındaki parmaklıkların ardında olan genç adama takıldı. biri başında, diğeri koltuğundan aşağıya sarkan ellerin sahibi olan bu genç adam koltuğunu kurulmuş oturuyordu. Onun hemen sağ tarafındaki odada, otuz yaşlarında bir kadın birbirine doladığı çarşafı kollarında “yavrum” diyerek okşuyordu. Elli beş yaşlarındaki bir kadın da diğer bir odada aynaya bakıp saçlarıyla oynuyordu. Elindeki kalemin ucunu dudaklarına temas ettirerek, “kırmızı dudak, kırmızı dudak!” deyip yerinde hopluyordu.

 

Yemeği getiren hasan, soğukkanlılıkla içeri girdi.

 

- Yemek saati..

- Ben bu gece uyuyacağım..

 

Geldiğinden beri aynı cümlelerle konuşan bu kıza çok acımıştı.

 

- Tamam, yemeği yiyelim; benim de uykum var, ben de uyuyacağım.

- Herkes koşuyor…

- …..

- Sen de koş…

- Aç bakalım ağzını.

 

Kız ağzını açmıyor, karşıda koltukta oturan genç adamı süzüyordu.

 

- Hadi ama bak ne kadar lezzetli.

 

Hasan kızın, karşı parmaklıklarda kalan çocuğa baktığını fark edip:

 

- O da birazdan yiyecek, ama önce sen.

 

Asu, masadaki tepsiyi alıp parmaklıklara doğru yürüdü… Ayakta bir süre elinde tepsi bekledi ve çömelip tepsiyi parmaklıkların arasından geçirmeye çalıştı. Geçiremeyince, tabakları tepsiden alıp teker teker itmeye başladı. Uzatabildiği kadar uzattı ve geri dönüp yatağına oturdu. Genç adam şaşkınlıkla yerdeki tabaklara bakıyordu. Hasan ise oturduğu yerden kalkmış, tabakları toplamaya başlamıştı. Genç adamın kapısını açmış, tepsiyi oraya bırakmıştı.

 

Gece bitmek bilmiyordu. Asu, yorgana sıkı sıkı sarılmış, masaya bakıyordu. Sessizlik hâkimdi hastanede. Bütün deliler uyuyordu… Uykusunda konuşanlar oluyordu bazen. Bazen ağlamaklı bir ses “gitme…” diyordu çatlak duvarların ardından. Ali, hastanenin koridorlarında turluyordu. Alaycı bir ifade ile “Koş ali sen de koş, herkes koşsun… Ha bu deli kız uyusun, aman uyusun…

 

Gecenin aksine kıyamet kopuyordu şimdi hastanede. Kimi zıplıyor, kimi dans ediyor, kimi ağlıyor, kimi zırlıyor… Asu, gözlerini sabaha delilerin kahkahalarıyla uyandı… Yataktan bir hamleyle kalkıp ortama ayak uydurarak arkadaşlarını alkışlamaya başladı…

 

 

- Koşşş, sen de koş… Herkes koşuyor, ben bu gece uyuyacağım ahahah =) dilsizim… diyor orada tıkanıyordu… Dilsizim derken, sanki devamını getirecekmiş gibi uzatıyordu son harfi.

 

Bütün bu delilerin arasında biri vardı ki, hiç konuşmuyordu. 3 4 senedir buradaydı ve bu zamana kadar tek kelime etmemişti. Doktorlar onu, şartları daha iyi olan bir odaya almak istemişlerdi. Fakat hastanenin imkânları kısıtlı olduğu için onu burada bırakmak zorunda kalmışlardı. Bu yarı akıllı, Asu’nun dikkatini ilk günden itibaren çekmeyi başarmıştı. Özellikle Asu, genç adam yemek yemeden önce katiyen ağzına lokma koymuyor, önce onun yemesini bekliyordu…

 

Altı ay geçmişti burada. Doktorlar her zamanki gibi yeni hastalara hoş geldin diyor, iyileşenleri uğurluyordu.

 

Hasan odasına giderken, hastaların ne yaptığına bakıyordu. Hızla yürürken Asu’yu masada oturmuş ellerini incelerken gördü. Durdu… İyice sessizleşen Asu’nun durumu pek hayra alamet değildi. Artık hiç gülmüyor, hiç konuşmuyordu… Bir ay önce bir gece çığlıklar atarak uyandırmıştı herkesi… Bir şeyler söyleyecek gibi oluyor, tıkanıyordu. Doktorlar, Asu’da beliren bu nöbet karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Ali, elini ağzına götürerek kızı susturmaya çalışırken, Hasan arkadaşının bu yaptığının doğru olmadığı söylüyor onu odadan uzaklaştırmaya çalışıyordu… Diğerleri ise iğneleri hazırlıyordu… O haykırış dolu gecenin ardından Asu, bir daha hiç konuşmadı…

 

Herkes yorgundu bu gece. Herkes yatmış, kimseden çıt çıkmıyordu. Hasan ışıkları kapatıp odasına kapandı. Ali sigarasının dumanında boğulmaya mahkum etmişti kendisini.. Doktorlar hastaların son durumunu konuşmak için bir odada toplanmış, bazı kararlar alıyorlardı.

 

Doktorlardan biri yüzünü buruşturmuş “yanık kokuyor” demişti. Diğer doktor onu onaylamış, ayağa kalkmıştı. Kapıyı açtı ki her yer cayır cayır yanıyor… Doktorlar uyuyan hemşireleri uyandırarak, hastaların kapılarını açmaya koyuldular... Deliler uyanmış, ortalık bir anda cehenneme dönüşmüştü. Herkes demirlere yapışmış bağırıyordu. Asu tedirgin gözlerle izliyordu hadiseyi… Ve sabırsızlıkla bekliyordu kapısının açılmasını. Artık alevler büyüyordu. Doktorlar ve hemşireler hastalarla beraber kendilerini dışarı atmıştı. Bir tek Ali kalmıştı hastanede… Ali, Asu ve Asunun Asu’nun komşusu olan genç adam… Genç adam da Asu gibi demirlere tutunmuş çıkarılmayı bekliyordu. Ali, sessizi çıkarttıktan sonra koşarak gitti. Genç adam ile Asu göz göze geldiler. Bir süre böyle kaldıktan sonra Asu demirleri sallamaya başladı… Genç adam, kıza son kez bakmış:

 

- Ben senin yerine de koşacağım… Diyerek alevleri arkasına almış, koşarak uzaklaşmıştı.

 

Asu, onun arkasından bakarak, hüzünle:

 

- Koş, sen de koş… Herkes koşuyor, ben bu gece uyuyacağım… Ve dilsizim artık konuşuyor.

 

 

 

Not: Dostlar... Size güzel bir haber vereyim :) "Koş" ile : ) m r a n başlığı altındaki berbat yazılarıma son veriyorum... Mutlu sonlarla başlayıp, kötü bir son ile bitirmek istemezdim elbette. Ama olması gereken buydu.. Düşük cümlelerim, yanlış yazdığım sözcüklerim için ve bunları düzeltmediğim için özür dilerim... Yazdıklarımı ikinci defa okumaktan hoşlanmadığım için bunlara kayıtsız kalıyorum.

 

:graduated: Bir gün başka hayatlarda karşılaşacağımıza inanıyorum.

 

Hoşçakalın.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Umran sen beni bir kez daha farketmeden hayata cektin bu hikayelerinle.. Sana cok tesekkur ederim. Iyi ki varsın!

Share this post


Link to post
Share on other sites

" : ) Maddesiyle alakanı kestikten sonra onu ne kadar çok düşünürsen o kadar çabuk unutursun. Elverir ki unutma arzun samimi olsun... "

 

 

:) :graduated: :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ellerinize sağlık Neretva.. :graduated: Çok ama çok teşekkür ederim.. Bayıldım desem, yeridir..

 

Dualarla..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gerçekten ellerinize saglık. Çok hoş olmuş. Umran boylece hikayelerinin ilk canlandırmasına da sahip oldun:)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendim fotoğrafları ve yazıları birlikte seçemediğimiz için ben kafama göre seçtim birşeyler de fakat hiç güzel olmadı.

 

Sırf sözümü tutmak için yaptım videoyu. :)

 

Hem yine yazılar net okunmuyor. Movie maker'ı bırakacağım bu gidişle. Proshow gold'a dönüş yaşarım sanırım.

 

neyse video linki

Share this post


Link to post
Share on other sites
Efendim fotoğrafları ve yazıları birlikte seçemediğimiz için ben kafama göre seçtim birşeyler de fakat hiç güzel olmadı.

 

Sırf sözümü tutmak için yaptım videoyu. :)

 

Hem yine yazılar net okunmuyor. Movie maker'ı bırakacağım bu gidişle. Proshow gold'a dönüş yaşarım sanırım.

 

neyse video linki

 

Müzik ve resim seçimlerin güzel olmuş...:) ama üzerindeki yazı seninde dediğin gibi biraz okunmuyor...yazı rengi biraz daha farklı olsa, okunabilecek bi şekilde olsa....Ellerine sağlık ,emeklerine sağlık çok güzel olmuş :P

 

selam ve duayla..............

Share this post


Link to post
Share on other sites

HARİKA OLMUŞ ELLERİNE SAĞLIK DERVİSH

(BU ŞARKI BU KADAR GÜZEL MİYDİ? HİÇ FARKETMEMİŞİM)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...