Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
trradomir

Hürriyet Tarihinde Yeri Olan Geyik

Recommended Posts

Hürriyet Tarihinde Yeri Olan Geyik

 

Henüz on dokuz yaşında idim, ben onu gördüm. Gazetelerdeki ismi "Gazâl-i Hürriyet" idi; bu ismi İttihat ve Terakki komitesinin ensesine arkasından bir kurşun yerleştirerek öldürttüğü muharrir arkadaşım Ahmet Samim koymuştu. Kendisi "Servet-i Fünun" üslûbunda yazdığından "Hürriyet Geyiği" diyememişti.

 

Şu var ki, "Gazal" bizim ceylan veya ahu adlarıyla andığımız çöl hayvanıdır, geyik ise dağ ve ormanda yaşayan, soğuğa dayanan bambaşka hilkatte bir mahlûktur. Ne yapayım ki, muharrir onun Arapça karşılığını bilemediği, bulamadığı için "gazal" deyip işin içinden çıkmış. Halk bu "Gazâl-i Hürriyet" ismini tutmadı, "Niyazi Bey Geyiği" demekte devam etti.

 

Şimdi vakaya gelelim: Hürriyet kahramanı Niyazi Bey, istibdat idaresine karşı koyanlarla beraber çetesi başında ve dağ sırtlarında pür silâh, kalpağının üzerinde "Ya hürriyet, ya ölüm" yazılı, dönüp dolaşırken, —rivayet bu ya!— bir geyik zuhur eder, yanlarına gelir, yaltaklanır ve aralarına katılır. Artık birlikte gezip tozmakta, kasabalara girildikçe, telgrafhaneler basıldıkça da yine peşleri sıra yürüyüp koşmaktadır.

 

Nihayet II. Abdülhamid rejimi yıkılır, geyik de öbür hürriyetseverler ve mücahitler gibi İstanbul'a gelir. Gelir de arkadaşları gibi refah yüzü mü görür, bir saray ahırına mı sokulur, önüne yonca demetleri, sütle yoğurulmuş kepek, arpa yahut yulaf mı konulur? Hayır, zavallıyı alıp "Direklerarası" köşesindeki "Letafet" apartmanına götürdüler. Alt katta, ışık girmez, hava almaz bir bodrum bölmesine kapattılar.

 

İşte Niyazi Beyi hürriyet arkadaşlığıyla destekleyen bu aziz hayvancağızı ben o bodrumda ziyarete gittim. "Cemiyet-i Mukaddese" menfaatine —ne ayıp şey, değil mi?— bir kuruş mukabili ahaliye seyrettiriyorlardı.

 

İçeriye girince yaş gübre ve mayhoşlaşmış kuru ot kokusundan genzim yandı, gözlerim sulandı. Önce karanlıktan ne tarafta durduğunu sezemedim; loşluğa alıştıktan sonradır ki, kenarda bir kıpırdama farkettim. Artık iyice görüyordum: Biçareyi kalın kirli bir iple dipteki kazığa bağlamışlar. Önünde nemli ot kırpıntıları ve boyaları yer yer dökülmüş, porselen eskisi, çamurlu tortu ile sıvanmış bir leğen... Güya su kabı!

 

Hürriyet Geyiği'nin yüreği öyle burkulmuş, kara ve iri çok güzel gözleri öylesine mahzun, malihülyalı ki içim sızladı. Bu gözlerde Resne dağlarının ve eski hürriyetinin hasreti yanıyordu; belki nedamet de vardı, cinsdaşlarını bırakıp insanlara katıldığına, hürriyet dağyesine karıştırıldığına, fırsat elde iken kendilerinden ayrılıp dağ yolunu tutmadığına, yanındakilere güvendiğine pişmandı. Hayır, tabiîdir ki geyik, hayvan aklıyla bu muhakemeleri yapamıyordu ama muhakkak ki sıla acısı çekiyor, pınar suyu ve taze çimen gözünde tütüyordu.

 

Niyazi Beyle Enver Bey—hürriyet remzi, mucizesi, propaganda vasıtası olan geyikleri bu durumda sızlanırken— İstanbul caddelerinden geçtikçe alkışlanıyorlar; civar tiyatrolarda kantocu kızlar beyazlı kırmızılı kurdelâlarla süslenip:

 

Yaşasın Niyazi'yle Enverler

 

Yaşasın hamiyetli askerler.

 

Diye cıyak cıyak bağırıyorlardı. "Gazâl-i Hürriyet" bu seslere kulaklarını dikmekten de vazgeçmiş, bir deri bir kemik kalmış, son saatlerini yaşıyordu.

 

Asıl acaibi atlamak, sıçramak, numara ve marifet yapmak gibi tek hüneri olmayan hürriyet geyiği halkın alâkasını da çekmemiş, müşteri ve Mukaddes Cemiyet menfaatına para toplayamamıştı. Karnını doyurmak ve bekçi bulundurmak fuzulî sayıldı, bir gün ahırın kapısını örttüler. Rejim değişikliğinin ilk mahzuru bu "Gazâl-i Hürriyet" olmuştu. Ölmüş müydü? Yoksa kesilip eti bir Beyoğlu lokantasına satılmış mıydı? Bilmem. Fakat o devirde, meselâ Tokatlıyan gibi maruf lokantalarda, geyik değilse de av etleri arasında karaca bulundurmak âdetti; belki derisinden umduğu faydayı temin edemiyen hürriyetperverlerin bir uşağı Meşrutiyet tarihinde bir elden şu bedbaht geyiğin ölüsünden birkaç mecidiye kazanmıştı!

 

İnkılâp'ların bilhassa insanlar arasında nice mazurlar türetmesine ve kendim de onlardan biri olmama rağmen ara sıra hatırladıkça, hele çöllerde ceylân sürülerine rastladıkça aklıma hep bizim Meşrutiyet tarihinin bodruma tıkılıp kazığa bağlanmış ip tasmalı, bir nevi kalebend haline sokulmuş bahtı kara "Gazâl-i Hürriyet" i gelirdi!

 

Zaten onu o halde gördükten sonradır ki, Meşrutiyet ve Hürriyet mefhumuna, hususiyle elebaşılarına karşı izanım da, imanım da sarsilmişti. Galiba Ahmed Samim'de de aynı tesiri yapmıştı ki, geyik hakkındaki makalesi rejimin ilk tenkidi olarak tarihe geçti ve iki yıl sonra bu değerli gencin hayatına mal oldu. Ben, iki fasılda —dile kolay— yirmi bir sene süren gurbetzedeliğe rağmen yine de hali: atlatmış sayılırım!

 

Doğrusunu isterseniz —yeri belli olsaydı— hürriyet geyiğinin kemiklerini Abideihürriyet'in içine değilse de civarına gömmek icap ederdi. O, ayrıca bir zamanlar beraber dolaştığı arkadaşlarının -ne katillere, ne kitallere, ne harplere ve perişanlıklara karışmadan silinip ortadan kaybolması itibariyle— en masumu idi.

 

Refik Halit Karay, Bir Ömür Boyunca

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...