Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Bozulan Maya

Recommended Posts

BOZULAN MAYA

 

Benim bir büyük annem vardı. Annemin annesi... Öleli 38 yıl oluyor.

Arnavut köyünün çileği gibi, rengi, rayihası, lezzeti, cevheri ve toprağı tüketilmiş bir soyun müslüman Türk kadını...

Çarşafını çenesine kadar kavuşturur, yalnız gözlerini açıkta bırakır ve en uzak mesafeden bile bir otomobil görse adetâ koşar adımla karşıya can atardı.

 

Umumiyetle oturduğu sayfiyelik evde bir pencere önüne geçer, teşbihini çeker, yeşillikleri seyreder veya seyrediyormuş gibi yapardı. Belliydi ki, faaliyeti kalbindeydi ve eşyaya bakışı zoraki ve iğreti...

 

Bir gün ona sormuştum:

 

— Anneanne, böyle pencere yanında ne düşünüyorsun?

 

Hışımla cevap vermişti:

 

— Ne düşüneceğim! Allahımı düşünüyorum!

 

Gece sabaha kadar oğulları, kızı ve torunlarının odalarını gezer, üstleri açılmış olanlar varsa örterdi. Her ân üzerine kendisinin görmediği gözler dikilmişçesine örtünür, hiçbir çıplaklığa tahammül edemez, sofrada ekmeği hor kullananlara çatardı.

 

Ölüm ânında son hareketi şu olmuştu: Sağ elini kaşının üstüne doğru kaldırarak mırıldanmıştı:

 

— Safa geldin, selamün aleyküm!..

 

İşte, tarih öncesi hayvanlar gibi inkıraz bulmuş, halis, taze kar misali temiz bu müslüman -Türk kadını, kapısının önünden açık saçık giyimli insanlar geçtiğini görünce camı açar, başını pencereden uzatır ve haykırırdı:

 

— Sizi gidi aşüfteler, sizi! Bu kılıkla elâleme görünmekten utanmıyor musunuz? Allahtan korkmuyor musunuz?

 

Ramazanın başında sevinir, ortasında düşünür ve sonunda sevgilisi gidiyor diye ağlardı.

 

Bu soy nerede kaldıysa, kurtuluşumuzun ve yeni nesillere maya tutturma dâvamızın formülü de orada kaldı.

 

Nerede o, dünün kadınındaki şefkat, merhamet, muhabbet, sadakat, teslimiyet ve hassasiyet mayası?..

 

— Yüzük nerede?

— Suya düştü!

— Su nerede?

— Öküz içti!

— Öküz nerede?

— Dağa kaçtı!

— Dağ nerede?

— Yandı yandı kül oldu!

 

17.07.1980

 

(Rapor 11'den)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad'ın anneannesi gönlümde taht kurdu desem yeridir. Sanki benim anneannemi ve babaannemi anlatıyor. Anneannemin bir kez olsun günah işlediğine şahit olmadım. Gıybet, kalp kırma, ahlaksız ameller, namazını kaçırma, yalan... Hiçbirine rast gelmedim. Bazen sabaha kadar oturduğum olur, anneannemin sabah ezanını duymasıyla yatağından besmele çekerek fırlaması bir olur. Ahh, onun namaz kılmasını izlemek... Secdeye varması hayli zaman alıyor lakin secdede onun kadar mesut olabilir miyiz acaba? Anneannem hayatında ki birçok badirelere rağmen hiçbir zaman hayatından şikayetçi olduğunu belirten hal, söz, davranış belirtisi görmedim. Her zaman 'Allah'a şükür' sözü ağzından düşmez. Sular kadar saf, berrak anneaneme bazen milletimizin düştüğü hali anlatırım, anneannem 'Allah'tan korkmuyorlar mı?' 'Allah sonumuzu hayır etsin.' gibi tepkilerden başka şeyler söylemez. Üstad, babaannesin Ramazanın sonuna geldiğinde üzüldüğünü belirtiyor. Anneannem de hastalığı hasbiyle üç aylar boyunca oruç tutamadığından yakınıyordu. Ramazanda orucunu tutmuştu. Kocakarı imanı bu olsa gerek.

 

Birde rahmetli babaannem vardı. Elinde tesbihi o felçli haliyle gece gündüz yüce Rabbini zikrederdi. Alnı secdeye değemiyordu, lakin ruhu magmaya kadar yol alıyordu. Birgünde çektiği tesbih sayısı sanırım on binleri geçiyordu. Allah rahmet eylesin, canım babaanem halis müslüman-Türk kadınıydı. Ankaraya hastalığı ağırlaşarak sevkedildiğinde, babama o mecalsiz, tâkatsiz haliyle 'Ahmedim iyi mi?' diye sormuş. Düşünsenize o halde bile torununun sevgisi hasta halinde konuşmasına engel olamıyor. Ve bunun bende ki tesiri... Sonra ölmesine yakın, şuursuz gözlerini tavana dikerek kardeşi 'Yüksel, Yüksel' diyerek can vermiş. Babbaanneme Fatihalarınızı esirgemeyin. Allah'a şükürler olsun ki, böyle babaannem vardı. Tekraren, Allah'a şükürler olsun ki böyle bir anneannem var. Bir de babaannem şöyle derdi: 'Ankaraya taşındık, onca sene oturduk, herkes başını açtı bir ben açmadım.'

 

Bu kadar duygusallığın sonunda asıl mevzumuza dönelim. Mesele, böyle insanlara hasret duymaktan ziyade küllerin altında kalan közlerimizi çıkartarak İslâm iman ve ahlakı yaşamalı ve yaşatmalıyız. Biz de onlar gibi olabilir ve insanlara onlar gibi tesir edebiliriz. Allah izin verdiği müddetçe, ''imkansız yoktur''...

Share this post


Link to post
Share on other sites

s.a bundan yaklaşık bir veya bir bucuk ay önce bi dolmuşa bindim pencere kenarında oturuyorum yanımda orta yaşlı bi adam oturuyo dolmuş bi durakta duruyo ve iki tane siyah çarşaflı iki yaşlı kadın biniyo ön koltukta bi kadın oturuyo biri onun yanına oturuyo ve diğer yaşlı kadın ayakta ve yanımdaki abi kalkarak diğer yaşlı kadına yer veriyo kadın oturmuyo ama! abi yaşlı kadına otur dediği halde oturmuyo cevap bile vermiyo neden oturmuyo biliyomusunuz yan tarafta ben oturduğum için ve ben torunu yaşında biriyim uzun bi süre kalkmadım çok sinir oldum kadın öndeki arkadaşı olan yaşlı kadının kucağına oturmaya çalışıyo benim yanım boş olduğu halde herkes hayretle kadına bakıyo tabi sonra ben kendimden utandım ve kalktım sonra geçti oturdu tek başına bizzat yaşadım ve denebilcek bi kelime bulamıyorum. kadın haklıysa eğer bi mantıklı açıklamanız varsa yazarsanız sevnirim yazımı okuma zahmatinde bulunduğunuz için tşk ederim hakkınızı helal edin ALLAH C.C HEPİNİZDEN RAZI OLSUN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir nesil düşünün.. Kadının zaruret olmadıkça evinden dışarı çıkmadığı, ailesindeki erkekler dışında yabancı erkek görmediği, yabancı erkeklerin yanında bulunmak şöyle dursun uzaktan yüzlerine bile bakmadığı, sonra değişen yaşam tarzıyla birlikte bu kadınların da sokağa çıkmak, alış-veriş yapmak, dolmuşa binmek gibi mecburiyetler içinde kaldığı ve kendi yaşam çerçevesinden farklı olan bir cemiyetin içinde bulunmak durumundaki bir nesil.. Yaşlı bir kadın dediğinize göre muhtemelen iki kuşak öncesinde dünyaya gelen ve o devrin hayat tarzına, kültürüne göre düşünüş ve davranış şekli kazanan bir insandan bahsediyorsunuz. O kadın için torunu yaşında olmanız önemli değil, onun gözünde siz de yabancı bir erkeksiniz ve bu bakışa sahip olan yaşlı bir kadının yanınıza oturmak istememesi de tabii bir durumdur. Onun yetiştiği, ruh yapısının şekillendiği koşullar düşünüldüğünde bu tavrını garipsememek lazım. Yaşlı olduğu için yanınıza oturmasında bir mahzur bulunmayabilirdi, ama o demek ki tercihini oturmamaktan yana kullanmak istemiş. Bu tercihin hayat bulmasının ana müsebbibini de yukarıda bahsettiğim koşullara rahatlıkla bağlayabiliriz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

bir asırı yaşamş görmüş geçirmiş ve islamı yaşamış olan bir kadın torunu yaşında bir gencin yanına oturmasında bi sakınca olmadığını öğrenememişse bence asırlar önceki gibi evinden çıkmasın. olay oturup veya oturmaması değil o şekilde giyinen teyzeleerimize toplumun o acayip bakışını iyice pekiştirmek zorunda bırakmaması gerekir sonuçta o elbiseyi giyiyosan islamıda temsil ediyosun demektir bence benim yanıma oturmamakla göze batmaktansa sıcaklığıyla yakınlığıyla dikkat çekmeli çinde islama karşı bi yakınlığı olan kalplerde belki bi kıvılcıma sebeb olur diye düşünüyorum. açıklamalarınız için tşk ediyorum ALLAH C.C razı olsun

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evvala metroda, ötobüste, dolmuşta vesaire yerlerde çoğu zaman ayakta kalma zaruretiyle karşılaşıyoruz. Bazen de ötobüsün içi dolup, taşıyor. Ayakta kalan ve birçok erkeğin arasında sıkışan kadınların ve erkeklerin rahatsızlıkları; otöbüste sıkışmaktan değil, birbirlerine temas etme ihtimalinden dolayı. Malumunuz bazı bayanlar öyle giyiniyorlar ki, çıplak gezseler daha az şehvet uyandırırlar. Onlara en uygun tabir 'örtülü çıplak'.

 

Ötobüsün dopdolu olmasını geçelim. Mecburen bir bayanın yanına otursanız, oturduğunuz yerden kalkarken bayana değmeyim diye ince bir tel vaziyetinde aradan geçiyorsunuz. Daha bitmiyor, birde ötobüsten çıkarken ayakta bekleyenler var. Ölme eşşeğim ölme. Hadi bakalım bu davadan selametle çıkabilersen çık. Sistemin kadını ve erkeği bir arada tutma sevdasındaki güya demokratik örgüsü bir müslümana eziyet ettiği ufak şeylerden sadece bir mevzuu...

 

Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor: "Sizden biriniz, başına iğne ile dürtülmesi kendisi için helâl olmayan bir kadına dokunmaktan daha hayırlıdır."

 

''Yabancı kadına şehvetle bakmak, göz zinası, ona dokunmak el zinasıdır.''

 

"Herhangi bir kimse, bir kadınla yalnız kaldığı takdirde mutlaka onların üçüncüsü şeytandır"

 

Bu üç Hadisten de anlaşılacağı üzere, otobüste yan yana oturunca yukarıda yazanların tezahür etmesi imkan dahilindedir. Her mevzuda olduğu gibi buna da dinî açıdan yaklaşmak gerekir.

 

Skarakus, anlaşılan olay senin içine oturmuş :) O kadının yaptığına bir türlü anlam verememişsin. Senin hanımın var diyelim. Öyle bir olayda hanımının ayakta durmasına mı razı olursun yoksa ordaki erkeğin yanına oturmasına mı? Oturmasına razı oldun diyelim, adam kalkarken hanımına istemeden de olsa temas edip geçmesine razı olur musun? Senin anlattığına göre kadının öndeki arkadaşının kucağına oturmaya çabalaması yanlış olmuş. Bence kadının senin yanına oturmayı istememesine hor gözle bakmak olmuyor. İki satır yazacaktım bak neler yazdım senin yüzünden Skarakus :D

Share this post


Link to post
Share on other sites
Evvala metroda, ötobüste, dolmuşta vesaire yerlerde çoğu zaman ayakta kalma zaruretiyle karşılaşıyoruz. Bazen de ötobüsün içi dolup, taşıyor. Ayakta kalan ve birçok erkeğin arasında sıkışan kadınların ve erkeklerin rahatsızlıkları; otöbüste sıkışmaktan değil, birbirlerine temas etme ihtimalinden dolayı. Malumunuz bazı bayanlar öyle giyiniyorlar ki, çıplak gezseler daha az şehvet uyandırırlar. Onlara en uygun tabir 'örtülü çıplak'.

 

Ötobüsün dopdolu olmasını geçelim. Mecburen bir bayanın yanına otursanız, oturduğunuz yerden kalkarken bayana değmeyim diye ince bir tel vaziyetinde aradan geçiyorsunuz. Daha bitmiyor, birde ötobüsten çıkarken ayakta bekleyenler var. Ölme eşşeğim ölme. Hadi bakalım bu davadan selametle çıkabilersen çık. Sistemin kadını ve erkeği bir arada tutma sevdasındaki güya demokratik örgüsü bir müslümana eziyet ettiği ufak şeylerden sadece bir mevzuu...

 

Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor: "Sizden biriniz, başına iğne ile dürtülmesi kendisi için helâl olmayan bir kadına dokunmaktan daha hayırlıdır."

 

''Yabancı kadına şehvetle bakmak, göz zinası, ona dokunmak el zinasıdır.''

 

"Herhangi bir kimse, bir kadınla yalnız kaldığı takdirde mutlaka onların üçüncüsü şeytandır"

 

Bu üç Hadisten de anlaşılacağı üzere, otobüste yan yana oturunca yukarıda yazanların tezahür etmesi imkan dahilindedir. Her mevzuda olduğu gibi buna da dinî açıdan yaklaşmak gerekir.

 

Skarakus, anlaşılan olay senin içine oturmuş :) O kadının yaptığına bir türlü anlam verememişsin. Senin hanımın var diyelim. Öyle bir olayda hanımının ayakta durmasına mı razı olursun yoksa ordaki erkeğin yanına oturmasına mı? Oturmasına razı oldun diyelim, adam kalkarken hanımına istemeden de olsa temas edip geçmesine razı olur musun? Senin anlattığına göre kadının öndeki arkadaşının kucağına oturmaya çabalaması yanlış olmuş. Bence kadının senin yanına oturmayı istememesine hor gözle bakmak olmuyor. İki satır yazacaktım bak neler yazdım senin yüzünden Skarakus :D

İYİ GÜZEL YAZMIŞIN SAĞOL KARDEŞİM DE KADIN BENİM NİNEM YAŞINDA BENİM EŞİM TORUNU YAŞINDA Bİ GENCİN YANINA OTURMASINDA Bİ SAKINCA GÖRMÜYORUM DİYELİM ARKADAŞINLA SİZE GİTTİNİZ O ZAMAN ARKADAŞIN BABAANNENİN VE YA ANNANENİN ELİN ÖPEMEZ YANİ ÖYLEMİ

Share this post


Link to post
Share on other sites
İYİ GÜZEL YAŞMIŞIN SAĞOL KARDEŞİM DE KADIN BENİM NİNEM YAŞINDA BENİM EŞİM TORUNU YAŞINDA Bİ GENCİN YANINA OTURMASINDA Bİ SAKINCA GÖRMÜYORUM DİYELİM ARKADAŞINLA SİZE GİTTİNİZ O ZAMAN ARKADAŞIN BABAANNENİN VE YA ANNANENİN ELİN ÖPEMEZ YANİ ÖYLEMİ

 

Sorunda töre ile dinin hükümleri karşı karşıya geliyor. Bediüzzaman'ın elini bir bayan öpeceği vakit elinin üzerine herhangi birşey sererek öptürür. Böylece dine aykırı birşey yapılmıyor ve el öpme gayesi yerini buluyor. Ayrıca, Peygamber Efendimiz (sav) eli hiçbir namahrem kadının eline değmemiş.

 

Burada sorunun cevabı yazıyor: (Yaşlı olan namahremlerin elini öpmek caiz midir?)

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....qna&id=3010

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sorunda töre ile dinin hükümleri karşı karşıya geliyor. Bediüzzaman'ın elini bir bayan öpeceği vakit elinin üzerine herhangi birşey sererek öptürür. Böylece dine aykırı birşey yapılmıyor ve el öpme gayesi yerini buluyor. Ayrıca, Peygamber Efendimiz (sav) eli hiçbir namahrem kadının eline değmemiş.

 

Burada sorunun cevabı yazıyor: (Yaşlı olan namahremlerin elini öpmek caiz midir?)

 

http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....qna&id=3010

Kadın şehevânî histen kesilmiş yaşta ihtiyar olursa, onunla musafaha yapmada, elini öpmede bir mahzur yoktur. Çünkü, arada hissî bir mahzur kalmamış bulunmaktadır. konuyu uçurdun kardeşim dolmuşta 60 yaşında bi kadının yanıma oturmamasndan bahsediyorum

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

'skarakuş' kardeşim öncelikle bu sorunuzu daha önce okuma fırsatım olmadığından dolayı kusuruma bakma anladığım kadarı ile yaşadığın olay karşısında haklı olduğuna inandığın düşüncene hak verecek birilerini bekliyorsun ki; bunu biz insanlar zaman zaman yapma gafletine düşeriz fakat 'Vakıf Ahmet' ismini kullanan arkadaşımız Size yanıt vermiş. Tamam bu yanıt Sizin duymayı istediğiniz yanıt olmayabilir ama emin olunki arkadaşımızın verdiği yanıt tastamam DOĞRU'dur.

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben Said Nursi nin elini bi bayana öptürmeden önce elinin üstünü örtmesi mevzuna takıldım,elini öptürmek zorunda mıdır ki üstünü örtsün de yaptırsın ya da Peygamber Efendimizin (S.A.V) elini öpmek isteyen bayanlar olmuş mu ve kendisinin tepkisi ne olmuş ya da gelmiş tüm ehl i sünnet alimleri bu tip bi olayla karşılaşmış mı onların tutumları ne olmuştur gibi şeyler...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Esselamü Aleyküm.

 

'skarakuş' kardeşim öncelikle bu sorunuzu daha önce okuma fırsatım olmadığından dolayı kusuruma bakma anladığım kadarı ile yaşadığın olay karşısında haklı olduğuna inandığın düşüncene hak verecek birilerini bekliyorsun ki; bunu biz insanlar zaman zaman yapma gafletine düşeriz fakat 'Vakıf Ahmet' ismini kullanan arkadaşımız Size yanıt vermiş. Tamam bu yanıt Sizin duymayı istediğiniz yanıt olmayabilir ama emin olunki arkadaşımızın verdiği yanıt tastamam DOĞRU'dur.

Selametle...

 

düşünceme hak verecek birilerini beklemiyorum yorum yapacak ve olayın mantıklı bi yanını arıyorum hepsi bu ama yeterli açıklamaları alamadım yinede sağolun

Share this post


Link to post
Share on other sites

Burada yorum getiren arkadaşlara teşekkür ederim. Site admini ve Vakıf Ahmet'in güzel açıklamaları olmuş. Bunlara katılmak içten bile değil. Fakat ben şu bakışı da ortaya atmadan edemiyorum ki bu da skarakus ile aynı pararallikte aslında. 60larına merdiven dayamış veya geçmiş birisinin torunu yaşındaki kişiden çekinerek yanına oturmamasında bir beis yok. Normaldir. Ama otursa da birşey olmaz. Kadın-erkek arasındaki hassasiyette cinsellikle ilgili fizyolojik hal önemli olduğu için bu fizyolojik halin karşılıklı şekilde işlediği yerlerde, birbirilerine karşı bir his uyandırma ihtimalinin olduğu yerlerde net çizgi yukarıda da belirtilmiş. Ama bunun dışındaki yerlerde nene yaşındaki birisinin torunu yaşındaki birisinin yanında oturmasında fizyolojik bir denge de olmadığı için sakıncası olmaz. Hatta bir de arkadaşın başına geldiği gibi bir olay gelirse bu, yaşlı kadının kusurudur. Eğer hassasiyeti o derecede ise dolmuşa da binmesin, özel taksiyle gitsin. Hassasiyet için üçün beşin önemi olmaz çünkü...

Başka bir örnek verim, otuz küsüründe bir kadını düşünün. Otobüse biniyor. 7-8 yaşındaki bir erkek çocuğu da otobüste bir yerde oturuyor ve yanı da boş. Şimdi çocuğu yaşındaki bir kadının sırf erkek olduğu için o çocuğun yanına oturmaması da gerekir. Bu aynı mantıktır. Bu ise aslında bence İslamın hassasiyetini tersinden anlamadır. Çocuğun yanına oturmaktan imtina eden veya torunu yaşındaki birisinin yanına oturmaktan imtina edip de oradaki herkesi rahatsız eden bir zihin çok da makul değildir. ..

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kadın şehevânî histen kesilmiş yaşta ihtiyar olursa, onunla musafaha yapmada, elini öpmede bir mahzur yoktur. Çünkü, arada hissî bir mahzur kalmamış bulunmaktadır. konuyu uçurdun kardeşim dolmuşta 60 yaşında bi kadının yanıma oturmamasndan bahsediyorum

 

Nenemin eli öpülür mü diye sordun, ben de onunla alakalı şeylerle beraber cevap verdim. Konuyu uçurmadım.Demek ki o kadın şehvani histen kesilmemiş, seni torunu farz etmiyor ki yanına oturmamış. Senin profiline baktım 21 yaşındasın. Kocaman adamsın yani. Hem çarşaflı kadının ne kadar yaşlı olduğunu nereden bileceksin. Kırk mı, elli mi, altmış mı? Hülasa, senin yanına oturmak yada oturmamak kadının tercihidir. Başı açık, orasını burasını açmış biri yanına oturmayıp ayakta bekleseydi mesele olmazdı. Çarşaflı kadın oturmayınca mesele oluyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Burada yorum getiren arkadaşlara teşekkür ederim. Site admini ve Vakıf Ahmet'in güzel açıklamaları olmuş. Bunlara katılmak içten bile değil. Fakat ben şu bakışı da ortaya atmadan edemiyorum ki bu da skarakus ile aynı pararallikte aslında. 60larına merdiven dayamış veya geçmiş birisinin torunu yaşındaki kişiden çekinerek yanına oturmamasında bir beis yok. Normaldir. Ama otursa da birşey olmaz. Kadın-erkek arasındaki hassasiyette cinsellikle ilgili fizyolojik hal önemli olduğu için bu fizyolojik halin karşılıklı şekilde işlediği yerlerde, birbirilerine karşı bir his uyandırma ihtimalinin olduğu yerlerde net çizgi yukarıda da belirtilmiş. Ama bunun dışındaki yerlerde nene yaşındaki birisinin torunu yaşındaki birisinin yanında oturmasında fizyolojik bir denge de olmadığı için sakıncası olmaz. Hatta bir de arkadaşın başına geldiği gibi bir olay gelirse bu, yaşlı kadının kusurudur. Eğer hassasiyeti o derecede ise dolmuşa da binmesin, özel taksiyle gitsin. Hassasiyet için üçün beşin önemi olmaz çünkü...

Başka bir örnek verim, otuz küsüründe bir kadını düşünün. Otobüse biniyor. 7-8 yaşındaki bir erkek çocuğu da otobüste bir yerde oturuyor ve yanı da boş. Şimdi çocuğu yaşındaki bir kadının sırf erkek olduğu için o çocuğun yanına oturmaması da gerekir. Bu aynı mantıktır. Bu ise aslında bence İslamın hassasiyetini tersinden anlamadır. Çocuğun yanına oturmaktan imtina eden veya torunu yaşındaki birisinin yanına oturmaktan imtina edip de oradaki herkesi rahatsız eden bir zihin çok da makul değildir. ..

 

Otuz küsüründe bir kadın 7-8 yaşında bir çocuğun yanına oturmasında beis yoktur. Dinen caizdir. 21 yaşındaki adamın yanına çarşaflı ve ne kadar yaşlı olduğu meçhul olan kadının oturup oturmaması yukarıda belirttiğimiz sebeblerle beraber kadının kendi durumuna bağlıdır. Yani şehvani duygulardan kesilmemiş olduğunu biliyor ki onun yanına oturmuyor. Benzetme yaptığınız bu iki şey bir değil. Birinde namahrem, diğerinde değil. O halde kadına İslâm'ın hassasiyetini tersinden idrak etmiş demek kadına haksızlık oluyor. Şu üç hadis mevzuyu açıklık getiriyor kanaatindeyim. Tekrar vereyim:

"Sizden biriniz, başına iğne ile dürtülmesi kendisi için helâl olmayan bir kadına dokunmaktan daha hayırlıdır."

 

''Yabancı kadına şehvetle bakmak, göz zinası, ona dokunmak el zinasıdır.''

 

"Herhangi bir kimse, bir kadınla yalnız kaldığı takdirde mutlaka onların üçüncüsü şeytandır"

 

 

Ne kadar yaşlı olduğu meçhul olan kadın, bu üç emirden birine uymamış olabilecekti. Kadının görüşü şu; namahremin yanına oturmayı istemiyorum. Yanına oturacağı, 30 yaşında da olsa namahremi, 20 yaşında da olsa... O kadar hassasiyeti varsa taksiye binsin demişsin. Allah aşkına, taksiye para mı yeter? Kısacık mesafelerde bile 10 lirayı geçiyor. Bir insan dolmuş yerine hep taksiye binsin ocağı batar. Şu kadından ne istiyorsunuz anlayamadım :) Oraya oturmasıyla herkesi rahatsız ediyor demişsin. Başı açık birisi oraya oturmasa, başkaları rahatsız olur mu? Olmaz. Demek ki rahatsız olanlarda bir arıza var. Hem insanların mevzuya bakmaları, onların rahatsız olup, olmadığını göstermez. Hülasa, kadının yaptığı kendi tercihidir. Bize ayıplamak düşmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Açıklamalarınız fena değil ama yetersiz ve kiyafetsiz. Kadının oturmamasını şehvani duygularının kesilmemesine bağlamışsınız ki bu yanlıştır. Onun oturmaması inandığı bazı şeylere bağlı kalmasındandır (Bağlı olduğu şeyi de İslamiyetin asgari sınırının üzerinde kabul edersek mesele yok ama bu had, sınırdır dersek o zaman yanlış yorum olur), şehvani duygularının kesilmemesinden değil. Kadın veya erkek fark etmez. Belli yaş seviyesinin üzerindeki insanlarda bazı hisler kaybolur veya limit seviyesine iner. Bu asgari halle de insanın fizyolojik halinin yeterli olduğunu iddia etmek imkansızdır. Bizlerin düşündüğü derecede güçlü değildir. Yani yetersizdir. Bu ise sizin sebeb diye ortaya koyduğunuzu çürütür. Dolayısı ile bu açıklamanız geçersiz olur... İkinci olarak verdiğim örneğin birisinin namahrem merkezli diğerinin mahrem merkezli olduğunu iddia etmişsiniz ki bu da şimdi anlattığıma binaen çürür. Dolayısı ile ikisi de aynıdır. 70lik cetvelin birisi başından birisi de sonundan iki örnek. İkisi de aynıdır. Son olarak da yaşlı kadının oraya oturmamasını sorun olarak düşündüğümüzü ve çevreyi rahatsız ettiğimizin kanısını taşıyarak tersten yaklaşıp açık birisinden örnek vermişsiniz ki dediğimiz anlamadığınız için bu örneğiniz de fasıt oluyor. Eğer yaşlı kadın oturmuyorsa mesele yok. Ama oturulması için birisi yerini veriyor ve yaşlı oturmuyorsa, oturmak için yanındaki koltuğunda boşalmasını bekliyorsa ve koltukta oturan kişi de kadının keyfine göre hareket etmek istemiyorsa burada ayağa kalkan, yaşlı kadın, oturan kişi, olayın yakınında bulunan kişiler için rahatsızlık verici olur. Sizce de olmaz mı? Benim dediğim olay bu şekildedir. Yoksa kadın oturmak istemiyordur ve bunu da -teşekkür ederim, ben oturmayacağım, lütfen siz buyrun oturun, tarzında dedi de biz de eleştirdik mi? Olay böyle gelişmediği ve yanlış hat üzerinden geliştirildiği için bu halin yanlışlığına dem vuruyorum. Bu kim olursa olsun, bir taraftan inandığımı yaşayacağım diyip ufak bir incelik göstermeye çalışayım derken öbür taraftan da yine inandığı kaidelerin tersinde hareket edip o ince hareketinden misli katında hareketsizlik tavrı sergilerse buna, bu ne turşu bu ne perhiz denir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ben Said Nursi nin elini bi bayana öptürmeden önce elinin üstünü örtmesi mevzuna takıldım,elini öptürmek zorunda mıdır ki üstünü örtsün de yaptırsın ya da Peygamber Efendimizin (S.A.V) elini öpmek isteyen bayanlar olmuş mu ve kendisinin tepkisi ne olmuş ya da gelmiş tüm ehl i sünnet alimleri bu tip bi olayla karşılaşmış mı onların tutumları ne olmuştur gibi şeyler...

 

Aşağıda yazanlar niçin elinin öpüldüğününün anlaşılmasına vesile olacaktır. Bu okunduktan sonra elinin öpülmesine veya elini öptürmesine kabahat bulmak, muhaldir.

Şefkatin Doğrusu

 

Alasonyalı Hacı Cemal Öğüt Hocaefendinin tek erkek evlâdı vefat etmiş. Çok dertlenmiş, çok bunalmış, 'Bu mezar buradeyken ben bu memlekette duramam.'' demiş ve İstanbul'dan Mısır'a gitme kararı almış. Mısır'da bulunan ve hocası olan son Osmanlı şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendiye bu arzusunu duyurmuş.

 

Bu arada göç hazırlığına başlamış. Can yoldaşı ve yaşayan tek evlâdı Hikmet Hanım, bu karara çok direnmiş, ama babasını vazgeçirememiş.

 

Hem can yoldaşı, hem talebesi, hem de özel şoförü kızına bir gün diyor ki:

 

''Kızım, hazırlan, beni Bediüzzaman Hazretlerine götüreceksin.''

 

''Gerisini rahmetli manevî annem Hikmet Hanım şöyle anlatıyor:

 

'Peki babacağım.' dedim. Hemen arabamızı hazırlayıp babamı Üstadın kaldığı otele götürdüm. Kaldığı kata çıktık. Odasının kapısını tıklattık. Genç bir adam kapıyı açtı. Babam kendisini tanıttı ve ziyaret için geldiğini söyledi.

 

''Üstadımıza sorayım' dedi kapıdaki genç adam.

 

''Hiç gecikmeden davet gelmişti. Babam sevinçle odaya dalarken, ben de peşindeydim. Ama bir anda hayal kırıklığına uğradım. Çünkü kapıdaki adam, 'Dur hanım, sen giremezsin.' dedi.

 

''Babam, 'Kızımdır, o da Üstadı görüp duasını alsın.' dediyse de nafile, ben içeriye alınmadım.

 

''Babama, 'Ben arabada bekliyorum.' dedim ve büyük bir üzüntüyle aşağıya indim. Hem üzüntülü, hem de kızgın idim. Çünkü babamın bu derece itibar ettiği değerli bir insanı ziyaret etmekten men edilmiştim.

 

''Bu duygularla dolu olarak arabaya geldim. Bir müddet oturduktan sonra, bir de baktım ki, biraz önce beni Üstadın odasına almayan adam, koşarak geliyor.

 

''Hayırdır inşallah' diye bakıyorum ona... Çok mahcup ve edepli bir şekilde ve duyulur duyulmaz bir sesle bana, 'Buyurun, Üstadımız sizi de çağırıyor.' dedi.

 

''Kızgınlığım, birden sevince döndü.

 

''Çok geçmeden ben de Üstadın huzurundaydım.

 

''Meğer babam benimle geldiğini söyleyince, 'Üstad 'Çağırın o da gelsin.' buyurmuş.

 

''Bediüzzaman Hazretleri, yatağının üzerinde, sırtına bir battaniye alarak oturmuş, babam da dizleri dibine çökmüş...

 

''Selâm verdim. Babam, beni iltifatlı bir takdimle Üstada tanıttı. O da bana dualar etti. Tabiî bu arada benim heyecanım da son haddine erişti. Eliyle işaret ettiği yerer oturdum.

 

''Bediüzzaman Hazretlerinin sözlerini, hem çok sessiz, hem de değişik bir şive olduğu için tam anlamıyordum. Buna rağmen hal ve tavrından çok etkikenmiştim. Huzurunda bulduğum huzur, onun bir Allah dostu olduğunu hissettirmişti bana... Babam da büyük bir dikkatle ve âdete nefes almadan dinliyordu.

 

''Sanki o anda İstanbul'un meşhur bir vaizi değil de, garip ve mahcup bir talebesiydi. Üstad, babama 'Cemal Efendi' diye hitap ediyordu.

 

''Ama bana yarım dakika gibi gelmişti.

 

''Nihayet babam müsaade istedi, vedalaştılar.

 

''Yorgun ve hasta görünmesine rağmen, babam eline uzanınca, kendisinden ummadığım bir çeviklikle elini çekiverdi. Babama elini öptürmemişti. Fakat ben de, Üstadın elini öpme iştiyakı doğdu. Ancak kendisine yöneldiğimde, elini alnına doğru kaldırarak, 'Hoş safa geldiniz.' dedi.

 

''Hazır Allah'ın veli kulunu bulmuşken, elini öpmeden çıkmayayım' diye düşündüm.

 

''Ve bunun için kendisinden müsaade buyurursanız, elinizi öpeceğim.' dedim.

 

''O mübarek masumiyetine bir masumiyet daha eklendi ve dedi ki:

 

''Öpmüş gibi kabul ediyorum evlâdım. Sana dua edeceğim.'

 

'O sırada, kapıda bekleyen babama baktım.

 

''Bana ne müdahele ediyor, ne de çağırıyordu. Kendi kendime dedim ki: 'Demek yanlış bir istekte bulunmuyorum...'

 

''Bu sebeple, arzumu ikinci defa tekrarladım:

 

''Efendim, müsaade buyurun, eliniz öpeceğim.'

 

''Şefkatini hissettiren bir tarzda dedi ki:

 

''Evladım, ben Şafiiyim. Şimdi sen elimi öpersen, benim abdest tazelemem icap eder. Gördüğün gibi ben hem yaşlı, hem de hastatım. Bir abdest almam yarım saat sürüyor.'

 

''Üstad herhalde benim anlamam için, tane tane, ama şefkatinin derinliğini göstererek konuştukça, cesaretim arttı, iyice nazlandım.

 

''Efendim,' dedim, 'hakkınızı helâl edin ve müsaade buyurursanız, o mübarek elinizi öpeyim.'

 

''Allah dostu o güzel insan, benim böylesine çocuklaşmama dayanamadı. Sol eliyle cübbesinin kol ucunu sağ elinin üstüne çekti ve bana doğru uzattı. Ben de emsalini hiç yaşamadığım büyük bir heyecan ve mutluluk içinde öptüm.

 

''Teşekkür edip kapıya yönelmiştim ki, anî bir hareketle geriye döndüm. Bu el öpme biçimi beni tatmin etmemişti.

 

Üstadın her iki dizini de eğilip seri bir şekilde öpüverdim. O mübarek veli, iki elini yanlarına doğru açıp, 'Fesübhanallah!' diye hâlime şaşırdığını belli ediyordu. Aslında ben de kendi hâlime şaşmıştım.

 

''Ancak yüzüne yayılan tebessüm, bana kızmadığının işaretiydi. Büyük bir sevinçle dışarı çıktım.

 

''Babam, 'İyi yaptın kızım, bu herkese nasip olmaz.' dedi.

 

''Aradan yarım asır geçtiği hâlde, hâlâ bu hareketi nasıl yapabildiğimi hayretle hatırlarım...

 

''Otelden çıktık. Aslında bu çıkış, bir huzur dünyasından, tekrar bizim huzursuz dünyamıza çıkış gibiydi. Bir yarım saate neler sığmış ve biz dertli âlemimizden ne çok uzaklaşmıştık!

 

''Bu cennet kokulu ziyaretin unutulmaz bir müjdesini de, yolda babamdan öğrenmiştim. O an, 'Bu güzel insanın dizlerini değil, ayaklarını da öpseydim keşke!' demekten kendimi alamadım.

 

''Babacığım, güller açan güzel yüzünü bana döndü ve müjdeyi verdi. Duyduklarıma inanamıyordum. Hiçbir dostunun, hiçbir şekilde ikna edemediği babam, sonun da Mısır'a gitmekten vazgeçmişti.

 

''Kızım Hikmet, hadi gözün aydın: Mısır'a gitmiyoruz!' dedi.

 

''Büyük bir sevinçle babamın boynuna sarıldım, ellerinden yanaklarından öptüm. Ama merakımı da yenemedim.

 

''Babacığım, bu müjdeyi neye borçluyum? Nasıl oldu da verdiğiniz hicret kararından vazgeçtiniz?' diye sordum.

 

''Babam, soruma şu cevabı verdi:

 

''Kızım, Bediüzzaman Hazretleri, kafama ve kalbime hitap ederek beni ikna etti. Büyüklerin sohbetinde bulunmak, insanın hüznünü giderir. Şimdi içim öyle bir hizmet aşkıyla doldu ki, oğlum Ali'yi bile unuttum. Artık onun mezarının bulunduğu bu şehirde, gönül huzuruyla yaşayabilirim.'

 

''Babacığım, Bediüzzaman Hazretleri, sizi bu kesin kararınızdan nasıl vazgeçirdi, öğrenebilir miyim?''

 

Hocaefendi, kızının bu sorusu üzerine, Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözlerini nakletti:

 

''Cemal Efendi, kumandanlar cepheyi terketmez. Burası, iman hizmetinin ateş hattıdır. Mutlaka burada bulunmanız lâzımdır. Hatta değil Mısır'a, Mekke'ye Medine'ye de çağırılsanız, gene burada kalmanız ve hizmet etmeniz lâzımdır. Oğlun Ali maddeten öldü, fakat ruhen inşallah cennette yaşayacak. Amma milyonlarca Ali, ebedî azaba müstahak hâle getiriliyor, ruhen öldürülmek isteniyor. Şimdi en mühim iş, onların imanlarına hizmet etmektir. Bu hizmetin de asıl ve en mühim yeri, burasıdır. Çünkü buradaki tahribat çok ağırdır. Bu memleket, tamiratın da merkezi olacak; buranın intibahı, İslâm âleminin de uyanışına yol açacaktır inşallah...''

.......

Başkasının Günahına Ağlayan Adam, Vehbi Vakkasoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites
Açıklamalarınız fena değil ama yetersiz ve kiyafetsiz. Kadının oturmamasını şehvani duygularının kesilmemesine bağlamışsınız ki bu yanlıştır. Onun oturmaması inandığı bazı şeylere bağlı kalmasındandır (Bağlı olduğu şeyi de İslamiyetin asgari sınırının üzerinde kabul edersek mesele yok ama bu had, sınırdır dersek o zaman yanlış yorum olur), şehvani duygularının kesilmemesinden değil. Kadın veya erkek fark etmez. Belli yaş seviyesinin üzerindeki insanlarda bazı hisler kaybolur veya limit seviyesine iner. Bu asgari halle de insanın fizyolojik halinin yeterli olduğunu iddia etmek imkansızdır. Bizlerin düşündüğü derecede güçlü değildir. Yani yetersizdir. Bu ise sizin sebeb diye ortaya koyduğunuzu çürütür. Dolayısı ile bu açıklamanız geçersiz olur... İkinci olarak verdiğim örneğin birisinin namahrem merkezli diğerinin mahrem merkezli olduğunu iddia etmişsiniz ki bu da şimdi anlattığıma binaen çürür. Dolayısı ile ikisi de aynıdır. 70lik cetvelin birisi başından birisi de sonundan iki örnek. İkisi de aynıdır.

 

Yukarıda bahsettikleriniz kadın için geçerli diyelim. Yanında ki erkek için geçerli mi? Kadının uyanmaz diyelim, erkeğin şehvani duygularının uyanmayacağı hiç hesapta yok ve kadın şehvetten kesilmemiş. Hem o kadının ne kadar yaşlı olduğu bile meçhul. Yukarıda üç Hadis vermiş, bahsettiğimiz olay bu Hadislerde belirtilenlen şeylere sebebiyet verebilir demişiz. Bu sanki hiç söylenmemişçesine basit akli metodlarla ve fizyolojik olarak denk değildir diyerek mevzu ele alınmış. Kadının şehvetten kesilmemiş, nerede, nasıl, ne zaman şehvi duygularının kendini hissettireceği bilinemez. Asgari düzeye inilsede bilinemez. Mesele bunlara sebebiyet verebilecek şeylerden kaçmaktır. Sadece bu bile bahsettiklerinizi çürütür. Buna hayır demek ve evet demeden bazı izahlar yapmak hakikate ve hakikat namusana sığmaz. Kadının inandığı şey nereye çıkıyor. Şehvetten kesilmemesine çıkıyor. Bu ikisi birbiriyle alakalı, ayrı değil.

 

Yukarıda zikredilen 30 yaşındaki kadın, 7-8 yaşındaki çocuk ile 40 yaşındaki kadın ile 20 yaşındaki erkek bir cetvelin başından ve sonundan örnekmiş. Ne 7-8 yaşındaki çocukla 30 yaşındaki kadının arasında şehvani münasebete sebebiyet verecek şeyler yoktur. Bu ikisinin beraber olmaları dinen caizdir. Şehvetten kesilmemiş bir kadın ile bir gencin arasında şehvani münasebete sebebiyet verebilecek şeyler vardır. Dinen caziz değildir. 'Şehvani münasebet' derken zahirî hallerden ziyade batınî duyguları kastediyorum.

 

Son olarak da yaşlı kadının oraya oturmamasını sorun olarak düşündüğümüzü ve çevreyi rahatsız ettiğimizin kanısını taşıyarak tersten yaklaşıp açık birisinden örnek vermişsiniz ki dediğimiz anlamadığınız için bu örneğiniz de fasıt oluyor. Eğer yaşlı kadın oturmuyorsa mesele yok. Ama oturulması için birisi yerini veriyor ve yaşlı oturmuyorsa, oturmak için yanındaki koltuğunda boşalmasını bekliyorsa ve koltukta oturan kişi de kadının keyfine göre hareket etmek istemiyorsa burada ayağa kalkan, yaşlı kadın, oturan kişi, olayın yakınında bulunan kişiler için rahatsızlık verici olur. Sizce de olmaz mı? Benim dediğim olay bu şekildedir. Yoksa kadın oturmak istemiyordur ve bunu da -teşekkür ederim, ben oturmayacağım, lütfen siz buyrun oturun, tarzında dedi de biz de eleştirdik mi? Olay böyle gelişmediği ve yanlış hat üzerinden geliştirildiği için bu halin yanlışlığına dem vuruyorum. Bu kim olursa olsun, bir taraftan inandığımı yaşayacağım diyip ufak bir incelik göstermeye çalışayım derken öbür taraftan da yine inandığı kaidelerin tersinde hareket edip o ince hareketinden misli katında hareketsizlik tavrı sergilerse buna, bu ne turşu bu ne perhiz denir.

 

Yaşlı kadın boş yere oturmuyor ise boş yerin yanındakinin kalkmasını keyfi olarak beklediğinden değil, onun yanına oturmak istemediğindendir. Bundan rahatsızlık duyulacak birşey yoktur. Kadın yapmak istemediği birşeyi yapmaya teşvik eden birine teşekkür eder mi? Etmez. Yazdığınıza göre, teşekkür edip oturmasaydı eleştirmeyecektiniz. O kadının inandığı şey İslâm'ın hükmüne mugayir birşey yapmamak. Buna ufak bir incelik diyemezsiniz. O kadın inandığı kaidelerin tersine birşey yapmamıştır. İşte bu kadar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Güzel şeyler söylemiş olsanız da maalesef yine benim bahsettiklerimle ilgisi varmış gibi gözüken ilgisiz şeyler yazmışsınız. Siz, yöntemimi basit akli şekilde görmüşsünüz fakat değil. Siz sanıyor musunuz ki son peygamber o sözleri söylerken hayattaki her ilmin varacağı doğru hükmün sonucuyla da örtüşmesin. Asla. Son peygamber ne demişse doğrudur ki ilim de teknik de fen de bunları çıkarıp ispatlamakla hükümlü sahalardır. Dolayısıyla insan fizyolojisini basit akli yöntem türevinin bir parçasıymış gibi kabul edip de hiçe saymak tabiki saçma olur. İnsanın hayatı, çevresiyle değil kendisiyle de olan münasebetiyle de ilişkilidir. Bir insan kendi üzerinde hafifçe düşünerek de vücut ihtiyaçlarının derecesini kavrayabilir. Mesela yemek yeme ihtiyacı gibi. Siz bunu bir tarafa nasıl atabilirsiniz, atamazsınız. Bunun gibi insan bedenini kuşatan ölçüdeki en ufak parça bile, belki gözükmüyor veya anlaşılmıyor gibi olsa da çok önemli ve değerlidir. Bu yüzden insanın belli yaşlarda belli ihtiyaçlarının artık fark edilmeyecek derecede olduğunu, bunlara binaen de belirttiğim fikirlerin doğruluğunu gösterir mahiyette bulunduğunu tekrarlıyorum. O yaşdaki insanda sizlerin düşündüğü bakışlar olmaz... Enterasan, bana basit akli yöntem uyguluyorsunuz demişken aynı noktayı siz, kendiniz yapmışsınız. Dolayısı ile bana yanlış düşünüyor ve basit bakıyor diye itham ederken aynı hatayı yapmamalısınız. :)

 

Mesela yaşlı insanda olmasa bile 20lik şahısta şehvani duygularda artış olur demişsiniz. Vereceğim cevap ise maalesef sizin dediğiniz gibi değil. Yani olmaz. İnsan psikolocyası ve fizyolojisi bunu kabul etmez. İsterseniz bu konuda araştırma yapabilirsiniz.( İstisnalar hariç. Aşırı yaş farkı olmasına rağmen gençte böyle birşey oluyorsa onun iyi bir psikolojik destek alması lazım. Yoksa tabir edemeyeceğim şekilde ifade edilmesi gereken bir durumdadır kendisi. Ki sizin bahsettiğiniz durum da bu. Yani bana örnek diye bunu veriyorsunuz. Bunlar istisna kaabilinden ve doktorluk hallerdir. :D Konumuzun kapsamı dışındadır.) Eğer ki sizin verdiğiniz mantıktan gidecek olsak yine ağaca toslarız. Çünkü yedilik çocukla 30'luk kişi arasındaki durum caizdir demişsiniz. Hayır, niye olsun. Sizin mantığa göre çocukta olmuyorsa bile kadında şehvani istek olur, olabilir. (Aslında olmaz da, sizin mantığın çıkmazlığını göstermek için bunu dile getiriyorum. Halbuki ne 70lik nene ile 20lik torunun oturmasında birşey olur ne de yedilik çocukla otuzluk bayanının yanyana oturmasından birşey olur.)

 

Ama şu dediğiniz doğru:...."sebebiyet verebilecek şeylerden kaçmaktır. " Fakat doğruyu yanlış yerde kullandınız. Bu, şeriat değil tasavvuftur. Bunu da ayırt etmek lazım. İslamın asgari ölçüleri ise şeriatla kuşatılmıştır. Tasavvuf ise derinliklerde ve takvanın boyutuyla ilgili bir durumdur. Dikkatimizden de bunu kaçırmayalım.

 

Bakın, son paragrafınız akıl dışı olmuş. Empati yapsanız anlarsınız. Yaşınızın altmışlarda olduğunu kabul edin. İki hanımefendi oturuyor. Birisi, siz yaşlı olduğunuz için kalkıyor ve size yer veriyor. Siz de yanaşmıyorsunuz. Çünkü diğer tarafta da, 20lerde bir genç bayan oturuyor. Sonra da size yer verene hiç teşekkür bile etmeden bön bön bakıyorsunuz? Bu olur mu? Yoksa, "yok canım, teşekkür ederim. Ben oturmayacağım. Siz buyrun oturun." Demek mi güzel olur. Yine oturmak istemiyorsunuz ama bunu uygun şekilde kapatıyorsunuz... Sizce bu güzel olanı değil mi? Tabiki bu. Dolayısı ile son dediğiniz kayda değer olmamış. Burayı da, hatanızı anlamak için belirtmiş oluyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Güzel şeyler söylemiş olsanız da maalesef yine benim bahsettiklerimle ilgisi varmış gibi gözüken ilgisiz şeyler yazmışsınız. Siz, yöntemimi basit akli şekilde görmüşsünüz fakat değil. Siz sanıyor musunuz ki son peygamber o sözleri söylerken hayattaki her ilmin varacağı doğru hükmün sonucuyla da örtüşmesin. Asla. Son peygamber ne demişse doğrudur ki ilim de teknik de fen de bunları çıkarıp ispatlamakla hükümlü sahalardır. Dolayısıyla insan fizyolojisini basit akli yöntem türevinin bir parçasıymış gibi kabul edip de hiçe saymak tabiki saçma olur. İnsanın hayatı, çevresiyle değil kendisiyle de olan münasebetiyle de ilişkilidir. Bir insan kendi üzerinde hafifçe düşünerek de vücut ihtiyaçlarının derecesini kavrayabilir. Mesela yemek yeme ihtiyacı gibi. Siz bunu bir tarafa nasıl atabilirsiniz, atamazsınız. Bunun gibi insan bedenini kuşatan ölçüdeki en ufak parça bile, belki gözükmüyor veya anlaşılmıyor gibi olsa da çok önemli ve değerlidir. Bu yüzden insanın belli yaşlarda belli ihtiyaçlarının artık fark edilmeyecek derecede olduğunu, bunlara binaen de belirttiğim fikirlerin doğruluğunu gösterir mahiyette bulunduğunu tekrarlıyorum. O yaşdaki insanda sizlerin düşündüğü bakışlar olmaz... Enterasan, bana basit akli yöntem uyguluyorsunuz demişken aynı noktayı siz, kendiniz yapmışsınız. Dolayısı ile bana yanlış düşünüyor ve basit bakıyor diye itham ederken aynı hatayı yapmamalısınız. :)

 

Bahsettiklerim doğrudan doğruya sizin anlattıklarınızla alakalı şeyler. Bunu da inkar edin bakalım. Ben, Peygamber Efendimiz (sav) söyledikleri ilmin doğru verileriyle örtüşmüyor falan demedim. Hadîs dururken bahsettiklerimi yalanlamak için 'fizyoloji' bahsiyle, fizyolojiyle ne kadar örtüştüğü meçhul şeylerden bahsetmişsiniz. Dikkat ederseniz, Hadîs'in bahsettikletini bir kenara koyup yine basit akli metodlarla fikirler belirtmişsiniz. Yüz kere bahsettiğim şeyi tekrar, tekrar bahsetmek istemiyorum. O kadının oraya oturması bazı dinî inançlardan ileri geliyor. Bu bence doğru, sizce yanlış. Benim ki Hadîs'e dayanıyor. Sizin ki doğruluğu meçhul fizyolojik hallere...

 

Mesela yaşlı insanda olmasa bile 20lik şahısta şehvani duygularda artış olur demişsiniz. Vereceğim cevap ise maalesef sizin dediğiniz gibi değil. Yani olmaz. İnsan psikolocyası ve fizyolojisi bunu kabul etmez. İsterseniz bu konuda araştırma yapabilirsiniz.( İstisnalar hariç. Aşırı yaş farkı olmasına rağmen gençte böyle birşey oluyorsa onun iyi bir psikolojik destek alması lazım. Yoksa tabir edemeyeceğim şekilde ifade edilmesi gereken bir durumdadır kendisi. Ki sizin bahsettiğiniz durum da bu. Yani bana örnek diye bunu veriyorsunuz. Bunlar istisna kaabilinden ve doktorluk hallerdir. :D Konumuzun kapsamı dışındadır.) Eğer ki sizin verdiğiniz mantıktan gidecek olsak yine ağaca toslarız. Çünkü yedilik çocukla 30'luk kişi arasındaki durum caizdir demişsiniz. Hayır, niye olsun. Sizin mantığa göre çocukta olmuyorsa bile kadında şehvani istek olur, olabilir. (Aslında olmaz da, sizin mantığın çıkmazlığını göstermek için bunu dile getiriyorum. Halbuki ne 70lik nene ile 20lik torunun oturmasında birşey olur ne de yedilik çocukla otuzluk bayanının yanyana oturmasından birşey olur.)

 

Bu konuda sizin araştırma yapmanız daha makul olur. Kadın şehvetten kesilmemişse, belirttiğimiz şeyler şehvetin kendini göstermesine sebebiyet verebilir. Bu halin neresi doktorluk?

 

Kadın 70'lik değil, yaşlı diyoruz. Ne kadar yaşlı olduğunu bilmiyoruz, kadın çarşaflı. Onun yanına şehvanî şeyler oluşmasın diye oturmuyor. 30 yaşında ki kadınla 7 yaşında ki çocuk nasıl bir olsun? Aynı şeyi kaç kere tekrarlayım?

 

Ama şu dediğiniz doğru:...."sebebiyet verebilecek şeylerden kaçmaktır. " Fakat doğruyu yanlış yerde kullandınız. Bu, şeriat değil tasavvuftur. Bunu da ayırt etmek lazım. İslamın asgari ölçüleri ise şeriatla kuşatılmıştır. Tasavvuf ise derinliklerde ve takvanın boyutuyla ilgili bir durumdur. Dikkatimizden de bunu kaçırmayalım.

 

Ben bu şeriatın emridir mi dedim? Nereden çıktı bu?

 

Bakın, son paragrafınız akıl dışı olmuş. Empati yapsanız anlarsınız. Yaşınızın altmışlarda olduğunu kabul edin. İki hanımefendi oturuyor. Birisi, siz yaşlı olduğunuz için kalkıyor ve size yer veriyor. Siz de yanaşmıyorsunuz. Çünkü diğer tarafta da, 20lerde bir genç bayan oturuyor. Sonra da size yer verene hiç teşekkür bile etmeden bön bön bakıyorsunuz? Bu olur mu? Yoksa, "yok canım, teşekkür ederim. Ben oturmayacağım. Siz buyrun oturun." Demek mi güzel olur. Yine oturmak istemiyorsunuz ama bunu uygun şekilde kapatıyorsunuz... Sizce bu güzel olanı değil mi? Tabiki bu. Dolayısı ile son dediğiniz kayda değer olmamış. Burayı da, hatanızı anlamak için belirtmiş oluyorum.

 

Kadını 60 yaşında gösterme gayretinden vazgeçin. Kadına istemediği birşeyi yaptırmaya teşvik edince teşekkür eder mi? Etmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Siz, ilmi, gerçeği inkar edip veya hiçe sayıp bertaraf edemezsiniz. Buradaki nokta şu: Bu olayda bahsettiğiniz hadisle benim dediklerimin birbirine uyduğudur. Hadisi şerife bakarken ilmi noktadan yaklaşıp incelik yakalamaya çalışın. Sizinki dine benimki fizyolojiye dayanıyor diyişiniz yanlıştır. Hadisin inceliğini fizyoloji ile görebilmektir. Ben bunu ifade ederken siz, hadisi görmediğimi, fizyolojik açıyla baktığımı söylemişsiniz ki bu sizin fikrinizdir. Benim değil. Ayrıca ben, sizin ilmin doğrularıyla örtüşmediğine dair birşey söylediğinizi söylemedim. :) Bunları nerden çıkardınız?

 

Araştırma mı? Onu siz yapmalısınız. Basit bir ilim diye baktığınız konunun ne demek olduğunu öğrenin diye dedim bunu.

 

Şeriatın emridir diye siz demediniz ki? Ben dediğinizi de iddia etmedim. Bunu ben dedim. :D

 

Hala aynısını tekrarlıyorsunuz, kadının oturmamasını şehvani duygu oluşmamasına bağlamayınız, inancına bağlayınız. İnancından ötürü oturmuyor, şehvani hislerin oluşmasını engellemek için değil. Çünkü o yaşta o duygular yılandaki ayaklar gibi yok mesabesindedir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Siz, ilmi, gerçeği inkar edip veya hiçe sayıp bertaraf edemezsiniz. Buradaki nokta şu: Bu olayda bahsettiğiniz hadisle benim dediklerimin birbirine uyduğudur. Hadisi şerife bakarken ilmi noktadan yaklaşıp incelik yakalamaya çalışın. Sizinki dine benimki fizyolojiye dayanıyor diyişiniz yanlıştır. Hadisin inceliğini fizyoloji ile görebilmektir. Ben bunu ifade ederken siz, hadisi görmediğimi, fizyolojik açıyla baktığımı söylemişsiniz ki bu sizin fikrinizdir. Benim değil. Ayrıca ben, sizin ilmin doğrularıyla örtüşmediğine dair birşey söylediğinizi söylemedim. :) Bunları nerden çıkardınız?

 

Araştırma mı? Onu siz yapmalısınız. Basit bir ilim diye baktığınız konunun ne demek olduğunu öğrenin diye dedim bunu.

 

Şeriatın emridir diye siz demediniz ki? Ben dediğinizi de iddia etmedim. Bunu ben dedim. :D

 

Hala aynısını tekrarlıyorsunuz, kadının oturmamasını şehvani duygu oluşmamasına bağlamayınız, inancına bağlayınız. İnancından ötürü oturmuyor, şehvani hislerin oluşmasını engellemek için değil. Çünkü o yaşta o duygular yılandaki ayaklar gibi yok mesabesindedir.

 

Sizin dediğiniz fizyolojik hal teranesini hesaba katmadığım için mevzuya sadece dinî zaviyeden yaklaşıyorum. Fizyoloji de fizyoloji, fizyoloji de fizyoloji. Kadın onu torunu olarak görmüyor. Kadın, şehvetten kesilmiyor. Şehvetten kesilmediği için belirttiğimiz üç Hadis de kadın için geçerli. Dinî bir hakikati bu kadar açıkladım anlamıyorsanız ne deyim artık. Çünkü o yaşta o duygular yılandaki ayaklar gibi yok mesabesindedir. O duygular var, var, var. Hala fizyoloji, hala Fizyoloji. Fizyoloji hakikati belirtse bari. O kadına o duygular geçerli, geçerli, geçerli...

 

Madem bahsi geçenleri size dediniz, demedim diyorsunuz. Dikkatimizden kaçırmayalım nev'inden açıklamalar neyin nesi? Fesübhanallah.

 

Ben o ilmi basit görmüyorum. Sizin söyledikleriniz fizyolojik teraneleri basit görüyorum. Ya sabır, ya sabır, ya sabır....

 

Şehvani duyguları gitmemiş (bu laftan gına geldi) Burdan da belirttiğim hadislerle alakalı inancından oturmuyor. Bu çok basit bir ilişki. İkisi ayrı değil, bir bütün. Bu kadar yeter. Kalp kırmamak için susmayı yeğliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kalp kırmamak için susmayı mı yeğliyorsunuz. Bence iyi yaparsınız. Bu, kalbimin kırılmaması için değil, kalbinizin kırılmaması için.

 

Hala ilim sahibi olmadığınız konuda fikir sahibi olmaya çalışıyor, kendinizce, şunda bu özellik olur, şunda olmaz, bunda daha farklı olur gibi ifadeler sarf edip, boş boş davul çalıyorsunuz. Siz bilmediğiniz konuda boş boş konuşursanız ve bilenlerin gözünde boş kere boş laflardan başka şey diyemezseniz ben de tabiki bilmediğiniz konuları tekrarlamak zorunda kalırım.. Bilmem kaç yaşındaki insanda ... duygular varmış... töbe töbe. Gören güler. Nerden varmış? İspatla bakalım varsa. Normal şartlarda bu olmaz. Siz, normal şartları delmeyi hedeflediğinize göre, buna da hadisi şerifi perde edip onu tersinden kullanmaya çalıştığınıza göre ispatlamak durumundasınız. Sorun bakalım ... yaşındakilere. (Yoksa konuyu devam ettirip de iddianızı doğru sanmayı bırakınız... )Soramıyorsanız araştırın. Öğrenin sonra konuşun. İki hadisi şerifi yazıp da hadisi şerife uygun birkaç cümle sarf edip bunu da ilgili ilgisiz her konuda tek ve geçerli hüküm gibi gösterme cürretine girmeyin. Yoksa şu ana kadar yazdığınız boş ifadeler gibi boşa zaman harcarsınız. Sizin dedikleriniz fil kılıyla fare kılını yanyana tutup ilgili veya benzerdir gibi gösterip aslında hiç ilgisi olmayan mevzularda fikir tembelliği yapmaktır. Konuyla ilgisi var gibi gözüken ilgisiz kelamlar...

 

Ah ah. Ben okumaktan sıkıldım. Zamanım olmadığı için yazmaktan da sıkıldım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

evt evt kalp kırmaya luzum yok ben fikrimi söylim o zaman gayet sade bir uslupla :) şimdi toplu tasıma aracları bellı vakıtlerde ınanılmaz kalabalk oluyrr aşikar.bir bayan ıcınn bence ole saatler de oturması en munasıbı olur.cunkı ayaktayken dıkkat edenler olsa da ınadınaa carpıp gecenler de azımsanmıycak sevıyede oluyor.ite kaka inmeye çalısanlarr,musade edin geçim diyenler musade istemednn ortadann dalanlarr vs vs.. .böyle bir durumda ayaktaykenn temas ıhtımalı daha fazlaa .o yuzden oturması daha munasptır.haa o olayda da kalabalık mıdırr degil midir dolmuş , kadın tam olarak ne dusunerekk oturmadı zan da bulunmak ıstemıyorumm amaa bı bayan ıcınn kalabalık vesaıtlerde oturmak en dogrusu.o hassasiyette bi bayan da oturdugu vakıt sele serpe oturmaz zaten dikkat eder .hakeza yanında kı de şehir insanı dağda yaşamıyor , paldır kuldur ınmez zannımca ,bır musade ıster bayan da bı toparlanır yol verır...ben de eğer ayakta kendimi rahatsız hissedceksemm kesinlikle otururum ...dogrusu da budurr , eger ki kalablksaa araç , degilsee de .... bi daha dönmiyelim o mevzuyaa;)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kalp kırmamak için susmayı mı yeğliyorsunuz. Bence iyi yaparsınız. Bu, kalbimin kırılmaması için değil, kalbinizin kırılmaması için.

 

Hala ilim sahibi olmadığınız konuda fikir sahibi olmaya çalışıyor, kendinizce, şunda bu özellik olur, şunda olmaz, bunda daha farklı olur gibi ifadeler sarf edip, boş boş davul çalıyorsunuz. Siz bilmediğiniz konuda boş boş konuşursanız ve bilenlerin gözünde boş kere boş laflardan başka şey diyemezseniz ben de tabiki bilmediğiniz konuları tekrarlamak zorunda kalırım.. Bilmem kaç yaşındaki insanda ... duygular varmış... töbe töbe. Gören güler. Nerden varmış? İspatla bakalım varsa. Normal şartlarda bu olmaz. Siz, normal şartları delmeyi hedeflediğinize göre, buna da hadisi şerifi perde edip onu tersinden kullanmaya çalıştığınıza göre ispatlamak durumundasınız. Sorun bakalım ... yaşındakilere. (Yoksa konuyu devam ettirip de iddianızı doğru sanmayı bırakınız... )Soramıyorsanız araştırın. Öğrenin sonra konuşun. İki hadisi şerifi yazıp da hadisi şerife uygun birkaç cümle sarf edip bunu da ilgili ilgisiz her konuda tek ve geçerli hüküm gibi gösterme cürretine girmeyin. Yoksa şu ana kadar yazdığınız boş ifadeler gibi boşa zaman harcarsınız. Sizin dedikleriniz fil kılıyla fare kılını yanyana tutup ilgili veya benzerdir gibi gösterip aslında hiç ilgisi olmayan mevzularda fikir tembelliği yapmaktır. Konuyla ilgisi var gibi gözüken ilgisiz kelamlar...

 

Ah ah. Ben okumaktan sıkıldım. Zamanım olmadığı için yazmaktan da sıkıldım.

 

Bir daha mesaj yazmayacağım dememin rehavetiyle ve 'benim babam senin babanı döver' gibi aptal hissiyatlarla cevap vermişsin.

 

Ya anlıyor nefsine yediremiyorsun yada zihnin bu anlattıklarımı kavramaktan aciz. Zamanını benden birşeyler öğrenerek geçireceksin. Müsterih ol.

 

3 - 6 yaş arası kapasiteye haiz çocukların seviyesine inerek anlatıyorum ki anlayasın.

 

Bilmem kaç yaşındaki kadının elini bir erkeğin öpmesi caiz değildir. (Şehvetten kesilmemişse) Bu linki oku: http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....qna&id=3010

 

Bende şöyle desem, bu yaştaki kadında öyle duygular. Tövbe, tövbe.... Böyle dersem, bu meseleyi anlamaktan ve anlatmaktan ne kadar aciz olduğumu ispatlamış olurum. Böylelikle sende aczini farkında olmasanda ispatlamış oldun. Sende o ahmak kafanla diyorsun ki, bu kadının fizyolojik hali el öpmede şehvete engeldir. Bende diyorum ki, bu kadın şehvetten kesilmemiş. Sen hala Hadislere ve bu fizyolojik hale sırt çevirip kendi ahmaklığını saadet addediyorsun.

 

Verdiğimiz Hadis'ler doğrudan doğruya mevzuyla alakalı... Tekrar veriyim:

 

"Sizden biriniz, başına iğne ile dürtülmesi kendisi için helâl olmayan bir kadına dokunmaktan daha hayırlıdır."

 

''Yabancı kadına şehvetle bakmak, göz zinası, ona dokunmak el zinasıdır.''

 

"Herhangi bir kimse, bir kadınla yalnız kaldığı takdirde mutlaka onların üçüncüsü şeytandır"

 

Hangi hakikat namusuna haiz adam bu Hadîsleri perde edip, tersinden ifade etme alçaklığını yaptığımı iddaa edebilir? Yazdıklarımın doğruluğunu hazmedemeyen, şuursuz, idraksiz, kör, sağır... hala laf cambazlığına soyunuyor. Kadın oraya oturursa bunların her birinin gerçekleşmesi imkan dahilindedir. Bu kahrolası sistemin aptal doğruları senin beynine işlemiş. Ülkemizin her yerinde kadın ve erkeği bir kafese sokmaya çalışan sisteme göre değil, İslâm'ın hakikatlerine göre bu mevzuyu düşünmek gerekir. Hasılı, o kadının oraya oturmaması oturmasından efdaldir.

 

Bunları o mini mini beynine sok, yazanel. Takıldığın şeyler olursa, çekinmeden sorabilirsin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...