Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Bozulan Maya

Recommended Posts

Vakıf bey, güzel bir söz var, "Oruç başına vurmuş senin diye." Sen son cümlelerini yazarken oruç muydun değilmiydin bilmiyorum. Ama insana açlık halinde musallat olan sinir, münasebetsizlik, bilinçsizlik ve ahmaklık sende tecelli etmiş o anda ki bu şekilde konuşmuşsun.

 

Bana bilgiçlik taslamaya çalışan vakıf, ben senin adının kökeninden tut da tarihi süreçteki safhalarını dahi bilen biriyken senin saçmalıklarından birkaçını daha söyliyim de saçmaladaki maharetini biraz anla. Sonra bana, istediğin birşey olursa sor gibisinden birşey bilmeyen birisi olarak bilgiçlik taslamaya çalışma. Sisteme kahrolası demişsin ki anlaşılan sen de sistemi küfür sistemi gibi görenlerdensin. Onlardan direk olmasan bile onlara yakınsın. Belki de onlardan... Ki sistemi küfür sistemi gibi görenlerin kim oldukları belli. Başta terör örgütlerinin bir kısmı olmak üzere ne kadar sapık, bozuk, tahrif edilmiş fikir yuvaları varsa hepsi bu görüşte. E sen de onlardan nasipsizlenmişsin... Bunu yaparken de bana çalışmayan linkleri veren, oradan oku diyen ve işin enterasanı, verdiği sitede, yazanlarında, kahrettiği sistemin yetiştirdiği ve hükmünü verdiği insanların fetvalarını göstermen ne kadar çelişki. Cehaletin Vakıfcası bu olsa gerek. Bir sisteme küfrediyorsan o sistemin İslam'ı açıklayışını, kaynağını bana delil diye göstermeye kalkışma, yoksa sen ancak senin ayarındakilere kendi yavelerini yutturursun.

 

Solucanın boğumunda kalp ve ciğer olduğunu iddia etmek kadar abesle iştigal etme gayesindeki sana, kör gözüne, anlayışsız beynine, hikmetsiz kalbine ve boş kafana bir iki şey daha aktarayım da anla.

 

Bir defa İslam incelik dinidir. İslamda da herşey bellidir. Helal-haram-mübah çizgisi içerisinde sınırlar çizilmiştir. Kadın-erkek arasındaki manayı ifade eden ayet ve hadislerle de hayatın en önemli meselesine sonsuz bir nizam getirilmiştir. Nikah düşmeyen iki kişinin birbirine yakınlığına karşı net tavır belirtilmiştir. Nikah düşmeyenler için de belirtilmiştir. Birisinde haram diğerinde helal sınırı var. Zaten bunu herkes de biliyor. Fakat muazzam incelikte bir husus daha var ki, Muhyiddin arabinin dediği gibi, gözü görmeyen için kadına bakmamakta sevap yoktur.Çünkü o görmüyordur Herşey kendi dairesi çerçevesindedir. O sınırda değerlendirilir. Bu muazzam bir ölçüdür. Hadisleri anlarken, ayetleri anlarken bu pencereden anlamak lazım. Yoksa sen tutar bana aşağıya aktaracağım hadisi solla yemek haramdır diye dikte etmeye çalışır ve şu ana kadar yaptığın gibi saçmalamaya devam edersin.

 

Efendimiz sol eliyle yiyen birisine sol elinle yeme, sağ elinle ye demiş. Adam aldırış etmemiş. Tekrar söylemesine rağmen tekrar aynı tavır ve sonunda efendimiz elinle yiyemez olasın demiş ve adam perişan hale dönmüş. Buradaki olayın kuru haline bakarak sanki sol elle yemek harammış ya da yasakmış ve sağ elle yemek zorunluymuş gibi bir mana çıkar. Ama değil. Olayın gelişimi, neyle ilgili olduğu, neye binaen söylendiği önemlidir. Burada adam nefsinden yani başkasının kendisine emir vermesinden dolayı yememiş. Bu yüzden de peygamberin bedduasına muhatap kalmış. İşte bunun gibi hadisten hiçbir sır anlamamana rağmen aktarmış olduğun hadise bakarak neye binaen söylendiği veya neyi kapsadığını öğrenmeksizin filin ayağını tutarak, bu caminin sütunudur diye saçmalamaktan başka birşey yapmayan sen, benim dediklerimden fiske miktarında bile anlamamışsın. Sen, peygamberimiz deveye bindi diye, deveye binmeyi sünnet sayıp bugünün araçlarını kullanmayı bile yasak saymaya kadar gidecek yobaz neslinin içinden kendini daha sıyıramamışın. Sisteme kahr ederken, sistemin imkan verdiği okullarda okumaktan vazgeçmeyen, işine geldiği gibi sistemi kullanmaya çalışan,işine gelmediğinde de cüppeli ... hocalar gibi hadisin ardına sığınarak kendi cehlini gizlemeye çalışan aynen devekuşunun başını deliğe sokması misali... tipler bu şekilde, hiçbir zaman sabit ve doğru üzerinde bulunamazsınız.

 

Neyse anlayan için yeterince yazdım. Sen almayacağın için yazdıklarımın uzunluğu-kısalığı birşey ifade etmez. Narkoz verilenler gibi bu yazdıklarım senin için. Yazdıklarımı okursun ama idrak edemezsin. Bakarsın ama anlamazsın. Anladığını sanarsın ama saçmalarsın.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Aşağıda yazanlar niçin elinin öpüldüğününün anlaşılmasına vesile olacaktır. Bu okunduktan sonra elinin öpülmesine veya elini öptürmesine kabahat bulmak, muhaldir.

Şefkatin Doğrusu

 

Alasonyalı Hacı Cemal Öğüt Hocaefendinin tek erkek evlâdı vefat etmiş. Çok dertlenmiş, çok bunalmış, 'Bu mezar buradeyken ben bu memlekette duramam.'' demiş ve İstanbul'dan Mısır'a gitme kararı almış. Mısır'da bulunan ve hocası olan son Osmanlı şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendiye bu arzusunu duyurmuş.

 

Bu arada göç hazırlığına başlamış. Can yoldaşı ve yaşayan tek evlâdı Hikmet Hanım, bu karara çok direnmiş, ama babasını vazgeçirememiş.

 

Hem can yoldaşı, hem talebesi, hem de özel şoförü kızına bir gün diyor ki:

 

''Kızım, hazırlan, beni Bediüzzaman Hazretlerine götüreceksin.''

 

''Gerisini rahmetli manevî annem Hikmet Hanım şöyle anlatıyor:

 

'Peki babacağım.' dedim. Hemen arabamızı hazırlayıp babamı Üstadın kaldığı otele götürdüm. Kaldığı kata çıktık. Odasının kapısını tıklattık. Genç bir adam kapıyı açtı. Babam kendisini tanıttı ve ziyaret için geldiğini söyledi.

 

''Üstadımıza sorayım' dedi kapıdaki genç adam.

 

''Hiç gecikmeden davet gelmişti. Babam sevinçle odaya dalarken, ben de peşindeydim. Ama bir anda hayal kırıklığına uğradım. Çünkü kapıdaki adam, 'Dur hanım, sen giremezsin.' dedi.

 

''Babam, 'Kızımdır, o da Üstadı görüp duasını alsın.' dediyse de nafile, ben içeriye alınmadım.

 

''Babama, 'Ben arabada bekliyorum.' dedim ve büyük bir üzüntüyle aşağıya indim. Hem üzüntülü, hem de kızgın idim. Çünkü babamın bu derece itibar ettiği değerli bir insanı ziyaret etmekten men edilmiştim.

 

''Bu duygularla dolu olarak arabaya geldim. Bir müddet oturduktan sonra, bir de baktım ki, biraz önce beni Üstadın odasına almayan adam, koşarak geliyor.

 

''Hayırdır inşallah' diye bakıyorum ona... Çok mahcup ve edepli bir şekilde ve duyulur duyulmaz bir sesle bana, 'Buyurun, Üstadımız sizi de çağırıyor.' dedi.

 

''Kızgınlığım, birden sevince döndü.

 

''Çok geçmeden ben de Üstadın huzurundaydım.

 

''Meğer babam benimle geldiğini söyleyince, 'Üstad 'Çağırın o da gelsin.' buyurmuş.

 

''Bediüzzaman Hazretleri, yatağının üzerinde, sırtına bir battaniye alarak oturmuş, babam da dizleri dibine çökmüş...

 

''Selâm verdim. Babam, beni iltifatlı bir takdimle Üstada tanıttı. O da bana dualar etti. Tabiî bu arada benim heyecanım da son haddine erişti. Eliyle işaret ettiği yerer oturdum.

 

''Bediüzzaman Hazretlerinin sözlerini, hem çok sessiz, hem de değişik bir şive olduğu için tam anlamıyordum. Buna rağmen hal ve tavrından çok etkikenmiştim. Huzurunda bulduğum huzur, onun bir Allah dostu olduğunu hissettirmişti bana... Babam da büyük bir dikkatle ve âdete nefes almadan dinliyordu.

 

''Sanki o anda İstanbul'un meşhur bir vaizi değil de, garip ve mahcup bir talebesiydi. Üstad, babama 'Cemal Efendi' diye hitap ediyordu.

 

''Ama bana yarım dakika gibi gelmişti.

 

''Nihayet babam müsaade istedi, vedalaştılar.

 

''Yorgun ve hasta görünmesine rağmen, babam eline uzanınca, kendisinden ummadığım bir çeviklikle elini çekiverdi. Babama elini öptürmemişti. Fakat ben de, Üstadın elini öpme iştiyakı doğdu. Ancak kendisine yöneldiğimde, elini alnına doğru kaldırarak, 'Hoş safa geldiniz.' dedi.

 

''Hazır Allah'ın veli kulunu bulmuşken, elini öpmeden çıkmayayım' diye düşündüm.

 

''Ve bunun için kendisinden müsaade buyurursanız, elinizi öpeceğim.' dedim.

 

''O mübarek masumiyetine bir masumiyet daha eklendi ve dedi ki:

 

''Öpmüş gibi kabul ediyorum evlâdım. Sana dua edeceğim.'

 

'O sırada, kapıda bekleyen babama baktım.

 

''Bana ne müdahele ediyor, ne de çağırıyordu. Kendi kendime dedim ki: 'Demek yanlış bir istekte bulunmuyorum...'

 

''Bu sebeple, arzumu ikinci defa tekrarladım:

 

''Efendim, müsaade buyurun, eliniz öpeceğim.'

 

''Şefkatini hissettiren bir tarzda dedi ki:

 

''Evladım, ben Şafiiyim. Şimdi sen elimi öpersen, benim abdest tazelemem icap eder. Gördüğün gibi ben hem yaşlı, hem de hastatım. Bir abdest almam yarım saat sürüyor.'

 

''Üstad herhalde benim anlamam için, tane tane, ama şefkatinin derinliğini göstererek konuştukça, cesaretim arttı, iyice nazlandım.

 

''Efendim,' dedim, 'hakkınızı helâl edin ve müsaade buyurursanız, o mübarek elinizi öpeyim.'

 

''Allah dostu o güzel insan, benim böylesine çocuklaşmama dayanamadı. Sol eliyle cübbesinin kol ucunu sağ elinin üstüne çekti ve bana doğru uzattı. Ben de emsalini hiç yaşamadığım büyük bir heyecan ve mutluluk içinde öptüm.

 

''Teşekkür edip kapıya yönelmiştim ki, anî bir hareketle geriye döndüm. Bu el öpme biçimi beni tatmin etmemişti.

 

Üstadın her iki dizini de eğilip seri bir şekilde öpüverdim. O mübarek veli, iki elini yanlarına doğru açıp, 'Fesübhanallah!' diye hâlime şaşırdığını belli ediyordu. Aslında ben de kendi hâlime şaşmıştım.

 

''Ancak yüzüne yayılan tebessüm, bana kızmadığının işaretiydi. Büyük bir sevinçle dışarı çıktım.

 

''Babam, 'İyi yaptın kızım, bu herkese nasip olmaz.' dedi.

 

''Aradan yarım asır geçtiği hâlde, hâlâ bu hareketi nasıl yapabildiğimi hayretle hatırlarım...

 

''Otelden çıktık. Aslında bu çıkış, bir huzur dünyasından, tekrar bizim huzursuz dünyamıza çıkış gibiydi. Bir yarım saate neler sığmış ve biz dertli âlemimizden ne çok uzaklaşmıştık!

 

''Bu cennet kokulu ziyaretin unutulmaz bir müjdesini de, yolda babamdan öğrenmiştim. O an, 'Bu güzel insanın dizlerini değil, ayaklarını da öpseydim keşke!' demekten kendimi alamadım.

 

''Babacığım, güller açan güzel yüzünü bana döndü ve müjdeyi verdi. Duyduklarıma inanamıyordum. Hiçbir dostunun, hiçbir şekilde ikna edemediği babam, sonun da Mısır'a gitmekten vazgeçmişti.

 

''Kızım Hikmet, hadi gözün aydın: Mısır'a gitmiyoruz!' dedi.

 

''Büyük bir sevinçle babamın boynuna sarıldım, ellerinden yanaklarından öptüm. Ama merakımı da yenemedim.

 

''Babacığım, bu müjdeyi neye borçluyum? Nasıl oldu da verdiğiniz hicret kararından vazgeçtiniz?' diye sordum.

 

''Babam, soruma şu cevabı verdi:

 

''Kızım, Bediüzzaman Hazretleri, kafama ve kalbime hitap ederek beni ikna etti. Büyüklerin sohbetinde bulunmak, insanın hüznünü giderir. Şimdi içim öyle bir hizmet aşkıyla doldu ki, oğlum Ali'yi bile unuttum. Artık onun mezarının bulunduğu bu şehirde, gönül huzuruyla yaşayabilirim.'

 

''Babacığım, Bediüzzaman Hazretleri, sizi bu kesin kararınızdan nasıl vazgeçirdi, öğrenebilir miyim?''

 

Hocaefendi, kızının bu sorusu üzerine, Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözlerini nakletti:

 

''Cemal Efendi, kumandanlar cepheyi terketmez. Burası, iman hizmetinin ateş hattıdır. Mutlaka burada bulunmanız lâzımdır. Hatta değil Mısır'a, Mekke'ye Medine'ye de çağırılsanız, gene burada kalmanız ve hizmet etmeniz lâzımdır. Oğlun Ali maddeten öldü, fakat ruhen inşallah cennette yaşayacak. Amma milyonlarca Ali, ebedî azaba müstahak hâle getiriliyor, ruhen öldürülmek isteniyor. Şimdi en mühim iş, onların imanlarına hizmet etmektir. Bu hizmetin de asıl ve en mühim yeri, burasıdır. Çünkü buradaki tahribat çok ağırdır. Bu memleket, tamiratın da merkezi olacak; buranın intibahı, İslâm âleminin de uyanışına yol açacaktır inşallah...''

.......

Başkasının Günahına Ağlayan Adam, Vehbi Vakkasoğlu

 

 

 

Yani Said Nursi şafii değil de diğer üç meshepten birine dahil olsaydı elini helali olayan bi bayana mendilsiz (bu da ayrı bi mevzu da) öptürecekti

Bu yazıda elini neden öptürdüğü açıklanmamış neden mendilsiz öptürmediği söylenmiş..Bunların ikisi birbirinden farklı diye söylememe gerek yok herhalde.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yani Said Nursi şafii değil de diğer üç meshepten birine dahil olsaydı elini helali olayan bi bayana mendilsiz (bu da ayrı bi mevzu da) öptürecekti

Bu yazıda elini neden öptürdüğü açıklanmamış neden mendilsiz öptürmediği söylenmiş..Bunların ikisi birbirinden farklı diye söylememe gerek yok herhalde.

 

Said Nursi diğer mezheplerden de olsaydı, yine eline örtü falan serdirmeden elini öptürmezdi. Yukarıda ki yazıda elini öpecek olanın, el öpme isteğini dördüncü kez tekrarlayınca onu kırmamak istemiş. Karşıdakini kırmamak için çeşitli bahaneler öne sürüyor. Şafi olduğu ve elini öpünce abdestinin bozulacağı gibi bahaneler... Elini arada perdesiz öptürünce günah olacağını biliyor ki, araya bez parçası koyuyor. Elini direkt öptürse diğer mezheplerde de günah değil mi? O yazı bir hatıra yazısı, 'el öpme' makalesi değil. Yine de o yazı da kadının elini öpmeden bırakmıyacağı anlaşılıyor ve kadının dördüncü ısrarında pez parçasıyla harama mani olarak eli öpülüyor.

 

O yazıdan Şafi olmasaydı, elini öptürecekti gibi hakikatle alakası olmayan manalar çıkartarak, mübarek insanlara böyle galiz şeyleri isnad etmek müslümana yakışmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Vakıf bey, güzel bir söz var, "Oruç başına vurmuş senin diye." Sen son cümlelerini yazarken oruç muydun değilmiydin bilmiyorum. Ama insana açlık halinde musallat olan sinir, münasebetsizlik, bilinçsizlik ve ahmaklık sende tecelli etmiş o anda ki bu şekilde konuşmuşsun.

 

Bana bilgiçlik taslamaya çalışan vakıf, ben senin adının kökeninden tut da tarihi süreçteki safhalarını dahi bilen biriyken senin saçmalıklarından birkaçını daha söyliyim de saçmaladaki maharetini biraz anla. Sonra bana, istediğin birşey olursa sor gibisinden birşey bilmeyen birisi olarak bilgiçlik taslamaya çalışma. Sisteme kahrolası demişsin ki anlaşılan sen de sistemi küfür sistemi gibi görenlerdensin. Onlardan direk olmasan bile onlara yakınsın. Belki de onlardan... Ki sistemi küfür sistemi gibi görenlerin kim oldukları belli. Başta terör örgütlerinin bir kısmı olmak üzere ne kadar sapık, bozuk, tahrif edilmiş fikir yuvaları varsa hepsi bu görüşte. E sen de onlardan nasipsizlenmişsin... Bunu yaparken de bana çalışmayan linkleri veren, oradan oku diyen ve işin enterasanı, verdiği sitede, yazanlarında, kahrettiği sistemin yetiştirdiği ve hükmünü verdiği insanların fetvalarını göstermen ne kadar çelişki. Cehaletin Vakıfcası bu olsa gerek. Bir sisteme küfrediyorsan o sistemin İslam'ı açıklayışını, kaynağını bana delil diye göstermeye kalkışma, yoksa sen ancak senin ayarındakilere kendi yavelerini yutturursun.

 

Solucanın boğumunda kalp ve ciğer olduğunu iddia etmek kadar abesle iştigal etme gayesindeki sana, kör gözüne, anlayışsız beynine, hikmetsiz kalbine ve boş kafana bir iki şey daha aktarayım da anla.

 

Bir defa İslam incelik dinidir. İslamda da herşey bellidir. Helal-haram-mübah çizgisi içerisinde sınırlar çizilmiştir. Kadın-erkek arasındaki manayı ifade eden ayet ve hadislerle de hayatın en önemli meselesine sonsuz bir nizam getirilmiştir. Nikah düşmeyen iki kişinin birbirine yakınlığına karşı net tavır belirtilmiştir. Nikah düşmeyenler için de belirtilmiştir. Birisinde haram diğerinde helal sınırı var. Zaten bunu herkes de biliyor. Fakat muazzam incelikte bir husus daha var ki, Muhyiddin arabinin dediği gibi, gözü görmeyen için kadına bakmamakta sevap yoktur.Çünkü o görmüyordur Herşey kendi dairesi çerçevesindedir. O sınırda değerlendirilir. Bu muazzam bir ölçüdür. Hadisleri anlarken, ayetleri anlarken bu pencereden anlamak lazım. Yoksa sen tutar bana aşağıya aktaracağım hadisi solla yemek haramdır diye dikte etmeye çalışır ve şu ana kadar yaptığın gibi saçmalamaya devam edersin.

 

Efendimiz sol eliyle yiyen birisine sol elinle yeme, sağ elinle ye demiş. Adam aldırış etmemiş. Tekrar söylemesine rağmen tekrar aynı tavır ve sonunda efendimiz elinle yiyemez olasın demiş ve adam perişan hale dönmüş. Buradaki olayın kuru haline bakarak sanki sol elle yemek harammış ya da yasakmış ve sağ elle yemek zorunluymuş gibi bir mana çıkar. Ama değil. Olayın gelişimi, neyle ilgili olduğu, neye binaen söylendiği önemlidir. Burada adam nefsinden yani başkasının kendisine emir vermesinden dolayı yememiş. Bu yüzden de peygamberin bedduasına muhatap kalmış. İşte bunun gibi hadisten hiçbir sır anlamamana rağmen aktarmış olduğun hadise bakarak neye binaen söylendiği veya neyi kapsadığını öğrenmeksizin filin ayağını tutarak, bu caminin sütunudur diye saçmalamaktan başka birşey yapmayan sen, benim dediklerimden fiske miktarında bile anlamamışsın. Sen, peygamberimiz deveye bindi diye, deveye binmeyi sünnet sayıp bugünün araçlarını kullanmayı bile yasak saymaya kadar gidecek yobaz neslinin içinden kendini daha sıyıramamışın. Sisteme kahr ederken, sistemin imkan verdiği okullarda okumaktan vazgeçmeyen, işine geldiği gibi sistemi kullanmaya çalışan,işine gelmediğinde de cüppeli ... hocalar gibi hadisin ardına sığınarak kendi cehlini gizlemeye çalışan aynen devekuşunun başını deliğe sokması misali... tipler bu şekilde, hiçbir zaman sabit ve doğru üzerinde bulunamazsınız.

 

Neyse anlayan için yeterince yazdım. Sen almayacağın için yazdıklarımın uzunluğu-kısalığı birşey ifade etmez. Narkoz verilenler gibi bu yazdıklarım senin için. Yazdıklarımı okursun ama idrak edemezsin. Bakarsın ama anlamazsın. Anladığını sanarsın ama saçmalarsın.

 

 

Okuma butonuna bastığımda son iletiye geldiği için senin yazdıklarını görmemiştim. Dün gördüm. Yine de şanslısın seni fasülyeden sayıp cevap vereceğim. Yalnız, hakaret etmiyeceğim. Çünkü hakaret edeceğin adama da az da olsa bir değer atfedersin sende o da yok.

 

Yazdıkların baştan sona kadar dinî mevzuları anlayaman bir bedbahtın, karşıdakine yobaz, cahil gibi şeyler isnad etmesinden öteye varamamış. Yine baştan sona kadar zihninde oluşturduğun vehimlerle bana hakaret etmişsin. Yazık, bari hakaretlerini gerçeklere dayandır.

 

Vehimlerinden ilki benim sistemi küfür sistemi telakki ettiğimi sanman. Ben bu sisteme küfür sistemi demiyorum. Yalnız bu sistem İslâm'ın hakikatlerini yansıtmıyor ve iyilikten çok kötülüğe teşvik ediyor. İkinci vehmin fikirlerimi bir hizibe yıkman. Benim hiçbir toplulukla alakam yok.

 

Ben senin kim olduğunu bile bilmem. Sen benim ismimi tarihi süreçteki değişimimi bilsen ne olacak? Sonradan düzeldim. Nickimse gerçek ismim. Bunları ne diye söylüyorsun? Yazını bilmişlik tavrıyla süslemek için kendini komik duruma düşürüyorsun.

 

Teroristlerin bu sistemi küfür sistemi gördüğüne değinmişsin. Teroristler dinimize inanmıyor. Sen tutmuş bana laf yetiştirmek için 'küfür sistemi' olarak görüyorlar diyorsun. Vehimlerine vehim katarak teroristlerle fikrimin aynı minvalde olduğunu söylüyorsun. Bu ne hazin çelişkidir yazanel.

 

Linkini verdiğim sitede yazanları kahrettiğim sistemin içinden çıkmış insanların verdiğini söylüyorsun. Bu ülke kominist bir ülke olsaydı ve bir sitede dinî yazılar yazılsaydı 'bu sisteme kahredemezsin' deyu birisi kuru gürültü yapsaydı ne kadar ahmakça olurdu. Yine basit bir mantık, yine hezeyanlar. Camilere tıkayıp sana hak, adalet ve özgürlük verdiğini söyleyen ve bunu sana yutturan gidişata senin gibiler nede güzel ayak uyduruyor.

 

Bu sistemi bana savunan yazanel; Şeriatın emirlerini uygulayan Efendimiz (sav)'in emirlerini hiçe sayan bu sistemin adını var ne koyarsan koy? 1932-1950 yılları arasında ezanı türkçe okutturan, namazı türkçe kıldırmaya çabalattıran, şer'i hükümleri hiçe sayan, binlerce müslümanı nahak yere astıran, bunları kendi içinde tutarlı gösteren, yıllarca dinî kitapların basımını yasaklayan, diyanet'i kurdurup ezanı türkçe okutmak gibi münafık emellerine alet eden, İslâm'ın mugayir gördüğü herşeye dört elle sarılan, Ayasofya müze yapmakla beraber nelere kasdettiğini gösteren sisteme var ne dersen de. Bunun gibi yüzlerce şey sayabilirim. Bana tutup bunları savunma. Ben bunları savunmuyorum diyerek söylediklerinle çelişkiye düşme, bu sistemi savununca sistemin temelinde ki arzuyu kavrayamamışsın demektir.

 

Bu ülkenin içerisinde yaşıyorsam okullarında okumayayım mı? Senin çok sevdiğin sistem Cuma vaktine ders koyuyor ve arada kaçan namaz vakitleride cabası... Beni ve diğer müslümanları ne tam müslüman, zahiri Batılı, batını meçhul Batılı bir piçe benzetmeye çalışan bu sistemi bana savunma. Buna benzer şeyler saymakla bitmez. Allah rızası için elini vicdanına koy ve düşün. Ruh kökünden ayrılan nice insanı düşünmeyip kabuğuma mı çekileyim? Çok sevdiğin sistemin insanlara cehennemin yoluna teşvik etmelerine göz mü yumayım? İslâm'ın hakikatlerini hiçe sayan bu sistemi aklı selim müslüman nasıl savunur? Peygamber Efendimiz (sav) şu an dünyada olsa bu sisteme göz yumar mıydı? Buna cevap ver, cevap ver, cevap ver.

 

Bu sistemi benimsemiyorsam, okullarında okumayayım mı? Çanakkalede, Kurtuluş savaşında savaşan atalarımız müslümanlara onlarca yıl zülm edilsin diye mi savaştılar? Biz onların torunuyuz ve bu vatanın esas sahibi biziz.

 

Evet, Hadisler'in arkasına sığınarak konuşuyorum. Hadisleri hakikate dayandırarak konuşunca arkasına sığınmış oluyorum. Sen ise bir Hadis'i açıklayıp ve sağ elle yemenin sünnet olduğunu söylemeyi unutup bana ahkam kesiyorsun. Benim verdiğim o üç hadis tekrar veriyorum. O zaman tartıştığımız şeylerle doğrudan doğruya alakalı. Bunu senin nefsin uğruna inkar etmen ayrı mesele..

 

"Sizden biriniz, başına iğne ile dürtülmesi kendisi için helâl olmayan bir kadına dokunmaktan daha hayırlıdır."

 

''Yabancı kadına şehvetle bakmak, göz zinası, ona dokunmak el zinasıdır.''

 

"Herhangi bir kimse, bir kadınla yalnız kaldığı takdirde mutlaka onların üçüncüsü şeytandır"

 

Sen zannediyorsun ki, benim bu Hadisleri kadınlardan kaçmak olarak idrak etmişim. Mesele sokağa çıkmamak değil. Halk içinde Hak ile birlikte olmak. Esas mesele budur.

 

Peygamber Efendimiz (sav) zamanında deveye bindi diye yine deveye binecek yobazlardansın falan demişsin. Tekraren, mesajın baştan sona kadar vehimler ve hezeyanlardan mürekkep.

 

Yalnız sana şu yönden hak veriyorum. Karşısında ki insan iman hakikatlerini açıklayınca kendi söylediklerine ter düşünce ve sen bunları kabul etmemeyi büyüklük sayınca; karşıdakine yobaz, birşeyden anlamaz gibi isnadlarla hakaret etmekten başka çare kalmıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

E tamamda arkadaş sapıkmı her yeri kapalı bir kadına şehvetle bakıcak! Zahirde çok takılmışsınız, Batının daha önemli olduğunu şu Efendimizin Kalb kırmak ve Kabe yıkmak hakkındaki benzetmesinden anlıyoruz....

Share this post


Link to post
Share on other sites
E tamamda arkadaş sapıkmı her yeri kapalı bir kadına şehvetle bakıcak! Zahirde çok takılmışsınız, Batının daha önemli olduğunu şu Efendimizin Kalb kırmak ve Kabe yıkmak hakkındaki benzetmesinden anlıyoruz....

 

Erkek bakmazda kadın bakabilir. Şeriata göre kadın ve erkek zaruret olmadıkça yan yana gelemez. Zahirinin öneminden bahsetmemiz, batını hiçe saymadığımız manasına gelmez. Şüphesiz, batın daha mühimdir, hükümlerse zahire göre verilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Değerli arkadaşlar,

Bir toplu taşıma aracında yer verildiği halde sırf inancı nedeniyle oturmamayı tercih eden, sizin tabirinizle yaşlı bayandan yola çıkarak başlanan karşılıklı atışma mevzusu çok uzadı. Meselenin özü olarak; Bayan inancı gereği oturmamayı tercih etmiştir. Kanımca doğru yapmıştır ki; burada eğer açık bir bayan (burada kastım tesettürdür) mevzu olsa idi bu konu belki buralara hiç gelmeyecekti.

İşte benimde kanıma dokunan budur.

Allah-u Teala'ya olan inancını yaşamak için ayakta seyahat etmeyi tercih eden 'Yaşlı Bayana' nedendir bu saygısızlık. Neyi neden anlamıyorsunuz? Yoksa anlıyorsunuzda niyetiniz bulanık suda balık avlamakmıdır? İnsanlar hakkında Hüsn-ü zan olmayı öğrenmiş biri olarak bu konuyu anlayamadığınızı düşünüyor ve Sizler hakkında Hüsn-ü Zan üstüne olmaya devam ediyorum.

Rabbim hepimize doğruyu anlamayı ve onunla amel etmeyi nasip eylesin İnşaallah...

Vakıf Ahmet isimli arkadaşım, Sizden de Rabbim Razı Olsun İnşaallah...

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

tv nette birikim programı var biliyorsunuzdur oraya gelen bir konuk, ilahiyat prof. bi hoca ismini su an hatırlayamıyorum yalnız kendisi M.Zahid Kotku hz. elinde büyümüs.evine girer cıkarmıs. bir gün kapıyı calmıs kapıyı Zahid Koktu hz.lernin zevcesi acmıs ve sadece 17 Yasındaki delikanlıyı görür görmez fevri bir hareketle iceri gitmiş. delikanlı cok üzülmüs ben onun oğlu sayılırım acaba beni sevmiyo mu diye.Zahid Koktu hz.leri bu kisi yanına gelnce ona kurandan bir yer acmasını söylemis ve mealini okumasını istemis.Ayette mümin kadınların yabancı mümin erkekler karsısında nasl bir tavır sergilemesi gerektiği yazıyormus.Zahid Kotku hz.leri delikanlıya dönüp "şimdi anladın mı oğlum" demis.bi düsünün onca zaman evne girip cıkan bi delikanlı bir kere bile Zahid Kotkunun kızını ve esini görmemis. biz olsak 17 yasnda kücück cocuk ne olcak canım benm oğlum sayılır gözüyle bakarız peki arkadslar bu doğru mudr? Kuranda yaslı bayanlar hakknda tesettür konusunda izinler vardr ama takvalı olmaları onlar icin daha hayırlıdr buyurmuyor mu?

Share this post


Link to post
Share on other sites
evt evt kalp kırmaya luzum yok ben fikrimi söylim o zaman gayet sade bir uslupla :) şimdi toplu tasıma aracları bellı vakıtlerde ınanılmaz kalabalk oluyrr aşikar.bir bayan ıcınn bence ole saatler de oturması en munasıbı olur.cunkı ayaktayken dıkkat edenler olsa da ınadınaa carpıp gecenler de azımsanmıycak sevıyede oluyor.ite kaka inmeye çalısanlarr,musade edin geçim diyenler musade istemednn ortadann dalanlarr vs vs.. .böyle bir durumda ayaktaykenn temas ıhtımalı daha fazlaa .o yuzden oturması daha munasptır.haa o olayda da kalabalık mıdırr degil midir dolmuş , kadın tam olarak ne dusunerekk oturmadı zan da bulunmak ıstemıyorumm amaa bı bayan ıcınn kalabalık vesaıtlerde oturmak en dogrusu.o hassasiyette bi bayan da oturdugu vakıt sele serpe oturmaz zaten dikkat eder .hakeza yanında kı de şehir insanı dağda yaşamıyor , paldır kuldur ınmez zannımca ,bır musade ıster bayan da bı toparlanır yol verır...ben de eğer ayakta kendimi rahatsız hissedceksemm kesinlikle otururum ...dogrusu da budurr , eger ki kalablksaa araç , degilsee de .... bi daha dönmiyelim o mevzuyaa;)

bu konuda gercekten haklısınız ben sahsen otobüste yer yoksa binmiyorum cünkü hiç rahat değil.malesef hiç dikkat etmiyorlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konu üzerinden hayli zaman geçti. Ne zamandır yoktum. Fakat baktım, biz yokuz diye sallayan sallamış, yazan yazmış. Cevabı kaidesine uygun şekilde yazarak konuyu güncellememeye çalışacağım. Vakıf sen bir sürü şey yazmışsın. Kendi içinde kısmen tutarlı bir kısmı ise, eleştirel bakıldığı zaman seni tepetaklak dönerecek nitelikte. Ama oralara girmeyeceğim. Öncelikle benim bu sistemi savunduğumu söylemişin. Benim için bu sistem düşmana karşı savunulacak, düşman değil de dostların yanında eğrisi atılıp doğrusu alınacak bir sistemdir. Elin kafirine karşı tabiki sistemimi(çünkü belli bir yerde sistem vatanle denk oluyor) savunurum. Fakat tutup da hiç bir yanlışı kabul etmem. Ben dinsiz miyim de senin bana isnat ettiğin şeyleri kabul edeyim.(Yok ezan Türkçe'ymiş yok İsmet İnönü şunu yapmış vs vs. Buraya dikkat, bana itham ederken eğer bu vasıflar bende yoksa sana döner. Ki bende yok. Tehlikeli sulara girmemeni tavsiye ediyorum.)

 

Tekrardan belirteyim. Efendiler efendisinin her dediği doğrudur. Eğer dünyada yanlış hiçbirşey yoktur diyorsa o da doğrudur. Bu yüzden efendimin her sözü dinimizin kurallarında temeldir. Fakat işin tasavvuf ile şeriat boyutunu iyi ayırt etmek lazım. Bunu önceden de belirttiğim için tekrar lüzumsuz. Ama bir olayda karşıyı kırmak bilindiği gibi kalp yıkmaktan daha kötüdür. Bu hadiste de olduğu gibi, kadının oturmaması normal. Ama davranışı yanlış. Ki Otursa da birşey olmaz. Oturmak mı oturmamak mı? Kadın oturmamayı tercih etmiş fakat yanlış metodla tercih etmiş. İşte mesele ise burada. Burayı defalarca yinelediğim için yine belirtmiyorum.

 

Ufak bir olay aktarayım. Milliyet gazetesinde fizikokimya profesörü bir adam belli aralıklarla şifalı bitkilere dair birşeyler yazıyor. Buna konunun uzmanı birisinden eleştiri geldi. Türkiye fitoterapi başkanı, adamın alanı olmadığı halde hiçbir bilimselliğe dayanmadan sadece prof ünvanına dayanarak bitkiler konusunda ahkam kestiğini ve bunun engellenmesi gerektiğini çünkü yanlış bilgiler verdiğini söylüyor. Bu olayın dikkate değer kısmı şu, eğer bilmiyorsak biliyor gibi hareket edip de yanlış yapmamalıyız. "Yanlış bilgi vermemeliyiz." Tutup da insan doğasının üzerinde sadece zanlara, sağdan soldan duymalara dayanarak yok o karşı cinsine birşeyler hisseder yok hissetmez demeyin. Bunlar yanlıştır. Bilgiye dayanmayan sanılara dayanan şeylerdir. Dolayısıyla efendiler efendisinin sözünü sadece karşı cinse karşı birşeyler duymamak için söylediğini iddia edercesine bir tavra bürünmek onun sözünü daraltmaktır, manasını kısmaktır. Hatta ehl-i küffar tarafından peygamberin aleyhine bile delil getirilmesine sebeb olacaktır.

 

Neticede Dini verilere dayanarak aktardıklarınızı zaten biliyor kabul ediyoruz. Ama dediğimi anlamamayı ise inatçılık olarak görüyorum. Halbuki siz keçi değilsiniz ki ben de sizi Everest'e çıkarayım. Hem insansınız hem aklınız var diye düşünüyorum. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu sistemi savunmakla, Cumhuriyet'in kurulmasıyla beraber yapılan münafık hamlelerin altında yatan arzuyu anlamamışsın dedim. Sana dinsiz, münafık dediğim yok. Biliyoruz ki; müslümana kafir diyen kafir olur.

 

Benim meseleye tasavvufu şeriat hükümleriyle müsavi tutarak addettiğimi ima ediyorsun. Sadece şeri hükümlere baktığımızda bile kadın ve erkeğin zaruret olmadıkça bir arada bulunması caiz değildir. Bazı aydınların bizi Orta Çağ karanlığına ittiğini savunduğu (!) Haremlik, Selamlık...

 

Ben de bilmem kaçıncı kez tekrarlıyorum, o kadının oraya oturmamasına hiç kimse birşey diyemez. O kadının hareketi takdirle karşılanmalıdır.

 

Tutup da insan doğasının üzerinde sadece zanlara, sağdan soldan duymalara dayanarak yok o karşı cinsine birşeyler hisseder yok hissetmez demeyin. Bunlar yanlıştır. Bilgiye dayanmayan sanılara dayanan şeylerdir. Dolayısıyla efendiler efendisinin sözünü sadece karşı cinse karşı birşeyler duymamak için söylediğini iddia edercesine bir tavra bürünmek onun sözünü daraltmaktır, manasını kısmaktır. Hatta ehl-i küffar tarafından peygamberin aleyhine bile delil getirilmesine sebeb olacaktır.

 

Yukarıda, Nurulhak kardeşimiz meseleyi aydınlatmak adına güzel bir örnek vermiş. Mehmed Zahit Kotku Hz'inin kızı zanlara, sağdan soldan duyduklarına, insanın doğasına sui zan etmiş midir? Hayır, o takva ehli hanımların vasıflarından birini göstermiştir. Meselemizi halledecek en mühim yere geliyorum.

 

 

''Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz ,hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır.(Ahzab/53)''

 

 

Ayeti nefsime göre tefsir edip insanlara zarar vermekten Allah'a sığınırım. Yalnız bu ayet muhkem bir ayet. Bu ayetlerden (koyu renkli) anlaşıldığı gibi; bir erkeğin bir kadından birşey isterken onu görmemesi hem erkeğin hem de kadının kalbine kötü bir etki yapmasına mani olur. Yazanel, sen farkında olmadan ayete aykırı laflar ediyorsun. Kadın-erkek şu veya bu şekilde zaruret olmadan yan yana gelemez. Yazanel bu ayet senin savunduğun fizyolojik hale aykırı. Yine söylemiş olduğun gibi, kadın ve erkeğin yan yana gelmesini zanlara, sağdan soldan duyduklarıma, insanın doğasına suizan etmedim. Hakikatleri söyledim, Ayet ve Hadislere dayanan hakikatleri söyledim. Tasavvuftan bahsetmeden, şeriata dayanan hakikatleri söyledim.

 

Peygamber Efendimiz'in söylediği sözün içinde savunduklarım var. Bahsettiğimiz Hadisler sadece şehvet ile alakalı değildir.

 

Anneannem çarşaflı değildir, başını yemeniyle örter ve yüzü açık kalır. Anneannem eve yabancı biri geldiği zaman -babam bile gelse bile- hemen başka odaya çekilir. Eve erkek gelince hemen boş bir odaya geçmeye bakar ve ağzını yemenisiyle örter. Anneannem, zühd ve takva ehli bir kadın olduğunu gösteriyor. Burada ki hüküm şu, sadece çarşaflılar erkeklerle ilişki kurmaktan kaçınmak sadece çarşıflı hanımlara has olmamalı... Tesetürlü hanımlar da, başı açık hanımlar da erkeklerle zaruret olmadıkça aynı ortamda bulunmamalı... Hakeza erkeklerde... Bu kültür meselesi değil, inanç meselesidir. İlk olarak anneannemden bahsetmiştim, son olarak yine anneannemden bahsetmiş oldum :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...