Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Suffiyun

Katran Kaynamaklan Olmaz Şeker

Recommended Posts

Milletlerin yaşamlarını idame ettirmesinde gerekli olan, kendilerini bir millet kimliğinde hissettikleri meseleler vardır. Bunların şuurunda olan milletler kendilerini tarih sahnesinde tutmayı ve dünya siyasetinde yeri geldiğinde büyük rol oynamayı başarmışlardır. Ve bir milleti bize tanıtan hasletler aslında o milletin bireylerinde inkişaf etmiş olan melekelerden ibarettir. Bireylerin düşünüş ve duyuşları milletin karakter yapısını oluşturur. Duyuş ve düşünüşlerinin açılımını doğru yönde yapan milletler dünyaya örnek olmuş ve muasır medeniyet dediğimiz ifadeyi kendi ruh yapılarında hissettirmişlerdir. Melekeler doğru yerlere kanalize edildiği vakit bir Osmanlı doğar, bir Selçuklu doğar, bir Karahanlı devleti doğar bunlar bizim tarihimizde çok defalar tekerrür etmiş hadiselerdir evet, doğru, Roma da büyük imparatorluktu ama örnek değildi evet İngiltere de büyük imparatorluktu ve günümüzde de büyük devlettir ama örnek değildir. Roma yıkıldığında Romalılardan başka kimse yas tutmadı, ama Osmanlı devleti yıkıldığından günümüze dek dünya kan ağlıyor ve ortada doğuda Yahudiler de dâhil olmak üzere herkes Osmanlıyı methetmekten o büyüklüğü büyüklüğüne yaraşır şekilde yâd etmekten kendini alamıyor. Burada önemli olan husus devleşen milletlerin örnekliği meselesidir. Bugün Türk milleti denildiğinde hamdolsun dünyanın neresine giderseniz gidin akıllara ‘İslam’ gelir, sonra Nizam-ı âleme muvaffak olmuş bir millet (Osmanlı) gelir ve ardından ecdadın bıraktığı eserler akla gelir.

Ama Peygamber efendimiz döneminde bile İslam devletinde münafık ve bozguncular var oldu, haklarında birçok ayet indi. Buna rağmen bozgunculuklarına devam ettiler, çeşitli İslam düşmanlarıyla birlikte işbirliği yaptılar. Bunları hepimiz biliyoruz. Fakat sonuç olarak günümüze ila i kelimetullah geldi, bozguncuların bozgunculukları her devirde kendilerini mahvetti. Biz bu yazımızda Türk milletinin kimliğine ve İslam’a düşman olan bazı bozguncuların, milletimizin yüzyıllardır ruhunda besleyerek büyüttüğü tertemiz hasletleri nasıl yıpratarak mahf-u perişan hale getirmek istediklerini göreceğiz.

Bugünlerde bir çarşaf açılımıdır aldı başını gidiyor. Bu durumu bazıları halk partisinin yeni bir açılımı olduğunu söyleyerek izah ederken bazıları da siyasi manevradan ibaret olarak nitelendiriyor. Peki, biz bunu biraz daha açalım şöyle ki;

Bunlar Osmanlı devletinde Fitneci hareketler çıktığında İslam’ın birleştiriciliğinden öte aşağıdakini yaptılar;

 

kurdistanfz2.th.png

 

Şimdi soruyorum bu mu Türklük? Eğer bu ise nerede kaldı Karaman oğlu Mehmet Beyin Bundan sonra dergâhta, bargâhta, Sarayda Türkçeden başka dil konuşulmaya Fermanı.

Ve yine bunlar Sultan Abdülhamid’i devirdiler, sonra da sadece yıkmak üzere birleştikleri yıkıcı düşünceleri koskoca devlet-i aliyyeyi de yıkmadı mı?

Cumhuriyet devrine gelelim; Atatürk Rusya’daki komünizm tehlikesine karşı Konya Mevlevi dergâhını kapatmazken ve devrin büyük âlimlerinden olan Muhammed Diyaüddin Hz gibi kişilerle işbirliği yaparak halkı komünizm tehlikesinden korumaya çalışırken, milli şef diye adlandırılan İsmet Paşa döneminde birçok kuran yakılıyor, birçok âlim asılıyor ve 1945’te eğitimde komünizm faaliyetleri baş gösteriyor. 1961’de anayasada din ve vicdan hürriyeti düzenlemeleri tartışmalarında, din ahlakı da neymiş abdest alıp namaz kılmak mı? Diyerek halkımız dini hassasiyetleriyle oynayanlar bunlardı. Bunlar kurdukları gazete ve dergilerle milletimizi kandırarak birçok masum insanın iğfalini sağlamadı mı?

 

nhkk8.th.png

 

Bu insanlar cehaletle sarığı bir araya getirerek milletimizin imamlarına en büyük küfrü etmediler mi? Ve yine bunlar peygamber efendimize hakaret ederek hac ibadetini yerine getirenlere hakaret etmediler mi?

Ve bugün bunların yaptıkları şu hareketin alkışlanıyor olması insanı teessüfle memzuc hayretlere gark ediyor. Milletimizi millet yapan değerlerle oynayarak ve bunları siyasi manevra diye yorumlayanlar acaba hiç mi geçmişi okumazlar? Bunlar üstadın deyimiyle bundan üççeyrek asır önce Tophane'de talebeyken zabitleri görsün de iyi not versinler diye seccadesini koridora atıp namaz kılan çeyrek asır önce de başbakanına, gazetelere tamim edilmek üzere: 'Allah ve ahlaktan bahsetmek yasaktır' emrini dikte ettiren seksen dörtlük bedbahtlardır. Bunların bu yaptıklarının arkasında iyi bir niyet arayanlara sadece ataların bir sözü yeterlidir sanırım “katran kaynamakla olamaz şeker cinsine tükürdüğüm cinsine çeker”. Bu millet ancak kendi kültür mirasına sahip çıktığı müddetçe nizam-ı âlem adayı olabilir.

Biz nizam-ı âlemi bir kere değil çok kere tekerrür ettirdik, gelin bunların kuru gürültülerine kulak asmayalım, kendini bilen nefsini bilir nefsini bilen halikını bilir, halikını bilen yüceleşir, ululaşır düsturuyla kendimize dönelim ve geçmişimizden dersler çıkartarak önümüzü görelim rabbimizin inayeti ile nurunun tamamlamasına vesile biz olalım.

 

 

1- Doğu Batı dergisi, II. Meşrutiyet, ulusçuluk ve Kürt Ayrılıkçı Hareketi, Doğu batı yayınları, Ankara, s. 68

2- Mustafa Müftüoğlu, Yalan söyleyen tarih utansın, İstanbul, çile yayınları, C. 5, s. 232,234

 

--

Yazı sevgili ağabeyime aittir. Kendisi kalender sitelerde yazılarını yayınlamamı istedi.

Tarihçi Harun Çoban

Share this post


Link to post
Share on other sites

Öncelikle ilk defa Alperen genci görüyorum bu sitede:). Zannedersem M.Yazıcıoğlunun ülkü ocaklarından ayrılma sebebi Büyük Doğu okuludur. İslama daha yakın bir milliyetçilik çizgisi... Çok bir bilgim yok. Neyse...

Yazı içinse teşekkürler. Allah razı olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Öncelikle ilk defa Alperen genci görüyorum bu sitede:). Zannedersem M.Yazıcıoğlunun ülkü ocaklarından ayrılma sebebi Büyük Doğu okuludur. İslama daha yakın bir milliyetçilik çizgisi... Çok bir bilgim yok. Neyse...

Yazı içinse teşekkürler. Allah razı olsun.

 

Pek çok sebebi var. Ama her sebebin İslâmi dayanağı var.

Türkeş 92'de 32.Gün programında şunları söyledi.. Bu sayılabilecek sebeplerden sadece ufak bir tanesi. Özetle Üstâd'ın,Ahmed Arvasilerin pişirdiği ideolojiden döndüler, Yazıcıoğlu da bunu sürdürmek için hilal gül hareketini başlattı.

"Yayılmasına karşı değiliz tabi ama, (Yazıcıoğlu grubunun ülkü ocaklarındaki İslamcılık çalışmalarını kastediyor) bizim İslâmı yaymak gibi bir amacımız yok.'

Share this post


Link to post
Share on other sites
Pek çok sebebi var. Ama her sebebin İslâmi dayanağı var.

Türkeş 92'de 32.Gün programında şunları söyledi.. Bu sayılabilecek sebeplerden sadece ufak bir tanesi. Özetle Üstâd'ın,Ahmed Arvasilerin pişirdiği ideolojiden döndüler, Yazıcıoğlu da bunu sürdürmek için hilal gül hareketini başlattı.

"Yayılmasına karşı değiliz tabi ama, (Yazıcıoğlu grubunun ülkü ocaklarındaki İslamcılık çalışmalarını kastediyor) bizim İslâmı yaymak gibi bir amacımız yok.'

 

O programın videosunu bize verebilir misiniz? Başka bir kaynakta olabilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet eğer o programın kayıtları mevcutsa bizede söyleyebilir misiniz?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Evet eğer o programın kayıtları mevcutsa bizede söyleyebilir misiniz?

 

Memlektte bir abimde eski video kaset kayıtları var. Varsa onda vardır ancak şu an memlektte değilim. Bulursam burada yayınlarım inşallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Pek çok sebebi var. Ama her sebebin İslâmi dayanağı var.

Türkeş 92'de 32.Gün programında şunları söyledi.. Bu sayılabilecek sebeplerden sadece ufak bir tanesi. Özetle Üstâd'ın,Ahmed Arvasilerin pişirdiği ideolojiden döndüler, Yazıcıoğlu da bunu sürdürmek için hilal gül hareketini başlattı.

"Yayılmasına karşı değiliz tabi ama, (Yazıcıoğlu grubunun ülkü ocaklarındaki İslamcılık çalışmalarını kastediyor) bizim İslâmı yaymak gibi bir amacımız yok.'

 

Alparslan Türkeş'in öyle şeyler söyleyeceğini zannetmiyorum. O lafı söyleyen sağ partili bir başkan oy kaybedeceğini bilir. ''Bizim İslâm'ı yaymak gibi maksadımız yok'' lafı anlattıklarının yalan olduğunu ispatlıyor.

 

Alparslan Türkeş hep şunu söyler: 'Türklük gurur ve şuuru, İslâm ahlak ve fazileti' bu sloganla meydanları dolduran birisinin 'İslâm'ı yaymak gibi bir derdimiz yok' demesini imkan dahilinde görmüyorum. Böyle cümleler kursa bile nerde, ne zaman, ne için, neye istinaden söylemiş o da meçhul. İnsanların yazı ve demeçlerinden bazı yerleri cımbızla seçip o adamın belirttikleriyle alakası olmayan cümleleri koyup o şahsı kolaylıkla karalayabilirsiniz.

 

Alparslan Türkeş'i önceleri çok severdim. Sonra bazı ırkçılığa kaçan yazılarını okuyunca soğudum ama yine de faydalı olmuş insanları hayırla yâd etmem gerekir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Alparslan Türkeş'in öyle şeyler söyleyeceğini zannetmiyorum. O lafı söyleyen sağ partili bir başkan oy kaybedeceğini bilir. ''Bizim İslâm'ı yaymak gibi maksadımız yok'' lafı anlattıklarının yalan olduğunu ispatlıyor.

 

Alparslan Türkeş hep şunu söyler: 'Türklük gurur ve şuuru, İslâm ahlak ve fazileti' bu sloganla meydanları dolduran birisinin 'İslâm'ı yaymak gibi bir derdimiz yok' demesini imkan dahilinde görmüyorum. Böyle cümleler kursa bile nerde, ne zaman, ne için, neye istinaden söylemiş o da meçhul. İnsanların yazı ve demeçlerinden bazı yerleri cımbızla seçip o adamın belirttikleriyle alakası olmayan cümleleri koyup o şahsı kolaylıkla karalayabilirsiniz.

 

Alparslan Türkeş'i önceleri çok severdim. Sonra bazı ırkçılığa kaçan yazılarını okuyunca soğudum ama yine de faydalı olmuş insanları hayırla yâd etmem gerekir.

 

 

Sevgili kardeşim, maalesef ülkücü hareket tarihi konusunda eksik bilgileriniz var.

Alparslar Türkeş'i bir grup yahudi de 'başbuğ türkeş' diyerek karşılamıştır ve türkeş'in şaşkınlığına yanındaki ismin verdiği cevap onlar musa'nın bozkurtları başbuğum'dur.

Bu gibi şeyler vesikalıdır, tarihe geçmiştir. BBP boş yere ayrılmamıştır.

 

Demek ki Türkeş'in o dönemki siyasi açılımı farklı kitlelerden oy almaktı ki, bizim İslam'ı yaymak gibi bir amacımız olmadı diyebildi. Attığım bir şey değil bu, pek çok kitapta geçiyor. Video olarak da bulursam yayınlarım inşallah.

Misal olarak Kurtların Kardeşliği kitabını inceleyebilirsiniz. Bu tv programından orada da bahsediliyor.

 

Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sevgili kardeşim, maalesef ülkücü hareket tarihi konusunda eksik bilgileriniz var.

Alparslar Türkeş'i bir grup yahudi de 'başbuğ türkeş' diyerek karşılamıştır ve türkeş'in şaşkınlığına yanındaki ismin verdiği cevap onlar musa'nın bozkurtları başbuğum'dur.

Bu gibi şeyler vesikalıdır, tarihe geçmiştir. BBP boş yere ayrılmamıştır.

 

Demek ki Türkeş'in o dönemki siyasi açılımı farklı kitlelerden oy almaktı ki, bizim İslam'ı yaymak gibi bir amacımız olmadı diyebildi. Attığım bir şey değil bu, pek çok kitapta geçiyor. Video olarak da bulursam yayınlarım inşallah.

Misal olarak Kurtların Kardeşliği kitabını inceleyebilirsiniz. Bu tv programından orada da bahsediliyor.

 

Selametle.

 

BBP oyları bölmekten başka bir işe yaramadı. Mesela, Soner Yalçın bir kitap yazıyor ve kitabında gösterdiği kaynaklarda yalan kendi söyledikleri de yalan. Birisi çıkıp elimizde vesika var, tarihe geçmiştir derse olur mu? Sizin söyledikleriniz de buna benziyor. Okuduğunuz kaynakların muteberliğini tetkik etmenizi tavsiye ederim.

 

Farklı kitleden, kimden oy alacak. Oylarının ekseriyetini Anadolu insanından alıyordu. O lafı söyleyip oyların temelini teşkil eden kitleyi kaybetmeyi göze alır mı? Mhp'ye oy verenlerin kaçı o hayalî lafları duyduktan sonra oy verir?

 

Bir grup Yahudi Türkeş'i karşılamış da o da Musa'nın başbuğu imiş de. Sizin demek istediğiniz Alparslan Türkeş, Türk milliyetçiliğini savunan ama yeri gelince Yahudi başbuğu olacak kadar riyakar bir insan. Oradan buradan duyma bilgilerle itham ettiğiniz şahsa iftira atmak Müslüman Türk'e yaraşmaz.

 

Söylediklerinizi hiçbir şüpheye yer vermeden ispatlarsanız. Ben özür diler ve bir daha konuşmam. Yalnız, ispatlayamazsanız aynı şeyi sizin yapmanız gerekir. Bir ay sonra iki ay sonra o video elinize geçince yayınlamanızı dört gözle bekliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizde konuya Rahmetli Mehmet Akif'ten bir mısra ekleyip yorumumuzu katalım;

 

...Zulm ile abad olanın sonu berbad olur..

 

Evet tarihi bir gerçektir.Nasılki 1960 ta radyodan çıkıp bu milletin bütün hürriyetlerine veto koymuşsa, ve daha kötü vakaların olmasına önayak olmuşsa; 1980 yılında yine kendine benzeyen insanlardan aynı muameleyi kendisi görmüştür.

 

Böyle bir şahıstan bahsediyoruz Vakıf Ahmet.Ve yine tarihi gerçektir maalesef kabullenmediğin o cümleler o şahsa aittir.Şahidi var, onu buraya getiremeyeğim için inanıp inanmakta özgürsün.

 

Yazı içinde ayrıca teşekkürler, paylaşan arkadaşa...

Share this post


Link to post
Share on other sites
BBP oyları bölmekten başka bir işe yaramadı. Mesela, Soner Yalçın bir kitap yazıyor ve kitabında gösterdiği kaynaklarda yalan kendi söyledikleri de yalan. Birisi çıkıp elimizde vesika var, tarihe geçmiştir derse olur mu? Sizin söyledikleriniz de buna benziyor. Okuduğunuz kaynakların muteberliğini tetkik etmenizi tavsiye ederim.

 

Farklı kitleden, kimden oy alacak. Oylarının ekseriyetini Anadolu insanından alıyordu. O lafı söyleyip oyların temelini teşkil eden kitleyi kaybetmeyi göze alır mı? Mhp'ye oy verenlerin kaçı o hayalî lafları duyduktan sonra oy verir?

 

Bir grup Yahudi Türkeş'i karşılamış da o da Musa'nın başbuğu imiş de. Sizin demek istediğiniz Alparslan Türkeş, Türk milliyetçiliğini savunan ama yeri gelince Yahudi başbuğu olacak kadar riyakar bir insan. Oradan buradan duyma bilgilerle itham ettiğiniz şahsa iftira atmak Müslüman Türk'e yaraşmaz.

 

Söylediklerinizi hiçbir şüpheye yer vermeden ispatlarsanız. Ben özür diler ve bir daha konuşmam. Yalnız, ispatlayamazsanız aynı şeyi sizin yapmanız gerekir. Bir ay sonra iki ay sonra o video elinize geçince yayınlamanızı dört gözle bekliyorum.

 

Dostum, siyaset forum kurallarında yasak mı bilmiyorum ancak bu ifadelerin üzerine birkaç kelam etmek istedim.

 

Önce şunu açıklığa kavuşturalım. Ben olmayan bir şeyi yazmadım, o tv programı yapıldı, dilerseniz mehmet ali birand'a sorun. O programda bu sözler söylendi, araştıracağım ve bulursam ekleyeceğim videoyu.

Evet bir grup yahudinin de onu karşılaması tarihi bir gerçektir. Geçtiği birkaç kitap ismi verebilirim. Ancak şu var ki siz inanmak istemediğiniz hususta kaynakları sahte sayıyorsunuz.

 

Ben türkeş yahudidir falan demedim. Merhum, milliyetçilik mefhumunda büyük işler yapmıştır, doğrudur. Emekleri çoktur, doğrusu da çoktur ama yanlışı da yok değildir.

 

Sizin ona olan sevginiz,saygınız belki hadiselere objektif bakamamanıza neden oluyordur.

 

Muhsin Yazıcıoğlu bbp kurulduktan sonraki süreçte yaptığı açıklamaların birinde, bizim türkeş ile bir olduğumuz noktalar ayrıştığımız noktalardan daha fazladır demiştir. O hakikati söylemekten çekinmemiş bununla birlikte merhuma saygısını korumuştur.

 

Kaldı ki, dava nedir ? Önce buradan bakmak gerekir.

Bizim dergah dergileri kapatıldı, o zamanın efsanevi ülkü ocakları başkanı idi Yazıcıoğlu, ve ocaklar partiden ayrı bir güç teşkil ediyordu. Bu İslami dalga bastırıldı, sindirildi.

Silahlı baskın yapıldı Bizim Dergah dergisine.

 

Türkeş'ten sonra mçp için en büyük lider Yazıcıoğlu idi.

Tüm tabanda büyük bir teveccühe sahipti. Onun davası koltuk olsaydı ayrılmazdı.

 

Ve siz diyorsunuz ki oyları bölmekten başka bir şey yapmadı.

Hayır yaptı kardeşim, İslam davasının savunulmadığı, Üstâd'ın,Serdengeçti'nin,Arvasi'nin izlerinin silindiği, sindirildiği bir harekette kalmadı. 5 kişi ile yola çıkıldı, 15 yıldır bu partinin aldığı oylar ortada.

 

Davamız oy değil kardeşim. Davamız siyaset de değil. Başkan diyor ki, ben bir siyasi parti genel başkanıyım ancak bir siyasi parti bağnazı değilim. Aslolan davadır, hele ki dava Allah'ın davası olunca...

 

Şimdi, dava kavramından yoksun şekil ülkücüleri gibi bana oyları bölmekten başka bir şey yapmadı demeyin. Üstâd ne diyor, bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük...

 

Harama değmemiş tertemiz ellerin mazisinden gelenler ile sekülerizmi sindirebilmiş içi boşaltılıp posası kalmış şekil milliyetçiliğini kıyaslamanız abes oldu, böyle bir forumda.

 

Karıncanın gücü yetmedi İbrahim(a.s)'ın ateşini söndürmeye. Ama o safını belirledi, rotasını düz tuttu.

 

Size sağlam bir kaynak sunayım, hoş doğru doğrudur kaynak ne olursa amma, genele vurduğunuz için bu kaynağı tavsiye edeceğim.

 

Hakkı Öznur : Türk Siyasi Tarihinde Ülkücü Hareket

6 cilt, 4200 sayfa.

Alternatif Yayınları

İsteme Adresi :

Çetin Emeç Bulvarı 8. Cad. 75. Sok. No: 12/5

Aşağıöveçler - ANKARA

Tel: 0.312.472 26 96

Faks: 0.312.472 26 99

 

Selametle..

 

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;

Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mehmet Ali Birand'ı nereden bulup, nasıl sorayım?

 

Türkeş'i Yahudiler karşıladı ve Türkeş şaşırdı diyorsun. Bunda Türkeş'e suç isnad etmek de neyin nesi? Yahudilerin karşılayıp karşılmadığı ise meçhul. Türkeş'in nezdinde ülkücüleri kötülemek için neler söyleyeceğini şaşırıyorsun.

 

Yazıcıoğlu, Türkeş hakkında bir de şunu söylemiştir: 'Milliyetçiliğin marka olmuş lideri' demiştir. Sonra ülkücülerin birleşmesi hakkında yorum yapmıştır. Birleşsin diyor, ayrılan kendisi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

 

Arvasi, Üstad, Serdengeçti Türkeş'e destek vermişler değil mi? Türkeş hakkında hiç bir menfi yorumda bulunmamışlar. Serdengeçti ve Arvasi Hoca'nın fikriyatı Türkeş ile tamamen aynı paralelde. Üstad ise farklı. Sen diyorsun ki, bu isimler milliyetçileri ihya etti ve İslamiyet'e döndürdü. Bu şahıslar olmadan önce ülkücü camiada dinin pek ehemmiyeti yoktu manasında yazıyorsun. Hayır, bunlar geldi pırıl pırıl insanlarla aynı yola başkoydu. Sizin gibi BiBiPçilik yapmadılar.

 

Senin ve partin daima ülkücüler bizim gibi dindar insan değiller imasıyla, propagandasıyla hareket ediyor. Benim zoruma giden şey bu. Ülkücüler'in İslamiyet ve milliyetçilik hakkında sizden farklı düşündüğü yer esasında yok. Ama siz oy avcılığı ve teşkilat için Müslüman kardeşlerinizi kötüleyerek propaganda yapıyorsunuz.

 

Aldığımız oylar ortada diyorsun, % 1,5'u geçtiğiniz seçim var mı? Davamız oy ve siyaset değil diyorsunuz. İnancımızı ortaya döktüğümüzde Alperenler'le ayrı hiçbir fikrimiz yok. Ülkücüler'de esas olan siyaset değil, Allah yoludur der. Muhsin Bey de öyle der. Bu ayrılık neyin nesi?

 

Ülkücülere posa milliyetçisi diyorsun. Bizim davamızın kitabını Arvasi Hoca yazdı dersiniz, ülkücülerde aynısını söyler. Arvasi Hoca, Türkeş'i desteklemiştir, siz Türkeş'i kötülersiniz. Bana bunları izah eder misin?

 

Aslında ben Türkeş'i çok seven birisi değilim. Bu hiç sevmediğimi göstermez. Sufiyyun senin yaptığın ithamlara istinaden bunları yazdım. Yoksa benim hiçbir yerle alakam yok.

 

Sufiyyin söylediklerin doğruysa eğer 'İslamiyet'i yaymam' diyen birisini elbette sevmem, desteklemem, savunmam. Yalnız öyle değilse büyük vebale girmişsindir haberin olsun.

.............

 

Işığa Doğru, 1960 gece baskının sorumluları arasında Türkeş yoktur. İhtilalden kısa bir süre sonra Hindistan'a sürgün edilmiştir. İhtilal yapılınca verilen emri yerine getiren bir asker olarak radyodan bildirileri okumuştur. Gayet açık ve net.

Share this post


Link to post
Share on other sites

.............

 

Işığa Doğru, 1960 gece baskının sorumluları arasında Türkeş yoktur. İhtilalden kısa bir süre sonra Hindistan'a sürgün edilmiştir. İhtilal yapılınca verilen emri yerine getiren bir asker olarak radyodan bildirileri okumuştur. Gayet açık ve net.

 

Bu kısmı beni ilgilendirdiği için cevap yazmak istedim..

 

Sakın o Hindistana gitme olayı iktidar çatışmasında kaybettiğinden dolayı olmasın?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Mehmet Ali Birand'ı nereden bulup, nasıl sorayım?

 

Türkeş'i Yahudiler karşıladı ve Türkeş şaşırdı diyorsun. Bunda Türkeş'e suç isnad etmek de neyin nesi? Yahudilerin karşılayıp karşılmadığı ise meçhul. Türkeş'in nezdinde ülkücüleri kötülemek için neler söyleyeceğini şaşırıyorsun.

 

Yazıcıoğlu, Türkeş hakkında bir de şunu söylemiştir: 'Milliyetçiliğin marka olmuş lideri' demiştir. Sonra ülkücülerin birleşmesi hakkında yorum yapmıştır. Birleşsin diyor, ayrılan kendisi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

 

Arvasi, Üstad, Serdengeçti Türkeş'e destek vermişler değil mi? Türkeş hakkında hiç bir menfi yorumda bulunmamışlar. Serdengeçti ve Arvasi Hoca'nın fikriyatı Türkeş ile tamamen aynı paralelde. Üstad ise farklı. Sen diyorsun ki, bu isimler milliyetçileri ihya etti ve İslamiyet'e döndürdü. Bu şahıslar olmadan önce ülkücü camiada dinin pek ehemmiyeti yoktu manasında yazıyorsun. Hayır, bunlar geldi pırıl pırıl insanlarla aynı yola başkoydu. Sizin gibi BiBiPçilik yapmadılar.

 

Senin ve partin daima ülkücüler bizim gibi dindar insan değiller imasıyla, propagandasıyla hareket ediyor. Benim zoruma giden şey bu. Ülkücüler'in İslamiyet ve milliyetçilik hakkında sizden farklı düşündüğü yer esasında yok. Ama siz oy avcılığı ve teşkilat için Müslüman kardeşlerinizi kötüleyerek propaganda yapıyorsunuz.

 

Aldığımız oylar ortada diyorsun, % 1,5'u geçtiğiniz seçim var mı? Davamız oy ve siyaset değil diyorsunuz. İnancımızı ortaya döktüğümüzde Alperenler'le ayrı hiçbir fikrimiz yok. Ülkücüler'de esas olan siyaset değil, Allah yoludur der. Muhsin Bey de öyle der. Bu ayrılık neyin nesi?

 

Ülkücülere posa milliyetçisi diyorsun. Bizim davamızın kitabını Arvasi Hoca yazdı dersiniz, ülkücülerde aynısını söyler. Arvasi Hoca, Türkeş'i desteklemiştir, siz Türkeş'i kötülersiniz. Bana bunları izah eder misin?

 

Aslında ben Türkeş'i çok seven birisi değilim. Bu hiç sevmediğimi göstermez. Sufiyyun senin yaptığın ithamlara istinaden bunları yazdım. Yoksa benim hiçbir yerle alakam yok.

 

Sufiyyin söylediklerin doğruysa eğer 'İslamiyet'i yaymam' diyen birisini elbette sevmem, desteklemem, savunmam. Yalnız öyle değilse büyük vebale girmişsindir haberin olsun.

.............

 

Işığa Doğru, 1960 gece baskının sorumluları arasında Türkeş yoktur. İhtilalden kısa bir süre sonra Hindistan'a sürgün edilmiştir. İhtilal yapılınca verilen emri yerine getiren bir asker olarak radyodan bildirileri okumuştur. Gayet açık ve net.

 

:)

Peki sevgili kardeşim, düşüncelerinize saygı duyuyorum. Demek bu iş böyle çözülemeyecek, uzatmanın anlamı yok. Mehapeliler bize hain der, biz de onları İslâm davasına sahip çıkmamakla itham ederiz, ki öyledir. Siz suyun yüzeyine bakıyorsanız güneşin parıltılarını görebilirsiniz. Kafanızı suya sokunca dipteki pisliği farkedersiniz.

Ocaklara gidin,göreceksiniz.

Ben o süreci anlatmakla sizi mutmain edemeyeceğim anlaşılan.

Ama eksik bilgilerinizden birisi de 1960 olayı. Baskında bizzat bulunan Türkeş'in de içinde bulunduğu gruptaki Ahmet Er, kendi kitabında bu anıları paylaşıyor.

 

E siz tarihi başka biliyorsunuz, biz başka öyleyse.

Oysa tarihte tek bir gerçek vardır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben ülkü ocaklarında bulunmuş biriyim. Sınıfımda da çok iyi bir dostum var ki kendisi ülükü ocakları okul başkanıdır. Ben kendisiyle zaman zaman tartışırım ve Suffiyum gönüldaşın son iletisindeki tavrına katılıyorum. Mhp ve Ülkü Ocakları hernekadar kardeşimiz -müsüman oldukları için- olsada bence aşırıya kaçıyorlar. Üstad, Ahmet Arvasi, Osman Yüksel gibi milliyetçi aydın üstü aydınların bu olaya bakışı malum. İslam olmadan olmaz diyorlar. Ancak Ülkü ocakları zannedersem bu tavırda değil. Nitekim Şaman gruplar bile çıkmıştır içlerinden.

Çok mühim değil artık. Kimse kimseyi doğrultamayacağına göre kavga etmeninde bir anlamı yok.

Selametle gönüldaşlarım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sufuyyin, senin vesilenle Ahmet Er'i ve hatıratını araştırdım. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=120423 Bu verdiğim linkte, Ahmet Er hakkında epey bir yazı var. Kendisi, kitabı ve Türkeş hakkında... Koskoca yazı da Türkeş'in gece baskını sorumlusu olduğundan bahsetmiyor. Kendiside 14'ler arasında sürgün edilmiş ve dönüne Türkeş ile beraber siyasete atılmış. Bana eksik bilgilerin derken, kendinin yalan bilgilerle donandığını fark etmen lazım.

 

Türkeş bir seçim öncesi yayınladığı bildirgede '1960 gece baskını sorumluları arasında değilim', diyor. Ahmet Er demek ki haksızlık ve yalan karşısında susan bir adammış ki MHP yönetimin de bulunduğu halde bu olayı sukut etmekle tasdiklemiş.

 

Sufiyyun, Türkeş'in menfi vasıflarını saymışsın sadece nasıl birisi olduğunun ismini koymamışsın. Haydi, Türkeş senin dediğin gibi diyelim. Yazıcıoğlu, yıllarca onun yandaşlarıyla ve onunla beraber neden bulundu?

 

Arapların bir söz var; 'Tahrip kolaydır' diye. Bu sözün ne kadar doğru olduğunu ispatlıyorsun, Sufiyyun. Karalamaktan kolay ne var!

 

Sufuyyin, bende ülkü ocaklarını biliyorum. Gazi'de okuyorum. Ülkücülerin kahir ekseriyeti dinine ve milliyetine sımsıkı bağlı insanlar. Utanmadan onlara çamur atmaktan başka yaptığın şey yok.

 

Ülkücüler dine ehemmiyet vermiyor. Milliyetçiliği abartıyor. Falan, filan... İnsanın bunları söylerken Allah'tan korkması lazım.

...........

 

Harun kardeşim, sizin orda bulunan ufak bir gruba bakarak genelleme yapıyorsun.

 

Bizim dinimizde 'Vahabilik' diye sapık bir mezhep türemişse bunu İslamiyet'e isnad etmek ne kadar abes olur! Üç beş tane Şaman çıkmışsa bunun ülkücülerle ne alakası vardır. Nihal Atsız ve ırkçılık sevdalısı üç beş it oraya sızmıştır. Harun bunu öyle bir söylüyorsun ki, her an her zaman bunun gibiler aralarında varmış ve kendilerini ifşa etmeye hazırlamış gibi...

 

Harun kardeşim, benim kimseyi doğrultmak gibi kaygım yok. Benim işim doğruları eğip bükenlerle... Adamın biri çıkmış parti sevdası uğruna Türkeş'e iftira atıyor ve ülkücüler hakkında ileri geri konuşuyor. Evvelde söylediğim gibi MHP ve Türkeş sevdalısı değilim, lakin ortada yalan varsa bunu tekzip etmem lazım.

 

Harun ve Sufiyyun'a bu kadar muhalefet ettim. Onların bahsettiği gibi adamlar yok mu? Evet, var. Yalnız bunu umumi bir halmiş gibi gösterip, hepsini böyle yaftalamanıza karşı çıkıyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kötü niyetim yok Ahmet. Dedim ya kardeşiz.

Ben sadece Büyük Doğu genciyim. Kendine başka sıfatlar takanları da İslam dairesi içinde kardeş buluyorum. Neci olursa olsun.

Ben bu tartışmadan çekiliyorum.

Kimi üzdüysem hakkını helal etsin.

Müslümana can feda ne olursa olsun.

Selametle gönüldaşlar...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Değerli Arkadaşlar, Rahmetli Başbuğ'un Siyonizme hizmet ettiğini düşünebilmeye şahsen en hafif tabiri ile cahillik olarak nitelendirebilirim.

Yukarıda yazılan yazıları uzun uzadıya tahlil etmeye kalkışmayacağım. Fakat kalkışmayacağım demek söyleyeceğim hiçbir şeyimin olmadığı anlamına gelmesin sakın.

Rahmetli Başbuğ dinini yaşamaya çok özen gösteren bir siyaset adamıydı vefatına müteakip ortaya çıkan MHP'yi eleştirirseniz eğer, sizlere sonuna kadar hak verir bu eleştirilere bende en acımasız bir şekilde katılırım. Sayın Bahçeli yönetimindeki MHP, Başbuğ'un çizgisinden tamamen sapmıştır. Dinimize gösterilmesi gereken hassasiyetleri ortadan kaldırmış ve yok saymışlardır. Sakın olaki bugünkü MHP çizgisinin Rahmetli Başbuğ'un siyasetinin devamı olduğunu iddia etme hatasına düşmeyin.

Sayın Yazıcıoğlu'nun bugünkü temsil ettiği çizgi; Rahmetli Başbuğ'un temsil ettiği çizgidir. Bu hayatı yaşama şekli ve söylemleri beni mest ediyor. İşte diyorum Müslüman-Türk Milliyetçiliği, zaten ben bir Türk'ün Müslüman değilim demesini de içime sindiremiyorum zaten.

Gelelim Bahçeli yönetimindeki MHP'ye (belki bazılarınız bana kızacak, belki de kırılacak) net düşüncem şudur ki; Şahsıma 12 Eylül öncesindeki Ötükencileri hatırlatıyorlar. Daha bir çok şeyler söylenebilir, (teşkilatlarda görev alan arkadaşlarımız yanlış anlamasınlar, bu saptamalarım tamamen parti üst yönetimi ile ilgilidir) fakat ne yazık ki, MHP'nin üst yönetimi denilince aklıma ilk ötükenciler geliyor, oysa Rahmetli Başbuğ Müslüman-Türk Milliyetçiliğinin hamurunda yoğrulmuş ve bu çizgiden hiçbir zaman uzaklaşmamıştır. Her kim ki Rahmetli Başbuğ, Yahudilerle işbirliği yapmıştır derse yazımın başımda da belirttiğim üzere en hafifi ile cevap vermem gerekirse kendisine cahil derim. Geçmişi biraz da olsa bilmek lazım ezberlenen öğretilerle değil, bilinen gerçeklerle konuşmak lazım. Aksi takdirde tarihe ve bu dünya aleminden göçüp Ahiret yolculuğuna çıkanlara haksızlık etmiş olursunuz.

Suffiyun kardeşimize son olarak şunu söylemek istiyorum.

Şuan liderin olan Sayın Yazıcıoğlu'nun liderinden bahsediyorsun ve eminim ki;

Sayın Yazıcıoğlu Rahmetli Başbuğ hakkında sarf ettiğin bu sözleri duymuş olsa idi, itiraz edecek ilk kişi kendisi olurdu.

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tarık Bey kardeşim, önce bir şeyi düzelteyim.

 

Nizam-ı Alem dergisinin 93 yılındaki sayılarını inceleme imkanınız olursa bakıverin, orada geçiyor. Ben Alparslan Türkeş'e 'yahudiliğe hizmet ediyor, yahudi' dedim mi herhangi bir cümlemde ? Bana gösterin dediysem.

 

Kast ettiğim ve Nizam-ı Âlem dergilerinde de (o dönem) geçen anlam şudur ki, Türkeş'in bu gibi durumlarla medyaya yansıması tabanda çok derin rahatsızlık uyandırmıştır. Mesela İsrail'in kabulünün bilmem kaçıncı yıl dönümü şerefine verilen resepsiyona katılması gibi.

 

Türkeş elbette ki cefakar bir insandır, çok büyük ve güzel hizmetleri olmuştur. Ancak son paragrafınızda Yazıcıoğlu'nun beni eleştireceğine dair yazdığınız bölüm hakkında şu tahlili yapmalıyım ki, Yazıcıoğlu mhp'den, Türkeş hayatta iken ayrıldı ve o süreçte çok yoğun,sert bir muhalefet izledi. Doğru olanı yaptı, hakkı tuttu ve savundu. Sizin de dediğiniz gibi rahmetlinin son dönemlerinde, parti çizgisinden çokça sapmıştı. Bugün de aynı istikamette devam ediyor.

 

Muhalefet etmek demek, yanlışları var demek,bu yol yanlış buradan doğruya varılmaz o yüzden ben ayrılıyorum demek; Türkeş yahudidir, ülkücülerin tümü islami bilinçten yoksundur, müslümanlığı savunmuyorlar v.s demek değildir.

 

Ben hiçbir şeyi ezberlemiş değilim. Bilakis ilk gençliğimde senelerce Ülkü Ocaklarında görev almış, okul sorumluluğu yapmış birisiyim. Herkes aynı pencereden bakarak aynı manzarayı görecek değil elbet. Ben baktığım pencereden gördüğüm manzara itibariyle tıpkı 93'te Muhsin Yazıcıoğlu'nun düşündüğü,ifade ettiği ve uyguladığı gibi bir reaksiyon neticesinde doğru bildiklerini yaşamaya ve savunmaya devam etmesi gibi, yolumu bulduğumu düşünüyorum seneler önce.

 

--

 

Vakıf Ahmet, sevgili kardeşim..

Öyle ise kitabı al ve oku.

 

Ahmet Er, Hatıralarım ve Hayatım, Pamuk Yayıncılık, Sayfa 10

 

"27 Mayıs 1960 harekatı içinde yer alan Ahmet Er, MBK- Milli Birlik Komitesi Üyesi olarak hizmet etmiştir. Daha sonra,otuz sekiz kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında meydana gelen ihtilaf sonucu yurt dışına gönderilen ONDÖRTLÜLER grubu arasında yer almış ve 13 Kasım 1960'da, T.C Dışişleri Bakanlığı Libya Büyükelçiliği Devlet Müşavirliği'ne atanmıştır."

 

sayfa 63,

 

"1960 yılında ihtilâl hazırlıkları süratlandi. Gençlik arasındaki şiddet olayları tahrik ve teşvik görürken iktidar bunları önlemekte zorluk çekiyordu. İşte böyle bir ortamda Numan Esin örgüt üyeleri ile temaslara başladı. Alparslan Türkeş de ihtilal örgütünün içindeydi. İhtilal örgütünde Alparslan Türkeş, Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben ayrı bir grup oluşturuyorduk."

 

sayfa 64-65-66

 

"... Alparslan Türkeş toplantıda başkanlığı yürütüyordu. Kendisine bir soru sordum. <Albayım bu ihtilal bir gece eğitimine çıkar gibi kolaylık içinde yürütüleceğe benziyor. Ancak bu ihtilalin teşvik ve tahrikçileri arasında bulunan ve orduda da geniş sempatizanı bulunan İsmet İnönü ve Halk Parti iktidarı elimizden almak isteyecektir. Bu hususta ne düşünüyorsunuz ? > Türkeş ayağa kalktı sağ elini havada savurdu ve indirdi, hiç konuşmadı; bu hareketiyle şunu demek istiyordu: Halk Partisi'ne haddini bildiririz. Ben tekrar sordum <Bunu yapabilir miyiz?> Bu sorum cevapsız kalmıştı. 27 Mayıs öncesi ve sonrası olaylar göstermişti ki Halk Partisi'nin idare üzerindeki tasallutunu önleyemedik. O akşam Türkeş'i Ankara'ya uğurladık. Ordu içinde örgüt içinde İsmet Paşa'nın iktidarını isteyenlerin sayısı çok fazlaydı. Öyle görünüyordu ki, ihtilal iktidarda bulunan Demokrat Parti'ye karşı yapılacak. O alaşağı edildikten sonra yerine Halk Partisi iktidara getirilecekti. Bu,ülkenin bölünmesi, insanlarımızın kamplara ayrılması demek olurdu. Buna asla rıza gösteremezdik. Bir ihtilal örgütü içinde bunu nasıl önleyebileceğimizi uzun uzun müzakere ettik. Bu müzakere Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben Ahmet Er arasında geçmiştir.Mecidiyeköy dutluklarında sabah ezanlarına kadar meseleyi tartıştık ve görüştük. Bu tehlikeli gidişatı önlemek için şu ihtimaller üzerinde düşündük :

1-Durumu ihbar edelim. Bu tedbir iki sebepten kabul edilmedi.

-İhbarı kişiliklerimize yakıştıramadık.

-İhbar bizden veya başka kaynaktan da gelse iktidarın ihtilali önlemesi mümkün değildi.

Bu iki sebeple tedbir olarak düşündüğümüz ihbâra müracat edilmedi.

2-İhtilalden çekilmek. Bu tedbir de şu sebepten kabul edilmedi.

-Örgüt üyeliğinden çekilmemiz ihtilali ve ihtilalcilerin büyük çoğunluğunun Halk Partisi'nin lehinde olan niyetlerini engelleyemez.

Müzakere böylece devam ederken Numan Esin söz aldı : <Arkadaşlar görüyorsunuz bir çıkmazın içindeyiz. Gelin ihtilale katılalım ve de halkımızı bölen birbirine daha da düşman kılan ihtilal tasarruflarının karşısına çıkalım. Barışı kardeşliği temin hususunda elimizden gelen gayreti gösterelim. İhtilal içinde de mühim görevler alarak söz sahibi olalım.>

Numan Esin'in bu teklifi üçümüzce de uygun bulundu. İhtilale girme hususundaki kesin kararımız da o anda verildi."

 

sayfa 68-69-70

 

"İhtilal gecesi yani 26 Mayıs 1960 günü örgüt subayları ve ihtilalde görev alacak birlik komutanları İstanbul Üniversitesi bahçesinde toplandık. ... O an radyoevinde rütbem yüzbaşı olmasına rağmen en yetkili insan bendim, bütün yetkiler bendeydi. İstanbul radyoevi çalışır hale geldi. Plana göre müstakil yayın yapılmayacaktı. Ankara'ya bağlanacaktı. Ankara'dan da ses seda yoktu. Arkadaşlar endişelendiler. Ankara'ya kuvvet kaydırılmasını teklif ettiler. Derken Ankara Radyoevi'nden ilk mesaj verilmeye başlandı. Mesajı veren Alparslan Türkeş'ti. 27 Mayıs 1960 sabahı Alparslan Türkeş'in Ankara Radyosundan Türk Milletine Mesajıdır. <Dikkat Dikkat! Muhterem vatandaşlar. Radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz Türk Silahlı Kuvvetlerinizin sesi bir dakika sonra size hitap edecektir. Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketini daresini eline almıştır...>

 

Yetsin artık,kolum koptu. Tümünü bizzat kitaptan yazdım.

E be kardeşim,bir de Gazi'de okuyorum diyorsun. Sen önce savunduğun, mensubu olduğun, toz kondurmadığın ideolojini, liderini, tarihini iyice bir öğren. Bu kadar açık ve net bir tarihi vesikayı bile, google'dan aradım bulamadım gibi bir bahane ile inkâr edebiliyorsun. Kalkıp bir de bana yalan bilgilerle donanmışsın türünden ifadeler sarfediyorsun.

Bak sevgili kardeşim,benim hayatta bir düsturum var. Ben bilmediğim konuda konuşmam, ahkâm kesmem.

Sana da tavsiye ederim.

 

14 lüler ihtilalde aktif bir rol oynadılar ama inönü paralelinde değil, artık geri dönüşü olmadığı için. Yukarda hepsini yazdım. Sen diyorsun ki türkeş sürgündeydi ihtilalde yoktu.. Bildiriyi okuyan O. Zimbawe'den mi okuyor bildiriyi ?

 

İhtilalden sonra İnönü erken seçim istedi,ondörtlüler mbk içinde anlaşmazlığa düşünce sürgüne gönderildiler. Olay bundan ibaret.

 

Dostum, enteresan yorumlar yapıyorsun. Yazıcıoğlu her fırsatta türkeş'ten çok şey öğrendiğini söyler. Ortak noktalarının, farklılıklarından fazla olduğunu söyler. Yahu iyi de Türkeş'i aklayacağız diye, iyi yanlarını da yâd edeceğiz, hakkını vereceğiz diye hiç mi hatasından,kusurundan bahsetmeyeceğiz ?

 

Lider sultası var mı İslam'da ?

Yok.

Benim lider kabul ettiğim insan, hakikat ölçüsünde oldukça benim liderimdir.

Kendisi diyor kardeşim, benim bir hatamı görürseniz ve beni uyarmazsanız vebal sizindir diye.

 

Ve son olarak, bana parti sevdası uğruna Türkeş'e iftira attığımı ve ülkücüler hakkında ileri geri konuştuğumu ifade ettiniz.

 

Hadi bakalım, kim cahil, kim müfteri, kim haklı ? Türkeş yok mu ihtilalde ?

Ben söyledim yine de söylüyorum. Üstâd'ın söylemiyle, taban temiz ve saf olabilir, böyle olsa dâhi tavan o kadar kirli ki...

 

Demişsin ki Türkeş bir seçim öncesi yayınladığı bildiride gece baskını sorumlularından olmadığını söyledi. Bir kere bu hangi seçim öncesi, hangi yıl ? Çünkü dillendirdiğiniz gibi Ahmet Er haksızlıklara,adaletsizliğe ve saydığınız menfi durumlara boyun eğecek bir kimse değildi. Nitekim 29 Ocak 1993'de, Muhsin Yazıcıoğlu önderliğinde kurulan Büyük Birlik Partisi'nde o da vardı. Bir ikincisi, Türkeş -eğer dediyse- öyle bir şeyi nasıl diyebiliyor, o da ayrı bir husus.

 

Ben Türkeş'e laf atmazken, siz onu müdafa uğruna bbp'ye, yazıcıoğlu'na sataşmaya başlıyorsunuz. Bu da enteresan.

Ben olanları, tarihi gerçekleri söylüyorum. Vesikalandırıyorum. Siz beni cehaletle, yanlış bilgi ile isnad ediyorsunuz.

 

Sevgili dostum, sözüm bitti. Benden sizin için bu kadar. Bu neticede konuya olan vukufiyetinizi görmüş bulunmaktayım. Ötesinde sizinle tartışacak değilim. Önce tarihsel verileri kabul etmek paralelinde buluşmak lazım. Akıl ve mantık bunu gerektirir.

 

Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Davalar ve fikirler konuşulacaksa bunu insanları konuşmadan yapalım arkadaşlar. Şu ülkücü bunu yapmış bu ülkücü bunu yapmış diye değil, varsa ülkücülüğü eleştirelim. yoksa ben şimdi size, kendine alperen deyip bir sürü kirli işi olan adam gösteririm. Bunu yaparsam, BBPyi kişilere göre değerlendirirsem, ne derce büyük bir hataya düşerim değil mi? Bütün pkk lılar kadın satıcılığı bile yapsalar ben; "pkk kadın satıcılığı yapar, yaptırır ideolojisi ve diyalektiği budur." diyebilme hakkına sahipmiyim? Değilim. Mesela Allah korusun dünyadaki bütün müslümanlar zina etseler faiz yeseler birisi "islam zinayı ve faizi menetmez bilakis bide teşvik eder." diyebilir mi buna hakkı varmı?

Türkeşi illa değerlendirecekseniz 1965 lerden sonrasını ele alın.Hem net kanıtınız olmadan nasıl olur bir insanı neredeyse iki yüzlülükle itham edersiniz. Ben, siz ne derseniz deyin Muhsin Yazıcıoğlunu ülkücü düşmanı kabul etmiyorum. Onu ve BBP içindeki çok değerli bir kaç ağabeyimi aynı davanın kahramanları olarak görüyorum. Nitekim kendimde hem siyaset bilinci hem insan psikolojisi bakımından biraz birikim gördüğüm için Yazıcıoğlunun bütün müspetliğine karşın BBP nin yönetim kadrosunda olanca menfiliğiyle pek çok insanı görmek beni Yazıcıoğlu düşmanı yapmamıştır.

Suffiyun gardaşım MHP den bahsederken sanki pkk dan bahsediyormuşsunuz gibi kin ve nefret dolu olduğunuz kanaatine varacağım neredeyse. Allaha çok şükür Muhsin başkanın en yakınındaki bazı isimler sizin kadar düşman değil bize, onlarla ve sayın başkanla(sadece bir iki defa, şahsımı tanımadan) ülkücü etiketimize rağmen çok sıcak buluşmalarımız, birlikteliklerimiz olmuşdur. Aynı davayı savunduğumuzu dillendirmeye bile iki tarafta gerek duymamıştır.

Peki Yazıcıoğlu neden ayrıldı? Bu sorunun cevabını Muhsin yazıcıoğlu, bilmediğimiz sebeplerin etkileri gene bilmediğimiz bir zamanda son bulduğunda olanca açık yürekliliğiyle kamuoyuna verecektir diye ümit ediyorum. Ama o zamana kadar gereksiz ve anlamsız düşmanlıklar bi tarafa Yazıcıoğlunun iki dudağının arasından bişeyler duymadan kimse onun adına düşünüp yorum yapmasın.(güya çok gizli kanallarla bana da bir sürü hikaye geldi ama hepsini sonradan çürüttüm.)

Şimdiki mhp yönetimi ve kadrosunun çoğu değerlendirmeye değmez bile.

Aynen bazı, Fazilet Partisi tabanındaki arkadaşlarımız gibi konuşuyorsunuz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Davalar ve fikirler konuşulacaksa bunu insanları konuşmadan yapalım arkadaşlar. Şu ülkücü bunu yapmış bu ülkücü bunu yapmış diye değil, varsa ülkücülüğü eleştirelim. yoksa ben şimdi size, kendine alperen deyip bir sürü kirli işi olan adam gösteririm. Bunu yaparsam, BBPyi kişilere göre değerlendirirsem, ne derce büyük bir hataya düşerim değil mi? Bütün pkk lılar kadın satıcılığı bile yapsalar ben; "pkk kadın satıcılığı yapar, yaptırır ideolojisi ve diyalektiği budur." diyebilme hakkına sahipmiyim? Değilim. Mesela Allah korusun dünyadaki bütün müslümanlar zina etseler faiz yeseler birisi "islam zinayı ve faizi menetmez bilakis bide teşvik eder." diyebilir mi buna hakkı varmı?

Türkeşi illa değerlendirecekseniz 1965 lerden sonrasını ele alın.Hem net kanıtınız olmadan nasıl olur bir insanı neredeyse iki yüzlülükle itham edersiniz. Ben, siz ne derseniz deyin Muhsin Yazıcıoğlunu ülkücü düşmanı kabul etmiyorum. Onu ve BBP içindeki çok değerli bir kaç ağabeyimi aynı davanın kahramanları olarak görüyorum. Nitekim kendimde hem siyaset bilinci hem insan psikolojisi bakımından biraz birikim gördüğüm için Yazıcıoğlunun bütün müspetliğine karşın BBP nin yönetim kadrosunda olanca menfiliğiyle pek çok insanı görmek beni Yazıcıoğlu düşmanı yapmamıştır.

Suffiyun gardaşım MHP den bahsederken sanki pkk dan bahsediyormuşsunuz gibi kin ve nefret dolu olduğunuz kanaatine varacağım neredeyse. Allaha çok şükür Muhsin başkanın en yakınındaki bazı isimler sizin kadar düşman değil bize, onlarla ve sayın başkanla(sadece bir iki defa, şahsımı tanımadan) ülkücü etiketimize rağmen çok sıcak buluşmalarımız, birlikteliklerimiz olmuşdur. Aynı davayı savunduğumuzu dillendirmeye bile iki tarafta gerek duymamıştır.

Peki Yazıcıoğlu neden ayrıldı? Bu sorunun cevabını Muhsin yazıcıoğlu, bilmediğimiz sebeplerin etkileri gene bilmediğimiz bir zamanda son bulduğunda olanca açık yürekliliğiyle kamuoyuna verecektir diye ümit ediyorum. Ama o zamana kadar gereksiz ve anlamsız düşmanlıklar bi tarafa Yazıcıoğlunun iki dudağının arasından bişeyler duymadan kimse onun adına düşünüp yorum yapmasın.(güya çok gizli kanallarla bana da bir sürü hikaye geldi ama hepsini sonradan çürüttüm.)

Şimdiki mhp yönetimi ve kadrosunun çoğu değerlendirmeye değmez bile.

Aynen bazı, Fazilet Partisi tabanındaki arkadaşlarımız gibi konuşuyorsunuz.

 

:) güzel kardeşim, fazilet partisi beni alakâdar etmiyor. Muhsin Yazıcıoğlu'da otuzbeşbin defa farklı şekillerde mhp'den ayrılma sebebini açıkladı zaten geçmişte, daha açıklayacağı bir şey yok. Siz suyunuza gidecek bir açıklama bekliyorsanız bir ömür beklersiniz. Ortada güneş gibi bir hakikat ve net bir tablo var. Ayrılmanın sebepleri belli.

 

Tamam, ben Mhp'ye bir şey demiyorum.

İlâ-ı Kelimetullah İçin Nizam-ı Alem davası uğruna çalışıyorlar. Allah hizmetlerini arttırsın. Sizin yolunuz size, benimki bana.

Muhsin Yazıcıoğlu'nu da az kaldı mhp'li yapacaksınız.

Yani öyle çıkışlar yapıyorsunuz ki söylemediğim şeyleri söylemiş konumuna geliyorum. Demek ki siz mhp,türkeş hakkındaki en ufak bir eleştiriye dahi tahammül edemiyorsunuz. Nereye gitti şahıslar gider, dava kalır anlayışı ?

Neyse, selamlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Muhsin Yazıcıoğlu'nu da az kaldı mhp'li yapacaksınız.

Yani öyle çıkışlar yapıyorsunuz ki söylemediğim şeyleri söylemiş konumuna geliyorum. Demek ki siz mhp,türkeş hakkındaki en ufak bir eleştiriye dahi tahammül edemiyorsunuz. Nereye gitti şahıslar gider, dava kalır anlayışı ?

Neyse, selamlar.

 

Esselamü Aleyküm.

 

Değerli Kardeşim.

Şahsen kendi adıma burada itiraz ettiklerim; tartışmaya çalıştığın konunun muhteviyatı için ve de bu dünyada şahsına cevap verme şansı olamayan Sayın Başbuğ'un bizzatihi kendisine isnat ettiğin iddialaradır. Bir noktaya açıklık getirmem gerekmekte olduğunu görüyorum. Ben Alpaslan TÜRKEŞ'in hataları yoktur demedim ve dememde. Hata yapmamak için hiçbirşey yapmamanız lazım gelir. Çalışan ve karar veren herkes hata yapar. Sayın Başbuğ'un da hataları pekala olmuştur. Benim itirazım; Başbuğ'u bir din düşmanı olarak göstermiş olmanızadır. Siyonistlerle bir aradaymış gibi göstemenizedir. Diğer bir itirazım ise; Sayın Başbuğ'un yaptıkları görmezden gelmenizedir. Eğer ki; Alpaslan Türkeş'i yok sayarsanız, Alperen Ocaklarının direklerini hangi temeller üzerine oturtacaksın.

Daha önceki yazımda belirttiğim üzere Sayın Yazıcıoğlu kendisinin bir Alperen olduğunu iddia eden birisinin Sayın Başbuğ hakkında bu şekilde konuşmasına kesinlikle sessiz kalmazdı. Buna ilk itiraz eden kendisi olurdu. Bunu ısrarla yazmış olmam boşuna değildir. Ayrıca ben Sayın Yazıcıoğlu'nun MHP'li olduğunu dile getirmedim ve de ima dahi etmedim. Yazdıklarımı Akl-ı Selim ile okursanız itirazlarımın haklılığını daha iyi anlayacaksınız. . .

Alperen Gençliği denilince aklıma Müslüman-Türk Gençliğinin güzel bir örneği geliyor fakat ne yazık ki, şahsınız bu kriterler dahilinde değilsiniz. Bunu şahsınıza bir hakaret olarak algılamayın, çünkü bu cümlemlede size hakaret etmiyor, tamamlamanız için eksiğinizi gösteriyorum. Çünkü bu forumda bir Alperen genci olarak yazarsanız, davanız hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan arkadaşlar sizin nezdinizde davanızı da anlamakta güçlük çekecektir. Bu sebepledir ki; Davanızı iyi kavrayın ve öğrenin. Burada size düşen en ideal görev ezberlerle değil, doğrularla var olmanız zaten aksi de bir Alperen gencine hiç yakışmaz.

İnsanların hataları da olur doğruları da önemli olan hatalarının ve doğrularının muhteviyatıdır. Şunu anlamakta çok zahmet çekmekteyim. Sayın Yazıcıoğlu'nun liderinden bahsediyorsunuz dememden niye gocunuyorsunuz ki; Sayın Yazıcıoğlu'nun bizzatihi kendi ifadesidir bu. Alparslan Türkeş dönemini yok saymanız şahsınızda davanızı öksüz bırakmanız demektir ki; Bunu Sayın Yazıcıoğlu bile yapmadı. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğunu reddeden Türkiye Cumhuriyeti'nin konumuna düşüyorsunuz.

Rabbim herkese Akl-ı Selim olamayı nasip eylesin İnşaallah...

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Vakıf Ahmet, sevgili kardeşim..

Öyle ise kitabı al ve oku.

 

Ahmet Er, Hatıralarım ve Hayatım, Pamuk Yayıncılık, Sayfa 10

 

"27 Mayıs 1960 harekatı içinde yer alan Ahmet Er, MBK- Milli Birlik Komitesi Üyesi olarak hizmet etmiştir. Daha sonra,otuz sekiz kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında meydana gelen ihtilaf sonucu yurt dışına gönderilen ONDÖRTLÜLER grubu arasında yer almış ve 13 Kasım 1960'da, T.C Dışişleri Bakanlığı Libya Büyükelçiliği Devlet Müşavirliği'ne atanmıştır."

 

sayfa 63,

 

"1960 yılında ihtilâl hazırlıkları süratlandi. Gençlik arasındaki şiddet olayları tahrik ve teşvik görürken iktidar bunları önlemekte zorluk çekiyordu. İşte böyle bir ortamda Numan Esin örgüt üyeleri ile temaslara başladı. Alparslan Türkeş de ihtilal örgütünün içindeydi. İhtilal örgütünde Alparslan Türkeş, Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben ayrı bir grup oluşturuyorduk."

 

sayfa 64-65-66

 

"... Alparslan Türkeş toplantıda başkanlığı yürütüyordu. Kendisine bir soru sordum. <Albayım bu ihtilal bir gece eğitimine çıkar gibi kolaylık içinde yürütüleceğe benziyor. Ancak bu ihtilalin teşvik ve tahrikçileri arasında bulunan ve orduda da geniş sempatizanı bulunan İsmet İnönü ve Halk Parti iktidarı elimizden almak isteyecektir. Bu hususta ne düşünüyorsunuz ? > Türkeş ayağa kalktı sağ elini havada savurdu ve indirdi, hiç konuşmadı; bu hareketiyle şunu demek istiyordu: Halk Partisi'ne haddini bildiririz. Ben tekrar sordum <Bunu yapabilir miyiz?> Bu sorum cevapsız kalmıştı. 27 Mayıs öncesi ve sonrası olaylar göstermişti ki Halk Partisi'nin idare üzerindeki tasallutunu önleyemedik. O akşam Türkeş'i Ankara'ya uğurladık. Ordu içinde örgüt içinde İsmet Paşa'nın iktidarını isteyenlerin sayısı çok fazlaydı. Öyle görünüyordu ki, ihtilal iktidarda bulunan Demokrat Parti'ye karşı yapılacak. O alaşağı edildikten sonra yerine Halk Partisi iktidara getirilecekti. Bu,ülkenin bölünmesi, insanlarımızın kamplara ayrılması demek olurdu. Buna asla rıza gösteremezdik. Bir ihtilal örgütü içinde bunu nasıl önleyebileceğimizi uzun uzun müzakere ettik. Bu müzakere Numan Esin, Muzaffer Özdağ ve ben Ahmet Er arasında geçmiştir.Mecidiyeköy dutluklarında sabah ezanlarına kadar meseleyi tartıştık ve görüştük. Bu tehlikeli gidişatı önlemek için şu ihtimaller üzerinde düşündük :

1-Durumu ihbar edelim. Bu tedbir iki sebepten kabul edilmedi.

-İhbarı kişiliklerimize yakıştıramadık.

-İhbar bizden veya başka kaynaktan da gelse iktidarın ihtilali önlemesi mümkün değildi.

Bu iki sebeple tedbir olarak düşündüğümüz ihbâra müracat edilmedi.

2-İhtilalden çekilmek. Bu tedbir de şu sebepten kabul edilmedi.

-Örgüt üyeliğinden çekilmemiz ihtilali ve ihtilalcilerin büyük çoğunluğunun Halk Partisi'nin lehinde olan niyetlerini engelleyemez.

Müzakere böylece devam ederken Numan Esin söz aldı : <Arkadaşlar görüyorsunuz bir çıkmazın içindeyiz. Gelin ihtilale katılalım ve de halkımızı bölen birbirine daha da düşman kılan ihtilal tasarruflarının karşısına çıkalım. Barışı kardeşliği temin hususunda elimizden gelen gayreti gösterelim. İhtilal içinde de mühim görevler alarak söz sahibi olalım.>

Numan Esin'in bu teklifi üçümüzce de uygun bulundu. İhtilale girme hususundaki kesin kararımız da o anda verildi."

 

sayfa 68-69-70

 

"İhtilal gecesi yani 26 Mayıs 1960 günü örgüt subayları ve ihtilalde görev alacak birlik komutanları İstanbul Üniversitesi bahçesinde toplandık. ... O an radyoevinde rütbem yüzbaşı olmasına rağmen en yetkili insan bendim, bütün yetkiler bendeydi. İstanbul radyoevi çalışır hale geldi. Plana göre müstakil yayın yapılmayacaktı. Ankara'ya bağlanacaktı. Ankara'dan da ses seda yoktu. Arkadaşlar endişelendiler. Ankara'ya kuvvet kaydırılmasını teklif ettiler. Derken Ankara Radyoevi'nden ilk mesaj verilmeye başlandı. Mesajı veren Alparslan Türkeş'ti. 27 Mayıs 1960 sabahı Alparslan Türkeş'in Ankara Radyosundan Türk Milletine Mesajıdır. <Dikkat Dikkat! Muhterem vatandaşlar. Radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz Türk Silahlı Kuvvetlerinizin sesi bir dakika sonra size hitap edecektir. Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketini daresini eline almıştır...>

 

Yetsin artık,kolum koptu. Tümünü bizzat kitaptan yazdım.

E be kardeşim,bir de Gazi'de okuyorum diyorsun. Sen önce savunduğun, mensubu olduğun, toz kondurmadığın ideolojini, liderini, tarihini iyice bir öğren. Bu kadar açık ve net bir tarihi vesikayı bile, google'dan aradım bulamadım gibi bir bahane ile inkâr edebiliyorsun. Kalkıp bir de bana yalan bilgilerle donanmışsın türünden ifadeler sarfediyorsun.

Bak sevgili kardeşim,benim hayatta bir düsturum var. Ben bilmediğim konuda konuşmam, ahkâm kesmem.

Sana da tavsiye ederim.

 

14 lüler ihtilalde aktif bir rol oynadılar ama inönü paralelinde değil, artık geri dönüşü olmadığı için. Yukarda hepsini yazdım. Sen diyorsun ki türkeş sürgündeydi ihtilalde yoktu.. Bildiriyi okuyan O. Zimbawe'den mi okuyor bildiriyi ?

 

İhtilalden sonra İnönü erken seçim istedi,ondörtlüler mbk içinde anlaşmazlığa düşünce sürgüne gönderildiler. Olay bundan ibaret.

 

Dostum, enteresan yorumlar yapıyorsun. Yazıcıoğlu her fırsatta türkeş'ten çok şey öğrendiğini söyler. Ortak noktalarının, farklılıklarından fazla olduğunu söyler. Yahu iyi de Türkeş'i aklayacağız diye, iyi yanlarını da yâd edeceğiz, hakkını vereceğiz diye hiç mi hatasından,kusurundan bahsetmeyeceğiz ?

 

Lider sultası var mı İslam'da ?

Yok.

Benim lider kabul ettiğim insan, hakikat ölçüsünde oldukça benim liderimdir.

Kendisi diyor kardeşim, benim bir hatamı görürseniz ve beni uyarmazsanız vebal sizindir diye.

 

Ve son olarak, bana parti sevdası uğruna Türkeş'e iftira attığımı ve ülkücüler hakkında ileri geri konuştuğumu ifade ettiniz.

 

Hadi bakalım, kim cahil, kim müfteri, kim haklı ? Türkeş yok mu ihtilalde ?

Ben söyledim yine de söylüyorum. Üstâd'ın söylemiyle, taban temiz ve saf olabilir, böyle olsa dâhi tavan o kadar kirli ki...

 

Demişsin ki Türkeş bir seçim öncesi yayınladığı bildiride gece baskını sorumlularından olmadığını söyledi. Bir kere bu hangi seçim öncesi, hangi yıl ? Çünkü dillendirdiğiniz gibi Ahmet Er haksızlıklara,adaletsizliğe ve saydığınız menfi durumlara boyun eğecek bir kimse değildi. Nitekim 29 Ocak 1993'de, Muhsin Yazıcıoğlu önderliğinde kurulan Büyük Birlik Partisi'nde o da vardı. Bir ikincisi, Türkeş -eğer dediyse- öyle bir şeyi nasıl diyebiliyor, o da ayrı bir husus.

 

Ben Türkeş'e laf atmazken, siz onu müdafa uğruna bbp'ye, yazıcıoğlu'na sataşmaya başlıyorsunuz. Bu da enteresan.

Ben olanları, tarihi gerçekleri söylüyorum. Vesikalandırıyorum. Siz beni cehaletle, yanlış bilgi ile isnad ediyorsunuz.

 

Sevgili dostum, sözüm bitti. Benden sizin için bu kadar. Bu neticede konuya olan vukufiyetinizi görmüş bulunmaktayım. Ötesinde sizinle tartışacak değilim. Önce tarihsel verileri kabul etmek paralelinde buluşmak lazım. Akıl ve mantık bunu gerektirir.

 

Selametle.

 

Ben demiştim ki, Türkeş ihtilalin sorumluları arasında değildir ve ihtilalcilerden bambaşka bir hayat görüşünde ve karekterde olduğu için sürgüne gönderilmiştir. Böylelikle rahmetli Türkeş'e ilk başta isnad ettiklerinizin tersi bir durum ortaya çıkıyor.

 

Ben google'de bulamadım demedim. Evvelden verdiğim linkte Ahmet Er bütün hatıraları hakkında geniş bilgi vermiş ve o mevzuyla ilgili konuşmamış demiştim. Ben o ideolojiye tamamen mensubu değilim. Türkeş'i eşsiz bir lider olarak görüyor da değilim. Kurduğun cümlelere dikkat et. Sadece senin iftiralarına, karalamarına cevap veriyorum.

 

Üstad'ın dediği gibi taban iyi, tavan kötü demişsin. Üstad bunu zamanında 'Milli Görüşçüler' için söylüyordu. Kurduğun cümleden sanki 'MHP' için söylemiş gibi anlaşılmasına sebebiyet verir.

 

Türkeş'i hiç mi eleştirmeyeceğiz demişsin. Merhum hakkında hiç müspet bir lafın yok ki. Türkeş'i tanımayan birisi senin yazdıklarına inansa 'vatan haini' zanneder. Yahudilerden girdin, ihtilalden çıktın. Hayırla yad edip, birazda menfi yanlarından bahsetmiş gibi konuşuyorsun.

 

Beyanname 1977 yılında yayınlanmış. Ahmet Er'in hatıraları beyannamenin birinci maddesini tasdikliyor.

 

1977'de yayınlanan beyannameyi ve ardından Üstad'ın cevabını vereyim:

 

TÜRK MİLLETİNE BEYANNAME

"MHP'nin lideri Alparslan Türkeş, 1977 seçimi eşiğinde nefsinin ve partisinin hesabını şöylece vermek mevkiindedir:

1 - Alparaslan Türkeş, yatalak bir idareye karşı, fikirsiz bir hareket saydığı 1960 ihtilâline, başta, sırf bir fikir yönü vermek ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ihtilâli sömürmesine mâni olmak için katılmış fakat bu gidiş önlenemeyince uzak kalmış, Türk Milleti ve tarihinin ihtilâl kadrosuna biçtiği suçluluk dairesinin dışında kalmayı ve ibrasına nail olmayı şart bilmiştir.

2 - Alparslan Türkeş ve Parti'sinin dünya görüşü, ruhî muhtevaya bağlı milliyetçilik olarak metbûluğu (bağlı olunan) ruha ve tabiiliği milliyete veren bir anlayış içinde tek kelimeyle İslâm imanıdır.

3 - Alparaslan Türkeş ve Partisi, milliyetçiliği, içi kevserle dolu bir kâse şeklinde görür, ana kıymeti kâsede değil, kevserde bulur ve o kevserin nûrunu ışıldattığı nispette kâseye değer verir.

4 - Alparslan Türkeş ve Partisi, bugün en keskin bunalımını yaşayan insanlığa yol gösterici istikamet oklarını, Kâinatın Efendisi'nce getirilmiş ruh ve ahlâk ölçüleri olarak ilân eder ve tasarılarını, hasretlerini, her şeyini bu inanç mihrakında toplar.

5 - Dostluk ve düşmanlık kutuplarımızı tâyinde kıstaslarımız şudur ki: Ferd, zümre, sınıf ve makam olarak her kim ve her ne olursa olsun, Hakk'ın düşmanları düşmanımız, Hakk'ın dostları dostumuzdur.

 

Alparslan TÜRKEŞ

MHP GENEL BAŞKANI

 

 

Onu da benim beyannamem takip etti:

 

BEYANNAME

M.H.P. Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in "Türk Milletine Beyannamesi"ni okudum.

Pılı-pırtı odalarının raflarında dizili, kapağı arkasına devrik ve içi boş, hattâ süprüntü dolu teneke konserve kutuları halindeki partiler arasında, bugünden itibaren MHP, nazarımda bambaşka bir mâna ve hüviyet sahibidir. Onu, müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selâmlıyorum.

Bu beyanname, tâ Cava'daki mü'minle Amerika'daki zenci müslümana kadar bütün İslâm âlemini ihtizaza getirecek ve oluş dâvasını temellendirecek kıymette tarihî bir hâdisedir. İdeal yumağımızın her lifini içinde saklayan bir tohum... İslâm âleminin Türkiye'den beklediği zuhur ve tecellinin tohumu...

Türkeş beyannamesinde dört ana esası, bir binanın dört direği halinde vazetmektedir:

1 - 1960 gece baskınının sorumluları arasında değildir.

2 - Posa ve kabuk milliyetçiliğinden uzak ve ruhî muhtevâya tâbi mânada milliyetçidir.

3 - Başını dayadığı tek ruhî muhtevâ, yine tek kelimeyle ve bütün ölçüleriyle İSLÂM'dır.

4 - Son 150 yıllık taklit devremizin bütün sahtekârlıklarını tezgâhlayacak ve gerçek oluşu billûrlaştıracak bir tarih (revizyon)una taliptir.

Ne Mebus, ne Senatör, ne Bakan, ne şu, ne bu !.. Allah'ın bana biçtiği manevî makam ve memuriyeti bunlardan hiçbiri tercüme edemez. Bu bakımdan en canhıraş ihlâs ve hasbîlik kürsüsünden haykırıyorum: 40 yıllık mücadele ve yepyeni bir gençlik inşası hayatımda, bugün, bu beyannameden, bu beyannamenin sahibine ve partisine taktığı şeref ve mesuliyet bâzubendinden sonra, artık, emin olmaya yakın bir ümid nefesi alabilirim.

150 yıldır hergün biraz daha artıcı bir hasretle kurtarıcısını bekleyen Türk Milletine "beklediğin geliyor!" müjdesini vermenin ilk ümid günü bu tarihî ândır.

"Emin olmaya yakın ümid" ışığının çaktığını gördüğüme ve bu ışığı nice defa hayâl edip de karanlıklara düştüğüme göre, bundan böyle yeni inkisarlara tahammülü kalmıyan yanık yüreğimi, dâva yolunda en küçük istikamet hatasına razı olmaz bir hassasiyetle bu beyannamenin halkaladığı sıcak avuçlara bırakıyor ve 40 yıllık emeğimin semeresini bu çevrenin aksiyoncu ruhundan bekliyor ve istiyorum!

İçi alev alev müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hâkim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım.

Allah'ın inayeti ve Resûlünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!..

 

Necip Fazıl Kısakürek

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...